Emsal Mahkeme Kararı Ankara 12. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/415 E. 2022/691 K. 13.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. …12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2022/415 Esas – 2022/691
T.C.
ANKARA
12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/415 Esas
KARAR NO : 2022/691

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

HAKİM :…
KATİP :…

DAVACI :…
DAVALI :….

DAVA : Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 08/06/2022
KARAR TARİHİ : 13/09/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 13/09/2022

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,

G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü:
TALEP :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalı tarafından, davacı aleyhine icra takibi yapıldığını, yapılan takip sırasında davacıya ait aracın satıldığını, davacının menfi tespit davası açtığı ve davanın kabul ile neticelendiğini, satılan araçla ilgili borç ödendikten sonra davacıya 11.575,98 TL iade edildiğini, aracın gerçek değerinin daha fazla olduğunu, davacının satılan araç sebebiyle araçsız kaldığı dönemde araç kiraladığını belirterek, haksız icra takibi nedeniyle aracın satışından doğan 600,00 TL maddi tazminat ile 35.400,00 TL araç kira bedelinden doğan zararın faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Zamanaşımı itirazında bulunmuş, icra takibi ve satış işlemlerinin yasalara uygun yapıldığını, davalının iyi niyetli olduğunu, kira bedelinin talep edilmesinin yasaya uygun olmadığını, aracın rayiç bedel üzerinden satıldığını, bu konuda bir zararın bulunmadığı beyan ederek davanın reddini talep etmiştir.
H U K U K İ N İ T E L E N D İ R M E – G E R E K Ç E :
Dava haksız icra takibinden doğan maddi tazminat davasıdır.
Haksız icra takibinden dolayı maddi tazminat isteyebilmek için , icra takibinin haksız olması, tazminatı gerektiren bir zarar olması, haksız icra takibi ile zarar arasında uygun illiyet bağı olması gerekmektedir.
Uyuşmazlık haksız icra takibinden haksız eylemden kaynaklanmaktadır. Haksız icra takibine dayalı tazminat istemi 6098 sayılı T.B.K’nun 58. Maddesinden kaynaklanan bir sorumluluk olup, kusura dayanan bir sorumluluk türüdür. Bu nedenle de takip (haciz) yaptıran kişinin takipte kötü niyetli ve kusurlu olduğu gerçekleşmedikçe ve ağır bir zarar da doğmadıkça tazminatla sorumlu tutulamaz.
Davalının tazminatla yükümlü tutulabilmesi için kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille davacıya zarar vermesi gerekmektedir. Ayrıca TBK nın 63 maddesi kapsamında davalının kanunun verdiği yetkiye dayanıp dayanmadığı ve bu yetkinin sınırları içinde kalan bir filinin bulunup bulunmadığı tartışılmalıdır.
Davacı (takip borçlusu ) icra takibi nedeniyle satılan araç nedeniyle uğradığı zararını (ihale bedeli ile gerçek değer arasındaki farkı, araç kiralama ücretini) talep etmektedir.
Davalı zamanaşımı itirazında bulunmuş ise de, Haksız icra takibinden kaynaklanan tazminat isteklerinde zamanaşımı süresi takibin haksız olduğunun kesin olarak ortaya çıkmasından veya takibin haksız olduğunun mahkeme kararıyla belirlenmesinden sonra işlemeye başlar. 6098 sayılı TBK.nun 72.maddesine göre zamanaşımı süresi 2 yıldır. …3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2019/ 663 Esas 2019/ 442 Karar sayılı menfi tespit davasında verilen kararın kesinleşme tarihi olan 09/09/2021 tarihi itibariyle davacının haklılık durumu kesinleştiğinden eldeki davanın açıldığı tarih itibariyle zamanaşımı dolmadığından davalının zamanaşımı itirazının reddine karar verilmiştir.
…3. İcra Müdürlüğünde davacı aleyhine 26.672,53 TL alacak ve 612,74 TL işlemiş faiz üzerinden cari hesaba dayalı ilamsız icra takibi yapılmış takibe itiraz edilmediğinden takip kesinleşmiştir. Borçlu …3. Asliye Ticaret Mahkemesinde menfi tespit davası açmış yapılan yargılama sırasında alınan bilirkişi raporuna göre takip alacaklısının ticari defterlerinde kaydı bulunan fatura içeriklerinin takip borçlusu iş bu davanın davacısına teslimi ispat edilemediği, sunulan sevk irsaliyelerinin faturalarla ilgisinin kuralamadığı gerekçesi ile takipten sonra açılan menfi tespit davasının kabulüne karar verilmiş, karar kesinleşmiştir.
Uyuşmazlık; İcra takibi sebebi ile aracı satılan davacı için maddi tazminat koşullarının oluşup oluşmadığı ve tazminat miktarı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
Türk icra ve iflâs hukuku öğreti ve uygulamasında haksız takip kavramı, büyük ölçüde icra tazminatları çerçevesinde değerlendirilmiş olup, özellikle monografik bir çalışmaya konu olmuş değildir. Gerçekten de “haksız takip”, alacaklının yönelttiği ilâmsız icra takibine borçlunun karşı koyması üzerine gündeme gelen itirazın hükümden düşürülmesine veya borçlunun genel mahkemelere başvurmasına ilişkin yargılamalar neticesinde borçlunun haklı çıkması hâlinde, talebi üzerine ve alacaklının da kötü niyetinin ispatlanmasıyla “kötü niyet tazminatı” bağlamında değerlendirilmiştir. Oysaki haksız takip kavramı, yalnızca kanun koyucu tarafından icra tazminatlarının öngörüldüğü hâllerle sınırlı değildir. Nitekim ilâmlı icra ve iflâs yolunda, icra tazminatı çerçevesinde değerlendirilebilecek bir tazminat öngörülmüş değildir. Ancak aşağıda da ayrıntılarıyla inceleneceği üzere, dürüstlük kuralına aykırı olarak bu takip müesseselerinin de haksızlığı her zaman söz konusu olabilmektedir. Bu bakımdan, haksız takip kavramının incelenmesi elzemdir. Haksız takip, kısaca, “alacaklının, icra ve iflâs hukuku çerçevesinde öngörülen müesseselere ilişkin takip hakkını, kanun koyucunun amacını aşacak şekilde kullanması” olarak ifade edilebilir.
Daha önce de ifade edildiği üzere icra ve iflâs hukukunda, bireylerin sübjektif haklarının gerçekleştirilmesi, tarafların karşılıklı olarak menfaatlerinin dengelenmesinin yanı sıra, toplumda adalete duyulan güvenin korunması ve toplumsal barışın temin edilmesi amacı da mevcuttur. Dolayısıyla öngörülen müesseseler çerçevesinde tanınan imkânların belirli ölçü ve sınırlar içerisinde kullanılması gerekmektedir. Bu ölçülerden birisi de dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağı olup, alacaklının takip hakkını kanun koyucunun amacını aşar şekilde kullanması hâlinde, takip, haksız olarak değerlendirilecektir.
. Nitekim İsviçre hukukunda Mertz, somut olayda dürüstlük kuralına aykırılığın (ZGB Art. 2) aynı zamanda haksız fiil hükümlerine (OR Art. 41 vd.) ilişkin şartları da içermesi hâlinde, haksız fiil sorumluluğunun dikkate alınması gerektiğini, bu durumda her iki müesseseye dair hükümlerin birlikte değerlendirilebileceğini ifade etmiştir. Buna göre dürüstlük kuralına aykırı fiil neticesinde zarar ortaya çıkmış ve fiil ile zarar arasında illiyet bağı da mevcut ise, ortaya çıkan zararların tazmini, haksız fiil sorumluluğu çerçevesinde sağlanabilir. Gerçekten Türk hukukunda dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılmasına ilişkin TMK m. 2 hükmü ile haksız fiil sorumluluğuna ilişkin TBK m. 49 vd. Hükümlerinin birlikte uygulanabilirliğine engel bir durum da bulunmamaktadır. Bu çerçevede, cebrî icra sürecinde öngörülen hak ve yetkilerin, dürüstlük kuralına aykırı olarak kötüye kullanılması hâlinde, karşı taraf veya ilgili üçüncü kişilerin uğradığı zararlar bakımından tazminat sorumluluğunun hukukî niteliğinin, haksız fiil sorumluluğu niteliğinde olduğu kabul edilmelidir.
Haksız fiil sorumluluğunun ilk şartı, hukuka aykırılıktır. Ancak hukuka aykırılık, kanun koyucu tarafından tanımlanmamış, TBK m. 49 hükmünde “… hukuka aykırı olarak…” denilmekle yetinilmiştir. Hukuka aykırılık, öğretide “hukuka uygunluk sebeplerinden birinin bulunmaması hâlinde, başkalarına zarar vermeyi yasaklayan veya zararlı sonucu önlemek amacıyla belirli bir davranışı emreden hukuk kurallarına aykırı her davranış, hukuka aykırıdır” şeklinde tanımlanmaktadır.
Haksız takip ve takip işleminden doğan haksız fiil sorumluluğunda hukuka aykırılık hâllerinin tespit edilebilmesi için, bir şekli hukuk dalı olarak ve niteliği gereği kamu hukuku yönü ağır basan icra ve iflâs hukuku normların, mutlak veya özel koruma normu özelliği taşıyıp taşımadığının ortaya konulması gerekmektedir. Hatta icra ve iflâs hukuku normlarının ihlâlinin ahlâk kurallarının ihlâli olarak da değerlendirilebilecek nitelikte ahlâkî yönünün olup olmadığı da belirlenmelidir.
İlâmsız icra, bilindiği alacaklının elinde alacağına ilişkin ilâm veya ilâm niteliğinde belge bulunmaması hâlinde başvurulabilen takip yollarını içeren kısmıdır. İlâmsız icraya ilişkin takip yollarında alacaklının alacağının varlığı, bir mahkeme kararı veya mahkeme kararı hükmünde bir belgeyle kesinlik derecesinde ortaya konulmadan cebrî takibe başlanmaktadır.
İlâmsız icrada alacaklının kötü niyetle takip yapması bakımından ortaya çıkabilecek ilk ihtimal, alacaklının gerçekte alacak hakkı olmaksızın takip başlatmasıdır. Ancak bu durumda hukuka aykırılığa esas teşkil edecek kötü niyetin tespiti bakımından alacaklının takip hakkını kullanma konusundaki amacının/iradesinin de tespiti gerekmektedir. Zira ancak alacaklının alacaklı olmadığını bildiği veya bilebilecek durumda olduğu hâllerde alacaklının kötü niyeti söz konusu olabilecektir360. Buna karşılık alacaklının alacağının var olmadığını bilmemesi veya bilebilecek durumda olmaması hâlinde, kötü niyetten bahsedilemeyecektir. Bu durumda alacaklı takip sonucunda haksız çıksa bile kötü niyetli olmadığından, tazminat sorumluluğuna esas teşkil edecek hukuka aykırılık mevcut değildir. Nitekim Yargıtay da alacaklının, icra tazminatları çerçevesinde borçlu lehine kötü niyet tazminatına mahkûm edilebilmesi için haksız olduğunu bilmesi veya bilmesi gerektiği hâlde takip başlatmış olmasını kabul etmektedir.
Aksinin kabulü hâlinde alacaklılar haksız çıkma endişesiyle takip yapmaktan kaçınabilecektir ve kuşkusuz bu durumda da hak arama hürriyeti önemli ölçüde engellenmiş olacaktır. Bu çerçevede alacaklının alacaklı olmadığını bilerek başlattığı takipler doğrudan doğruya kötü niyetli takip olarak değerlendirilebilecektir. Örneğin alacaklının, gerçekte hiç alacağı olmamasına rağmen kimlik bilgilerini tespit ettiği bir kimseye karşı hukukî bilgisizliğinden de faydalanabileceği düşüncesiyle takip başlatması hâlinde takibin kötü niyetli olduğu aşikârdır.
Takipten sonra açılan menfi tespit davasında teminat karşılığında ancak hacizli malların satışı sonucu elde edilen paranın alacaklıya verilmesi engellenebilecektir. Bununla birlikte Kanun’da açıkça düzenlenme bulunmasa da, uygulamada, henüz haciz yapılmamış veya yapılmış olup da satış gerçekleşmemişse, borçlunun takip masrafları ve faizle birlikte alacağın tamamını icra dairesine ödeyerek ve % 15 oranında teminat yatırarak (toplam %115 teminat ile ) hacizlerin kaldırılması, satışların durdurulması mümkündür. ( Pekcanıtez vd. İcra ve İflâs, 135; Atalı, Ermenek ve Erdoğan, İcra ve İflâs, 357.) Uygulamada ise % 115 teminat karşılığı alınacak tedbir kararıyla hacizler de önlenebilmektedir. Bu durumda borçlu takipten sonra menfi tespit davası açarak belirtilen şekilde mallarının haczedilmesini ve satılmasını engelleyebilir. Menfi tespit davasını da kazanarak takip alacaklısı kötüniyetli ise alacağın % 20’sinden az olmamak üzere tazminata hak kazanabilir.
Somut olayda 13/12/2018 tarihinde ödeme emri düzenlenmiş, takip kesinleşmiş, daacı adına kayıtlı araç haczedilmiş , İcra Müdürlüğünden 06/05/2019 tarihinde 34 plakalı aracın satışı istenmiş, İstanbul Anadolu 1. İcra müdürlüğü 2019/446 talimat dosyası ile kıymet takdiri yapılmış olup, araç üzerindeki haciz sahiplerine ve borçluya kıymet takdiri tebliğ edilmiştir. Söz konusu aracın satışında eksik husus kalmadığı belirtilerek 14/10/2019 tarihli dilekçe ile satış için talimat yazılması istenmiştir. 18/11/2019 16:04 tarihinde menfi tespit davası açılmıştır. Menfi tespit davası tedbir talepli olarak açılmış mahkemece s %15 teminat mukabilinde icra veznesine girecek paranın alacaklıya ödenmemesine karar verilmiştir. Borçlu takip konusu borcun tamamını ve mahkemenin belirlediği teminatı vezneye yatırarak haciz ve satış işlemlerini bu yolla durdurma imkanına sahip iken bu hakkını kullanmamıştır.
Davacının yasal hakları açıklandıktan sonra zarar görenin kusuru karamına da değinmek gerekmiştir. Zarar görenin kusuru, haksız takip ve takip işleminden doğan zararlardan sorumluluk bakımından önem arz etmektedir. Zira bilindiği üzere cebrî takipte öngörülen müesseseler çerçevesinde taraf ve üçüncü kişiler, kendilerine tanınan hak ve yetkiler çerçevesinde menfaatlerini koruyabilmektedir. Buna göre zarar görenin bu imkânlardan faydalanmaması, kendi kusuru olarak addedilebilirse haksız takip veya takip işlemini gerçekleştiren kişi, sorumluluktan kurtulabilir veya tazminattan indirim sağlayabilir. Oğuzman ve Öz, Borçlar Hukuku C. 2, 123) Zira kimse, kendi kusuruyla aleyhine meydana getirmiş olduğu zararı bir başkasına yükletememeli, bu zararın tazmininden bir başkasını sorumlu tutamamalıdır.Kişinin kendi ihmâl veya kusurundan ileri gelen sonuçlara bizzat katlanması, işin doğası gereğidir. Aksi hâlde gerek somut uyuşmazlığın tarafları arasındaki gerekse de toplumun genelindeki hukuk barışı önemli ölçüde zedelenir.
Yapılacak tahkikat neticesinde tazminata karar verilebilmesi için haksız fiilin unsurlarının var olduğu kanaatine ulaşılması gerekir. Bu unsurların varlığını ispat yükü ise kural olarak davacı kişi üzerindedir. Zira HMK m. 190 uyarınca tazminat talebine esas teşkil eden vakıalara bağlanan hukukî sonuçtan lehine hak çıkaran taraf davacıdır. Şu hâlde davacı, her şeyden önce davalının takibinin veya takip işleminin haksız olduğunu ve bu nedenle uğradığı zararları ispat etmek zorundadır. Sorumluluğun hukukî niteliği haksız fiile dayandığından, davalının kusurunu da ispatlamalıdır. Haksız fiil sorumluluğunun hukuka aykırı fiil dışındaki diğer unsurları olan kusur, zarar ve illiyet bağının da kuşkusuz ispat yükümlülüğü çerçevesinde davacı tarafından ispat edilmesi zorunludur. Ancak bu unsurlar bakımından nitelikleri gereği ispat şekli herhangi bir sınırlamaya tâbi değildir. Örneğin davacı davalının kusurunu, her türlü delille ispatlayabilir. Özellikle kötü niyetin varlığı, kişinin haklı olmadığını bilmesi veya bilebilecek durumda olmasına rağmen ilgili haksız takip veya takip işleminin gerçekleştirilmesine ilişkin objektif esaslarla ispatlanacaktır.
6098 sayılı TBK’nun 49. maddesi, “Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür.
Taraflar ve ilgili üçüncü kişiler, gerek kendi aralarındaki ilişkilerde gerekse de cebrî icra organları ile aralarındaki ilişkilerde, takibin başından sonuna kadar hak ve yetkilerin kullanılmasında dürüstlük kuralına uymakla yükümlüdür. Takipte maddî gerçeğe uygun sonuç alınabilmesi ve temel hak ve hürriyetlere hukuka aykırı şekilde müdahale edilmeden âdil bir takip süreci uygulanarak özelde taraflar ve ilgililer, genelde ise kamusal menfaatin sağlanması, dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağının icra ve iflâs hukukunda da geçerli olması gerekir.Hakkın kötüye kullanılması, TMK m. 2/2’de “Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.” şeklinde düzenlenmiştir. Hakkın kötüye kullanılması, dürüstlük kuralına aykırılığa bağlanan yaptırımdır.Kanun koyucu, bireylere tanınan hakların, başkalarını zarara uğratmak için kullanılmasını engellemek istemiştir184. Ancak hakkın kanun koyucu tarafından çizilen sınırları içerisinde kullanılması hâlinde, sonuç olarak başkalarına zarar verse dahi, herhangi bir haksızlıktan bahsedilemez. Zira bireyler arasındaki menfaat uyuşmazlığının, işin doğası gereği bir tarafın hakkını gerçekleştirirken diğer tarafın aleyhine sonuçlar doğuracak şekilde çözümlenmesi kaçınılmazdır. hacizli menkul malların satışını isteme yetkisi, kural olarak alacaklıda olmakla birlikte, satış talep etme hakkının, alacaklı tarafından kullanılmamak suretiyle kötüye kullanılmasını engellemek için borçluya da satış talep etme yetkisi verilmiştir192 (HMK m. 113/1). Hacizli malların alacaklı tarafından satışının belli süre içinde istenmemesi hâlinde hacizlerin düşmesi gibi hükümler de hakkın kullanılmaması suretiyle hakkın kötüye kullanılmasını engellemeye yöneliktir.
HMK da ispat konusu 6. Madde de düzenlenmiştir. Herkes iddiasını ispatla mükelleftir. HMK’nin 200/1. maddesinde, “Bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin, yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri ikibinbeşyüz ( Menfi tespit davasının açıldığı 2019 yılında 3.660 TL) Türk Lirasını geçtiği takdirde senetle ispat olunması gerekir. Davalı menfi tespit davasında alacağa konu faturalarla uyumlu borçlunun yetkilisi yada çalışanının teslim aldığını gösterir faturalarla uyumlu sevk irsaliyesi ve teslim belgesi sunamadığından iddiasını yazılı delille ispat edemediğinden menfi tespit davası kabul edilmiştir.
Alacaklının herhangi bir belgeye dayanmaksızın para ve teminat alacakları için ilâmsız takip yapabilme hakkına karşılık, borçluya da ilâmsız takibe ilişkin gönderilen ödeme emrine, herhangi bir gerekçe göstermeksizin basit bir itirazda bulunarak takibi kendiliğinden durdurma imkânı tanınmıştır. Somut olayda borca itiraz edilmediğinden takip kesinlemiştir.
Takip alacaklısı takibe konu edilen faturaları defterlerine işlemiş Vergi Dairesine de bildirimde bulunmuştur. Menfi tespit davasının kaybedilmiş olması takip alacaklısının kötüniyetli olduğunu göstermez. Takip alacaklısı kötüniyetli ise davanın kabulü halinde talep durumuna göre takip borçlusu lehine İİK nun 72/5 maddesine göre kötüniyet tazminatına hükmedilir. …3.Asliye Ticaret Mahkemesi kararında kötüniyet tazminatı şartları oluşmadığından tazminat talebinin reddine karar verilmiştir. İİK nun 72/5 maddesi uyarınca borçlu lehine kötüniyet tazminatına hükmedilmemiş olması haksız icra takibi nedeniyle açılan davada kesin delil niteliğinde olmayıp bağlayıcı olmasa da takdiri delil olarak göz önüne alınacaktır. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 2019(2535 Esas ve 2020/ 2544 Karar sayılı emsal kararında haksız hacizden doğan manevi tazminat davasının kusura dayalı bir sorumluluk türü olduğunu belirterek takip yapan kişinin takipte ve hacizde kötü niyetli ve kusurlu olgusu gerçeklemedikçe ve ağır bir zararda doğmadıkça manevi tazminatla sorumlu olmayacağına karar vermiştir. Emsal kararlarda maddi tazminatta bu unsurlar aranmamakta ise de mahkememizce her iki durumda da kötüniyetli olma ve ağır kusurlu olma durumunun varlığının gerektiği kabul edilmiştir.
Netice olarak davacı aleyhine yapılan icra takibinin haksız olduğu mahkeme kararı ile sabit ise de davacı takibe itiraz etmiş olsaydı takip duracak alacaklı takibin devamı için itirazın kaldırılması yada itirazın iptali davası açması gerekecek bu davalar karara bağlanıncaya kadar da hiçbir işlem yapılmayacakken davacı bu haklarını kullanmamıştır. Takibin devamında davacının da kusuru bulunmaktadır. Davalının (takip alacaklısı) icra takbi yapma hakkını kötüye kullandığı, sırf davacıya zarar vermek haksız kazanç elde etmek için icra takibi yaptığı konusunda delil bulunmamaktadır. Faturaya dayalı alacak iddiasında davalı talebinde haksız çıkmış ise de hem menfi tespit davasına bakan mahkeme hem de mahkememizce davalının takipte kötüniyetli olmadığı, menfi tespit davasının kabul edilmiş olmasının davalının hukuka aykırı icra takibi yaptığını göstermeyeceği, haksız fiil bakımından TBK nun 49. Maddesindeki şartlar oluşmadığı, takip sırasında borçluya tanınan yasal hakları (borca itiraz, kıymet takdirine itiraz, ihalenin feshi …) kullanmadığından davalı aleyhine açılan maddi tazminat davasının reddine karar verilerek aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Ayrıntısı ve gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;

1-Davacının davasının REDDİNE,
2) 492 sayılı Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 80,70 TL harçtan, dava açılışında alınan 614,79 TL peşin harcın düşülmesi ile fazla yatırıldığı anlaşılan 534,09 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde YATIRANA İADESİNE,
3) 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 5/A ve 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanununun 18/A-13. maddesi uyarınca alınması gereken 1.320,00 TL arabuluculuk ücretinin DAVACIDAN ALINARAK HAZİNEYE GELİR KAYDEDİLMESİNE,
4) Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
5) Davalının yargılamada vekil ile temsil edildiği anlaşıldığından yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesaplanan 9.200,00 TL vekalet ücretinin DAVACIDAN ALINARAK DAVALIYA VERİLMESİNE,
6) Taraflarca yatırılan ve kullanılmayan gider ve delil avansının HMK’nin 333. maddesi uyarınca karar kesinleştikten sonra Hukuk Muhakemeleri Kanunu Gider Avansı Tarifesinin 5. maddesi dikkate alınarak YATIRANLARA İADESİNE,
İlişkin, taraf vekillerinin yüzlerine karşı verilen karar tebliğden itibaren iki haftalık süre içerisinde …Bölge Adliye Mahkemesine istinaf kanun yolu açık olmak üzere açıkça okunup usulen anlatıldı. 13/09/2022

Katip …

Hakim …

“Bu Evrak 5070 Sayılı Kanun Hükümlerine Göre UYAP Sistemi Üzerinden Elektronik Olarak İmzalanmıştır.”