Emsal Mahkeme Kararı Ankara 13. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/422 E. 2022/551 K. 28.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
T.C.
ANKARA
13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO : 2019/422 Esas
KARAR NO : 2022/551

DAVA : Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 28/08/2019
KARAR TARİHİ : 28/06/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 12/08/2022

Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirket ile davalı şirket arasında 28/01/2019 tarihinde meyve, turunçgiller ve sebze alım satımı konusunda IMP01/2019 nolu sözleşme akdedildiğini, sözleşme uyarınca müvekkili şirketin ödeme yapmasına rağmen sözleşmeye konu ürünlerin davalı şirket tarafından hiç gönderilmediğini, daha sonra davalı şirket ile irtibata geçilmeye çalışılmışsa da bütün çabaların sonuçsuz kaldığını, davalı şirketin müvekkiline sözleşmeden kaynaklanan borcunu ifa etmediğini, borcun tahsili için Ankara …İcra Dairesinde … nolu takip başlatıldığını, icra takibi kapsamında tebligatların gönderildiğini, söz konusu takibin itiraz edilmeksizin kesinleştiğini, icra takibindeki asıl alacak miktarının 9.040,50 Euro olmak üzere dava tarihi itibariyle takip miktarı Türk Lirası karşılığının 71.250,00 TL’ye ulaştığını, takibin kesinleşmesi üzerine davalı şirketin malvarlığı ile ilgili yapılan sorgulamalarda davalı şirketin hiçbir malvarlığının tespit edilemediğini, 22/08/2019 tarihinde fiili haciz için davalı şirketin adresine gidildiğini, fakat davalı şirket yasal adresinde bulunmadığından herhangi bir haciz işlemi tesis edilemediğini, davalı şirketteki pay devirlerinden sonra şirketin merkezinin adresinin değişmemesine rağmen davalı şirket hakkında başlatılan takip kapsamında gönderilen tebligatların adreste kimsenin bulunmaması nedeniyle Tebigat Kanunu’nun 35. maddesine göre tebliğ edildiğini, icra takibi kapsamında çıkılan fiili haciz işlemleri sonucunda şirket adresinin … isimli dava dışı şahıs tarafından ev olarak kullanıldığının tespit edildiğini, davalı …’un davalı şirkete ilk olarak 19/06/2017 tarihinde yabancı kimlik numarasını (…) kullanarak ortak olduğunu, bundan yaklaşık 4 ay sonra (10/10/2017 tarihinde) bu sefer yurtdışı pasaport bilgilerini kullanarak dava dışı … Tarım Ürünleri Dış Ticaret Ltd. Şti.’ne ortak olduğunu, davalı …’un davalı şirketin tüzel kişiliğini kötüye kullandığını, sonuç olarak davalı şirketin üzerine düşen borcunu hiç ifa etmediğini, davalı …’un ise davalı şirketin tek ortağı ve tek müdürü konumunda olduğunu, organizasyon ve malvarlığının karışması durumunun söz konusu olduğunu, davalı şirket tarafından müvekkili şirketle sermayesi yetersiz durumdayken satış sözleşmesi akdedildiğini, davalı …’un şirket adresi olarak üçüncü kişiye ait olan adresi kullandığını, davalı …’un davalı şirketin borçlarından şahsen sorumlu kılınması gerektiğini, davalı …’un mallarını kaçırması, yurtdışına kaçması ve adres değiştirilmesi gibi ihtimallerin tamamının bulunduğunu, gecikmesinde sakınca olan haller ve müvekkilin telafisi imkânsız zararının doğması ihtimaline binaen, davalıya tebligat çıkartılmadan, duruşma günü beklenmeksizin, dosya üzerinden ihtiyati haciz kararının verilmesini, tüzel kişilik müessesesinin TMK m. 2ye aykırı şekilde kullanılması sebebiyle davalı şirketin tüzel kişilik perdesinin kaldırılarak davalı …’un, davalı şirketin borçlarından şahsen sorumlu olduğunun tespitini, şimdilik 1.000,00 TL’lik alacaklarının temerrüt tarihinden itibaren ticari faizi ile birlikte davalılardan müteselsilen tahsilini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalılara usulüne uygun olarak tebligat yapılmasına rağmen cevap dilekçesi sunmadıkları anlaşılmıştır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE: Tüm deliller toplanmış, taraflar arasındaki sözleşme ve ekleri, davalı şirkete ait ticaret sicil kayıtları, vergi dairesi kayıtları, hesap ekstreleri getirtilerek dosya arasına alınmış, Ankara …İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı takip dosyası getirtilerek incelenmiş, dosya uzman bilirkişilere tevdi edilerek davaya konu uyuşmazlık noktaları bakımından bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır.
Mali müşavir ve nitelikli hesaplamalar uzmanı bilirkişi tarafından düzenlenen bila tarihli bilirkişi raporunda özetle; “Tüzel kişilik perdesinin kaldırılması ve davalı …’un sorumlu olup olmadığı hususlarında takdir mahkemeye ait olmak üzere; davacının 28.01.2019 tarihli davalı şirketle yapmış olduğu sözleşme kapsamında gönderdiği 9.040,00 € karşılığında sözleşme ile kararlaştırılan ürünlerin gönderilmemiş olduğu ve davacının ödemiş olduğu 9.040 € bedelin karşılıksız kalmış olduğu, takip tarihi 29.04.2019 olup, sözleşme tarihinden 7 gün sonra ürün teslim edilmesi kabul edilmesi halinde 05.02.2019 tarihinden takip tarihine kadar 83 gün geçmiş olacaktır. Sözleşmenin 10.1. maddesinde %0,1’i oranında günlük cezai şart hesabı yapıldığında 9.040 x %0,1= 9,04 €/gün cezai şart olup 83 günx9.04 = 750,32 € hesaplandığı, takip tarihi 29.04.2019 tarihinde TCMB efektif satış kuru 1 € = 6.6370 TL Dava tarihi 28.08.2019 tarihinde 1 €=6,4620 TL olduğu, Takip Tarihinde; 9.040 € x 6.6370=59.998,48 TL (takip tarihi itibariyle 750 € x 6,6370=4977,75 TL Dava tarihinde: 9040 €x6,4620= 58.416,48 TL 750 € x6,4620=4846,50 TL olarak TL karşılıkları hesaplandığı, davacının davalı şirkete çektiği bir ihtara rastlanmadığı” yönünde kanaat bildirilmiştir. Bilirkişi raporu usulüne uygun olarak taraflara tebliğ edilmiş; taraflarca bilirkişi raporuna süresinde itirazda bulunulmamıştır. HMK’nın 281/I. fıkrasında belirtilen bilirkişi raporuna itiraz süresi, hak düşürücü süre olup hak düşürücü süre içinde rapora itiraz edilmezse diğer taraf için usuli kazanılmış hak doğacaktır (Emsal: Yargıtay 22. HD., 28/03/2018 tarih ve 2015-2018/8095 sayılı ilamı). Buna göre, bilirkişi raporunda yapılan tespit ve hesaplamalar davacı ile birlikte davalılar yönünden de kesinleşmiş olup gerekçeli ve denetime elverişli bilirkişi raporunun hükme esas alınmasına karar verilmiştir.
Dava; tacirler arasındaki satış sözleşmesinden kaynaklanan alacağın, sözleşmenin tarafı olan davalı şirket ile tüzel kişilik perdesinin kaldırılması suretiyle davalı şirket ortağı diğer davalıdan müştereken ve müteselsilen tahsili istemine ilişkindir.
Temel hukuk kurallarının en önemlilerinden bir tanesi alacak haklarının nisbiliği ilkesidir. Alacak hakkı ancak hukuki ilişkinin tarafları arasında ileri sürülebilir. Kural olarak borç ilişkinin dışında bir başka gerçek ya da tüzel kişiye karşı borç ilişkisinden doğan alacak hakkı ileri sürülemez. Ticaret şirketlerinde ise sınırlı sorumluluk ilkesi ayrı ve bağımsız malvarlığı oluşumunu yaratmaktadır. Tüzel kişi ile ortakları arasında malvarlığı ile sorumluluk ayrılmaktadır. Ticaret şirketlerinde sınırlı sorumluluk ya da ayrı malvarlığı ilkesinin alacaklıların menfaatlerine zarar verecek şekilde kötüye kullanılması durumunda alacaklıların hak ve menfaatlerini korumak için Kıta Avrupası ve Anglo-Sakson hukuk sistemlerinde “Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması Teorisi” geliştirilmiş ve tüzel kişiliğin arkasına sığınarak durumu kötüye kullanan ortakları sorumlu tutma imkanı getirilmiş, zaman içerisinde Yargıtay uygulamalarında da bu teori benimsenmiştir. Teorinin amacı, hakkaniyet gerektirdiği zaman tüzel kişilik perdesinin arkasına sığınılmasının önlenmesidir. Teorinin uygulanmasının yasal dayanağı olarak dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağını düzenleyen MK’nın 2. maddesi kabul edilmektedir. Tüzel kişiliğin varlığı asıl olup borcun yükümlüsü olan bir tüzel kişilik bulunmakta iken bu tüzel kişiliğin malvarlığının alacaklarının zararına olarak kötüye kullanılması durumu iddia edilip kanıtlanmadığında şirketin ortaklarına ya da başka bir şirkete karşı bu borçtan dolayı yönelinemeyecektir. Ancak tüzel kişiliğin kötüye kullanıldığı bazı istisnai hallerde tüzel kişilik perdesi aralanmak suretiyle gerçek ya da tüzel kişi ortakların sorumluluğu cihetine gidilebilecektir. Uygulamada ve doktrinde tüzel kişi ile ortaklarının alanlarının ve malvarlığının birbirine karışması halinde, yetersiz sermaye durumunda, aynı şirketler topluluğu içinde yer alan kardeş şirketler arasında koşulların varlığı halinde ve çok istisnai hallerde Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması Teorisinin uygulanmasının mümkün olabileceği de kabul edilmektedir. Tüzel kişilik perdesinin kaldırılması üç şekilde görülebilmektedir. İlki tüzel kişilik perdesinin düz kaldırılması, bu hal şirket borcundan dolayı şirket yönetici ve ortaklarına gidilme olanağı sağlamaktadır. İkincisi tüzel kişilik perdesinin ters kaldırılması, bu hal şirket yönetici veya ortağının borcundan dolayı şirket tüzel kişiliğine gidilmesini sağlamaktadır. Üçüncüsü ise tüzel kişilik perdesinin çapraz kaldırılması olup, bu hal ise hakim şirketler topluluğunda söz konusu olabilmektedir. Yani perdenin aralanması ile şirket kurucusu gerçek kişilerin sorumluluğuna gidilebildiği gibi, aynı şirketler içerisinde yer alan kardeş şirketler arasında da sorumluluğun gerçekleştiğinin kabulü sağlanabilir. Belirtmek gerekirse bu teoriye ihtiyatlı yaklaşılmalı, zira teori ile kurallara istisna getirildiğinde mümkün olduğunca dar yorumlanmalı ve bu teorinin uygulanmasına ancak tüzel kişilik kavramının arkasına saklanılarak dürüstlük kuralına aykırı davranıldığı, kendisine tanınan hakkın kötüye kullanılarak üçüncü kişilerin zarara uğratıldığı, zarara yol açan tüzel kişinin sorumluluğuna hükmedebilmek için ise başka bir yasal nedene dayanılmasının mümkün olmadığı durumlarda başvurulmalıdır. (Bkz. Çamoğlu, Ersin, “Ticaret Ortaklıkları Bağlamında Perdenin Kaldırılması Kuramı ve Yargıtay Uygulaması’’, Banka ve Ticaret Hukuku Dergisi, C.32, .S.2, BATIDER, 2016, s.11-15 ).
Somut uyuşmazlıkta; tüm dosya kapsamı, kayıt ve belgeler, taraflarca itiraza uğramayan, gerekçeli ve denetime elverişli olmakla hükme esas alınmasına karar verilen bilirkişi raporu birlikte değerlendirildiğinde, davacı şirket ile davalı şirket arasındaki 28/01/2019 tarihli satım sözleşmesi kapsamında alıcı konumundaki davacı şirket tarafından satıcı konumundaki davalı şirkete satış bedeli olarak 9.040,00 Euro gönderilmiş ise de davalı şirket tarafından karşılığı ürünlerin gönderilmediği, bu nedenle davacı şirketin davalı şirketten 9.040,00 Euro kadar alacaklı olduğu, bunun yanında davacı şirketin taraflar arasındaki sözleşmenin 10.1 maddesi kapsamında bilirkişi raporunda hesaplandığı şekilde 83 gün gecikme karşılığı 750,32 Euro cezai şart alacağının da bulunduğu; belirlenen bu alacağın, tüzel kişilik perdesinin kaldırılması suretiyle davalı şirketin tek ortağı olduğu anlaşılan diğer davalıdan da talep edilip edilemeyeceği bakımından ise, hükme esas alınması uygun bulunan bilirkişi raporunda da ortaya konulduğu üzere, davacının öncelikle davalı şirkete müracaat ettiği, şirket adresinde ulaşılamadığı, şirketin faal olmadığı, vergi kaydının resen terkin edildiği, davalı şirketin 19/06/2017 tarihinde 50.000,00 TL sermaye ile kurulduğu, gerek davacı şirket ile yaptığı sözleşme gerek hesabına gelen ödemeler nazara alındığında sermayesine nazaran çok daha yüksek meblağlarda işlemlere giriştiği ve özellikle davalı şirkete yapılan ödemelerin %36’sının, diğer bir anlatımla şirket mevcudunun 1/3’inden fazlasının diğer davalı şirket ortağına aktarıldığının anlaşıldığı, buna göre özellikle davalı şirket tüzel kişiliği ile davalı şirket ortağının alanlarının ve malvarlığının birbirine karıştığı, şirket sermayesinin yetersiz olduğu, şirketin faal durumda olmayıp bilinen adresinde de ulaşılamadığı hususları nazara alındığında davalı şirket tüzel kişiliğinin malvarlığının, alacaklarının zararına olarak kötüye kullanıldığı kanaatinin hasıl olduğu, böylece son tahlilde tüzel kişilik perdesinin kaldırılması suretiyle şirket ortağı diğer davalıya da gidilmesinin olanaklı olduğu ve dolayısıyla dava konusu alacağın tahsilinden davalıların davacıya karşı müştereken ve müteselsilen sorumlu oldukları sonuç ve kanaatine varılmıştır. Davacı vekilince dava dilekçesinde 1.000,00 TL’nin, 24/11/2021 tarihli ıslah dilekçesinde ise 9.790,00 Euro alacağın ıslah tarihindeki karşılığı olan 139.009,19 TL’nin yada 9.790,00 Euro’nun tahsilinin talep edildiği anlaşılmıştır. 6098 sayılı TBK’nın 99. maddesi (BK 83. md) uyarınca konusu para olan borç ülke parasıyla ödenir. Ancak ödemenin ülke parası dışında başka bir para birimiyle ödenmesi kararlaştırılmış ise alacaklı ödemenin bu para birimiyle veya ülke para birimiyle ödenmesini istemede seçimlik hakka sahiptir. Ancak yenilik doğurucu nitelikteki bu hakkın kullanılmasıyla birlikte hakkı kullanan kişi bu kararından geri dönemez. Somut olayda davada TL cinsinden talepte bulunan davacı alacaklının yargılama sırasında bu tercihinden dönerek ıslah dilekçesi vererek borcun yabancı para üzerinden tahsilini isteyemeyeceği gözetilerek (Emsal: Yargıtay 11. HD.’nin 12/11/2019 tarih ve 296/7125 sayılı ilamı); davanın, 139.009,19 TL’nin 1.000,00 TL’sinin dava tarihinden, 138.009,19 TL’sinin 24/11/2021 ıslah tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya ödenmesine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulması gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın KABULÜ ile; 139.009,19 TL’nin 1.000,00 TL’sinin dava tarihinden 138.009,19 TL’sinin 24/11/2021 ıslah tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya ödenmesine,
2-Alınması gereken 9.495,71 TL harçtan peşin alınan 44,40, ıslah dilekçesi ile yatırılan 2.374,00 TL harcın toplamı olan 2.418,4 TL’nin mahsubu ile bakiye‬ 7.077,31‬ TL harcın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile hazineye gelir kaydına,
3-Davacı tarafından başlangıçta yatırılan 44,40 TL başvurma harcı, 44,40 TL peşin harç ve 2.374,00 TL ıslah harcı olmak üzere toplam 2.462,80 TL’nin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili alınarak davacıya verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan 373,80 TL tebligat ve müzekkere gideri, 1.500,00 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 1.873,80 TL olan yargılama giderinden davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili alınarak davacıya verilmesine,
5-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden kabul edilen miktar yönünden karar tarihindeki AAÜT uyarınca 17.155,87 TL vekalet ücretinin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili alınarak davacıya verilmesine,
6-6325 sayılı yasanın 18/A maddesi ve Arabuluculuk Asgari Ücret Tarifesi gereğince 1.320,00 TL arabuluculuk ücretinin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili alınarak hazineye gelir kaydına,
7-Davalılar tarafından sarfedilen yargılama gideri bulunmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
8-Sarfedilmeyen gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran taraflara iadesine,
Dair davacı vekilinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın tebliğ tarihinden itibaren yasal 2 haftalık sürede mahkememize müracaat ile Ankara Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf başvuru yolu açık olmak üzere verilen karar açıkca okunup usulen anlatıldı. 28/06/2022

Katip …
¸

Hakim …
¸