Emsal Mahkeme Kararı Ankara 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2020/254 E. 2021/297 K. 16.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

T.C.
ANKARA
2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR
TÜRK MİLLETİ ADINA

ESAS NO : 2020/254
KARAR NO : 2021/297

HAKİM : … …
KATİP : … …

DAVACI : … – …
VEKİLİ : Av. … -…
DAVALI : … -… …
VEKİLİ : Av. … -….
DAVA : Marka… Kararının İptali ile Hükümsüzlük
DAVA TARİHİ : 31/08/2020
KARAR TARİHİ : 16/09/2021
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 17/09/2021
Davacı vekili tarafından davalılar aleyhine açılan Marka… Kararının İptali İle Hükümsüzlük istemli davanın mahkememizde yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA :
Davacı vekili dilekçeleriyle özetle, müvekkilinin “…” markalarını çok uzun süredir kullanmakta olduğunu, yine ürün içeriğinin geliştirilerek “… …” şeklinde de piyasaya sürüldüğünü, müvekkilinin gerek dünyada gerekse de Türkiye’de tescilli markalarının olduğunu, 95/003862 sayılı markasının yanı sıra 2019/100569 sayılı markasının da mevcut olduğunu, müvekkilinin markasını 1972 yılından beri pek çok ülkede tescil ettirdiğini, davalı yanın kötü niyetli olarak müvekkili markalarını tescil ettirmeye çalıştığını, 2019/13652 sayılı “as …” ve 2019/10482 sayılı “… …” markalarının açıkça müvekkili markaları ile benzer olduğu gibi yine aynı malları kapsadığını, kurum nezdindeki itirazlarının kısmen kabul edilmiş olduğunu, markalardaki sair unsurların markaları farklılaştırmadığını, markaların görsel olarak benzer olduklarını, yine işitsel olarak da yüksek düzeyli benzerlik bulunduğunu, reddedilmeyen malların da müvekkili markaları kapsamındaki mallar ile benzer olduğunu, müvekkili markalarının herhangi bir etken maddeyi çağrıştırmadığı gibi dünya genelinde de tanınmış olduğunu, davalının kötü niyetli olduğunu, hatta müvekkili markalarının birebir aynısını dahi başvuru konusu ettiğini, ayrıca davalının müvekkilinin kullanım biçimini dahi taklit ettiğini, müvekkilinin tanıtım görsellerini dahi kullandığını beyan ederek 2019/10482 sayılı markanın tescili halinde hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :
Davalı şirket vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin Almanya’da faaliyet gösterdiğini, taraf faaliyetlerine konu ürünlerin farklı olduğunu, müvekkilinin tıbbi ve veterinerlik amaçlı … üretmediğini, davacı markalarının tanınmış olmadığını, müvekkili markası ile davacıya ait markanın farklı olduklarını, müvekkili markasının başlangıç kısmında “as” sesinin yer aldığını, ayrıca yine “o-u” harfleri ve “…” kelimesi açısından farklılaştıklarını, taraf markaları arasında karıştırılma ihtimalinin bulunmadığını ifade ederek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Davanın açılmasını müteakip davaya katılan tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, marka tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, taraflar sulhe teşvik olunmuş, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını ve bilirkişi raporu alınmasını müteakip, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yazı İşleri Yönetmeliği’nin 41/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraf vekillerine tahkikat ve yargılamının geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
GEREKÇE :
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, başvuru markası ve mal hizmetleri ile itiraza mesnet markalar ve mal hizmetler arasında benzerlik karıştırma ihtimali olup olmadığı davalı markasının hükümsüzlük koşullarının oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.
İşlem dosyasının tetkikinde; dava konusu …ibaresinin 05. Sınıf mallarda tescili amacıyla 04.02.2019 tarihinde gerçekleştirildiği görülen 2019/10482 sayılı marka başvurusunun yapılan ilk incelemeler sonrasında 12.04.2019 tarih ve 322 sayılı bültende ilan olunduğu, anılan ilana karşı davacının 95/003862 sayılı markasına dayalı olarak itirazda bulunduğu, işbu itiraz sonucunda Markalar Dairesi Başkanlığı’nın 04.11.2019 tarihli kararı sonucunda başvurudan 05. Sınıftaki “insan ve hayvan sağlığı için ilaçlar, tıbbi ve veterinerlik amaçlı kimyasal ürünler, tıbbi ve veterinerlik amaçlı kimyasal radyoaktif maddeler, … ihtiva eden kozmetikler” mallarının çıkartılmasına karar verildiği, söz konusu karara karşı davacı tarafça bir kez daha itiraz edildiği ve başvurunun kül halinde reddinin talep olunduğu görülmüş ise de 04.05.2020 tarih ve 2020-M-3256 sayılı karar neticesinde davacı itirazlarının reddine karar verildiği anlaşılmıştır.
Her ne kadar işbu uyuşmazlık… kararının iptali ve dava konusu markanın tescili halinde hükümsüzlüğü taleplerini içerir şekilde açılmış ise de mahkememizce 17.03.2021 tarihli celsede, davalı tarafın… kararının süresinde açılmadığı hususundaki itirazları doğrultusunda… iptali istemi bakımından dosyanın tefrik edilerek mahkememizin 2021/99 esas sarısına kayıt edildiği belirlenmiştir.
Dava konusu markaya ait TÜRKPATENT güncel sicil kayıtları da incelendiğinde başvurunun 23.07.2020 tarihinde tescil sürecinin tamamlandığı anlaşılmıştır.
TARAF MARKALARI ARASINDA BENZERLİK VE İLTİBAS İHTİMALİ;
Dava konusu marka başvurusu ile ilgili olarak SMK 6/1 maddesi uyarınca; tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı veya benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı veya benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.
Dolayısıyla markalar arasındaki benzerlik değerlendirmesinin ilk koşulu; markaların tescilli oldukları sınıfların aynı olması veya birbirine benzer olmasıdır.
Markaların tescilli oldukları veya tescili talep edilen mal veya hizmetlerin benzerliğine kanaat getirilmesi halinde, ikinci şart olan markaların benzerliğine geçilir. Görüldüğü üzere karıştırılma ihtimalinin varlığı için çifte benzerlik şartının gerçekleşmesi ve her iki benzerliğin de dikkate alındığı genel izlenim ve değerlendirmeye göre ilişkilendirilme ihtimali dâhil karıştırma ihtimalinin bulunduğu kanaatine varılması gerekmektedir.
EMTİALARIN BENZERLİĞİ;
Doktrinde de kabul gördüğü üzere, markalara ait mal veya hizmet listelerinde yer alan emtiaların “benzer” olup olmadığının değerlendirilmesinde, sınıflandırmaya ilişkin ulusal ve uluslararası düzenlemeler bağlayıcı kesin kurallar içermemektedirler.
Bu nedenle, inceleme konusu markaların emtia listelerindeki sınıf numaralandırması ile bağlı kalınmaksızın, karşılaştırılan emtia listelerinin “aynı veya benzer” mal veya hizmetlerden oluşup oluşmadığı incelenmelidir.
Zira asıl olan, işaretlerin, kapsamlarındaki mal veya hizmetler üzerinde tescilli bir marka olarak kullanılması durumunda, tüketici nezdinde karıştırılma ihtimaline yol açıp açmayacağıdır. Bu nedenle, mal ve hizmet sınıf ve alt gruplarında benzerlik araştırmasında piyasanın anlayışı, benzer alıcı çevresine hitap edip etmediği, benzer ihtiyaçları giderip gidermediği, mal veya hizmetlerin birbiri yerine ikame edilebilme ve rekabet olanaklarının olup olmadığı, birinin diğerini tamamlama imkânı olup olmadığı, mal veya hizmetlerin dağıtım kanallarının ortak olması, aynı veya yan yana raflarda satışa arz edilip edilmediği kullanım yöntemleri, hedeflenen müşteri kesiminin aynı olup olmadığı hususlarının araştırılması gereklidir.
Markalar arasında iltibas değerlendirmesinin ilk koşulunun, taraf markaları kapsamındaki emtiaların benzerliği olduğu hususu Yüksek Mahkemenin birçok kararında da açıkça belirtilmiştir.
Nitekim … nezdinde verilen kararlarda da malların benzerliğine ilişkin değerlendirmenin, mal ve hizmetler arasındaki ilişkilerin ilgili özellikleri dikkate alınarak yapılması gerektiğini, bu özelliklerin, malların doğaları, kullanım amaçları, kullanım yöntemleri ve birbiriyle rekabet halinde veya birbirini tamamlayıcı olup olmadıklarını içerdiği belirtilmiştir.
Dava konusu marka kapsamında kalan mallar ile davacının itirazına dayanak tutabileceği önceki tarihli tek markası kapsamındaki emtialar bakımından benzerlik karşılaştırması yapıldığında, davacının önceki tarihli markası kapsamında yer alan emtiaların spesifik olarak … emtiasına ilişkin olduğu açıktır. …,canlı hücre üzerinde meydana getirdiği tesir ile bir hastalığın teşhisini, iyileştirilmesi veya semptomlarının azaltılması amacıyla tedavisini veya bu hastalıktan korunmayı mümkün kılan, canlılara değişik uygulama yöntemleri ile verilen doğal, yarı sentetik veya sentetik kimyasal preparatlardır. İlaçlar genellikle fizyolojik etkilerine göre sınıflandırılır: 1. Sinir sistemini etkileyen ilaçlar 1. Merkezî sinir sistemini etkileyen ilaçlar 1. Anestetik ilaçlar 2. Hipnotik ve sedatif ilaçlar 3. Analgesik ilaçlar 2. Perifer sinir sistemini etkileyen ilaçlar 3. Otonom sinir sistemini etkileyen ilaçlar 2. Kalp ve damar sistemini etkileyen ilaçlar 3. Sindirim sistemini ve barsakları etkileyen ilaçlar 4. Solunum sistemini etkileyen ilaçlar 5. Kemoterapik etki gösteren ilaçlar 6. Vitaminler ve hormonlar 7. Dezenfektan ve antiseptik etki gösteren ilaçlar.
Başvuru kapsamındaki “insan ve hayvanlar için diyet takviyeleri, gıda (besin) takviyeleri;” mallarının da, davacı markaları kapsamındaki “…” emtiaları ile benzer görülmesi noktasında yapılan değerlendirmede, ayrıntılı olarak ele alındığında davacı tarafa ait önceki tarihli markanın kapsamında yalnızca “…” emtiasının yer aldığı, ilaçların temel hedefi kişi sağlığını iyileştirme/tedavi etmeye yönelik olduğu, bununla birlikte yukarıda belirtilen ürünler ise genel anlamda diyet ve gıda takviyesi ürünleridir. Pek tabi söz konusu ürünlerin de içerik itibariyle birtakım kimyasal bileşenleri mevcut olup vitaminler, mineraller, proteinler, amino asitler, bitkiler, enzimler, lif ve yağ asidi gibi besin öğeleri kullanılarak hazırlanan ancak hastalıkların önlenmesi veya tedavi edilmesi amacıyla kullanılmayan ürünlerdir. Söz konusu ürünler de çoğu zaman kapsül, tablet, pastil, tek kullanımlık toz paket, sıvı ampul, damlalıklı şişe ve diğer benzeri sıvı veya toz formlarda hazırlanarak ve tüketiciye sadece hazır ambalajlı olarak sunulan ürünler olup ülkemizde de belli yasal mevzuatlar çerçevesinde satışa konu edilmektedirler. Bununla birlikte nihai anlamda kişi sağlığını doğrudan ilgilendiren bu ürünlerin standart gıda ürünleri gibi marketlerde, bakkallarda, büfelerde vb. satış noktalarında satışlarının yapılmadığı (yapılsa dahi tüketicinin yaygın olarak bu noktalardan ilgili ürünleri temin etme gibi bir alışkanlığının mevcut olmadığı) daha ziyade eczaneler başta olmak üzere bu tür ürünlerin satışını yapmaya yetkili işletmeler aracılığıyla tüketiciye ulaştırıldığı, dolayısıyla satış, sunum ve tüketiciye ulaşım kanallarının ilaçlar ile benzer/aynı olduğu değerlendirilmektedir. Dolayısıyla bu nitelikteki takviye beslenme ürünleri doğrudan … olarak kabul edilmemekle birlikte nutrasötik olarak tabir edilen ürünler olduğundan nihai anlamda farklı sonuçlar ve ihtiyaçlara yönelik ürünler iseler de aynı ya da yüksek düzeyli benzerlik taşıyan markalar ile satışları gerçekleştirildiğinde, ilgili tüketicinin de özellikle ürünlerin iktisadi kaynakları açısından yanılgı yaşamaları, her iki tür ürünün de aynı kaynakça piyasaya sürülen ürünler olduğunu düşünerek yanılgı yaşamalarının mümkün olduğu, sonuç olarak 5. Sınıftaki “Tıbbi ve veterinerlik amaçlı kullanıma uygun diyetetik maddeler; zayıflama amaçlı tıbbi müstahzarlar; tıbbi amaçlı bitkiler ve tıbbi amaçlı bitkisel içecekler. Dezenfektanlar, antiseptikler (mikrop öldürücüler), tıbbi amaçlı deterjanlar, ilaçlı sabunlar, dezenfekte edici sabunlar, antibakteriyel el losyonları.” bakımından tespit edilen benzerlik halinin, taraf markaları arasındaki benzerlik düzeyinin yoğunluğu gözetildiğinde başvuruda yer alan “insan ve hayvanlar için diyet takviyeleri, gıda (besin) takviyeleri;” emtiaları bakımından benzerlik kurulması mümkün olup sair mallar açısından ise bu kapsamda bir ilişki kurulması doğru ve isabetli olmayacaktır. Zira sair ürünler açısından artık tüketici ihtiyaçları farklılaşmış, ilgili ürünlerin satış noktaları, dağıtım kanalları, tüketiciye sunum biçimleri farklılaşmış dolayısıyla hitap edilen nihai tüketici kitlesi de birbirinden uzaklaşmıştır.
Benzerliği tespit olunan bu emtialar arasındaki bu ilişkinin işaretler arasında iltibas ihtimali yaratıp yaratmadığı hususunun tespiti, işaretler yönünden bir değerlendirme yapılmaksızın mümkün olmadığından aşağıda markaları oluşturan işaretlerin de ayrıca değerlendirilmesi gerekmektedir.
İŞARETLERİN BENZER OLUP OLMADIĞI DEĞERLENDİRMESİ;
Markaların karıştırılma ihtimalinden söz edilebilmesi için yukarıda da belirtildiği üzere emtiaların/hizmetlerin aynı/benzer olması yanında markayı oluşturan ibarelerin de aynı/benzer olması koşulu bulunmaktadır.
İki işaret arasında karıştırılma ihtimali, iki şekilde ortaya çıkabilecektir. Bunlardan birincisi, tescil talebine konu markanın tescilli veya tescili için daha önce başvurulmuş markaya benzerliği nedeniyle önceki markanın aynısı ya da benzeri marka zannedilmesi ve bu sebeple satın alınmak istenen ürün dışında bir ürünün satın alınmasına sebebiyet verilmesidir. İkinci ihtimal ise, tüketicinin iki marka arasındaki farklılıklar nedeniyle her iki markanın aynı marka olmadığını anlamasına rağmen, iki markanın aynı işletmeye, başka bir ifadeyle aynı iktisadi – idari kaynağa ait olduğunu sanmasına sebebiyet verilmesidir. Bu durumda da tüketici, gerçekte almak istemeyebileceği bir ürünü, salt güvendiği önceki markayla irtibatlı sandığı için sonraki markayı alabilecektir. Böylece, önceki tescilli veya tescil talebine konu edilmiş markayı taşıyan ürünler için tüketici nezdinde tesis edilen güvenden haksız olarak yararlanma sonucu doğabileceğinden, karıştırılma ihtimali gerçekleşmiş olacaktır. Nitekim tüketiciler daha önce gördükleri, satın aldıkları mal veya hizmetin markasının, göz ve kulağında kalan izine, hatırlayabildikleri kadarıyla hafızalarında kalan özelliklerine dayanarak sonraki alışverişlerinde aynı veya benzer markayı taşıyan malı/hizmeti satın almayı tercih ederler.
Yargıtay HGK’nun 13.06.2012 tarih ve 2012/11-155E – 2012/376K sayılı ilamında da belirtildiği üzere karıştırılma ihtimalinde ölçü bu işin ilgilisi veya uzmanı değil, tüketici olan halktır. Karıştırılma ihtimalinde önemli olan husus, halkın bu iki işaret arasında herhangi bir şekilde herhangi bir sebeple bağlantı kurma ihtimalidir. Buradaki “ihtimal” kelimesi özenle ve özellikle kullanılmış bir kelime olup, şekil, ses, anlam, genel görünüm, çağrışım ve bir seri içinde bulunma izlenimi bu kapsamda değerlendirilmektedir. Hatta, markalar arasında birçok noktada fark bulunduğu tespit edilse bile “umumi intiba” ikisinin karıştırılabileceği yönünde ise, iki işaret arasında karıştırma ihtimalinin bulunduğu kabul edilmelidir” denilmektedir. Dolayısıyla ilgili tüketicinin aldığı mal ya da hizmetin başka bir işletmeye ait olduğunu bildiği ve fakat güvendiği işletme ile malını/hizmetini aldığı işletmenin arasında ekonomik bir bağlantı bulunduğunu düşünmesi hali dahi “karıştırılma ihtimali” nin var olduğunun kabulü için yeterli olacaktır.
Markalar karşılaştırılırken görsel, sesçil (fonetik) ve kavramsal (semantik) açılardan taraf markalarını oluşturan işaretlerin benzer olup olmadıkları hususunun bütüncül bir bakış açısıyla ele alınması ve yine markalar kapsamındaki mallar/hizmetler yönünden markaların benzer olup olmadıkları konularının bir bütün olarak değerlendirilmesi neticesinde tespit edilebilir bir durumdur.
Buna göre işaretler arasında görsel benzerlik karşılaştırması yapılırken markalara konu yazı ve işaretlerin konumlandırılma şekilleri ile harf sırası, yazım karakterleri gibi göze çarpan özellikleri dikkate alınmalıdır. Sesçil benzerlikte esas alınması gereken husus ise markaların ortalama tüketici kitlesi tarafından kendi lisanlarındaki okunuş şekli olup, sesçil benzerlikte de önemli hususun markaların başlangıç kısımları olup fonetik açıdan benzer sesler çıkarılarak okunuş şekli dikkate alınmalıdır. Markaların kavramsal açıdan benzerliklerinin karşılaştırılmasında da, markalara konu sözcüklerin tescil kapsamındaki ortalama tüketici kitlesinin bakış açışı ve o sözcüklere kendi lisanlarında bir anlam verip veremeyecekleri hususu dikkate alınmalıdır.
Bu genel ilkeler çerçevesinde taraf markaları karşılaştırıldıklarında …şeklindeki başvurunun üç ayrı sözcükten oluştuğu, “as” kelimesinin dilimizde de bilinen Türkçe bir kelime olduğu, bununla birlikte marka içerisinde yer alan sair ibarelerin yabancı kökenli sözcükler olmaları nedeniyle “as” kelimesinin de doğrudan bilinen anlamıyla ilk anda algılanamayabileceği, markadaki ikincil unsurun “…” kelimesi olduğu, bu kelimenin bilinen bir anlamı bulunmadığı gibi yine herhangi bir … etken maddesi veyahut tıbbi bir terim olduğunu gösterir bilginin de dosyada mevcut olmadığı, “…” kelimesinin ise özellikle … sektöründe … etkililiğini gösterme amacıyla kullanımı bulunan jenerik bir kavram olduğu, hal böyleyken marka içerisindeki ayırt edici unsurların birbirinden ayrı şekilde yazılmış “as” ve “…” kelimeleri olduğu değerlendirilebilir ise de gerek sekiz harfli yapısından kaynaklı görsel ve işitsel olarak konumu gerekse de “AS” ibaresinin bir ön ses gibi algılanabilir niteliği itibariyle markadaki asli unsurun “…” kelimesi olduğu,
Davacının önceki tarihli markası ise “…” şeklindeki sözcükten oluşmakta olup anılan kelimenin de bilinen bir anlamı bulunmadığı gibi yine herhangi bir … etken maddesi veyahut tıbbi bir terim olduğunu gösterir bilginin dosyada mevcut olmadığı,
Bu çerçevede tespiti gereken husus “…” ve “…” şeklinde baskın unsurlara sahip taraf markalarının, ilgili tüketici kitlesi nezdinde birbiri ile ilişkilendirilip ilişkilendirilmeyeceğidir.
Her iki taraf markası da sekiz harften oluşmakta olup markalarda “S-İ-N-P-R-E-T” harfleri birebir aynı dizilime haizdir. Kelimeler arasındaki tek fark, yine her iki markanın da dördüncü harfini oluşturan “u” ve “o” harfleri açısından oluşan farklılıktan ibarettir. Dava konusu markanın “AS Sİ-NO-Pi-RET” şeklinde yazıldığı gibi telaffuz edilmesi ihtimalinde dahi “…” ve “…” kelimelerinin görsel anlamda harf dizilimsel açıdan var olan benzerliği ile birlikte işitsel açıdan sahip oldukları yüksek düzeyli benzerlik karşısında, dava konusu markadaki ön ses olan “as” sesinin, taraf markalarının birbirlerinden yeterince uzaklaşmaları sonucunu meydana getirmeyeceği, hal böyleyken taraf markalarını oluşturan işaretlerin bütünsel algılarda, son derece güçlü bir benzerlik taşıdıkları aşikardır.
Söz gelimi, ortak unsurun mülkiyete konu edilemeyen ve herkesin ortak kullanımına açık kalması gereken bir INN (İnternational Nonproprietary Names) olması halinde bu ortak unsur, farmakolojik olarak ilacın ilintili olduğu etken maddeler ile ilişkisi gösterdiğinden tek başına iltibas oluşturması mümkün olmadığı gibi … markalarında etken maddeden türetilen markalar da birbirlerinin varlığına rağmen tescil edilebilirler. Zira … sektöründeki marka tercihi genel olarak, ya ilacın etken maddesine ya da tedavisi hedeflenen hastalığa vurgu yapan jenerik işaretlerden oluşturulmaktadır. Başka bir ifadeyle bu şekilde kombine edilen markalarda INN adına veyahut tıbbi bir sözcüğe yer verilmiş olması, başvuru sahibinin o ibare üzerinde tekel hakkı oluşturmasını değil, markayı oluşturan sözcüğün bütünü üzerinde bir hak sahibi olmasını sağlamakta ve önceki – sonraki marka arasında bir iltibas ihtimalinden bahsedilmemektedir.
Ancak somut olaydaki gibi ortak unsurun tıbbi nitelikte bir ibare ya da hastalık adına ilişkin vurgu yapan bir işaret olmadığı ya da sağlık sektörüne ilişkin terimsel bir kavrama işaret etmediği takdirde, ilgili tüketici kitlesinin niteliği yüksek olsa dahi iltibas ihtimalinin mevcut olma ihtimali bulunduğu,
Dolayısıyla her ne kadar tüketici kitlesinin niteliği yükselmiş ise de AS Sınopret ve … şeklindeki taraf markalarının, hakim unsurları olan sözcükler açısından var olan güçlü düzeyli benzerliğin, tüketcinin her iki markanın birbirinin serisi olarak algılamalarını kuvvetlendirebileceği, özellikle dava konusu markanın son sesinde yer alan “…” ibaresinin de genelde aynı ürünün daha güçlü/kuvvetli/etkili versiyonu olduğu yönünde bir izlenim doğuracağı tartışmasız olacağından, ilgili tüketicinin dava konusu markayı, davacı markasının yeni bir versiyonu, daha etkili içeriği sahip bir hali olarka algılayacağı, dava konusu markadaki “AS” ön sesinin taraf markalarının birbirlerinden tamamen bağımsızlaşmaları sonucunu meydana getirmeyeceği, bu anlamda ilgili tüketicinin aynı iktisadi kaynağa ait iki ayrı marka ile karşı karşıya olduğunu düşünebileceği, tüm bu nedenlerle başvuru kapsamındaki “Tıbbi ve veterinerlik amaçlı kullanıma uygun diyetetik maddeler; insan ve hayvanlar için diyet takviyeleri, gıda (besin) takviyeleri; zayıflama amaçlı tıbbi müstahzarlar; tıbbi amaçlı bitkiler ve tıbbi amaçlı bitkisel içecekler. Dezenfektanlar, antiseptikler (mikrop öldürücüler), tıbbi amaçlı deterjanlar, ilaçlı sabunlar, dezenfekte edici sabunlar, antibakteriyel el losyonları.” bakımından tespit edilen benzerlik halinin, taraf markaları arasında iltibas ihtimalini meydana getirdiği,
DAVACI YAN MARKALARININ TANINMIŞLIK İDDİALARININ DEĞERLENDİRİLMESİ;
Mevzuatımızda yer alan düzenlemeye göre “Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir. Söz konusu düzenleme ile birlikte önceki markanın tanınmış olması halinde aynı veya benzer mal veya hizmet gruplarının yanı sıra farklı mal veya hizmetlerde de korunabileceği hüküm altına alınmıştır.
Söz konusu tescil engeli kapsamında, koruma elde edilebilmesi için önceki tarihli markanın tanınmış olması, önceki tarihli marka ile sonraki tarihli başvurunun aynı veya benzer olması ve düzenlemede öngörülen üç şarttan birinin gerçekleşmesi gerekmektedir. Bu nedenle, markanın tanınmışlığı ve anılan şartlardan en az birinin varlığı söz konusu tescil engelinin ortaya çıkması açısından bir zorunluluktur.
Markanın tanınmışlığı nedeniyle haksız yarar sağlanmasının esasen, tanınmış markanın sahip olduğu imajın devri suretiyle gerçekleşebileceği kabul edilmektedir. Bu şekilde imaj devrinden söz edilebilmesi için haksız yarar sağladığı iddia edilen marka ile tanınmış markanın tescil edildiği mal veya hizmetler arasında bir bağlantı kurulması ihtimali aranmaktadır.
Markanın itibarına zarar verilmesi kavramı markanın tanınmışlığından haksız yararlanılması kavramı ile yakın bağlantılı olup bu iki şartın çoğu kez örtüştüğü kabul edilmektedir. Genel ayrım olarak, tanınmış markadan haksız yararlanmanın, kullanan açısından ekonomik açıdan bir artışı ifade etmesine rağmen, itibarına zarar vermenin marka sahibinin ekonomik açıdan zarar görmesini ifade ettiği hususu vurgulanmaktadır. Markanın itibarına zarar verilmesi genellikle tanınmış markanın olumsuz imaj yükletilmesi tehlikesiyle karşılaştığı durumlara ilişkin olup bu hususun tanınmış marka sahibi tarafından ispatlanması gerekir.
Markanın ayırt edici karakterinin zedelenmesinin(sulandırılma)tanınmış markanın aynısının veya benzerinin kullanıldığı her durumda söz konusu olacağı sonucuna varılması söz konusu değildir. Ayırt edici karakterin zedelenmesinin, sonraki tarihli marka ile tanınmış marka arasında düşünsel bir bağın mevcut olması ve bu durumun tanınmış markanın reklam değerini tehlikeye düşürmesi halinde söz konusu olabileceği kabul edilmektedir. Ayrıca, markaların ilgili olduğu mal ve hizmetler birbirine ne kadar yakınsa ayırt edici karakterin zedelenmesinin de o kadar olası olduğu vurgulanmaktadır. Tanınmış markanın aynısının veya ayırt edilemeyecek kadar benzerinin kullanılması halinde markanın ayırt edici karakterinin zarar görmesi olasılığı artmakta, markalar arasındaki benzerlik azaldıkça, bu tehlike de azalmaktadır.
Yukarıda da belirtildiği üzere bu hallerden her birisinin aynı anda mevcudiyeti mecbur olmayıp bunlardan herhangi birisinin varlığının değerlendirme konusu tescil engelinin uygulanabilirliği açısından yeterli olduğu kabul edilmektedir
Dosya kapsamına davacı tarafından “…” markalarının kullanımını gösterir çok sınırlı sayıda delile yer verilmiş ayrıca davacı markalarının uluslararası tescillerinden bahsedilmiş ise de işbu delillerin davacı markalarının, tanınmış marka korumasından yararlanmasını sağlayacak yeterlilikte olmadığı,
KÖTÜNİYET İDDİALARININ DEĞERLENDİRİLMESİ;
Türk hukukunda kötü niyet; “bilerek ve haksız bir avantaj kazanmak veya başkalarına zarar vermek amacıyla genel olarak kabul edilmiş ahlaki davranışların ve dürüst ticaret ilkelerinin dışında davranmak” olarak tanımlanmıştır. Buna göre bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumamaktadır.
Nitekim sınai mülkiyet haklarına özgü yürürlükte düzenleme uyarınca da kötüniyetle yapılan marka başvuruları da itiraz üzerine reddedilebileceği gibi tescilli bir markanın da kötüniyetli tescil iddiasına dayalı hükümsüzlüğü talep olunabilecektir.
Buna göre bir marka başvurusunun kötü niyetli bir başvuru olarak değerlendirebilmesi için, başvuru anında, markanın amacı ve temel işlevi dışında bir amaçla kullanılmak istenildiğinin ispatlanması gerekmektedir. Dolayısıyla kötü niyetin kabulü için, marka için başvuruda bulunan kişi, markanın temel işlevleri olan ürünün işletmeye aidiyetini sağlama ve diğer ürünler karşısında ayırt edicilik sağlama fonksiyonu dışında bir amaçla veya marka üzerindeki gerçek hak sahibinin markadan yararlanmasını engellemek veya markanın ün ve şöhretinden yararlanmak suretiyle haksız çıkar edinme gibi bir amaçla hareket etmelidir.
Davacı tarafın kötü niyet iddialarının temelinde, davalı tarafça başvuru konusu edilen işaretin davacı markalarına olan benzerliği temelinde şekillendiği, davalı firmaya davacı yanca daha evvel uyarı metni gönderildiğinden bahsedilmiş ise de bu metne dosya içerisinde rastlanılmadığı gibi davacı tarafın, davalının fiili kullanımlarında da müvekkili markalarını taklit ettiği yönündeki iddialarına konu görseller de tarihsiz nitelikteki görseller olup 2019/100285 sayılı “…” ibareli başvurunun ise davacı markalarını birebir taşıdığı görülmekle birlikte işbu dava konusu marka başvurusundan sonraki tarihli olduğu, tüm bu tespitler sonucunda davalının yeni bir marka tescil başvurusunda bulunması eyleminin kötü niyetli bir eylem olarak nitelendirilemeyeceği,
Netice itibariyle,
•Dava konusu 2019/10482 sayılı marka kapsamında yer alan 5. Sınıftaki “Tıbbi ve veterinerlik amaçlı kullanıma uygun diyetetik maddeler; zayıflama amaçlı tıbbi müstahzarlar; tıbbi amaçlı bitkiler ve tıbbi amaçlı bitkisel içecekler. Dezenfektanlar, antiseptikler (mikrop öldürücüler), tıbbi amaçlı deterjanlar, ilaçlı sabunlar, dezenfekte edici sabunlar, antibakteriyel el losyonları.” bakımından tespit edilen benzerlik halinin, taraf markaları arasındaki benzerlik düzeyinin yoğunluğu gözetildiğinde başvuruda yer alan “insan ve hayvanlar için diyet takviyeleri, gıda (besin) takviyeleri;” bakımından taraf markaları arasında aynı, aynı tür ya da benzerlik düzeyinde bir emtia ilişkisinin mevcut olduğu,
•Bununla birlikte yine taraf markalarının hakim/baskın unsurları olan “…” ve “…” kelimelerinin, ilgili tüketici kitlesi nezdinde dahi karıştırılabilecek düzeyde benzer oldukları,
•Davacı taraf markalarının tanınmışlığı iddialarını destekler yeterli delilin dosyada mevcut olmadığından tanınmış olmadığı, davalının marka başvurusunda bulunması eyleminin kötü niyetli bir eylem olarak nitelendirilemeyeceği sonuçlarına ulaşılmış yukarıdaki gerekçelerle davanın kısmen kabulüne karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M :
Davanın Kısmen Kabulüne,
Davaya konu markanın 5. Sınıf “tıbbi ve veterinerlik amaçlı kullanıma uygun diyetetik maddeler; insan ve hayvanlar için diyet takviyeleri, gıda takviyeleri, zayıflama amaçlı tıbbi müstahzarlar, tıbbi amaçlı bitkiler ve tıbbi amaçlı bitkisel içecekler, dezenfektanlar, antiseptikler (mikrop öldürücüler), tıbbi amaçlı deterjanlar, ilaçlı sabunlar, dezenfekte edici sabunlar, anti bakteriyel el losyonları” emtiaları bakımından hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine,
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 51/4.maddesi uyarınca kararın kesinleşmesini müteakip resen Türk Patent’e gönderilmesine,
Alınması gereken 59,30.-TL harçtan peşin alınan 54,40.-TL harcın mahsubu ile eksik kalan 4,90.-TL maktu ilam harcının davalıdan alınarak hazineye irat kaydına,
Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince hesap olunan takdiren 5.900,00.-TL maktu ücreti vekaletin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
Davanın kısmen reddolunması ve davalının kendisini vekil ile temsil ettirmesi sebebiyle Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince hesap olunan takdiren 5.900,00.-TL ücreti vekaletin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
Davanın kabul ret oranının takdiren %50 olarak kabulüne,
Harcın davanın yalnızca kabul edilen kesimi üzerinden alınması sebebi ile davacının peşin yatırdığı 54,40.-TL ilâm harcının tamamının davalıdan alınarak davacıya verilmesine,      
Davacının bunun dışında yapmış olduğu aşağıda dökümü yazılı 2.475,70.-TL yargılama giderinin %50’inin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,   
Davalı şirketin yapmış olduğu bir gider olmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen davacıya iadesine (HMK m.333),
Dair, davacı vekili ve davalı şirket vekilinin yüzüne karşı, tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde Ankara Bölge Adliye Mahkemeleri’nde istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.16.09.2021

Kâtip Hâkim …
✍e-imzalıdır ✍e-imzalıdır
MASRAF DÖKÜMÜ
İlk Masraf : 62,20.-TL
Bilirkişi Ücreti : 2.250,00.-TL
P.P : 163,50.-TL
TOPLAM : 2.475,70.-TL