Emsal Mahkeme Kararı Ankara 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2020/161 E. 2022/30 K. 27.01.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2020/161 Esas – 2022/30
T.C.
ANKARA
2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR
TÜRK MİLLETİ ADINA

ESAS NO : 2020/161
KARAR NO : 2022/30

HAKİM :…
KATİP : ….

DAVACI :…
DAVALI : …
DAVA : Marka YİDK Kararının İptali, Hükümsüzlük
DAVA TARİHİ : 09/06/2020
KARAR TARİHİ : 27/01/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 30/01/2022
Davacı vekili tarafından davalılar aleyhine açılan Marka YİDK Kararının İptali, Hükümsüzlük istemli davanın mahkememizde yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA :
Davacı vekili dilekçeleriyle özetle, kendilerinin … Grup’a dahil şirketlerden biri olduklarını, … başta olmak üzere pek çok markanın sahibi olduklarını, … harfini içeren şekil markaları için başvurmuş olduğunu, … sayılı bu başvuruların davacının itirazları sonucunda YİDK kararıyla reddedilmiş olduğunu, davalının sürekli aynı şekil markası için başvuru yapmaya devam etmesinin kötüniyetli tescil başvurusuna işaret ettiğini, davalının başvurusu ve tescilinin davacının markalarına “556 sayılı KHK ile tanınmış korumaya” aykırılık oluşturduğunu, davacının markalarının reklamları için önemli bir bütçe ayırdığını, kinetix markasının tanınmış marka olduğunu, davalının söz konusu tescilinin davacının marka serisinin devamı olarak algılanması tehlikesi bulunduğunu, markaların ayakkabı üzerinde uygulanabileceği alanın küçük bir alan olduğunu, bu nedenle davalı markasının ayakkabı üzerine uygulanması halinde, bunun davacının markası gibi algılanması tehlikesi bulunduğunu, “556 sayılı SMK m. 8.1 ve b hükümleri uyarınca” bu durumun iltibasa yol açacağını beyan ederek TÜRKPATENT YİDK’nın…sayılı kararının iptali ile 2018/83488 sayılı davalı markasının hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

CEVAP :
Davalı kurum vekili cevap dilekçesi ile özetle; SMK m. 6.1 hükmü anlamında karıştırılma ihtimali belirlenirken markanın bütünü itibariyle dikkate alınması gerektiğini, başvuru konusu markayı oluşturan “X” harfinin genel görünüm, stilizasyon, tertip tarzı ve renk gibi hususlar bakımından davacının markalarından belirgin şekilde farklı olduğunu, olayda SMK m. 6.5 hükmündeki markanın sulandırılması şartlarının oluştuğunun ispatlanamadığını ifade ederek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Diğer davalı vekili cevap dilekçesi ile özetle ; davacının Türk Patent ve Marka Kurumu’na yaptığı itirazlarda kötüniyet iddiasına yer vermediğini, bu nedenle işbu davada da bu iddiayı ileri süremeyeceğini, davacının kötüniyetli tescile gerekçe olarak gösterdiği marka başvurularının davalıya ait olmadığını, taraflar arasında işbu dava dışında başkaca bir uyuşmazlık bulunmadığını, davacının tanınmış markasının sulandırıldığı gerekçesinin ispatlanamadığı hususunun YİDK tarafından da kabul edilmiş olduğunu, taraf markaları arasında görsel, işitsel ya da kavramsal benzerlikten söz edilemeyeceğini, davalının markasının tasarım ürünü olduğunu, davacı markaları ile farklı renkleri içerdiğini, SMK m. 6.1 hükmü anlamında markalar arasında benzerlikten söz edilemeyeceğini beyan ederek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davanın açılmasını müteakip yargılamaya katılan tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, marka tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, taraflar sulhe teşvik olunmuş, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, bilirkişi raporu alınmış, tahkikat icra olunmasını müteakip, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yazı İşleri Yönetmeliği’nin 41/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraf vekillerine tahkikat ve yargılamının geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
GEREKÇE :
Davacı ve davalılar arasındaki uyuşmazlık, davacı iddiaları karşısında Marka Yidk Kararının yerinde olup olmadığı, hükümsüzlük şartlarının oluşup oluşmadığı noktalarında toplanmaktadır.
DEĞERLENDİRMELER
• TARAF MARKALARI ARASINDA BENZERLİK VE İLTİBAS İHTİMALİ; Dava konusu marka başvurusu ile ilgili olarak heyetimize verilen görevlendirme kapsamında dikkate alınması gereken düzenleme uyarınca tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı veya benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı veya benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.
Dolayısıyla markalar arasındaki benzerlik değerlendirmesinin ilk koşulu; markaların tescilli oldukları sınıfların aynı olması veya birbirine benzer olmasıdır. Markaların tescilli oldukları veya tescili talep edilen mal veya hizmetlerin benzerliğine kanaat getirilmesi halinde, ikinci şart olan markaların benzerliğine geçilir. Görüldüğü üzere karıştırılma ihtimalinin varlığı için çifte benzerlik şartının gerçekleşmesi ve her iki benzerliğin de dikkate alındığı genel izlenim ve değerlendirmeye göre ilişkilendirilme ihtimali dâhil karıştırma ihtimalinin bulunduğu kanaatine varılması gerekmektedir.
EMTİALARIN BENZERLİĞİ; Doktrinde de kabul gördüğü üzere, markalara ait mal veya hizmet listelerinde yer alan emtiaların “benzer” olup olmadığının değerlendirilmesinde, sınıflandırmaya ilişkin ulusal ve uluslararası düzenlemeler bağlayıcı kesin kurallar içermemektedirler.
Bu nedenle, inceleme konusu markaların emtia listelerindeki sınıf numaralandırması ile bağlı kalınmaksızın, karşılaştırılan emtia listelerinin “aynı veya benzer” mal veya hizmetlerden oluşup oluşmadığı incelenmelidir.
“Marka kapsamındaki mal ve hizmetlerin aynı veya benzer tür olup olmadığı hususunda 1957 yılında yapılmış olan “Uluslararası Nice Protokolü” kapsamında hazırlanan “Mal ve Hizmetlerin Sınıflandırılmasına İlişkin Tebliğ” hükümlerine ve bunun ekindeki sınıflara ve alt gruplara göre yapılan listenin dikkate alınması gerekmekle birlikte tek başına listenin bir bağlayıcılığı bulunmamaktadır. Bu anlamda, ilişkilendirmenin varlığı için mal ve hizmetlerin tamamen aynı sınıfta veya aynı alt grupta yer alması gerekmez.”
Zira asıl olan, işaretlerin, kapsamlarındaki mal veya hizmetler üzerinde tescilli bir marka olarak kullanılması durumunda, tüketici nezdinde karıştırılma ihtimaline yol açıp açmayacağıdır. Bu nedenle, mal ve hizmet sınıf ve alt gruplarında benzerlik araştırmasında piyasanın anlayışı, benzer alıcı çevresine veya aynı hedef kitleye hitap edip etmediği, benzer ihtiyaçları giderip gidermediği, mal veya hizmetlerin birbiri yerine ikame edilebilme ve rekabet olanaklarının olup olmadığı, birinin diğerini tamamlama imkânı olup olmadığı, mal veya hizmetlerin dağıtım kanallarının ortak olması, aynı veya yan yana raflarda satışa arz edilip edilmediği kullanım yöntemleri, hedeflenen müşteri kesiminin aynı olup olmadığı hususlarının araştırılması gereklidir. Markalar arasında iltibas değerlendirmesinin ilk koşulunun, taraf markaları kapsamındaki emtiaların benzerliği olduğu hususu Yüksek Mahkemenin birçok kararında da açıkça belirtilmiştir.
Nitekim EUIPO nezdinde verilen kararlarda da malların benzerliğine ilişkin değerlendirmenin, mal ve hizmetler arasındaki ilişkilerin ilgili özellikleri dikkate alınarak yapılması gerektiğini, bu özelliklerin, malların doğaları, kullanım amaçları, kullanım yöntemleri ve birbiriyle rekabet halinde veya birbirini tamamlayıcı olup olmadıklarını içerdiği belirtilmiştir.
NORMAL ŞARTLARDA, dava konusu marka başvurusu kapsamında yer alan mal ve hizmetlerin tamamının, davacı yanın önceki tarihli markaları kapsamında aynı sınıflarda yer alan mal ve hizmetler ile aynı, aynı tür ya da yüksek düzeyli benzer oldukları, bu haliyle taraf markalarının aynı tüketici grubuna hitap eden, benzer ihtiyaçları karşılayan, benzer satış noktaları, sunum biçimleri, dağıtım kanalları olan, birbirleri ile doğrudan rekabet içerisinde bulunan mal ve hizmetleri kapsadığı,
Bununla birlikte davalı yanın işlem dosyası kapsamında davacı yana ait “… sayılı markaları açısından SMK m. 19/2 kapsamında kullanım ispatı talebinde bulunduğu, buna ilişkin bir kısım deliller ibraz ettiği, işbu deliller çerçevesinde işlem dosyasında yapılan incelemeler sonucunda davacıya ait… sayılı markalarda yer alan logonun ciddi ve markasal etki doğurur kullanımlarını içerdiği,
Davacının anılan markalarının “eşofman” ve “ayakkabı” ürünlerinde kullanıldığı yönündeki kanaate istinaden, 2010/04815, 2010/04816 ve 2010/04814 sayılı bu markalar ile dava konusu markanın kapsamında yer alan 18.sınıftaki “İşlenmiş veya işlenmemiş deriler ve postlar, yapay deriler, köseleler, astarlık deriler”; 25.sınıftaki “Koruyucu amaçlı olanlar hariç her türlü malzemeden yapılmış iç-dış giysiler, çoraplar, fularlar, şallar, bandanalar, eşarplar, kemerler. Ayak giysileri: ayakkabılar, terlikler, sandaletler. Baş giysileri: şapkalar, kasketler, bereler, takkeler, kepler” ve 35. Sınıftaki “Müşterilerin malları elverişli bir şekilde görmesi ve satın alması için İşlenmiş veya işlenmemiş deriler ve postlar, yapay deriler, köseleler, astarlık deriler. Koruyucu amaçlı olanlar hariç her türlü malzemeden yapılmış iç-dış giysiler, çoraplar, fularlar, şallar, bandanalar, eşarplar, kemerler. -Ayak giysileri: ayakkabılar, terlikler, sandaletler. -Baş giysileri: şapkalar, kasketler, bereler, takkeler, kepler. — – bir araya getirilmesi hizmetleri (belirtilen hizmetler perakende, toptan satış mağazaları, elektronik ortamlar, katalog ve benzeri diğer yöntemler ile sağlanabilir)” mal ve hizmetleri arasında aynı, aynı tür ya da benzerlik düzeyinde bir ilişki bulunduğu,
Bununla birlikte davacının kullanım ispatına konu ettiği delillerinde yer alan kullanımlardan farklı logoları ihtiva eden “2007 00802, 2007 00803, 2007 00804, 2008 55217, 2008 37571, 2008 41646, 2008 55218, 2008 55219, 2008 55221, 2008 55222, 2008 55225, 2008 55226, 2008 55228, 2008 55229” sayılı markalar bakımından ise davacı yanın ciddi ve markasal kullanımlar gerçekleştirdiğini ispatlamayadığı,
Buradaki ispatlar anılan markaları oluşturan “logo”lara yönelik olup “kinetix” markasının kullanılıp kullanılmaması bu noktada asıl değerlendirme konusu olmadığından bir önem teşkil etmemektedir.
Dolayısıyla kullanım ispatı gerçekleştirilen davacı markaları ve ayrıca kullanım ispatı talebine konu edilemeyen davacı markaları ile dava konusu markayı oluşturan işaretlerin benzerliği bakımından değerlendirme yapılmasının gerektiği,
İŞARETLERİN BENZER OLUP OLMADIĞI; Markaların karıştırılma ihtimalinden söz edilebilmesi için yukarıda da belirtildiği üzere emtiaların/hizmetlerin aynı/benzer olması yanında markayı oluşturan ibarelerin de aynı/benzer olması koşulu bulunmaktadır.
İki işaret arasında karıştırılma ihtimali iki şekilde ortaya çıkabilecektir. Bunlardan birincisi, tescil talebine konu markanın tescilli veya tescili için daha önce başvurulmuş markaya benzerliği nedeniyle önceki markanın aynısı ya da benzeri marka zannedilmesi ve bu sebeple satın alınmak istenen ürün dışında bir ürünün satın alınmasına sebebiyet verilmesidir. İkinci ihtimal ise, tüketicinin iki marka arasındaki farklılıklar nedeniyle her iki markanın aynı marka olmadığını anlamasına rağmen, iki markanın aynı işletmeye, başka bir ifadeyle aynı iktisadi – idari kaynağa ait olduğunu sanmasına sebebiyet verilmesidir. Bu durumda da tüketici, gerçekte almak istemeyebileceği bir ürünü, salt güvendiği önceki markayla irtibatlı sandığı için sonraki markayı alabilecektir. Böylece, önceki tescilli veya tescil talebine konu edilmiş markayı taşıyan ürünler için tüketici nezdinde tesis edilen güvenden haksız olarak yararlanma sonucu doğabileceğinden, karıştırılma ihtimali gerçekleşmiş olacaktır. Nitekim tüketiciler daha önce gördükleri, satın aldıkları mal veya hizmetin markasının, göz ve kulağında kalan izine, hatırlayabildikleri kadarıyla hafızalarında kalan özelliklerine dayanarak sonraki alışverişlerinde aynı veya benzer markayı taşıyan malı/hizmeti satın almayı tercih ederler.
Benzerlik ve karıştırılma ihtimaline dayalı değerlendirmelerde kural olarak orta seviyedeki tüketiciler dikkate alınacak olup; malın hitap ettiği ortalama bilgi ve dikkate sahip tüketicilerin tamamının ya da büyük bir bölümünün karışıklık yaşaması değil, bu tüketicilerin bir kısmının karışıklık yaşama ihtimali bulunması, benzerlik ve iltibas bulunduğunun kabulü için yeterli bulunmaktadır. ABAD kararlarında da belirtildiği üzere; “ortalama alıcılar / kişiler”, çabuk aldanabilen kişiler olmadığı gibi aptal ya da budala da değildir. Mal/hizmetin alıcısı olarak dikkate alınacak olan bu kişiler; orta düzeyde zeka ve dikkate sahip olan, işareti/markayı anımsaması da sıradan olan kişilerdir. Ancak tüketici kitlesinin dikkat ve özen düzeyinin mal ve hizmet sınıflarına bağlı olarak değişkenlik göstermesinin de mümkün olduğu,
Somut uyuşmazlıkta taraf markaları kapsamında 18 ve 25. Sınıf mallar ile bu malların satışına özgülenmiş 35.05 alt grubunda yer alan satış hizmetlerinin hemen her kesimden tüketici grubuna hitap eder nitelikte giyim – tekstil ürünlerine yönelik mal ve hizmetler oldukları bu haliyle ilgili tüketici grubunun da ortalama dikkat, özen ve seçicilik seviyesindeki kimseler olarak değerlendirileceği,
Benzerlik değerlendirmesine ilişkin bu genel tespitler çerçevesinde yapılması gereken temel değerlendirmenin, dava konusu marka ile davacıya ait markalar arasında karıştırılmaya yol açabilecek düzeyde bir benzerliğin mevcut olup olmadığı ile ilgili olacağı,
Yargıtay HGK’nun 13.06.2012 tarih ve 2012/11-155E – 2012/376K sayılı ilamında da belirtildiği üzere karıştırılma ihtimalinde ölçü bu işin ilgilisi veya uzmanı değil, tüketici olan halktır. Karıştırılma ihtimalinde önemli olan husus, halkın bu iki işaret arasında herhangi bir şekilde herhangi bir sebeple bağlantı kurma ihtimalidir. Buradaki “ihtimal” kelimesi özenle ve özellikle kullanılmış bir kelime olup, şekil, ses, anlam, genel görünüm, çağrışım ve bir seri içinde bulunma izlenimi bu kapsamda değerlendirilmektedir. Hatta, markalar arasında birçok noktada fark bulunduğu tespit edilse bile “umumi intiba” ikisinin karıştırılabileceği yönünde ise, iki işaret arasında karıştırma ihtimalinin bulunduğu kabul edilmelidir” denilmektedir. Dolayısıyla ilgili tüketicinin aldığı mal ya da hizmetin başka bir işletmeye ait olduğunu bildiği ve fakat güvendiği işletme ile malını/hizmetini aldığı işletmenin arasında ekonomik bir bağlantı bulunduğunu düşünmesi hali dahi “karıştırılma ihtimali” nin var olduğunun kabulü için yeterli olacağı,
Markalar karşılaştırılırken görsel, sesçil (fonetik) ve kavramsal (semantik) açılardan taraf markalarını oluşturan işaretlerin benzer olup olmadıkları hususunun bütüncül bir bakış açısıyla ele alınması ve yine markalar kapsamındaki mallar/hizmetler yönünden markaların benzer olup olmadıkları konularının bir bütün olarak değerlendirilmesi neticesinde tespit edilebilir bir durumdur.
Buna göre işaretler arasında görsel benzerlik karşılaştırması yapılırken markalara konu yazı ve işaretlerin konumlandırılma şekilleri ile harf sırası, yazım karakterleri gibi göze çarpan özellikleri dikkate alınmalıdır. Sesçil benzerlikte esas alınması gereken husus ise markaların ortalama tüketici kitlesi tarafından kendi lisanlarındaki okunuş şekli olup, sesçil benzerlikte de önemli hususun markaların başlangıç kısımları olup fonetik açıdan benzer sesler çıkarılarak okunuş şekli dikkate alınmalıdır. Markaların kavramsal açıdan benzerliklerinin karşılaştırılmasında da, markalara konu sözcüklerin tescil kapsamındaki ortalama tüketici kitlesinin bakış açışı ve o sözcüklere kendi lisanlarında bir anlam verip veremeyecekleri hususu dikkate alınmalıdır.
Bu çerçevede dava konusu marka incelendiğinde başvurunun sarı renkte ve konturları mavi çizgiyle tasarlanmış, “X” harfinin/işaretinin sol üst ve sağ alt kolları sağa doğru uzatılmış, genel olarak da şeklin sağ yöne ağırlık verecek şekilde tasarlanması ile oluşturulmuş bir figür olduğu,
Davacının kullanım ispatını ortaya koyduğu markaları 2010/04815 sayılı , 2010/04816 sayılı ve 2010/04814 sayılı markalar olup davacının kullanım ispatı talebine konu edilmesi mümkün olmayan markaları ise kinetix+şekil ibareli markalarıdır. Anılan markaların her birinin de yine “X” harfi /işareti temel alınmak suretiyle oluşturulmuş markalar oldukları,
Bu bağlamda tartışılması gereken husus taraf markaları kapsamında çeşitli stilizasyonlarda kullanıldığı görülen “x” harfinden kaynaklı olarak, markaların, bütünsel algılarında, birbirleri ile benzer etkiler oluşturup oluşturmadıkları ve yine buna bağlı olarak tüketicilerin, taraf markalarını birbirleri ile iktisadi kaynakları bakımından ilişkilendirip ilişkilendirmeyecekleridir.
Davacının markalarında şekli unsur olarak kullandığı “X” harfi alfabemizde yer alan 29 harften biri olmamakla birlikte İngilizce’de kullanımını bulunan ve ülkemiz tüketicisinin de aşina olduğu Latin alfabesindeki ek harfler olan “Q,W,X” harflerinden biridir. Bu noktada ortalama tüketicinin İngilizce bilip bilmediği tartışması, anılan harflerin en temel İngilizce eğitiminde bile öğretilen harfler arasında yer alıyor olması nedeniyle doğru bir yaklaşım olmayacağı,
Bu şekilde uyuşmazlığın temel anlamda tek bir harfin, bir kimsenin tekeline alınıp alınamayacağı hususundan kaynaklı olduğu hallerde, markalar arasında özellikle görsel anlamdaki değerlendirmeler tüketici açısından ön planda olmaktadır. Zira alfabede sınırlı sayıda harf alıyor oluşu açısından harf markaları, ayırt ediciliği düşük, zayıf markalardır. Buna göre ayırt ediciliği düşük harf öbeğinden oluşan markaları seçen marka sahiplerinin başka kişilerin küçük farklarla aynı harflerin benzerlerini seçip kullanabileceklerini kabul etmeleri, daha açık bir ifade ile bu duruma katlanmaları gerekmektedir. Özetlemek gerekirse, harf markaları ile tek heceli markalarda toplu intibaın belirlenmesi açısından daha sert bir ölçünün uygulanması gerekmektedir.
Doktrinde de kabul gördüğü üzere harf markaları, ayırt ediciliği düşük, zayıf markalardır. Buna göre ayırt ediciliği düşük harf öbeğinden oluşan markaları seçen marka sahiplerinin başka kişilerin küçük farklarla benzerlerini seçip kullanabileceklerini kabul etmeleri, daha açık bir ifade ile bu duruma katlanmalarının gerektiği,
Bu anlamda harf markalarında, aynı harfin farklı şekillerde karakterize edilmeleri veyahut harflerin ayırt edici niteliği bulunan çeşitli sözcük unsurları ile birlikte kullanımının da, bütünsel algılarda birbirlerine yönelik bir yanaşmaları olmaması halinde markalar arasında ilişkilendirilme ihtimalini tetikleyebilecek herhangi bir ihtimal de doğmayacaktır. Başka bir ifadeyle bütün “a” harfli logo içerir markalar ya da bütün “x” harfli logo içerir markalar birbiri ile benzerlerdir şeklinde bir yorumda bulunulmasının mümkün olmadığı,
Zira harf unsurlarına bu şekilde karakteristik özellikler yüklenmesi aslında tek harften oluşan bu markalarda harfin tasarımsal olarak da bir hüviyet kazanmasına neden olmakta ve tüketici artık bu harfi, tasarımsal özellikleri ile anımsamaktadır. Bununla birlikte pek tabii harf markalarının da uzun yıllara dayalı kullanımlar, yapılan yatırımlar, markanın tanıtım kampanyaları, reklam ve promosyonlar, markaların ulaştıkları kitlenin genişliği, sektörde bulundukları sürenin uzunluğu gibi pek çok etken sebebiyle ayırt ediciliğinin artabileceği şüphesizdir. Ancak burada dahi tanınmışlığa rağmen bütünsel kompozisyonlardaki benzerliğin düzeyinin önem teşkil ettiği,
Kaldı ki dava konusu markadaki şekil unsuru, davacı markalarındaki stilizasyonlara biçim ve renk olarak da yanaşma göstermemektedir. Farklı bir ifadeyle, karşılaştırılan işaretlerde salt “X” şeklinde latin alfabesinde kullanımı bulunan bir harfin alelade / farklı stilizasyonlarda kullanımına rağmen, markaların karıştırılma ihtimalinin var olduğunun her hal ve koşulda kabulü mümkün olmaması gerekmekte olup tekrar vurgulamak gerekir ise harf markalarının ayırt edicilikleri, harfin kendisinden kaynaklı olmayıp koruma çerçevesini genel mizanpajları belirlemektedir.
Alfabede yer alan sınırlı sayıdaki harflerin, tek bir kimsenin tekeline bırakılması, o kişi lehine çok geniş bir korumanın varlığı sonucunu doğuracaktır ki bu şekildeki bir koruma tanınmış markalar için dahi kabul edilen kriterler göz önüne alındığında, çok geniş bir hukuki menfaat ve tekelleşmeye sebebiyet verecektir. Bu nedenle özellikle tek bir harften oluşan markalarda markanın mizanpajı ön plana çıkacak ve korumanın sınırını da şüphesiz ki harfin kendisi değil yazım biçimi, şekli, rengi vs özellikleri ile belirlenecektir. Aksi bir yorumda, söz gelimi somut uyuşmazlık özelinde, bütün “x” harflerinden/işaretlerinden oluşan markaların, birbirlerinin serisi olarak algı yaratacakları gibi bir sonuca varılmasının gerekeceği,
Somut olayda da daha evvel de ifade olunduğu üzere dava konusu marka görseli gerek renk gerekse de “x” harfinin kullanım biçimi itibariyle kendine özgü/spesifik nitelikte bir ayırt ediciliğe haizdir. Söz konusu şeklin bütünsel anlamda yarattığı algının davacı yana ait kinetix+şekil biçimindeki markaların herhangi biri ile bir yanaşma ya da yakınlık ilişkisi içerisinde olmadığı,
Bu noktada davacının markaları dahi kendi içerisinde farklı şekillerde tasarlanmışken, başka bir ifadeyle davacı markalarının dahi tek tip bir şekil unsuru ve buna bağlı olarak tüketicide yerleşik ve tereddütsüz bir biçimde yer edindiği anlaşılan sabit bir algısının bulunduğuna kanaat getirilememişken, bu markalardan farklı şekilde tasarlandığı görülen dava konusu markanın da davacı markalarının bir alt versiyonu veya serisi olarak tüketici tarafından algılanacağından bahsedilebilmesinin mümkün olmadığı,
TANINMIŞLIK İDDİALARI ; Esas olarak Paris Sözleşmesi’ nin 1. mükerrer 6. maddesi ile uluslararası alanda düzenlenen tanınmış marka kavramı, genellikle ülke mevzuatlarında tanımlanmamıştır. Bunun sebebi, tanınmış marka kavramının her somut olaya göre farklılık göstermesi ve önceden belirlenmiş kesin kriterlere uymamasıdır. Tanınmış marka için, mahkemeler ve doktrin tarafından bazı unsurlar tespit edilmiş ve belirleyici nitelikte bazı ölçütler ortaya konmuştur. Tanınma kabiliyeti yüksek olan işaretler güçlü markaları ki bu uzun yıllar kullanım ve yoğun bir reklamla bu güç elde edilir- meydana getirdikleri için, ihlale maruz kalma oranlarının daha yüksek olması nedeniyle, onlara sağlanacak olan koruma alanının da zayıf işaretlere nazaran daha geniş olması gerekeceği şüphesizdir.”
Tanınmışlık konusunda, WIPO’nun Tanınmış Markalar Uzmanlar Komitesi tarafından belirlenen kıstaslar; markanın ilgili sektörde bilinme/tanınma derecesi; markanın kullanım süresi, derecesi ve coğrafi bölgesi; markanın uygulandığı ürün ya da hizmetlerin fuar veya sergilerdeki tanıtımları, reklam ve sunumlarının süresi, derecesi ve coğrafi bölgesi; markanın tanınmasını ya da kullanımını etkileyen başka tescillerinin ve/veya tescil başvurularının süresi ve coğrafi bölgesi olarak özetlenebilir. WIPO tarafından ayrıca; herhangi bir markanın tanınmış (well kown-iyi bilinen) olup olmadığına karar verecek olan yetkili otoritelere bir rehber yada yardımcı olmak üzere yukarıda sayılan faktörlerin ön koşullar olmadığı, bazı durumlarda tümünün bazı durumlarda da bir kısmının yeterli olduğu, kimi durumlarda ise yukarıda sayılanların hiçbirinin değerlendirilmeyip bunların dışındaki etkenlerin değerlendirilerek tanınmışlık kararı  verilebileceği, bu tür ek etmenlerin tek başına da yukarıda sayılanların bir veya birkaçı ile birlikte alınabileceği benimsenmiştir. 
Mevzuatımızdaki düzenlemeye bakıldığında ise “Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.” Şeklinde bir düzenlemeye yer verildiği görülmektedir. Söz konusu düzenleme ile birlikte önceki markanın tanınmış olması hali yalnızca farklı mal ve hizmetler açısından değil, aynı zamanda aynı veya benzer mal ve hizmet grupları açısından da bir ret gerekçesi olarak değerlendirilmektedir.
Bu madde kapsamında koruma elde edilebilmesi için önceki tarihli markanın tanınmış olması, önceki tarihli marka ile sonraki tarihli başvurunun aynı veya benzer olması ve maddede öngörülen üç şarttan birinin gerçekleşmesi gerekmektedir.Bu nedenle, markanın tanınmışlığı ve anılan şartlardan en az birinin varlığı maddenin uygulanması açısından bir zorunluluktur.
Markanın tanınmışlığı nedeniyle haksız yarar sağlanmasının esasen, tanınmış markanın sahip olduğu imajın devri suretiyle gerçekleşebileceği kabul edilmektedir. Bu şekilde imaj devrinden söz edilebilmesi için haksız yarar sağladığı iddia edilen marka ile tanınmış markanın tescil edildiği mal veya hizmetler arasında bir bağlantı kurulması ihtimali aranmaktadır.
Markanın itibarına zarar verilmesi kavramı markanın tanınmışlığından haksız yararlanılması kavramı ile yakın bağlantılı olup bu iki şartın çoğu kez örtüştüğü kabul edilmektedir. Genel ayrım olarak, tanınmış markadan haksız yararlanmanın, kullanan açısından ekonomik açıdan bir artışı ifade etmesine rağmen, itibarına zarar vermenin marka sahibinin ekonomik açıdan zarar görmesini ifade ettiği hususu vurgulanmaktadır. Markanın itibarına zarar verilmesi genellikle tanınmış markanın olumsuz imaj yükletilmesi tehlikesiyle karşılaştığı durumlara ilişkin olup bu hususun tanınmış marka sahibi tarafından ispatlanması gerekir.
Markanın ayırt edici karakterinin zedelenmesinin (sulandırılma)tanınmış markanın aynısının veya benzerinin kullanıldığı her durumda söz konusu olacağı sonucuna varılması söz konusu değildir. Ayırt edici karakterin zedelenmesinin, sonraki tarihli marka ile tanınmış marka arasında düşünsel bir bağın mevcut olması ve bu durumun tanınmış markanın reklam değerini tehlikeye düşürmesi halinde söz konusu olabileceği kabul edilmektedir. Ayrıca markaların ilgili olduğu mal ve hizmetler birbirine ne kadar yakınsa ayırt edici karakterin zedelenmesinin de o kadar olası olduğu vurgulanmaktadır. Tanınmış markanın aynısının veya ayırt edilemeyecek kadar benzerinin kullanılması halinde markanın ayırt edici karakterinin zarar görmesi olasılığı artmakta, markalar arasındaki benzerlik azaldıkça, bu tehlike de azalmaktadır.
Yukarıda da belirtildiği üzere bu hallerden her birisinin aynı anda mevcudiyeti mecbur olmayıp bunlardan herhangi birisinin varlığının değerlendirme konusu tescil engelinin uygulanabilirliği açısından yeterli olduğu kabul edilmektedir.
Toplumda tanınmışlık düzeyine erişmiş tescilli bir markanın aynısını ya da benzerini benzer ya da farklı bir mal veya hizmette tescil ettirmek isteyen kişinin tescil başvurusu, ancak “tescil ettirmek istediği markanın toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle kendisine haksız bir yarar sağlayabilecek markanın itibarına bir zarar verebilecek veya ayırt edici karakterini zedeleyebilecek” ise engellenebilir. Zira bir markanın tescili ile maksat, bir başka markanın şöhretini sömürmek veya en azından yararlanmak ise ya da böyle bir tescil o markanın reklam gücünü veya işletme ile olan bağlılığını zayıflatacak mahiyette ise, tescilinin engellenmesi mümkündür. Ancak, Yüksek Mahkemenin de birçok içtihatında belirttiği üzere farklı sektörlerde karıştırılma ihtimalinden bahsedebilmek için benzerlikten öte bir ayniyet aranmaktadır.
Somut olayda ise davacının, “…” tanınmış markalarından bağımsız olarak dosya kapsamına dayanak yaptığı harf markalarının tanınır olduğunu gösterir mahiyette yeterli delilin dosya içerisinde bulunmadığı, özellikle işlem dosyasında kullanım ispatı amaçlı sunulan delillerin “…” markaları ile birlikte davacının özellikle markalarını taşıyan versiyonunu gösterir deliller olduğu ancak markanın olağan kullanımını gösterir bu delillerden tanınmışlık hali ve dava konusu markanın tesciline izin verilmesi durumunda bu tanınmışlığın zarar görebileceği, ayırt ediciliğin zedelenebileceği ya da haksız menfaat teminine yol açabileceği yönündeki iddiaların, somut deliller ile desteklenmediği, kaldı ki davacının anılan markalarının dava konusu markadan farklı bir somut algıya da yol açması nedeniyle aksi yönde bir yorumda dahi varılan nihai kanaatin değişmeyeceği, hal böyleyken davacının tanınmışlık temelli ayrıca bir korumadan yararlanabileceği yorumunda bulunulmasının mümkün olmadığı,
Netice itibariyle, dava konusu 2018/ 83488 sayılı başvuru kapsamında yer alan 18, 25 ve 35. Sınıf mal ve hizmetlerin normal şartlarda, davacının önceki tarihli markaları kapsamında aynı sınıflarda yer alan mal ve hizmetler ile aynı ya da benzer olduğu,
Bununla birlikte davalı tarafça ileri sürülen kullanım ispatı talebine istinaden dosya kapsamında yapılan incelemelerde, davacının yalnızca… sayılı markalarında yer alan şekil/logo unsuru bakımından kullanımlarını ispatlayabildiği,
… sayılı markalar açısından ciddi ve markasal kullanımların ispatlanamadığı,
2015 84289, 2016 54132, 2016 54134 sayılı davacı markalarının kullanım ispatı talebine konu olamayacağı,
2017 05643, 2017 113815 sayılı davacı markalarının ise esas unsurlarının zaten farklı olduğu,
Bu haliyle olası bir karıştırılma ihtimali değerlendirmesinde davacı yanın incelemede dikkate alınabilir markaları olduğuna kanaat getirilen 2010/04815, 2010/04816, 2010/04814, 2015 84289, 2016 54132 ve 2016 54134 sayılı markalar bakımından emtia benzerliği yeniden incelendiğinde yalnızca 18.sınıftaki “İşlenmiş veya işlenmemiş deriler ve postlar, yapay deriler, köseleler, astarlık deriler. Derilerden, deri taklitlerinden veya diğer malzemelerden mamul taşıma amaçlı başka sınıflarda yer almayan eşyalar: çantalar, cüzdanlar, deri veya kösele kutular ve sandıklar, anahtar muhafazaları, bavullar, valizler. Şemsiyeler, güneş şemsiyeleri, güneşlikler, bastonlar. Kırbaçlar, koşum takımları, eyerler, üzengi ve eyer kayışları.25.sınıftaki “Koruyucu amaçlı olanlar hariç her türlü malzemeden yapılmış iç-dış giysiler, çoraplar, fularlar, şallar, bandanalar, eşarplar, kemerler. Ayak giysileri: ayakkabılar, terlikler, sandaletler. Baş giysileri: şapkalar, kasketler, bereler, takkeler, kepler” ve 35. Sınıftaki “Müşterilerin malları elverişli bir şekilde görmesi ve satın alması için İşlenmiş veya işlenmemiş deriler ve postlar, yapay deriler, köseleler, astarlık deriler. Derilerden, deri taklitlerinden veya diğer malzemelerden mamul taşıma amaçlı başka sınıflarda yer almayan eşyalar: çantalar, cüzdanlar, deri veya kösele kutular ve sandıklar, anahtar muhafazaları, bavullar, valizler. Şemsiyeler, güneş şemsiyeleri, güneşlikler, bastonlar. Kırbaçlar, koşum takımları, eyerler, üzengi ve eyer kayışları.Koruyucu amaçlı olanlar hariç her türlü malzemeden yapılmış iç-dış giysiler, çoraplar, fularlar, şallar, bandanalar, eşarplar, kemerler. -Ayak giysileri: ayakkabılar, terlikler, sandaletler. -Baş giysileri: şapkalar, kasketler, bereler, takkeler, kepler. — – bir araya getirilmesi hizmetleri (belirtilen hizmetler perakende, toptan satış mağazaları, elektronik ortamlar, katalog ve benzeri diğer yöntemler ile sağlanabilir)” mal ve hizmetleri bakımından emtia benzerliğinden bahsedilebileceği, sair mal ve hizmetler bakımından ise bir benzerliğin zaten var olmayacağı,
Bununla birlikte benzer görülen mal ve hizmetler açısından taraf markaları karşılaştırıldıklarında, dava konusu marka ile davacı markaları arasında, makul düzeyde dikkat, özen ve seçicilik seviyesine sahip tüketiciler nezdinde, salt “X” harfi/şekli/figürü nedeniyle ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma ihtimaline yol açacak bir benzerliğin mevcut olmadığı,
Dosya kapsamında mevcut delillerden, davacının, “X” harfinden ibaret markalarının tanınmışlığı yönünde bir kanaate varılması mümkün olmadığından, 6/5 şartlarının somut olayda meydana gelebileceği yönünde bir değerlendirmede bulunulamadığı,
Sonuçlarına varılmış açılan davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M :
Davanın Reddine,
Alınması gereken 80,70.-TL harçtan, peşin alınan 54,40.-TL’nin mahsubu ile eksik kalan 26,30.-TL maktu ilâm harcının davalılardan alınarak hazineye irad kaydına,
Davalılar kendilerini vekil ile temsil ettirdiğinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesap edilen takdiren 7.375,00.-TL maktu ücreti vekaletin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
Davacının yapmış olduğu giderlerin kendi üzerinde bırakılmasına,
Davalı Türk Patent’in yapmış olduğu bir gider olmadığından bu konuda bir karar verilmesine yer olmadığına,
Davalı şirketin yapmış olduğu bir gider olmadığından bu konuda bir karar verilmesine yer olmadığına,
Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen davacıya iadesine (HMK m.333),
Dair, davacı ve davalı Türk Patent ile diğer davalı şirket vekillerinin yüzlerine karşı, tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesi’nde İstinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.27.01.2022
Katip …
✍e-imzalıdır

Hakim …
✍e-imzalıdır