Emsal Mahkeme Kararı Ankara 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/426 E. 2022/512 K. 18.07.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2022/426 Esas – 2022/512
TÜRK MİLLETİ ADINA
YARGILAMA YETKİSİNİ KULLANAN

T.C.
ANKARA
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2022/426 Esas
KARAR NO : 2022/512

HAKİM : …
KATİP :…

DAVACI :…
DAVALI :…
DAVA : Alacak
DAVA TARİHİ : 13/01/2009
KARAR TARİHİ : 18/07/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 21/07/2022

Mahkememizde görülmekte olan Alacak davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili Mahkememizin 2009/24 Esas Sayılı dosyasına sunduğu dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin davalı tarafından ihalesi yapılan Giresun ili, Şebinkarahisar İlçesi, 500 kişilik antrenman sahası işini üstlendiğini, yapılan işin 2886 Sayılı İhale Kanunu kapsamında olduğunu, Bayındırlık İşleri Genel Şartnamesi (BİGŞ)’nin sözleşmenin iki niteliğinde olduğunu, işin bitirilerek idareye teslim edildiğini, geçici kabulün 30/12/2005, kesin kabulün ise 30/12/2006 tarihinde yapıldığını, BİGŞ’nin 40/1. maddesi gereği geçici kabulden sonra kesin hesabın çıkartılmasına başlanılması, 40/3.maddesi gereğince kesin hesapların 6 ay içinde tamamlanması gerektiğini, idarenin bu görevini yerine getirmediğini, müvekkilinin 40/7. maddesi gereği kesin hakedişleri düzenleyerek 14/07/2006 tarihinde idareye teslim ettiğini, 40/8.maddesi gereği idarenin bu hakedişleri 6 ay içerisinde incelemesi gerekirken incelemeyi yapmadığını, bu sebeple hakedişlerden herhangi bir kesinti yapmadan imzalaması gerekirken %95 kesinti yaptığını, 170.176,79 TL hakedişten 159.605,65 TL hukuka aykırı kesinti yaparak 10.571,14 TL ödeme yaptığını ve davalı idarenin kesin hesap incelemeleri için verilen süreden sonra her nedenle olursa olsun kesinti yapma hakkının bulunmadığını, kesin hesapların idareye teslim tarihi olan 14/07/2006 itibari ile 6 aylık inceleme süresinin 14/01/2007 tarihinde dolduğunu, 14/02/2007 tarihi itibari ile alacağın muaccel hale geldiğini bu sebeple 159.605,65 TL’nin 14/02/2007 den işleyecek yasal faizi ile davalıdan tahsilini talep etmiştir.
CEVAP:
Davalı vekili, cevap dilekçesinde özetle; işin geçici kabulünün iddia edildiği gibi 30/12/2005 tarihinde değil, bu tarihe itibar edilmek üzere 30/06/2006 tarihinde iş mahalinde geçici kabul işlemlerinin yapıldığını, 05/07/2006 tarihinde idarece onaylandığını ve yürürlüğe girdiğini, işin kesin kabulünün 30/12/2006 olmadığını, bu tarihe itibar edilmek üzere 22/02/2007 tarihinde iş mahalinde kesin kabul işlemlerinin yapıldığını, 27/02/2007 tarihinde idarece onaylanarak kesin kabulün tamamlandığını, davacı tarafın kesin hesap hakedişlerini 14/07/2006 tarihinde düzenleyerek idareye teslim etmediğini sadece kesin hesabın yapılmasını isteyen dilekçe verdiğini, dilekçenin herhangi bir ek içermediğini, kesin hesap hakedişlerinden kesinti yapılmadığını, hakedişin ilk düzenlemesindeki bedelin ödemeye esas olmadığını, tetkik ve inceleme sonucu ödemeye esas miktarın belirlendiğini, davacının 6 aylık süre içerisinde kesin hesap hakedişlerini düzenleyerek idareye teslim etmediğini, idarenin 25/12/2008 tarihli yazısı ile yapılan işin kesin hesap raporunun tanzim ve tasdik işlemlerinin tamamlandığını davacı tarafa bildirdiğini, davacının ödemeye esas evrakları sunmadığını, bunun üzerine 26/12/2008 tarihine kadar fatura evrakını temin etmesi halinde ödeme yapılacağının davacıya bildirildiğini, davacının 23/06/2008 tarihli dilekçesi ile kesin hesap raporuna itiraz ettiğini, davacıya yerine getirilmeyen eksik iş ve işlemlerin tamamlanması için 10/04/2008 tarihinde ihtarname çekildiğini, 23/06/2008 tarihli dilekçesindeki haklarını saklı tutarak kesin hesap raporunu davacının imzaladığını, bu sebeple davanın reddini istemiştir.
DELİLLER:
Sözleşme, hakediş raporları, geçici ve kesin kabul tutanakları, faturalar, bilirkişi raporları ve tüm dosya kapsamı.
GEREKÇE:
Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan kesin hakediş alacağının tahsili talebinden ibarettir.
Mahkememizce yapılan yargılama sonucunda 01/12/2014 tarih ve 2009/24 E. 2014/662 K. Sayılı kararı ile davanın kısmen kabulü ile 147.128,82-TLnin ödeme tarihi olan 25/12/2008 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı taraftan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir. Verilen kararın temyiz edilmesi üzerine Yargıtay … Hukuk Dairesince 10/03/2016 tarih, 2015/2372 esas ve 2016/1567 karar sayılı ilamla (… Hükme esas alınan bilirkişi raporuna her iki taraf vekili itiraz etmiş ve hesaba katılmayan alacak kalemlerinin gözetilmediği itirazında bulunulmuştur. Alınan raporlarda tarafların itirazları cevaplandırılmamıştır. Ayrıca bilirkişi raporları denetime de elverişli değildir. İtirazlar karşılanmadan çelişkili raporlara dayanılarak hüküm kurulması doğru olmamıştır.
O halde mahkemece yapılması gereken iş; 6100 sayılı HMK’nın 266 ve devamı madde hükümlerine uygun olarak seçilecek konusunda uzman bilirkişiler kurulu aracılığıyla inceleme yaptırılıp, bilirkişi heyetinden mahkemenin ve Yargıtay’ın denetimine elverişli rapor alınarak, bu raporlara taraflarca itiraz edilmesi halinde itirazlarda gerekçeli bir şekilde karşılanıp, çelişki bulunduğunda çelişkilerde giderilmek suretiyle davanın esası incelenmeli ve buna göre hüküm kurmaktan ibaret olmalıdır.
Çelişkili ve denetime uygun olmayan rapor esas alınarak hüküm kurulması doğru olmamıştır.
Öte yandan hükmedilen alacağa ödeme tarihi olan 25.12.2008’den faiz yürütülmesi de doğru olmamıştır. Sözleşme ilişkisinden kaynaklanan alacaklara faiz yürütülebilmesi için ya sözleşmede borcun ifa edileceği günün taraflarca ittifakken kararlaştırılması (BK. madde 101/II.,TBK 117/2) ya da alacağın muaccel olmasından sonra davalı borçlunun alacaklının ihtarı ile temerrüte düşürülmesi gerekir (BK. madde 101/I TBK 117/1). Ödeme tarihi, temerrüt oluşturmayacağından faize başlangıç alınamaz. Somut olayda davalı borçlu dava tarihinden önce ihtarla temerrüte düşürülmediği gibi sözleşmede kararlaştırılmış kesin vade de bulunmadığından, temerrüt, dava tarihi olan 13.01.2009 tarihinde oluşmuştur. Bu tarihten itibaren faize hükmedilmelidir…) gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiş, bunun üzerine mahkememize gönderilen dosya mahkememizin 2016/544 numaralı esasına kaydedilmiştir.
Mahkememizce bozma ilamına aynen uyulmasına karar verilerek, yargılamaya devam edilmiştir.
Yapılan yargılama sonucunda, 22/05/2017 tarih ve 2016/544 E. 2017/476 K. Sayılı kararı ile davanın kabulü ile 222.206,14-TL alacağın 159.605,65-TLsi yönünden dava tarihi olan 13/01/2009 tarihinden; 62.600,49-TL yönünden ise ıslah tarihi olan 09/05/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine karar verildiği, verilen kararın temyizi üzerine Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 2017/2207 E. 2018/2883 K. Sayılı kararı ile ”Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan kesin hakediş alacağının tahsili talebinden ibarettir. Mahkemece dairemiz bozma ilâmına uyularak davanın kabulüne karar verilmiş, karar davalı vekilince yasal süresi içerisinde temyiz edilmiştir.
Davacı yüklenici şirket vekili, davalı kurum ile davacı şirket arasında ihale sonucu düzenlenen eser sözleşmesi gereğince Giresun ili Şebinkarahisar ilçesi 500 kişilik antreman sahası işinin yapıldığını, işin ihaleye tabi ve Bayındırlık İşleri Genel Şartnamesi’nin sözleşmenin eki olduğunu, işin idareye teslim edildiğini, geçici ve kesin kabulden sonra düzenlenen hakedişten idarece %95 oranında kesinti yapıldığını, haksız kesinti tutarı 159.605,65 TL’nin 14.02.2007 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile tahsilini talep etmiş, davalı idare vekili, kesin hakedişten kesinti yapılmadığını, tetkik ve incelemeler sonucu ödemeye esas miktarın belirlendiğini savunarak davanın reddini talep etmiştir. Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile 147.128,82 TL’nin ödeme tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan alınıp davacıya verilmesine karar verilmiş verilen karar dairemizce çelişkili ve denetime uygun olmayan rapor esas alınarak hüküm kurulmuş olması ve faiz başlangıcına dava tarihinden önce hükmedilmiş olmasının doğru olmadığı gerekçesi ile bozulmuştur.
Yerel mahkeme bozma ilâmına uymuş, bozma ilâmından sonra alınan bilirkişi raporu üzerine davacı yüklenici 09.05.2017 tarihli dilekçe ile talebini 222.206,14 TL ye çıkartmış ve mahkemece bu bedel üzerinden davanın kabulü ile dava ve ıslah tarihinden itibaren faiz hesaplanmasına karar verilmiştir.
6100 sayılı HMK hükümlerine göre; mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir (266/1). Taraflar, bilirkişi raporunun, kendilerine tebliği tarihinden itibaren iki hafta içinde, raporda eksik gördükleri hususların, bilirkişiye tamamlattırılmasını; belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını veya yeni bilirkişi atanmasını mahkemeden talep edebilirler (281/1). Mahkeme, bilirkişi raporundaki eksiklik yahut belirsizliğin tamamlanması veya açıklığa kavuşturulmasını sağlamak için, bilirkişiden, yeni sorular düzenlemek suretiyle ek rapor alabileceği gibi, tayin edeceği duruşmada, sözlü olarak açıklamalarda bulunmasını da kendiliğinden isteyebilir (281/2). Mahkeme, gerçeğin ortaya çıkması için gerekli görürse, yeni görevlendireceği bilirkişi aracılığıyla, tekrar inceleme de yaptırabilir (281/3) Hâkim, bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirir (HMK 282/1).
Raporu serbestçe değerlendirme yetkisi hâkimin, bilirkişinin yerine geçerek hâkimlik mesleği dışında özel ve teknik bilgi gerektiren bir durumda şahsi bilgisi ile karar verebileceği anlamına gelmez. HGK’nın 04.02.2009 tarihli 2008/4-823 Esas 2009/50 Karar sayılı kararında da hakimin kendisini bilirkişi veya bilirkişi kurulu yerine koyamayacağı, özel ve teknik bilgiyi gerektiren konularda şahsî bilgisi ile sonuca gidemeyeceği, o konuda bilirkişi incelemesi yaptırması gerektiği belirtilmiştir.
Bilirkişi raporları arasında çelişki olduğu ve bu çelişkinin giderilmesi teknik bilgiyi gerektirdiği takdirde, hâkim bu çelişkiyi giderecek rapor veya ek rapor almalıdır. Bu şekilde çelişkiyi gideren rapor almaksızın raporlardan birini esas alarak karar verilmesi halinde hâkimin özel ve teknik bilgi gerektiren bir durumda şahsi bilgisi ile karar verdiği gibi bir sonuç ortaya çıkacaktır.
Öte yandan; 06.05.2016 tarih, 2015/1 Esas, 2015/1 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’na göre halen yürürlükte olan, bozmadan sonra ıslah yapılamayacağına dair 04.02.1948 tarih, 1944/10 Esas, 1948/3 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’nın değiştirilmesine gerek bulunmadığına karar verildiğinden, bozmadan sonra ıslah yapılamayacaktır
Yukarıda yapılan açıklama ve sözü edilen kurallarla birlikte somut olay değerlendirildiğinde; dosyada dört ayrı bilirkişi kurulundan kök ve ek raporlar alınmış olup mahkemece bozma öncesi alınan ve hükme de esas bulunan son bilirkişi kurulunun 4. ek raporunda alacak miktarı 147.128,82 TL olarak bulunmuştur. Yeniden rapor alınması için dairemizce verilen bozma kararı sonrası alınan bilirkişi kurulu raporunda ise alacak miktarı 222.206,14 TLolarak bulunmuş ve itirazlar nedeniyle alınan ek raporda da aynı sonuca varılmıştır. Bu raporlardan önce alınan bilirkişi kurulu raporlarının ise hükme esas alınamayacak biçimde eksik inceleme ile hazırlandığı anlaşılmaktadır. Bu durumda son alınan iki ayrı bilirkişi kurulu raporu arasındaki bariz fark nedeniyle çelişkiyi giderecek biçimde yeniden oluşturulacak bilirkişi kurulundan rapor alınıp sonucuna göre karar verilmesi gerekirken son alınan rapor esas alınarak karar verilmesi doğru olmamıştır. Öte yandan, bozma kararından sonra ıslahla artırılan miktara yönelik talebin geçerli bir ıslah bulunmadığı için usulden reddine karar verilmesi gerekirken aksine düşüncelerle bozmadan sonraki ıslah nazara alınarak hüküm kurulması da doğru olmamış, hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan davalının temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün davalı yararına BOZULMASINA,” gerekçesi ile bozma kararı verilmesi üzerine dosya mahkememizin 2018/742 numaralı esasına kaydedilmiştir.
Mahkememizce bozma ilamına aynen uyulmasına karar verilerek yargılamaya devam edilmiştir.
Mahkememizce yapılan yargılama sonucunda, 11/11/2019 tarih ve 2018/742 E. 2019/1025 K. Sayılı kararı ile; ”Buna göre, taraflar arasındaki eser sözleşmesine istinaden davacı tarafın talep edebileceği toplam kesin hak ediş alacağının 217.351,04-TL olduğu, ancak davacı tarafın dava dilekçesindeki talebinin 159.605,65-TL olduğu, davacı taraf talebini 09/05/2017 tarihinde ıslah etmiş ise de uyulan bozma ilamı ile de belirlendiği üzere bozmadan sonra ıslahın mümkün olmadığı sonuç ve kanaatine varılıp, davacı tarafın dava dilekçesindeki talebi ile bağlı kalınarak davanın kabulü ile aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.” şeklinde 159.605,65-TL alacak yönünden davanın kısmen kabulüne karar verildiği, verilen karara karşı temyiz yoluna başvurulması üzerine Yargıtay … Hukuk Dairesi’nin 04/10/2021 tarih ve 2021/47-568 E. K. Sayılı kararı ile; ”Davacı yüklenici şirket vekili, davalı kurum ile davacı şirket arasında ihale sonucu düzenlenen eser sözleşmesi gereğince Giresun ili Şebinkarahisar ilçesi 500 kişilik antreman sahası işinin yapıldığını, işin ihaleye tabi ve Bayındırlık İşleri Genel Şartnamesi’nin sözleşmenin eki olduğunu ve idareye teslim edildiğini, geçici ve kesin kabulden sonra düzenlenen hakedişten idarece %95 oranında kesinti yapıldığını iddia ederek haksız kesinti tutarı 159.605,65 TL’nin 14.02.2007 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile tahsilini talep etmiş, davalı idare vekili, kesin hakedişten kesinti yapılmadığını, tetkik ve incelemeler sonucu ödemeye esas miktarın belirlendiğini savunarak davanın reddini talep etmiştir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile 159.605,65 TL’nin 13/01/2019 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan alınıp davacıya verilmesine ve bozma kararından sonra ıslah ile arttırılan kısım (62.600,49 TL) yönünden geçerli bir ıslah olmadığından bu yöndeki talebin usulden reddine karar verilmiştir.
Anılan karar davacı vekili ve davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma ilamı gereğince inceleme yapılıp hüküm verilmiş olmasına, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalı vekilinin yerinde bulunmayan tüm, davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2- Mahkemece verilen ilk karar, Dairemiz tarafından, tarafların itirazları karşılanmadan hazırlanan çelişkili raporlara dayanılarak hüküm verildiği, konusunda uzman bilirkişiler aracılığıyla inceleme yaptırılıp denetime elverişli rapor hazırlatılıp, bu rapora yapılacak itirazlar gerekçeli bir şekilde karşılanıp, çelişki bulunması halinde çelişkiler giderilerek davanın esasının incelenmesi, ayrıca davalı borçlu dava tarihinden itibaren temerrüde düşürülmediği ve sözleşmede kararlaştırılmış kesin vade de bulunmadığından dava tarihinden itibaren faize hükmedilmesi gerektiği gerekçesi ile bozulduğu, bozma ilamına uyulmak sureti ile Mahkemece tahkikata dair işlemler tesis edildiği, bu doğrultuda davacı vekilinin alacak istemini 09.05.2017 tarihli ıslah dilekçesi ile arttırdığı, Mahkemece ıslaha itibar edilerek alacağın belirlendiği; söz konusu ilamın Dairemizin 04.07.2018 tarih, 2017/2207 Esas ve 2018/2883 Karar sayılı ilamı ile Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunca alınan 06.05.2016 tarih ve 2015/1 Esas, 2016/1 Karar sayılı ilam doğrultusunda bozmadan sonra ıslah yapılamayacağı gerekçesi ile bozulduğu anlaşılmıştır.
İlk Derece Mahkemesince, her ne kadar Dairemizin bozma ilamına uyulmuş ise de; 22.07.2020 yürürlük tarihli 7251 sayılı Kanun ile değişen 6100 sayılı HMK’nın 177/2. maddesi ile Yargıtay’ın bozma kararından sonra tahkikata ilişkin bir işlem yapılması halinde, tahkikat sona erinceye kadar da ıslah yapılması mümkün hale getirilmiştir. Sonradan aynı hususta bir kanun çıkarılmış olmasının usuli kazanılmış hakkın istisnası olduğu, usule ilişkin kanun değişikliğinin geçmişe etkili olarak uygulanması gerektiği, mahkemece verilen nihai karardan sonra değişiklik yapılmış olsa dahi, bu değişikliğin uygulanmasında zorunluluk bulunduğu Yargıtay kararlarıyla açıklanmıştır (Yargıtay HGK 20.02.2008 gün, 2008/13-160 E., 2008/147 K.). Açıklanan tüm bu nedenlerle mahkemece ıslahla arttırılan talebin de değerlendirilerek, sonucuna uygun karar verilmesi gerekmektedir.
3- Ayrıca Yerel Mahkemenin ilk kararı Dairemiz tarafından esasa ilişkin diğer bozma sebeplerinin yanında alacağa dava tarihinden itibaren faiz uygulanması gerektiği gerekçesi ile de bozulmuştur. Mahkemece bu bozma ilamına uyularak ikinci kararında 222.206,14 TL alacağın 159.605,55 TL kısmı yönünden dava tarihi olan 13/01/2009 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmiştir. Ancak Mahkemece temyize konu üçüncü kararında ise 159.605,55 TL alacağın 13/01/2019 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verildiği görülmektedir. Dava tarihi olan 13/01/2009 tarihinden itibaren faiz uygulanması gerekirken 13/01/2019 tarihinden itibaren faiz uygulanması yerinde görülmemiş hükmün bu yönden de bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda 1. bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin tüm, davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine, 2. ve 3. bent uyarınca kabulü ile hükmün davacı yararına BOZULMASINA” gerekçesi ile bozma kararı verilerek mahkememize gönderilen dosya yukarıdaki esasa kaydedilmiştir.
Mahkememizce bozma ilamına aynen uyulmasına karar verilerek, yargılamaya devam edilmiştir.
Buna göre, Yargıtay bozma ilamına istinaden ve bozma ilamındaki hususlar göz önüne alınarak bilirkişi kurulundan alınan 30/09/2019 tarihli ek rapor ile davaya konu Giresun ili Şebinkarahisar ilçesi 500 Kişilik antrenman sahası işi eser sözleşmesi kapsamında davacının kesin hak ediş alacağının toplamda 217.351,04-TL olarak belirlendiği, Mahkememizce söz konusu bilirkişi raporunun hükme dayanak yapıldığı, davacı vekilinin 18/07/2022 tarihli duruşmadaki imzalı beyanı ile dava dilekçesi ve ıslah dilekçesi ve Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin 04/10/2021 tarih ve 2021/47-568 E. K. Sayılı bozma ilamında yer alan hususlar göz önüne alınarak, yukarıda belirtilen söz konusu bilirkişi ek raporunda belirlenen toplam 217.351,04-TL hak ediş alacağı yönünden davanın kısmen kabulüne, fazlaya ilişkin istemin ise reddine karar verilerek, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçeler uyarınca;
1-Davanın Kısmen Kabulü ile; toplam 217.351,04-TL’nin (154.750,55-TL’nin dava tarihi olan 13/01/2009 tarihinden itibaren bakiye 62.600,49-TL’nin ise ıslah tarihi olan 09/05/2017 tarihinden itibaren) yasal faizi ile birlikte davalı taraftan alınarak davacı tarafa VERİLMESİNE, fazlaya ilişkin istemin REDDİNE,
3-Alınması gereken 14.847,25-TL harçtan dava açılırken peşin olarak alınan 2.154,70-TL harç ve 1.070,00-TL ıslah harcı olmak üzere toplam 3.224,70-TL harcın mahsubu ile bakiye 11.622,55-TL harcın davalıdan alınarak HAZİNEYE GELİR KAYDINA,
4-Davacı tarafça yatırılan ve mahsup edilen 3.224,70-TL harcın davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
5-Davacı taraf kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT hükümlerine göre belirlenen 23.664,57-TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
6-Davalı taraf kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT hükümlerine göre belirlenen 4.855,10-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya VERİLMESİNE,
7-Davacı tarafça yapılan 6.157,80-TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
8-Taraflarca yatırılan gider avansından arta kalan kısmın karar kesinleştiğinde HMK 333. Maddesine uygun şekilde İADESİNE,
Dair, taraf vekillerinin yüzüne karşı, kararın tebliği tarihinden itibaren 2 hafta içinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.18/07/2022

Katip …
E-imzalıdır

Hakim…