Emsal Mahkeme Kararı Ankara 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2020/347 E. 2021/155 K. 15.04.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2020/347 Esas – 2021/155

T.C.
ANKARA
2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR
TÜRK MİLLETİ ADINA

ESAS NO : 2020/347
KARAR NO : 2021/155

HAKİM : ….
KATİP : ….

DAVACI : …..
DAVALI : 1…..

DAVA : Marka YİDK Kararının İptali İle Hükümsüzlük
DAVA TARİHİ : 13/11/2020
KARAR TARİHİ : 15/04/2021
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 16/04/2021
Davacı vekili tarafından davalılar aleyhine açılan Marka YİDK Kararının İptali ile Hükümsüzlük istemli davanın mahkememizde yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA :
Davacı vekili dilekçeleriyle özetle, kalitesinden ve marka imajından ödün vermeden istikrarlı çizgisiyle hızla gelişen ve büyüyen müvekkill şirket markası …’in, Ankara (14), İstanbul Avrupa Yakası (6), Anadolu Yakası (6), Konya (2), Eskişehir (1), Diyarbakır (2), Samsun (2), İzmit (1), İzmir (1), Afyon (1), Antalya (1), Adana (1), Şanlıurfa (1) ve Çanakkale (1) olmak üzere toplam 33 mağazası ve 200’ün üzerinde personeli ile Türkiye çapında müşterilerine geniş ürün yelpazesiyle hizmet verdiğini ve artık Türkiye’de … dendiğinde tüketicilerin aklına ilk müvekkili şirketin markasının geldiğini, müvekkili şirketin … markasını Türkiye içinde ve dışında tanıtmak ve bugünkü seviyedeki bir tanınmışlığa ulaşmak için yaklaşık 30 yıldır ciddi bir reklam bütçesi ayırdığını gelinen aşamada … markasının yıllık reklam gideri ortalama 240.000,00 TL olduğunu, davalı … ve ailesinin yıllar içerisinde pek çok defa müvekkili şirketin markası … ile ayırt edilemeyecek seviyede benzer nitelikte pek çok markayı kendi adlarına tescil ettirmek ve bu şekilde müvekkilin tanınmışlığından yararlanarak haksız kazançlar elde etmek için pek çok başvuruda bulunmuş ise de bugüne kadar yapılan tüm başvuruların ya davalı TPMK tarafından reddedildiğini ya da TPMK kararlarına yapılan itirazlar ve açılan davalar neticesinde davalı ve ailesinin haksız tescil taleplerinin reddedildiğini, davalı markasının (“… …”) müvekkil şirketin markaları (“…” ibareli tüm markalar) ile aynı ve/veya ayırt edilemeyecek kadar benzer olup her iki marka da aynı sınıfta yer aldığından aksi yönde değerlendirmeler içeren YİDK kararının iptaline ve markanın tescil edilmesi halinde hükümsüzlüğüne karar verilmesi gerektiğini, müvekkili şirketin yaptığı yatırımlar, koyduğu emek ve sermaye ile markalarına ayırt edicilik kazandırdığını, ancak davalı … tarafından, müvekkili şirket adına tescilli, yoğun ve ciddi surette kullanılmakla ayırt edici nitelik kazandırılan “…” ibareli ve esas unsurlu markalarının aynısı ve/veya ayırt edilemeyecek kadar benzeri olan “…” esas unsurlu müvekkili markası ile aynı ve türdeş mal ve hizmetlerde marka başvurusunda bulunduğunu, karşı taraf markası incelenirse; markanın gerek kelime gerekse de şekil unsurları ile özgünlük ve ayırt edicilik nitelikleri olmayan bir ibare olduğunun görüleceğini, her iki markanın da asli unsurunun aynı; markaların gerek yazılış ve gerekse de okunuş bakımından birbirlerinin aynısı olduğunu, müvekkili markasının sonuna davalının isim ve soy ismini eklemiş olmasının davalı marka yönünden ayırt edicilik kazandırıldığı veya müvekkil markasının benzeri olmadığı yönünde yorumlanması da mümkün olamayacağını, müvekkili markalarının tescilli olduğu 26.ve 44.sınıf yönünden tescil talebinde bulunduğu dikkate alındığında davalı markası ile müvekkili şirket markalarının SMK m.6/1.kapsamında aynı mal ve hizmetleri kapsadığının açık olduğunu, davalı markasının, SMK m.6/5 kapsamında müvekkilin Türkiye’deki tanınmışlık düzeyinden yararlanma amacı içerisinde olduğunun son derece açık olduğunu aksi yönde değerlendirmeler içeren YİDK kararının iptali ve markanın tescil edilmesi halinde hükümsüzlüğüne karar verilmesinin gerektiğini, müvekkil şirket markalarının bugün için Türkiye’de tanınmış bir marka olarak kabul edildiği kanaatini taşıdıklarını, müvekkili şirket bünyesinde bulunan … markası ile Türkiye’nin hemen hemen her ilinde hem kendi markası ile mağaza açarak (veya mağaza açılmasa dahi orada bulunan üçüncü kişilere ait mağazalara toptan ürün satışı yapılarak) hem de başta müvekkil şirketin internet sitesi olan …. internet siteleri üzerinden online satış yaparak Türkiye’de ortalama 3 milyon müşteriye hitap ettiğini, müvekkili şirketin yalnızca Türkiye’ye değil ülke dışında da pek çok ülkeye (Almanya, Azerbeycan, Cezayir, Dubai, Irak, İsrail, Katar, Kazakistan, Kongo, Kosova, Kuveyt, Makedonya, Moldova, Nijerya, Polonya, Rusya, Tunus, Türkmenistan, Ukrayna başta olmak üzere) ihracat yapan bir firma olup tanınmışlığı bugün gelinen aşamada Türkiye dışına da çıktığını, davalı markasının hali hazırda Türkiye’de neredeyse hiç bilinmediğini ve müvekkilin tanınmışlığından yararlanmaya ve bu şekilde haksız kazanç elde etmeye çalıştığının açık olup davalı markasının farklı sınıflarda dahi olsa tescili sonucunda müvekkili şirket markasının ayırt edici karakterinin zedeleneceğini ve dolayısıyla da markanın saygınlığının ve itibarının azalmasına neden olunacağını,
Davalının akrabası Şahap Serkan Sümer’in daha önce aynı nitelikte başvurular yapmış olması ve bu başvuruların gerek davalı TPMK gerekse mahkemelerce verilen kararlar neticesinde reddedilerek, tescili talep olunan davalı markalarının sicilden terkin edildiği/hükümsüzlüğüne karar verildiği dikkate alındığında, davalıya ait … esas unsurlu “… …” ibareli marka başvurusunun özellikle kesinleşmiş mahkeme kararlarını etkisiz kılmak ve dolayısıyla kötüniyetli olarak yapıldığı dikkate alınmaksızın aksi yönde verilen YİDK kararının iptali ile davalı markasının tescil edilmesi halinde hükümsüzlüğüne karar verilmesi gerektiğini ifade ederek; davalı Türk Patent Kurumu’nun 2020-M-8266 sayılı YİDK kararı ile kısmen reddine ilişkin kısmının iptaline, davalıya ait “… …” ibareli … başvuru numaralı markanın tescili halinde hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :
Davalı vekili cevap dilekçesi ile özetle; davacının … markası ile satmış olduğu ürünlerin deri ürünleri, çanta cüzdan vb ürünler olup müvekkilinin peruk, postiş takma saç sektöründe hizmet verdiğini, müvekkilinin 2009 yılından bu yana yaklaşık 11 yıl boyunca sadece takma saç, peruk, postiş gibi ürünlerin satımı konusunda faaliyet göstermiş olup o zamandan günümüze kadar da kemikleşmiş bir müşteri portföyüne sahip olduğunu, müvekkilinin bu marka ile kendi ismini duyurmuş olup davacının markası ile satış yaptığı ürünler ile müvekkilin bu marka ile satış yaptığı ürünler arasında hiçbir benzerlik de bulunmadığını, orta zekalı ve iyi niyetli bir insanın takma saç ile deri ürünlerini birbirine karıştırması da hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, davacı yanın müvekkilin marka başvurusu ile kendi marka başvurusunun görsel tasarımının da birebir aynı olduğunu iddia etmiş ise de iki markanın görsellerine bakıldığında çıplak gözle dahi bu markaların birbirinden ayırt edilebilecek markalar olduğunun ortada olduğunu, davacının markası sadece “…” olup müvekkilin markası ise “… …” olduğunu ve müvekkilinin markasındaki ayırt edici unsurun …’den ziyade müvekkilin ismi olduğunu, … ibaresinin Fransızca kökenli bir sözcük olup bayan ya da evlenmemiş Hristiyan kızlar olarak tanımlandığını, bu tanım kapsamında bu sözcüğün müvekkilinin markası olan “… …” şeklinde kullanılmasının müvekkilin ürün çeşidi açısından davacı markasına kıyasla anlamına daha uygun bir kullanım içerdiğini, müvekkilin eşi Şahap Serkan Sümer tarafından ilk olarak 09.10.2009 yılında 2009/53109 başvuru numarasıyla “…” markasının tescili talebiyle başvuru yapıldığını, bu zamana kadar davacının, müvekkilin başvuruda bulunduğu 26. sınıfta başvurusu dahi bulunmamaktayken bu aşamadan sonra davacı tarafça ilk kez 30.09.2011 tarihinde 26. sınıf için “…” markası için tescil başvurusunda bulunulduğunu, bu ürün sınıfında başvurusu ve koruması olmayan davacının, müvekkilinin başvurusundan sonra bu sınıf için tescil başvurusunda bulunduğu açık olmakla kendisine ait olmayan bir haktan faydalanmaya çalışmasının kötüniyet olduğunu, müvekkilinin 2009 yılından bu yana peruk, takma saç alanında öncü firmalardan biri olduğunu, bugüne kadar müşteri memnuniyeti kapsamında da düşünüldüğünde ticari itibarı yüksek bir firma olduğunu, bu davaların müvekkilin ticari itibarına zarar verdiği gibi ürünlerinin satışı ve ürün geliştirmesi için ayırması gereken emek ve mesaiyi bu davalara harcamak zorunda kaldığını, bu durum bile kötü niyetli olanın müvekkili değil de davacı olduğunu ifade ederek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalı TPMK vekili sunmuş olduğu cevap dilekçesinde özetle; yargılama konusu “… …” ibareli marka başvurusu, bütünü itibariyle bırakılan izlenim açısından dikkate alındığında davacıya ait…. (kullanım ispatına konu olmayan 43. sınıf hizmetler bakımından),…. sayılı ve “şekil”, “sekil”, “sekil” ibareli markalar ise dava konusu işbu başvurudan daha sonra kayıtlara girdiğinden, itiraz anılan markalar bakımından kabul edilmediğini, itiraza konu başvurunun tescilinin 6769 Sayılı SMK’nın 6/V maddesi hükmünde belirtilen koşulların başvuru kapsamındaki mallar bakımından oluşmasına yol açacağı yönünde bir kanaat oluşmadığından, tanınmışlık gerekçesine dayalı itirazın haklı görülmediğini, davacı tarafın, kötüniyet iddiasını itiraz aşamasında belgelendirmediğinden, bu husustaki iddiaya da itibar edilmediğini ifade ederek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davanın açılmasını müteakip yargılamaya katılan tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, marka tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, taraflar sulhe teşvik olunmuş, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, bilirkişi raporu alınmış, tahkikat icra olunmasını müteakip, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yazı İşleri Yönetmeliği’nin 41/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraf vekillerine tahkikat ve yargılamının geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
GEREKÇE :
Davacı ve davalılar arasındaki uyuşmazlık, davacı iddiaları karşısında YİDK kararının iptali ile davalı markasının hükümsüzlüğünün gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

1-KULLANIM İSPATI BAKIMINDAN DEĞERLENDİRME
6769 Sayılı Kanun Madde 19- (2) 6 ncı maddenin birinci fıkrası kapsamında yapılan itirazlarda, itiraz gerekçesi markanın itiraza konu başvurunun başvuru veya rüçhan tarihinde Türkiye’de en az beş yıldır tescilli olması şartıyla, başvuru sahibinin talebi üzerine, itiraz sahibinden, itiraza konu başvurunun başvuru veya rüçhan tarihinden önceki beş yıllık süre içinde itiraz gerekçesi markasını itirazına dayanak gösterdiği mal veya hizmetler bakımından Türkiye’de ciddi biçimde kullanmakta olduğuna ya da kullanmamaya dair haklı sebepleri olduğuna ilişkin delil sunması talep edilir. İtiraz sahibi tarafından bu hususların ispatlanamaması durumunda itiraz reddedilir. İtiraz gerekçesi markanın, tescil kapsamındaki mal veya hizmetlerin sadece bir kısmı için kullanıldığının ispatlanması halinde itiraz, sadece kullanımı ispatlanan mal veya hizmetler esas alınarak incelenir. İnceleme neticesinde markanın, başvuru kapsamındaki mal veya hizmetlerin bir kısmı ya da tamamı için tescil edilemeyeceği sonucuna varılırsa, başvuru bu mal veya hizmetler bakımından reddedilir. Aksi halde itirazın reddine karar verilir.
SMK’nın 19 uncu maddesinin ikinci fıkrasında kullanım ispatı amacıyla sunulacak delillerin markanın Türkiye’de ciddi biçimde kullanılmakta olduğunu göstermesine vurgu yapılmıştır. Mevzuatımıza “ciddi kullanım” olarak taşınan terim AB mevzuatında “genuine use (gerçek kullanım)” olarak ifade edilmektedir. Marka mevzuatında “ciddi biçimde kullanma” kavramına ilişkin açık bir düzenleme yer almamasına rağmen, söz konusu kavramla; markadan işlevlerine uygun bir tarzda yarar elde edecek, yani üzerinde kullanıldığı malın veya hizmetin piyasada tanınmasını ve diğer işletmelerin mal veya hizmetlerinden ayrılmasını sağlayacak şekilde ve yoğunlukta piyasada veya piyasaya hitap eden, piyasayı etkileyen yerlerde kullanılması kastedilmektedir. Kullanımı ispatlamak için sunulması gereken kanıtlar; ilgili mal ve hizmetlerin kullanıldığı yeri, zamanı ve kullanım biçimini göstermelidir.
Dava konusu marka başvurusu, 17.09.2019 tarihinde yapılmış olup, itiraz aşamasında başvuru sahibi davalının, davacının itirazına dayanak gösterdiği markalara ilişkin kullanım ispatı talep ettiği anlaşılmaktadır. SMK’nın 19/2 maddesinde zikredildiği üzere “…itiraza konu başvurunun başvuru veya rüçhan tarihinden önceki beş yıllık süre içinde…” markanın kullanıldığını ispatlanması gerekmektedir. Şu durumda itiraz gerekçesi markalardan tescil tarihi 17.09.2014 ve daha öncesi olan ve dava konusu 26 ve 44. sınıfları kapsamında bulunan markalar için kullanım ispati talebi geçerli ve incelenebilir niteliktedir.
Davalı markasının bülten yayımına davacı itirazına karşı, davalı tarafın …. sayılı markalardır.
SMK’nun 9. Maddesi uyarınca şu haller “markayı kullanma” olarak kabul edilir:
a) Markanın ayırt edici karakteri değiştirilmeden farklı unsurlarla kullanılması.
b) Markanın sadece ihracat amacıyla mal veya ambalajlarında kullanılması.
Ayrıca markanın, marka sahibinin izni ile kullanılması da marka sahibi tarafından kullanım olarak kabul edilmektedir.
Davacı tarafça kullanım ispati dilekçesinde sunulan, “Fermuar başlığı görselleri, fermuar görselleri, Çanta katalog görselleri, gazete reklam görselleri, davacı mağazalarına ait mağaza dış görselleri, çantalar ile ilgili görseller, okunamayan 2 adet fatura, mahkeme kararı kopyaları” incelendiğinde; ibraz edilen delillerin markanın kullanımına ilişkin olduğu tespit edilmekle birlikte dava konusu mal ve hizmetler bakımından herhangi bir kullanımın olmadığı tespit edilmiştir. Belirtilen nedenlerle 2011 77313 ve 2013 06919 sayılı markaları esas alınarak karıştırılma veya ilişkilendirme ihtimali incelemesi yapılması mümkün değildir.

2-KARIŞTIRILMA İHTİMALİ BAKIMINDAN DEĞERLENDİRME
Karıştırılma ihtimalinden kaynaklı tescil engeli uyarınca, tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir. Karıştırılma ihtimali kapsamındaki benzerlik değerlendirmesinin ilk koşulu markaların tescilli oldukları sınıfların birbirine benzerliğidir. Markaların tescilli oldukları veya tescili talep edilen mal ve hizmetlerin benzerliğine kanaat getirilmesi halinde, ikinci şart olan markaların benzerliğine geçilir. Eğer her iki koşul da gerçekleşmiş ise markalar arasında iltibas olduğuna karar verilecektir.
Görüldüğü gibi markayı oluşturan ibareler arasındaki iltibas değerlendirmesi tamamen emtialardan bağımsız olarak yapılabilecek bir değerlendirme değildir. Bir başka anlatımla salt emtiaların benzer olması ve markaların ilişkili görülmesi iltibas olduğunu söylemek için yeterli olmayabilir. Markaların tescilli oldukları mallar veya hizmetler farklılaştıkça markalar arasındaki benzerliklerin iltibasa mahal vermeyeceğini söylemek mümkündür. Bir başka anlatımla markaların kapsadığı mal veya hizmetlerin farklılaşması neticesinde markayı oluşturan ibarelerin benzerliğine rağmen iltibas tehlikesi azalmakta ve eski-yeni marka arasında çok büyük farklar aramaya da gerek kalmamaktadır.
a. Taraf Markalarının Mal veya Hizmetlerin Aynı veya Benzer Olup Olmadığı
Taraf markalarının kapsamındaki mal veya hizmetlerin karşılaştırması yapılacaktır. Bu karşılaştırmada dikkate alınacak olan Türkiye’nin de taraf olduğu Nice Anlaşması’nın 2/1 maddesi; “sınıflandırma tescil edilen herhangi bir marka için temin edilen koruma sınırlarının değerlendirilmesi konusunda özellikle bağlayıcı olmayacaktır” hükmünü amirdir. Bu hüküm uyarınca; markalara ait mal ve hizmet listelerinde yer alan emtiaların “benzer” olup olmadığının değerlendirilmesinde, sınıflandırmaya ilişkin ulusal ve uluslararası düzenlemeler bağlayıcı kesin kurallar içermemektedirler. Bu nedenle; inceleme konusu markaların emtia listelerindeki sınıf numaralandırması ile bağlı kalınmaksızın, karşılaştırılan emtia listelerinin “aynı veya benzer” mal ve hizmetlerden oluşup oluşmadığı incelenmelidir. Bu hususta, doktrin ve uygulamada benimsendiği üzere; benzerlik ve karıştırılma ihtimalinin tespitinde, mal ve hizmetlerin;
* benzer alıcı çevresine hitap edip etmedikleri,
* benzer ihtiyaçları giderip gidermedikleri,
* son kullanıcıları ve tüketici profilleri,
* birbirleri yerine ikame edilip edilemeyecekleri ve
* birinin diğerini tamamlama imkânının bulunup bulunmadığı,
* rekabet etme olanakları,
* kullanım amaçları,
* dağıtım kanallarının ortak olup olmadığı, kullanım yöntemleri,
* hedeflenen tüketici kesimi,
dikkate alınmalı ve bu şekilde mal ve hizmetlerin benzer olup olmadığı tespit edilmelidir.
Bu açıklamalar kapsamında dava konusu … sayılı başvuru ile itiraza mesnet gösterilen markaların emtia listeleri aşağıda karşılaştırmalı tablo halinde yer almaktadır. Davacı itirazına gerekçe gösterdiği 2019 113277 sayılı markanın başvuru tarihi 15.11.2019, 2019 110182 sayılı markanın başvuru tarihi 08.11.2019, 2019 110180 sayılı markanın başvuru tarihi 08.11.2019 olup dava konusu markanın başvuru tarihi olan 17.09.2019 tarihinden sonra olduğu için değerlendirmeye alınmamıştır.
Ayrıca, 2019 00720 sayılı FATMAZEL, 2018 30507 sayılı “ŞEKİL”, 2015 59330 sayılı “ŞEKİL”, 2015 59323 sayılı “ADEMOISELLE ŞEKİL”, 2013 06920 sayılı “MADEMOISELLE ŞEKİL” markası, 2005 26557 sayılı “MADEMOISELLE”, 2013 65023 sayılı “MTMZL” markası dava konusu marka başvurusu ile benzer görülmediğinden değerlendirmeye alınmamıştır.

Davalı taraf markası 26. sınıfa ait malları kapsamaktadır. Davacı taraf markaları kapsamında bulunan mal ve hizmetler hem farklı sınıflarda olmaları, hem de birbirini ikame eder veya benzer ihtiyaçları karşılayan, birbirlerini tamamlayan, satış, sunum ve dağıtım kanalları benzer mahiyette olan mallar olmadığından taraf markalarının emtialarının aynı tür olmadığı,
Dava konusu marka emtia listesinde bulunan mallar ile davacı markası kapsamında bulunan 14, 18 ve 25. sınıfa ait mallar arasında dolaylı bir ilişki olsa da bu malların dağıtım kanalları ve satış yerlerinin farklı olmasından dolayı doğrudan bir ilişki kurulamayacağı ve emtia benzerliğinin oluşmadığı,
b.Markalar Arasında Benzerlik Bulunup Bulunmadığının Değerlendirilmesi:
Markalar arasında benzerlik incelemesinde temel ilke, her iki markanın ortalama tüketici üzerinde bıraktığı genel intibaa göre tüm faktörler bir arada gözetilerek “global değerlendirme” yapılması gerekmektedir. Global değerlendirme gereği, markaların unsurları bölünerek, unsurlarına göre ayrı değerlendirme yapılması hatalı olacaktır. Bununla birlikte, inceleme sırasında markayı oluşturan jenerik, tanımlayıcı unsurların değerlendirme dışı bırakılmasına engel değildir. Dolayısıyla aslolan markaların bir bütün halinde bıraktıkları genel intibaa göre değerlendirme yapılmasıdır.
Markayı benzerlerinden ayırt etmeye yarayan markada diğer unsurlara göre daha ön planda olan unsur esas unsur iken; esas unsura göre nispeten arka planda olan, malın ve hizmetin temel özelliklerini veya sair özelliklerini belirten ve esas unsura bağlı ve onunla ilişki içinde bulunanlar yardımcı unsurdur. Markaları benzerlerinden ayıran en önemli unsur esas unsurlardır. Markanın ayırt ediciliği ve iltibasa sebebiyet verip vermediği gibi hususlar esas unsur nazara alınarak tespit edilir.
İhtilaf konusu markalardan biri veya bu markanın bir bölümü, diğer markada aynen yer alıyorsa; ortak unsurun diğer markada fark edilebilir halde olmaması, diğer markaya eklenen unsurların açık olarak markanın bütünsel olarak oluşturduğu algıya hâkim olması, farklı kelime unsurlarının eklenmesi yoluyla diğer markanın kavramsal bakımdan farklılık kazanması yahut ortak kelime unsurunun ayırt edici niteliğinin düşük olması veya tanımlayıcı bir terime yakın olması ihtimalleri dışındaki durumlarda kural olarak markaların benzer olduğu söylenebilecektir.
Kendisinden önce tescil edilmiş bir markadaki ibare ile birlikte kendi unsurlarını içerisinde barındıran kompozit bir markanın önceki marka ile benzer olup olmadığına karar verilebilmesi için önceki markanın kendi başına, bağımsız bir ayırt edici karakterinin (independent distinctive role) olup olmadığının ve taraf markalarındaki ortak unsurun sonraki markada dominant bir etkiye sahip olmadığının incelenmesi gerekmektedir.
Benzerlik ve karıştırılma ihtimaline dayalı değerlendirmelerde kural olarak orta seviyedeki tüketiciler dikkate alınacak olup; malın hitap ettiği ortalama bilgi ve dikkate sahip tüketicilerin tamamının ya da büyük bir bölümünün karışıklık yaşaması değil, bu tüketicilerin bir kısmının karışıklık yaşama ihtimali bulunması, benzerlik ve iltibas bulunduğunun kabulü için yeterli bulunmaktadır. Ancak tüketici kitlesinin dikkat ve özen düzeyinin mal ve hizmet sınıflarına bağlı olarak değişkenlik göstermesi de mümkündür. Somut uyuşmazlıkta taraf markaları arasında benzerliği tespit olunan hizmetlerin ilgili tüketicileri genel anlamda ortalama tüketicilerdir.
Olayın özelliklerine göre yapılan karşılaştırmada, işitsel, görsel veya kavramsal benzerliklerden bir ya da birkaçının önemi ön plana çıkabilir. Şekil markalarında doğal olarak görsel benzerlik önem taşır. Şekil ve sözcük bileşimi ile oluşturulan markalar da ise, “söz görünümden daha yüksek sesle konuşur” ilkesi gereği genellikle sözcük baskın ve ayırt edici unsurdur . Marka kapsamındaki mal veya hizmetin türü de bu konuda ağırlık kazanabilir. Buna göre giyim ürünlerinde görünüm, lokanta hizmetlerinde işitsel benzerlik daha önemli role sahiptir. Yine özellikle, sözcüğün önceki markadan kısmen veya önemli bir bölümü itibariyle alınması ya da değiştirilmesi suretiyle kullanılması durumlarında, sadece işitsel benzerlik karıştırılma ihtimali için yeterli olabilir.
Bu genel tespitler çerçevesinde dava konusu marka incelendiğinde, standart büyük harf karakteri ile arasına boşluk bırakılarak düz bir sıra halinde yazılan … … ibarelerinden oluştuğu tespit edilmiştir. … ibaresinin Fransızca bir ibare olduğu ve Türkçe’de bayan, hanım, hanımefendi sözcükleri yerine kullanılan bir zamir olduğu, …’in davalının ad ve soyadı olduğu tespit edilmiştir. Markanın “Bayan …” şeklinde yorumlanabilecek bir anlama sahip olduğu, marka görselinde herhangi bir figüratif unsurun yer almadığı, markada ön ses ve konumlandırmada olması nedeniyle esaslı unsurun … ibaresi olduğu görülmektedir.
Davacı markaları incelendiğinde, şeklinde stilize yazı şekliyle oluşturulan kelime markası, şeklinde stilize büyük harf karakteriyle yazılmasıyla oluşturulan kelime unsurunun üst kısmına bir ikonun yerleştirildiği, markasının aynı marka örneğine Deri ibaresi eklenerek seri markalar oluşturduğu, şeklindeki davacı markasının dikdörtgen siyah zemin üzerine beyaz renkte el yazısına benzer bir stilde yazılan … ibaresinin üst satırına İngilizce yine el yazısı stili ile “…” yani Türkçe “Aşkı için” bir bütün olarak “… Aşkı için” manasına gelen kelime ibarelerinden oluştuğu tespit edilmiştir. Davacı tarafa ait markaların da esaslı unsurunu kelime markaları olarak oluşturulduğu görülmektedir. Bu çerçevde davacı markalarının esas unsurunun “…” ibaresidir.
Bu bağlamda tespiti gereken husus taraf markalarında ortak unsur olduğu görülen “…” ibaresi nedeniyle, ilgili tüketicinin, markalar arasında bir benzerlik kurup kurmayacağı ve bu benzerlik nedeniyle de yanılgı yaşama ihtimalinin bulunup bulunmadığıdır.
İşbu uyuşmazlık kapsamında tartışıldığı gibi kendisinden önce tescil edilmiş bir markadaki ibare ile birlikte kendi unsurlarını içerisinde barındıran birleşik bir markanın önceki marka ile iltibas oluşturup oluşturmadığına karar verilebilmesi için önceki markanın kendi başına uyuşmazlık konusu mal ve hizmetlerde bağımsız bir ayırt edici karakterinin olup olmadığının ve bu ibarenin sonraki markada da dominant bir etkiye sahip olmadığının incelenmesi gerekmektedir. Zira önceki markanın tek ve baskın unsurunun, bir bütün olarak sonraki markada da yer alması halinde, işaretlerin kısmen aynı oldukları ve ilgili tüketicide bu doğrultuda bir etki bırakacağı kabul edilmektedir. Keza yine bir markanın önceki markaya eklenmiş bir diğer kelimeden oluşması iki markanın benzer markalar olduğu yönünde bir göstergedir.
Dolayısıyla bu noktada önem teşkil eden husus, karşılaştırılan işaretlerde, ortak unsurun ne denli ayırt edici olduğu ve marka içerisinde bağımsız varlıklarını koruyup korumadıklarıdır.
Somut olayda ise dava konusu markanın “… …” şeklinde oluşturulduğu, “…” kelimesinin, davacı yana ait önceki tarihli markaların her birinin esas unsuru olduğu, anılan ibarenin uyuşmazlık konusu mallar bakımından ayırt edici vasfı yüksek, akılda kalıcı ve güçlü bir kelime olduğu, “mat-ma-zel” şeklinde yazıldığı gibi telaffuz edilecek bu ibarenin her iki taraf markasında da ön ses olarak yer aldığı,
Yukarıda sunulan ilkeler ışığında somut olayı değerlendirdiğimizde, dava konusu markaların işaretleri benzer olsa da iltibas tehlikesinden söz edebilmek için taraf markaları kapsamlarında aynı/benzer mal veya hizmetlerin de bulunması gerekmektedir.
Davalı marka başvurusu kapsamında yer alan malların niteliği davacı markalarının emtia kapsamından oldukça farklı olduğu, bu nedenle taraf markaları bir bütün olarak değerlendirildiğinde, ilgili tüketici kitlesi nezdinde, taraf markalarının aynı iktisadi kaynağa ait markalar olarak değerlendirilemeyecekleri, davacı yanın tescilli markaları varken, dava konusu başvurunun da bu markaların yeni bir versiyonu, serisi olarak algılanma ihtimalinin olmadığı, davalı markası ile karşı karşıya kalan tüketicinin bu ibareyi davacının markası olarak yorumlama yoluna gitmeyeceği, aralarında benzerlik ve karıştırılma olasılığının olmayacağı,
TANINMIŞLIK BAKIMINDAN DEĞERLENDİRME
6769 sayılı SMK’nın 6/4 maddesinde; “Paris Sözleşmesinin 1’inci mükerrer 6’ncı maddesi bağlamındaki tanınmış markalar ile aynı veya benzer nitelikteki marka başvuruları, aynı veya benzer mal veya hizmetler bakımından itiraz üzerine reddedilir” denilmektedir.
Paris Sözleşmesi’nin 1’inci mükerrer 6’ncı maddesi 1’inci paragrafında “Birlik ülkeleri, tescilin yapıldığı ülkenin yetkili makamınca söz konusu ülkede bu sözleşmeden yararlanacağı kabul olunan bir kişiye ait olduğu, aynı veya benzeri mallar için kullanıldığı iyi bilinen tanınmış bir markanın herhangi bir karışıklığa yol açabilecek bir şekilde yeniden reprodüksiyonunu, taklit edilmesini veya aslına yakın bir şekilde değiştirilmesini içeren bir markanın kullanılmasını gerek mevzuat izin verdiği takdirde re’sen gerekse ilgilinin isteği üzerine yasaklamayı ve tescilini reddetmeyi veya iptal etmeyi taahhüt ederler. Markanın elzem bir bölümünün tanınmış bir markanın reprodüksiyonundan oluşması veya bu tanınmış markayla karıştırılabilecek bir taklitten ibaret olması durumunda da, bu hükümler geçerli olacaktır.” hükmünü içermektedir.
Maddenin açık ifadesinden de anlaşılacağı üzere; markanın yabancı bir ülkede kullanılmış olması ve bu durumun tescil istenen ülkede biliniyor olması aranır. Tescil istenen ülkede markanın kullanılıyor olması şart değildir .
SMK m. 6/4 anlamında bir tescil engelinden söz edilebilmesi için Türkiye’de tescilli olmayan ancak Paris Sözleşmesi’nden yararlanabilecek bir kişinin markasıyla aynı veya benzer markanın varlığı gerekmektedir. Davacı, Türkiye’de tescilli markalarına dayanarak başvuruya itiraz etmiş ve huzurdaki davayı açmıştır. Belirtilen hususlar karşısında somut uyuşmazlığa SMK m. 6/4 hükmünün uygulanma imkânı bulunmadığı,
6769 sayılı SMK’nın 6/5 maddesinde de; “Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hallerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hali saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal ve hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir…” denilmektedir. Söz konusu düzenleme ile birlikte önceki markanın tanınmış olması halinde aynı veya benzer mal ve hizmet gruplarının yanı sıra farklı mal ve hizmetlerde de korunabileceği hüküm altına alınmıştır.
Belirtilen düzenlemede “tanınmışlık düzeyine ulaşmış marka” kavramına yer verilmiştir. Ancak, bu kavram hakkında herhangi bir açıklama yapılmamıştır. “Tanınmışlık düzeyine ulaşmış marka” olmak, “tanınmış marka”ya nazaran daha düşük tanınmışlık derecesinde olacaktır. Bu nedenle WIPO’nun 1999 yılında aldığı “WIPO Ortak Tavsiye Kararı” ile belirlenmiş olan tanınmışlığın tespitinde dikkate alınabilecek kriterlerden hareketle bu kriterlerin küçük bir kısmını içeren markaların tanınmışlık düzeyine ulaştığını kabul etmek mümkün olabilecektir .
Hem tanınmış markalar açısından hem tanınmışlık düzeyine ulaşmış markalar açısından uygulanabilecek WIPO Ortak Tavsiye Kararı’nda belirtilen kriterler şunlardır:
1) Toplumun ilgili kesiminde markanın bilinme veya tanınma derecesi,
2) Markanın kullanıldığı coğrafi alan, kullanım derecesi ve kullanım süresi,
3) Markanın kullanıldığı mal veya hizmetlerle ilgili olmak üzere markanın reklam ve tanıtımlarını ya da fuar veya sergilerde sunumlarını içeren promosyon faaliyetlerinin kapsadığı coğrafi alan, promosyon süresi ve derecesi,
4) Markanın kullanım ve tanınmışlığının göstergesi niteliğinde olacak şekildeki marka tescillerinin veya marka tescil başvurularının süresi ve kapsadığı coğrafi alanı,
5) Özellikle yetkili mercilerce markanın tanınmışlığına ilişkin verilen kararlar olmak üzere, marka haklarının başarılı bir şekilde uygulandığını gösterir kayıtlar,
6) Markaya atfedilen değer.
Bu kriterler tavsiye kararı altında yer almaları nedeniyle bağlayıcılıkları olmadığı gibi belirtilenlerle sınırlı olmaları da mümkün değildir.
Markanın ulaştığı tanınmışlık düzeyi tespit edilirken her somut olayın özellikleri ve tanınmışlık düzeyine ulaşıldığı iddiasında bulunan marka veya başvuru sahibinin iddiasını ispat için sunduğu deliller göz önünde tutularak, markanın veya başvurunun kapsamındaki mal veya hizmet çeşidinin mevcut ve gelecekteki tüketici kitlesi esas alınarak belirlenmesi gerekmektedir.
Bu madde kapsamında koruma elde edilebilmesi için önceki tarihli markanın tanınmış olması, önceki tarihli marka ile sonraki tarihli başvurunun aynı veya benzer olması ve maddede öngörülen üç şarttan birinin gerçekleşmesi gerekmektedir. Bu nedenle, markanın tanınmışlığı ve anılan şartlardan en az birinin varlığı maddenin uygulanması açısından bir zorunluluktur.
Markanın tanınmışlığı nedeniyle haksız yarar sağlanmasının esasen, tanınmış markanın sahip olduğu imajın devri suretiyle gerçekleşebileceği kabul edilmektedir. Bu şekilde imaj devrinden söz edilebilmesi için haksız yarar sağladığı iddia edilen marka ile tanınmış markanın tescil edildiği mal veya hizmetler arasında bir bağlantı kurulması ihtimali aranmaktadır.
Markanın itibarına zarar verilmesi kavramı markanın tanınmışlığından haksız yararlanılması kavramı ile yakın bağlantılı olup bu iki şartın çoğu kez örtüştüğü kabul edilmektedir. Genel ayrım olarak, tanınmış markadan haksız yararlanmanın, kullanan açısından ekonomik açıdan bir artışı ifade etmesine rağmen, itibarına zarar vermenin marka sahibinin ekonomik açıdan zarar görmesini ifade ettiği hususu vurgulanmaktadır.
Markanın ayırt edici karakterinin zedelenmesinin (sulandırılma) tanınmış markanın aynısının veya benzerinin kullanıldığı her durumda söz konusu olacağı sonucuna varılması mümkün değildir. Ayırt edici karakterin zedelenmesinin, sonraki tarihli marka ile tanınmış marka arasında düşünsel bir bağın mevcut olması ve bu durumun tanınmış markanın reklam değerini tehlikeye düşürmesi halinde söz konusu olabileceği kabul edilmektedir. Ayrıca markaların ilgili olduğu mal ve hizmetler birbirine ne kadar yakınsa ayırt edici karakterin zedelenmesinin de o kadar olası olduğu vurgulanmaktadır .
Yukarıda da belirtildiği üzere bu hallerden her birisinin aynı anda mevcudiyeti mecbur olmayıp bunlardan herhangi birisinin varlığının söz konusu olması ihtimali dahi maddenin uygulanabilirliği açısından yeterli olduğu kabul edilmektedir.
Davacıya ait … markasının Türk Patent ve Marka Kurumu kayıtlarında tanınmış marka olarak tescili bulunmamaktadır. Dosya kapsamında sunalan belgelerin markanın tanınmışlığını ispata yeterli olmadığı,
Ayrıca, … markasının tanınmış olduğu ileri sürülen sınıf 18 kapsamındaki “çantalar” ile davalının sınıf 26 kapsamında mallar arasında davalının haksız yararlanma sağlayacak veya davacının … markasının ayırt ediciliğini zedeleyecek herhangi bir bağlantı da saptanamamış olduğundan SMK m. 6/5’in uygulanması için gereken şartların bulunmadığı,
KÖTÜNİYET İDDİASI BAKIMINDAN DEĞERLENDİRME
Dosya kapsamına göre davalının yeni bir marka başvurusunda bulunması eyleminin kötü niyetli bir eylem olarak nitelendirilemeyeceği sonuçlarına ulaşılmıştır.
Netice itibariyle, yargılama konusu başvuru markası kapsamında yer alan mallar ile davacı tarafa ait marka emtiaları arasında benzerlik oluşmadığı,
Dava konusu marka işaretleri arasında benzerlik koşulunun gerçekleştiği ancak buna göre dava konusu markalar arasında karıştırılma ihtimalinin bulunmadığı,
Davacı markasının tanınmışlığının ispat edilemediği,
Dava konusu başvurunun kötüniyetli olduğu yönündeki iddialarının yerinde olmadığı, YİDK kararının yerinde olduğu sonuç ve kanaatlerine ulaşılmış davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M :
Davanın Reddine,
Alınması gereken 59,30.-TL harçtan peşin alınan 54,40.-TL harcın mahsubu ile eksik kalan 4,90.-TL maktu ilam harcının davacıdan alınarak hazineye irat kaydına,
Davalılar kendilerini vekil ile temsil ettirdiğinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesap edilen takdiren 5.900,00.-TL maktu ücreti vekaletin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
Davacının yapmış olduğu giderlerin kendi üzerinde bırakılmasına,
Davalı Türk Patent’in yapmış olduğu bir gider olmadığından bu konuda bir karar verilmesine yer olmadığına,
Davalının yapmış olduğu bir gider olmadığından bu konuda bir karar verilmesine yer olmadığına,
Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen davacıya iadesine (HMK m.333),
Dair, davacı ve davalı Türk Patent ile diğer davalı şahıs vekillerinin yüzlerine karşı, tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesi’nde İstinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.15.04.2021
Kâtip Hâkim … ✍e-imzalıdır ✍e-imzalıdır