Emsal Mahkeme Kararı Ankara 14. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/128 E. 2021/151 K. 03.03.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. ANKARA 14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
T.C.
ANKARA TÜRK MİLLETİ ADINA
14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO : 2021/128
KARAR NO : 2021/151

DAVA : Menfi Tespit (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 03/03/2021
KARAR TARİHİ : 03/03/2021
KARAR YAZIM TARİHİ : 03/03/2021

Mahkememize açılan davanın yapılan yargılaması sonucunda, dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ ;
Davacı vekili ayrıntısı dilekçesinde yazılı olduğu üzere, davacı hakkında daha önce borçlu olunmadığının tespitine yönelik karar bulunan çekle ilgili olarak … İcra Dairesinin … esas sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, çekle ilgili olarak herhangi bir borçlarının bulunmadığını belirterek … İcra Dairesinin … esas sayılı dosyasında takibe konu edilen çek nedeniyle davacının davalıya borçlu olmadığının tespitine, icra takibinin tedbiren durdurulmasına, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı üzerinde bırakılmasına, kötü niyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Dava, İİK’nin 72. maddesi uyarınca takipten sonra açılan Menfi Tespit talebine ilişkindir ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 4/1-a maddesi uyarınca ticari dava niteliğindedir.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 4/1. maddesinde sayılan davalar ve bazı özel kanunlarda belirlenmiş olan davalar (Kooperatifler Kanununun 99.; İcra ve İflas Kanununun 154.; Finansal Kiralama Kanununun 31.; Ticari İşletme Rehni Kanununun 22. maddesi) (mutlak ticari davalar), her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması halinde ticari nitelikte sayılan işlerden kaynaklanan davalar (nispi ticari davalar) ile yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalar (üçüncü grup ticari davalar) ticari dava olarak kabul edilmektedir ve bu davalarda Asliye Ticaret Mahkemeleri görevlidir.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 4/1-f maddesi “Her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işleri ile tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın; f) Bankalara, diğer kredi kuruluşlarına, finansal kurumlara ve ödünç para verme işlerine ilişkin düzenlemelerde, öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işleri ticari dava ve ticari nitelikte çekişmesiz yargı işi sayılır.” hükmünü içermektedir.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun Dava şartı olarak arabuluculuk başlıklı 5/A maddesinin (1.) fıkrası “Bu Kanunun 4 üncü maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır.” hükmünü içermektedir.
6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanununun Dava şartı olarak arabuluculuk başlıklı 18/A. maddesinin (2.) fıkrasının son cümlesi “Arabulucuya başvurulmadan dava açıldığının anlaşılması hâlinde herhangi bir işlem yapılmaksızın davanın, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilir.” hükmünü içermektedir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun Dava şartlarının incelenmesi başlığını taşıyan 115/1. maddesi “Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler.” hükmünü, 115/2. maddesinin (1.) cümlesi “Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir.” hükmünü içermektedir.
Davaya konu edilen takip türü de dikkate alınmak suretiyle, itirazın iptali davası ile menfi tespit davası hakkında bir kısım açıklamalar yapılması gerekmiştir.
Genel haciz yolu ile ilamsız takip (2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 42 ve devamı maddeleri uyarınca)
Alacaklı olduğunu öne sürenin herhangi bir mahkeme kararına gerek bulunmaksızın alacağının ödenmesi amacıyla borçlu hakkında başlatmış olduğu takip türüdür.
Başlatılan bu takip sonucunda borçlu tarafından İİK’nin 62. maddesinde yazılı süre içerisinde usulüne uygun olarak borca itiraz edilmesi halinde icra dairesi tarafından İİK’nin 66/1. maddesi uyarınca takibin durdurulmasına karar verilecektir.
Öğretide ve Yargıtay kararlarında, borçlu tarafından itiraz nedeniyle duran takibe yönelik olarak ayrıca İİK’nin 72. maddesi kapsamında genel hükümlere göre borçlu olunmadığının tespitine yönelik (alacaklı tarafından itirazın iptali davası açılmasından önce olmak kaydı ile) menfi tespit davası açılmasında da hukuki yararı bulunduğu kabul edilmektedir.
Alacaklı tarafından ise takibin devamını sağlamak yönünden borçlu tarafından menfi tespit davası açılmış olsa İİK’nin 67/1. maddesi kapsamında itirazın iptali davasının açılması gerekmektedir.
Kambiyo senetlerine mahsus yolla ilamsız takip (2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 167 ve devamı maddeleri uyarınca)
Alacaklı olduğunu öne sürenin TTK’da tanımı ve şartları belirlenmiş bulunan kambiyo senedine dayanmak suretiyle borçlu hakkında başlatmış olduğu takip türüdür.
Alacaklı tarafından başlatılan bu takip sonucunda borçlu tarafından İİK’nin 169, 170, 170/a ve 170/b maddelerinde belirtilen hususlar dikkate alınmak suretiyle yetkili ve görevli icra mahkemesinde dava açılabilmektedir.
İİK’nin 169/a ve 170. maddeleri uyarınca itirazın incelenmesi
İcra mahkemesi tarafından yapılan yargılama sonucunda davanın kabulüne karar verilmesi halinde başlatılan takip durmaktadır (İİK’nin 169/a-5, 170/3. maddeleri).
Alacaklı ise bu karar sonrasında genel hükümlere göre alacak davası açabilecektir (169/a-5, 170/5. maddeleri).
Borçlu ise, gerek bu davayı açması sırasında, gerekse icra mahkemesi kararından sonra borçlu olmadığının tespitine yönelik olarak menfi tespit davası açabilecektir.
İtirazın iptali davaları (2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 67/1. maddesi)
2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun İtirazın iptali başlıklı 67/1. maddesi “Takip talebine itiraz edilen alacaklı, itirazın tebliği tarihinden itibaren bir sene içinde mahkemeye başvurarak, genel hükümler dairesinde alacağının varlığını ispat suretiyle itirazın iptalini dava edebilir.” hükmünü içermektedir.
Öğretide bir kısım yazarlar itirazın iptali davasını bir alacak – eda davası olarak, bir kısım yazarlar takip hukukuna özgü tahsil davası olarak, bir kısım yazarlar alacağın tahsili hükmünü içermeyen takibin ilerlemesini sağlayan dava olarak, bir kısım yazarlar dava sonunda verilen hükmün kapsamı, infazı ve sonuçları açısından icra hukukuna özgü bir dava olarak tanımlamışlardır.
Belirtilen hüküm uyarınca açılacak davalar sonucunda verilecek hükümlerin öğretide yer alan görüşler ile Yargıtay kararları birlikte değerlendirildiğinde, eda davası niteliğinde olduğu kabul edilmektedir (Yargıtay 23. HD. 04/12/2020 tarih, 2020/1943 e, 2020/4052 k).
Ticari Nitelikteki İtirazın İptali Davası Yönünden Arabuluculuk
Yukarıda alıntılanan öğreti görüşleri ve genel kabul gördüğü şekli ile itirazın iptali davasının eda davası niteliğinde bulunması karşısında kanunun aradığı şekil itibari ile verilecek karar ile birlikte bir alacak hükmünün ortaya konulacağı değerlendirildiğinden ticari nitelikteki itirazın iptali davalarının her halükarda arabuluculuk dava şartına tabi olacağı anlaşılmaktadır.
Kaldı ki, gerek öğreti görüşleri, gerek Bölge Adliye Mahkemesi kararları, gerek Yargıtay Dairesi kararları ve gerekse Yargıtay Dairesinin uyuşmazlığın çözümüne ilişkin kararları uyarınca ticari nitelikteki itirazın iptali davalarının dava şartı arabuluculuğa tabi olduğu hususunda herhangi bir uyuşmazlık bulunmamaktadır (Yargıtay 23. HD. 04/12/2020 tarih, 2020/1943 e, 2020/4052 k).
Menfi Tespit ve İstirdat Davaları
2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun Menfi tesbit ve istirdat davaları başlıklı 72/1. maddesi “Borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tesbit davası açabilir.” hükmünü, 72/6. maddesi “Borçlu, menfi tesbit davası zımmında tedbir kararı almamış ve borç da ödenmiş olursa, davaya istirdat davası olarak devam edilir.” hükmünü; 72/7. maddesi “Takibe itiraz etmemiş veya itirazının kaldırılmış olması yüzünden borçlu olmadığı bir parayı tamamen ödemek mecburiyetinde kalan şahıs, ödediği tarihten itibaren bir sene içinde, umumi hükümler dairesinde mahkemeye başvurarak paranın geriye alınmasını istiyebilir.” hükmünü içermektedir.
Alıntılanan madde metninden de anlaşılacağı üzere, menfi tespit davaları icra takibinden önce ve sonra açılan davalar olarak iki ayrıma tabi tutulmuştur.
Sonuçları dikkate alındığında ise icra takibinden önce açılan dava ile icra takibinden sonra açılan dava arasında herhangi bir fark bulunmamaktadır. Davanın kabulüne karar verilmesi halinde davacının davalıya borçlu olmadığı hususunun tespitine karar verilecektir.
Dava sırasında davaya konu bedelin ödenmesi halinde ise ödenen bedelin iadesi yönünde istirdat hükmü kurulacaktır.
Menfi tespit davası açılabilecek ve hukuki yararın varlığı kabul edilen hallere ilişkin değerlendirmeler
– Henüz herhangi bir takip başlatılmasından önce açılan davalar
Borçlu olduğunu düşünen veya borçlu sıfatıyla hakkında icra takibi başlatılabilecekler yönünden icra takibinden önce menfi tespit davası açılabilecektir.
Borçlu sıfatıyla açılan bu davalarda yapılan yargılama sonucunda mahkeme tarafından davanın kabulü ile dava konusu edilen olay nedeniyle davacının davalıya borçlu olmadığının tespitine karar verilebileceği gibi borcun var olması halinde ise davanın reddine karar verilebilecektir.
Davanın reddine karar verilmesi halinde ise davacının alacaklı olduğu ortaya konulacak, ancak alacak hakkı ilama bağlı hale gelmeyecektir.
Bu durumda, davalı alacaklı tarafından genel hükümlere göre alacak davası yada alacağın ortaya çıkmış olması gerekçesine dayalı olarak genel haciz yolu ile ilamsız icra takibi başlatılabilecek ve borçlu tarafından bu takibe karşı itiraz edilmek suretiyle takibin durdurulmasına karar verilebilecektir.
Öğretide ve Yargıtay uygulamalarında kabul gördüğü üzere davacı tarafından açılacak olan alacak davasının ya da takibe itiraz edilmesi nedeniyle açılacak olan itirazın iptali davasının arabuluculuk dava şartına tabi olduğu ortadadır. Bu konuda herhangi bir uyuşmazlık bulunmamaktadır.
– İlamsız icra takibi sonrasında borçlu tarafından itiraz edilmesine rağmen borçlu tarafından genel hükümlere göre açılan davalar ile Kambiyo senetlerine mahsus yolla başlatılan icra takibi sırasında icra mahkemesine borca ve imzaya itiraz davası açılmış olmasına rağmen davanın devam etmesi sırasında açılan davalar
Borçlu tarafından genel haciz yolu ile başlatılan icra takibine itiraz edilmesine rağmen genel hükümlere göre alacaklı tarafından itirazın iptali yada alacak yönünde dava açılmasından önce yada kambiyo senetlerine mahsus yolla başlatılan icra takibi sırasında borca ve imzaya itiraza yönelik olarak icra mahkemesine dava açılmasından sonra borçlu olunmadığının tespitine yönelik menfi tespit davası açılmasında hukuki yararın bulunduğu öğreti görüşleri ve Yargıtay kararları ile uyuşmazlık dışına çıkarılmıştır.
Yani, genel haciz yolu ile başlatılan icra takibine yönelik olarak borçlu hem takibe itiraz ederek takibin durdurulmasına sebebiyet verebilecek, hem de genel hükümlere göre borçlu olmadığının tespitine yönelik menfi tespit davası açabilecektir.
Genel haciz yolu ile yapılan takibe itiraz nedeniyle alacaklı menfi tespit dava dilekçesinin tebliği üzerine karşı dava olarak yada ayrı bir dava olarak itirazın iptali davası veya alacak davası açabilecektir. Öğretide ve Yargıtay uygulamalarında alacaklı olan kişi tarafından açılacak bu davaların dava şartı arabuluculuğa tabi olduğu kabul edilmektedir.
Ayrıca, kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile başlatılan takibe yönelik olarak borçlu hem takibe karşı borca ve imzaya itiraza yönelik olarak icra mahkemesinde dava açabilecek, hem de genel hükümlere göre borçlu olunmadığının tespitine yönelik menfi tespit davası açabilecektir. Alacaklının ise bu aşamada açabileceği bir dava bulunmamasına rağmen borca ve imzaya itiraza ilişkin davanın kabul edilmesi halinde İİK’nin 169/a-5, 170/5. maddeleri uyarınca genel hükümlere göre alacak davası açabilecektir.
Bu itibarla, borçlular tarafından gerek takibe başlanılmasından önce, gerek genel haciz yolu ile başlatılan takibe yönelik olarak takibe başlanılmasından sonra, gerek takibin itiraz nedeniyle durdurulması kararı sonrasında, gerekse kambiyo senetlerine mahsus yolla başlatılan icra takibine karşı açılacak borçlu olunmadığının tespitine yönelik menfi tespit davalarının, aynı hukuki uyuşmazlığa ilişkin olarak alacaklı tarafından açılacak itirazın iptali, alacak yada İİK’nin 169/a, 170. maddeleri kapsamında borçlu tarafından açılan davanın kabulüne karar verilmesi sonrasında alacaklı tarafından genel hükümlere göre açılacak alacak davalarının dava şartı arabuluculuğa tabi olduğunun kabul edilmesi karşısında dava şartı arabuluculuğa tabi olduğunun kabul edilmesi gerekmektedir.
Kaldı ki, borçlu olmadığı bir parayı ödeyen kişinin açacağı istirdat davası ile ödeme yapmadan menfi tespit davası açanın farklı dava şartlarına tabi tutulması da düşünülemez. Bu nedenle, borçlu olunmadığına yönelik olarak açılan menfi tespit davalarının da arabuluculuğa tabi olduğunun kabulü gerekir.
Hukuk Mahkemesi yargılamasında silahların eşitliği ilkesinin değerlendirilmesi
Silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usule ilişkin haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelir (Anayasa Mahkemesi, B. No: 2018/7875, 14/10/2020, § 22).
Ceza davaları ile medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin davaların usul kuralları da dâhil olmak üzere yargılamanın tüm aşamalarında silahların eşitliği ilkesinin güvence altına alınarak adil yargılanma hakkının korunması hukuk devleti olmanın bir gereğidir (Anayasa Mahkemesi, B. No: 2018/7875, 14/10/2020, § 25).
Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, itirazın iptali davaları ile menfi tespit davalarına ilişkin yapılan açıklamalar ile silahların eşitliği ilkesi dikkate alındığında alacaklı olduğunu iddia eden tarafından açılacak ticari nitelikteki itirazın iptali veya alacak davalarının arabuluculuk dava şartına tabi olduğunun kabul edilmesi ve menfi tespit davasında dava konusunun bir miktar alacağa ilişkin olması karşısında açılan menfi tespit davasının arabuluculuk dava şartına tabi olduğu, dava dilekçesi içeriğinde arabuluculuğa başvurulmadığına yönelik beyan bulunduğu, dava dilekçesi eklerinde ise 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 5/A maddesi hükmü uyarınca arabuluculuğa başvurulduğuna dair bir beyanın ve buna dair bir belgenin bulunmadığı, bu hali ile dava şartı olan arabuluculuğa başvurma şartının yerine getirilmediği anlaşıldığından davanın dava şartı yokluğu nedeniyle reddine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki hüküm kurulmuştur (Yargıtay 11. HD. 10/02/2020 tarih, 2019/3048 e, 2020/1093 k; Ankara BAM 21. HD. 19/09/2019 tarih, 2019/851 e, 2019/1045 k; Ankara BAM 22. HD. 26/11/2020 tarih, 2020/940 e, 2020/1484 k; 2020/959 e, 2020/1483 k; Ankara 31. HD. 05/11/2020 tarih, 2020/1111 e, 2020/147 k).
H Ü K Ü M ; gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere,
1) Davanın 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 4/1-f, 5/A, 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanununun 18/A-2.son, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 114/2, 115/2. maddeleri uyarınca DAVA ŞARTI YOKLUĞU NEDENİYLE REDDİNE,
2) Harç peşin alındığından yeniden alınmasına yer olmadığına,
3) Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
4) Davacı tarafından yatırılan ve kullanılmayan gider avansının HMK’nin 333. maddesi uyarınca karar kesinleştikten sonra Hukuk Muhakemeleri Kanunu Gider Avansı Tarifesinin 5. maddesi dikkate alınarak DAVACIYA İADESİNE,
Dair, davacı vekili ile davalının YOKLUĞUNDA, gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren HMK’nin 345/1. maddesi uyarınca 2 (iki) hafta içerisinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesine istinaf kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.03/03/2021

Katip … Hakim …
e – imzalıdır e – imzalıdır
Bu gerekçeli karar güvenli elektronik imza ile imzalanmıştır.