Emsal Mahkeme Kararı Ankara 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/578 E. 2021/735 K. 23.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
YARGILAMA YETKİSİNİ KULLANAN

T.C.
ANKARA
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO : 2021/575 Esas
KARAR NO : 2021/733

HAKİM : … …
KATİP : … …

DAVACI : … –
VEKİLLERİ : Av. ……
Av. … – ….
Av. … -….
….
Av. … –
DAVA : Menfi Tespit (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 01/11/2013
KARAR TARİHİ : 23/11/2021
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 26/11/2021
Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili tarafından Mahkememizin 2013/692 esas sayılı dosyasına sunulan dava dilekçesinde özetle; müvekkili olan firma ile davalı … arasında 09/05/2013 tarihinde sistem kullanım anlaşması imzalandığı, davalı …nin sistem kullanımı ceza faturalarına ilişkin dava ve talep haklarını saklı tutarak davalı kurumca 09/05/2013 tarih ve 4254 sayılı yazısı ekinde bildirilen 29/04/2013 düzenleme tarihli Mart 2011 dönemi sistem kullanım ceza ücretine ilişkin 079871 seri numaralı 69.408,56 TL bedelli fatura nedeniyle borçlu olmadıklarının tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP:
Davalı vekilinin mahkememize vermiş olduğu dava dilekçesinde özetle; taraflar arasında 22/02/2011 tarih itibariyle sistem kullanım anlaşması imzalandığını, Aralık 2009-Şubat 2011 dönemleri için yöntem bildiriminin 1.5. Maddesinde düzenlenen gerekçelerden dolayı cezai şartlar uygulandığını, ihlallerle ilgili olarak 37 değişik ayla ilgili sistem kullanım ceza faturaları düzenlendiğini, bu faturaların 09/05/2013 tarihinde davacı firmaya gönderdiklerini, faturaların iade edilmesi üzerine faturaların tekrar ödenmek üzere bir kez daha gönderdiklerini, düzenlenen sözleşme gereğince açılan davanın reddedilmesini beyan ve talep etmişlerdir.
GEREKÇE:
Mahkememizce yapılan yargılama neticesinde 26/05/2015 tarih ve 2013/692 esas, 2015/368 karar sayılı kararı ile, davanın 6100 sayılı HMK’nın 114/1-b maddesi gereğince yargı yolunun caiz olmaması nedeniyle usulden reddine karar verildiği, verilen kararın temyizi üzerine Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 05/11/2018 tarih ve 2016/985 esas, 2018/5123 karar sayılı kararı ile; “… Davacı vekili, taraflar arasında sistem kullanım anlaşması bulunduğunu, davalının anılan anlaşmaya aykırı olarak düzenlediği 29.04.2013 tarihli Mart 2011 dönemi sistem kullanım ceza ücretine ilişkin 69.408,56 TL bedelli fatura nedeniyle müvekkilinin borçlu olmadığının tespitini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkilinin usul ve yasaya aykırı bir işlemi bulunmadığını savunarak davanın reddini istemiş, ayrıca davanın İdare Mahkemesinde bakılması gerektiğinden yargı yolu itirazının değerlendirilmesini istemiştir.
Mahkemece iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, dava konusu alacağa konu faturanın davacı … İletim A.Ş’nin % 100 hissesinin özelleştirilmesi öncesi hisselerin % 100 ‘ünün TEDAŞ’a ait olduğu döneme denk geldiği, fatura dönemi itibariyle davacı ve davalının kamu kurumu hüviyetinde bulundukları, davalı yargı yerinin idari yargı olduğu gerekçesiyle dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 28.11.2001 tarih ve 4-661 Esas- 1074 Karar, 22.03.2006 tarih ve 4-12 Esas- 95 Karar sayılı ilamlarında da açıklandığı üzere;
Resmi Gazetenin 14.12.1984 gün ve 18435 sayılı mükerrer sayısında yayınlanan ve ceza hükümleri hariç yayınlandığı tarihte yürürlüğe giren Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında 233 Sayılı KHK’nin 2/1. maddesi uyarınca Kamu İktisadi Teşebbüsleri terimi, İktisadi Devlet Teşekkülü ile Kamu İktisadi Kuruluşlarını ifade eder. Bu yasal düzenlemeye göre İktisadi Devlet Teşekkülü, sermayesinin tamamı devlete ait, iktisadi alanda ticari esaslara göre faaliyet göstermek üzere kurulan kamu iktisadi teşebbüsleridir. Kamu iktisadi kuruluşu ise sermayesinin tamamı devlete ait olup, tekel niteliğindeki mal ve hizmetleri kamu yararı gözeterek üretmek ve pazarlamak üzere kurulan ve gördüğü bu hizmet dolayısıyla ürettiği mal ve hizmetler imtiyaz sayılan Kamu İktisadi teşebbüssüdür. 233 sayılı KHK’nin 1. maddesinde İktisadi Devlet Teşekküllerinin ticaret şirketleri gibi verimlilik ve karlılık ilkeleri doğrultusunda çalışacakları vurgulanmış, sonraki hükümlerde teşebbüslerin kuruluş ve müesseseler biçimde teşkilatlanacakları açıklanmış, 16. maddede kurulacak müesseselerin statülerini ve unvanlarını ticaret siciline tescil ve ilan ettirecekleri, bunların özel hukuk hükümlerine tabi olacakları, sorumluluklarının sermayeleri ile sınırlı bulunduğu, Genel Muhasebe Kanunu ile İhale Kanunu hükümlerinin bunlara uygulanmayacağı, Sayıştay denetimine tabi olmadıkları hükme bağlanmıştır. Kanun koyucunun özel hukuk hükümlerine tabi tutmak suretiyle, bunların birer ticaret şirketi veya tacir olduklarını benimsediği anlaşılmaktadır. Türkiye Elektrik Kurumu 233 Sayılı KHK’nin verdiği yetki ile Resmi Gazetenin 9 Kasım 1984 sayısında yayımlanan ana statü ile kurulmuş olup, statünün 3. maddesinde kurumun tüzel kişiliğe sahip, faaliyetlerinde özerk, hususi hukuk hükümlerine tabi ve sorumluluğu sermayesi ile sınırlı bir Kamu İktisadi Kuruluşu olduğu açıklanmıştır. 12.8.1993 gün ve 93/4789 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile Türkiye Elektrik Üretim İletim A.Ş (TEAŞ) ve Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş (TEDAŞ) unvanı ile İktisadi Devlet Teşekkülleri oluşturulmuştur.
Dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6762 Sayılı TTK’nın 18/1. maddesinde “Ticaret şirketleriyle gayesine varmak için ticari bir işletme işleten dernekler, kendi kuruluş kanunları gereğince hususi hukuk hükümleri dairesinde idare edilmek veya ticari şekilde işletilmek üzere Devlet, Vilayet, Belediye gibi amme hükmî şahısları tarafından kurulan teşebbüs ve müesseseler dahi tacir sayılırlar” hükmüne yer verilmiştir. Bu madde hükmünde sözü edilen teşebbüslerin, yukarıda anılan “Kamu İktisadi Kuruluşu” ve “Kamu İktisadi Teşebbüsü” olduğu kabul edilmektedir. 233 sayılı KHK’nın 2/1. maddesinde, kamu iktisadi teşebbüsleri deyiminin, yukarıda anıldığı gibi iktisadi devlet teşekkülleri ve kamu iktisadi kuruluşunun ortak adı olduğu ifade edilmiştir. Tüzel kişiliğe sahip olarak kurulan (KHK 233 md.4/1) bu teşebbüsler 233 Sayılı KHK ile saklı tutulan konular dışında özel hukuk hükümlerine tabidir (K.H.K. 233 md. 4/2). Bunlar belli ölçüde de olsa da mali açıdan özerk kuruluşlar olup, Genel Muhasebe Kanunu, Devlet İhale Kanunu ve Sayıştay’ın denetimine bağlı değildir (K.H.K. 233 m.4/3). Kamu iktisadi teşebbüsünün tacir sıfatını kazanması için iki şarttan birinin yerine getirilmesi yeterlidir. Buna göre, 1- Kuruluş Kanunları uyarınca özel hukuk hükümlerine göre yönetilmek veya 2- Ticari şekilde işletilmek üzere kurulmak gerekir.
233 sayılı KHK, 6762 Sayılı TTK’nın 18/1. maddesine uygun düzenlemeler getirmiştir. 233 Sayılı KHK’nin 4/2. maddesine göre kamu iktisadi teşebbüsleri, 233 Sayılı KHK’de belirtilen konular dışında özel hukuk hükümlerine bağlıdır. Bir kamu iktisadi teşebbüsünün tacir sayılabilmesi için ticari şekilde işletilmek üzere kurulması da yeterlidir. Zira, TTK’nın 18/1. maddesi iki şartı birlikte aramamakta kendi kuruluş kanunları (ana statüleri) gereğince hususi hukuk hükümleri dairesinde idare edilmek cümlesinden sonra “Veya” eki getirilerek “Ticari şekilde işletilmek üzere kurulan” teşebbüslerin de tacir sayılacağını belirtmektedir. Öğretide baskın görüş de bu doğrultudadır. (Bkz.Ali Bozer “Sosyal Sigortalar Kurumunun Tacir Sıfatı” Batıder, 1962, C. l, S. 4 sh: 576, Karayalçın, Ticari İşletme sh: 209, Naci Kınacıoğlu-Necdet Özdemir Türk Ticaret Hukuku Başlangıç Hükümleri 5. Bası Ank.1984, Öcal, Akar, TTK 18/l. maddesinin uygulanması hakkında bazı Düşünceler, Esader, 1975 S.1 sh: 238, Prof. Dr. Sabih Arkan, Ticari İşletme Hukuku 4. Baskı sh: 118 vd. Yrd. Doç. Dr. H. Ercüment Erdem, KİT’lerin Tacir Sıfatı 1992 sh. 49-53 vd.)
Ticari işletme, 6762 sayılı TTK’nın 11/1. maddesinde “Ticarethane veya fabrika yahut ticari şekilde işletilen diğer müesseseler, ticari işletme sayılır.” şeklinde tanımlanmıştır.
233 sayılı KHK.nin 2/3 maddesinde kamu iktisadi kuruluşları tarif edilirken, kendilerine verilen görev ve kamu hizmetlerini, ekonomik ve sosyal gereklere uygun olarak verimlilik ilkesi doğrultusunda yürütecekleri açıklanmıştır. Kamu iktisadi kuruluşları, tekel mahiyetinde hizmet üretmek ve pazarlamak amacıyla (KHK md. 2/3) kuruldukları için üretim ve pazarlama faaliyetleri sırasında kâr elde edecekleri açıktır. Nitekim, 233 Sayılı KHK’nin 35/3. maddesinde “Bakanlar Kurulu’nca tespit olunan fiyatlar maliyetlerin altında bulunduğu takdirde, zarar ile birlikte, mahrum kalınan kâr ait olduğu veya ait olduğu yılı izleyen yılın genel bütçesine konulacak ödenekle karşılanır. Mahrum kalınan kâr miktarı, mal ve hizmetin satış maliyeti üzerinden % …. kâr payı tahakkuk ettirilerek belirlenir” hükmüne yer verilmiştir. Bu kamu iktisadi kuruluşlarının hususi hukuk hükümlerine tabi olacakları hükmü yanında, bunların iktisadi devlet teşebbüsleri gibi mal ve hizmet pazarlarken sosyal amaç yanında verimlilik ilkesi doğrultusunda kâr amaçladıkları açıktır. Bu durumda hizmet ve faaliyet sırasında ticari şirketlerin amacı olan verimlilik ilkesi doğrultusunda çalışan, işlerinin hacim ve mahiyeti itibariyle ticari muhasebe tutan, ticari müessese şeklinde çalışan kamu iktisadi kuruluşlarının bu faaliyetleri nedeniyle tacir sayılmaları gerekir.
Somut olayda, davalı …nin 29.06.2001 tarihli Resmi Gazete ‘de yayımlanan ana statüsünün ”Hukuki Bünye” başlıklı 3. maddesinde;
“1-Bu anastatü ile teşkil olunan … (teşekkül) tüzel kişiliğe sahip, faaliyetlerinde özerk ve sorumluluğu sermayesiyle sınırlı bir İktisadi Devlet Teşekkülü’dür.
2-Teşekkül EPK, K.H.K. ve bu anastatü hükümleri saklı kalmak üzere özel hukuk hükümlerine tâbidir.
3-Teşekkül Genel Muhasebe Kanunu ile Devlet İhale Kanunu hükümlerine ve Sayıştay’ın denetimine tabi değildir” hükmünün yer aldığı görülmektedir.
Uyuşmazlık, tacir olan taraflar arasında imzalanmış olan sistem kullanım anlaşmasından kaynaklanmakta olup, davalı da ana statüsüne göre özel hukuk tüzel kişisidir.
Dava tarihi olan 01.11.2013 itibariyle yürürlükte olan 6762 sayılı TTK’nın 4. maddesi uyarınca, bu hükümde sayılan mutlak ticari davaların yanı sıra her iki tarafın da ticari işletmesi ile ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ticari dava sayılır. Mezkur Yasa’nın 5/2. maddesi uyarınca, o yerde müstakil Ticaret Mahkemesi var ise, miktar itibariyle Asliye Hukuk Mahkemesinin görevine giren ve 4. madde uyarınca ticari sayılan davalara bakması gerekmektedir.
O halde mahkemece davalı şirketin, idare değil, özel hukuk hükümlerine tabi bir İktisadi Devlet Teşekkülü olduğu, uyuşmazlık konusunun idari bir işlem veya eylem niteliğinde bulunmadığı, uyuşmazlığın özel hukuk hükümlerinin uygulanması suretiyle adli yargıda karara bağlanması gerektiği göz önünde bulundurularak, yargı yolu yönünden görevli olduğunun kabulü ile uyuşmazlığın esası incelenip, taraf delilleri değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı gerekçeyle yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün, davacı yararına BOZULMASINA,” gerekçesi ile bozma kararı verilmesi üzerine mahkememize gönderilen dosya yukarıdaki esasa kaydedilmiştir.
Mahkememizce bozma ilamına aynen uyulmasına karar verilerek yargılamaya devam edilmiştir.
Taraflarca sunulan tüm deliller dikkate alınarak dosya tekrar bilirkişi Hami Çelebi’ye tevdii edilerek ek rapor alınmıştır.
Mahkememizce yapılan yargılama sonucunda, 19/11/2019 tarih ve 2019/117 – 1054 E. K. Sayılı kararı ile; Davanın kabulüne karar verildiği, kararın davalı tarafça temyizi üzerine Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 21/06/2021 tarih ve 2021/2925 – 2884 E. K. Sayılı kararı ile; ”Davacı vekili, taraflar arasında sistem kullanım anlaşması bulunduğunu, davalının anılan anlaşmaya aykırı olarak düzenlediği 29.04.2013 tarihli Mart 2011 dönemi sistem kullanım ceza ücretine ilişkin 69.408,56 TL bedelli fatura nedeniyle müvekkilinin borçlu olmadığının tespitini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkilinin usul ve yasaya aykırı bir işlemi bulunmadığını savunarak davanın reddini istemiş, ayrıca davanın İdare Mahkemesinde bakılması gerektiğinden yargı yolu itirazının değerlendirilmesini istemiştir.
Mahkemece davanın usulden reddine dair verilen karar …. Hukuk Dairesinin 05.11.2018 tarihli 2016/985 Esas 2018/5123 Karar sayılı ilamıyla davalı şirketin, idare değil, özel hukuk hükümlerine tabi bir İktisadi Devlet Teşekkülü olduğu, uyuşmazlık konusunun idari bir işlem veya eylem niteliğinde bulunmadığı, uyuşmazlığın özel hukuk hükümlerinin uygulanması suretiyle adli yargıda karara bağlanması gerektiği gerekçesiyle bozulmuştur. Mahkemece bozmaya uyularak davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
1-Dava, taraflar arasındaki sistem kullanım anlaşması uyarınca davalı tarafından düzenlenen ve davacı tarafça ödenen ceza faturalarının bedelinin tahsili istemine ilişkindir.
02/12/2020 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan, 25/11/2020 tarihli 7257 sayılı Kanun’un 33. maddesi ile, 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu’nun 8 inci maddesinin ikinci fıkrasına (ç) bendinden sonra gelmek üzere (d) bendi eklenmiş, buna göre “İletim sisteminin normal işletme koşulları içerisinde işletilmesi ile işletme güvenliği ve bütünlüğü üzerinde risk oluşturan durumlara ilişkin olarak bağlantı ve sistem kullanım anlaşmalarında düzenlenen sistem kullanım ihlallerinin takibini yapmak, ihlal durumu tespit edilen tüzel kişilere sistem kullanım anlaşmasında düzenlenen ceza-i şartları ve diğer yaptırımları uygulamak” …’ın görev ve yükümlülükleri arasında gösterildikten sonra 6446 sayılı Kanun’a Ek madde 3 ile “8 inci maddenin ikinci fıkrasının (d) bendinin uygulamasından kaynaklanan uyuşmazlıklar idari yargıda görülür.” hükmü eklenmiş, 46. madde ile de Kanun’un yayımı tarihinde yürürlüğe gireceği düzenlenmiştir.
Bu bağlamda, 7257 sayılı Kanun ile bağlantı ve sistem kullanım anlaşmalarında düzenlenen sistem kullanım ihlallerine ilişkin ceza-i şartlara ilişkin uyuşmazlıkların idari yargı yolunda görüleceği hükme bağlandığından yargı yoluna ilişkin bu değişikliğin usul hükmü niteliğinde olduğu, derhal ve kesinleşmemiş tüm uyuşmazlıkları da kapsar şekilde uygulanması gerektiği anlaşıldığından 6100 sayılı HMK’nın 114/1-b maddesine göre dava şartı olan “yargı yolunun caiz olmaması” nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmesi gerektiğinden mahkeme kararının bozulması uygun görülmüştür.
2-Bozma nedenine göre, davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle hükmün resen BOZULMASINA,” gerekçesi ile bozma kararı verilerek mahkememize gönderilen dosya yukarıdaki esasa kaydedilmiştir.
Mahkememizce bozma ilamına aynen uyulmasına karar verilerek, yargılamaya devam edilmiştir.
Somut olayda dava, taraflar arasındaki sistem kullanım anlaşması uyarınca davalı tarafından düzenlenen ve davacı tarafça ödenen ceza faturalarının bedelinin tahsili istemine ilişkindir.
Buna göre, 7257 sayılı Kanun ile bağlantı ve sistem kullanım anlaşmalarında düzenlenen sistem kullanım ihlallerine ilişkin ceza-i şartlara ilişkin uyuşmazlıkların idari yargı yolunda görüleceği hükme bağlandığından yargı yoluna ilişkin bu değişikliğin usul hükmü niteliğinde olduğu, derhal ve kesinleşmemiş tüm uyuşmazlıkları da kapsar şekilde uygulanması gerektiği anlaşıldığından 6100 sayılı HMK’nın 114/1-b maddesine göre dava şartı olan “yargı yolunun caiz olmaması” nedeniyle davanın usulden reddine karar verilerek, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçeler uyarınca;
1-Davanın dava şartı (Yargı Yolunun Caiz Olmaması nedeniyle) yokluğundan 6100 sayılı HMK’nın 114/1-b ve 115. maddeleri gereğince USULDEN REDDİNE,
2-Davacı tarafça yapılan tüm yargılama giderlerinin kendi üzerinde BIRAKILMASINA,
3-Alınması gereken 59,30-TL harçtan dava açılırken davacı tarafça yatırılan 1.185,35-TL harcın mahsubu ile fazladan yatan 1.126,05-TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacı tarafa İADESİNE,
4-Davalı taraf kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT hükümlerine göre belirlenen 5.100,00-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya VERİLMESİNE,
5-Taraflarca yatırılan gider avansından arta kalan kısmın karar kesinleştiğinde HMK 333. Maddesine uygun şekilde İADESİNE,
Dair, taraf vekillerinin yüzüne karşı, kararın tebliği tarihinden itibaren 2 hafta içinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.23/11/2021
Katip …
E-imzalıdır

Hakim …
E-imzalıdır