Emsal Mahkeme Kararı Ankara 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2020/362 E. 2021/25 K. 11.02.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
T.C.
ANKARA
2. FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİKARAR TÜRK MİLLETİ ADINA
Esas No : 2020/362
Karar No : 2021/25

Hakim : … …
Katip : … …

Davacı : …

Davalılar : 1-…

2-…

Vekili : Av….

Dava : Marka İle İlgili YİDK Kararının İptali, Marka Hükümsüzlüğü İle Sicilden Terkin
Dava Tarihi : 29/06/2018
Karar Tarihi : 11/02/2021
Gerekçeli Kararın
Yazıldığı Tarih : 17/02/2021
Davacı vekili tarafından davalılar aleyhine açılan Marka İle İlgili YİDK Kararının İptali, Marka Hükümsüzlüğü İle Sicilden Terkin istemli davanın mahkememizde yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA :
Davacı vekili dilekçesinde özetle; müvekkilinin 1984 yılında dondurma sektörüne giriş yaptığını, kuruluşundan bu yana birçok ilklere imza attığını, …”nın Türkiye’de dondurma sektörünün potansiyeline olan inancı ile daha üretimin ilk yılında o dönem için inanılması güç olmakla birlikte saatte 1 tonluk üretim kapasitesi ile yola çıktığını, bu tesisin, Türkiye’deki endüstriyel dondurma sektörünün miladı olarak kabul edildiğini, kurulduğu zaman ismini doğadaki en sevimli hayvanlardan birisinden alan …’nın bu ismi seçmesinin en önemli nedenlerinin, kelimenin iki heceli, kolay hatırlanır, sempatik ve birçok lisanda aynı şekilde telaffuz edilir olmasının olduğunu, …’nın bu geniş vizyonunun yansımalarını kurulmasından çok kısa zaman sonra yaptığı ihracat ataklarıyla da gösterdiğini, 1980’li yılların sonunda Türki Cumhuriyetler ile başlayan ihracatını bugün Kosova, Arnavutluk, Bosna ve Makedonya gibi Balkan ülkelerinin yanı sıra Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Kuzey Irak pazarına da taşıyan …’nın Türkiye’deki başarısını bu pazarlarda da devam ettirdiğini, Modern ve yenilikçi misyonuyla, …’nın çeyrek yüzyıllık öyküsünde Türk dondurma severleri 200’e yakın yeni ürün ve lezzetle tanıştırdığını, davalı … nezdinde, diğer davalı adına tescil müracaatına konu edilmek ile davalı … nezdinde 2017/55070 kod numarası ile işlem gören “…+şekil” ibareli marka tescil müracaatının, davalılardan TÜRKPATENT tarafından 14.08.2017 tarihli 282 sayılı bültende yayınlanmış olduğunu, ilgili yayına karşı müvekkili tarafından yapılan itirazların reddedildiğini, ret kararına müvekkili tarafından itiraz edildiğini, itirazın TÜRKPATENT YİDK tarafından … sayılı kararı ile reddedildiğini, TÜRKPATENT YİDK’nın … sayılı kararı ile davalı firmanın diğer davalı … nezdinde 2017/55070 başvuru numarası ile 20.03.2017 tarihinde gerçekleştirmiş marka tescil müracaatına, müvekkili tarafından yapılan itirazın reddedilmesine dair verilen kararın iptalini ve tüm sonuçları ile ortadan kaldırılmasını dava konusu markanın tescil edilmesi halinde hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :
Davalı … vekili cevabında özetle; markaların seri marka izlenimi yaratacak nitelikte aynı ya da benzer olmamaları ve diğer davalının söz konusu başvurusunun davacının markalarını kullanmasını engelleyebilecek nitelikte bir başvuru olmaması hususları da göz önünde bulundurulduğunda markanın yasada öngörülen amacına ve kendisinden beklenen iktisadi işlevlerine aykırı amaçlarla yapılmış bir tescil başvurusu olduğu yönünde yeterli kanaate ulaşılamadığını, davacı vekilince sunulan delillerin, davalının marka ticareti yapmak, yedekleme veya şantaj yahut davacıyı engelleme, pazara girişini güçleştirmek veya davacıya zarar verme kastıyla hareket ettiğini kabule yeterli bulunmamış olduğunu, davacının, davalının başvurusunun 6769 sayılı SMK 6/9 maddesi anlamında kötü niyetli bir başvuru olduğunu ispat edemediğini, TÜRKPATENT YİDK kararının usule ve yasaya uygun olduğunu ifade ederek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalı … vekili cevabında özetle; müvekkiline ait 14.08.2017 tarihli ve 282 sayılı Resmi Marka Bülteninde ilan edilen 2017/55070 sayılı “…” şekil ibareli markasının sahibi olduğunu, davacı yanın dayanak aldığı … markaları ile müvekkilinin “…” ibareli şekil markasına SMK amir hükümleri anlamında benzer görülmemiş olduğunu ve davacı yanın markasının tanınmış bile kabul edilse, iltibas tehlikesi somut durumda gerçekleşmediğinden, tanınmışlık iddiasına yönelik itiraz gerekçeleri de yerinde görülmediğini, bu anlamda, markaların benzer olmaması ve kendilerine göre davacı yanın markasının tanınmışlığının da somut durumda uygulama kabiliyeti olmadığından TPMK YİDK kararının usul ve yasaya uygun olduğunu, davacı yanın, tanınmışlık iddiasını kabul etmedikleri gibi, hiçbir suretle müvekkiline yöneltilen kötü niyet iddiasını da kabul etmediklerini, müvekkiline ait 2017/55070 sayılı “…” şekil ibareli marka başvurusunun, Paris sözleşmesi kapsamında 13.10.2016 tarihli Rüçhan (Priority) Hakkına sahip olduğunu ve 20.03.2017 tarihinde WIPO (Uluslararası Fikri Mülkiyet Teşkilatı) nezdinde 34. sınıftaki ürünler için IR No. 1 344 114 sayı ile dosyalanan uluslararası bir marka tesciline dayandığını, müvekkilinin markasına ait WIPO Uluslararası tescil kayıtlarının incelendiğinde, tescili talep edilerek belirlenen hemen hemen tüm ülkelerde/bölgelerde markasının tescil edilmiş olduğunun görüleceğini, hatta, müvekkiline ait uluslararası marka tescilinin Avrupa Birliği Bölgesinde de belirlenmiş olduğunu, EUIPO nezdinde 1344114 sayı ile kayıt altına alınmış ve tescil edilmiş durumda olduğunu, Davacı tarafın, dava konusu markaların benzer oldukları ve iltibasa neden olacaklarına ilişkin iddiasının haksız ve mesnetsiz olduğunu, TÜRKPATENT nezdinde de başvuru aşamasında veyahut tescilli “…” şekli içeren çok fazla markanın mevcut olduğunu, şöyle ki, “…” şeklinin birçok firma tarafından bir çok sektörde ve farklı tasarımlarda kullanılan genel bir ibare olduğunu, ancak müvekkiline ait marka başvurusundaki ve TÜRKPATENT YİDK kararında gerekçe gösterilen markalardaki … şekilleri incelendiğinde; hemen hemen hepsinin farklı tasarımlara sahip PANDALAR olduğunun görüleceğini, hatta, müvekkiline ait marka başvurusundaki … şeklinin origami ile yapılan bir … şekli olarak tamamen özgün bir tasarıma sahip olduğunu, itiraz sahibi firmanın hemen hemen tüm markalarının tek başına “…” görseli olarak değil, … kelimesi ile birlikte kombine edilmiş tescillerden oluştuğunu, … kelime ve ŞEKİL markalarında kullanılan … şekillerinin ise müvekkiline ait ve tescil edilmek istenen MÜSTAKİL … şeklinden tamamen farklılık arzettiğini, karıştırılma ihtimalinin incelemesinde, iddiaya dayanak önceki tarihli markanın ayırt edici gücünün yüksekliği veya zayıflığı, incelemeyi doğrudan etkileyen unsurlardan birisi olduğunu, önceki tarihli markanın ayırt edici gücünün yüksek veya zayıf olması, markayı oluşturan işaretin (kelime veya şekil) anlamı veya görünümü itibarıyla, markanın kapsadığı mallara veya hizmetlere ilişkin ortak kullanıma açık niteliği veya marka algısı yaratma kabiliyetiyle doğrudan ilgili olduğunu, bu noktada, davacı yanın markalarının şekil unsuru yönünden tanınmış olduğu iddiasını asla kabul etmediklerini, TÜRKPATENT nezdinde tescilli pek çok “ …” şeklini içeren markanın mevcut olduğunu, davacı yan tarafından iddia edilenin aksine davada gerekçe olarak benzer gösterilen … şeklini içeren markaları, “şekil” olarak tanınmış markalar olmadığını, tanınmışlık iddiasında bulundukları marka, T/00085 sayılı … (kelime) ibaresinden oluştuğunu, davacı yanın sadece … kelime markasının tanınmış marka statüsünde sicilde yer aldığını, bunun dışında, Enstitü Sicilinde markanın yer alması hali hazırda da o markanın tanınmış olduğu anlamına gelmediğini, markaların tanınmışlıkları her somut durum içerisinde değerlendirildiğini ve TÜRKPATENT YİDK karar iptali yönünden itiraz tarihinde sundukları deliller yönünden, hükümsüzlük taleplerinde ise davaya sundukları dava tarihindeki deliller yönünden inceleneceğini, bu durumda, davacı yanın sadece hükümsüzlük talepleri yönünden iş bu davada sunacağı deliller ile tanınmışlık iddiasını ispat etmek durumunda olduğunu, davacı yanın, tanınmışlık iddiasının bir an için kabul edilecek bile olsa, ki bu durum asla kabul edilmemesi gerektiğini, davacı yanın tanınmışlık sınırlarının çizilmesinin önem arz ettiğini, davacı yanın dayanak markalarının özellikle 30. sınıfı içeren “dondurma” ürünü üzerinde kullanıldığını, bu durumda aksi düşüncenin bir an için kabul edilecek olur ise sadece sektörel bir tanınmışlığa sahip olduğu üzerinde durulmasının ve benzerlik mukayesesinde bu hususun değerlendirilmesi gerektiğini, tanınmış marka korumasının kapsamının, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin son yıllarda verilen kararları ile sabit olduğunu ve eskisi gibi son derece geniş bir korumadan yararlanmak yerine, daha kısıtlı, sektörel bazda yer alan emtia/hizmetler yönünden değerlendirildiğini ifade ederek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davanın açılmasını müteakip yargılamaya katılımı olan tarafların dava, cevap, cevaba cevap, ikinci cevap dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, marka tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, taraflar sulhe teşvik olunmuş, arabulucuya gitme hakları hatırlatılmış, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını müteakip, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yazı İşleri Yönetmeliği’nin 41/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraf vekillerine tahkikat ve yargılamanın geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
GEREKÇE :
Mahkememizce davanın reddine karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf talebinde bulunmuştur.
Ankara BAM 20.Hukuk Dairesi 06/11/2020 gün ve E:2019/548, K:2020/935 sayılı kararıyla mahkememiz kararını;
“Kanunda açıkça belirtilen bu durumlar dışında da tahkikata ihtiyaç duyulmuyorsa, hakim bunu belirterek de karar verebilmelidir. Ancak her halükarda duruşma yapmak ve sözlü yargılama yoluyla tarafları dinleyerek karar vermek zorundadır. Burada dikkat edilmesi gereken nokta şudur: Usulü sorunlar hakkında karar verirken bu karar ön incelemede verilebilen karar niteliğindedir. Ancak esas hakkında karar verilecekse bu kararın ön inceleme aşaması içinde verilmesi mümkün değildir. Mahkemece ön inceleme aşaması tamamlanmalı, uyuşmazlık noktaları tespit edilmeli, taraflar sulh olmuyorsa hakim işin esasına girip karar vermelidir. Dolayısıyla bu durumlarda ön inceleme duruşması yapılmalı, ayrıca sözlü yargılama ve hüküm aşaması da gerçekleştirilmelidir. Yani mahkeme ön inceleme duruşmasının tamamlandığını bildirip, bu konuda gerekli işlemleri yaptıktan sonra, tahkikata gerek olmadığını belirterek, tarafların bu konuda beyanlarını almak suretiyle yargılama kesitlerini aynı oturumda arka arkaya gerçekleştirebilir. Ancak bu durumda tahkikat, ihtiyaç olmadığından yapılmayacaktır. Çünkü isminden de anlaşıldığı üzere tahkikat, incelenmesi gereken bir husus varsa yapılır, incelenecek bir husus olmayıp yargılama ön inceleme sonucu yeterince aydınlanmışsa, tahkikata gerek kalmayacaktır. Diğer bir deyişle ön inceleme duruşması yapılmadan bir dava yürütülemez, ancak ihtiyaç yoksa tahkikat yapılmayabilir. Tek dikkat edilmesi gereken, bu kesitler aynı duruşmada yapılırsa mutlaka her birinin gereklerinin yerine getirilmesidir (Pekcanıtez Usul, Medeni Usul Hukuk, 15.Bası, Cilt:2, s:1335, 1336).
Somut uyuşmazlıkta da mahkemece 07.02.2019 tarihli ön inceleme duruşmasında, tarafların anlaşamadıkları noktalar ve uyuşmazlık konusu tespit edilerek ön inceleme duruşması tamamlanmış, tahkikatın tümü hakkında tarafların diyecekleri sorulmuş, tahkikatın genişletilmesi isteminin reddine karar verilip tahkikat bitirilmiş ve sözlü yargılamaya geçilmiş, hazır olan taraf vekillerinin süre istememesi üzerine, taraflardan son sözleri sorulmuş ve esas hakkındaki karar verilmiştir.
Yukarıda da açıklandığı üzere, incelenecek bir husus olmayıp yargılama ön inceleme sonucu yeterince aydınlanmışsa, diğer bir deyişle tahkikata gerek kalmamışsa, mahkemenin yargılamanın tüm kesitlerini bu şekilde aynı duruşmada yapıp, mutlaka her birinin gereklerinin yerine getirilmesi suretiyle esas hakkında da karar verebilmesi mümkündür. Ancak somut uyuşmazlıkta davalı şirket yabancı menşeli olup, başvuru yabancı dilde yapılmıştır. Bu durumda başvuru konusu mal ve hizmetlerin tercüme evrakının dosyaya sunulması gerekir. Yine başvuruya itiraz eden davacı tarafından, hem itiraz hem de hükümsüzlük davası aşamalarında, toplam 106 markaya dayanılmış, mahkemece bu markalar da getirtilip incelenmeden, denetime elverişsiz şekilde karar verilmiştir. Ayrıca davacı tarafça hem itiraz hem de hükümsüzlük davası aşamalarında, SMK.’nın 6/4 ve 6/5. maddeleri uyarınca tanınmışlık nedenine de dayanılmış, mahkemece davacı markalarının tanınmış olmasının sonucu değiştirmeyeceği gerekçesiyle yazılı şekilde hüküm kurulmuştur. Oysa mahkemenin davacının itiraza dayanak markalarını getirtip incelememesi nedeniyle, anılan bu gerekçe de denetlenememiştir. O halde somut uyuşmazlıkta yukarıdaki bentte açıklanan istisnai durum söz konusu olmayıp, tahkikat duruşmasının yapılması ve işin esasının da incelenmesi gereklidir.
Bu durum karşısında mahkemece, yukarıda açıklanan hususlar gözden kaçırılarak, tahkikat, sözlü yargılama ve hüküm duruşmaları yapılıp, her birinin gerekleri yerine getirilmeden, ön inceleme duruşmasında yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, davacı vekilinin istinaf itirazlarının kabulü ile HMK’nın 353/1-a-6. maddesi gereğince yerel mahkeme kararının kaldırılmasına, dosyanın davanın yeniden görülmesi için mahkemesine iadesine, kararın niteliğine göre, davacı vekilinin diğer istinaf itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına karar vermek gerekmiştir.” şeklinde karar vererek kararı kaldırmıştır.
Mahkememizce dosya yeni esasa kaydedilmiş ve yeniden yapılan yargılamada;
Davacı … davalılar arasındaki uyuşmazlık, TÜRKPATENT YİDK’nın 31.05.2018 tarih ve … sayılı kararının yerinde olup olmadığı, taraf markaları arasında benzerlik ve iltibas olup olmadığı, davalı markasının terkin şartlarının oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.
Celp olunan tescil dosyaları kapsamından davacının … “…” şekil ibareli marka başvurusunun sahibi olduğu beyan, tevsik ve müşahede olunmaktadır.
Toplanan delillere ve tüm dosya kapsamına göre;
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 6/1 maddesi “Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dahil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.” hükmünü içermektedir. Söz konusu madde anlamında bir tescil engelinin mevcut olduğundan söz edebilmek için, markaların benzer olması, kapsadıkları mal/hizmetlerin aynı/benzer olması ve iltibas yaratması koşullarının birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir. Karıştırma ihtimali incelemesi, çok yönlü ve her somut olayın özelliklerine göre birçok unsurun birlikte bütünlüklü olarak değerlendirilmesini gerektirmektedir. Bu yöntem uyarınca, farklı unsurlardan oluşmasına rağmen bütünü itibariyle bıraktığı etki , eski markayı çağrıştırabileceği gibi, tam tersine, unsurlardaki benzerliğe rağmen markalar tamamen farklı etki de bırakabilirler.
Emtiaların benzerliği; Tescil dosyası incelendiğinde başvuru markasnımn 34. sınıf “Tobacco goods (luxury articles), in particular cigarettes and fılter-tip cigarettes; smokers’ articles; matches. (tütün mamulleri bilhassa sigaralar, tütün içenlere mahsus malzemeler, kibritler)” emtialarında kullanılmak üzere tescil edilmek istendiği, ancak itiraza mesnet davacı markalarının kapsadığı mal ve hizmet sınıfları arasında 34. Sınıf emtiaların yer almadığı görülmektedir. Kaldı ki davacının mahkememize verdiği 13.03.2019 havale tarihli istinaf dilekçesinin 6. Sayfasında aynı ve benzer emtialarda faaliyette bulunulacağından ifadesi dikkate alındığında davacının dahi 34. Sınıf emtialar bakımından mesnet gösterdiği markalar yönünden emtia tescilinin ve kullanımının olmadığını , davacı markalarının kapsadığı mal ve hizmet sınıfları arasında 34. Sınıf emtiaların yer almadığını bu beyanıyla kabul ettiği, geleceğe yönelik tescil ihtimalinin incelememizin konusunu teşkil edemeyeceği, dolayısıyla başvuru markası ile itiraza mesnet markalar arasında mal ve hizmet benzerliği bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
Markaların benzerliği; Başvuru markasının piksellerden oluşan kırmızı papyonlu bir … görselinden oluştuğu, davacı markalarının da “…” ibaresi ile stilize olmayan bir … görüntüsünden oluştuğu görülmektedir. Söz konusu işaret yaygın kullanıma sahip bir semboldür ve başvuru markasında söz konusu sembolün kullanılmış olması tek başına markaların benzer olduğu sonucuna varılmasını sağlamayacaktır. Zira, davacı markasında yer alan şeklin sağlayacağı koruma grafik gösterimin sadece kendisiyle sınırlıdır. Davacı markasının herkesçe yaygın bir şekilde kullanılan bir sembolün yaratıcı içeriği zayıf ve fazla hayal gücü içermeyen bir görünümünden oluştuğu göz önünde bulundurulduğunda başvuru konusu markada yer alan detaylar markaları görsel açıdan farklılaştırmaya yetmektedir. Her ne kadar markalarda kavramsal olarak “…” görseli ortak olarak kullanılmış olsa da, başvuru markasının çizim şekli, kurulanış biçimi başvuru markasını davacı markalarından görsel olarak farklılaştırmaktadır. Görüleceği üzere, başvuru konusu olan işaret, davacıya ait tescilli markaya ilk bakışta ayırt edilemeyecek kadar benzememektedir. Bu bakımdan, halk nezdinde, iki işaret arasında yukarıda açıklanan sebeplerle bağlantı kurulması ihtimali de bulunmamaktadır.
6769 sayılı Kanun’un markalar arasında iltibasın varlığı için markaların mal/hizmet sınıflarının aynı ya da benzer olması, markaların benzer olması ve iltibas yaratması koşullarının da birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.
Karıştırılma ihtimali; “Karıştırılma ihtimaline ilişkin genel değerlendirme, özellikle markalar arasındaki benzerlik ve mal veya hizmetler arasındaki benzerlik olmak üzere ilgili faktörlerin birbirine karşılıklı bağımlılığını beraberinde getirir. Mallar arasındaki düşük benzerlik düzeyi, markalar arasındaki daha yüksek benzerlik ile dengelenebilir; tersi de doğrudur… Halkın, ihtilaf konusu mal ve hizmetlerin aynı işletmeden, ya da duruma göre, iktisaden birbirine bağlı işletmelerden geldiğini düşünebilmesi riskinin mevcut olması, karıştırılma ihtimalini ortaya çıkarır… halkın, mal ve hizmetlerin aynı işletmeden, ya da duruma göre, iktisaden birbirine bağlı işletmelerden geldiğine inanabileceğine dair bir izlenim yoksa, böyle bir ihtimal söz konusu değildir.” Görüleceği üzere, karıştırılma ihtimali, tüketicilerin markalan doğrudan karıştırdığı veya uyuşmazlık konusu işaretler arasında bağlantı kurduğu ve markalar altında sunulan mal/hizmetlerin aynı işletmeden veya iktisaden bağlantılı işletmelerden geldiğini sandığı durumları kapsadığı kabul edilmektedir. Karıştırılma ihtimali temelde, markanın kaynak gösterme işlevine ilişkin bir karıştırmayla ilgilidir. Önemli olan husus, halkın söz konusu mal veya hizmetlerin kaynağının tek bir işletmenin elinde olduğuna inanmasıdır. Dolayısıyla, eğer sonraki marka sadece önceki markayı akla getiriyor, ancak tüketici bu markaların aynı ticari kaynağa ait olduğunu düşünmüyorsa, bu durum karıştırılma ihtimali teşkil etmemektedir.
Markaların genel olarak bıraktıkları izlenimlerin birbirinden farklı olduğu gözetilmeksizin tüketicilerin marka sahibi işletmeler arasında bağlantı kuracakları sonucuna ulaşmak tüketicilerin her türlü benzerlikten kolayca etkilenebilecekleri ve hiçbir biçimde marka algısına ve ayrımına sahip olmadıkları anlamına gelir ki, günümüz tüketicilerinin tükettikleri mal ve hizmetlerin fiyat, kalite gibi unsurlar bakımından değerlendirme aşamasında o kadar dikkatsiz ve özensiz olmadıkları bilinmektedir. Markalarda benzer kavramlara tekabül eden şekiller kullanılması nedeniyle halkın iki markanın birbirini çağrıştırdığını düşünmesi, tek başına, karıştırılma ihtimalinin varlığı sonucunu doğurmaz.
Neticede davacı başvurusuna konu emtialar ile itiraza mesnet markalara esas mal ve hizmetler arasında benzerlik olmadığı, marka işaretlerinin de birbirine benzemediği dolayısıyla karıştırma ihtimalinden bahsedilemeyeceği kanaatine varılmıştır.
Tanınmışlık iddiasına ilişkin; Davacı markası ile diğer davalı markası arasında mal hizmet benzerliği ve marka benzerliği bulunmadığından 6769 sayılı SMK’nın 6/4 maddesi bakımından itirazının yerinde olmadığı, davacının sunduğu deliller ile başvuru konusu marka ile itiraza gerekçe olan markanın toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verilebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hususları davacı tarafından ispatlanamadığından davacının SMK 6/5 maddesi kapsamındaki itirazının da yerinde olmadığı kanaatine varılmıştır.
Kötü niyet iddiasına ilişkin; Kötü niyetli marka, hak sahibi olmadığını bilmesine rağmen dürüstlük kuralına aykırı şekilde tescil için başvuruda bulunulan veya tescil ettirilen marka olarak tanımlanmakla, kötü niyetli markada esas olanın dürüstlük kuralına aykırı şekilde marka tescilinde bulunulması olduğu kabul edilmektedir. Tekinalp, kötü niyetin geniş yorumlanması ve gerçekte kullanmayıp, yedekleme veya marka ticareti yapmak amacına veya şantaja yönelik markaların kötü niyetli marka başvuru olarak kabul edilmesi gerektiğini ileri sürmektedir. Markayı kullanma yerine marka ticareti yapma amacı taşıyan spekülasyon veya başkası tarafından kullanılan bir markanın aynısının veya benzerini bilerek ve haklı bir neden olmaksızın sırf rakibini engellemek amacı taşıyan engelleme markaları kötü niyetli marka başvurusu olarak değerlendirmektedir. Saldırı, tuzak, transfer, ihtiyat, tekrarlama, hileli, vekil markaları, aynı markanın birden çok defa tescili, ortak markaların, serbest işaretlerin marka olarak tescilinde kötü niyetli marka başvurusunun gündeme gelebileceği ileri sürülmektedir.
Markaların seri marka izlenimi yaratacak nitelikte aynı ya da benzer olmamaları ve davalının söz konusu başvurusunun davacının markalarını kullanmasını engelleyebilecek nitelikte bir başvuru olmaması hususları da göz önünde bulundurulduğunda markanın yasada öngörülen amacına ve kendisinden beklenen iktisadi işlevlerine aykırı amaçlarla yapılmış bir tescil başvurusu olduğu yönünde yeterli kanaate ulaşılamayacağı anlaşılmıştır.
Neticede dosya incelendiğinde ve tüm dosya kapsamından;
Dava konusu marka ile davacı şirket “…” ibareli markaları arasında iltibas oluşacak düzeyde benzerlik olmadığı, mal ve hizmetlerin farklı olduğu, tüketicilerin iş bu markalar arasında ilişki kurma riskinin mevcut olmadığı, davacının tanınmışlık ve kötü niyet iddialarının ispatlanamadığı, dava konusu başvuru yönünden hükümsüzlük ve YİDK kararının iptali şartlarının oluşmadığı anlaşıldığından davanın reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M :
D a v a n ı n R e d d i n e,
1-Alınması gereken 59,30 maktu harçtan peşin alınan 35,90-TL’nin mahsubu ile eksik kalan 23.40-TL’nin davacıdan alınarak hazineye irat kaydına,
2-Davacının yapmış olduğu yargılama giderlerinin kendisi üzerinde bırakılmasına,
3-Davalı kurum ve davalı şirket kendilerini vekille temsil ettirdiklerinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince hesap olunan takdiren 5.900,00.-TL maktu ücreti vekaletin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
4-Davalıların yapmış olduğu bir gider olmadığından bu konuda bir karar verilmesine yer olmadığına,
5-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen yatıran tarafa iadesine (HMK m.333),
Dair, taraf vekillerinin yüzlerine karşı, tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesi’ne İstinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.11/02/2021

Kâtip Hâkim …
✍e-imzalıdır ✍e-imzalıdır