Emsal Mahkeme Kararı Ankara 13. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/379 E. 2022/488 K. 10.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
T.C.
ANKARA
13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2021/379 Esas
KARAR NO : 2022/488
DAVA : Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 28/12/2016
KARAR TARİHİ : 10/06/2022
KARAR YAZIM TARİHİ : 30.06.2022

Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı vekili Ankara …Asliye Hukuk Mahkemesine sunmuş olduğu dava dilekçesinde özetle; davacının davalı …’in şirketi olan … Medikal’e tıbbi malzeme satışı yaptığını, davalının ayrıca davacının Ankara bayisi olarak faaliyet gösterdiğini, iki üç yıl süreyle davacıdan vadeli aldığı bu malları sattığını, son parti olarak 26.000,00 TL tutarında ürünü parası satıştan sonra ödenmek üzere davacıdan satın aldığını, ancak ödemede gecikme olduğu için davacının sık sık ödeme yapılmasını talep etmek zorunda kaldığını, davalının daha sonra satın aldığı ürünleri Ankara Üniversitesine sattığını, parasını tahsil edemediğini davacıya söylediğini, davacının da tahsil edemediği alacakları nedeniyle maddi sıkıntıya düştüğünü, bunun için kredi başvurusunda bulunduğunu, bankanın teminat istediğini, davacının bunun üzerine sorunu aşabilmek için davalıya Ankara Üniversitesinden olan alacağını kendisine temlik etmesini önerdiğini, davalının da bunu kabul ederek 11.000,00 TL borç para gönderdiğini, daha sonra kararlaştırdıkları temlik işleminin de gerçekleştiğini ve davacı davalının Ankara Üniversitesinden olan alacağının 18.000,00 TL olan kısmını aldığı kredi borcuna karşılık … Bankası Ege Tıp şubesine temlik edilmesi konusunda davacıya yetki verdiğini, ancak Ankara Üniversitesinin bu ödemeyi davacı hesabına değil de davalıya yaptığını, davacının bu nedenle hem kredi itibarını kaybederek ticari ilişkilerini sürdüremez hale geldiğini, hem de alacağını halen davalıdan tahsil edemediğini belirterek, toplam 20.864,00 TL alacağın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

CEVAP: Davalıya usulüne uygun yapılan tebligata rağmen cevap dilekçesi sunmamıştır.
DELİLLER VE GEREKÇE :
Dava ödünç sözleşmesinden kaynaklanan alacak talebine ilişkindir.
Mahkememizce 24.12.2021 tarihli ön inceleme celsesinde davacıya ticari defterlerin bulunduğu yer ve iletişim kurulacak yetkili kişilerin isim ve adreslerini bildirmek için 2 haftalık süre verilmiş, yine davacı defterlerinin bulunduğu İzmir Asliye Ticaret Mahkemesi’ne talimat yazılarak defterlerin incelenmesi için ara karar tesis edilmiş, davacının adres bildirmemesi üzerine 22.02.2022 tarihli ara karar ile de kesin süre ihtaratlı olarak ticari defterlerin bulunduğu yer ve ileişim kurulacak kişilerin adres bilgilerinin verilmesi aksi halde defter ibrazından kaçınılmış sayılacağının ihtar edilmesine karar verilmiş, iş bu ara karar evrakı davacı vekiline 01.03.2022 tarihinde tebliğ edilmiştir. Yine aynı ihtarat içerir yenileme tensip zaptı davacı vekiline 29.03.2022 tarihinde tebliğ edilmesine rağmen ara karar yerine getirilmemiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nun 2012/19-671 Esas, 2013/151 Karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere;
“…Hemen belirtilmelidir ki, Türk yargı sistemine göre, hukuk yargılamasında hâkim kendiliğinden bir davayı inceleyip, uyuşmazlığı çözemez. Bunun kaçınılmaz sonucu olarak da hâkim, tarafların istekleri ile bağlı tutulmuştur. (Mülga HUMK m.72, 74, 75; HMK m. 24, 25, 26)
Kamu düzeninin gerektirdiği haller dışında hakimin re’sen yargılamayı sürdürmesi olanaklı olmadığından ve tarafların davayı hazırlama ve takip etmeleri gerektiğinden hakimin davacının yapmadığı bir işlemi kendiliğinden ikmal etmesi olanaklı değildir (davanın taraflarca hazırlanması ilkesi).
Az önce açıklanan genel kuraldan ayrık olarak, kanunlarımızda hâkimin re’sen araştırma yapabileceği hallere de yer verilmiştir. Bu gibi hallerde olayın özelliğine göre hakim, incelemelerin gerektirdiği masrafların taraflarca ödenmemesi halinde sonradan haksız çıkan taraftan alınmak üzere, Hazineden karşılanmak suretiyle gereğini yerine getirir. (Res’en araştırma kuralı, Mülga HUMK m.415; HMK m. 325)
Bu bağlamda, taraflarca yapılması gereken işlemler, bunlar için yasada öngörülen süreler ile bunların yargılamaya etkisine ilişkin düzenlemeler ile yargısal uygulamanın irdelenmesi gerekmektedir:
Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK) ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nda öngörülen süreler, nitelikleri bakımından, taraflar için konulmuş süreler ve mahkemeler için konulmuş süreler olmak üzere ikiye ayrılır.
Mahkemeler için öngörülen sürelerin, taraflar için öngörülen sürelerden farkı; sürenin geçirilmiş olmasının, o sürede yapılması öngörülen işlemin yapılma olanağını ortadan kaldırmamasıdır.
Eş söyleyişle hakim, gecikmeli de olsa süreye bağlanmış olan işlemi yapabilir. Dolayısıyla, gecikmeli de olsa yapılan işlem, oluşturulan karar hukuken geçerlidir ve süresinde yapılmış gibi hukuki sonuç doğurur.
Gerçekten; bir uyuşmazlık mahkemeye taşınmış olmakla, kamu alanına, toplumun da çıkarını ilgilendiren bir platforma aktarılmış olmaktadır. Bu nedenle bir davanın makul sürede sona erdirilmesinde en az taraflar kadar toplumun da yararı vardır.
Şu halde, süreye ilişkin normların kabulüyle medeni usul hukukunda gerçekleştirilmek istenen amaçlar; adaletin bir an önce sağlanması, keyfiliğin önlenmesi, mahkemenin aynı işle uzun süre meşgul olmasının, başka ifadeyle diğer dava ve işlere yeterince zaman ayıramaz duruma düşürülmesinin önlenmesi; uluslar üstü ve ulusal nitelikteki emredici normlar uyarınca davanın makul sürede sonuçlandırılmasının sağlanması, yargılamanın belli bir düzen ve kestirilebilir bir zamansallıkla yürütülmesi, başka bir anlatımla yargılamanın adil şekilde yapılmasının sağlanması olarak özetlenebilir.
Sürelerin önemli bir kısmı, taraflar için konulmuş sürelerdir. Taraflar, bu süreler içinde belli işlemleri yapabilirler veya yapmaları gerekir. Bu süre içinde yapılamayan işlemler, tekrar yapılamaz ve süreyi kaçıran taraf aleyhine sonuç doğurur. Taraflar için konulmuş süreler, kanunda belirtilen süreler ve hakim tarafından belirtilen süreler olmak üzere ikiye ayrılır:
Kanunda belirtilen süreler, kanun tarafından öngörülmüş sürelerdir. Cevap süresi, temyiz süresi gibi. Bu süreler kesindir ve bir işlemin kanuni süresi içinde yapılıp yapılmadığı, mahkemece re’sen gözetilir.
Hakimin tespit ettiği süreler ise, kural olarak kesin değildir (KURU, Baki, Prof. Dr.; ARSLAN, Ramazan, Prof. Dr.; YILMAZ, Ejder, Prof. Dr.; Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, 6100 sayılı HMK’na Göre Yeniden Yazılmış 22. Baskı, Ankara 2011, s.749). Hakim, kendi tayin etmiş olduğu süreyi, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nun 90/2. maddesine göre iki tarafı dinledikten sonra haklı nedenlere dayanarak, azaltıp çoğaltabilir. Hakim, tayin ettiği sürenin, kesin olduğuna da karar verebilir (HMK m.94/2, HUMK m.163)….” “…Hemen belirtilmelidir ki, Türk yargı sistemine göre, hukuk yargılamasında hâkim kendiliğinden bir davayı inceleyip, uyuşmazlığı çözemez. Bunun kaçınılmaz sonucu olarak da hâkim, tarafların istekleri ile bağlı tutulmuştur. (Mülga HUMK m.72, 74, 75; HMK m. 24, 25, 26)
Kamu düzeninin gerektirdiği haller dışında hakimin re’sen yargılamayı sürdürmesi olanaklı olmadığından ve tarafların davayı hazırlama ve takip etmeleri gerektiğinden hakimin davacının yapmadığı bir işlemi kendiliğinden ikmal etmesi olanaklı değildir (davanın taraflarca hazırlanması ilkesi).
Az önce açıklanan genel kuraldan ayrık olarak, kanunlarımızda hâkimin re’sen araştırma yapabileceği hallere de yer verilmiştir. Bu gibi hallerde olayın özelliğine göre hakim, incelemelerin gerektirdiği masrafların taraflarca ödenmemesi halinde sonradan haksız çıkan taraftan alınmak üzere, Hazineden karşılanmak suretiyle gereğini yerine getirir. (Res’en araştırma kuralı, Mülga HUMK m.415; HMK m. 325)
Bu bağlamda, taraflarca yapılması gereken işlemler, bunlar için yasada öngörülen süreler ile bunların yargılamaya etkisine ilişkin düzenlemeler ile yargısal uygulamanın irdelenmesi gerekmektedir:
Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK) ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nda öngörülen süreler, nitelikleri bakımından, taraflar için konulmuş süreler ve mahkemeler için konulmuş süreler olmak üzere ikiye ayrılır.
Mahkemeler için öngörülen sürelerin, taraflar için öngörülen sürelerden farkı; sürenin geçirilmiş olmasının, o sürede yapılması öngörülen işlemin yapılma olanağını ortadan kaldırmamasıdır.
Eş söyleyişle hakim, gecikmeli de olsa süreye bağlanmış olan işlemi yapabilir. Dolayısıyla, gecikmeli de olsa yapılan işlem, oluşturulan karar hukuken geçerlidir ve süresinde yapılmış gibi hukuki sonuç doğurur.
Gerçekten; bir uyuşmazlık mahkemeye taşınmış olmakla, kamu alanına, toplumun da çıkarını ilgilendiren bir platforma aktarılmış olmaktadır. Bu nedenle bir davanın makul sürede sona erdirilmesinde en az taraflar kadar toplumun da yararı vardır.
Şu halde, süreye ilişkin normların kabulüyle medeni usul hukukunda gerçekleştirilmek istenen amaçlar; adaletin bir an önce sağlanması, keyfiliğin önlenmesi, mahkemenin aynı işle uzun süre meşgul olmasının, başka ifadeyle diğer dava ve işlere yeterince zaman ayıramaz duruma düşürülmesinin önlenmesi; uluslar üstü ve ulusal nitelikteki emredici normlar uyarınca davanın makul sürede sonuçlandırılmasının sağlanması, yargılamanın belli bir düzen ve kestirilebilir bir zamansallıkla yürütülmesi, başka bir anlatımla yargılamanın adil şekilde yapılmasının sağlanması olarak özetlenebilir.
Sürelerin önemli bir kısmı, taraflar için konulmuş sürelerdir. Taraflar, bu süreler içinde belli işlemleri yapabilirler veya yapmaları gerekir. Bu süre içinde yapılamayan işlemler, tekrar yapılamaz ve süreyi kaçıran taraf aleyhine sonuç doğurur. Taraflar için konulmuş süreler, kanunda belirtilen süreler ve hakim tarafından belirtilen süreler olmak üzere ikiye ayrılır:
Kanunda belirtilen süreler, kanun tarafından öngörülmüş sürelerdir. Cevap süresi, temyiz süresi gibi. Bu süreler kesindir ve bir işlemin kanuni süresi içinde yapılıp yapılmadığı, mahkemece re’sen gözetilir.
Hakimin tespit ettiği süreler ise, kural olarak kesin değildir (KURU, Baki, Prof. Dr.; ARSLAN, Ramazan, Prof. Dr.; YILMAZ, Ejder, Prof. Dr.; Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, 6100 sayılı HMK’na Göre Yeniden Yazılmış 22. Baskı, Ankara 2011, s.749). Hakim, kendi tayin etmiş olduğu süreyi, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nun 90/2. maddesine göre iki tarafı dinledikten sonra haklı nedenlere dayanarak, azaltıp çoğaltabilir. Hakim, tayin ettiği sürenin, kesin olduğuna da karar verebilir (HMK m.94/2, HUMK m.163)….” belirtilmiştir.
Eldeki davanın incelenmesinde; davacı tarafından ödünç sözleşmesinden kaynaklı olarak verilen borcun davalıdan tahsili istenilmiş olup, dava dilekçesinde … Bankası Ege Şubesi’nin 21.07.2007 tarihli havale kayıtları ve dekont deliline dayanılmış olup, mahkemeye bu deliller ibraz edilmemiş, ticari defterlerin incelenmesi yönünde mahkememizce kurulan ara karara rağmen de kesin süre içerisinde defter ibrazına ilişkin işin gereği yerine getirilmemiştir. Mahkememizce verilen kesin sürede ticari defterlerin ibraz edilmemesi durumunda davalı lehine de usulü kazanılmış hakkın olacağı açıktır. Bu nedenle davacı tarafından verilen kesin sürelere rağmen gereğin yerine getirilmemesi nedeniyle dosya kapsamındaki delillerin değerlendirilmesinde alacağın ispat edilemediği anlaşıldığından davanın reddine karar verilerek aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın reddine,
2-Alınması gereken 80,70 TL harcın peşin alınan 356,31 TL’den mahsubu ile bakiye 275,61 TL’nin karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı tarafından sarfedilen yargılama gideri bulunmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
5-Sarf edilmeyen gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran tarafa iadesine,
Dair davacı vekilinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın tebliğ tarihinden itibaren yasal 2 haftalık sürede mahkememize müracaat ile Ankara Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf başvuru yolu açık olmak üzere verilen karar açıkca okunup usulen anlatıldı. 10/06/2022

Katip …
e-imzalı

Hakim …
e-imzalı

Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu hükümlerine göre UYAP sistemi üzerinden elektronik imza ile imzalanmıştır.