Emsal Mahkeme Kararı Ankara 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2022/349 E. 2022/397 K. 29.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 1. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
T.C.
ANKARA
1. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

TÜRK MİLLETİ ADINA

GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO : 2022/349
KARAR NO : 2022/397
HAKİM : … …
KATİP : … …

DAVA : Marka İle İlgili Kurum Kararının İptali, Marka Hükümsüzlüğü
DAVA TARİHİ : 29/12/2014
KARAR TARİHİ : 29/11/2022

Mahkememizde görülmekte olan Marka İle İlgili Kurum Kararının İptali, Marka Hükümsüzlüğü davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
DAVA:
Davacı vekil dava dilekçesiyle; davalı şirket tarafından tescili istenen 2013/48209 başvuru numaralı … ibareli marka başvurusuna müvekkili adına tescilli ve tanınmış … markaları gerekçe gösterilerek TPE nezdinde itirazda bulunduklarını, Markalar Dairesi Başkanlığınca markalar arasında karıştırılma ihtimali bulunduğu belirtilerek itirazlarının kabulüne ve başvurunun reddine karar verildiğini, ancak başvuru sahibi davalının bu karara itirazını inceleyen YİDK tarafından markaların karıştırılmaya yol açmayacağı gerekçesi ile red kararının kaldırdığını ve başvurunun tescil işlemlerinin tüm emtialar için devamına karar verildiğini, Davalı başvurusuna konu markanın müvekkili markasını bire bir içinde barındırdığını, markaların görsel ve özellikle de fonetik bakımdan ayırt edilemeyecek kadar benzer olduğunu, markalarda vurgunun son hecede olduğunu, her iki markanın da son hecesinin “…” ibaresi ile bittiğini, YİDK kararında NANO kelimesinin tanımı yapıldıktan sonra markanın tescili istenen sınıflarda PETROL kelimesinin kısaltması olarak PET ibaresinin yer aldığının ifade edildiğini, ancak bu gerekçenin kabul edilebilir olmadığını, marka parçalara ayrılarak benzerlik incelemesi yapılmasının doğru olmadığını, tüketicinin NANO kelimesinin anlamını bilmesinin ve markanın bu kelimeden hareketle yaratıldığını düşünmesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, kaldı ki; başvuru sahibinin markayı hangi kelimelerden hareketle yarattığının bir öneminin de bulunmadığını, bunun dışında; tescili talep edilen sınıflar ile bu ölçü birimin bir ilgisinin olmadığını, başvurunun NANO kelimesinden hareketle yaratılmadığını, aksine; tanınmış … markalarına yakınlaşma gayesi ile yaratıldığını, Müvekkilinin … ibareli seri markalarının TPE nezdinde tescilli olduğunu, yurtdışında da marka tescillerinin yaptırıldığını, hem Türkiye’de hem de yurtdışında aktif olarak kullanılmakta olduğunu, müvekkili tarafından ihdas edilen ve büyük yatırımlar yapılan markanın tanınmış marka haline getirildiğini, … ibaresi üzerindeki gerçek hak sahibinin müvekkili olduğunu, başvurudaki harf farklılıklarının markaların benzerliğini ortadan kaldırmadığını, Yargıtay içtihatlarına göre markaların benzer kabul edilmesi gerektiğini, markaların bütün halinde bıraktıkları intiba bakımından benzer olduklarının açıkça görüldüğünü, doktrine ve yerleşik içtihatlara göre tanınmış markalar yönünden iltibas riskinin daha yüksek olduğunu, tüketicilerin markaları mutlak olarak karıştıracağını, başvuru kapsamındaki mal ve hizmetlerin de müvekkili markalarının tescil kapsamındaki mal ve hizmetlerle aynı veya benzer olduğunu, bu benzerliğin iltibasa neden olduğunu,… Holding bünyesinde 1992 yılında kurulan müvekkili …’nin perakende satışlar, ticari ve endüstriyel yakıtlar, madeni yağlar, depolama ve uluslararası ticaret konularında faaliyet gösterdiğini, müvekkilinin 556 sayılı KHK’nın 8/5 maddesi gereğince de zarar göreceğini, ancak; müvekkili tarafından dayanak alınan bu maddenin dava konusu kararda değerlendirilmediğini, müvekkili şirketin son on yılın en hızlı ve tutarlı büyüyen petrol şirketi olduğunu, KalDer Müşteri Memnuniyeti Endeksine göre 2006-2009 döneminde sektörünün lideri olan …’in 2010 yılında da akaryakıt tüketicisinin en memnun kaldığı marka olmayı beşinci kez başardığını, İzmir’de bulunan fabrikalarında madeni yağ üretimi yaptığını, entegre kalite sistem belgelerine sahip olup 20 ülkeye ihracat yaptığını, Türkiye’de halen 3. büyük akaryakıt dağıtım şirketi olup 1.300’ün üzerinde istasyonu bulunduğunu, müvekkilinin ticaret ünvanı ve www…com.tr alan adının varlığı karşısında davalı başvurusunun reddi / hükümsüzlüğü gerektiğini, YİDK kararının bu yönüyle de hatalı olduğunu, Müvekkili ile aynı alanda faaliyet göstereceği ticaret ünvanından ve marka başvurusu kapsamından anlaşılan davalı şirketin marka olarak seçebileceği milyonlarca kelime varken; müvekkili şirketin tanınmış markasının benzerini bilinçli olarak seçtiğini, basiretli bir tacirin aynı sektördeki tanınmış markadan haberdar olmadığının söylenemeyeceğini, ortalama tüketicilerin … markasını müvekkili davacı ile ilişkilendireceğini, müvekkiline ait seri markalardan biri zannedeceğini, davalının tanınmış markanın benzerini kullanarak dikkat çekmeyi, tanınmış markanın temsil ettiği imajın davalı markasını taşıyan mal ve hizmetlere devrini sağlamayı amaçlandığını, mal ve hizmetlerin farklı olduğu bir an için düşünülse dahi 556 sayılı KHK’nın 8/4 maddesindeki koşulların oluşacağını, Dava konusu başvurunun tamamen kötü niyetle yapıldığını, tanınmış markanın benzeri için yapılan başvurunun kötü niyetli olduğunun Yargıtay içtihatları ile kabul edildiğini, … markası ile … markası arasında görsel ve işitsel bakımdan ayırt edilemeyecek kadar benzerlik bulunduğunu, başvuru konusu markanın müvekkiline ait markaların esas veya münhasır unsuru olan … ibaresini birebir içerdiğini, bu durumda halk nezdinde iltibas yaratmasının kaçınılmaz olduğunu beyan ederek, 31.10.2014 tarih ve 2014-M-14927 sayılı TPE YİDK kararının iptaline, tescil edilmiş ise 29.05.2013 tarih ve 2013/48209 sayılı … markasının hükümsüzlüğüne ve terkinine karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP:
Davalı TÜRKPATENT vekili cevap dilekçesiyle; verilen Kurum kararının usul ve yasyaya uygun olduğunu belirterek; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Diğer davalı şirket vekili cevap dilekçesiyle; dava dilekçesinde müvekkili markası NAN-… diye okunmaya ve vurgulanmaya çalışılmış ise de müvekkilinin markasının … olduğunu ve Türk dil kurallarına göre markanın okunuşunun NA-NO-PET olduğunu, müvekkili şirkete ait markanın okunuşunun “NA-NO-PET” olduğunu, bu durumda; mahkemece NA-NO-PET markası ile O-PET markasının benzer olup olmadığının incelenmesi gerektiğini, Müvekkilinin “nano” kelimesi ile sektörel bazda genel olarak kullanılan “pet” kelimesinin birleşmesinden kendine özgü, yeni bir marka oluşturduğunu, marka oluşturulurken kimsenin markasına benzeme amacı güdülmediğini, “nano” kelimesinin Yunanca’da “cüce” anlamına geldiğini ve bu kelime ile tanımlanan ifadelerin herhangi bir ürünün milyarda birini gösterdiğini, nanoteknolojinin günümüzde kumaş, boya ve araba sektöründe kullanıldığını ve her geçen gün kullanım ağının genişlediğini, oluşturulan markanın iddia edildiği gibi davacının markasına benzemediğini, Benzerlik incelemesinin bütünsel olarak yapılması, markaların görsel, yazılış, okunuş ve anlamsal olarak değerlendirilmesi gerektiğini, davacı markasının O harfi ile başlayan renkli bir işaret olduğunu, müvekkili markasının ise renksiz ve şekilsiz olduğunu, markaların görünüşlerinin ve yazılışlarının farklı olduğunu, davacının markası “o-pet” müvekkilinin markası “na-no-pet” şeklinde hecelendiğinden okunuşlarının farklı olduğunu, anlamsal benzerliğin de söz konusu olmadığını, markalar benzer olmadığından emtiaların karşılaştırılmasının davaya bir etkisinin olmadığını, davacının kötü niyet iddiasını kanıtlamadığını, genel olarak kullanılan “pet” kelimesi ve “na-no” kelimesi ile marka oluşturulmasında kötü niyet olamayacağını ileri sürerek; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
YARGILAMA:
Mahkememizin 26.01.2016 tarihli ve 2014/559 E., 2016/5 K. sayılı kararı ile; iki hece olan davacı markasının “o-pet” şeklinde, davalı markasının ise üç heceli “na-no-pet” şeklinde okunduğu, ibarelerin son dört harfi ortak olmakla birlikte sadece son hecelerin aynı olduğu, ancak ibarelerin son kısmında ortak harflerin bulunmasının fonetik açıdan benzer oldukları anlamında gelmeyeceği, davacı şirketin “…” markalarının siyah-beyaz ya da sarı-mavi, mavi-kırmızı, mavi-beyaz-sarı gibi renk kombinasyonlarını içeren muhtelif şekillerde, … ibaresi öncelikli ve bu ibare markanın başlangıcında olacak şekilde dizayn edildiği, bu hâliyle davalının “…” markası ile görsel bakımdan da farklılaştığı, davalının kötü niyetli hareket ettiğine ilişkin somut veri bulunmadığı, dolayısıyla dava konusu marka ile davacı markaları arasında iltibas tehlikesi bulunmadığından 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin (556 sayılı KHK) 8/4 maddesine göre de başvurunun tescilinin engellenemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.
Yargıtay 11. HD’nin 04.04.2018 tarihli 2016/8847 E. 2018/2396 K. sayılı kararı ile; “(…)
1- Bozma sebep ve şekline göre davacı vekilinin aşağıdaki bent dışındaki sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
2- Dava, davalı şirketin marka tescil başvurusuna karşı yapılan itirazı ret eden TPE YİDK kararının iptali ve davalı şirket markasının hükümsüz sayılması istemlerine ilişkindir. Davacının itirazına mesnet markalarının “…” esaslı unsurlardan, davalı şirketin başvurusunun ise “…” ibaresini içerdiği hususları uyuşmazlık konusu değildir. Davacı vekili, diğer iddialarının yanında müvekkilinin markaları ile davalı şirketin tescilini istediği markanın benzer olduğunu, 556 sayılı KHK’nin 8/1-b maddesi anlamında karışıklığa neden olacağını ileri sürmüştür. 556 sayılı KHK’nin 8/1-b maddesi hükmü uyarınca, tescil için başvurusu yapılan marka, daha önce başvurusu yapılmış veya tescil edilmiş bir marka ile aynı veya benzer ise ve markanın kapsadığı mal ve hizmetlere aynı veya ilişkilendirilebilecek ölçüde benzer ise, ortalama tüketiciler tarafından karıştırılma ihtimali (iltibas) varlığı kabul edilmeli ve önceki marka sahibinin itirazı üzerine başvurunun reddine karar verilmelidir. Markalar arasında karıştırılabilecek ölçüde benzerliğin tespitinde, markaların görsel, işitsel ve kavramsal özellikleri bir bütün olarak dikkate alınmalıdır. Somut olayda taraf markaları dikkate alındığında davacı markalarının esas unsuru “…”, davalı markasının esaslı unsurunun ise “…” ibaresinden oluştuğu, davalı başvurusuna konu markanın davacının markalarının esaslı unsurunu aynen içerdiği ve mikro yüksek ileri teknoloji anlamındaki “NANO” sözcüğü ile “…” sözcüğünü bir araya getiren bir ibare olduğu, tarafların marka tescil kapsamındaki mal ve hizmetler yönünden de tam bir ayniyet bulunduğu, ortalama tüketici kitlesinin genel ve bütüncül bakış açısı itibariyle her iki markanın karıştırılma ihtimallerinin yüksek olduğu, bu durum karşısında mahkemece, markalar arasında 556 sayılı KHK’nin 8/1-b maddesi anlamında benzerlik bulunduğu kabul edilerek değerlendirme yapılması gerekirken yazılı gerekçe ile davanın reddi yönünde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.” gerekçesiyle mahkememiz kararı bozulmuş ve mahkememizin 2018/348 Esasına kaydedilmiştir.
Mahkememizce yapılan yargılama neticesinde 25.12.2018 tarihli ve 2018/348 E., 2018/311 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçeyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu tarafından 01/03/2022 tarih ve 2019/11-364 E. 2022/234 K. Sayılı ilamıyla; ”Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemeler ile hukukî kavram ve kurumların ortaya konulmasında yarar vardır. Bilindiği üzere, Türk Hukuku’nda sağlanan marka koruması tescil yoluyla elde edilir. Dava tarihi itibariyle somut olaya uygulanması gereken 556 sayılı KHK’nın 7. maddesinde bir marka tescil başvurusunun Türk Patent ve Marka Kurumu tarafından “mutlak ret nedenleri” kapsamında yapılacak inceleme sonucunda reddedilmesinin koşulları belirlenmiştir. Mutlak ret nedenlerinin ortak özelliği, marka olarak tescili talep olunan işaretin kamuyu ilgilendirmesi veya kamuya mal olmasıdır. Ret nedenlerinin mutlak karakteri icabı, herhangi bir kişinin ileri sürmesine gerek kalmaksızın Türk Patent ve Marka Kurumu ve mahkeme tarafından “re’sen” dikkate alınırlar. Zira mutlak ret nedenleri birer def’î değil, itiraz sebebidir. Mutlak ret nedenlerini, mükellefiyetleri olmamasına rağmen, 556 sayılı KHK’nın 34. maddesi gereği herkes Kurum’un bilgisine arz edebilir ve ilgililer (tescil neticesinde menfaat kaybına uğrayabilecek kişiler) de 556 sayılı KHK’nın 35. maddesi çerçevesinde “itiraz” konusu yapabilirler. İlgililer bu itirazlarından feragat edemezler. İtiraza rağmen YİDK tarafından verilen kesinleşmiş tescil kararına karşı, 556 sayılı KHK’nın 53. maddesi gereğince iptal davası ikame edilebilir. Bu davalarda, mutlak ret nedenleri mahkemece re’sen dikkate alınır. YİDK kararlarının iptali için açılan davalarda mutlak ret nedenleri hakkındaki inceleme ve değerlendirme başvuru tarihindeki koşullara göre yapılır. Mutlak ret nedenlerinden birinin varlığı dolayısıyla tescil olunmaması gerekirken her nasılsa tescil olunan bir markaya karşı 556 sayılı KHK’nın 42/1-a maddesi gereğince hükümsüzlük davası açılabilir. Böyle bir dava sonuçlanmadan tescili yolsuz da olsa bir markanın kullanımı engellenemez (Karan, Hakan/Kılıç, Mehmet: Markaların Korunması 556 sayılı KHK Şerhi ve İlgili Mevzuat, 1. Baskı, Ankara 2004, s.79-80). 556 sayılı KHK’nın 8. maddesinde ise markanın tescili ile ilgili “nispi ret nedenleri” düzenlenmiştir. Bu nedenlerin ortak özelliği, tescili talep olunan marka üzerinde üçüncü bir kişinin üstün hak iddiasına dayanmasıdır. Mutlak ret nedenlerinden farklı olarak nispi ret nedenlerinin kamu menfaati ile herhangi bir ilgisi bulunmamaktadır. Nispi ret nedenleri, mahkeme veya Kurum tarafından re’sen dikkate alınmazlar. Bunların mutlaka 556 sayılı KHK’nın 35. maddesi gereğince ilgili kişiler (yani daha önceki bir tarihte tescil edilmiş veya tescil başvurusunda bulunulmuş bir markanın sahibi ile tescilsiz markayı kullanarak bu işaret üzerinde daha eski bir tarihte hak kazanmış olan kişiler) tarafından “itiraz” olarak ileri sürülmesi gerekir. İlgili kişiler, itiraz hakkını kullanmaktan feragat edebilirler. Nispi ret nedenlerinden birinin varlığı dolayısıyla tescil olunmaması gerekirken her nasılsa tescil olunan bir markaya karşı 556 sayılı KHK’nın 47 ilâ 53. maddeleri arasındaki prosedür takip edilerek kesinleşmiş YİDK kararı aleyhine iptal davası açılabileceği gibi, 556 sayılı KHK’nın 42/1-b maddesindeki şartlar dairesinde hükümsüzlük davası da ikame edilebilir. Somut olay ile ilgisi bulunması bakımından nispi ret nedenlerinden 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi üzerinde durulmasında yarar vardır. 556 sayılı KHK’nın 8/1-a ve b maddesindeki düzenleme; “Tescil edilmiş veya tescil için başvuru yapılmış bir markanın sahibi tarafından itiraz yapılması durumunda aşağıdaki hallerde marka tescil edilemez: a) Tescil için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı ise ve aynı mal veya hizmetleri kapsıyorsa, b) Tescil için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı veya benzer ise ve tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer ise, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın halk tarafından karıştırılma ihtimali varsa ve bu karıştırılma ihtimali tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile ilişkili olduğu ihtimalini de kapsıyorsa…” hükmünü haizdir. Buna göre anılan madde kapsamında tescil için başvurusu yapılan marka ile tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka arasında halk tarafından karıştırılma ihtimalinden (iltibas) bahsetmek için hem karşılaştırmaya konu marka işaretleri arasında hem de işaretlerin tescil edileceği mal ve hizmetler arasında aynılık veya benzerlik olması gerekir. 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi kapsamında markalara ait mal ve hizmet listelerinde yer alan mal ve hizmetlerin “aynı veya benzer” olup olmadığının değerlendirmesinde, sınıflandırmaya ilişkin ulusal ve uluslararası düzenlemelerin bağlayıcı kurallar içermediği dikkate alındığında, karşılaştırma konusu mal ve hizmetlerin ait oldukları sınıf numaraları ile bağlı kalınmamalıdır. Karşılaştırmaya konu mal veya hizmet farklı sınıflarda yer almakla birlikte, hammadde-mamul ilişkisi, pazarlama koşulları, amaçları, satış sonrası servis ve onarım süreçlerinde ortaya çıkan müşteri çevresindeki ayniyet, birinin diğeri yerine ikame edilebilmesi gibi birçok açıdan benzerlik içerebilmektedir. Bu itibarla karşılaştırmaya konu mal veya hizmet farklı sınıflarda olsa da “aynı veya benzer” olabilmektedir. Tescil için başvurusu yapılan marka ile tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka arasında halk tarafından karıştırılma ihtimalinden bahsedebilmek için mal ve hizmetin aynı veya benzer olmasının yanında işaretlerin de “aynı veya benzer” olması gerekmektedir. İşaretler arasında benzerlik değerlendirmesi yapılırken işaretler arasında görsel, işitsel ve anlamsal benzerliğin yanında esas olarak halk (tüketici) nezdinde bir bütün olarak uyandırdığı izlenim esas alınmalıdır. Bir işaret, görsel, işitsel, anlamsal veya diğer bir açıdan farklı olsa bile, “bütünsel” bir açıdan kendisine yaklaşıldığında herhangi bir sebeple halk gözünde başka bir marka ile bağlantısı varmış intibaı yaratarak onu çağrıştırıyorsa ve bu yüzden halkın mal veya hizmet tercihinde etkili oluyorsa, marka olarak tescili engellenebilir. Başka bir deyişle müşterilerin ihtiyaçları olan mal veya hizmetleri bunları ayırt etmek maksadıyla kullanılan işaretlerin birbirine yakınlığı dolayısıyla karıştırmaları ihtimal dâhilindeyse bir marka ile diğer bir işaret arasında “benzerlik” vardır (Karan/Kılıç, s. 199). Bu itibarla markanın bir bütün olarak algılanmasına etki eden bütün unsurlar her somut olayda ayrı ayrı değerlendirilmeli ve halk tarafından karıştırılma ihtimali buna göre belirlenmelidir. Burada belirtilen halk; işin ilgilisi veya uzmanı olmayan ancak doğrudan muhatabı olan ortalama tüketicidir. Karıştırılma ihtimalinde önemli olan husus, tüketicilerin bu iki işaret arasında herhangi bir şekilde ve herhangi bir sebeple bağlantı kurma ihtimalidir. Buradaki “ihtimal” kelimesi özenle ve özellikle kullanılmış bir kelime olup, şekil, ses, anlam, genel görünüm, çağrışım veya bir seri içinde bulunma izlenimi bu kapsamda değerlendirilmektedir. Hatta markalar arasında birçok noktada fark bulunduğu tespit edilse bile “umumi intiba” bunların karıştırılabileceği yönünde ise iki işaret arasında karıştırma ihtimalinin bulunduğu kabul edilmelidir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 13.06.2012 tarihli ve 2012/11-155 E. 2012/376 K. sayılı kararı). Başka bir deyişle karıştırılma ihtimali; görsel, biçimsel, anlamsal, işitsel benzerlikler, çağrıştırma, bir bütün olarak uyandırdığı toplu kanaat, malın veya hizmetin hitap ettiği alıcı grubunun toplumsal düzeyi ve durumu, markayı taşıyan malın değeri ve alıcının bu malı almaya ayırdığı zaman, markanın asıl unsurları ve tamamlayıcı unsurları, telaffuz, anlam veya biçimden, işaretlerin toplu olarak bıraktığı izlenimden, seri içine girmekten veya başka bir çağrışımdan kaynaklanabilir. Yine tüketicilerin, karşılaştırılan işaretler arasında herhangi bir şekilde “bağlantı” kurabilmesi de benzerlik bulunduğunu kabul etmek için yeterli olmaktadır. Hemen belirtilmelidir ki; işaretlerin benzerliğinde ve karıştırılma ihtimalinde dikkate alınacak önemli bir unsur da, önceki markanın ayırt edici niteliğidir. Önceki markanın ayırt edici niteliği düşük ise küçük farklılıklarla dahi karıştırılma ihtimali ortadan kaldırılabilir. Bu gibi hâllerde önceki marka ile başvuru arasında mevcut farklı unsurların veya ortak unsurlara yapılan ilavelerin ayırt ediciliği ve sonraki başvuruyu yeterince farklılaştırıp farklılaştırmadığı üzerinde durulmalıdır. Nitekim Avrupa Marka ve Tasarım Ağı Ortak Bildirgesinde de belirtildiği üzere, markalar düşük seviyede ayırt ediciliği olan bir unsuru paylaşıyorsa, karıştırılma ihtimali değerlendirmesinde örtüşmeyen bileşenlerin markaların genel izlenimi üzerindeki etkisine odaklanılacaktır (Karasu, Rauf/ Suluk, Cahit/ Nal Temel: Fikri Mülkiyet Hukuku, Ankara, 2018, s. 189). Başka bir deyişle önceki markanın ayırt edici niteliği düşük ise markaların örtüşmeyen bileşenlerinin benzerlikleri/farklılıkları ve ayırt edicilikleri ele alınarak sonuca gidilecektir. Bununla birlikte 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi kapsamında önceki markanın tanınmış olması da işaretler arasında karıştırılma ihtimalini artıran bir unsurdur. Gerçekten de bir işaretle karşılaşan tüketici, bu işaretin tanınmış markanın sadece bir unsurunu içermesi hâlinde dahi bunlar arasında bir bağlantı kurabilmektedir. Zira tanınmış markayı oluşturan ibareler tüketici nezdinde yerleşmiş olduğundan, sonraki işaret görüldüğünde bu işaretteki bazı farklılıklar gözden kaçırılarak tanınmış marka ile bağlantı kurulabilmektedir. Ancak vurgulamak gerekir ki, 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi kapsamında, önceki markanın tanınmış olması, tescil edilmek istenen markanın sadece aynı veya benzer mal ve hizmetler yönünden benzerlik değerlendirilmesinde dikkate alınmalıdır. Tanınmış markanın tescil edildiği mal ve hizmetlerden farklı mal ve hizmetlerde korunup korunamayacağına 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi kapsamında değil, 556 sayılı KHK’nın 8/4 maddesi kapsamında yapılan değerlendirmeden sonra karar verilmelidir. 556 sayılı KHK’nın 8/4 maddesi; “marka, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir markanın aynı veya benzeri olmakla birlikte, farklı mallar veya hizmetlerde kullanılabilir. Ancak, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği veya tescil için başvurusu yapılmış markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumda, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine, farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu red edilir.” hükmünü haizdir. Görüldüğü üzere anılan maddede bir markanın tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka ile aynı veya benzer olmasına rağmen, farklı mallar veya hizmetlerde kullanılabileceği açıkça vurgulanmış, ancak tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu ret edilebilecektir. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davalı şirket tarafından 29.03.2013 tarihinde “…” ibaresinin marka olarak tescili istemiyle Türk Patent ve Marka Kurumu’na başvuruda bulunulduğu, tescil kapsamında 04 ve 37. sınıf emtialarının yer aldığı, başvurunun ilan edilmesi üzerine davacı tarafından “…” ibareli markaları dayanak gösterilerek itirazda bulunulduğu, itirazın Markalar Dairesince kabul edilerek başvurunun reddine karar verildiği, davalı şirket tarafından bu karara yönelik yapılan itiraz ise YİDK tarafından kabul edildiği ve tüm mal ve hizmetler yönünden başvurunun devamına karar verildiği, başvurunun ise 19.01.2015 tarihinde tescil edildiği anlaşılmaktadır. Dosya kapsamından davalı şirket markasının kapsamında yer alan mal ve hizmet listesinin davacı markalarının mal ve hizmetleri ile aynı olduğu görülmektedir. Bu durumda 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi gereğince davacıların markaları ile davalı başvurusunun işaret itibariyle iltibas yaratacak kadar benzer olup olmadığının irdelenmesi gerekmektedir. Davalı şirket başvurusu, siyah renkli kalın ve büyük harflerle yazılmış “…” ibaresinden oluşmaktadır. Bu ibare mikro yüksek ileri teknoloji anlamındaki “NANO” ibaresi ile “…” ibaresinin bir araya getirilmesiyle meydana gelmiştir. Davacı markalarında ise “…” ibaresi asıl unsur olarak yer almakta ve bu ibareye muhtelif tali unsurlar eklenmek suretiyle seri markalar oluşturulduğu görülmektedir. Dolayısıyla davalının “…” ibareli başvurusu davacının markalarının asıl unsuru olan “…” ibaresini aynen içermekte ve başvurunun önünde yer alan “NAN” eki ise markaya yeterli düzeyde ayırt edicilik katmamaktadır. Gerçekten de “NAN” eki nedeniyle davalı başvurusu ile davacı markaları aynı veya ayırt edilemeyecek derecede benzer sayılmazlar ise de, genel intiba, görünüm, okunuş ve anlam olarak benzer oldukları kuşkusuzdur. Bu nedenle ortalama tüketici nezdinde genel ve bütüncül bakış açısı itibariyle her iki markanın karıştırılma ihtimalinin yüksek olduğu, taraf markaları arasında en azından ticari, ekonomik ve idari bir bağlantı bulunduğu algısının oluşabileceği, ayrıca davalı şirketin markasının davacının seri markası olarak algılanabileceği kabul edilmelidir. O hâlde mahkemece, yukarıda belirtilen hususlar gözetilerek markalar arasında 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında benzerlik bulunduğu kabul edilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekmektedir. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uymak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.” gerekçesiyle ”Açıklanan nedenlerle; davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA” şeklinde karar verilmiş dava mahkememizin 2022/249 Esasına kaydedilmiştir.
GEREKÇE:
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu tarafından 01/03/2022 tarih ve 2019/11-364 E. 2022/234 K. Sayılı ilamında da zikredildiği üzere; davalı şirket başvurusunun, siyah renkli kalın ve büyük harflerle yazılmış “…” ibaresinden oluştuğu, bu ibare mikro yüksek ileri teknoloji anlamındaki “NANO” ibaresi ile “…” ibaresinin bir araya getirilmesiyle meydana geldiği, davacı markalarında ise “…” ibaresi asıl unsur olarak yer aldığı, bu ibareye muhtelif tali unsurlar eklenmek suretiyle seri markalar oluşturulduğu; dolayısıyla davalının “…” ibareli başvurusu davacının markalarının asıl unsuru olan “…” ibaresini aynen içerdiği, başvurunun önünde yer alan “NAN” eki ise markaya yeterli düzeyde ayırt edicilik katmadığı, “NAN” eki nedeniyle davalı başvurusu ile davacı markaları aynı veya ayırt edilemeyecek derecede benzer sayılmazlar ise de, genel intiba, görünüm, okunuş ve anlam olarak benzer oldukları; bu nedenle ortalama tüketici nezdinde genel ve bütüncül bakış açısı itibariyle her iki markanın karıştırılma ihtimalinin yüksek olduğu, taraf markaları arasında en azından ticari, ekonomik ve idari bir bağlantı bulunduğu algısının oluşabileceği, ayrıca davalı şirketin markasının davacının seri markası olarak algılanabileceği hususuları dikkate alınarak davanın kabulüne karar verilmiş ve aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi açıklandığı üzere:
1-Davanın kabulü ile,
TPMK YİDK’nın 2014-M-14927 Sayılı kararının iptaline,
Davalıya ait 2013/48209 sayılı “…” ibareli markanın hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine,
2-Harçlar Yasasına göre hesaplanan 80,70-TL karar harcından peşin alınan 35,90-TL’nin mahsubu ile bakiye 44,80-TL’nin davalılardan tahsili ile hazineye irat kaydına,
3-Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesap olunan takdiren 15.000,00-TL maktu ücreti vekâletin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
4-Davacının yapmış olduğu ve aşağıda dökümü gösterilen 2.498,25-TL
yargılama giderinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
5-Davalı tarafından yargılama gideri sarfedilmediğinden bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
6-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen yatırana iadesine (HMK m.333),
Dair verilen karar, hazır olan taraf vekillerinin yüzüne karşı, tebliğ tarihinden itibaren 15 günlük yasal süre içinde Yargıtay da temyiz yolu açık olmak üzere açıkça okunup, usulen anlatıldı.29/11/2022

Katip … Hakim …
¸ ¸

DAVACI/MASRAF DÖKÜMÜ
İlk masraf : 54,20-TL
Gider Avansı :2.012,48-TL
Temyiz Karar Harcı (Maktu) : 29,20-TL
Temyiz Yoluna Başvurma Harcı : 143,50-TL
Temyiz Yoluna Başvurma Harcı : 218,50-TL
Temyiz Karar Harcı (Maktu) : 40,40-TL
Toplam :2.498,25-TL