Emsal Mahkeme Kararı Ankara 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2020/236 E. 2022/250 K. 08.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

T.C.
ANKARA
2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR
TÜRK MİLLETİ ADINA

ESAS NO : 2020/236
KARAR NO : 2022/250

HAKİM : … …
KATİP : … …

DAVALI : 2- … – …
DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali), Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 17/08/2020
KARAR TARİHİ : 08/09/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 09/09/2022
Davacı vekili tarafından davalılar aleyhine açılan Marka YİDK Kararının İptali İle Hükümsüzlük istemli davanın mahkememizde yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA :
Davacı vekili dilekçeleriyle özetle, … çatı markası altında satılan tüketiciye sunulan “…” markalı müvekkiline ait ürünlerin 2002 yılından beri ise sadece “…” markasıyla satışa arz edildiğini, TÜRKPATENT nezdinde … No’lu ilk “…” esas unsurlu marka tescilinin başvuru tarihi 28.09.1992 tarihine kadar geriye gittiğini, 32. Sınıfın müvekkilin ana faaliyet alanı olduğunu, bununla birlikte taraf markaları arasında 32.sınıfta “Biralar, maden suları ve havalandırılmış/gazlı sular” ve 29 ve 30.sınıftaki ürünler bakımından iltibas tehlikesinin halen devam ettiğini, taraf markalarının benzerliğinin kurum nezdinde zaten kabul edildiğini, davalı markasının müvekkilinin seri markalarını birebir ihtiva ettiğini, “salon” ibaresinin “dükkan” anlamına geldiğini, ayırt ediciliğe bir etkisi olmadığını, müvekkil şirketin sektöründe bilinen “… ” esas unsurlu markası da bulunmakta olup, davalının kötü niyetli markasının müvekkil şirketin bir seri markasi gibi algılanması sonucunu doğuracağını, markalar arasında bu haliyle ayırt edilemeyecek kadar benzerlik olduğunu, 29, 30 ve 32.sınıftaki malların özellikle kökeni ve dağıtım kanalları dikkate alındığında davaya konu markanın SMK m.25 hükmü uyarınca hükümsüzlüğüne karar verilmesi gerektiğini, dava konusu TÜRKPATENT Markalar Dairesi Başkanlığının 20.11.2019 tarihli itirazının kısmi kabul kararında “maden suları ve sodaları, bunların hazırlanmasında kullanılan müstahzarlar” malları üzerinde kullanımlarının ispatlanması talep edilmiştir, yapılan incelemede sunulan delillerin söz konusu malların üzerinden kullanımı ispatlamada yeterli olmadığı tespit edilmiştir. Bu nedenle, md 6/1 bağlamında yapılan incelemede yukarıdaki belirtilen mallar dikkate alınmayarak değerlendirme itiraz gerekçeleri markaların kapsamında yer alan diğer mallar üzerinde yapılacaktır” şeklinde değerlendirmede bulunulmuş ise de yapılan değerlendirmenin hatalı olduğunu, müvekkil şirketin spesifik maden suları üzerinde kullanımı olsun veya olmasın, söz konusu emtiaların müvekkilinin “…” markasını aktif olarak kullandığı gazlı içecekler ile ayni tür emtialar olduğunu, müvekkili şirketin içecek sektöründe uzun yıllardır faaliyet gösterdiği ve birçok farklı içecek çeşidini tüketiciye sunduğu dikkate alındığında, “…” markasını başka bir tür içecek üzerinde gören tüketicinin aklına ilk olarak müvekkiline ait markanın gelmesi ve müvekkili ile ilişkilendirmesinin kaçınılmaz olacağını, 32.sınıf kapsamında yer alan mallar dışında, dava konusu markanın 29 ve 30. sınıflar kapsamında “süt ve süt ürünleri”, “kakao karışımları”, “buzlu sütler” de içecek türü emtialar olup, müvekkilin markasının tescil ettirdiği ve aktif olarak kullandığı mallar ile benzer olduğunu, … nezdinde benzer itiraz dosyalarında 29 ve 30.sınıftaki söz konusu mallar ile 32.sınıftaki içecek emtialarının üreticilerinin aynı olabileceği, hedef tüketici kitlesinin ve dağıtım kanallarının benzer olması ve malların birbirleriyle rekabet içerisinde olması dolayısıyla benzer mallar olduğu yönünde birçok karar bulunduğunu, müvekkili şirkete ait “…” markalı ürünlerin hemen yanında, müvekkili markası ile benzer bir markayı örneğin bir cips veya gofret üzerinde görecek tüketicinin söz konusu ürünün müvekkili tarafından sağlandığı ve aynı kaynaktan geldiği yönünde bir yanılgıya düşmesinin kaçınılmaz olacağını, gıda ve içecek ürünleri, sürekli olarak alınan ürünler olmalarından ötürü tüketicilerin dikkat düzeyi düşük kimseler olduğunu, müvekiklinin başarılı ve yoğun şekilde gerçekleştirdiği reklam kampanyaları, sektöründeki bilinirliği ve Türkiye’de tanınmış bir marka olması nedeni ile “…” ibaresini gören tüketicilerin doğrudan müvekkili markalarını hatırladığını, müvekkili markalarının tanınmış olduğunu, 1992 yılından beri aktif olarak kullanılıyor olması yani kullanım süresinin de yine tanınmışlığını ortaya koyan başka bir husus olduğunu, davaya konu markanın müvekkili markası ile karıştırılma ihtimali tehlikesinin ortaya çıkması bir yana, markanın ekonomik değeri ve ticari itibarının zarar görebileceğini, davaya konu markayı 29, 30 ve 32.sınıfta yer alan herhangi bir gıda veya içecek üzerinde gören tüketicinin, malın müvekkili şirket tarafından sunulmadığını anlayabilecek dahi olsa, müvekkili şirketin markası “…” ibaresinin sulandırılmasına, ayırt edici karakterinin ve itibarının zarar görmesine neden olacağını, dava konusu markanın 32. Sınıfta tescilinin müvekkili şirketin, adeta alkollü içecek sektörüne girdiği izlenimi yaratacağını, davalının kötü niyetli olduğunu beyan ederek 2020-M-5137 sayılı YİDK kararının iptali ve dava konusu 2018 98198 sayılı markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :
Davalı kurum vekili cevap dilekçesinde özetle; verilen kurum kararının yerinde olduğunu ifade ederek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Dosya kapsamında diğer davalı tarafça sunulmuş bir beyan dilekçesine rastlanılmadığı, davalı tarafın ön inceleme duruşmasında da hazır bulunmadığı anlaşılmıştır.
Davanın açılmasını müteakip davaya katılan tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, marka tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, taraflar sulhe teşvik olunmuş, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını ve bilirkişi raporu alınmasını müteakip, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yazı İşleri Yönetmeliği’nin 41/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraf vekillerine tahkikat ve yargılamının geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
GEREKÇE :
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, davacı ve davalılar arasındaki uyuşmazlık, TÜRKPATENT YİDK kararının yerinde olup olmadığı, davalı markasının hükümsüzlük koşullarının oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.

DEĞERLENDİRMELER:
TARAF MARKALARI ARASINDA BENZERLİK VE İLTİBAS İHTİMALİ
Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı veya benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı veya benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.
Dolayısıyla markalar arasındaki benzerlik değerlendirmesinin ilk koşulu; markaların tescilli oldukları sınıfların aynı olması veya birbirine benzer olmasıdır. Markaların tescilli oldukları veya tescili talep edilen mal veya hizmetlerin benzerliğine kanaat getirilmesi halinde, ikinci şart olan markaların benzerliğine geçilir. Görüldüğü üzere karıştırılma ihtimalinin varlığı için çifte benzerlik şartının gerçekleşmesi ve her iki benzerliğin de dikkate alındığı genel izlenim ve değerlendirmeye göre ilişkilendirilme ihtimali dâhil karıştırma ihtimalinin bulunduğu kanaatine varılması gerekmektedir.
EMTİALARIN BENZERLİĞİ
Doktrinde de kabul gördüğü üzere, markalara ait mal veya hizmet listelerinde yer alan emtiaların “benzer” olup olmadığının değerlendirilmesinde, sınıflandırmaya ilişkin ulusal ve uluslararası düzenlemeler bağlayıcı kesin kurallar içermemektedirler.
Bu nedenle, inceleme konusu markaların emtia listelerindeki sınıf numaralandırması ile bağlı kalınmaksızın, karşılaştırılan emtia listelerinin “aynı veya benzer” mal veya hizmetlerden oluşup oluşmadığı incelenmelidir.
“Marka kapsamındaki mal ve hizmetlerin aynı veya benzer tür olup olmadığı hususunda 1957 yılında yapılmış olan “Uluslararası Nice Protokolü” kapsamında hazırlanan “Mal ve Hizmetlerin Sınıflandırılmasına İlişkin Tebliğ” hükümlerine ve bunun ekindeki sınıflara ve alt gruplara göre yapılan listenin dikkate alınması gerekmekle birlikte tek başına listenin bir bağlayıcılığı bulunmamaktadır. Bu anlamda, ilişkilendirmenin varlığı için mal ve hizmetlerin tamamen aynı sınıfta veya aynı alt grupta yer alması gerekmez.”
Zira asıl olan, işaretlerin, kapsamlarındaki mal veya hizmetler üzerinde tescilli bir marka olarak kullanılması durumunda, tüketici nezdinde karıştırılma ihtimaline yol açıp açmayacağıdır. Bu nedenle, mal ve hizmet sınıf ve alt gruplarında benzerlik araştırmasında piyasanın anlayışı, benzer alıcı çevresine hitap edip etmediği, benzer ihtiyaçları giderip gidermediği, mal veya hizmetlerin birbiri yerine ikame edilebilme ve rekabet olanaklarının olup olmadığı, birinin diğerini tamamlama imkânı olup olmadığı, mal veya hizmetlerin dağıtım kanallarının ortak olması, aynı veya yan yana raflarda satışa arz edilip edilmediği kullanım yöntemleri, hedeflenen müşteri kesiminin aynı olup olmadığı hususlarının araştırılması gereklidir.
Markalar arasında iltibas değerlendirmesinin ilk koşulunun, taraf markaları kapsamındaki emtiaların benzerliği olduğu hususu Yüksek Mahkemenin birçok kararında da açıkça belirtilmiştir.
Nitekim … nezdinde verilen kararlarda da malların benzerliğine ilişkin değerlendirmenin, mal ve hizmetler arasındaki ilişkilerin ilgili özellikleri dikkate alınarak yapılması gerektiğini, bu özelliklerin, malların doğaları, kullanım amaçları, kullanım yöntemleri ve birbiriyle rekabet halinde veya birbirini tamamlayıcı olup olmadıklarını içerdiği belirtilmiştir.
Davacı yanın önceki tarihli markaları 32. Sınıftaki alkolsüz içecek – meşrubat ürünlerine yöneliktir. Davacının markalarındaki bu içeecekler ile dava konusu marka kapsamında yine 32. Sınıfta yer alan “maden suları ve havalandırılmış/gazlı sular” malları ve ayrıca 29. Sınıftaki “süt ve süt ürünleri” ile 30. Sınıftaki “buzlu sütler” arasında da ilgili ürünlerin benzer sunum biçimleri ile, benzer dağıtım noktalarında, aynı raf veya reyonlarda tüketiciye sunulabilen ve tüketicinin sıvı tüketme ihtiyacına yönelik çeşitlilik yaratan, içimi sıcak olabildiği gibi soğuk da olabilen, bu haliyle soğuk içime daha uygun meyve suları, enerji içecekleri, meyveli sodalar, gazozlar gibi içecekler ile benzer nitelikte oldukları, özellikle son yıllarda süt içerikli içeceklerin ve kahve ürünlerinin de ambalajlı/paketli çeşitlerinin yaygınlaştığı ve tamamının tüketiciye aynı kanaldan ve aynı tür satış yöntemi ile ulaştırıldığı, keza yine soda – maden suyu gibi içeceklerin de elmalı, limonlu, çilekli gibi aromatik versiyonlarının üretilerek yeni bir sunum biçimiyle tüketiciye sunulduğu, dolayısıyla ilgili ürünlerin bu özelliklerinden kaynaklı bir benzerlik bulunduğundan bahsedilmesi mümkündür. Başka bir ifadeyle bu ürünlerin tamamı birbirleri ile doğrudan rekabet ilişkisi içerisinde bulunma ve birbirleri yerine tercih edilme ihtimali bulunan içecek ürünleridir.
Ayrıca her ne kadar biralar ve alkolsüz içecekler birbirlerinden farklı etkileri insan vücuda veren, bu nedenle kimi zaman farklı tüketici gruplarına hitap eden, satış noktaları ortak olmakla birlikte pazarlama biçimleri farklı içecek ürünleri iseler de tüketicinin bu iki ürün grubunda aynı ya da yüksek düzeyli benzerlik taşıyan ayırt edici ibareleri ortak olarak içerir markalar ile karşı karşıya kalması halinde, iki emtia grubu arasında işletmesel bir ilişki kurması muhtemel olacaktır. Zira özellikle “bira” ürünü, diğer alkollü içeceklerden farklı olarak küçük ebatlı şişe ve kutularda tüketiciye sunulan, alkol tüketimi olan tüketiciler tarafından serinleme, susuzluk giderme amacıyla aynen alkolsüz meşrubatlar gibi tüketilebilen ürünler olarak daha yüksek alkollü içeceklerden farklı kategoride ve günlük tüketimi daha yaygın olan ürünler olarak da yine alkolsüz içeceklere en yakın alkollü içecek grubudur.
Taraf markaları kapsamında benzer görülmeyen gıda ürünlerinin ise, salt gıda ürünü olmalarından kaynaklı aralarında dolaylı bir ilişki bulunmakta ise de karşıladıkları ihtiyaçlar, tüketicinin ilgili ürünlere ilişkin beklentileri, ilgili malların pazardaki sunum biçimleri, birbirlerini tamamlayıcı özellikleri gibi unsurlar bakımından doğrudan bir benzerlik ilişki içerisinde olduklarından bahsedilmesi mümkün değildir. Başka bir deyişle gıda ürünü çatı başlığı altında yer alan her türlü gıda ürününün, birbiri ile doğrudan bir bağlantı içerisinde olduğunun kabulü mümkün olmayıp bu noktada tüketicinin algısının da (söz gelimi tahin – pekmez arasındaki birlikte tüketim alışkanlığı gibi) ürünler arası ilişkinin tespiti açısından çok daha kuvvetli bir doğrultuda olması beklenmelidir.. Bu çerçevede tabloda altı çizili ve koyu renk ile gösterilmeyen mallar açısından taraf markaları arasında doğrudan bir benzerlik ilişkisi kurulabilmiş değildir. Kaldı ki davacı yanın çok uzun yıllara dayanan tescil ve kullanımlarının spesifik bir ürün grubu ile sınırlandırılmış olmasının da tüketicinin davacı markalarına olan aşinalığının bu ürün grubu, başka bir ifadeyle içecek ürünleri ile sınırlı olacağı,
Benzerliği tespit olunan bu emtialar arasındaki bu ilişkinin işaretler arasında iltibas ihtimali yaratıp yaratmadığı hususunun tespiti, işaretler yönünden bir değerlendirme yapılmaksızın mümkün olmadığından aşağıda markaları oluşturan işaretlerin de ayrıca değerlendirilmiştir.
• İŞARETLERİN BENZER OLUP OLMADIĞI
Markaların karıştırılma ihtimalinden söz edilebilmesi için yukarıda da belirtildiği üzere emtiaların/hizmetlerin aynı/benzer olması yanında markayı oluşturan ibarelerin de aynı/benzer olması koşulu bulunmaktadır.
İki işaret arasında karıştırılma ihtimali iki şekilde ortaya çıkabilecektir. Bunlardan birincisi, tescil talebine konu markanın tescilli veya tescili için daha önce başvurulmuş markaya benzerliği nedeniyle önceki markanın aynısı ya da benzeri marka zannedilmesi ve bu sebeple satın alınmak istenen ürün dışında bir ürünün satın alınmasına sebebiyet verilmesidir. İkinci ihtimal ise, tüketicinin iki marka arasındaki farklılıklar nedeniyle her iki markanın aynı marka olmadığını anlamasına rağmen, iki markanın aynı işletmeye, başka bir ifadeyle aynı iktisadi – idari kaynağa ait olduğunu sanmasına sebebiyet verilmesidir. Bu durumda da tüketici, gerçekte almak istemeyebileceği bir ürünü, salt güvendiği önceki markayla irtibatlı sandığı için sonraki markayı alabilecektir. Böylece, önceki tescilli veya tescil talebine konu edilmiş markayı taşıyan ürünler için tüketici nezdinde tesis edilen güvenden haksız olarak yararlanma sonucu doğabileceğinden, karıştırılma ihtimali gerçekleşmiş olacaktır. Nitekim tüketiciler daha önce gördükleri, satın aldıkları mal veya hizmetin markasının, göz ve kulağında kalan izine, hatırlayabildikleri kadarıyla hafızalarında kalan özelliklerine dayanarak sonraki alışverişlerinde aynı veya benzer markayı taşıyan malı/hizmeti satın almayı tercih ederler.
Benzerlik ve karıştırılma ihtimaline dayalı değerlendirmelerde kural olarak orta seviyedeki tüketiciler dikkate alınacak olup; malın hitap ettiği ortalama bilgi ve dikkate sahip tüketicilerin tamamının ya da büyük bir bölümünün karışıklık yaşaması değil, bu tüketicilerin bir kısmının karışıklık yaşama ihtimali bulunması, benzerlik ve iltibas bulunduğunun kabulü için yeterli bulunmaktadır. ABAD kararlarında da belirtildiği üzere; “ortalama alıcılar / kişiler”, çabuk aldanabilen kişiler olmadığı gibi aptal ya da budala da değildir7. Mal/hizmetin alıcısı olarak dikkate alınacak olan bu kişiler; orta düzeyde zeka ve dikkate sahip olan, işareti/markayı anımsaması da sıradan olan kişilerdir. Ancak tüketici kitlesinin dikkat ve özen düzeyinin mal ve hizmet sınıflarına bağlı olarak değişkenlik göstermesi de mümkündür.
Somut uyuşmazlıkta, dava konusu marka kapsamında 29, 30 ve 32. Sınıfta yer alan yiyecek ve içecek ürünlerinin tamamı bakkal/marketlerde herkes tarafından satın alınabilen(alkollü içecek kategorisinde olan bira emtiası bakımından 18 yaş üstü tüketiciler olmak kaydıyla), fiyatı son derece değişkenlik gösteren ürünler olup, alıcıları kendi kendine alışveriş yetisinde olan, çoğu kez anlık kararlar ile ürünler satın alan genel halktır. Nitekim doktrinde de “Plansız satın alma” şeklinde tanımlanan bu durum tüketicinin alışverişe çıktığında önceden planlamış olmadan gerçekleştirdiği durum olarak tanımlamıştır. Örneğin, diğer ürünlere oranla, dayanıksız, raf ömrü kısa ve düşük fiyatlı olan ürünlerin, plansız satın alma davranışına daha çok konu oldukları, bu çerçevede ilgili tüketicilerinin ortalama dikkat ve özen seviyesine sahip anlık kararlar ile hareket eden kimseler oldukları kabul edilmektedir.
Benzerlik değerlendirmesine ilişkin bu genel tespitler çerçevesinde yapılması gereken temel değerlendirme, dava konusu marka ile davacıya ait markalar arasında karıştırılmaya yol açabilecek düzeyde bir benzerliğin mevcut olup olmadığı ile ilgili olacaktır.
Yargıtay HGK’nun … K sayılı ilamında da belirtildiği üzere karıştırılma ihtimalinde ölçü bu işin ilgilisi veya uzmanı değil, tüketici olan halktır. Karıştırılma ihtimalinde önemli olan husus, halkın bu iki işaret arasında herhangi bir şekilde herhangi bir sebeple bağlantı kurma ihtimalidir. Buradaki “ihtimal” kelimesi özenle ve özellikle kullanılmış bir kelime olup, şekil, ses, anlam, genel görünüm, çağrışım ve bir seri içinde bulunma izlenimi bu kapsamda değerlendirilmektedir. Hatta, markalar arasında birçok noktada fark bulunduğu tespit edilse bile “umumi intiba” ikisinin karıştırılabileceği yönünde ise, iki işaret arasında karıştırma ihtimalinin bulunduğu kabul edilmelidir” denilmektedir. Dolayısıyla ilgili tüketicinin aldığı mal ya da hizmetin başka bir işletmeye ait olduğunu bildiği ve fakat güvendiği işletme ile malını/hizmetini aldığı işletmenin arasında ekonomik bir bağlantı bulunduğunu düşünmesi hali dahi “karıştırılma ihtimali” nin var olduğunun kabulü için yeterli olacaktır.
Markalar karşılaştırılırken görsel, sesçil (fonetik) ve kavramsal (semantik) açılardan taraf markalarını oluşturan işaretlerin benzer olup olmadıkları hususunun bütüncül bir bakış açısıyla ele alınması ve yine markalar kapsamındaki mallar/hizmetler yönünden markaların benzer olup olmadıkları konularının bir bütün olarak değerlendirilmesi neticesinde tespit edilebilir bir durumdur.
Buna göre işaretler arasında görsel benzerlik karşılaştırması yapılırken markalara konu yazı ve işaretlerin konumlandırılma şekilleri ile harf sırası, yazım karakterleri gibi göze çarpan özellikleri dikkate alınmalıdır. Sesçil benzerlikte esas alınması gereken husus ise markaların ortalama tüketici kitlesi tarafından kendi lisanlarındaki okunuş şekli olup, sesçil benzerlikte de önemli hususun markaların başlangıç kısımları olup fonetik açıdan benzer sesler çıkarılarak okunuş şekli dikkate alınmalıdır. Markaların kavramsal açıdan benzerliklerinin karşılaştırılmasında da, markalara konu sözcüklerin tescil kapsamındaki ortalama tüketici kitlesinin bakış açışı ve o sözcüklere kendi lisanlarında bir anlam verip veremeyecekleri hususu dikkate alınmalıdır.
Bu genel ilkeler çerçevesinde dava konusu marka incelendiğinde başvurusunun “…” harfleri aynı şekilde stilize olarak yazılmış “…’… salon” ibarelerinden oluştuğu, markanın üst kısmında “…’…” alt kısmında “salon” kelimesinin yer aldığı, soldan sağa okuma ilkesi ve sıralı okuma alışkanlığı uyarınca “…’…” ibaresinin markanın baskın ve esas unsuru olduğu, “…” kelimesinin “güneşli” anlamına geldiği, “…” takısının İngilizce’de “yer-aidiyet” bildirir anlamlarının olduğu, “salon” kelimesinin ise “dükkan” anlamının bulunduğu, dava konusu markanın bu haliyle “…’nin dükkanı” anlamına geldiği, ancak gıda ürünlerinin ortalama tüketicilerinin markanın bütününü bu şekilde bir kavramsal algı yüklemeyeceği ve “…” kelimesinin tek başına bir işaret olarak algısında daha ön planda yer edineceği,
Davacı markaları ise esasen bir ambalaj görselini andırır şekil ve sözcük unsurlarından oluşan bir marka olup markanın sözcük unsuru olarak tek esas unsurunun “…” kelimesi olduğu, her iki markada da portakal görsellerinin ve turuncu, yeşil, sarı renklerde bir fonun kullanıldığı görülmektedir. Bununla birlikte tüketicinin dava konusu markaya ilişkin deneyimlerini üçüncü kişilere aktarırken, bu aktarımı esasen ve yalnızca “…” ibaresi üzerinden yapacağı, şekil unsurlarının dekoratif amaçlı kullanımının, bu yönde bir aktarımda yer edinmeyeceği,
Bu halde tespiti gereken husus taraf markalarında ortak ve ön planda yer alan unsur olan “…” ibaresi nedeniyle, aynı ya da benzer ürünler üzerinde bu ibareyi gören ortalama bir tüketicinin, karşılaştırılan işaretler arasında iktisadi – idari bir bağ kurma eğiliminin mevcut olup olmayacağının değerlendirilmesi gerekmektedir.
İşbu uyuşmazlık kapsamında tartışıldığı gibi kendisinden önce tescil edilmiş bir markadaki ibare ile birlikte kendi unsurlarını içerisinde barındıran birleşik bir markanın önceki marka ile iltibas oluşturup oluşturmadığına karar verilebilmesi için önceki markanın kendi başına uyuşmazlık konusu mal ve hizmetlerde bağımsız bir ayırt edici karakterinin olup olmadığının ve bu ibarenin sonraki markada da dominant bir etkiye sahip olmadığının incelenmesi gerekmektedir.
“Bir markanın önceki markaya eklenmiş bir diğer kelimeden oluşması iki markanın benzer markalar olduğu yönünde bir göstergedir.” (Karar no: T-22/04, 04/05/2005, “Westlife”, paragraf: 40);
Dolayısıyla iltibas ihtimalinin varlığı için önemli olan, önceki markanın, sonraki marka içerisindeki kullanımında bağımsız ayırt edici karakterini koruyup korumadığı ve ayırt edici niteliğinin ne denli yüksek olduğudur.
Taraf markalarının ortak unsuru “…” ibaresinin, uyuşmazlık konusu emtialar bakımından ayırt edici vasfı yüksek, İngilizce kökenli bir kelime olduğu, her ne kadar karşılaştırılan işaretler arasında görsel anlamda farklılık mevcut ise de bahsi geçen görsel farklılıkların bütüne olan etkilerinin sözcük unsurlarını geri plana itecek nitelikte olmadığı gibi akılda kalıcılığı düşük ve daha ziyade marka görselinin dekoratif olarak zenginleştirilmesi amacıyla yapılan eklemelerden ibaret olduğu, her iki taraf markasında da bütüne hakim unsurların sözcük unsurları olduğu, kelimelerin yazım biçimlerinde kullanılan farklılıklarının da yine işaretlerin somut bir biçimde uzaklaşmaları sonucunu doğurmadığı, kaldı ki tüketicilerin söz görünümden yüksek sesle konuşur ilkesi de gözetildiğinde, önceki tarihli markalara dayalı deneyimlerini üçüncü kişilere aktarırken sözcük unsurlarının çoğu zaman daha ön planda olacağı, bu halde tüketicinin her iki markaya ilişkin alkolsüz içecek ürünlerinde karşılaşacakları işaretlerdeki deneyimlerini “…” ibaresi üzerinden somutlaştıracağı,
Bu bağlamda taraf markaları arasında “…” ibaresinin ortaklığından kaynaklı işitsel olarak yüksek bir benzerlik bulunduğu, “salon” ek ibaresinin bu benzerliği ortadan kaldırmadığı, keza yine görsel anlamda da ortalama düzeyde bir benzerliğin mevcut olduğu, kavramsal olarak ise tüketicinin anılan ibarenin anlamını bilmese de birebir aynı sözcük ile benzer ürün gruplarında karşılaştığında, iktisadi olarak bu ürünlerin aynı marka çatısı altında satılan ürünler olduklarını düşünebileceği, dolayısıyla “…” ibaresi davacının önceki markasındaki esas unsurken, bu ibareyi içerir şekilde ve bütünsel algıda yeterince farklılaşmamış olduğu değerlendirilen dava konusu marka ile aynı ya da benzer nitelikteki içecek ürünlerinde, aynı satış noktası ve hatta raflarda karşı karşıya kalma ihtimali bulunan tüketicinin, her iki markayı taşıyan ürünlerin de aynı iktisadi – idari kaynağa ait olduğunu düşünerek tercih etmesi ve bunun neticesinde bir yanılgı yaşama ihtimali kuvvetle muhtemeldir.
Nitekim tüketiciler daha önce gördükleri, satın aldıkları mal veya hizmetin markasının, göz ve kulağında kalan izine, hatırlayabildikleri kadarıyla hafızalarında kalan özelliklerine dayanarak sonraki alışverişlerinde aynı veya benzer markayı taşıyan malı/hizmeti satın almayı tercih ederler. Tüketicinin daha önce satın aldığı bir mal veya hizmetin göz ve kulağında kalan izine, hatırlayabildiği kadar hafızasında kalan özelliklerine dayanarak, sonraki aynı veya benzer mal/hizmetten yararlanmak isterken önceki markanın kendisinde yarattığı garanti fonksiyonundan yararlanmayı düşünerek hareket edeceği, dolayısıyla önceki markanın zihninde bıraktığı algıyı uyarabilecek düzeyde benzer sonraki bir marka ile karşı karşıya kalan tüketicinin, sonraki markayı da bu güven duygusuna dayanarak tercih etme eğilimi ile hareket edebileceği,
Sonuç olarak taraf markalarının, dava konusu başvuruda kalan ve içecek ürünleri kategorisindeki ürünleri de ihtiva eden “süt, sıcak çikolata, , buzlu sütler, biralar, maden suları ve havalandırılmış/gazlı sular.” emtiaları açısından benzer oldukları, markaların asli unsurları itibariyle ve bir bütün olarak değerlendirilmeleri gerektiği ilkesi tereddütsüz olmakla birlikte önceki markanın ayırt edici unsurunun sonraki bir markanın kendisini oluşturması ya da sonraki markada kullanılan ayırt edici unsurlardan biri olması halinde işaretlerin kısmen aynı oldukları ve ilgili tüketicide bu doğrultuda bir etki bırakacağı kabul edilmekte olup somut uyuşmazlıkta taraf markaları arasında “…” ibaresinden kaynaklı benzerliğin, bu ibareyi taşır şekilde tüketici karşısında çıkacak benzer nitelikteki “biralar ve alkolsüz içecek” ürünlerinin tamamı açısından, ilgili tüketiciyi yanıltabilecek sonuçlar meydana getirebileceği, hal böyleyken tüketicinin iki ayrı marka karşısında olduğunu algılasa dahi bu markaların kaynakları yönünden aralarında iktisadi ya da idari bir bağ bulunduğu zannına kapılabileceği, bu durumun ise tam olarak karıştırılma ihtimalinin bir karşılığı olduğu,
TANINMIŞLIK DÜZEYİ
Mevzuatımızda markaların tanınmışlık düzeyiyle ilgili tescil engeli bakımından “Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.” Düzenlemesi bulunmaktadır. Söz konusu düzenleme ile birlikte önceki markanın tanınmış olması halinde aynı veya benzer mal veya hizmet gruplarının yanı sıra farklı mal veya hizmetlerde de korunabileceği hüküm altına alınmıştır.
Söz konusu tescil engeli kapsamında, koruma elde edilebilmesi için önceki tarihli markanın tanınmış olması, önceki tarihli marka ile sonraki tarihli başvurunun aynı veya benzer olması ve düzenlemede öngörülen üç şarttan birinin gerçekleşmesi gerekmektedir. Bu nedenle, markanın tanınmışlığı ve anılan şartlardan en az birinin varlığı söz konusu tescil engelinin ortaya çıkması açısından bir zorunluluktur.
Markanın tanınmışlığı nedeniyle haksız yarar sağlanmasının esasen, tanınmış markanın sahip olduğu imajın devri suretiyle gerçekleşebileceği kabul edilmektedir. Bu şekilde imaj devrinden söz edilebilmesi için haksız yarar sağladığı iddia edilen marka ile tanınmış markanın tescil edildiği mal veya hizmetler arasında bir bağlantı kurulması ihtimali aranmaktadır.
Markanın itibarına zarar verilmesi kavramı markanın tanınmışlığından haksız yararlanılması kavramı ile yakın bağlantılı olup bu iki şartın çoğu kez örtüştüğü kabul edilmektedir. Genel ayrım olarak, tanınmış markadan haksız yararlanmanın, kullanan açısından ekonomik açıdan bir artışı ifade etmesine rağmen, itibarına zarar vermenin marka sahibinin ekonomik açıdan zarar görmesini ifade ettiği hususu vurgulanmaktadır. Markanın itibarına zarar verilmesi genellikle tanınmış markanın olumsuz imaj yükletilmesi tehlikesiyle karşılaştığı durumlara ilişkin olup bu hususun tanınmış marka sahibi tarafından ispatlanması gerekir.
Markanın ayırt edici karakterinin zedelenmesinin(sulandırılma)tanınmış markanın aynısının veya benzerinin kullanıldığı her durumda söz konusu olacağı sonucuna varılması söz konusu değildir. Ayırt edici karakterin zedelenmesinin, sonraki tarihli marka ile tanınmış marka arasında düşünsel bir bağın mevcut olması ve bu durumun tanınmış markanın reklam değerini tehlikeye düşürmesi halinde söz konusu olabileceği kabul edilmektedir. Ayrıca markaların ilgili olduğu mal ve hizmetler birbirine ne kadar yakınsa ayırt edici karakterin zedelenmesinin de o kadar olası olduğu vurgulanmaktadır. Tanınmış markanın aynısının veya ayırt edilemeyecek kadar benzerinin kullanılması halinde markanın ayırt edici karakterinin zarar görmesi olasılığı artmakta, markalar arasındaki benzerlik azaldıkça, bu tehlike de azalmaktadır.
Yukarıda da belirtildiği üzere bu hallerden her birisinin aynı anda mevcudiyeti mecbur olmayıp bunlardan herhangi birisinin varlığının maddenin uygulanabilirliği açısından yeterli olduğu kabul edilmektedir.
Somut olayda davacı yanın tanınmışlık iddiaları ile ilgili olarak işlem dosyasına beyana dayalı birtakım bilgiler ile birlikte emsal Kurum kararları, “…” markasının kullanımına yönelik muhtelif tarihli faturalar, … markalı ürünlerin marketlerde sunum biçimlerine ilişkin stand görselleri gibi delilleri sunduğu, keza yine dava dosyasına bu delillerinin yanı sıra Youtube üzerindeki reklam kayıtlarına ilişkin paylaşımlar, ekşi sözlükteki kullanıcı yorumları gibi yorumlara yer verdiği, … nezdinde verilmiş kararlar ile yine ülkemizde verilmiş birtakım emsal yargı kararlarına da yine dosya içerisinde yer verildiği, tüm bu deliller davacı markalarının çok uzun yıllardır piyasada kullanıldığını, “…” markasının özellikle içecek ürünlerinde aktif kullanıma konu edildiğini ortaya koymakla birlikte davacı markalarının gıda sektörünün tamamı açısından geniş çaplı bir koruma elde etmesini sağlar nitelikteki tanınmışlığını ortaya koymadığı, hal böyleyken SMK m. 6/5’in koşullarını ve uygulama şartlarının somut olayda oluşmadığı,
KÖTÜNİYET İDDİALARI
Türk hukukunda kötü niyet; “bilerek ve haksız bir avantaj kazanmak veya başkalarına zarar vermek amacıyla genel olarak kabul edilmiş ahlaki davranışların ve dürüst ticaret ilkelerinin dışında davranmak” olarak tanımlanmıştır. Buna göre bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumamaktadır.
Nitekim sınai mülkiyet haklarına özgü yürürlükte düzenleme uyarınca da kötüniyetle yapılan marka başvuruları da itiraz üzerine reddedilebileceği gibi tescilli bir markanın da kötüniyetli tescil iddiasına dayalı hükümsüzlüğü talep olunabilecektir.
Buna göre bir marka başvurusunun kötü niyetli bir başvuru olarak değerlendirebilmesi için, başvuru anında, markanın amacı ve temel işlevi dışında bir amaçla kullanılmak istenildiğinin ispatlanması gerekmektedir. Dolayısıyla kötü niyetin kabulü için, marka için başvuruda bulunan kişi, markanın temel işlevleri olan ürünün işletmeye aidiyetini sağlama ve diğer ürünler karşısında ayırt edicilik sağlama fonksiyonu dışında bir amaçla veya marka üzerindeki gerçek hak sahibinin markadan yararlanmasını engellemek veya markanın ün ve şöhretinden yararlanmak suretiyle haksız çıkar edinme gibi bir amaçla hareket etmelidir.
Davacı vekilince, davalının marka tescil başvurusunda kötü niyetli olduğuna yönelik öne sürdüğü iddialarını benzerlik ve tanınmışlık hususlarına dayandırmış olmakla birlikte başkaca hiçbir delilin dosyada mevcut olmadığı, söz konusu iddiaların anılan başvurunun kötü niyetle gerçekleştirilmiş bir başvuru olduğu yönünde kanaate varılması açısından yeterli bir argüman olmadığı,
Netice itibariyle,
Dava konusu … sayılı başvuru kapsamında YİDK kararı sonrasında kalan emtialardan “süt, sıcak çikolata, buzlu sütler, biralar, maden suları ve havalandırılmış/gazlı sular.” şeklinde içecek ürünü kategorisinde değerlendirilebilecek malların tamamının, davacı yanın önceki tarihli markaları kapsamındaki içecek emtiaları ile benzer nitelikte olduğu,
Dava konusu marka ile davacı markaları arasında yüksek düzeyli bir benzerlik ilişkisinin mevcut olduğu, bu durum emtia benzerliği ile birlikte değerlendirildiğinde, ortalama tüketiciler nezdinde karıştırılma ihtimalinin ortaya çıkabileceği,
Dosya kapsamındaki bilgi ve belgelerden davacı yanın “…” markasının uzun yıllardır alkolsüz içecek ürünlerinde kullanıldığı noktasında bir kanaate varılması mümkün ise de sunulan delillerden davacı markalarının, gıda sektörünün geneli açısından SMK m. 6/5 kapsamında bir korumadan yararlanması gerektiği yönünde bir kanaate varılmasının mümkün olmadığı,
Davalının kötü niyetli olduğuna dair kanaat elde edilemediği sonuçlarına ulaşılmış davanın kısmen kabulüne karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M :
Davanın Kısmen Kabulüne,
TÜRKPATENT YİDK nın … sayılı kararının 29. Sınıf “süt”, 30. Sınıf “sıcak çikolata, buzlu sütler”, 32. Sınıf “biralar, maden suları ve havalandırılmış/gazlı sular” emtiaları bakımından iptaline,
Davaya konu markanın yukarıda belirtilen mal ve hizmetler yönünden hükümsüzlüğü ile sicilden terkinine,
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 51/4.maddesi uyarınca kararın kesinleşmesini müteakip resen Türk Patent’e gönderilmesine,
Alınması gereken 80,70.-TL harçtan peşin alınan 54,40.-TL harcın mahsubu ile eksik kalan 26,30.-TL maktu ilam harcının davacıdan alınarak hazineye irat kaydına,
Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince hesap olunan takdiren 15.000,00.-TL maktu ücreti vekaletin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
Davanın kısmen reddolunması ve davalıların kendilerini vekil ile temsil ettirmesi sebebiyle Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince hesap olunan takdiren 15.000,00.-TL ücreti vekaletin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
Davanın kabul ret oranının takdiren %50 olarak kabulüne,
Harcın davanın yalnızca kabul edilen kesimi üzerinden alınması sebebi ile davacının peşin yatırdığı 54,40.-TL ilâm harcının tamamının davalılardan alınarak davacıya verilmesine,      
Davacının bunun dışında yapmış olduğu aşağıda dökümü yazılı 8.653,15.-TL
yargılama giderinin %50’sinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,   
Davalı kurumun yapmış olduğu bir gider olmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
Davalı şirketin yapmış olduğu bir gider olmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen davacıya iadesine (HMK m.333),
Dair, davacı vekili ve davalı kurum vekilinin yüzüne karşı, diğer davalı şirket vekilinin yokluğunda tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde Ankara Bölge Adliye Mahkemeleri’nde istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.08.09.2022

Kâtip Hâkim …
✍e-imzalıdır ✍e-imzalıdır
MASRAF DÖKÜMÜ
İlk Masraf : 62,20.-TL
Bilirkişi Ücreti : 8.515,00.-TL
P.P : 75,95.-TL
TOPLAM : 8.653,15.-TL