Emsal Mahkeme Kararı Ankara 13. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/263 E. 2023/585 K. 26.09.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2021/263 Esas – 2023/585
TÜRK MİLLETİ ADINA
T.C.
ANKARA
13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO : 2021/263 Esas
KARAR NO : 2023/585

HAKİM : ….
KATİP : …
DAVACI :…
VEKİLİ : Av. …
DAVALI : …
VEKİLİ : Av. …

DAVA : İtirazın İptali (Haksız Eylemden Kaynaklanan Zarar Nedeniyle)
DAVA TARİHİ : 03/05/2021
KARAR TARİHİ : 26/09/2023
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 29/09/2023

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Haksız Eylemden Kaynaklanan Zarar Nedeniyle) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; dava dışı … ve … İnş ve Taah. Turz. San. ve Tic. Ltd. Şti. tarafından …. Esas sayılı dosyası ile açılan ve karara bağlanan dava sonunda dava konusu temlik alınan alacak bakımından alacağın davalı sigorta şirketinden tahsiline karar verildiğini, mahkeme gerekçeli kararında açıkça dava dışı … ile … İnş ve Taah. Turz. San. ve Tic. Ltd. Şti.’nin sigorta poliçesi kapsamında heyelan nedeniyle oluşan ve talep edebileceği zararın 211.087,00 TL olduğunun belirlendiğini, söz konusu temlik alınan 211.087,00 TL’nin bakiye 201.087,00 TL’si bakımından temmerrüt tarihinden itibaren işlemiş Reeskont Avans faiziyle birlikte 439.996,26 TL alacak için …. Esas sayılı dosyası ile ilamsız icra takibi başlatıldığını, ancak davalının kötüniyetli olarak itiraz ettiğini belirterek davalının yapmış olduğu haksız ve hukuka aykırı itirazın iptali ile takibin devamına, davalı aleyhine %20 icra inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkili şirket tarafından 24/11/2011 tarihinde 211.087,00 TL’nin tevdi mahallinde ödendiğini, bu ödeme ile birlikte müvekkilinin sorumluluğunun kalmadığını belirterek davanın reddini istemiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE: Dava, davacının 03/06/2020 tarihli temlik sözleşmesine istinaden alacağı devraldığı … İnş ve Taah. Turz. San. ve Tic. Ltd. Şti. ile davalı sigorta şirketi arasında mevcut “İnşaat Bütün Riskler Sigorta Poliçesi” kapsamında alacağı devreden şirketin yüklenici olduğu inşaat sahasında meydana gelen doğal afetler sonucunda oluşan zarar nedeniyle sigorta poliçesi kapsamında davalının sorumlu olduğu ve …. Esas sayılı dosyasından görülen kısmi davada tespit edilen devralınan alacağın tahsili amacıyla başlatılan takibe vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
Taraflarca dayanılan tüm deliller toplanmış, davaya dayanak 03/06/2020 tarihli alacağın temliki sözleşmesi, …. sayılı takip dosyası, …. Esas sayılı dosya suretleri ile davalının beyanı kapsamında … sayılı dosya suretleri getirtilerek incelenmiş, bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır.
Davanın dayanağı olan …. sayılı takip dosyasının incelenmesinden, davacı tarafından davalı sigorta aleyhine 24/12/2020 tarihinde “…. ., 12/03/2020 tarihli kararda ve bilirkişi raporunda tespit ve tevsik olunan 22/11/2011 tarihli, 201.087,00 TL tutarlı asıl alacak 201.087,00 TL” açıklamasıyla 201.087,00 TL asıl alacak, 238.909,26 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 439.996,26 TL alacak üzerinden başlatılan ilamsız icra takibinin davalının 13/01/2021 tarihli itirazı üzerine durduğu anlaşılmıştır.
İcra takibine dayanak …. sayılı ilamında özetle; “Davalı şirket tarafından poliçe kapsamında davacının başvurusu sonrasında düzenlendiği ifade edilen … nolu hasar dosyasının arşiv kayıtlarında araştırılmasına rağmen bulunamadığı bildirilmiş, yapılan tüm yazışmalara rağmen temini mümkün olamamıştır. Mahkememizce sigortacı hesap bilirkişisi ve inşaat mühendisinden oluşturulan bilirkişi kurulunca düzenlenen 29/05/2019 tarihli raporda da açıklandığı üzere, davacı ve davalı arasında yapılan sigorta sözleşmesinde sigortalının … İnşaat Ticaret Ltd. Şti olduğu görülmekle, davalı sigorta şirketi tarafından zarar bedelinin sigorta limitleri dahilinde ödenmesi açısından sözleşmenin iş vereninden muvafakat alınmasına gerek bulunmamaktadır. İş verenin muvafakatının gerekli olduğu iddiası ile davacı şirkete bizzat sigorta şirketi tarafından belirlenen tutarın ödenmemesi haksızdır. Yine …. müzekkere cevaplarından hasara ilişkin paranın tevdi mahalline yatırıldığı tarih ile dava tarihi arasında hacizlerin kaldırıldığı anlaşılmaktadır. Bilirkişi kurulu rapor ve ek raporu ile özellikle davacı tarafça dayanılan deliller dosya kapsamı ile bütün olarak değerlendirildiğinde, davacının sigorta poliçesi kapsamında heyelan nedeniyle oluşan ve talep edebileceği zararın 211.087,00 TL olduğu anlaşılmaktadır. Davalı sigorta şirketi kendilerince tespit edilen zararın 211.087,00 TL olduğunun belirlenmesine karşın söz konusu tutarı kendisine yapılan ihtarlara istinaden icra dosyalarına varsa bakiyesini davacıya ödememekle kusurludur. İddia, savunma, bilirkişi kurulu raporu ve tarafların itirazlarını karşılar şekilde düzenlenen ek rapor ile dosya kapsamı bütün olarak değerlendirildiğinde, davacı şirketin başvurusu üzerine davalı şirket nezdinde hasar dosyası açıldığı anlaşılmakta ise de, davacı tarafça başvuruya ilişkin belgeler sunulamadığı için davalı şirketin temerrüt tarihi, hasar bedelinin ödenmesi için tevdi mahalli başvurusunun yapıldığı 22/11/2011 tarihi kabul edilmiştir. Özellikle davacının 15/06/2019 tarihli dilekçe ile tevdi mahalline yatırılan paranın tahsilinde yaşanacak sıkıntılar gerekçesi ile belirtilip, bizzat davalı şirketten tahsilinin istenilmesi nedeni ile davalının kabulünde olan ve bilirkişi raporu ile belirlenen 211.087,00 TL hasar bedelinin dava konusu yapılan 10.000,00 TL’lik tutarı ile ilgili davanın, talep gibi temerrüt tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesi…” gerekçesiyle davanın kabule dair verilen karara karşı taraf vekillerince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine …. sayılı ilamı ile istinaf başvurusunun esastan reddine karar verildiği ve bu kararın da taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine … sayılı ilamı ile “Yapılan yargılama ve saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kuralları gözetildiğinde İlk Derece Mahkemesince verilen kararda bir isabetsizlik olmadığının anlaşılmasına, sigorta poliçesinde sigortalı olarak davacı şirket gösterilmiş olmasına ve TTK’nın 1454. maddesi uyarınca sigorta poliçesinden kaynaklı tazminatı sigortalı davacının talep edebilecek olması nedeniyle davalının tevdi mahalline ödeme yapmasının sonuç doğurmayacak olmasına göre taraf vekillerinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/b-1 maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddine ilişkin kararın usul ve yasaya uygun olduğu kanısına varıldığından taraf vekillerinin tüm temyiz itirazlarının reddi ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.” gerekçesiyle hükmün onanmasına karar verildiği ve böylece eldeki davaya konu takibe dayanak …. sayılı ilamının kesinleştiği anlaşılmıştır.
Eldeki dava, daha önce görülerek kesinleşen ve yukarıda safahatı özetlenen kısmi davada verilen hükme dayanılarak ek dava olarak ikame edildiğinden, eldeki davada uyuşmazlığın çözümü bakımından öncelikle kısmi dava ve ek davanın etkisi üzerinde durulmalıdır. Her dava, kural olarak iki kısımdan; tespit ve eda kısımlarından oluşur. Davanın kısmi nitelikte olması halinde önceden açılan davada kesinleşen ilamın tespit kısmı, kalan kısım hakkında açılan ikinci davanın tespit kısmı için kesin hüküm oluşturur ve kuşkusuz bağlayıcıdır. Öğreti ve yargısal uygulamada; kısmi davanın redle sonuçlanması halinde tüm alacak hakkında kesin hüküm oluşacağı kısmi dava kısmen kabul kısmen redle sonuçlanırsa her iki bölüm yönünden de kesin hüküm oluşacağı, kısmi dava tümüyle kabul edilirse de kararın tespit bölümünün açılan ek dava için kesin hüküm oluşturacağı kabul edilmiştir. Eş söyleyişle; kısmi dava sonunda davalının borcu ödemeye mahkum edilmesi veya kısmi davanın tamamen veya kısmen reddine karar verilmiş olması halinde taraflar arasındaki borç ilişkisinin varlığı ya da yokluğu da tespit edilmiş olur ki bu tespit zorunlu olarak borç ilişkisinin tümünü kapsar. Bu nedenle kısmi dava sonunda verilen ve kesinleşen kararın tespite ilişkin bölümü sonradan açılan ek dava için kesin hüküm oluşturur. Kısacası ikinci davaya bakan mahkeme, kısmi davanın davalının sorumluluğuna ilişkin bu tespit bölümüyle bağlıdır. Burada davalının haksızlığı olgusu artık tartışılamaz hale gelmiştir. Zira, kesin hüküm bulunan bir konuda mahkemenin bu yönün doğruluğunu yeniden araştırma ve inceleme konusu yapmasına hukuken olanak bulunmamaktadır. Bu yön kamu düzenine ilişkin olup mahkemelerce (resen) göz önünde tutulmalıdır. Açıklanan hususlar …Hukuk Genel Kurulunun 15.02.1980 gün ve …. ., 02.06.1982 gün ve …. ve 09.11.1988 gün ve …. . sayılı kararlarında da açıkça vurgulanmıştır. Kısmi davada alınan ve kesinleşen hükmün dayanağını teşkil eden bilirkişi raporunun kısmi dava tutarını aşan bölümünün açılan ek davada mahkemeyi bağlayacak nitelikte bir kesin delil mahiyetinde olup olmadığına gelince; kural olarak, kısmi davada alınan bilirkişi raporlarının açılan ek dava yönünden kesin delil olmayacağı gerek öğretide gerek yargısal uygulamada kabul edilmiştir. Ne var ki, kısmi davada kesinleşen hükme esas alınan rapor tümüyle inceleme ve itiraz konusu yapılıp, tüm yargısal denetim yollarından geçerek toplam alacak miktarını ortaya koyacak şekilde kesinleşmiş ve taraflar yönünden yargısal denetim yolları tüketilerek usulü kazanılmış haklar gerçekleşmişse kesin delil olarak değerlendirilmesi gerekeceği de ortadadır. Bu nedenledir ki, bilirkişi raporlarının takdiri delil oldukları kural ise de somut olay özelliklerine göre kesin delil niteliği alabilecekleri de göz ardı edilmemelidir. Somut olayda da davalı aleyhine açılmış bulunan ve yukarıda ayrıntıları ile safahatı açıklanan kısmi dava taleple bağlı kalınarak sonuçlanmış; böylece davaya dayanak alınan hukuki ilişkinin varlığı saptanarak, davalının sorumluluğu da kesinleşen bu hükümle tespit edilmiştir. Bu kararın tespite ilişkin bölümünün sonradan açılan eldeki ek dava için kesin hüküm oluşturacağında kuşku bulunmamaktadır. O halde; ilk davada taleple bağlı kalınarak hükmedilen kısımdan arta kalan kısım için açılan ek davada ilk dava aşamasında kesinleşen olgular kararın tespit bölümü yönünden kesin hüküm oluştururken, karara dayanak alınan bilirkişi raporunun da kesin delil haline gelip gelmeyeceği hususu açıklığa kavuşturulmalıdır. Öncelikle kısmi davada hükme dayanak alınan bilirkişi raporu, yargısal denetimler sırasında değerlendirilmiş olup bilirkişi raporundaki tespitler taraflar yönünden kesinleşerek bağlayıcı hal almıştır. Kısmi dava için tesis edilen mahkeme hükmü ve gerekçesi birlikte değerlendirildiğinde toplam alacak miktarının da ortaya konulduğu ancak taleple bağlı kalınarak karar verildiği belirgindir. Kezalik esasında taraflar arasında takibe konu asıl alacak miktarına yönelik bir uyuşmazlık da olmayıp davalı vekili, müvekkili şirket tarafından 24/11/2011 tarihinde 211.087,00 TL’nin tevdi mahallinde ödendiğini, bu ödeme ile birlikte müvekkilinin sorumluluğunun kalmadığını savunmuştur. Sonuç olarak; somut olayda, kısmi davada alınan ve kesinleşen hükmün dayanağını teşkil eden bilirkişi raporunun kısmi dava tutarını aşan bölümü de açılan eldeki ek dava yönünden hem tarafları hem de mahkemeyi bağlayacak nitelikte kesin bir delil mahiyetini aldığı sonuç ve kanaatine varılmıştır. Buna göre; davacının icra takibine konu asıl alacak olan 201.087,00 TL’yi, … sayılı ilamında da belirtildiği üzere, sigorta poliçesinde sigortalı olarak alacağı devreden şirket gösterilmiş olmasına ve TTK md. 1454 maddesi uyarınca sigorta poliçesinden kaynaklı tazminatı sigortalı devreden şirketin talep edebilecek olması nedeniyle davalı sigorta şirketinin tevdi mahalline ödeme yapmasının sonuç doğurmayacak olmasına göre, davalıdan talep edebileceği sonuç ve kanaatine varılmıştır.
Davacı, davaya konu icra takibinde asıl alacak ile birlikte icra takibinden önce işlemiş faiz talebinde de bulunmuştur. Bu bağlamda davalının temerrüt durumunun değerlendirilmesi gerekmiştir. …incelemesi sonucunda kesinleşen …. Mahkemesi’nin 12/03/2020 tarih ve … sayılı ilamında da kabul edildiği üzere, devreden sigortalı şirket tarafından davalıya başvuruya dair belgeler sunulmadığından davalı şirketin temerrüt tarihinin mahkememizce de davalı tarafından tevdi mahalline başvuru tarihi olan 22/11/2011 tarihi olarak kabulü gerekmiştir. Bu bağlamda her ne kadar davacı tarafından takipten önce işlemiş faizin tespitinin icra müdürlüğünün yetkisinde olduğundan bahisle bilirkişi incelemesine itiraz edilmiş ise de bu itirazın hukuki dayanağının olmadığı sabit olup takipten önce işlemiş faizin de mahkememizce belirlenerek hükmedilmesi gerektiğinden, denetime elverişli bir hesaplama yapılması bakımından dosyanın bilirkişiye tevdii gerekmiş, dosyaya sunulan bila tarih bilirkişi raporu da nazara alındığında davacının, 22/11/2011 temerrüt, 23/12/2020 icra takip tarihi arasında 238.909,26 TL işlemiş faizi talep edebileceği anlaşılmıştır.
Davacının icra inkar tazminatı istemine gelince; itirazın iptâli davasında İİK’nın 67/II maddesi hükmünce borçlunun icra inkâr tazminatı ile sorumlu tutulabilmesi için alacağın likit ve borçlunun itirazının da haksız olması gerekir. Yukarıda açıklanan gerekçelerle mevcut hukuki durum karşısında davalının takibe itirazının haklı olmadığı ve takibe konu asıl alacağın muayyen ve likit nitelikte bulunduğu değerlendirilmekle davacı lehine asıl alacağın %20’si üzerinden hesaplanan 40.217,40 TL icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesi gerektiği sonuç ve kanaatine varılmıştır.
Sonuç olarak tüm dosya kapsamı, kayıt ve belgeler ile alınan bilirkişi raporu birlikte değerlendirildiğinde; davanın kabulü ile, davalının … sayılı takibe itirazının iptaline, takibin aynı koşullarda devamına, %20 icra inkar tazminatı olan 40.217,40 TL’nin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulması gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın kabulü ile; davalının …. (…) sayılı takibe itirazının iptaline, takibin aynı koşullarda devamına,
2-%20 icra inkar tazminatı olan 40.217,40 TL’nin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
2-Alınması gereken 30.056,14 TL harçtan peşin alınan 59,30 TL’nin mahsubu ile bakiye 29.996,84 TL harcın davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
3-Davacı tarafından başlangıçta yatırılan 59,30 TL peşin harcı ile 59,30 TL başvurma harcı olmak üzere toplam 118,60 TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan 150,85 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Adli yardım nedeniyle 1.250,00 TL bilirkişi ücreti suç üstü ödeneğinden karşılandığından, 1.250,00 TL’nin davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
6-6325 sayılı yasanın 18/A maddesi gereği …. tarafından karşılanan ve yargılama giderinden sayılan Arabuluculuk Ücret Tarifesinde belirtilen arabuluculuk ücreti karşılığı olan 1.320,00 TL arabulucu ücretinin davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
7-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihindeki AAÜT uyarınca 67.599,48 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
8-Davalı tarafından sarfedilen yargılama gideri bulunmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
9-Sarfedilmeyen gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıranlara iadesine,
Dair davacı vekilinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın tebliğ tarihinden itibaren yasal 2 haftalık sürede mahkememize müracaat ile …. Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf başvuru yolu açık olmak üzere verilen karar açıkca okunup usulen anlatıldı. 26/09/2023

Katip …

Hakim …