Emsal Mahkeme Kararı Ankara 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/329 E. 2021/445 K. 21.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 1. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
T.C.
ANKARA
1. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

TÜRK MİLLETİ ADINA

GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2021/329
KARAR NO : 2021/445

DAVA : Fikir Ve Sanat Sanat Eseri Sahipliğinden Kaynaklanan Haklara Tecavüzün
Ref’i, Önlenmesi Ve Tazmini
DAVA TARİHİ : 28/05/2008
KARAR TARİHİ : 21/12/2021

Mahkememizde görülmekte olan Fikir Ve Sanat Sanat Eseri Sahipliğinden Kaynaklanan Haklara Tecavüzün Ref’i, Önlenmesi Ve Tazmini davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesiyle; Türk Dil Kurumu eski Başkanı … … ile … Yazılım Sanayi A.Ş. yetkilisi M. … … arasında imzalanan Proje Anlaşması başlıklı belgenin mevzuata aykırı olarak hazırlanmış olduğunu, sözleşme olarak geçerliliğin bulunmadığını, bu hususun Ankara 2. FSHHM’de görülen dava sonucu (2008/94 E.) verilen ve Yargıtay tarafından da onanan kararıyla (2008/127 K.) kesinlik kazandığını, dolayısıyla davalının eyleminin hukuka aykırı olduğu ve bu hukuka aykırı davranış nedeniyle kurumun zarara uğratıldığını, söz konusu belgede imzası olan bir tarafın, kendisine ait özel kanunu, tüzüğü ve yönetmelikleri mevcut bir kamu kurumu olan Türk Dil Kurumunun başkanı olduğunu, dolayısıyla bir kamu kurumunu temsilen işlem yaparken o kurumun hukuk mevzuatına uyulmasının şart olduğunu, Türk Dil Kurumu eski başkanı ile … Yazılım San. A.Ş. yetkilisi arasında imzalanan Proje Anlaşmasının yapılışında takip edilen yol ve sonrasındaki işlemler 2876 sayılı Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Kanunu ve diğer hukuki mevzuata aykırı olduğunu, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Harcama Usul ve Esasları ile Ayniyat İşleri Yönetmeliğinin 23 ve devamındaki madde hükümlerinde dışarı yaptırılacak işlerin, harcamaların belli esaslara bağlandığını, 23. Madde hükmüne göre her yıl bütçe Kanunu ile belirlenmiş olan pazarlık usulü limitinin on katına kadar olan ihaleler ve işler ancak pazarlık:usulü ile yapılabileceğini, bu limiti aşan ifıüelerVe işler 24, 25 ve 26. Madde hükümlerine göre açık teklif veya kapalı teklif usulü ile verileceğini, adı geçen anlaşmada yapılacak işin tutan pazarlık usulü limitinin çok üzerinde olmasına rağmen başka firmalardan teklif alınmadığını, piyasa araştırması da yapılmadığını, 1995 yılı Mali Bütçe Kanununun (4061 sayılı) 2886 sayılı Devlet İhale Kanununun 51/a maddesine göre, kamu kurumlannda pazarlık usulü ile ihale sınırının 150.000.000 TL (150 YTL) olarak tespit edildiğini, bunun ancak 10 katına kadar olan ihale ve işlerde pazarlık usulü geçerlilik sımn 1.500.000.000 TL (1.500 YTL) olarak belirlendiğini, oysa dava konusu sözleşmede bu sınır kat kat aşılmış bulunduğu, davalı tek bir satıştan 765.400 USD, diğer bir satıştan ise 299.600 USD gelir elde ettiğini beyan ettiğini, 2876 sayılı AKDTYK Kanunun 49/a hükmü TDK’nın mali ve idari işlerinin yürütülmesi ve uygulamaya yönelik karalar almak yetkisini Kurumun Yürütme Kuruluna verdiğini, TDK Başkanının sözleşme ve ihalelerde Yürütme Kurulunun aldığı kararlar doğrultusunda TDK’yı temsilen anlaşma yapıp imza atabileceğini, aynı kanunun 49/g madde hükmü de aym yönde olduğunu, Yürütme Kurulunun, çalıştığı dönemlerde Kurumun en yüksek yürütme organı olduğunu, Kurumun mali işlerini yürütmek ve uygulamaya yönelik kararlar almanın bu kurulun başlıca görevlerinden olduğunu, buna rağmen söz konusu Proje Anlaşması Yürütme Kuruluna sunulmadığını, bu kurulun onayı alınmadan imzalandığını, ortada sakat ve hukuken geçerli olmayan bir hukuki işlem bulunduğu, aynca 2876 sayılı Kanunun 50/2. Madde hükmü ile Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurulu hükmü ve Destekleme yönetmeliğinin 5/b,f,g,h madde hükümlerinde, ”Yürütme Kurullarnın aldıklan kararların Yüksek Kurum Yönetim Kurulunun onayından geçtikten sonra uygulanacağı” amir hükmünün getirildiği, dava konusu sözleşmenin Yüksek Kurum Yönetim Kurumundan geçmediğini, TDK eski başkanı … …’ın bahsi geçen mevzuat hükümlerinin hiçbirine Uymadan gizli bir şekilde ve yasal olarak Kurum adına sözleşme yapma yetkisi bulunmadan … Yazılım A.Ş. ile tahminen 1995 yılında bir sözleşme imzalandığını, tarihinden emin olamadıklarını, bu sözleşmenin aslının TDK resmi evrak kayıtlarından geçmediğini, TDK dosyalarında, arşivlerinde de böyle bir sözleşme bulunmadığını, 2001 yılında Türk Dil Kurumunda yolsuzluk olaylarının ortaya çıkıp Kurum Sekreteri Halil Selçuk tutuklandığında adı geçenin kızının babasının özel eşyalannı odasından toplarken sumeninden dava konusu sözleşmenin fotokopisinin bulunduğunu, yapılan araştırma sonunda da sözleşmenin hukuki alt yapısının bulunmadığının görüldüğünü, sözleşmeyi imzalayan A. … …. hakkında görevi kötüye kullanmak suçundan kamu davası açılması talebi ile Ankara CBS’na şikayette bulunulduğu, aleyhine kamu davası açıldığı, sözleşme incelendiğinde resmi kurumlarda alışılmamış şekilde sayı ve evrak numarasının bulunmadığı, konu bölümünün ise boş olduğunun görüldüğü, diğer bir değişle adı geçen anlaşmanın kurum dışında yapılmış bir anlaşma görünümü verdiğini, bu derece Kurum aleyhine ağır hükümler içeren bir anlaşmanın evrak numarası olmadan imzalanması nedeniyle şüphelerin ortaya çıkmasına neden olduğunu, bir kamu kurumunda, kurumu ilgilendiren ve kurumu bağlayacak olan her türlü yazışmalarda bir evrak numarasının verilmesinin asla ve vaz geçilmez bir asli unsur olduğu, ancak resmi kurullardan geçerek, yapılmasına karar verilen bir sözleşmede evrak numarası verilerek o kurumun ita amiri tarafından sözleşme imzalanması halinde sözleşme hükümlerinin kurumu bağlayacağının sadece kurum başkanının, kendisine bir yetki ve görev verilmeden, bir sözleşmeyi kendi başına imzalaması durumunda o sözleşmenin kurumu bağlaması hukuken mümkün olmadığı, yetkili kurullar tarafından böyle bir sözleşmenin yapılması ita amirinden istenmediğini, sözleşmenin geçersiz olması nedeniyle ”proje anlaşması” başlıklı sözleşmenin baştan itibaren geçerli olmadığından iptali ile, zarar verici müdahalenin engellenmesi ile CD üretiminin durdurulmasını, davalıda bulunan disklerin davacıya teslimini, fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.000 TL maddi tazminat isteminin yanısıra, davalının satışlardan elde ettiği tarihler itibarıyla ticari temerrüt reeskont faiziyle birlikte tahsilini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı vekili cevap dilekçesiyle, davacının dava dilekçesinde ileri sürdüğü vakıaların bir başka davada da tıpatıp ileri sürüldüğünü (Ankara 18. Asliye Hukuk 2002/49), bu davanın görevsizlik kararı üzerine görevli mahkemede açılmadığı gerekçesiyle, davanın açılmamış sayılmasına karar verildiğini, bu kararın kesinleşmediğini, davanın derdest olduğunu ileri sürmüş ve derdestlik itirazında bulunmuş, bu itirazın yanı sıra davalı vekili, “proje anlaşması” başlıklı belgenin bir sözleşme olduğunu, bu sözleşme uyarınca tüm yükümlülüklerin müvekkilince yerine getirildiğini, tüm Türkiye’de bu hususun bilindiğini, zira, bu hususun Türkçe Sözlüğün 9. basısında Teşekkür mahiyetindeki ifadelerle de sabit olduğunu, sözlüğün internet ortamına aktarılması işinde tek kuruş almadıklarını, davacının tüm iddialarının dayanaksız olduğunu ve bu sebeple davanın reddinin lazım geldiğini, davacının müvekkilinden 3.10.2000 gün ve 2891 sayılı fatura ile 28.172.185.160 TL (28.172,20 TL); 12.02.2001 tarih ve 3578 sayılı fatura ile 21.000.000.000 TL davacıya ödendiğini, sözlüğün kağıt ortamda basılması işinin de gerçekleştirildiğini 9. bası olarak piyasaya sürüldüğünü, bu durumun tüm kurumca bilindiğini, kurumda hiç kimsenin (bu işi gerçekleştirenler dışında) bunu bilmediği iddiasının gerçekleri yansıtmadığını, kurumun zarara uğratıldığı iddiasının yine 2. Fikri ve Sınai Haklar hukuk mahkemesince yapılan bilirkişi incelemesi esnasında Prof. Dr. Arif KOCAMAN ve arkadaşlarınca hazırlanan raporda çürütülmüş olduğunu, zira bu raporda sözleşmenin başlangıçta geçerli olarak kurulmuş bir sözleşme olduğu, bilahare davacı kurum tarafından yürütme kurulunun kararı doğrultusunda bu sözleşmenin geçersiz olduğunun davacı şirkete bildirilmesinin sözleşmenin iptal edilmesi şeklinde yorumlanması gerektiğinin ifade edildiği, sözleşmenin kurulmasından itibaren oldukça uzun bir süre geçmiş olmasına rağmen sözleşmenin geçersizliğinin ileri sürülmesinin dürüstlük ve güven kurallanna aykın olduğunu, çelişkili davranış yasağı kapsamında kurumun davranışının değerlendirilmesi gerektiğini, aynca taleplerin zamanaşımına uğradığını ileri sürerek davanın reddini talep etmiştir.
YARGILAMA:
Mahkememizce 16/09/2014 tarihli 2008/186 E 2014/189 K. Sayılı kararıyla, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, ”…her ne kadar davalı tarafça derdestlik ilk itirazında bulunulmuş ise de, bu itiraza konu teşkil eden davanın 22.03.2002 tarihinde Asliye Hukuk Mahkemesinde açıldığı, söz konusu davanın taraflarının ve dava konusunun işbu dava ile aynı olduğu, anılan davanın başka bir dava ile birleştirildiği ve daha sonra görevsizlik kararı verildiği, derdestlik itirazına konu teşkil eden birleşen dosya yönünden herhangi bir gönderme talebi olmadığından, gönderilen mahkemece 29.05.2008 tarihinde birleşen davanın açılmamış sayılmasına karar verildiği, işbu davanın ise 28.05.2008 tarihinde açıldığı, birinci davanın usule ilişkin nihai bir kararla sonuçlanması ve kanundan dolayı açılmamış sayılmasına karar verilmesi karşısında derdestlik itirazının yerinde görülmediği, kaldı ki yargılama sırasında da bu kararın kesinleştiği, ilk dava ile zamanaşımının kesildiği, bu davanın açılmamış sayılmasına karar verildiği, mülga 818 sayılı BK’nun 137. maddesinde öngörülen iki aylık ek sürenin varlığı ve davanın 10 yıllık zamanaşımına tabi olması nedeniyle davalının zamanaşımı itirazının da yerinde bulunmadığı, davacı kurumun sözleşme tarihindeki başkanı ile davalı şirket arasında düzenlenen 01.11.1995 tarihli sözleşmenin mutlak butlanla batıl olduğunun kesinleşmiş mahkeme kararıyla sabit bulunduğu, bu durumda söz konusu sözleşmenin baştan itibaren geçersiz olduğu, eser sahipliğinden kaynaklanan mali hakların davacı da bulunduğu, davalı tarafından sözleşmeye konu Türkçe sözlüğün internet ve CD ortamında üretiminin, çoğaltılmasının ve satışının 5846 sayılı Kanun’un 54. maddesi karşısında yasal olmadığı, mali hakkı devre yetkili kişiden devralınmadığı için hüsniyet sahibi olsa bile davalının bu iktisabının korunamayacağı, kaldı ki davalının da iyi niyetli olmadığı, zira davacı kurum başkanının tek başına bu devri yapmaya yetkisinin olmadığını bilebilecek durumda bulunduğu, davalının sözleşmeye konu faaliyeti nedeniyle elde ettiği karın vekaletsiz iş görme hükümleri çerçevesinde davacıya devrinin uygun görüldüğü gerekçesiyle davanın kabulüne, 01.11.1995 tarihli sözleşmenin iptaline, davalının elektronik ortamda Türk Dil Kurumu Türkçe sözlüğe vaki müdahelesinin men’ine, CD üretiminin durdurulmasına, davalıda ticari amaçlı bulundurulan disklerin davacıya iadesine, 257.956,19 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsiline” şeklinde karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 22/12/2015 tarihli 2015/867 E. 2015/13773 K. Sayılı ilamıyla;
”1-Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına, taraflar arasındaki 01.11.1995 tarihli sözleşmenin geçersiz olduğunun taraflar arasında görülerek kesinleşen Ankara 2. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2008/94-127 E.,K. sayılı ilamı ile ortaya çıkmış bulunmasına göre, davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Dava, taraflar arasındaki sözleşmenin iptali, müdahalenin önlenmesi ve maddi tazminat istemlerine ilişkindir. Davalı tarafça davaya ve ıslaha karşı zamanaşımı definde bulunulmuş olup mahkemece, davacı tarafından davalı aleyhine açılan ve HMUK’un 193/son maddesi uyarınca açılmamış sayılmasına karar verilen ilk dava ile zamanaşımının kesildiği, mülga 818 sayılı BK’nun 137. maddesinde öngörülen iki aylık ek sürenin varlığı ve davanın 10 yıllık zamanaşımına tabi olması nedeniyle davalının zamanaşımı definin yerinde olmadığı, ıslaha yönelik zamanaşımı definin ise davalının internet sitesinde halen davaya konu sözlüğün mali hakları kendisine aitmiş gibi ilan ve reklam yaptığı, bu haliyle ihlal devam ettiğinden zamanaşımı süresinin işlemeyeceği gerekçesiyle yerinde görülmediği kabul edilerek hüküm kurulmuş ise de, yapılan değerlendirme doğru değildir. Öncelikle belirtmek gerekir ki mülga 818 sayılı BK’nun 137. maddesi ancak davanın reddi halinde uygulanabilecek bir madde olup somut olayda olduğu gibi davanın açılmamış sayılması halinde alacaklıya ek bir süre kazandırmaz. Öte yandan, mülga 818 sayılı BK’nun 125. maddesinde düzenlenen aksine hüküm olmadığı takdirde her davanın 10 yıllık zamanaşımı süresine tabi olması hali sözleşmeye dayalı alacaklar için söz konusudur. Oysa, mahkemece, davalı ile davacı kurumun eski başkanı arasında imzalanan 01.11.1995 tarihli sözleşmenin baştan itibaren geçersiz olduğu tespit edilmiş olup esasen bu husus taraflar arasında görülerek kesinleşen Ankara 2. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin kararı ile de sabit bulunmaktadır. Diğer taraftan, ıslah ile artırılan miktara yönelik zamanaşımı defi yukarıda açıklandığı gibi, internet sitesinde davalının tecavüzünün devam etmesine dayandırılmış ise de, dosyaya davacı tarafından sunulan internet sayfası çıktıları, herhangi bir incelemeye tabi tutulmamış, söz konusu çıktıların davalıya ait internet sayfasından alınıp alınmadığı, burada yer alan ürünlerin dava konusu ürün olup olmadığı ve bu ürüne yönelik tecavüzün devam edip etmediği bilişim konusunda uzman bir bilirkişinin de içinde bulunduğu bilirkişi heyeti tarafından tespit edilmemiştir. O halde, mahkemenin bu gerekçesi de yerinde olmamıştır. Bu itibarla mahkemece, söz konusu esere ilişkin mali haklara baştan itibaren sahip olmayan davalının eylemi nedeniyle açılacak tazminat davasında, FSEK’in 68. maddesine dayalı bir talep de olmadığından aynı Kanun’un 70. maddesi atfıyla haksız fiile ilişkin hükümler uygulanacağından, zamanaşımı süresinin de buna göre değerlendirilmesi ve şayet davalının haksız eyleminin devam ettiğinin usulünce tespiti halinde zamanaşımı süresinin işlemeyeceğinin gözetilmesi suretiyle oluşacak sonuç çerçevesinde tazminat talebi yönünden bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde yanılgılı değerlendirme ile hüküm tesisi doğru olmamış, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.” gerekçesiyle, ”Yukarıda (1) no’lu bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının REDDİNE, (2) no’lu bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davalı yararına BOZULMASINA,” şeklinde karar tesis edilmiş, dava mahkememizin 2016/104 E. Sırasına kaydedilmiştir.
Mahkememizce bozma ilamına uyularak yapılan yargılama, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre 2016/104 E. 2019/14 K. Sayılı kararıyla; 28.05.2008 tarihi itibariyle davacıya ait ürünlerin davalı tarafından internet ortamında kullanıma amade tutulduğu ve dolayısıyla o tarih itibariyle ihlalin devam ettiği, ihlalin sürdüğü sürece zamanaşımının işlememesi ve en erken bu tarihten itibaren işlemeye başlaması gerektiği, gerek 818 sayılı BK gerekse de 6098 sayılı TBK uyarınca benimsenen on yıllık sürenin ıslahın yapıldığı tarihte sona ermediği, hakların zamanaşımına uğramadığı, zararın kapsamının belirlemelerinden sonra gerçekleşen ıslahın ise raporun tanziminden sonraki iki yıllık süre içinde yapıldığından objektif ve sübjektif zamanaşımı sürelerinin dolmadığı, davalının eyleminin dava açıldığı tarihte devam ettiği, davacı tarafından sunulan 2009 yılı ekran görüntülerinin davalıya ait olduğu ve haksız fiilin o tarihte de deam ettiği, 14 Mart 2016 tarihine kadar ekran görüntülerine ulaşıldığnın ve bu tarihe kadar internette kullanımların ve tecavüzün devam ettiğinin tespit edildiği, dava tarihi ve ıslah tarihi itibariyle zamanaşımının dolmadığı gerekçesiyle, davanın kabulü ile, vekaletsiz iş görme hükümleri gereğince elde edilen kar olan 257.956,19 TL’nin dava tarihinden itibaren değişen oranlarda ticari faiziyle davalıdan tahsiline, sair talepler yönünden yeniden karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 15/04/2021 tarihli 2019/4312 E. 2021/3720 K. Sayılı ilamıyla;
” 1- Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2- Dava, taraflar arasındaki sözleşmenin iptali, müdahalenin önlenmesi ve maddi tazminat istemlerine ilişkin olup, yukarıda özetlenen gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
Ancak, davalı tarafça ıslaha karşı zamanaşımı def’inde bulunulmuş mahkemece de, dava tarihi itibariyle davacıya ait ürünlerin davalı tarafından internet ortamında kullanıma amade tutulduğu ve dolayısıyla o tarih itibariyle ihlalin devam ettiği, ihlal sürdüğü sürece zamanaşımının işlememesi ve en erken zamanaşımının bu tarihten itibaren işlemeye başlaması gerektiği, böylece gerek 818 sayılı BK, gerekse de 6098 sayılı TBK uyarınca on yıllık sürenin ıslahın yapıldığı tarihte sona ermediği, zararın kapsamının belirlenmesinden sonra gerçekleşen ıslahın, raporun tanziminden sonraki 6098 sayılı TBK uyarınca iki yıllık süre içerisinde yapıldığı ve bu itibarla objektif ve sübjektif zamanaşımı sürelerinin dolmadığından bahisle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Oysa, kısa zamanaşımı olarak nitelendirilen zamanaşımı süresi, haksız fillerde mağdurun zarara ve failine ıttıla kesbettiği tarihten itibaren işlemekle birlikte, zarar verici haksız fil devam ettiği sürece zamanaşımı işlemeye başlamaz. Mağdur zararı veya faili ilanihaye öğrenemezse kendisine müddet bakımından hudutsuz bir dava hakkı da tanınamaz. Eğer mağdur, zarara veya failine veya mes’ul olan şahsa veya hepsine birden, zararı müstelzim olan fiil veya vakıanın hudusundan itibaren uzun zamanaşımı süresi içerisinde ıttıla kesbedememişse artık dava açamaz. Şayet haksız fiil aynı zamanda bir suç teşkil ediyor ve bu suçun takibi hususunda Ceza Kanununun koyduğu zamanaşımı süresi Borçlar Kanunundan daha uzun ise Ceza Kanunundaki müddet nazara alınır. (Prof. Dr. Haluk Tandoğan, Türk Mes’uliyet Hukuku)
6101 sayılı Türk Borçlar Kanunun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un ‘’Hak Düşürücü Süreler ve Zamanaşımı Süreleri’’ başlıklı 5. maddesinde de ‘’ Türk Borçlar Kanun’unun yürürlüğe girmesinden önce işlemeye başlamış bulunan hak düşürücü süreler ile zamanaşımı süreleri, eski kanun hükümlerine tabi olmaya devam eder. Ancak, bu sürelerin henüz dolmamış kısmı, Türk Borçlar Kanununda öngörülen süreden uzun ise, yürürlüğünden başlayarak Türk Borçlar Kanunu’nda öngörülen sürenin geçmesiyle, hak düşürücü süre veya zamanaşımı süresi dolmuş olur. Türk Borçlar Kanunu ile hak düşürücü süre veya özel bir zamanaşımı süresi ilk defa öngörülmüş olup da başlangıç tarihi itibarıyla bu süre dolmuşsa, hak sahipleri Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak bir yıllık ek süreden yararlanırlar. Ancak, bu ek süre, Türk Borçlar Kanunu’nda öngörülen süreden daha uzun olamaz.’’ hükmü düzenlenmiştir.
Her ne kadar mahkemece eylemin dava açıldığı tarihte ve hatta 14.03.2016 tarihine kadar devam ettiğinin tespit edildiği, dava tarihi ve ıslah tarihi itibariyle zamanaşımının dolmadığı, ıslahın zamanaşımı süresinde, zarar miktarının öğrenilmesinden hemen sonra yapıldığı belirtilmiş ise de, 29.05.2018 tarihli bilirkişi raporunda, dava konusu ürünlerin davalı internet sitesinde son görülme tarihinin 24.05.2009 olduğu ve 26.06.2009 tarihinden sonra ürün görseli ve davaya konu ürün için herhangi bir satış-pazarlama faaliyetine dair bilgi bulunmadığının tespit edildiği ve bu itibarla, ürünlerin en son görülme tarihi olan 24.05.2009 tarihinden 27.05.2014 ıslah tarihine kadar, 6101 sayılı Yasa’nın 5. maddesi kapsamında uygulanması gereken 818 sayılı BK’nın 60. maddesi uyarınca 1 yıllık zamanaaşımı süresinin dolduğu ve davalı tarafça da ıslaha karşı süresinde usulüne uygun zamanaşımı def’inde bulunulduğu nazara alınarak ıslahla artırılan miktar yönünden davanın reddine karar verilmesi gerekirken anınlan hususun nazara alınmaması doğru olmadığı gibi, uyulan Dairemiz bozma ilamında da belirtildiği üzere, FSEK 70. maddesi uyarınca haksız fiile ilişkin hükümlerin uygulanacağı işbu davada hüküm fıkrasında vekaletsiz iş görme hükümleri gereğince tazminata hükmedildiğinin belirtilmesi de doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir. ”
gerekçesiyle,
”Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının REDDİNE, (2) numaralı bentte açılanan nedenlerle, davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davalı yararına BOZULMASINA şeklinde karar verilmiştir.
Dava mahkememizin 2021/329 E. Sırasına kaydedilmiştir.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 15/04/2021 tarihli 2019/4312 E. 2021/3720 K. Sayılı ilamında da zikredildiği üzere;
Kısa zamanaşımı olarak nitelendirilen zamanaşımı süresi, haksız fillerde mağdurun zarara ve failine ıttıla kesbettiği tarihten itibaren işlemekle birlikte, zarar verici haksız fil devam ettiği sürece zamanaşımı işlemeye başlamaz. Mağdur zararı veya faili ilanihaye öğrenemezse kendisine müddet bakımından hudutsuz bir dava hakkı da tanınamaz. Eğer mağdur, zarara veya failine veya mes’ul olan şahsa veya hepsine birden, zararı müstelzim olan fiil veya vakıanın hudusundan itibaren uzun zamanaşımı süresi içerisinde ıttıla kesbedememişse artık dava açamaz. Şayet haksız fiil aynı zamanda bir suç teşkil ediyor ve bu suçun takibi hususunda Ceza Kanununun koyduğu zamanaşımı süresi Borçlar Kanunundan daha uzun ise Ceza Kanunundaki müddet nazara alınır. (Prof. Dr. Haluk Tandoğan, Türk Mes’uliyet Hukuku)
6101 sayılı Türk Borçlar Kanunun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un ‘’Hak Düşürücü Süreler ve Zamanaşımı Süreleri’’ başlıklı 5. maddesinde de ‘’ Türk Borçlar Kanun’unun yürürlüğe girmesinden önce işlemeye başlamış bulunan hak düşürücü süreler ile zamanaşımı süreleri, eski kanun hükümlerine tabi olmaya devam eder. Ancak, bu sürelerin henüz dolmamış kısmı, Türk Borçlar Kanununda öngörülen süreden uzun ise, yürürlüğünden başlayarak Türk Borçlar Kanunu’nda öngörülen sürenin geçmesiyle, hak düşürücü süre veya zamanaşımı süresi dolmuş olur. Türk Borçlar Kanunu ile hak düşürücü süre veya özel bir zamanaşımı süresi ilk defa öngörülmüş olup da başlangıç tarihi itibarıyla bu süre dolmuşsa, hak sahipleri Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak bir yıllık ek süreden yararlanırlar. Ancak, bu ek süre, Türk Borçlar Kanunu’nda öngörülen süreden daha uzun olamaz.’’ hükmü düzenlenmiştir.
29.05.2018 tarihli bilirkişi raporunda, dava konusu ürünlerin davalı internet sitesinde son görülme tarihinin 24.05.2009 olduğu ve 26.06.2009 tarihinden sonra ürün görseli ve davaya konu ürün için herhangi bir satış-pazarlama faaliyetine dair bilgi bulunmadığının tespit edildiği ve bu itibarla, ürünlerin en son görülme tarihi olan 24.05.2009 tarihinden 27.05.2014 ıslah tarihine kadar, 6101 sayılı Yasa’nın 5. maddesi kapsamında uygulanması gereken 818 sayılı BK’nın 60. maddesi uyarınca 1 yıllık zamanaaşımı süresinin dolduğu ve davalı tarafça da ıslaha karşı süresinde usulüne uygun zamanaşımı def’inde bulunulduğu nazara alınarak ıslahla artırılan miktar yönünden davanın reddine, davanın kısmen kabulü ile, davalı şirket tüzel kişiliği temsilcisi ile davacı kurum başkanı arasında düzenlenen 01/11/1995 tarihli proje anlaşması başlıklı sözleşmenin mutlak butlanla geçersiz olduğu Ankara 2 FSHHM’nin 2008/94 E. 2008/127 Kesinleşmiş ilamla anlaşıldığından sözleşmenin iptaline, davalının elektronik ortamda Türk Dil Kurumu Türkçe sözlüğe vaki müdahelesinin men’ine, yoğun disk (CD ) üretiminin durdurulmasına, davalıda ticari amaçlı bulundurulan disklerin davacıya iadesine, vekaletsiz iş görme hükümlerine göre belirlenen 10.000 TL tazminatın dava tarihinden itibaren değişir oranlarda ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi açıklandığı üzere:
1-Davanın Kısmen Kabulü İle,
Davalı şirket tüzel kişiliği temsilcisi ile davacı kurum başkanı arasında düzenlenen 01/11/1995 tarihli proje anlaşması başlıklı sözleşmenin mutlak butlanla geçersiz olduğu Ankara 2 FSHHM’nin 2008/94 E. 2008/127 Kesinleşmiş ilamla anlaşıldığından sözleşmenin iptaline,
Davalının elektronik ortamda Türk Dil Kurumu Türkçe sözlüğe vaki müdahelesinin men’ine,
Yoğun disk (CD ) üretiminin durdurulmasına,
Davalıda ticari amaçlı bulundurulan disklerin davacıya iadesine,
10.000 TL tazminatın dava tarihinden itibaren değişir oranlarda ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, (dava tarihi 28/05/2008)
Fazlaya dair talebin reddine,
2-Harçlar Yasasına göre hesaplanan 683,10-TL nispi harcın davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
3-Maddi taleplerin (sözleşmenin iptali, men, ref vs.) kabulü nedeniyle, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesap olunan takdiren 7.375,00-TL nispi ücreti vekâletin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
4-Maddi tazminat talebinin kısmen kabulü nedeniyle, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesap olunan takdiren 7.375,00-TL nispi ücreti vekâletin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Maddi tazminat talebinin kısmen reddi nedeniyle, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesap olunan takdiren 7.375,00-TL nispi ücreti vekâletin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-Aşağıda dökümü gösterilen ve davacı tarafından yapılan toplam 3.638,90-TL yargılama giderinin takdiren 1.819,45-TL’sinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, bakiye yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
7-Aşağıda dökümü gösterilen ve davalı tarafından yapılan toplam 473,50-TL yargılama giderinin takdiren 236,75-TL’sinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, bakiye yargılama giderinin davalı üzerinde bırakılmasına,
8-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen yatırana iadesine (HMK m.333),
Dair verilen karar, hazır olan taraf vekillerinin yüzüne karşı, tebliğ tarihinden itibaren 15 günlük yasal süre içinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere açıkça okunup, usulen anlatıldı.21/12/2021

Katip … Hakim …
¸ ¸

DAVACI/MASRAF DÖKÜMÜ
Gider Avansı :3.638,90-TL
TOPLAM :3.638,90-TL

DAVALI/MASRAF DÖKÜMÜ
Temyiz Y. Başv.Harcı:123,60-TL
Temyiz Y. Başv.Harcı:218,50-TL
Gider Avansı :131,40-TL
TOPLAM :473,50-TL