Emsal Mahkeme Kararı Ankara 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2003/616 E. 2021/859 K. 22.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2003/616 Esas – 2021/859
TÜRK MİLLETİ ADINA
YARGILAMA YETKİSİNİ KULLANAN

T.C.
ANKARA
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO : 2003/616 Esas
KARAR NO : 2021/859

BAŞKAN : ….
KATİP :….

DAVACI :….

DAVALILAR : …..
DAVA : Alacak
DAVA TARİHİ : 30/05/2003
KARAR TARİHİ : 22/12/2021
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 20/01/2022

Mahkememizde görülmekte olan Alacak davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: … denetçileri tarafından sunulan 30.5.2003 tarihli dava dilekçesinde; denetçisi oldukları banka tarafından dava dışı … Makine Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketine toplam 5.889.800 USD ihracat döviz ve … ihracat kredisi kullandırıldığını, firma ile ilgili olarak kullanmış olduğu krediler nedeniyle muhtelif tarihlerde hazırlanan istihbarat raporlarında firma verilerinin olumsuz gösterilmesine rağmen kredi kullandırıldığını, kredi kullandırımın bankacılık genel mevzuatı , banka iç mevzuatı ve bankacılık ülke ve teamüllerine aykırı olduğunu, kredilendirme şartlarını taşımadığı halde ve hakkındaki olumsuz istihbarat raporlara rağmen firmalara kredi açılarak kullandırıldığını, art niyetli ve aldığı kredileri geri ödeme niyeti olmayan firmaların bankaya ve piyasaya olan borçlarından kurtarmak amacıyla çerçeve anlaşma ve protokol düzenlendiğini, banka kaynaklarının karlılık ve verimlilik ilkeleri dışında kullanımına izin verildiğini, firma hakkında icra takibi olmasına rağmen döviz kredisi kullandırılmasının uygun görüldüğünü, teminat olarak alınması ön görülen temliğin , teminat vasfının zayıf olduğu konusundaki hukuk müşavirliği görüşünün dikkate alınmadığını, kredilerin teminatlarının yetersiz olduğunu, devlet denetleme kurulunun istihbarat raporundaki veriler ve gelişmeler karşısında geri dönmeyeceği bilinen kredilerin verildiğinin tespit edildiğini, davalıların cezai sorumlulukları yönünde haklarında verilen beraat kararı bulunmadığını, Ankara CBS’nin 2001/78839 hazırlık dosyasında 11/07/2002 tarihinde 4616 sayılı kanun gereğince erteleme kararı verildiğini, davalılar tarafından bankaya verilen zararın tazmini gerektiğini, banka zararının doğduğunu belirtmiş ve … .. A.Ş. Firmasına usulsüz kredi kullandırmak suretiyle banka zararına sebebiyet veren davalılardan söz konusu kredilerden kaynaklanan teminatsız olması nedeniyle tahsil kabiliyetinin bulunmadığı tespit edilen ve 21/06/2001 tarihinden itibaren muhtelif tarihlerde 6.012.097.397.517 TL olarak tasfiye olunacak alacaklar hesabına alacaklarının 21/06/2001 tarihinden tahsil tarihine kadar bankaca aynı tür kredilere uygulanan değişen temerrüt faiz oranlarının tahakkuku suretiyle dava tarihinden önce yapılan tahsilatlarında tahsil edildikleri tarih itibariyle göz önüne alınarak hesaplanacak faiz alacağı ve yapılan masraflarında eklenmesi ile birlikte fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak ve tahsilde tekerrür olmaması kaydıyla kararlara iştirakları oranında sorumlu tutulmalarına, hesap edilecek banka alacağının belirlenen oranlarda davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini istemiştir.
CEVAP:
Davalılardan ……. vekilinin 10.06.2003 kayıt tarihli dilekçesinde özetle; Davaya ticari mahkemeleri tarafından bakılması gerektiğini, davanın zamanaşımına uğradığını, davalılara husumet yöneltilemeyeceğini, olayda müvekkillerinin ibra edildiğini, ibranın borcu sona erdiren sebep olduğunu, tedbir talebinin hukuk dışı olduğunu, davanın harca tabi olduğunu, davanın Ankara …. AHM’nin 2003/474 esas sayılı dava dosyası ile birleştirilmesini talep ettiklerini, delillerin sunulmadığını, esasa yönelik olarak ise haksız ve hiç bir hukuki dayanağı olmayan iddiaları kabul etmediklerini, dava konusu kredinin verilmesinde bankacılık mevzuatının gerektirdiği tüm kurulların ve uygulamalara harfiyen uyulduğunu, müvekkillerinin görevde oldukları dönemde olumlu buldukları binlerce kredinin bir ısmının tahsil edilememesinin bu bankada değil bütün bankalarda karşılaşılan normal bir risk faktörü olduğunu, müvekkili … döneminde davacı bankanın 2000 yılında kredi notu düşürülmeyen tek banka olduğunu, kredi tahsis kararlarında usulsüzlükler bulunmadığını, istihbarat raporlarının olumsuz olmadığını, yönetim kurulu üyesi olan müvekkillerinden görevli bulunmadıkları dönemdeki kredi tahsis kararını da davanın kapsamına katarak ve eski tarihli istihbarat raporlarına yollamalarda bulunarak müvekkillerinin aldığı iki kredi tahsis kararının usulsüz olduğunu iddia etmenin dava konusu yapmanın ne vicdanla ne bankacılıkla ne de hukukla bağdaştığını,… ‘ın 20/08/1998 tarihli kararda imzasının bulunmadığını, olayda haksız fiilin hukuka aykırı eylem , zarar , illiyet bağı ve kusur unsurlarının gerçekleşmediğini, davacının hukuk dışı talepte bulunduklarını belirtmiş ve öncelikle iş bölümü itirazı nedeniyle davanın görev yönünden reddine, diğer itirazlar yönünde karar verilmesine, zamanaşımı nedeniyle davanın reddine ve esasa girilmesi halinde davanın usulden reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı ….adına sunulan ek cevap dilekçesinde özetle; …. ‘ın sadece 27/07/1998 tarih 26 sayılı kararda imzasının bulunduğunu, 1998 tarih 29 sayılı tahsis kararı ile 27/07/1994 tarih ve 16 sayılı kararda….’ın imzasının bulunmadığını, alınan teminatların yeterli olduğunu, Halil Sarıaslan’ın imzasının bulunduğu kararda hukuka ve daha önce belirtilen bankacılık ve Halk bankası mevzuatına aykırı bir durum olmadığını belirtmiş ve dilekçede ayrıntılı belirtilen sebeplerle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılardan… vekilinin 16.6.2003 kayıt tarihli cevap dilekçelerinde özetle; TTK 309 maddesinde ön görülen 2 yıllık zaman aşımı süresinin dolduğunu, ek 1 de sunulan yönetim kurulu kararına göre alacağın tasfiye olunacak alacaklılar hesabına intikal edildiğini ve 99-13761 sayılı karşılıklar kararnamesi kapsamına alındığını, bu yönüyle bankanın bir zararından söz edilemeyeceğini, zarar konusunda talep ve dava hakkının hazineye ait olabileceğini, bu nedenle davacının dava açmakta hukuki yararının bulunmadığını, kullandırılan kredilerin mevzuat hükümleri çerçevesinde kullandırılıp şubelerden alınan önerilerin yönetime uygun bir biçimde sunulup, yönetim kurulu kararının da şubelere yapılması gereken işlerde belirtilerek tebliğ edildiğini, kanıtlar sunulmadığından kredi teklif önerilerinde müvekkili açısından görüş belirtilip belirtilmediğini şimdilik açıklayamadıklarını, faiz oranının hukuki temelden yoksun olduğunu, haksız fiil şartlarının oluşmadığını, değişik Asliye Hukuk Mahkemelerinde açılan davalarda iş bölümü itirazlarının kabul edildiğini belirtmiş ve öncelikle usulden davanın reddine, esasa girilmesi halinde davanın esastan reddine karar verilmesini istemiştir.
GEREKÇE:
Dava, davacı banka tarafından dava dışı şirkete kullandırılan kredi borçlarının tahsil edilememesi nedeni ile uğranılan banka zararının davalılar banka yönetim kurulu başkan ve üyeleri ile çalışandan tahsili talebine ilişkindir.
Ankara … Asliye Hukuk Mahkemesinin 2003/495 esasında açılan bu davada mahkemece 16/09/2003 tarih, 2003/495 esas 2003/734 karar sayılı kararla iş bölümü itirazının kabulü ile dosyanın Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiş ve mahkememize tevzi edilen dava 2003/616 esasına kaydedilmiştir.
Tarafların iddia ve savunmalarından uyuşmazlığın, davacı banka tarafından dava dışı … Makina Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketine kullandırılan kredilerden dolayı kredi kullandırımına ilişkin bankacılık genel mevzuatı, davacı banka iç mevzuatı, bankacılık ilke ve teamüllerine aykırılık olup olmadığı, kredilerin teminatlarının yeterli olup olmadığı, davacı bankanın zararının bulunup bulunmadığı, davalıların bu zarardan sorumlu olup olmadıkları, davanın zaman aşımına uğrayıp uğramadığı, ibra kararları nedeniyle davalıların sorumluluğunun sona erip ermediği konusundan kaynaklandığı tespit edilmiştir.
Davacı bankanın anonim şirket ve davalıların şirket yönetim kurulu üyeleri ve çalışan olması nedeniyle sorumluluğun dayanağının işlem tarihinde yürürlükte bulunan 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun sorumluluğuna ilişkin ilgili hükümler olduğu anlaşılmıştır.
Dava tarihinde yürürlükte bulunan 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunun 336 maddesinde
“– İdare meclisi azaları şirket namına yapmış oldukları mukavele ve muamelelerden dolayı şahsan mesul olamazlar. Ancak aşağıda yazılı hallerde gerek şirkete gerek münferit pay sahiplerine ve şirket alacaklılarına karşı müteselsilen mesuldürler.
1. Hisse senetleri bedellerine mahsuben pay sahipleri tarafından vukubulan ödemelerin doğru olmaması;
2. Dağıtılan ve ödenen karpaylarının hakiki olmaması;
3. Kanunen tutulması gereken defterlerin mevcut olmaması veya bunların intizamsız bir surettetutulması;
4. Umumi heyetten çıkan kararların sebepsiz olarak yerine getirilmemesi;
5. Gerek kanunun gerek esas mukavelelerinin kendilerine yüklediği sair vazifelerin kasden veya ihmal neticesi olarak yapılmaması.
Beş numaralı bentte yazılı vazifelerden birisi 319 uncu madde gereğince idare meclisi azalarından birine bırakılmışsa, mesuliyetin ancak ilgili azaya yükletilmesi lazımgelip o muameleden dolayı müteselsilen mesuliyet cari olmaz.” 340. Maddesinde “336 ve 337 nci maddelerin hükümleri gereğince idare meclisi azalarına yükletilen mesuliyet hakkında 309 uncu madde hükmü de tatbik olunur.”, 309.maddesinde ” Şirketin 305, 306, 307 ve 308 inci maddelerde yazılı fiillerle ızrar edilmesi halinde, bundan, dolayısiyle zarar gören pay sahipleri ve şirket alacaklılarının dava hakları vardır. Ancak, hükmolunacak tazminat şirkete verilir.
Şirketin iflası halinde pay sahiplerinin ve şirket alacaklılarının haiz oldukları haklar iflas idaresine ait olur. Bu hususta İcra ve İflas Kanununun 245 inci maddesi hükmü caridir.
Mesul olan kimselerin cümlesi aleyhinde şirket merkezinin bulunduğu yer mahkemesinde dava açılabilir.
Mesul olan kimselere karşı tazminat istemek hakkı davacının zararı ve mesul olan kimseyi öğrendiği tarihten itibaren iki yıl ve her halde zararı doğuran fiilin vukuu tarihinden itibaren beş yıl geçmekle müruruzamana uğrar. Şu kadar ki; bu fiil cezayı müstelzim olup Ceza Kanununa göre müddeti daha uzun müruruzamana tabi bulunuyorsa tazminat davasına da o müruruzaman tatbik olunur”, 341. Maddesinde “Umumi heyet; idare meclisi azaları aleyhine dava açılmasına karar verirse yahut dava açılmamasına karar verilip de esas sermayenin en az onda birini temsil eden pay sahipleri dava açılması reyinde bulunursa, şirket, bu karar veya talep tarihinden itibaren bir ay içinde dava açmaya mecburdur. Bu müddet geçirilmesiyle dava hakkı düşmez. Murakıpların ve alacaklıların vekilinin mesuliyeti hakkındaki hükümler mahfuzdur.
Şirket namına dava açmak, murakıplara aittir. Ancak azlığın reyiyle dava açılması halinde, azlık, murakıplar dışında bir vekil tayin edebilir. Dava açılması reyinde bulunan pay sahipleri hisse senetlerini şirketin zarar ve ziyanına karşı teminat olarak davanın sonuna kadar merhun kalmak üzere muteber bir bankaya yatırmaya mecburdurlar. Davanın reddi halinde pay sahipleri yalnız şirkete karşı tazminat ile mükelleftirler. 320. Maddesinde “…. ” 818 sayılı Borçlar Kanunun 328. maddesinde ” Şeriklerden her biri şirket işlerinde mutat vechile gösterdiği ikdam ve ihtimamı sarf etmeye mecburdur. Diğer şeriklere karşı kendi kusuriyle sebebiyet verdiği zararları, şirkete diğer işlerde temin ettiği menfaatlar ile mahsup ettirmeğe hakkı olmaksızın tazmin ile mükelleftir.
Şirket işlerini ücretle idare eden şerik tıpkı bir vekil gibi mesul olur ” hükmü yer almaktadır.
Yargılamada mahkememizce 14/09/2005 tarihli ara kararla dosya bilirkişi kuruluna tevdi edilerek bilirkişilerden 28/02/2006 tarihli rapor alınmıştır.
Bilirkişi kurulu raporlarında sonuç olarak, davacının davalılar aleyhine savcılık makamına yaptığı suç duyurularının takipsizlikle sonuçlandığı, kredi açılan firma ve kefilleri aleyhine yürütülen icra işlemlerinin sonuçlarının dava dosyasına intikal etmediği, davacının ne kadar kredisinin geri dönüşünün olduğu ne kadarının takipli olduğu ne kadarının tahsilinin imkansız hale geldiği konusunda dava dosyası ve eklerinde yeterli kesinlik içeren delil olmadığı, davacının uğradığı zararı net ve kesin bir biçimde delilleriyle birlikte ortaya koyması gerektiği bildirilmiştir.
10/05/2006 tarihli duruşma ara kararı ile rapor alınması için … ATM ye talimat yazılmış, bilirkişi kurulundan 13/12/2006 tarihli rapor alınmıştır.
Bilirkişiler raporlarında sonuç olarak, davacı bankaca kredilendirilen firma hakkında 1996-1997-1998 yıllarında bankanın istihbarat birimlerince düzenlenen istihbarat raporlarında firmanın içinde bulunduğu mali sıkıntıların giderek ağırlaştığı, kullandığı ve karşılığını ödemediği kredilerle varlığını sürdürdüğü, mali bünyesinin zayıflığı ve diğer olumsuz unsurların varlığı nedeniyle kredilendirmeye ehil olmadığının değerlendirildiğini, hal böyle olmakla birlikte davacı tarafından çek kullanma yasağı konulan ve kullandırılan krediler ve bu kredilerin faizleri de süresinde ödemeyen ticari ahlakı iyi düzeyde olmayan firmaya nitelik ve nicelik yönünden yeterli teminatta alınmadan kredi açılıp kullandırıldığı, dolayısıyla davacı bankanın cari mevzuatına ve genel bankacılık kredi uygulamalarına da uygun bulunmayan dava konusu kredi ilişkisi nedeniyle kredi alacağının dava tarihi itibariyle tahsilsiz kaldığı, mevcut teminatta dikkate alındığında ise bu alacağın tamamen tahsil ve tasfiyesinin de kolay olmayacağının anlaşıldığı, açıklanan hususlar muvacehesinde davalıların bu kredi işlemlerinden dolayı sorumluluğunun bulunduğu belirtilerek sorumluluk hesabı yapılmıştır.
Akabinde 21/05/2008 tarihli duruşma ara kararı ile daha önce aldırılan bilirkişi raporlarındaki çelişkiler gözetilerek yeni bir bilirkişi kurulundan rapor alınmasına karar verilmiştir.
Söz konusu ara karar gereğince sunulan 04/07/2008 tarihli bilirkişi raporunda, davacı bankanın statüsü davalıların hukuki sorumluluğunun hangi hükümlere göre değerlendirileceği açıklanmış, davalıların sorumlulukları yönünden dava dışı kredi borçlusu şirkete muhtelif tarihlerde verilmiş krediler öncesinde yapılan istihbarat çalışmaları sonrasında tanzim olunmuş raporlarda yer alan ve verilecek kredilerin geri dönüşünün riskli olduğunu ortaya koyan açıklamalara rağmen mezkur kredi taleplerinin kabulü cihetinde kararlar alınmasını 399 sayılı KHK’nın 11/ a maddesinde banka personeline tahmil olunan yükümlülüklerle bağdaşmadığını, bu yüzden kasıt derecesinde olmasa da kredi borçlusunun riskli durumunun görmezlikten gelinmesinin davalılara izafe edilebilecek bir kusurlu davranış olduğunu düşündüklerini, verilen kredilerin geri dönüşünde yaşanan sıkıntılarda o dönemdeki iktisadi şartlarında rol oynamış olmasının mezkur kusuru bertaraf etmeyeceğinin açık olduğunu belirtmişler ve ayrıca ibra prosodörü etkisi yönünden de değerleme yapılmıştır.
Daha sonra Ankara …. Ağır Ceza Mahkemesinin 2008/278 esas sayılı dosyasındaki ceza yargılamasının sonuçlanması bekletici mesele yapılmıştır.
Dava konusu olan kredi kullandırım işlemi ile ilgili Ankara CBS’de yapılan soruşturma sonucunda 2008/36837 esas nolu iddianame ile Ankara …. Ağır Ceza Mahkemesinin 2008/278 esas sayılı dosyasında zimmet suçundan dava açıldığı, mahkemece yapılan yargılama sonucunda 16/09/2010 tarih 2008/278 esas 2010/231 karar sayılı kararla sanıkların beraatine karar verildiği, kararın yargıtayca bozulması üzerine mahkemece 11/04/2013 tarih 2013/194 -205 E. K sayılı kararla sanık … hakkındaki kamu davasının ölüm nedeniyle düşürülmesine ve diğer sanıklar yönünden davanın aynı mahkemenin 2013/35 esas sayılı dosyası ile birleştirilmesine, 2013/35 esas sayılı dosyada yapılan yargılama sonucunda sanıklar hakkında açılan davanın TCK 102/3 – 104/2 ve CMK 223/8 maddesi gereğince zaman aşımı nedeniyle düşürülmesine karar verildiği anlaşılmıştır.
Mahkememizce 27/12/2017 tarihli duruşmada ” Davalıların ve davacı tarafın bilirkişinin düzenlemiş olduğu kök ve ek raporlara yönelik itiraz ve beyanlarının değerlendirilmesi ile;
Oluşturulacak yeni bilirkişi heyetine davalıların ve davacı tarafın bir önceki bilirkişi heyetinin düzenlemiş olduğu rapora yönelik itiraz ve beyanlarının tek tek cevaplandırılacağı ve denetime açık rapor düzenlemelerinin istenilmesine,
Düzenlenecek raporda, mahkememizin önceki ara kararlarında belirtmiş olduğu hususlar ile davalıların ve davacı tarafın önceki bilirkişi raporlarına yönelik itiraz ve beyanlarının tek tek cevaplandırılacağı denetime açık rapor düzenlemelerinin istenilmesine ” şeklinde karar verilmiş ve bilirkişi kurulundan 29/06/2020 tarihli rapor alınmıştır.
Bilirkişi kurulu tarafından raporda, kredi kullandırımları, istihbarat raporları, teminatlar, yapılan tahsilatlara ve sorumluluğa ilişkin hükümlere ilişkin ayrıntılı olarak değerlendirme yapılmış ve Genel Değerlendirme başlığı altında ( s.35,36,37), “…Huzurdaki davada, dava dosyasının incelenmesinde, dava konusu kredinin vadesinde tahsil edilememesi sebebiyle ayrıntıları dava dosyasında mevcut tasfiye olunacak alacaklar hesabına aktarılması ve muhtelif icra takipleri yapıldığı gözlemlenmiştir.
Söz konusu takipler sonuçlanmamış ve rehin açığı belgesi veya aciz belgesi alınmamıştır.
“Ayrıca, davacı Bankanın anılan şirket ile ödeme konusunda protokole bağlaması ve tahsilat yönünden çalışmaların devam etmiş olduğu da gözlemlenmiştir. Bu itibar ile öncelikle zarar miktarı belirginleşmeden davalıların sorumlu tutulmasının mümkün olmadığı görüşüne ulaşılmıştır. Kaldı ki, Banka tarafından Mahkeme tarafından talep edilen bilgiye göre; 23.10.2017 tarihli cevap yazısında;“İlgi yazınıza konu eski takip borçlumuz; 7134276-… Makine San.ve Tic. A.Ş. Firmasının Bankamızdan kullanmış olduğu kredilerle ilgili olarak 17.11.2011 tarihinde 15.000.000.- USD karşılığı 27.120.000.-TL firma takip hesaplarına tahsili sağlanarak takibi kapatılmıştır. ” denilmekte olup takibin kapatılmış olduğu alacağın kalmadığı anlaşılmaktadır.
Bilirkişiliğimizce yapılan inceleme ve tespitlerde; davalı yönetim kurulu üyelerinin dayandığı istihbarat ve mali tahlil raporunda kredi talebinin onaylanmaması yönünde aykırı bir görüş bulunmadığı gözlemlenmiştir.
Dosya kapsamında davalıların ağır ihmal, kusur veya kast olduğuna dair bir tespit veya iddia görülmemiştir. Başbakanlık teftiş kurulu raporunda da davalıların kötü niyetleri, kasıtları veya ağır kusurlu, kasıtlı olduklarına dair bir görüş ortaya konulmamıştır. Diğer taraftan kredi alan firma ile“ Banka yetkilileri arasında açık bir çıkar ilişkisi bulunduğuna veya kullandırılan krediler nedeniyle Banka yetkililerinin ve diğer personelinin menfaat temin ettiklerine dair bir delil ya da emarenin tespit edilemediği, yönetim kurulu başkan ve üyeleri ile diğer mensuplarının, kredileri; Banka yararını gözetmeksizin yalnızca firmaya yarar sağlamak kastıyla tahsis ederek kullandırdıklarına dair bir delil ve emarenin de mevcut olmadığı, kullandırılan kredinin geri dönmeyeceğinin Banka yetkililerince önceden bilindiğine ve/veya kredinin ödenmeyeceği bilindiği halde kasıtlı olarak verildiğine ve bu. suretle, Banka yetkililerinin bu hususta bir kasıtlarının bulunduğuna dair bir delil de tespit edilememiştir.
Firma hakkında düzenlenen ilgili İstihbarat ve Mali Tahlil Raporunda da net ve kesin olumsuz görüşler bulunmamaktadır. Firmalar hakkındaki bu raporlar genel müdürlükteki ilgili birim tarafından düzenlenir, şubenin ve genel müdürlüğün takdir ve değerlendirmelerine sunulur. Bilgi mahiyetindedir ve bu tür raporlar genellikle teknik nitelikte olup, olumsuzlukları bünyesinde barındırması doğaldır. Bu yönüyle yöneticilerin söz konusu kararlar almasına katkıda bulunur.
İstihbarat ve Mali Tahlil Raporları mükemmel olan firmalar genellikle krediye de ihtiyaç duymayan firmalardır. Dolayısıyla net işletme sermayesi açığı olan çalışma sermayesi ihtiyacı duyan firmalar bankalardan kredi talebinde bulunurlar.
Davaya konu kredi kullandırımları hususunda, firmanın sektördeki belli başlı itibarlı bankalardan daha önce krediler kullanmış olması da dikkate alındığında, kredinin onaylanmasında fahiş bir yanlışlık bulunmadığı sonucuna varılabilinir.
Bir taraftan da söylenmelidir ki, kredi talebi ilgili şubenin krediler servisi yetkili ve sorumluları, Genel Müdürlük Krediler Servisi yetkili ve sorumluları tarafından değerlendirildikten sonra kredilerden sorumlu genel müdür yardımcısı ve yönetim kurulu üyelerinin değerlendirilmesi tüm bu süreçte olumlu görülmesi sonucu onanmış ve şubece de yine uygun görülerek kullandırılmıştır. Tüm bu birim ve kademelerin birlikte hatalı veya kötü niyetli hareket etmeleri çok uzak bir ihtimaldir.
Diğer taraftan, bankalar ticari kuruluşlar olup yöneticilerinin de ticari kurallar dahilinde hızlı karar vermeleri, inisiyatif kullanmaları, risk almaları mesleklerinin doğal gereğidir. Ticarette kar ve zarar iç içedir. Bankalar topladıkları mevduatları kredi olarak ihtiyaç sahibi firmalara plase eden ticari “finansal kuruluşlardır. Bankacılıkta verilen plase edilen krediler RİSK olarak da adlandırılır, yani KREDİ-RİSK denilebilir. Bu itibarla bu tür kredilerde ve özellikle de o dönem gözetildiğinde, banka “yöneticilerinin hızlı karar vermeleri, inisiyatif kullanmaları, risk almaları görevlerinin doğal sonucudur. Sorun bu davranışların sınırlarının tespitidir. Buna istinaden yukarıda gerekli açıklamalar incelemelerde yapılmıştır.
Unutulmaması gereken en önemli husus da piyasaların ve ekonominin durumudur. İncelemeler kısmına başlanırken 1994 ve 2001 krizleri ile Rusya krizine ilişkin bazı bilgilendirmelerde bulunulmuştur. Buna istinaden Kasım 2000’de başlayıp, Şubat 2001’de patlak veren ülkemiz tarihinin en büyük ekonomik krizinin yaşandığı ve bu krizden birçok sektörün (finansal ve reel sektör) etkilendiği ve en fazla etkilenenin de dış ticaret, ithalat-ihracat ile uğraşan sektörler olduğu dikkate alınmalıdır. Çünkü Türk Lirası yabancı paralar karşısında önemli ölçüde değer kaybetmiş, 57’ye varan devalüasyonun gerçekleştiği ve faiz oranlarının 47500’e kadar fırlamış olduğu bilinmektedir. Kurulumuzca da yapılan incelemelerde sonuç olarak genel anlamda ekonomik değerlendirmelerin ve firma hakkındaki tahmin ve değerlendirmelerin hatalı olduğu, firmanın verimli çalışmayı sağlayamadığı, sorunlarını aşamadığı dosya içeriğinden anlaşılmakla birlikte böyle bir finansal kriz ile borçlarının da katlandığı aşikardır. Bu da ileriki tarihlerde yapılması planlanan dövizli yükümlülükleri sekteye uğratmıştır.
Ayrıca, firmanın davacı Banka dışında birçok bankaya borcunu ödeyemediği, bunun da o dönemlerde kredi veren pek çok bankanın da kredi konusunda aynı şekilde hatalı ve kusurlu olmasının söz konusu olamayacağını ortaya koyduğu unutulmamalıdır. Diğer taraftan davacı Bankanın kredinin onaylanmasında katkısı olan tüm yetkili ve görevliler için aynı işlemi yapmadığı gözlenmiştir.
Hukuki değerlendirme dışında bankacılık uygulamalarında banka yöneticilerinin yaptığı işlemlerden dolayı borçlular ile birlikte aynen (müşterek borçlu ve müteselsil kefil gibi) sorumlu tutulmaları mesleki yönden mümkün olan bir husus değildir. Banka ile çalışanları arasında böyle bir sözleşme ve anlaşma yapılmamaktadır ve dava konusu olayda da bu durum söz konusu olmamaktadır.
Esasta böyle sözleşme ve anlaşmaların yapılması rastlanan bir durum değildir. Aksi halde ticari faaliyete bulunan bankaların inisiyatif kullanan, risk alan yaratıcı yönetici teminlerinin olanaksız olacağı kaçınılmazdır. Uygulamada ancak, kötü niyet, çok ağır kusur ve ihmali veya kastı bulunan görevliler hakkında öncelik, başarısız olmaları nedeniyle görevlerine son verilmesi, ceza ve mali sorumluluk davalarının açılması yaygındır. Belirtilen nedenlerle de davalıların mali sorumluluklarının söz konusu olmaması gerektiği, sonucuna varılmıştır.
Bu görüşün benimsenmemesi halinde de davacı Bankanın dava konusu alacaklarıyla ilgili takipler sonuçlanmadan (rehin açığı veya aciz belgesi alınmadan), zarar ve miktarı kesinleşmeden, kusurlu oldukları gerekçesiyle asıl borçlu gibi davalılara rücu edilmesinin mümkün olamayacağı düşünülmekle beraber yine belirtmemiz gerekir ki Bankanın 23.10.2017 tarihli yazısında … Makine San.ve Tic. A.Ş. firmasının Bankadan kullanmış olduğu kredilerle ilgili olarak 17.11.2011 tarihinde 15.000.000.- USD karşılığı 27.120.000.-TL firma takip hesaplarına tahsili sağlanarak takibi kapatılmış olduğu görülmekte ve takibin kapatılmış olduğu alacağın kalmadığı anlaşılmaktadır…” şeklinde görüş bildirilmiştir.
Her ne kadar davalılar tarafından zaman aşımı defi ileri sürülmüş ise de dava konusu olayla ilgili Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesinde dava açılmış olması nedeniyle olaya TTK’nın 309 maddesindeki ceza zaman aşımının uygulanması gerektiği, dava tarihi itibariyle söz konusu zaman aşımının dolmadığı kanaatine varılmakla zaman aşımı itirazının reddine karar verilmiştir.
Yapılan yargılama sonucunda toplanan delillerden davacı banka tarafından dava dışı şirkete kullandırılan kredilerin, kredi tahsis ve kredi kullandırım aşamalarında davacı banka yönetim kurulu başkan ve üyeleri ile diğer çalışanların bankacılıkla ilgili düzenlemelere ve bankacılık tehammüllerine aykırı eylemlerinin bulunmadığı, kullandırılan kredilerin geri dönüşünde yaşanan olumsuzluklardan davalıların sorumlu olmadığı, son bilirkişi kurulu raporundaki tespit ve değerlendirmelerin mahkememizce hükme esas alındığı, davacı banka tarafından 17/11/2011 tarihinde dava konusu kredilerle ilgili 27.120.000,00 TL tahsilat sağlandığı ve takibin kapatıldığı, varsa bankanın oluşan zararından davalıların sorumlu olmadıkları kanaatine varılmakla davacının sabit olmayan davasının reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın reddine,
2-Davacı taraf harçtan muaf olduğundan harç alınmasıne YER OLMADIĞINA,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderinin kendi üzerinde BIRAKILMASINA,
4-Davalılar kendilerini vekil ile temsil ettirmiş bulunduklarından AAÜT uyarınca belirlenen 146.094,19 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara VERİLMESİNE,
5-Davacı tarafça yatırılan ve kullanılmayan gider avansından kalanının karar kesinleştiğinde İADESİNE,

Dair, taraf vekillerinin yüzüne karşı, kararın tebliği tarihinden itibaren 2 hafta içinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.22/12/2021

Başkan …
e-imzalıdır
….
e-imzalıdır