Emsal Mahkeme Kararı Ankara 10. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/64 E. 2022/179 K. 11.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. ANKARA 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2022/64 Esas – 2022/179

T.C.
ANKARA
10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ TÜRK MİLLETİ ADINA
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2022/64
KARAR NO : 2022/179
HAKİM : …
KATİP :…

DAVACI :….
DAVALI …
DAVALI :…

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin kiracı olduğu işyerinin bulunduğu çarşıda 24.12.2003 tarihinde yangın meydana geldiğini, davalıların kusurlarının Ankara …. Ağır Ceza Mahkemesinde yapılan yargılama ile belirlenmiş olduğunu, yangın sonucunda müvekkiline ait her şeyin yandığını, satışların olumsuz etkilendiğini, 33 yıl boyunca her yıl artan cironun yangından sonra her yıl azaldığını, yangından sonra iki üç yer değiştirildiğini, muhasebe evrakının da yanması nedeniyle alacakların belgelenemediğini, bunu fırsat bilen borçluların ödeme yapmadığını, yangın öncesi ve sonrası cirolarının incelendiğinde mağduriyetinin büyüklüğünün görülebileceğini, yangının yalnızca maddi zarara yol açmadığını, 33 yıldır süren ticari faaliyetin komşu firmalarda yarattığı güven ve dayanışmanın uzun yıllar devam edeceği hatta mirasçılara aktarılacağı inancının yok olduğunu, daha da önemlisi yaşamlarının önemli bölümünün kül olup gidişini ellerinden bir şey gelmeden izlemenin manevi zarara da yol açtığını ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 40.000,00 Tl maddi ve 10.000,00 Tl manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek faiziyle birlikte davalılardan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı BEDAŞ vekili, cevap dilekçesinde özetle, davaya konu yangının çıktığı anda binada elektriklerin kesik olduğunu bu nedenle yangında sorumlulukları bulunmadığını, illiyet bağının kesilmiş olduğunu savunarak davanın reddini istemiş, yargılama sırasında davaya konu borcun … tarafından üstlenilmesi üzerine davayı … takip etmiştir.
Davalı Ankara Valiliği İl Özel İdaresi vekili, cevap dilekçesinde özetle, yangın çıkan işhanının mülkiyetinin müvekkiline ait olduğunu, binanın afetlere ve yangına karşı korunması amacıyla gerekli önlemlerin alınması konusunda gerekli uyarıları yapmış olduklarını, yangının çıkış sebebinin kiracı sıfatıyla bulunan şahsın yanında çalışan işçinin kusurlu davranışı olduğunu, müvekkiline yüklenecek herhangi bir kusur bulunmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Davalı Büyükşehir Belediye Başkanlığı vekili, davanın idari yargıda görülmesi gerektiğini, zamanaşımının gerçekleştiğini, müvekkilinin bu davada husumeti bulunmadığını, yangında kusurları bulunmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE :
Mahkememizce yapılan yargılama neticesinde ; 12/03/2013 tarihli kararı ile; Davanın kısmen kabulüne 39.000,00 TL maddi tazminatın 24/12/2003 tarihinden yasal faizi ile davalı Ankara Valiliği il özel idaresinden tahsiline, manevi tazminat talebinin reddine, diğer davalılara yönelik davanın reddine karar verilmiştir.
Dosyanın temyiz edilmesi sonucu Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 02.06.2015 tarih ve 2014/7751 esas 2015/10115 karar sayılı ilamıyla mahkememiz kararı bozulmuştur.
Mahkemece, bozmaya uyularak yapılan yargılama neticesinde; davanın kısmen kabulü ile 7.282,47 TL tazminatın 24/12/2003 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalı … Anonim Şirketinden; 7.282,47 TL tazminatın 24/12/2003 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalı (İl Özel İdaresi tüzel kişiliği kaldırılmış olmakla) Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığından tahsili ile davacıya verilmesine; Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na hizmet kusurundan kaynaklı açılan tazminat davasına idari yargı görevli olduğundan yargı yolu yönünden usulden reddine karar verilmiş; hüküm, davacı ile davalı şirket ve belediye tarafından temyiz edilmiştir.
Yargıtay Yargıtay … Hukuk Dairesi’nin 21.02.2021 tarih ve 2021/8082 esas 2021/ 13301 karar sayılı ilamıyla
“…
1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre; davalı şirket ile belediyenin tüm, davacının sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2- Bilindiği üzere 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 49 uncu maddesinde, kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar verenin bu zararı gidermekle yükümlü olduğu belirtilmiştir.
Diğer taraftan Türk hukukuna hâkim olan ilke, taleplerin yarışması ilkesidir. Birden çok kişinin aynı zarardan sorumluluğuna, “Müteselsil sorumluluk” adı verilmektedir. Doktrinde buna “taleplerin yarışması” da denilmektedir (Eren, s.833).
Müteselsil sorumluluk birden çok kişinin aynı zarardan, yükümlülerden her birinin zarar görene karşı, diğer yükümlüler tarafından zararın tamamını tazmin edinceye kadar sorumlu olmasıdır (Kırca, Ç.: Müteselsil Sorumlulukta Borçlar Kanunu Tasarısı ile Getirilen Değişiklikler, Prof. Dr. Fikret Eren’e Armağan, Ankara 2006, s.644).
Müteselsil sorumluluk, hem maddi zararın hem de manevi zararın tazmininde söz konusu olur. Birden çok kişinin bir zarardan sorumlu olması için bu zararın tek ve aynı zarar olması gerekir. Bölünemeyen, zarar verenlerden her birine paylaştırılması mümkün olmayan zarara tek zarar denilir. Buna karşılık, zarar verenlerden her biri, bağımsız bir zarara neden olmuş veya zararın tespiti mümkün bir kısmına sebep olmuşsa, müteselsil sorumluluk değil, kısmi sorumluluk söz konusu olur. Bu taktirde zarar verenlerden her biri, sebep olduğu zararı veya kısmi zararı tazmin eder (Eren, s.833).
Müteselsil sorumluluk aynı sebebe dayanabileceği gibi değişik sebeplere de dayanabilir. Birden çok kişi aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu olabilir. Aynı zararı doğuran çeşitli sebepler, kusur sorumluluğu (haksız fiil), sözleşme ve kusursuz sorumluluk (kanun) olabilir. Bu suretle, birden çok zarar verenden biri, aynı zararı haksız fiil, diğeri sözleşme, bir başkası da özen veya tehlike sorumluluğuna göre tazmin zorundadır (Eren, s.839).
Müteselsil sorumluluk iki ilkeyi beraberinde getirir. Bu ilkelerden birisi zarar verenle zarar gören arasındaki ilişki, diğer bir anlatımla dış ilişki (BK’nın 50., TBK’nın 61. maddesi); ikincisi ise zarar verenler arasındaki ilişki, diğer bir anlatımla iç ilişkidir (BK’nın 51., TBK’nın 62. maddesi).
Zarar gören ile zarar veren arasındaki ilişkiyi düzenleyen dış ilişki müteselsil sorumluluğun ilk ilkesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Müteselsil sorumluluk, zarar görene diğer borç ilişkilerine oranla zarar verenler karşısında daha güçlü ve ayrıcalıklı bir durum sağlar. Buna göre, zarar gören tazminatın tamamını, dilediği taktirde zarar verenlerin tamamından talep edebileceği gibi, bir kısmından veya sadece birinden de talep edebilir (Eren, s.840).
Diğer bir ifadeyle alacaklı, borçluların hepsini birden takip veya dava edebileceği gibi, bunların içinden dilediği birini veya bir kaçını da takip veya dava edebilir. İşte alacaklının, borçlulardan dilediğini ya da dilediklerini ifa istemine muhatap tutabilmesi, onun bir seçim hakkına sahip bulunduğunu gösterir. Alacaklının bu hakkı borç tamamen ödeninceye kadar devam eder (Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, s.285). Bu durumda kişilerin yarışmasından (Personenkonkurenz) bahsedilir (Antalya, G.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Cilt II, İstanbul 2017, s.545).
Alacaklının, ifayı borçluların birinden istemesi ya da yalnız onu dava etmesi veya ifaya mahkûm ettirmesi, diğer borçluları borçtan kurtarmaya yetmez. Diğer borçluları ifa yükümünden kurtaran şey, ifa istemine muhatap olan borçlunun ifada bulunmasıdır; sadece mahkûm olması değildir. Kısaca, alacaklı, borçlulardan birini takip veya dava ettikten, hatta onu mahkûm ettirdikten sonra bile -ifayı tamamen elde etmedikçe- diğer borçlulara başvurmak hakkını muhafaza eder (Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, s.286).
Tazminatın tamamının zarar verenlerden yalnız birisine karşı açılan davada talep edebilmesi, zarar görene ispat ve tahsil kolaylığı sağlar. Buna göre, zarar gören tazminat davasını en sağlam ispat araçlarına sahip olduğu zarar verene karşı açabileceği gibi, böyle bir davayı, tazminatı ödeme gücü en fazla olan zarar verene karşı da açabilir. Bu sayede zarar gören zarar verenlerden her birini ayrı ayrı dava edip, sayısız zahmetlere katlanacağı yerde, tamamı aleyhine açacağı bir tek dava ile de kolayca sonuca ulaşabilir. Keza, zarar görenin, tazminat alacağının bir kısmını, bir zarar verenden, diğer kısmını da diğer zarar verenden istemesi mümkündür. Ancak, burada “tek zarar, tek tazminat ilkesi” geçerli olduğundan, tazminat ödeme
borcu, zarar verenlerden biri tarafından yerine getirildiği oranda sona erer. Zarar verenlerden biri, tazminatın tamamını ödediği taktirde, borç ortadan kalkar, dolayısıyla, zarar gören böyle bir hâlde artık diğer zarar verenlerden tazminat talep edemez (Eren, s.840).
Zarar verenlerin her biri zarar görenin uğramış olduğu zarar nedeniyle doğan tazminatın tamamından sorumlu olup, bu sorumluluk borcun ödenmesine kadar devam eder. (HGK’nın 24/06/2021 tarihli ve 2017/4-1442 E. 2021/839 K. sayılı kararı da aynı yöndedir).
Buna göre, mahkemece; bilirkişi raporu ile tespit edilen zarar tutarından, davacının da aralarında bulunduğu esnafın kusur oranınında indirim yapıldıktan sonra, geri kalan miktarın TBK’nın 61 nci ve 62 nci (BK’nun 50. ve 51.) maddeleri gereğince davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesi gerekirken, her bir davalının kusur oranlarına göre ayrı ayrı olarak belirlenen tazminattan sorumlu tutulması, doğru görülmemiş” gerekçesi ile mahkememiz kararı bozulmuştur.
Mahkememizce bozma kararı üzerine karar düzeltme süresi beklenmeden sehven yeni esas kaydı alınmış ise de; davalılar vekilince 18/02/2022 tarihinde süresinde karar düzeltme isteminde bulunulmuş olduğu, yapılan düzeltme taleplerinin UYAP yardım masasınca karşılanamadığı anlaşılmakla;
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
Sehven esas kaydı alınan mahkememiz dosyasında karar verilmesine yer olmadığına,
Esasın bu şekilde kapatılarak dosyanına karar düzeltme istemi nedeniyle ilgili Yargıtay Dairesine gönderilmesine,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda 11/03/2022 karar verildi.

Katip …
e-imzalıdır.

Hakim …
e-imzalıdır.