Emsal Mahkeme Kararı Ankara 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/289 E. 2021/381 K. 23.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 1. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
T.C.
ANKARA
1. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

TÜRK MİLLETİ ADINA

GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2021/289
KARAR NO : 2021/381

DAVA : Marka İle İlgili Kurum Kararının İptali, Marka Hükümsüzlüğü
DAVA TARİHİ : 19/04/2017
KARAR TARİHİ : 23/11/2021
YAZILDIĞI TARİH : 23/11/2021

Mahkememizde görülmekte olan marka ile ilgili kurum kararının iptali, marka hükümsüzlüğü davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesiyle; müvekkili şirketin uzun yıllardır “…” markası adı altında zeytinyağı üretiminde bulunduğunu, Diğer markalarının yanı sıra Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde T/00161 sayı ile “…” ibareli tanınmış markasının bulunduğunu, Yine müvekkilinin ….” markalarının sahibi olduğunu, Huzurdaki davadan önce davalı şirketin birtakım markalarına ilişkin kullanmamaya bağlı iptal davalarının ikame edildiğini, bu davaların halen devam ettiğini, Yine davalı şirkete ait 2012/73806 sayılı “… KONFOR” ibareli marka başvurusuna ilişkin taraflarınca açılan davanın Ankara …FSHHM’de … E. sayılı dosya üzerinden kabul edildiğini, Dava dışı … Holding A.Ş.’nin 16.sınıfta yer alan tuvalet kağıtlarını kapsayan 3 adet markasına, “… KONFOR, … KLASİK VE …”, karşı açılan davaların Ankara …FSHHM nezdinde 2013/307 e sayılı dosya üzerinden yapılan yargılama neticesinde anılan markaların hükümsüz kılındığını, Yine dava dışı şahıs ve şirketlere açılan “…” ibareli markalara ilişkin birtakım davaların müvekkili lehine sonuçlandığını, Tıpkı diğer “…” ibareli markalara yapıldığı gibi dava konusu … sayılı marka başvurusuna karşı, KHK m.8/4 ve m.35 gerekçesiyle taraflarınca itiraz edildiğini ancak bu itirazın TürkPatent YİDK tarafından verilen 03.03.2017 tarih ve … sayılı karar ile reddedildiğini, “…” markasının müvekkili şirketin yanı sıra 03.sınıfta davalı adına da tescilli olduğunu zira bu durumun uzun yıllar öncesinde yapılan birtakım istisnai anlaşmalara dayandığını; bu anlaşmalar kapsamında: Asıl ürün olan “zeytinyağı ve zeytinyağı ile ilişkili yemeklik sıvı yağ vb. ürünlerde müvekkili şirket tarafından, Şampuan, duş jeli, sıvı sabun, bebe yağı, pişik kremi, bebe şampuanı ve sabunu ve ıslak mendil gibi kişisel temizlik malzemeleri bakımından davalı şirket ve iştirakleri tarafından kullanıldığını, Müvekkili şirketin bu istisnai kullanım dışında kalan her türlü kullanım aleyhine yoğun bir hukuki mücadele başlattığını, Dava konusu … sayılı markanın da müvekkiline ait “…” ibareli tanınmış marka ve sair markalar çerçevesinde tescil edilebilir olmadığını aksi bir durumun müvekkiline ait tanınmış markanın itibarını zedeleyeceğini, beyanla TürkPatent YİDK’nın vermiş olduğu 03.03.2017 tarih ve … sayılı kararının iptaline ve … başvuru no.lu “… …” ibaresinin tescil kapsamında yer alan “Hijyen sağlayıcı ürünler (pedler, tamponlar, tıbbi amaçlı yakılar, pansuman malzemeleri, kağıt ve tekstilden mamul çocuk bezleri)” bakımından hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı Şirket vekili cevap dilekçesiyle; davacı şirketin kötüniyetli olduğunu, davacı şirket ile müvekkil şirketin kökenlerinin aynı şirkete dayandığını, birtakım devirler ve unvan değişiklikleri sonucunda işbu nihai duruma gelindiğini, bu durum çerçevesinde davacının yalnızca “yağlar ve zeytinyağları” için tescilli olduğunu; sabun, deterjan ve temizlik malzemelerine ilişkin kullanım hakkının ise müvekkili şirkete ait olduğunu, davacı şirketin tanınmış marka başvurusuna dayanan iddialarının gerçeği yansıtmadığını, Zira müvekkili şirketin …ve 5.sınıflarda tescilli birçok markasının bulunduğunu ve bu sınıflarda “…” ibaresi üzerinde müvekkilinin kazanılmış hakkının mevcut olduğunu, beyanla davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Türk Patent vekili cevap dilekçesiyle; dava konusu YİDK kararının hukuka uygun olduğunu, Markalar bütünsel olarak incelendiğinde iltibas ihtimalinin bulunmadığını, Davacı yanın KHK m.8/4 kapsamındaki iddialarının haksız ve yersiz olduğunu belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
YARGILAMA:
Mahkememizce, 26/03/2019 tarih 2017/136 E. 2019/186 K. sayılı karar ile; iddia, savunma ve tüm dosya kapsamından, dava konusu … sayılı, “… …” ibareli marka ile davacının itirazına mesnet markları arasında görsel, sescil, anlamsal olarak ortalama tüketicileri iltibasa düşürecek derecede benzerlik bulunmadığı, diğer yandan davalı şirketin önceki tescilli markaları nedeniyle müktesep hakkının olduğu, davalı yanın “Hijyen sağlayıcı ürünler (pedler, tamponlar, tıbbi amaçlı yakılar, pansuman malzemeleri, kağıt ve tekstilden mamul çocuk bezleri).” malları için dava konusu “…” ibareli markasının,“zeytinyağı ve ilişkili ürünler” özelinde tanınmış olan davacının “…” ibareli markalarının itibarına zarar vermeyeceği, davalı şirketin dava konusu marka başvurusunda kötüniyetli olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karara karşı davacı vekili istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
Ankara BAM 20. HD’nin 18/06/2021 tarih … K. sayılı ilamıyla;
”Dava, Türkpatent YİDK kararının iptali ve “… …” ibareli markanın hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmesi istemine ilişkindir. İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Hukuk Genel Kurulu’nun …K. sayılı ilamlarında da benimsendiği üzere, mahkemece gerektiğinde hükmün eki niteliğinde kroki ve şekillere, kararın ekinde yer verilebilir ise de, hükmün gerekçe kısmında, HMK.’nın “Hükmün Kapsamı” başlıklı 297. maddesi ve Anayasa’nın 141. maddesi hükümlerine uygun düşmeyecek biçimde şekillere yer verilmesi, davadan davalar doğmasına, tarafların yeniden uyuşmazlığa düşmelerine, infazda tereddüde neden olunmasına yol açabilecektir. Renk, boyut ve diğer özelliklerinden yoksun bir şekilde markaların ve tasarımların gerekçeli karara eksik yansıtılmaları yanıltıcı sonuçlara neden olabilecektir. Somut uyuşmazlıkta da mahkeme kararının gerekçe kısmında dava konusu markalara ilişkin görünümlere yer verilmiş olması 6100 sayılı HMK’nın 297. maddesine uygun bulunmadığından, Dairemizce hükmün kaldırılması gerekmiştir. Her ne kadar bölge adliye mahkemeleri, hukuki denetimin yanında aynı zamanda maddi vakıa incelemesi de yaparak, tahkikat sonucuna göre yeniden esas hakkında hüküm kurabilir ya da yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde, veyahut kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında karar verebilirse de somut olayda, ortada hukuki ve maddi vakıa denetimine elverişli bir hüküm bulunmamaktadır. Bu nedenle HMK.’nın 353/1-a-6. maddesi uyarınca, davanın yeniden görülüp yeni bir karar verilmesi için ilk derece mahkemesine ait kararın esası incelenmeden kaldırılmasına ve dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir. İstinaf kararının neden ve şekline göre, davacı vekilinin istinaf itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.” gerekçesiyle ”HMK’nın 353/1-a-6. maddesi gereğince davacı vekilinin istinaf itirazlarının KABULÜ ile, Ankara 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 26/03/2019 tarih ve 2017/136 E. – 2019/186 K. sayılı kararının KALDIRILMASINA; dosyanın, davanın yeniden görülmesi için mahkemesine İADESİNE, davacı vekilinin istinaf itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına…” şeklinde karar verilmiş dava mahkememizin 2021/289 E. sırasına kaydedilmiştir.
GEREKÇE:
Toplanan delillere, alınan bilirkişi raporuna ve tüm dosya kapsamına göre;
Türk Patent’den celbedilen işlem dosyasının tetkikinden; dava konusu … ibareli marka başvurusunun … adına TürkPatent nezdinde 12.06.2014 tarihinde … sayı ile gerçekleştirildiği, söz konusu başvuru hakkında 14.11.2014 tarihinde yayın kararı verildiği, davacı yanca, ilana karşı itirazda bulunulduğu, itirazın kabul edilmediği, süresi içerisinde davacı yanca bu kez YİDK ya itirazda bulunulduğu, YİDK tarafından 03.03.2017 tarihinde yapılan yeniden inceleme ve değerlendirmeler neticesinde verilen … sayılı kararda: “… başvuru numaralı “… …” ibareli başvurunun 556 s. KHK’nın 8.maddesi uyarınca …..’den beri ” “… since …” “… since …” “…”, “…”, “…”, “…”, “…”, “…”, “…”, “…”, “…”, “…”, “…”, “…”, “…”, “… 0,3” “… …zeytinyağı cold pressed şekil” ibareli markalara dayanılarak reddedilmesi talebiyle … İHTİYAÇ MADDELERİ SANAYİ VE TİCARET A.Ş tarafından yapılan itiraz incelenmiştir. Yerleşik içtihada göre, halkın malların veya hizmetlerin aynı işletmeden veya ticari bağlantılı bir işletmenden geldiğine inanması riski karıştırılma olasılığını ortaya çıkartır. Karıştırılma ihtimali incelemesinde mal/hizmet benzerliği, işaret benzerliği, benzerliğe gerekçe olarak gösterilen markanın ayırt edici gücü ve hedef tüketici kitlesinin bilgi ve dikkat düzeyi ele alınır. Bu unsurlardan birinin zayıf olması diğer unsurların güçlü olması ile telafi edilebilir. Örneğin markalar arasında işaret benzerliği zayıf ise yüksek dereceli mal/hizmet benzerliği ve benzerliğe gerekçe olarak gösterilen markanın ayırt edici gücünün yüksek olması durumunda markalar arasında karıştırılma ihtimali bulunabilir. Öte yandan markalar arasında işaret benzerliğinin bulunmaması ya da mal ve hizmet benzerliğinin bulunmaması durumunda, diğer unsurları incelemeye gerek duyulmaksızın markalar arasında karıştırılma ihtimali bulunmadığına karar verilir. Ayrıca markalar arasındaki işaret benzerliği değerlendirilirken markaların ihtiva ettiği ibare veya şekil unsurlarının ayrıştırılarak tek tek ele alınması yerine bütün olarak bir değerlendirme yapılmalıdır. 556 sayılı KHK’nın 8/4 maddesi gereğince bir başvurunun reddedilebilmesi için, itiraza mesnet markanın ülkemizde tanınmış bir marka haline geldiğinin kanıtlanması ve bu tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanması, markanın itibarına zarar verilmesi veya söz konusu markanın ayırt edici karakterinin zedelenmesi tehlikesinin doğabileceğinin ortaya konulması gerekmektedir. Dolayısıyla, bir markanın sektöründe belirli bir bilinirliğe sahip olması, aynı ya da benzer başka bir markanın farklı mallar üzerinde tesciline engel oluşturabilmesi için yeterli olmayıp, aynı zamanda yukarıda belirtilen şartların oluşması gerekmektedir. Önceki markanın sahibi fiili ve mevcut zararı göstermek zorunda olmasa da, markasının tanınmışlığından haksız yarar sağlanacağına ya da markasının itibarına zarar verileceğine ya da markasının ayırt edici karakterinin zedeleneceğine ilişkin olarak gelecekteki “markanın tescil edilmesi veya kullanılması halinde” riske dair farazi (varsayımsal) olmayan ve aksi ispat edilmedikçe iddiayı ispata yeterli ve geçerli olan deliller ileri sürmek zorundadır. Buradan hareketle, itiraz sahibi yukarıda sayılan durumların, olayların olağan akışı işinde öngörülebilir olması bakımından gerçekleşmesi muhtemel olduğunu ortaya koymak durumundadır. Avrupa Birliği Adalet Divanı Genel Mahkemesinin 01/02/2012 tarihli T-291/09 sayılı kararının 90.paragrafında, inceleme konusu işaretlerin aynı olması, kötü niyete ilişkin diğer faktörlerin hiçbirisi mevcut değilken, tek başına kötü niyetin varlığını ortaya çıkarmaz tespiti yapılmıştır. Bir diğer deyişle, kötü niyetle başvurusunun yapıldığı iddia edilen işaretle buna karşı öne sürülen itiraz gerekçesi markaların aynı (veya benzer) olması veya markaların benzer olduğu yönündeki iddia, tek başına başvurunun kötü niyetle yapıldığını ispatlamayacaktır. Kural belirtilen tespiti paylaşmaktadır ve incelenen başvuruyu oluşturan işaretle itiraz gerekçesi markaların benzer olduğu iddiasını, tek başına, başvurunun kötüniyetle yapıldığını ispatlayan bir husus olarak kabul etmemektedir. İtiraz yukarıda belirtilen değerlendirmeler ışığında yapılmıştır. Öncelikle başvuru sahibinin müktesep hak iddiası incelenmiş ve işbu başvuru için başvuru sahibi lehine müktesep hak teşkil edecek herhangi bir markaya rastlanılmamıştır. İtiraza ilişkin yapılan inceleme sonucunda, itiraza mesnet 2013/38209 sayılı “…” marka dışındaki markaların kapsamlarındaki mal ve hizmetlerin işbu başvuru kapsamında mallar ile benzer olmadığı anlaşılmış, dolayısıyla söz konusu markalar açısından ilişkilendirme/karıştırılma ihtimali bulunmamıştır. Başvuru markası ile 2013/38209 sayılı “…” ibareli gerekçe markanın benzerliği açısından değerlendirme neticesindeyse, bir tarihi ifade eden “…” ibaresinin işbu başvuruda son derece küçük şekilde yazılmış, ayırt ediciliği düşük tali bir unsur konumunda bulunduğu belirlenmiş ve ihtilaflı markalar arasında da iltibas ihtimali bulunmadığı kanaatine varılmıştır. Son olarak sunulan bilgi ve belgeler ile başvuru sahibine ait en eskisi 1982 yılına dayanan “…” esas unsurlu çok sayıda markanın bulunması ve gerekçe markaların bilinirliğinin tescili istenen malların ait olduğu sektörden farklı olması hususları dikkate alındığında, 8/4 ve kötüniyet gerekçeli itirazların da reddi gerekmiştir.” ifadelerine yer verilmek suretiyle itirazın reddine ve başvurunun tescil işlemlerinin devamına karar verildiği, dava konusu YİDK kararının davacı Şirket’e 06/03/2017 tarihinde tebliğ edildiği, eldeki davanın iki aylık yasal süre içerisinde 19/04/2017 tarihinde açıldığı anlaşılmıştır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; davalı başvurusuna davacı tarafından 556 sayılı KHK 8/1-b 8/4 ve 35 md kapsamında yapılan itirazın reddiyle ilgili verilen YİDK kararının yerinde olup olmadığı iptal şartlarının oluşup oluşmadığı ve marka tescil edilmiş ise hükümsüzlük şartlarının oluşup oluşmadığı davalının müktesep hakkının bulunup bulunmadığı noktalarında toplandığı anlaşılmıştır.
556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesinde, tescil edilmiş veya tescil için başvuru yapılmış bir markanın sahibi tarafından itiraz edilmesi durumunda, başvuru konusu işaretin tescil edilemeyeceği hükme bağlanmış olup; 8/1-b anlamında bir tescil engelinin mevcut olduğundan söz edebilmek için, markaların benzer olması, kapsadıkları mal/hizmetlerin aynı/benzer olması ve iltibas yaratması koşullarının birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir. Bir işaretin tescilli marka ile arasında bağlantı olduğu ihtimali de dahil olmak üzere halk tarafından karıştırılma ihtimali varsa o işaret tescilli markanın benzeridir sonucuna varılabilir. Karıştırmada halkın istediği, arzu ettiği malı/hizmeti alacağı yerde gerek şekil, gerek yazılış ve gerekse ambalaj mdaki/tamtımındaki benzerlikler sebebiyle gözde veya kulakta yanılma sonucu başka bir malı/hizmeti alması söz konusudur. Bunun haricinde halk, iki marka arasında herhangi bir şekilde bağlantı kuruyorsa karıştırma yine vardır. Markalar arasında benzerlik ve karıştırılma ihtimali bulunup bulunmadığının tespitinde; markalar arası görsel, biçimsel, anlamsal, işitsel benzerlikler, markaların birbirini çağrıştırma durumu, bir bütün olarak uyandırdığı toplu kanaat, malın veya hizmetin hitap ettiği alıcı grubunun toplumsal düzeyi ve durumu, markayı taşıyan malın/hizmetin değeri ve alıcının bu malı/hizmeti almaya ayırdığı zaman, markanın esas unsurları ve tamamlayıcı unsurları dikkate alınmalı ve marka bir bütün olarak değerlendirilmelidir. Bütün olarak değerlendirme yapılırken işaretlerin ayırt edici ve baskın unsurları özellikle dikkate alınmalıdır. Kısaca iltibas tehlikesi, eski ve yeni markaların aynı veya benzer olup olmadıkları ve aynı ya da benzer mal/hizmetleri kapsayıp kapsamadıkları dikkate alınarak tespit edilir.
KHK’nin 8/4 hükmü, bir markanın (veya başvurunun) aynı veya benzerinin, farklı mal ve hizmetlerde kullanılabileceği ilkesini açıkça ifade eder. Ancak hüküm bu ilkeye bir istisna getirmiş bulunmaktadır. Buna göre, toplumda tanınmışlık düzeyine ulaşmış olması koşuluyla, tescilli bir marka veya başvurunun, aynı veya benzerinin, farklı mal ve hizmetlerde kullanılması amacıyla yapılan marka başvurusu, tanınmışlığından haksız yarar sağlanabileceği, itibarına zarar verebileceği veya ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumlarda, itiraz üzerine ret edilir. Kuşkusuz bir markanın toplumda tanınmışlık düzeyine ulaşması, tek başına KHK 8/4 hükmü anlamında davalı şirket başvurusunun reddi için yeterli değildir. Ayrıca başvuruya konu işaret ile davacının tanınmış markasının aynı veya benzer bulunması ve anılan maddede sayılan üç halden en az birinin birleşmesi gerekir. Bu haller, davacının markalarının tanınmışlığından haksız yarar sağlanabilmesi (şöhretini sömürmesi), itibarına zarar verebilmesi, ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabilmesi(sulandırabilmesi)dir.

556 sayılı KHK’nin 35/1. maddesi uyarınca, başvurunun kötü niyetle yapıldığına ilişkin itirazları Türk Patent Enstitüsü’nce nihai olarak reddedilen kişilerin aynı KHK’nin 53. maddesine göre kesinleşen kararın bildirim tarihinden itibaren iki aylık süre içerisinde yetkili mahkemede dava açma hakları bulunmaktadır. 556 sayılı KHK’nin açıklanan hükümleri itibariyle tescil başvurusunun kötü niyetle yapıldığını iddia eden ilgili kişilerin itiraz yoluyla Enstitü nezdinde, itirazın reddi halinde ise yetkili mahkemede marka başvurusunun reddedilmesini istemek hakları bulunmasına karşın, aynı KHK’nin 42. maddesinde markanın hükümsüzlük sebepleri sınırlı olarak sayılırken KHK’nin 35/1. fıkrasında itiraz sebebi olarak belirtilen “başvurunun kötü niyetle yapıldığı” iddiasına yer verilmemiştir.
MK’nın 2. maddesi uyarınca hukuk düzeninin kötü niyeti koruması mümkün olmayıp, bu durumun KHK’nin 42. maddesinde sayılmamış olması halinde dahi kötüniyetin bir tescil engeli oluşturduğu hususunun göz önüne alınması zorunludur. Nitekim, bu benimseme aynı zamanda 556 sayılı KHK’nın marka hakkının korunmasına ilişkin genel sistematiğine de uygun düşmektedir.
Tescil başvurusunun kötü niyetle yapılmış olması halinin 556 sayılı KHK’nin 42. maddesinde düzenlenmemiş olmasına karşın başlı başına bir hükümsüzlük nedeni sayılması hususunda öğretide de görüş birliği mevcuttur. ( Bkz. Sabih Arkan, Marka Hukuku, Cilt II, s.158, Ankara 1998, Ünal Tekinalp, Fikri Mülkiyet Hukuku, s.452, Dördüncü Bası, İstanbul 2005, Hamdi Yasaman ve ark. Marka Hukuku, Cilt II. s.878-879, İstanbul 2004 ).
556 sayılı KHK’nin 35/1. maddesi uyarınca tescil başvurusu sırasında kötü niyetin başlı başına bir itiraz sebebi olarak öne sürülebilmesi mümkün olduğu gibi, sonradan aynı nedenle hükümsüzlük davasının açılabilmesi de KHK’nin amacına uygundur. Çünkü, KHK’nin 35/1. ve 42/1-a maddelerindeki düzenlemeler de, esasen, MK’nın 2. maddesinin özel bir uygulamasından ibarettir. Bu bakımdan her somut olayın özellikleri göz önüne alınarak açıkça kötü niyetle gerçekleştirildiği belirlenen marka tescilinin hükümsüzlüğüne karar verilebilmelidir. Bu husus 556 sayılı KHK’nin 42. maddesinde başlı başına bir hükümsüzlük nedeni olarak düzenlenmemiş olsa dahi, genel hüküm ve temel prensip niteliğindeki MK’nın 2. maddesi uyarınca kötü niyetin korunması söz konusu olamayacağından dolayı aynı sonuca ulaşılması KHK’nin ruhuna da uygundur.
Tüm dosya kapsamına göre;
Dava konusu … kod nolu … ibareli markanın 05 sınıfta yer alan Hijyen sağlayıcı ürünler (pedler, tamponlar, tıbbi amaçlı yakılar, pansuman malzemeleri, kağıt ve tekstilden mamul çocuk bezleri)” yönünden tescil başvurusunda bulunulduğu, itiraza mesnet davacıya ait …. sayılı markalarının olduğu tetkik edilmiştir.
Davacı yanın önceki tarihli markalarına bakıldığında, davacının “…” esas unsuruna haiz söz konusu markalarının kapsamında 05. Sınıf emtiaların mevcut olmadığı ve davacının kendisini spesifik bir şekilde gıda ürünlerinde sınırlandırdığı, davalının ise yine genel olarak 03. Sınıf emtialarda kendini sınırlandırdığı görülmüştür.
Bu bağlamda davalı yana ait davaya konu … sayılı … ibareli markanın 05.Sınıfta yer alan “Hijyen sağlayıcı ürünler (pedler, tamponlar, tıbbi amaçlı yakılar, pansuman malzemeleri, kağıt ve tekstilden mamul çocuk bezleri)”malları ile, davacı yanın 2013/38209 sayılı … ibareli 05. Sınıftaki yegane tescilli markasının “05.Sınıf İnsan ve hayvan sağlığı için ilaçlar, tıbbi amaçlı kimyasal ürünler, kimyasal elementler. Tıbbi ve veterinerlik amaçlı olan ya da olmayan diyet maddeleri; besin takviyeleri, zayıflatıcı ürünler; bebek mamaları; tıbbi amaçlı bitkiler ve bitkisel içecekler. Diş hekimliği için ürünler (aletler/cihazlar hariç). Hijyen sağlayıcı ürünler (pedler, tamponlar, tıbbi amaçlı yakılar, pansuman malzemeleri, kağıt ve tekstilden mamul çocuk bezleri). Zararlı bitkileri, hayvanları ve mantarları imha edici maddeler. Dezenfektanlar, antiseptikler (mikrop öldürücüler), tıbbi amaçlı deterjanlar. 16, Kağıt, karton (mukavva) ve bunlardan yapılmış ürünler (kırtasiye amaçlı ürünler hariç); kağıt havlular, tuvalet kağıtları, kağıt peçeteler, ambalaj ve sarma amaçlı kağıtlar, karton kutular. Plastik malzemeden mamul ambalajlama ve sarma malzemeleri. Matbaa ve ciltleme malzemeleri. Basılı evraklar; basılı yayınlar, takvimler, posterler, fotoğraflar, afişler, tablolar, çıkartmalar, (pullar). Kırtasiye, büro, eğitim-öğretim, yazım, çizim, resim ve sanatçılar için malzemeler (mobilyalar ve cihazlar hariç; kırtasiye tipi kağıt ürünler ve yapıştırıcılar dahil). Büro makineleri. Badana ve boya işleri için fırçalar ve rulolar. 29 Et, balık, kümes ve av hayvanlarının etleri ile her nevi işlenmiş et ürünleri. Kuru bakliyat. Hazır çorbalar, bulyonlar. Zeytin, zeytin ezmeleri. Süt ve süt ürünleri (tereyağı dahil). Kurutulmuş, konservelenmiş, dondurulmuş, pişirilmiş, tütsülenmiş, salamura edilmiş her türlü meyve ve sebzeler. Kuru yemişler. Fındık ve fıstık ezmeleri, tahin. Yumurtalar, yumurta tozları. Patates cipsleri 30. Kahve, kakao; kahve veya kakao esaslı içecekler, çikolata esaslı içecekler. Makarnalar, mantılar, erişteler. Pastacılık ve fırıncılık mamulleri, tatlılar. Bal, arı sütü, propolis. Yiyecekler için çeşni/lezzet vericiler. Mayalar, kabartma tozları. Her türlü un, irmikler, nişastalar. Toz şeker, kesme şeker, pudra şekeri. Çaylar, buzlu çaylar. Şekerlemeler, çikolatalar, bisküviler, krakerler, gofretler. Sakızlar. Dondurmalar, yenilebilir buzlar. Tuz. Hububat (tahıl) ve mamulleri. Pekmez 31. Sınıf : Tarım ürünleri, bahçecilik ürünleri ve tohumlar. Ormancılık ürünleri. Canlı hayvanlar (kuluçkalık yumurtalar, döllenmiş yumurtalar dahil). Canlı ve kurutulmuş bitkiler ve otlar. Hayvan yemleri. Malt (insan tüketimi için olmayan). 32. Sınıf: Biralar; bira yapımında kullanılan preparatlar. Maden suları, kaynak suları, sofra suları, sodalar. Sebze ve meyve suları, bunların konsantreleri ve özleri, meşrubatlar.” yönünden ayniyet/benzerlik bulunduğu görülmektedir.
Davalıya ait dava konusu … ibareli markanın esas unsurunun “…” ibaresi olduğu, markada tali unsur olarak üst kısımda “…” ibaresine yer verildiği görülmektedir. Davacıya ait 2013/38209 sayılı markanın ise tek başına “…” ibaresinden oluştuğu anlaşılmaktadır.
Dava konusu … markası yeşil zemin üzerine tamamı büyük ve düz, beyaz renkteki harflerle “…” ibaresinden oluştuğu; bu ibarenin etrafına sarı ince çizgili bir montürün çizildiği, montürün üst kısmında ise küçük harflerle “…” ibaresine yer verildiği görülmektedir. Davacıya ait olan ve YİDK kararındaki değerlendirmelere temel alınan markanın … şeklinde olduğu, herhangi bir şekil unsuru ihtiva etmediği, yeşil renkli ve italik karakterli “…” ibaresinden oluştuğu görülmektedir.
Bu anlamda söz konusu markaların ortak unsurunun “…” ibaresi olduğu bundan başka görsel anlamda benzerlik gösteren bir unsurun olmadığı görülmektedir. Ancak dava konusu … ibareli markada … ibaresinin esas unsur olarak değil, markanın ya da şirketin ticari faaliyetine başladığı yılı ifade eden …+şekil ibaresini belirtecek tali unsur olarak kullanıldığı, diğer markada ise bizzat esas unsur konumunda olduğu, bu anlamda işaretler arasındaki … rakamlarına bağlı görsel benzerliğin tüketici nezdinde iltibasa neden olacak düzeyde bir benzerlik olarak yorumlanamayacağı görülmektedir.
Davacıya ait, davaya gerekçe olarak gösterilen marka … olduğundan bu marka ile davalıya ait dava konusu … markasındaki … ve … ibarelerinin yazıldığı şekilde telaffuz edileceğini belirtmek gereklidir. Diğer taraftan yukarıda da belirttiğimiz gibi davalıya ait dava konusu markanın esas unsuru “…” olduğundan söz konusu markayı gören ortalama bir tüketicinin …’i faaliyet başlangıç yılı olarak algılayacağı, markasal bir unsur atfetmeyeceği ve bu sebeple fonetik açıdan markalar arasında iltibasa düşme ihtimalinin bulunmadığı kabul edilmiştir.
Markaların benzerliği bulunup bulunmadığını tespit ederken en önemli inceleme markaların anlamsal açıdan karıştırılmasının mümkün olup olmadığı noktasındadır, zira markalarda ortak olarak yer alan … ibaresi esasen bir işletmeye işaret eden bir faaliyet başlangıç yılı olarak algılanacaktır.
Bu sebeple söz konusu ibare, bir kuruluş yılına işaret ettiğinden bahisle tek bir kişinin tekeline bırakılamayacak nitelikte olduğundan sırf bu ibareye dayanılarak davacının davalıya ait “… …” ibaresinin marka olarak tescilini engelleyemeyeceği kabul edilmektedir.
Mal ve hizmet kapsamları da göz önünde bulundurulduğunda markanın hitap ettiği tüketici kitlesi yönün bir bütün olarak değerlendirildiğinde benzer olmadığı, tescilli marka ile başvuru konusu işaret arasında iltibasa sebebiyet verebilecek derecede görsel, sescil, anlamsal olarak ortalama tüketicileri iltibasa düşürecek derecede bir benzerlik bulunmadığı, başvurunun davacı markalarında yer alan ibare ile ve diğer sözcük ile ilişkilendirilebilecek bir görsellik içermediği, ortalama tüketicilerin dava konusu markayı bir bütün olarak algılayacağı, parçalara ayırarak algılamayacağı, işaretin bir bütün olarak algılanmaya, söylenmeye ve hatırlanmaya elverişli olması sebebiyle parçalı algı oluşturmaya müsait olmadığı, her iki kelimenin anlamsal olarak görsel ve işitsel olarak benzer olmadığının ilgili tüketici grubu tarafından bilenebileceği, bu markalarla karşılaşan ve bu markaları okuyan ortalama bir tüketicinin taraf markalarının bir birinden farklı markalar olduğunu kolaylıkla anlayacağı, tüketiciler markaları bölerek değil bir bütün olarak algılayacakları, salt harf dizilim benzerliğinden yola çıkarak markalar ya da marka sahibi işletmeler arasında bağlantı kurmayacakları aksi yorum tüketicilerin her harf benzerliğinden etkilenecekleri ve hiçbir biçimde marka algısına ve ayrımına sahip olmadıkları anlamına gelir ki, günümüz tüketicilerinin gerek fiyatı gerekse kalite, sağlık kriterleri yönünden o kadar da dikkatsiz ve özensiz olmadıkları, davalı başvurusundaki farklı kelimlelerden oluşmuş bütünün davacı markasından yeterince uzaklaştığı ve farklılaştığı yazım biçimlerinden farklı olduğu farklılığın ilgili tüketici kesimi tarafından derhal algılanabilecek durumda olduğu, bu ürün hizmetleri satın alacak kişilerin yetişkinlerden oluştuğu, gerekli alım süresi gözetildiğinde yanılgının oluşmasının mümkün olmadığı, dava konusu marka ile davacı markası arasında işletmesel bağlantılandırması tesis eden herhangi bir unsurun bulunmadığı anlaşılmıştır.
İşin uzmanları yahut çok dikkatli kişilerden oluşmayan, yargılama konusu ürünler hakkında normal olarak bilgi sahibi olabilecek, yeteri kadar dikkatli ve tedbirli, marka ve işareti aynı anda göz önünde bulunduramayan, bunları seyrek olarak karşılaştırma imkânına sahip bulunan ve aradığı markanın aşağı yukarı net anısının tesirinde olan, bu şekilde daha önce gördüğü, yararlandığı, satın aldığı ve denediği bir malın yahut hizmetin markasının, göz ve kulağında kalan izine dayanarak hatırlayabildiği kadarıyla hafızasında kalan özelliklerine dayanarak, sonraki aynı veya benzer mal ve hizmetlere ilişkin alışverişlerinde de aynı veya benzer markayı taşıyan ürünü satın almak yahut hizmetten yararlanmak isteyen, bu bağlamda genel olarak ürünün/hizmetin önemine göre çok fazla düşünmeden hareket ederken, tanıdığı, beğendiği ve bilinirliği ile güvenilirliği kanıtlanmış bir markayı seçerek, fazla zaman ayıramamaktan doğan bir takım olumsuzluklardan da kurtulmuş olduğunu ve markanın sağladığı garanti fonksiyonunun kolaylığından yararlandığını düşünen malların/hizmetin alıcısı/yararlanıcısı konumundaki ortalama tüketici kitlesinden büyük bir kısmının, malların/hizmetin ekonomik önemine göre ayırabileceği alım/yararlanım süresi içerisinde, davacı markalarını taşıyan emtiaları satın almak yahut hizmetten yararlanmak isterken, davalının işaretini taşıyan emtiaları satın alma yahut hizmetten yararlanma olasılığının bulunmadığı, ortalama tüketicilerin taraflara ait çekişmeli marka ve işaretleri taşıyan mal ve hizmetlerin, aynı işletmeden veya ekonomik, ticari yada idari olarak bağlantılı işletmelerden geldiği zannına kapılması; biri yerine diğerini alması riskinin bulunmadığı, karıştırılma ihtimalinin bulunmadığı, yargılama konusu ürün ve hizmetleri satın alma için gerekli alım süresi gözetildiğinde yanılgının, karıştırmanın oluşmasının mümkün olmadığı, başvuru konusu işaret ile davacı markaları arasında işletmesel bağlantılandırmayı tesis eden herhangi bir unsurun bulunmadığı, gerek bütünsel gerekse içerisinde bulunan diğer unsurlar nedeniyle başvuru konusu işaretin davacı markalarını sunan işletmeyle idari ve ekonomik anlamda bağlantılı bir işletme tarafından piyasaya sunulduğu biçiminde bir algılama oluşturmasının mümkün olmadığı kabul edilmiştir.
Davacıya ait, dava konusu markanın tescil işlemlerinin engellenmesi ve hükümsüzlüğü bakımından gerekçe gösterilen tüm markalar incelendiğinde, bu markalarda ortak olarak bulunan ibarenin “…” ibaresi olduğu, bu ibarenin ayrıca tanınmış marka statüsünde olduğu, söz konusu kayıtın “…” ibareli markanın tanınmışlığını gösterir en önemli delillerden olduğu, “…” markasının tescilli olduğu emtialarda ve yine hususiyetle “zeytinyağı ve ilişkili ürünlerinde” tanınmış bir marka olduğu görülmektedir.
Davalı yanın kazanılmış hak iddiası yönünden; davalının 1982 yılından bu yana “…” ibareli marka tescillerinin olduğu, bu marka tescillerinin sabun ve benzeri kişisel bakım ve temizlik malzemelerini içerdiği, yine davalının da anılan ürünler bakımından tanınmış bir marka olduğu görülmektedir.
Bu sebeple somut olayda davalının ve davacının farklı sınıflardaki tanınmışlıklarının birbirlerinin marka tescil başvurularını engellemesinin; markanın itibarına zarar verilip verilemeyeceği, markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği veya haksız yarar sağlanıp sağlanamayacağının bahsi geçen ürünler bakımından “…” ibaresine ilişkin davacı ve davalı kullanımları incelendiğinde; davalı kullanımlarının “saç bakım, duş jeli, temizlik kağıtları, bebek bezi, katı sabun, krem, köpük sabun, sıvı sabun, bebek ve çocuk bakım, ıslak havlu noktasında toplandığı; davacı kullanımlarının ise zeytinyağı ve ilişkili ürünlere ilişkin olduğu görülmektedir.
Yine davalıya ait, ….” ibareleri markaların mevcut olduğu ve bu markaların huzurdaki davada uyuşmazlık konusu olan “Hijyen sağlayıcı ürünler (pedler, tamponlar, tıbbi amaçlı yakılar, pansuman malzemeleri, kağıt ve tekstilden mamul çocuk bezleri).” bakımından tescilli olduğu anlaşılmaktadır.
Dolayısıyla her ne kadar davacı yanca “… KONFOR, … KLASİK VE …” ibareli markaların açılan davalar sonucunda hükümsüz kılındığı iddia etmiş olsa da söz konusu markaların varlığı davalı yanın “…” ibaresi için “Hijyen sağlayıcı ürünler (pedler, tamponlar, tıbbi amaçlı yakılar, pansuman malzemeleri, kağıt ve tekstilden mamul çocuk bezleri).” için tescilli olduğu ve bu sebeple bir kazanılmış hakkının mevcut olduğu anlaşılmaktadır.
Davalının “Hijyen sağlayıcı ürünler (pedler, tamponlar, tıbbi amaçlı yakılar, pansuman malzemeleri, kağıt ve tekstilden mamul çocuk bezleri).” üzerinde … ibaresinin kullanılmasının ve bu yönde dava konusu … sayılı markanın tescil edilebilmesinin; davalıya ait ….” markaları çerçevesinde kazanılmış hak gerekçesiyle mümkün olduğu, yine davalı yanın “Hijyen sağlayıcı ürünler (pedler, tamponlar, tıbbi amaçlı yakılar, pansuman malzemeleri, kağıt ve tekstilden mamul çocuk bezleri).” malları üzerinde “…” ibareli markasının ve kullanımlarının; davacının markalarının “zeytinyağı ve ilişkili ürünler” özelinde tanınmış olması sebebiyle davacının “…” markalarının itibarına zarar vermeyeceği, ayırt edici karakterini zedelemeyeceği; davalı markalarının zaten saç bakım, duş jeli, temizlik kâğıtları, bebek bezi, katı sabun, krem, köpük sabun, sıvı sabun, bebek ve çocuk bakım, ıslak havlu ürünlerinde de kullanıldığı göz önünde bulundurulduğunda; davalıya ait zeytinyağı ve ilişkili ürünlerdeki tanınmış markadan haksız yarar sağlamayacağı, bu sebeple dava konusu … sayılı markanın, davacıya ait tanınmış marka gerekçesiyle KHK m.8/4 çerçevesinde hükümsüz kılınamayacağı, benzer yönde verilen YİDK kararının isabetli olduğu kabul edilmiştir.
Davalı yanın marka tescil talebinin davacı markasına zarar verme veya marka itibarı ve tanınmışlığından haksız yarar sağlama amacıyla yapılmadığı, davalı yanın huzurdaki davaya konu olan eylemlerinin TMK m.2 anlamında aykırılık teşkil etmediği, davalı tescil başvurusunun kötüniyetli bir başvuru olmadığı kabul edilmiştir.
Neticeten; dava konusu TPE YİDK’nın 03.03.2017 tarih ve … sayılı kararının yerinde olduğu, iptal şartlarının oluşmadığı anlaşılmış, açıklanan nedenlerle aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Gerekçesi açıklandığı üzere;
1-Davanın REDDİNE,
2-Harçlar Yasasına göre hesaplanan 59,30-TL karar harcından peşin alınan 44,40-TL’nin mahsubu ile bakiye 14,90-TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
3-Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesap olunan takdiren 5.900,00-TL maktu ücreti vekâletin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
4-Davacının yapmış olduğu yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
5-Davalılar tarafından yargılama gideri sarfedilmediğinden bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
6-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen yatırana iadesine (HMK m.333),
Dair, verilen karar taraf vekillerinin yüzlerine karşı tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta içinde Bölge Adliye Mahkemelerinde istinaf yolu açık olmak üzere açıkça okunup usulen anlatıldı. 23/11/2021

Katip … Hakim …
¸ ¸