Emsal Mahkeme Kararı Ankara 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/580 E. 2021/45 K. 25.01.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
YARGILAMA YETKİSİNİ KULLANAN

T.C.
ANKARA
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO : 2017/580 Esas
KARAR NO : 2021/45

DAVA : Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 18/08/2017
KARAR TARİHİ : 25/01/2021
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 27/01/2021

Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacı …’ın, …’ın bankacılık faaliyetlerinde değerlendirilmesi amacıyla aynı binada faaliyet gösteren … Holding çalışanı olduğunu o anda bilmediği …’a 01/07/1997 tarihinde 200.000,00 DM ödediğini, karşılığında kendisine normal bir şekilde … A.Ş.’ye ait hesap cüzdanı verildiğini, hesap cüzdanı aslının … Ceza Mahkemesi’nin … E, … K, sayılı ceza dava dosyasında olduğu için aslı ya da fotokopisinin sunulamadığını, olağan bir bankacılık işlemi gibi aylarca hesabından para çektiğini ve yatırdığını, bu işlemleri … A.Ş.’nin genel müdürlüğü ve banka şubesinin bulunduğu, … Holding’le birlikte kullandıkları binada yaptığını, 31/10/2000 tarihinde … A.Ş.’ye devlet tarafından el konulması ve sonrasındaki gelişmelerle ortada bir dolandırıcılık olayı olduğunu anlayan davacının … hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na şikayette bulunduğunu, … Ceza Mahkemesi’nde yapılan yargılama sonucunda … E, … K. sayılı mahkumiyetine dair verilen kararın henüz kesinleşmediğini, davacı gibi mağdur olan çok sayıda kişinin ceza davasının şikayetçisi ve katliam olduğunu, gelişen süreçte aynı şekilde mağdur olan … adına … Ticaret Mahkemesi’nde … E. sayıyla açılan kısmi talepli tazminat davasının, davalı … dışındaki davalıların sorumluluklarının bulunmadığı gerekçesi ile reddedildiğini, kararın temyizi üzerine Yargıtay …Hukuk Dairesi’nin 06/04/2009 tarihli …K, sayılı kararı ile “davacının ceza hukuku tabiriyle dolandırılmasında etkin olan unsurun vadeli mevduat cüzdanının kullanılması olduğu, bu cüzdanların davalı tüzel kişiliklerin ayrılmasından önceki dönemde bankacılık işlemlerinde kullanıldığının çekişmesiz olduğu, sahteliklerinin iddia ve ispat edilemediği ifade edilerek bankaların özel yasa ile kurulmuş, yerine getirdikleri fonksiyon itibari ile de çeşitli imtiyazlar tanınmış güven kuruluşları olması nedeniyle en küçük kusurlarından dahi sorumlu oldukları, mevduat cüzdanlarının korunması ve kullanılması bakımından da özenle davranmak durumunda oldukları, bu nedenle vadeli mevduat cüzdanlarının korunması ve kullanılması bakımından da özenle davranmak durumımda oldukları, bu nedenle vadeli mevduat cüzdanlarının bankacılık işlemi de yapan davalı tüzel kişiliklerin öncesi genel müdürlüğe ait olduğu dikkate alınıp, ayrılmaya dair mevzuat ve varsa bu davalılar arasında protokol hükümleri incelenip, kullanılmayacak olan mevduat cüzdanlarının muhafazasından kimin veya kimlerin sorumlu olduğunun tespit edilmesi, mevduat cüzdanlarının fiziken davalı holding bünyesindeyken personeli tarafından ele geçirilerek kullanıldığı gerçeği karşısında her halükarda bu davalının basiretli bir tacir gibi vadeli mevduat cüzdanlarını devredilme veya imha aşamasına kadar muhafaza etmekle yükümlü olduğu değerlendirilip sonucuna göre davalı tüzel kişiliklerin hukuki durumlarının tayin edilmesi gerekirken yazılı şekilde eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme hüküm kurulması doğru görülmemiştir” gerekçesiyle kararın bozulmasına karar verildiğini, yerel Mahkemece bozma kararına uyulduğunu, mahkeme kararları ve çeşitli Yargıtay kararlarına göre her iki muhatabın da sorumlu olduğunu, davalıların aynı olayda aynı şekilde mağdur edilen müvekkil davacılara karşı da sorumlu olduklarının açık olduğunu, dava dışı bir kısım müvekkiller adına açılan davalarda Mahkemelerce verilen kabul kararlarının yine Yargıtay tarafından müterafik kusur araştırılması gerektiği gerekçesi ile bozulduğunu, belirtilen nedenlerle davacı müvekkil …’ın 01/07/1997 tarihinde yatırmış olduğu 200.000,00 DM’in ceza davası gerekçeli kararında adli para cezası hükmüne göre Türk Lirası karşılığı 50.000,00 TL’nin bugüne kadar işlemiş faizi olan 373.100,00 TL’nin şimdilik 5.000,00 TL’si ile 6.631.100,00 TL faizle karşılanamayan munzam zarann şimdilik 5.000,00 TL’si olmak üzere toplam 60.000,00 TL’nin asıl alacağın ve munzam zarann ihtarname tarihinden (14/07/2017) itibaren ticari temerrüt faiziyle birlikte davalılardan müteselsilen tahsiline, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davalılara yükletilmesine karar verilmesini talep edilmiştir.
CEVAP:
Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkili Genel Müdürlüğün bankacılık işlemleri yapma yetkisi olmadığını, diğer davalı … tarafından gerçekleştirilen dolandırıcılık eyleminin müvekkili ile bir bağlantısı bulunmadığını, …’ın giden evrak servisinde diğer personelin arasında görev yapan bir memur olduğunu, yapmış olduğu eylemin göreviyle bir bağlantısı bulunmadığını, dolayısıyla illiyet bağı bulunmadığını, aksi halde … Bisküvileri adına yapılan bir dolandırıcılık eyleminde de müvekkilinin sorumlu tutulabileceğini, isim benzerliğinin sorumluluğun doğması için yeterli olmadığını, müvekkilinin o tarihteki ünvanının … Holding A.Ş. olduğunu, …’la “…” kelimesi dışında bir benzerlik bulunmadığını, sorumluluğun doğması için gerekli unsurlardan birinin de illiyet bağı olduğunu, …’ın giden evrak servisinde memur pozisyonunda çalışmakta iken dava konusu olayın gerçekleştiğini, dosya içeriğinden görüleceği üzere para verme olayının bazen dışarıda, bazen de bina da gerçekleştiğini, …’ın çalıştığı odanın giden evrak servisi olduğuna ilişkin tabelası bulunduğu gibi odada bulunan ve postanelerde kullanılan otomatik damga basma makinesi, kaşeler, numaratörler gibi pek çok edevat bulunduğunu, davacı tarafa verilen banka mevduat cüzdanına göre pek çok kez para alışverişinde bulunan davacı tarafın bu odanın kapısındaki tabelayı görmemelerinin veya bu odada yapılan işi anlamamalarının imkansız olduğunu, aynı odada … ile çalışan en az 3 kişi bulunduğunu ve giden evrak odası olması sebebiyle pek çok kişinin iş için uğradığını, bu nedenle açıktan bir para alma verme olayının olmasının da mümkün gözükmediğini, çünkü olayın bu serviste duyulması ve farkına varılması halinde devam edemeyeceğinin aşikar olduğunu, davacı tarafın resmi bir kuruma/bankaya para yatırma iddiasının geçersiz olduğunu, ayrıca davacıların anılan hususlara rağmen yüksek para kazanma hırsı nedeniyle dolandırılmalarında kendilerinin de kusuru olduğunun açık olduğunu, … Ticaret Mahkemesi’nin … E, … K, sayılı kararı ile “..davalı … şirket (… Holding A.Ş.) çalışanı ise de şirketin bankacılık işlemini yapma yetkisi bulunmaması ile …’in şirketteki görevi ve işlemin yapıldığı yer göz önüne alındığında bu davalının …’in eyleminden sorumlu olmayacağı..” gerekçesi ile hakkımızdaki davanın reddine karar verildiğini, mezkur karara karşı Yargıtay ….K, sayılı bozma kararında ise davalı …’ın para toplaması eyleminde etkili olan unsurun banka cüzdanı kullanılması olduğu hususuna işaret edilerek, dolandırıcılıkta kullanılan mevduat cüzdanlarının muhafazasından kimin sorumlu olduğunun tespit edilmesi ve bunun sonucuna göre davalı tüzek kişilerin hukuki durumlarının tespit edilmesi gerektiğinin ifade edildiği, mevduat cüzdanlarının muhafazasında herhangi bir sorumlulukları bulunmadığından müvekkiline kusur atfedilemeyeceğini, … Genel Müdürlüğü=… Holding A.Ş.= … Maden İşletlemeleri Genel Müdürlüğü bünyesinde bankacılık faaliyetleri devam ettiren … 13/07/1993 tarih ve … sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 07/07/1993 tarih, …sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile … Bankacılık Anonim Ortaklığı ünvanlı ayrı bir tüzel kişilik kazandığını, 03/01/1994 tarihinden itibaren 233 sayılı KHK’nın 22.maddesinin 2.fıkrasına göre tüzel kişiliğe sahip faaliyetlerinde özel ve sermayesiyle sınırlı sorumluluğa haiz bağlı ortaklıkları olduğunu, anılan Bakanlar Kurulu Kararı’mn 4.maddesinde “… ‘ın bankacılık biriminin bütün aktif ve pasifi ile bankacılık biriminin kullanımındaki bütün menkul ve gayrimenkuller, araç, gereç ve malzemenin bu kararın yayım tarihi itibari ile çıkarılacak devir bilançosu üzerinden … Bankacılık Anonim Ortaklığı ‘na devredilir” hükmü getirildiğim, anılan kararın 5.maddesinde ise …’ın bankacılık, madencilik ve metalürji birimlerinin müşterek hizmet veren denetim, danışma ve yardımcı birimlerinde görevli personeli ile müştereken kullanılan menkul ve gayrimenkullerin dağılımının iki kuruluş arasında yapılacak protokol ile tespit olunur düzenlemesinin yapıldığını, … Bankacılık Anonim Ortaklığı Ana Statüsü’nün 04/01/1994 tarihli Türkiye Ticaret Sicil Gazetesinde yayınlanarak yürürlüğe girdiğini, … Bankacılık Anonim Ortaklığı’nın 05/05/1994 tarihinde … sayılı yüksek planlama kurulu kararıyla Kamu Ortaklığı İdaresi Başkanlığı’na devir edilmek suretiyle bağlı ortaklıkları olmaktan çıkarıldığını, bu karar ile banka ile teşekkülleri arasındaki tüm hukuki ve fiili bağların koptuğunu, Dava konusu somut olayda kullanılan vadeli mevduat cüzdanı altında matbu olarak … A.Ş. ibaresi bulunduğunu, bu durumun …’ın şirketleşerek tüzel kişilik kazandığı dönemden sonra bastırılıp kullanıldığını gösterdiğini, müvekkilinin bir kamu iktisadi teşebbüsü olduğunu Anonim Şirket olmadığını, müvekkilinin mevduat cüzdanından dolayı sorumlu tutulamayacağını, … Ticaret Mahkemesi’nce bozmaya uygun olarak verilen 30/12/2009 tarih ve …. sayılı kararda müvekkili …’nün kusurlu olmadığı belirtilerek müvekkil aleyhine açılan davanın reddine karar verildiğini, mezkur kararın diğer yanlarca temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. HD.’nce verilen …. 14/06/2011 tarihli bozma kararında “..yapılan yargılama sonucunda dolandırıcılıkta kullanılan bu cüzdanların davalı bankaya devir edilen … A.Ş. ‘nin önceden kullandığı boş haldeki cüzdanlarını gereği gi-bi saklamadığı ve bu yönüyle davacı zararının meydana gelmesinde kusurlu olduğu açıktır. Yazılı gerekçe ile hüküm kurulmuştur. Ancak mahkemece davacının zararı doğmasında müterafik kusurunun olup olmadığı hususunun üzerinde hiç durulmamış, bu yönüyle bir değerlendirme yapılmamıştır. O halde, hakkındaki hüküm kesinleşen davalı … ‘la ilgili ceza dosyasının getirilmesi, hesap açılış şekli, davacının beyanları ve tüm dosya kapsamının irdelenmesi, gerektiğinde bankacılık hukuku alanında uzman bilirkişi veya bilirkişi kurulundan denetime uygun rapor alınması ve zararın meydana gelmesinde davacının müterafik kusurunun olup olmadığının tespiti ile sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde eksik incelemeye dayalı hüküm kurulması doğru görülmemiş, kararın bozulması gerekmiştir..” denildiğini, müvekkili hakkında verilen davanın reddine ilişkin kararın Yargıtay’ca onanarak kesinleştiğini, açılan davanın zamanaşımına uğradığını, belirtilen nedenlerle bu hususta daha evvel verilen Mahkeme ve Yargıtay kararları da dikkate alınarak, haksız açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı …S. vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı açısından dava zamanaşımının gerçekleştiğini, davacı yanın müvekkil bankanın külli halefi olduğu … A.Ş.’de açılmış vadeli/vadesiz ya da başka neviden hiçbir hesabı bulunmadığını, davacı yanın bahsettiği …’ın davacının parasını teslim ettiği dönemde ve daha önceki dönemde … A.Ş.’de çalışmadığını, bu şahsın çalıştığı … Holding’in, … A.Ş,’den farklı bir tüzel kişilik olduğunu, müvekkil bankanın külli halefi olduğu konumunda olduğu … A.Ş.’nin tamamıyla kusursuz olduğunu, davacı yanın yüksek faiz geliri elde etmek için ödünç para verdiği … A.Ş.’nin bankacılık faaliyetlerinde kullanılan ve … Holding A.Ş.’den ayrılması nedeniyle artık kullanılmaz hale gelen mevduat cüzdanlarını ele geçiren davalı …’ın … A.Ş.’nin bir personeli olmayıp … Holding A.Ş. bünyesinde çalışan bir ambar memuru olduğunu ve adı geçenin … A.Ş. adına para alarak mevduat hesabı açma yetkisinin bulunmadığını, diğer davalının hesap cüzdanlarının benzerlerini de imal yoluyla da bu dolandırıcılığı yapabileceğini, davacı yanın dava konusu alacağı hesaplama yönteminin gerçek dışı olduğunu, davacı yanın 01/07/1997 tarihinde 200.000,00 DM’nin TL karşılığının 50.000,00 TL olduğunu iddia ettiğini, buna ilişkin hiçbir veri sunulmadığını, o tarihteki Merkez Bankası verilerine göre DM’nin; Döviz Alış 84.684, Döviz Satış 85.092, Efektif Alış 84.582, Efektif Satış 85.415 olduğunun görüldüğünü, bu durumda davacının hesaplamasının tamamıyla gerçeğe aykırı olduğunu, faiz hesaplamasının da hiçbir veriye dayanmadığını, davacı yanın munzam zarara ilişkin açıklama ve taleplerinin de hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, munzam zararın oluşabilmesi için anapara ve faizi üzerinde bir zararın meydana gelmesi, zararın karşı tarafın kusurlu davranışı ile meydana gelmesi ve zararla kusurlu davranış arasında illiyet bağının bulunmasının zorunlu olduğunu, somut olayda bankanın davacı yanın zararının meydana gelmesinde hiçbir kusuru bulunmadığını, davacının zararı ile kusursuz sorumlulardan dahi bahsetmenin mümkün olmadığım, davanın bu yönüyle reddi gerektiğini, davacı tarafından keşide edilen aynı talepleri içerir Ankara …Noterliği’nin … sayılı ihtarnamesine bankanın Beşiktaş Noterliği’nin …yevmiye nolu 02/08/2017 tarihli ihtarnamesi ile cevap verildiğini, davacı yanın müvekkil banka tarafından 02/08/2017 tarihli ihtarname ile cevap verilmiş ve davacı yanın müvekkil banka nezdinde … A.Ş.’den devir hiçbir hesabının bulunmadığının ihtaren bildirildiğini, davanın öncelikle zamanaşımı nedeniyle reddine, bu istemin kabul edilmemesi halinde davacının haksız davasının tamamıyla reddine, dava masraftan ve vekalet ücretinin karşı taraf üzerinde bırakılmasına karar verilmesi, talep edilmiştir.
Davalı … cevap dilekçesinde özetle; davacı …’ın istediği alacak miktarının abartılı olduğunu, alacak davasının 2000/0493 E. nolu dosya ile … Ceza Mahkemesi’nde görüşüldüğünü ve sonuçlandığını, belgelerin …Mahkemesi’nin dosyasında olduğunu, …’a 2001 yılında 37.000,00 Alman Markı ve 20.000,00 Danimarka Kronu ve 750,00 Dolar ödendiğini, …’ın aldıklarını beyan etmediğini, durumunun çok kötü olduğunu, herşeyini kaybettiğini, emekli maaşının hacizli olduğunu, davayı ve borcu kabul etmediğini, davanın kabul edilmemesini, bu davayla ve diğer davalarla …. Bankası ve … Madencilik İşletmesinin bir ilgisi olmadığını, alacaklı …’m aradan 18 yıl geçtikten sonra dava açtığını ve zaman aşımı olduğunu, şahsının …’ta bankacılıkta hiç çalışmadığını, ayrıca ambar memurluğu da yapmadığını belirterek dava dosyasına cevap dilekçesini sunduğu görülmüştür.
GEREKÇE:
Dava, haksız eylem nedeniyle alınan paranın, oluşan munzam zararın ve faizinin davalılardan tahsili istemine ilişkindir.
Dosya kapsamı incelendiğinde; davacı …’ın, …’ın bankacılık faaliyetlerinde değerlendirilmesi amacıyla aynı binada faaliyet gösteren … Holding çalışanı olduğunu o anda bilmediği davalı …’a 01/07/1997 tarihinde 200.000,00 DM ödediğini, dava konusu 200.000,00 DM’i (Alman Markı) davalı …’a verdikten sonra kendisine … A.Ş.’ye ait hesap cüzdanı verildiğini, aylarca para çekip yatırdığını ve bu işlemleri … A.Ş. Genel Müdürlüğü’nün, banka şubesinin de bulunduğu … Holding’e ait binada gerçekleştirdiğini, davalı …’ın kendisini dolandırdığını, olayın meydana gelmesinden tüzel kişi davalıların da sorumluluklarının bulunduğunu belirterek, davalı … tarafından haksız olarak alınan paranın, oluşan munzam zararın ve faizinin davalılardan tahsilini talep ettiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, Ticaret Mahkemelerinin görevi TTK’nın 5.maddesinde düzenlenmiş ve maddenin 1.bendinde; “Aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesi tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir.” denilmiştir.
Bir davanın ticari dava olup olmadığı ise TTK’nın 4. maddesinde gösterilen ilkelere göre belirlenmekte olup, öğretide benimsenen görüşe göre de ticari davalar kendi aralarında mutlak ticari davalar ve nispi ticari davalar olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Mutlak ticari davalar için tarafların sıfatlarına ve dava konusunun ticari işletme ile ilgili olup olmadığına bakılmazken, nispi ticari davalarda dava konusunun ticari işletme ile ilgili olup olmadığı kriter olarak kabul edilmiştir.
Diğer yandan, 5411 sayılı Bankacılık Kanununun 142. maddesinde “Fon, fon bankaları ve faaliyet izni kaldırılan bankaların iflas ve tasfiye idareleri tarafından açılacak hukuk davalarına asliye ticaret mahkemesince bakılır. O yerde birden fazla asliye ticaret mahkemesi bulunması halinde, bu davalar (1) ve (2) numaralı asliye ticaret mahkemelerinde görülür” düzenlemesi vardır.
Ancak, 28.05.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 3/1-(k) maddesinde, ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişiler “tüketici”; 3/1-(l) maddesinde ise, mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dâhil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukukî işlemler “tüketici işlemi” olarak kabul edilmiş ve Tüketici Kanununun kapsamı esaslı şekilde genişletilmiştir. Aynı Kanunun 73/1. maddesinde “tüketici işlemleri ile tüketiciye yönelik uygulamalardan doğabilecek uyuşmazlıklara ilişkin davalarda” tüketici mahkemelerinin görevli olduğu belirtilirken; 83/2.maddesinde de “taraflardan birini tüketicinin oluşturduğu işlemler ile ilgili diğer kanunlarda düzenleme olması, bu işlemin tüketici işlemi sayılmasını ve bu Kanunun görev ve yetkiye ilişkin hükümlerinin uygulanmasını engellemez” hükmüne yer verilmiştir. 6502 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra açılan davalarda görevli mahkeme, tüketici mahkemeleri olacaktır.
Somut olayda uyuşmazlık, yukarıda ayrıntılı olarak açıklandığı üzere haksız eylemden kaynaklanmakta olup; dava, 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra 18/08/2017 tarihinde açılmıştır. Davacı, tacir olmayıp 6502 sayılı Kanunun 3/1-k maddesi uyarınca tüketicidir. Bu haliyle uyuşmazlığa Türk Ticaret Kanunu ve 5411 sayılı Bankacılık Kanununun 142. Maddesi hükümlerinin değil, 6502 sayılı Kanunun 73/1 ve 83/2.maddeleri hükümlerinin uygulanması gerekmekte olup, uyuşmazlığın tüketici mahkemesi tarafından çözüme kavuşturulması gerekmektedir.
Bu nedenle, HMK 114/1-c ve 115 maddesi gereğince karşı görevsizlik nedeniyle dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar vermek gerekmiş aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. (Ankara BAM 13.HD’nin 23/01/2019 tarih ve 2019/48-87 E/K sayılı emsal kararı ve aynı dairenin 14.07.2020 tarih ve 2020/824-758 E/K sayılı emsal kararı).
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçeler uyarınca;
1-Davanın dava şartı (Görev) yokluğundan USULDEN REDDİNE,
2-Karar kesinleştiğinde ve talep halinde dosyanın görevli ve yetkili Ankara Nöbetçi Tüketici Mahkemesi’ne GÖNDERİLMESİNE,
3-Yargılama giderlerinin görevli mahkeme tarafından karara BAĞLANMASINA,
Dair, taraf vekillerinin yüzüne karşı, kararın tebliği tarihinden itibaren 2 hafta içinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.25/01/2021
Katip …
¸

Hakim …
¸