Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C. ANKARA 2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2020/340 Esas – 2021/292
T.C.
ANKARA
2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR
TÜRK MİLLETİ ADINA
ESAS NO : 2020/340
KARAR NO : 2021/292
HAKİM : ….
KATİP : ..
DAVACI :….
VEKİLİ : Av….
DAVALI : 1-….
VEKİLİ : Av. ….
DAVALI : 2- ….
VEKİLİ : Av…..
DAVA : Marka YİDK Kararının İptali İle Hükümsüzlük
DAVA TARİHİ : 09/11/2020
KARAR TARİHİ : 16/09/2021
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 16/09/2021
Davacı vekili tarafından davalılar aleyhine açılan Marka YİDK Kararının İptali İle Hükümsüzlük istemli davanın mahkememizde yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA :
Davacı vekili dilekçeleriyle özetle, davalının … sayısı ile gerçekleştirdiği “… …” ibareli ve 41. Sınıf hizmetleri kapsayan başvurusuna karşı önceki tarihli 2… numaralı markalara dayalı olarak itirazda bulunduklarını, anılan markaların esas unsurunun “…” ibaresi olduğunu, müvekkilinin “…” ibaresine ayırt edici nitelik kazandırdığı ve bu ibare üzerinde kazanılmış hakka sahip olduğu, “…” ibaresinin aynı zamanda müvekkilinin ticaret unvanı ve alan adı olduğunu, 10.09.2020 tarihli ve… sayılı kararın hukuka aykırı olduğunu, müvekkilinin … Eğitim Yayımcılık ve Turizm Hizmetleri A.Ş.’nin kurucusu Nazmi …’ın … Merkezi A.Ş. tarafından kurulmuş olan “…” isimli ticari işletmeyi Beşiktaş 3. Noterliği’nin 29.07.1997 tarih ve 12124 yevmiye numaralı sözleşmesi ile … A.Ş.’den devir aldığını, bugün Türkiye genelinde müvekkiline ait 140 adet “… Eğitim Kurumu” bulunduğunu, 28.08.1998 tarihinden beri “www.fenbilimleri.com” alan adının sahibinin müvekkili olduğunu, “…” ibaresinin 1997 yılından beri büyük emekler harcanarak yoğun ve yaygın kullanım ve tanıtım çalışmaları sonucu, eğitim ve öğretim hizmetleri ve ürünleri bakımından tanınmış marka haline geldiğini, müvekkilinin bu 1997 yılında dershanecilik hizmeti sunumuyla faaliyetlerine başladığını, daha sonra Anaokulu, İlkokul, Ortaokul, Anadolu Lisesi, Fen Lisesi ve Kurs olarak devam ettiğini, eğitim ve öğretim hizmeti sektöründe yer alanlar ve yararlanıcılar tarafından, … ibaresi görüldüğünde ve duyulduğunda, bunun müvekkillerine ait eğitim ve öğretim hizmeti sunumunda kullanılan bir marka olduğunun bilinir hale geldiğini, … ibareli tanıtım işareti kullanımının coğrafi olarak tüm Türkiye’ye yayılmış olduğunu, 2010 yılında … 2015 yılında Nişantaşı Üniversiteleri tarafından yapılan araştırma raporlarında müvekkili markalarının bilinirliğinin tespit edildiğini, davalıya ait … numaralı başvurunun asıl ve ayırt edici unsurunun … ibaresi olduğunu, markadaki “…” ibaresinin markaya hiçbir ayırt edicilik katmadığını, ancak bir şube algısı yaratacağını, Bakırköy …. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin… Karar sayılı dosyasında müvekkilinin tecavüz iddiasına dayalı açtığı davanın kabul edilmiş olduğunu, ilgili mahkemece de “…” ibaresinin, müvekkili markalarının esas unsuru olarak kabul edildiğini, yine İstanbul Anadolu …. FSHHM’nin…. K sayılı dosyasında “…” ibaresinin kullanımının tecavüz teşkil ettiğinin tespit edildiğini, somut olayda da “… …” ibareli işaret ile müvekkilin “… okulları”, “fbo … okulları”, “… eğitim kurumları” ibareli markalarının, 41. Sınıf hizmetler için karıştırılacak düzeyde benzer olduğunu, müvekkilinin tescilli … EĞİTİM YAYIMCILIK VE TURİZM HİZ. A.Ş. isimli ticaret unvanının da asıl ve ayırt edici unsurunun … olduğunu, davalı eylemlerinin aynı zamanda haksız rekabet teşkil ettiğini, dava konus başvurunun kötü niyetli olduğunu, davalının müvekkilinin tanınmış “… esas unsurlu markalarının itibarından haksız şekilde yararlanmak amacıyla 2019 yılının temmuz ayında tam 13 adet marka başvurusunda bulunduğunu, “şirinevler …”, “üsküdar …”, “… …”, “tuzla …”, “sarıyer …”, pendik …”, “gaziosmanpaşa …”, beykoz …”, “bahçelievler …”, “başakşehir …”, ataşehir …”, “gebze …”, “kartal …”, “ünsal …” şeklindeki bu markaların amacının tamamen müvekkiline ait şube izlenimi uyandırdığını, davalının haksız menfaat temin etmek istediğini, iddia ederek … sayılı YİDK kararının iptali ve dava konusu … sayılı markanın tescili halinde hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :
Davalı kurum vekili cevap dilekçesi ile özetle; verilen kurum kararının yerinde olduğunu, davanın reddinin gerektiğini savunduğu görülmektedir. verilen kurum kararının yerinde olduğunu, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
CEVAP :
Diğer davalı vekili cevap dilekçesi ile özetle ; Müvekkilinin eğitim – öğretim alanında faaliyet göstermekte olduğunu, “…” ibaresinin genel anlam taşıyan bir ibare olduğunu, bu ibareyi markasında ayırt edici şekilde kullanan yüzlerce işletme bulunduğunu, çekişme konusu markaların ortak kullanıma açık ve ayırt edicilikten yoksun “…” ibaresi dışında ihtiva ettiği diğer unsurlar ve tertip tarzları bakımından herhangi bir benzerlik taşımadığını, “…” ibaresinin İlk ve orta öğretimde ders kitabı olarak kullanıma özgülenmiş genel anlam taşıyan bir ibare olduğunu, müvekkilinin kötü niyetli olmadığını, beyanla davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davanın açılmasını müteakip davaya katılan tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, marka tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, taraflar sulhe teşvik olunmuş, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını ve bilirkişi raporu alınmasını müteakip, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yazı İşleri Yönetmeliği’nin 41/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraf vekillerine tahkikat ve yargılamanın geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
GEREKÇE :
Davacı ve davalılar arasındaki uyuşmazlık, davacı iddiaları karşısında YİDK kararının yerinde olup olmadığı, davalı markasının hükümsüzlük şartlarının oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.
TARAF MARKALARI ARASINDA BENZERLİK VE İLTİBAS İHTİMALİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Bu anlamda benzerlik değerlendirmesinin ilk koşulu; markaların tescilli oldukları sınıfların aynı olması veya birbirine benzer olmasıdır. Markaların tescilli oldukları veya tescili talep edilen mal veya hizmetlerin benzerliğine kanaat getirilmesi halinde, ikinci şart olan markaların benzerliğine geçilir.
EMTİALARIN BENZERLİĞİ
Doktrinde de kabul gördüğü üzere, markalara ait mal veya hizmet listelerinde yer alan emtiaların “benzer” olup olmadığının değerlendirilmesinde, sınıflandırmaya ilişkin ulusal ve uluslararası düzenlemeler bağlayıcı kesin kurallar içermemektedirler.
Bu nedenle, inceleme konusu markaların emtia listelerindeki sınıf numaralandırması ile bağlı kalınmaksızın, karşılaştırılan emtia listelerinin “aynı veya benzer” mal veya hizmetlerden oluşup oluşmadığı incelenmelidir.
“Marka kapsamındaki mal ve hizmetlerin aynı veya benzer tür olup olmadığı hususunda 1957 yılında yapılmış olan “Uluslararası Nice Protokolü” kapsamında hazırlanan “Mal ve Hizmetlerin Sınıflandırılmasına İlişkin Tebliğ” hükümlerine ve bunun ekindeki sınıflara ve alt gruplara göre yapılan listenin dikkate alınması gerekmekle birlikte tek başına listenin bir bağlayıcılığı bulunmamaktadır. Bu anlamda, ilişkilendirmenin varlığı için mal ve hizmetlerin tamamen aynı sınıfta veya aynı alt grupta yer alması gerekmez. Zira asıl olan, işaretlerin, kapsamlarındaki mal veya hizmetler üzerinde tescilli bir marka olarak kullanılması durumunda, tüketici nezdinde karıştırılma ihtimaline yol açıp açmayacağıdır. Bu nedenle, mal ve hizmet sınıf ve alt gruplarında benzerlik araştırmasında piyasanın anlayışı, benzer alıcı çevresine hitap edip etmediği, benzer ihtiyaçları giderip gidermediği, mal veya hizmetlerin birbiri yerine ikame edilebilme ve rekabet olanaklarının olup olmadığı, birinin diğerini tamamlama imkânı olup olmadığı, mal veya hizmetlerin dağıtım kanallarının ortak olması, aynı veya yan yana raflarda satışa arz edilip edilmediği kullanım yöntemleri, hedeflenen müşteri kesiminin aynı olup olmadığı hususlarının araştırılması gereklidir.
Markalar arasında iltibas değerlendirmesinin ilk koşulunun, taraf markaları kapsamındaki emtiaların benzerliği olduğu hususu Yüksek Mahkemenin birçok kararında da açıkça belirtilmiştir.
Nitekim EUIPO nezdinde verilen kararlarda da malların benzerliğine ilişkin değerlendirmenin, mal ve hizmetler arasındaki ilişkilerin ilgili özellikleri dikkate alınarak yapılması gerektiğini, bu özelliklerin, malların doğaları, kullanım amaçları, kullanım yöntemleri ve birbiriyle rekabet halinde veya birbirini tamamlayıcı olup olmadıklarını içerdiği belirtilmiştir.
Taraf markaları 41. Sınıftaki hizmetleri birebir kapsamakta olup bu çerçevede ayrıntılı bir değerlendirme yapılmasına gerek olmaksızın markaların birebir aynı tüketici kitlesine hitap eden, aynı ihtiyaçlara yönelik, birbirleri ile rekabet içerisinde olan, birbirleri yerine ikame edilebilir, sunum ve dağıtım kanalları aynı hizmetleri kapsadıkları görülmektedir.
Benzerliği tespit olunan bu emtialar arasındaki bu ilişkinin işaretler arasında iltibas ihtimali yaratıp yaratmadığı hususunun tespiti, işaretler yönünden bir değerlendirme yapılmaksızın mümkün olmadığı,
İŞARETLERİN BENZER OLUP OLMADIĞI VE DAVACI MARKALARININ KULLANIM SONUCUNDA AYIRT EDİCİLİK KAZANIP KAZANMADIĞI DEĞERLENDİRMESİ
Markaların karıştırılma ihtimalinden söz edilebilmesi için yukarıda da belirtildiği üzere emtiaların/hizmetlerin aynı/benzer olması yanında markayı oluşturan ibarelerin de aynı/benzer olması koşulu bulunmaktadır.
İki işaret arasında karıştırılma ihtimali, iki şekilde ortaya çıkabilecektir. Bunlardan birincisi, tescil talebine konu markanın tescilli veya tescili için daha önce başvurulmuş markaya benzerliği nedeniyle önceki markanın aynısı ya da benzeri marka zannedilmesi ve bu sebeple satın alınmak istenen ürün dışında bir ürünün satın alınmasına sebebiyet verilmesidir. İkinci ihtimal ise, tüketicinin iki marka arasındaki farklılıklar nedeniyle her iki markanın aynı marka olmadığını anlamasına rağmen, iki markanın aynı işletmeye, başka bir ifadeyle aynı iktisadi – idari kaynağa ait olduğunu sanmasına sebebiyet verilmesidir. Bu durumda da tüketici, gerçekte almak istemeyebileceği bir ürünü, salt güvendiği önceki markayla irtibatlı sandığı için sonraki markayı alabilecektir. Böylece, önceki tescilli veya tescil talebine konu edilmiş markayı taşıyan ürünler için tüketici nezdinde tesis edilen güvenden haksız olarak yararlanma sonucu doğabileceğinden, karıştırılma ihtimali gerçekleşmiş olacaktır. Nitekim tüketiciler daha önce gördükleri, satın aldıkları mal veya hizmetin markasının, göz ve kulağında kalan izine, hatırlayabildikleri kadarıyla hafızalarında kalan özelliklerine dayanarak sonraki alışverişlerinde aynı veya benzer markayı taşıyan malı/hizmeti satın almayı tercih ederler.
Benzerlik ve karıştırılma ihtimaline dayalı değerlendirmelerde kural olarak orta seviyedeki tüketiciler dikkate alınacak olup; malın hitap ettiği ortalama bilgi ve dikkate sahip tüketicilerin tamamının ya da büyük bir bölümünün karışıklık yaşaması değil, bu tüketicilerin bir kısmının karışıklık yaşama ihtimali bulunması, benzerlik ve iltibas bulunduğunun kabulü için yeterli bulunmaktadır. Avrupa Topluluğu Adalet Divanı iltibas ihtimalinin belirlenmesinde, ortalama tüketici testinin uygulanmasını isteyerek değerlendirmeye konu ürünün ortalama tüketicisini de makul düzeyde bilgili, dikkatli ve tedbirli olarak tanımlamıştır. Yine ATAD kararlarında belirtildiği üzere; “ortalama alıcılar/kişiler”, çabuk aldanabilen kişiler olmadığı gibi aptal ya da budala da değildir. Mal/hizmetin alıcısı olarak dikkate alınacak olan bu kişiler; orta düzeyde zekâ ve dikkate sahip olan, işareti/markayı anımsaması da sıradan olan kişilerdir. Ancak tüketici kitlesinin dikkat ve özen düzeyinin mal ve hizmet sınıflarına bağlı olarak değişkenlik göstermesi de mümkündür.
Somut uyuşmazlıkta taraf markaları arasında benzerliği tespit olunan 41. Sınıf hizmetlerin eğitim – öğretim hizmetleri, yayıncılık hizmetleri, seminer, kongre vb organizasyonların hazırlanması hizmetleri, tercüme hizmetleri, film – televizyon yapım hizmetleri, fotoğrafçılık hizmetleri gibi nitelikli/profesyonel meslek grupları tarafından sunulan hizmetler oldukları, bu anlamda 41. sınıf hizmetlerin ilgili tüketici kitlelerinin dikkat ve bilinç düzeyinin de yüksek olacağı, zira bu hizmetlerin günlük tüketim rutininde yer alan hizmetler olmadıkları, tüketicilerin bu hizmetlerden yararlanırken çoğu zaman oldukça ciddi hizmet bedelleri ödedikleri gibi, verilen hizmetin niteliği itibariyle de doğurabileceği olası risklerin önüne geçmek için mutlak bir ön araştırma ile hareket ettiği bilinmektedir. Özellikle “eğitim ve öğretim hizmetlerinin” ilgili tüketici kitlesi incelendiğinde, tüketicinin ortalamanın çok daha üstü bir düzeyde dikkat ve özen seviyesine sahip tüketiciler olduklarının kabulü gerekecektir. Zira bu hizmet grubu anaokulundan üniversite öğretimine kadar olan eğitim süreci ve hatta farklı eğitim alanlarını da kapsamakta olup tüketicinin bu hizmetlerden yararlanırken okullara/işletmelere olan kayıtlarında, özellikle çocukları için bu hizmetten yararlanmak isterlerken sarf edeceği dikkat ve özen üst düzey olacaktır. Dolayısıyla bu hizmetten yararlanacak olan tüketici bu alanda çok araştıran algı düzeyi daha yüksek bir kitle olup, tercihlerini yönlendirmeden evvel seçecekleri okulun eğitim sistemi, okulda ders veren öğretmen kadrosu, okulun lokasyonu, üniversiteye öğrenci yerleştirmedeki başarısı gibi etkenler ön planda olup, velilerce ayrıca eğitim ve öğretim görmek için ödenecek olan ücretler, burs oranları vb pek çok kriteri araştırmak suretiyle hareket ederek dikkatlerini en üst düzeye çıkarmaktadır. Bu nedenle iltibas değerlendirmesinin makul düzeyde bilgili, dikkatli ve özenli nitelikteki bu kitle gözetilerek yapılması gerektiği düşünülmektedir. Benzer bir değerlendirmenin, 41. Sınıftaki diğer alt gruplar bakımından da yapılması mümkündür. Ancak bu nitelikteki tüketicinin hiçbir koşulda işaretler arasında yanılgıya düşmeyeceği yorumunda bulunulması mümkün olmadığı gibi önceki ve sonraki markalar arasında bağlantı kurma, aralarındaki idari ilişkiyi sorgulama ve buna bağlı olarak markaları birbirleri ile eşleştirme ihtimallerinin daha yüksek dahi olabileceği,
Benzerlik değerlendirmesine ilişkin bu genel tespitler çerçevesinde yapılması gereken temel değerlendirme, dava konusu marka ile davacı tarafa ait markalar arasında karıştırılmaya yol açabilecek düzeyde bir benzerliğin mevcut olup olmadığı ile ilgili olacaktır.
Yargıtay HGK’nun 13.06.2012 tarih ve 2012/11-155E – 2012/376K sayılı ilamında da belirtildiği üzere karıştırılma ihtimalinde ölçü bu işin ilgilisi veya uzmanı değil, tüketici olan halktır. Karıştırılma ihtimalinde önemli olan husus, halkın bu iki işaret arasında herhangi bir şekilde herhangi bir sebeple bağlantı kurma ihtimalidir. Buradaki “ihtimal” kelimesi özenle ve özellikle kullanılmış bir kelime olup, şekil, ses, anlam, genel görünüm, çağrışım ve bir seri içinde bulunma izlenimi bu kapsamda değerlendirilmektedir. Hatta, markalar arasında birçok noktada fark bulunduğu tespit edilse bile “umumi intiba” ikisinin karıştırılabileceği yönünde ise, iki işaret arasında karıştırma ihtimalinin bulunduğu kabul edilmelidir” denilmektedir. Dolayısıyla ilgili tüketicinin aldığı mal ya da hizmetin başka bir işletmeye ait olduğunu bildiği ve fakat güvendiği işletme ile malını/hizmetini aldığı işletmenin arasında ekonomik bir bağlantı bulunduğunu düşünmesi hali dahi “karıştırılma ihtimali” nin var olduğunun kabulü için yeterli olacaktır.
Markalar karşılaştırılırken görsel, sesçil (fonetik) ve kavramsal (semantik) açılardan taraf markalarını oluşturan işaretlerin benzer olup olmadıkları hususunun bütüncül bir bakış açısıyla ele alınması ve yine markalar kapsamındaki mallar/hizmetler yönünden markaların benzer olup olmadıkları konularının bir bütün olarak değerlendirilmesi neticesinde tespit edilebilir bir durumdur.
Buna göre işaretler arasında görsel benzerlik karşılaştırması yapılırken markalara konu yazı ve işaretlerin konumlandırılma şekilleri ile harf sırası, yazım karakterleri gibi göze çarpan özellikleri dikkate alınmalıdır. Sesçil benzerlikte esas alınması gereken husus ise markaların ortalama tüketici kitlesi tarafından kendi lisanlarındaki okunuş şekli olup, sesçil benzerlikte de önemli hususun markaların başlangıç kısımları olup fonetik açıdan benzer sesler çıkarılarak okunuş şekli dikkate alınmalıdır. Markaların kavramsal açıdan benzerliklerinin karşılaştırılmasında da, markalara konu sözcüklerin tescil kapsamındaki ortalama tüketici kitlesinin bakış açışı ve o sözcüklere kendi lisanlarında bir anlam verip veremeyecekleri hususu dikkate alınmalıdır.
Bu genel tespitler çerçevesinde dava konusu marka incelendiğinde, “… …” şeklindeki başvurunun “…” ve “…” şeklinde iki ayrı bölümden oluştuğu, markada hiçbir figüratif unsurun yer almadığı, “…” ibaresinin İstanbul’un en bilinen ilçelerinden biri olduğu, hatta bu bilinirliğinin il sınırları ötesinde de mevcut olduğu, dolayısıyla anılan ibarenin tüketici tarafından da öncelikli olarak bu anlamı ile algılanacak olduğu, “…” kavramının ise eğitim – öğretim alanında jenerik olarak kullanılan, “…, doğa bilimleri veya fennî bilimler; insanların maddesel çevresini denetlemek ve değiştirmek amacıyla geliştirdiği teknolojik bilgileri kapsayan akademik disiplinler grubuna denir. Gözlem ve deneye dayanan çalışmalarla elde edilen sistematik bilgilerdir” şeklinde tanımlanmış, eğitim hayatında ilkokuldan itibaren öğrencilere okutulan fizik, kimya, biyoloji vs. derslerin genel olarak adıdır. Markanın bu haliyle birbirine nazaran ön plana çıkartılmış herhangi bir unsurunun mevcut olmadığı ve bir bütün olarak algı yaratacağı,
Davacı yana ait önceki tarihli markalardan ,”ÇİZGİ ÜSTÜ … OKULLARI+ŞEKİL”,”NAZMİ … …+ŞEKİL”,”… … OKULLARI”,”FBO FENBİLİMLERİOKULLARI+ŞEKİL”, “…+ŞEKİL”, markalarında “…” şeklinde ayırt ediciliği bulunan bir ibare, bu ibarenin yanı sıra “tik” işaretini içerir bir logo ve yine çeşitli bilim adamlarının görselleri ile oluşturulmuş bir logonun ayrıca “okul, eğitim kurumları” gibi jenerik kavramlar ile yine sektöre ilişkin sloganların kullanıldığı, “… MERKEZİ+ŞEKİL, “… EĞİTİM KURUMLARI+ŞEKİL, “…+ŞEKİL, “… OKULLARI+ŞEKİL”, “… OKULLARI+ŞEKİL”, “… DERSHANELERİ”,”… DÜNYASI+ŞEKİL” markalarında ise “FENBİLİMLERİ” ibaresinin markaların doğrudan hakim sözcük unsuru olarak kullanıldığı, bu ibarenin yanında “dünyası, dershane, eğitim kurumları, merkezi” gibi jenerik ibarelerin yer aldığı, yine markalarda “tik” işareti içerir bir logo ve çeşitli bilim adamlarının görselleri ile oluşturulmuş bir başka logonun daha mevcut olduğu görülmüştür. Davacıya ait markalarda “…” ibaresinin kavramsal niteliği itibariyle, ayırt ediciliği bulunan ek sözcük unsurlarının kullanıldığı markalarda, esas unsurun bu sözcükler olduğu, bulunmayan markalarda ise markaların ise tüm unsurları ile birlikte bir bütün olarak değerlendirilmeleri gerektiği,
Bu bağlamda taraf markaları kıyaslandıklarında, ortak olarak “…” şeklindeki tamlamayı içerdikleri, bunun dışında her iki taraf markasında da birtakım ek sözcük ve figüratif unsurların yer aldığı, mevcut durumda tespiti gereken hususun, taraf markaları arasında “…” kavramının ortaklığından kaynaklı bir yanılgının, ilgili tüketiciler nezdinde oluşup oluşmayacağıdır. Ancak bu değerlendirmede, yukarıda da ifade olunduğu üzere davacının “…” gibi ayırt edici unsurlar taşıyan markaları dikkate alınmayacaktır. Zira söz konusu markaların asli unsurları doğrudan bu ibareler olup markalardaki sair sözcük unsurlarının tamamı tali nitelikte kullanımlar olarak değerlendirilmektedir.
İşbu uyuşmazlık kapsamında tartışıldığı gibi kendisinden önce tescil edilmiş bir markadaki ibare ile birlikte kendi unsurlarını içerisinde barındıran birleşik bir markanın önceki marka ile iltibas oluşturup oluşturmadığına karar verilebilmesi için önceki markanın kendi başına uyuşmazlık konusu mal ve hizmetlerde bağımsız bir ayırt edici karakterinin olup olmadığının ve bu ibarenin sonraki markada da dominant bir etkiye sahip olmadığının incelenmesi gerekmektedir.
“Önceki markanın tek ve baskın unsurunun, bir bütün olarak sonraki markada da yer alması halinde, işaretlerin kısmen aynı oldukları ve ilgili tüketicide bu doğrultuda bir etki bırakacağı kabul edilmektedir. (10/09/2008, T-325/06, CAPIO, EU:T:2008:338, § 92, and 23/04/2015, T-282/13, IGLOTEX, , EU:T:2015:226, § 65).
Dolayısıyla iltibas ihtimalinin varlığı için önemli olan, önceki markanın, sonraki marka içerisindeki kullanımında bağımsız ayırt edici karakterini koruyup korumadığı ve önceki markanın ayırt edici gücünün ne denli kuvvetli olduğudur. Zira nasıl ki iltibas ihtimali için her koşulda görsel, kavramsal ve işitsel bir benzerliğin varlığı dahi aranmayabilirken, tam tersi bir şekilde benzerlik şartlarını sağlayan ortak unsurun zayıf ayırt edici niteliği karşısında bu benzerliğin iltibas ihtimaline yol açmayacağı,
“Markalar arasında 556 sayılı KHK’nın 8/1-b. maddesi uyarınca karıştırılma ihtimalinin varlığı değerlendirilirken, markaların birbirlerine olan görsel, sescil ve kavramsal benzerlikleri yanında, markaya konu unsurların ayırt edicilik gücü de dikkate alınmalıdır. Bu anlamda, markalarda yer alan ve tescil kapsamındaki mal ve hizmetler yönünden kimsenin tekeline verilemeyecek olan tanımlayıcı ibareler karşılaştırmada dikkate alınamaz. Tanımlayıcı olmamakla birlikte tanımlayıcılığa yakın olan ibareler yönünden ise koruma düzeyinin düşük tutulması gerekir. Esasen tanımlayıcı olmakla birlikte, KHK’nın 7/son maddesi uyarınca kullanım sonucu ayırt edici kılınmakla marka olarak tescili sağlanan ibarelerin sadece tescilin sağlandığı gerekçesiyle kullanım tekeli kimseye bırakılamaz.”
Taraf markalarındaki ortak unsur olan “…” ibaresi, eğitim – öğretim alanın bir kolunu tanımlayan genel bir ifadedir. Nasıl ki sosyal bilimleri, eğitim bilimleri, spor bilimleri, sağlık bilimleri, matematik bilimleri vb. şekillerde jenerik kullanımlar mevcut ise “…” de bu kapsamda kalan bir kulanım biçimidir. Dolayısıyla bu tür sektörel kavramlar ile oluşturulmuş, markasal algısı zayıf ve hatta kaynak gösterme yönünde bir algı oluşturma ihtimali dahi tartışılır ibarelerin tek başına kimsenin tekeline bırakılması normal şartlarda mümkün olmayacaktır. Hatta öyle ki doktrin ve uygulamada da kabul edildiği üzere bu tür ibareler üzerine kurulan markalarda, seri marka yaratımı yolu ile dahi bu algının önüne geçilmesi mümkün olmadığı gibi yoğun kullanım neticesinde markanın belli bir kaynak ile ilişkilendirilebilir bir noktaya gelmiş olması durumunda dahi, bu durum sonraki her bir başvurunun da aynı kaynakça oluşturulduğu yönünde bir algıya da sebebiyet vermeyecek, sonraki markada yapılacak ve asgari düzeyde ayırt edicilik sağlamaya elverişli eklentilerin, karıştırılma ihtimalinin önüne geçilmesi için yeterli görülmesi gerekecektir.
“Ankara Bölge Adliye Mahkemesince, “BKA Bursa … Akademi” ibareli dava konusu başvuru ile davacıların itirazlarına mesnet “…” asıl unsurlu markalar arasında, başvuru kapsamında yer alan 16. sınıf mallar yönünden 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında ortalama alıcılar nezdinde görsel, işitsel ve anlamsal olarak bıraktıkları genel izlenim itibariyle ilişkilendirilme ihtimalini de içerecek şekilde iltibas tehlikesinin bulunduğu, …” kelimesinin tescili istenilen 41. sınıf hizmetler yönünden doğrudan tanımlayıcı bir niteliği bulunmadığı ve ayırt edici gücünün zayıf olduğu, başvuru konusu markada “…” kelimesinin yanı sıra başka unsurlar da bulunduğu, 41. sınıf kapsamında yer eğitim hizmetlerinde ortalama tüketicinin hizmeti alım ve değerlendirme süresinin, anlık bir algıdan oluşacak kadar kısa süreli olmadığı, özellikle dil öğrenmeye ilişkin verilen hizmetlerde, Fransız …, Amerikan … gibi bir çok seçenek yer aldığından algıda karıştırılma ihtimali meydana getirmeyecek kadar çok şekilde bu ibareyle karşılaşıldığı, dolayısıyla, “…” ibaresinin sık şekilde tüketicilerin karşısına çıkmasının bütüncül izlenimde dava konusu markanın davacılara ait markaların devamı niteliğinde algılanmasının önüne de geçebilecek bir etken olduğu, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 25/05/2016 tarih, 2015/10945 E., 2016/5739 K. sayılı ilamında da kabul edildiği üzere 41. sınıf hizmetlerin kullanıcılarının dikkatli ve seçici kişilerden oluştuğu da gözetildiğinde aralarında bütünsel olarak görsel ve işitsel benzerlik bulunmayan başvuru ile redde mesnet markalar arasında iltibas tehlikesinin bulunmadığı, aksinin kabulü halinde 41. sınıf hizmetler yönünden ayırt ediciliği düşük ” …” ibaresinin davacıların tekeline bırakılması gibi bir sonucun doğacağı gerekçesi ile davalılar vekillerinin 16. sınıf mallar yönünden sair istinaf itirazlarının esastan reddine, 41. sınıf hizmetler yönünden istinaf itirazlarının kabulü ile Ankara …. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen 24/01/2017 gün ve 2015/325 E. – 2017/21 K. sayılı kararın kaldırılmasına, davanın kısmen kabulüne, YİDK’in…sayılı kararının 16. sınıfta yer alan emtialar yönünden iptaline ve hükümsüzlüğüne, sair yönden iptal ve hükümsüzlük istemlerinin reddine karar verilmiştir”
Dolayısıyla davacının, normal şartlarda, “…” ibaresini esas unsur olarak kullandığı bir kısım markaları ile anılan ibareyi tescil koruması altına aldığı görülmekte ise de bu ibarenin hususi olarak “eğitim – öğretim hizmetleri” açısından tanımlayıcı bir kavram olduğu noktasında bir tereddüt bulunmamaktadır. Dolayısıyla bu noktada incelenmesi gereken bir diğer unsur, davacının markalarının özellikle “eğitim – öğretim hizmetleri” açısından yoğun ve aktif kullanım sonucu ayırt edici hale gelip gelmediği ve ilgili sektörde bu isim altında belli bir bilinirlik elde edip etmediğidir.
Ayırt edici olmayan bir markanın kullanım yoluyla ayırt edici hale gelebilmesi için kullanım, tanıtım ve reklam harcamaları o kadar yoğun ve fazla olmalıdır ki, artık o marka veya işaret söz konusu olduğunda bir ürünün, hizmetin ya da ticarette herkesin kullandığı, malların karakteristik özelliklerini, cins veya çeşidini gösteren işaretler değil bir firmanın mal ve hizmetini gösterir bir işaret olduğu algılanmalıdır. Bir başka anlatımla, kullanım yoluyla ayırt edici hale geldiği savunmasının kabul edilerek, serbest kullanımdaki bir sözcüğün veya işaretin bir kimsenin tekeline verilebilmesi için başlangıçta ayırt edici olmayan, bir ürünün cinsi, çeşidi, ticarette herkesçe kullanılan bir ad veya işaret, bu anlamından uzaklaşmalı ve bunu kullanan firma ile özdeşleşmelidir. Bu halde marka sözcük anlamından uzaklaşarak ondan bağımsızlaşarak ikinci bir anlam kazanmaktadır.
Bu tür işaretler her ne kadar başlangıçta ayırt edici değillerse de sonradan yoğun kullanım ve tanıtım sonucunda artık bir firma ile özdeşleşir, cins, tür, nitelik bildirmek yerine bir firmanın mal ve hizmetini gösterir hale gelirse bunların marka olarak tescili mümkün olmaktadır.
Davacının dosya kapsamına sunduğu deliler incelendiğinde, davacının çok uzun yıllardır “… DERSHANESİ” adı altında aktif ve fiili olarak faaliyet göstererek, anılan ibarenin kavramsal karşılığından kaynaklı zayıflığı, fiili kullanıma dayalı olarak ibareye asgari düzeyde markasal bir ayırt edicilik sağlamak koşuluyla aşmayı başardığı, davacı markaları ile yazılı ve görsel basında çıktığı görülen tüm haberlerin “… DERSHANESİ”, “… EĞİTİM KURUMLARI”, “… MERKEZİ” gibi isimleri taşıdığı, sunulan bu mahiyetteki delillerin 2000’li yılların başına kadar uzandığı gibi haber içeriklerinin pek çoğunun ulusal yayın yapan basın organlarında mevcut olduğu, yine davacı tarafça sunulmuş marka araştırma raporlarında “…” ibaresinin, davacı ile anılan bir marka haline geldiğinin tespit edildiği, Milli Eğitim Bakanlığı, Özel Dershaneler Birliği gibi kurumlar ile yapılan yazışmaların tamamında davacı işletmesinin “… DERSHANESİ” olarak anıldığı, yine davacı tarafça sunulan muhtelif tarihli faturaların tamamında “…” ibaresinin markasal bir vasıf yüklenerek kullanıldığı ve ön plana çıkartıldığı, davacı yanın taraf olduğu pek çok uyuşmazlıkta davacı lehine verilmiş kararların mevcut olduğu, dosya içerisindeki delillerden söz gelimi 03.10.2009 tarihli www.akhisarhaber.com web sitesindeki delilden, davacının 87. Şubesini 2009 tarihinde açtığının görülebildiği, anılan tarih itibariyle dahi bu denli yaygın bir şubeleşmenin, tüketici nezdinde ciddi bir markasal algı oluşması için önem teşkil eden unsurlardan biri olarak değerlendirilmesi gerektiği, yine davacının “… MERKEZİ” altında her sene çok sayıda sınav düzenlediği, bu sınavlara çok sayıda öğrencilerin katıldığı yorumunun rahatlıkla yapılabileceği, davacının “… DERSANESİ” adı altında çok sayıda ödül ve teşekkür belgesi sahibi olduğu, davalı kurum tarafından daha evvel verildiği görülen bir kısım YİDK kararlarında, “…” ibaresinin kullanımla ayırt edicilik kazandığı yönünde değerlendirmelerde bulunulduğu, dolayısıyla tüm bu deliller bir bütün olarak değerlendirildiğinde, “…” ibaresinin, eğitim öğretim hizmetleri açısından sahip olduğu kavramsal karşılık sabit olmakla birlikte, bu ibarenin bağımsız bir şekilde ticarileştirilerek kullanımının, anılan ibarenin davacıya ait bir marka olduğu yönünde tüketici nezdinde bir algı oluşumuna sebebiyet verdiği,
Bu çerçevede “…” ibaresinin sahip olduğu anlam nedeniyle, “eğitim – öğretim hizmetleri” açısından ayırt ediciliği son derece zayıf ve hatta bulunmayan bir ibare olduğunun kabulü halinde dahi davacının uzun yıllara sair yoğun ve aktif kullanımları ile anılan ibareyi ticari bir değer olarak tanıttığı ve bu sayede işarete “eğitim – öğretim hizmetleri” açısından asgari bir ayırt edicilik kazandırmayı başardığı, bu durumun ilgili tüketici grubu nezdinde “…” ibaresinin doğrudan bir markanın hakim unsuru olarak kullanıldığı durumlar açısından ayırt edici bir işaret olarak algı edinmesini sağladığı değerlendirilmektedir. Başka bir ifadeyle davacının, bu şekilde jenerik bir ifadeyi ticarileştirip anılan ibareye markasal bir değer katmayı başardığı dosya kapsamındaki delillerden anlaşılabilmektedir. Dolayısıyla davacı markalarının asli unsuru olan böylesi bir işaretin, sonraki bir marka içerisinde de aynı nitelikte, başka bir deyişle asli unsur niteliği gösterecek şekilde ve başkaca baskın bir ayırt edici unsur taşımayan kullanımlarının, davacının kullanımla elde ettiği ayırt ediciliğine zarar verme ihtimali olmasının yanı sıra, davacı yanın bu ibare ile yarattığı seri marka ailesine dahil yeni bir markanın yaratıldığı algısını da tüketicide oluşturabileceği,
“Dava konusu ”KTS” ibaresinin Latince kimyasal ürün isminin kısaltması olarak algılanmasına karşılık, tanımlayıcı işaret sayılması yönünde kesin bir görüş oluşmadığı, bununla birlikte, bu işaretin bir an için tanımlayıcı olduğu kabul edilmiş olsa bile, markanın başvuru tarihi olan 1999 ve tescil tarihi olan 2001 tarihinden bu yana kullanım yoluyla ayırt edicilik kazandığının kabulü gerektiği, tüketici gözünde KTS ibaresinin piyasada bulunan gübre solüsyonları için marka haline geldiği, davalının her şeye rağmen KTS ibaresini ürünün özü hakkında bilgi veren teknik bir ibare olarak kullanabilmesi olasılığı var ise de, bu kullanımın dava konusu edilen ölçekte ve biçimde olmayıp ancak, tüketicilere, alıcılara, ambalaj üzerinde markasal olmayan tarzda ve bilgi verici metin içinde gerçekleşebileceği, bu itibarla, davalının dava konusu edilen kullanımları markaya tecavüz ve haksız rekabet niteliği taşımakta olup, davacı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile Dairemizin 06.05.2019 tarih ve 2018/373 Esas 2019/3442 Karar sayılı bozma ilamının kaldırılarak, mahkeme kararının açıklanan bu gerekçe ile onanmasına karar vermek gerekmiştir.”
Somut olayda dava konusu markadaki “…” ibaresinin, markanın ön sesi olarak kullanımı, “…” ibaresinin coğrafi bir yer adını teşkil ediyor olması nedeniyle markanın bütününe hiçbir ayırt edicilik sağlamadığı, aksine dava konusu markanın bir bütün olarak “…” isimli işletmelerin “…” şubesi gibi bir algı oluşturmasına yol açtığı, yine dava konusu markada hiçbir görsel unsurun da bulunmadığı, dolayısıyla markaya değerlendirilmektedir.
“Bölge Adliye Mahkemesince dosya üzerinden yapılan istinaf incelemesinde; mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı, “… meditech” ibareli başvuru ile redde mesnet “…+şekil” ibareli marka arasında 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında ortalama alıcılar nezdinde görsel, işitsel ve anlamsal olarak bıraktıkları genel izlenim itibariyle ilişkilendirilme ihtimalini de içerecek şekilde iltibas tehlikesinin bulunduğu, zira markanın tescilli olduğu sürece korunacağı ve her ne kadar “…” ibaresi, tıbbi olarak yara iyileştirici etkisi olan bir bitki adı olduğundan zayıf ayırt edici niteliğe sahip ise de başvuruda yer verilen “meditech” ibaresinin de ayırt ediciliğinin bulunmadığı, dolayısıyla başvuruya yeterli ayırt ediciliğin katılmadığı anlaşılmakla, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esas yönünden reddine karar verilmiştir.”
Bu yöndeki bir tespit dahi davacı lehine, “…” ibaresinin tali nitelikte ve yalnızca verilen hizmetin/eğitim amacını/niteliğini belirtir mahiyetteki jenerik anlamını taşıyan dürüstçe kullanımlar açısından ise üstün bir hak sağlamayacak olup, davacının bu ibarenin ayırt ediciliği bulunan ek unsurlar ile birlikte gerçekleştirilen tali kullanımlarına katlanma yükümlülüğünün mevcudiyetini koruyacağı değerlendirilmektedir.
Bununla birlikte “…” ibaresinin, başvuru kapsamında yer alan sair hizmetler açısından, “eğitim – öğretim hizmetleri” alanında sahip olduğu anlam gibi ilişkilendirilebilir bir anlamının zaten mevcut olmayacağı, dolayısıyla sair hizmetler açısından bu ibarenin zaten doğrudan ayırt ediciliğinin mevcut olacağı,
Nihai olarak taraf markalarının, başvuru kapsamında yer alan 41. Sınıf hizmetlerin tamamı bakımından birebir aynı hizmetleri kapsadıkları, bu kuvvetli ilişkinin varlığı karşısında, karıştırılma ihtimalinden bahsedilmemesi için, karşılaştırılan işaretlerin birbirlerinden ciddi anlamda uzaklaşmış olmaları gerektiği, halbuki somut olayda dava konusu markayı oluşturan ibarelerin hiçbirinin bağımsız olarak güçlü bir ayırt ediciliğinin dahi bulunmadığı, davacı yanın “…” ibarelerinden oluşan markalarını, uzun yıllardır aktif ve yoğun bir şekilde kullandığı, bu kullanımların geniş tüketici kitlelerine eriştiği, yazılı ve görsel basında tanıtımlarının hep bu ve benzeri (… EĞİTİM KURUMLARI, … DERSHANELERİ vs) isimler altında yapıldığı, dolayısıyla anılan ibarenin yıllar içerisindeki kullanımlara bağlı olarak “eğitim – öğretim hizmetlerinde” davacı ile anılır bir anlam da edinmeyi başardığı, davacı markalarının kullanımla elde ettiği ayırt ediciliğin sağladığı asgari düzeydeki bu koruma gücü ile birlikte dava konusu markadaki “…” ibaresinin markaya ek bir ayırt edicilik sağlamamış olması göz önüne alındığında, tüketicinin, davacı yana ait markaları daha evvelden bildiği, duyduğu ya da deneyimlediği bir durumda, dava konusu markayı, davacı markalarının bir şubesinin adı gibi algılama ihtimali son derece yüksek olacak olup tüketicinin başkaca hiçbir ayırt edici unsur taşımayan dava konusu markayı davacı markalarının serisi, devamı, davacı yanın açtığı bir şube için yarattığı yeni markasının adı şeklinde algılayarak işaretlerin aynı iktisadi köke ait olduğu yanılgısına düşebileceği, kaldı ki “…” ibaresinin 41. Sınıftaki “eğitim – öğretim hizmetleri” dışında kalan hizmetler açısından ise zaten ayırt edici olduğu, nihai anlamda karıştırılma ihtimalinin olduğu,
DAVACI YAN MARKALARININ TANINMIŞLIK İDDİALARININ DEĞERLENDİRİLMESİ
Mevzuatımızda yer alan düzenlemeye göre “Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir. Söz konusu düzenleme ile birlikte önceki markanın tanınmış olması halinde aynı veya benzer mal veya hizmet gruplarının yanı sıra farklı mal veya hizmetlerde de korunabileceği hüküm altına alınmıştır.
Söz konusu tescil engeli kapsamında, koruma elde edilebilmesi için önceki tarihli markanın tanınmış olması, önceki tarihli marka ile sonraki tarihli başvurunun aynı veya benzer olması ve düzenlemede öngörülen üç şarttan birinin gerçekleşmesi gerekmektedir. Bu nedenle, markanın tanınmışlığı ve anılan şartlardan en az birinin varlığı söz konusu tescil engelinin ortaya çıkması açısından bir zorunluluktur.
Markanın tanınmışlığı nedeniyle haksız yarar sağlanmasının esasen, tanınmış markanın sahip olduğu imajın devri suretiyle gerçekleşebileceği kabul edilmektedir. Bu şekilde imaj devrinden söz edilebilmesi için haksız yarar sağladığı iddia edilen marka ile tanınmış markanın tescil edildiği mal veya hizmetler arasında bir bağlantı kurulması ihtimali aranmaktadır.
Markanın itibarına zarar verilmesi kavramı markanın tanınmışlığından haksız yararlanılması kavramı ile yakın bağlantılı olup bu iki şartın çoğu kez örtüştüğü kabul edilmektedir. Genel ayrım olarak, tanınmış markadan haksız yararlanmanın, kullanan açısından ekonomik açıdan bir artışı ifade etmesine rağmen, itibarına zarar vermenin marka sahibinin ekonomik açıdan zarar görmesini ifade ettiği hususu vurgulanmaktadır. Markanın itibarına zarar verilmesi genellikle tanınmış markanın olumsuz imaj yükletilmesi tehlikesiyle karşılaştığı durumlara ilişkin olup bu hususun tanınmış marka sahibi tarafından ispatlanması gerekir.
Markanın ayırt edici karakterinin zedelenmesinin(sulandırılma)tanınmış markanın aynısının veya benzerinin kullanıldığı her durumda söz konusu olacağı sonucuna varılması söz konusu değildir. Ayırt edici karakterin zedelenmesinin, sonraki tarihli marka ile tanınmış marka arasında düşünsel bir bağın mevcut olması ve bu durumun tanınmış markanın reklam değerini tehlikeye düşürmesi halinde söz konusu olabileceği kabul edilmektedir. Ayrıca, markaların ilgili olduğu mal ve hizmetler birbirine ne kadar yakınsa ayırt edici karakterin zedelenmesinin de o kadar olası olduğu vurgulanmaktadır. Tanınmış markanın aynısının veya ayırt edilemeyecek kadar benzerinin kullanılması halinde markanın ayırt edici karakterinin zarar görmesi olasılığı artmakta, markalar arasındaki benzerlik azaldıkça, bu tehlike de azalmaktadır.
Bu hallerden her birisinin aynı anda mevcudiyeti mecbur olmayıp bunlardan herhangi birisinin varlığının değerlendirme konusu tescil engelinin uygulanabilirliği açısından yeterli olduğu kabul edilmektedir.
Dava dosyası ekinde yer alan iki klasör delil, davacı yanın “…” ibaresini kullanım sonucunda ayırt edici hale getirdiğini göstermekle birlikte aynı zamanda “eğitim – öğretim hizmetleri” alanında belli bir bilinirlik, sektörel bir tanınırlık elde ettiğini de ortaya koyar mahiyette olup davacının çok uzun yıllara sair kullanımlar sonucunda, zayıf bir ibareye kazandırmayı başardığı anlam ve bilinirliğin, bu ibarenin üçüncü kişilerce de tali ve dürüstçe kullanım kapsamında kalmayan, asli unsur olarak kullanılmak istenilen marka başvurularında tesciline izin verilmesi halinde, yeniden zayıflayacağı ve markanın edindiği bu ayırt ediciliği yitirmesi sonucunu doğurabileceği, aynı zamanda şubeleşme kavramının oldukça yaygın olduğu “eğitim – öğretim hizmetleri” açısından, sektörel anlamda bilinen, kullanımla elde ettiği ayırt edicilik sayesinde belli bir konum elde etmiş bir markanın benzerinin kullanımına izin verilmesinin, bu markayı kullanan üçüncü kişinin, asıl markanın sahip olduğu bu konumdan haksız menfaat elde etmesi sonucunu da doğurabileceği, dolayısıyla davacının “eğitim – öğretim hizmetleri” açısından ayrıca bir korumadan yararlanması gerektiği,
KÖTÜNİYET İDDİALARI YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRMELER
Davacı yanın, davalının marka tescil başvurusunda bulunurken kötü niyetli olduğuna yönelik iddiasını destekler nitelikte marka işlem dosyası ve dava dosyası kapsamında somut bir bilgiye ya da delile rastlanılmamıştır. Salt benzerlik iddiaları ise kötü niyet değerlendirmesi açısından önem teşkil eden bir argüman değildir. Keza davalı yanın bu ibareyi içerir çok sayıda marka başvurusunda bulunmuş olması da tek başına bir kötü niyet göstergesi olmayacağı,
Dava konusu marka başvurusu kapsamındaki 41. sınıf hizmetlerin tamamının, davacı yanın önceki tarihli markaları kapsamında aynı sınıfta yer alan hizmetler ile aynı tür olduğu, rapor kapsamında ayrıntılı olarak izah olunan nedenlerle, davacı yanın “…” markaların asli unsur olarak kullandığı markalar açısından, davacının eğitim ve öğretim hizmetlerinde yoğun ve uzun yıllara sair kullanım sonucu elde ettiği bilinirlik düzeyi ile birlikte ve dava konusu markadaki tek ek unsur olan “…” ibaresinin markanın bütününe farklı bir anlam katmaması, yalnızca bir şube algısı yaratır anlam yüklemesi nedeniyle, işaretlerin birbirleri ile karıştırılabilecek düzeyde benzerlik taşıdıkları, eğitim – öğretim hizmetleri dışında kalan hizmetler açısından, “…” ibaresinin zaten daha baştan ayırt ediciliği bulunması nedeniyle işaretler arasındaki benzerliğin yine karıştırılma ihtimalini doğuracağı, davacı yan markalarının kullanım sonucunda elde ettiği bilinirliğin mevcut olduğu eğitim öğretim hizmetleri alanında, yıllara sair bu yoğun kullanımlar sonucunda sektörel bir bilinirlik elde ettiği, bu nedenle dava konusu markanın tesciline izin verilmesi, davacının elde ettiği ayırt ediciliğe zarar verebileceği gibi davalı lehine de haksız bir menfaat temini sağlayabileceği, sonuçlarına ulaşılmış aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
H Ü K Ü M :
Davanın kabulüne,
TÜRKPATENT YİDK nın 10.09.2020 tarih 2020/M-7774 sayılı kararının tüm sınıflar yönünden iptaline,
Davaya konu markanın tüm sınıflar yönünden hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine,
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 51/4.maddesi uyarınca kararın kesinleşmesini müteakip resen Türk Patent’e gönderilmesine,
Alınması gereken 59,30.-TL harçtan, peşin alınan 54,40.-TL’nin mahsubu ile eksik kalan 4,90.-TL maktu ilâm harcının davalılardan alınarak hazineye irad kaydına,
Davacı kendisini vekille temsil ettirmesi sebebiyle Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesap olunan takdiren 5.900,00.-TL maktu ücreti vekâletin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
Davacının yapmış olduğu ve aşağıda dökümü yazılı 4.772,10.-TL
yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen davacıya iadesine (HMK m.333),
Dair, davacı ve davalı kurum vekillerinin yüzlerine karşı, davalı vekilinin yokluğunda tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde Ankara Bölge Adliye Mahkemeleri’nde istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.16.09.2021
Kâtip Hâkim … ✍e-imzalıdır ✍e-imzalıdır
MASRAF DÖKÜMÜ
İlk Masraf : 116,60.-TL
Bilirkişi Ücreti :4.500,00.-TL
G.A : 155,50.-TL
TOPLAM :4.772,10.-TL