Emsal Mahkeme Kararı Ankara 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/276 E. 2021/363 K. 16.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 1. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
T.C.
ANKARA
1. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

TÜRK MİLLETİ ADINA

GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2021/276
KARAR NO : 2021/363

DAVA : Marka İle İlgili Kurum Kararının İptali, Marka Hükümsüzlüğü
DAVA TARİHİ : 16/02/2015
KARAR TARİHİ : 16/11/2021
YAZILDIĞI TARİH : 16/11/2021

Mahkememizde görülmekte olan marka ile ilgili kurum kararının iptali, marka hükümsüzlüğü davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesiyle; müvekkilinin dünyanın en büyük 5 … şirketi arasında yer aldığını ve Türkiye’de özel sektörün ilk birasını üreten Türk … … ve … Sanayii A.Ş ile iş birliği halinde olduğunu, müvekkilinin … ve … esas unsurlu markaları uzun yıllardır nizasız ve fasılasız kullandığını, iş bu markaların Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde 32. Sınıf emtialar bakımından birçok tescille korunduğunu ve OHIM nezdinde de tescilli olduğunu, müvekkilinin dava konusu 2012/10199 nolu “… … …” ibareli marka başvurusuna davalı tarafından … ibareli marka gerekçe gösterilerek yapılan itirazın Markalar Dairesi tarafından kabul edildiğini, müvekkili şirketin iş bu karara karşı yaptığı itirazın 14.11.2014 tarih ve … sayılı YİDK kararı ile davalı şirketin 2012/14510 sayılı … … ibareli markası ile benzer olduğu gerekçesi ile reddedildiğini, davaya konu YİDK kararının TPE’nin yine aynı taraf markaları için verdiği diğer YİDK kararları ile çelişkili olması bakımından usul ve yasaya aykırı olduğunu, zira Kurumun 2012/14534 nolu “… … USTASI” ibareli marka tescil başvurusuna müvekkilinin … USTASI ve … UZMANI ibareli markaları mesnet gösterilerek yapılan itirazların markalar arasında benzerlik bulunmadığı gerekçesi ile reddedildiğini, müvekkilinin … ve … esas unsurlu markalarının tanınmış markalar olduğunu, dava konusu markada markanın esas unsurunun … markası olup, … … ibaresinin … USTASI ve … UZMANI anlamlarına geldiğinden alkollü içeceklerle ilgili emtialar bakımından markanın yardımcı unsuru olabileceğini, … … ibaresinin “… mayalama uzmanı” anlamına gelen bir meslek adı olduğunu ve bu mesleğe ilişkin olarak çeşitli üniversitelerde diploma verildiğini, bu nedenle bu ibarenin bir meslek adı olması dolayısıyla esas unsur değil ancak yardımcı unsur olabileceğini ve markaların esas unsurunun aynı olmaması nedeniyle dava konusu markanın davalı markası ile benzer olmadığını, … …, … ÜSTADI, … UZMANI, … USTASI gibi ibarelerin 35, 41 ve 43. Sınıf hizmetler bakımından tanımlayıcı olmasından ötürü ilgili sektördeki diğer firmalarca kullanılabileceğini, markalarda ortak olarak kullanılan ibarenin ayırt edicilik gücünün zayıf olması halinde kural olarak markaların ayırt edilemeyecek derecede benzer olmadığını, müvekkili şirket ile davalı şirketin uzun yıllardır aynı sektörde hizmet vermesi nedeniyle markalarının tüketiciler nezdinde karıştırılacağının kabulünün hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, müvekkilinin 32. Sınıfta … … …, … … Uzmanı, … … Üstadı, Türk … … Uzmanı, Türk … … Üstadı, Türk … … … ibareli tanınmış markaların sahibi olduğunu, bu nedenle dava konusu markanın tescil işlemlerine devam edilmesi gerektiği, ayrıca redde mesnet gösterilen 2012/14520 işlem numaralı … ibareli markanın … USTASI, … UZMANI anlamlarına gelmesi nedeniyle faaliyet gösterilen alanda tasviri bir ibare olduğunu, bu nedenle 556 sayılı KHK’nın 7/1-c maddesi, meslek adı olması dolayısıyla 7/1-d maddesi ve tescil edildiği hizmetler bakımından mal ve hizmetin niteliği konusunda halkı yanıltıcı işaret olduğundan 7/1-f maddesi uyarınca hükümsüz kılınması gerektiği, dilekçe ekinde sunulan emsal bilirkişi raporları ve yerel mahkeme kararlarının huzurdaki davada müvekkilinin haklılığını ortaya koyduğunu, davalı şirketin 35, 41 ve 43. Sınıf hizmetler bakımından … USTASI, … UZMANI anlamlarına geldiği herkesçe bilinen … ibaresini tekeline almak istemesi nedeniyle kötüniyetli olduğunu iddia ederek işbu YİDK karar iptali ve redde mesnet markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı … Pazarlama ve Dağıtım A.Ş. cevap dilekçesi ve sair beyanlarında, Müvekkili şirketin bağlı olduğu Anadolu Holding bünyesinde yer alan … ibareli markaların bugün Avrupa’da en çok tüketilen ilk 10 … markasından biri olduğunu, dava konusu YİDK kararının hukuka uygun olup, davanın reddi gerektiğini, dava konusu … … … markası ile müvekkiline ait … markasının birbirlerine ayırt edilemeyecek kadar benzer olduğunu, davacının … ve Türk … ibareli birçok markanın sahibi olması dolayısıyla bu zincire bir yenisini daha eklemek istemesinin altında … ibaresini değil de “…” ibaresini tescil ettirmeye çalıştığının olduğunu, müvekkiline ait tescilli “… …” ve “…” markalarının davacı markalarında aynen kullanılmasının itiraz konusu markanın müvekkil markası ile karıştırılmasına neden olacağını, davacının dava konusu sınıflar dışında tescilli olduğunu belirttiği … ibareli markalarının dava konusu 35, 41 ve 43. Sınıflar bakımından bir anlam ifade etmeyeceğini, davacı yanın hükümsüzlük talebinin de yerinde olmadığını, zira müvekkilinin 35, 41 ve 43. Sınıflarda uzun yıllardır tescilli Beermaster, Braumaster ve Braumeister ibareli tanınmış markalarının olduğunu iddia ederek YİDK kararının yerinde olduğunu savunarak davanın reddini talep ettiği görülmüştür.
Davalı Türk Patent vekili cevap dilekçesiyle; açılan davanın yerinde olmadığını, YİDK kararının usul ve yasaya uygun bulunduğunu söyleyerek davanın reddini istemiştir.
YARGILAMA:
Mahkememizce, 28/02/2019 tarih ve 2015/71 E. 2019/101 K. sayılı karar ile; iddia, savunma ve tüm dosya kapsamından, YİDK kararının iptali yönünden; taraf markaları arasında 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi uyarınca benzerlik olduğu, davacı tarafın önceki tarihli tescilli 2011/89387, 2011/89425 sayılı “… … …”, “TÜRK … … …” sayılı markalar bakımından kazanılmış hakkı bulunmadığı, dava konusu 14.11.2014 tarih ve … sayılı YİDK kararının iptali koşullarının oluşmadığı, davalının “…” İbareli markasının hükümsüzlüğü yönünden; dava konusu 2012/14520 sayılı “… …” markasının 556 sayılı KHK’nın 7/1-a maddesi uyarınca hükümsüzlüğünün gerekmediği, dava konusu 2012/14520 sayılı “… …” ibareli markanın 556 sayılı KHK’nın 7/1-c bendi uyarınca ayırt edici karaktere haiz olduğu, doğrudan tanımlayıcı olarak nitelendirilemeyeceği, bu nedenle hükümsüzlük şartlarının oluşmadığı, dava konusu 2012/14520 sayılı “… …” ibareli markanın 556 sayılı KHK’nın 7/1-d bendi uyarınca hükümsüz kılınamayacağı, dava konusu 2012/14520 sayılı “… …” ibareli markanın 556 sayılı KHK’nın 7/1-f maddesi kapsamında yanıltıcı özelliğinin bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karara karşı davacı vekili istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
Ankara BAM 20. HD’nin 17/05/2021 tarih ve 2020/159 E. 2021/673 K. sayılı ilamıyla;
”Dava, Türkpatent YİDK kararının iptali ve davalı markasının marka sicilinden terkinine ve hükümsüzlüğüne karar verilmesi istemine ilişkindir. İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Hukuk Genel Kurulu’nun 02.11.2011 gün 2011/11–567E.- 2011/676K, 14.11.2012 gün 2012/11–417 E.- 2012/791K., 14.01.2015 gün 2013/11-1316E.- 2015/34K., 01.04.2015 gün 2013/11-1572 E.- 2015/1133 K., 12.04.2017 gün 2017/11-74E.- 2017/728K. ve 11.HD 30/06/2014 gün 2014/6427 E- 2014/12462K. sayılı ilamlarında da benimsendiği üzere, mahkemece gerektiğinde hükmün eki niteliğinde kroki ve şekillere, kararın ekinde yer verilebilir ise de, hükmün gerekçe kısmında, HMK.’nın “Hükmün Kapsamı” başlıklı 297. maddesi ve Anayasa’nın 141. maddesi hükümlerine uygun düşmeyecek biçimde şekillere yer verilmesi, davadan davalar doğmasına, tarafların yeniden uyuşmazlığa düşmelerine, infazda tereddüde neden olunmasına yol açabilecektir. Renk, boyut ve diğer özelliklerinden yoksun bir şekilde markaların ve tasarımların gerekçeli karara eksik yansıtılmaları yanıltıcı sonuçlara neden olabilecektir. Somut uyuşmazlıkta da mahkeme kararının gerekçe kısmında dava konusu markalara ilişkin görünümlere yer verilmiş olması 6100 sayılı HMK’nın 297. maddesine uygun bulunmadığından, Dairemizce hükmün kaldırılması gerekmiştir. Her ne kadar bölge adliye mahkemeleri, hukuki denetimin yanında aynı zamanda maddi vakıa incelemesi de yaparak, tahkikat sonucuna göre yeniden esas hakkında hüküm kurabilir ya da yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde, veyahut kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında karar verebilirse de somut olayda, ortada hukuki ve maddi vakıa denetimine elverişli bir hüküm bulunmamaktadır. Bu nedenle HMK.’nın 353/1-a-6. maddesi uyarınca, davanın yeniden görülüp yeni bir karar verilmesi için ilk derece mahkemesine ait kararın esası incelenmeden kaldırılmasına ve dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir. İstinaf kararının neden ve şekline göre, davacı vekilinin diğer istinaf itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.” gerekçesiyle, ”HMK’nın 353/1-a-6. maddesi gereğince davacı vekilinin istinaf itirazlarının KABULÜ ile Ankara 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 28/02/2019 tarih ve 2015/71 E. – 2019/101 K. sayılı kararının KALDIRILMASINA, dosyanın, davanın yeniden görülmesi için mahkemesine İADESİNE, davacı vekilinin diğer istinaf itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına,” şeklinde karar verilmiş dava mahkememizin 2021/276 E. Sırasına kaydedilmiştir.
GEREKÇE:
Toplanan delillere, alınan bilirkişi raporuna ve tüm dosya kapsamına göre;
Türk Patent’den celbedilen işlem dosyasının tetkikinden; dava konusu marka başvurusunun davacı şirket adına 35, 41 ve 43. Sınıf hizmetler bakımından tescil edilmek için marka başvurusuna konu edildiği, başvurunun 2012/101909 başvuru numarası ile 12.07.2013 tarih ve 215 sayılı Markalar Bülteninde yayınlandığı, iş bu yayına davalı şirket tarafından 556 sayılı KHK’nın 8/1 maddesi uyarınca itiraz edildiği, itirazın işleme alınarak 28.03.2014 tarihli Markalar Dairesi Başkanlığı kararı ile kabul edildiği, söz konusu karara karşı işbu davanın davacısı tarafından bir üst kurula itirazda bulunduğu, YİDK nezdinde yapılan inceleme ve değerlendirmeler neticesinde verilen 14.11.2014 tarih ve … sayılı kararda özetle; 2012/101909 başvuru numaralı “… … …” ibareli başvurunun 2012/14520, 2012/14510 sayılı “…, “… …” ibareli markalara dayanılarak 556 sayılı KHK’nın 8. Maddesi uyarınca reddi kararına karşı başvuru sahibi vekilce yapılan itiraz incelenmiştir. Yapılan inceleme sonucunda başvuru ve itiraza mesnet gösterilen markaların bağlantı kurulması ihtimali dahil karıştırılma ihtimaline yol açılabilecek derecede benzer olduğu kanaatine ulaşılmıştır. Ayrıca başvuru ve itiraza mesnet markaların aynı veya aynı tür hizmetler üzerinde kullanılacakları da tespit edilmiştir. Yukarıda açıklanan nedenlerle itiraz hakkında Markalar Dairesi Başkanlığınca verilen karar yerinde görülmüştür. Başvuru sahibi itirazında kendisi adına önceden tescil edilmiş 2011/89387, 2011/89425 sayılı “… … …”, “TÜRK … … …” markalarının varlığını öne sürse de bu markaların iş bu başvuru kapsamındaki hizmetleri kapsamadığı tespit edildiğinden bu yöndeki iddialar da haklı bulunmamıştır. Kullanım sonucu kazanılmış ayırt edicilik istisnası 7/1-a, c ve d bentlerinin uygulama alanına ilişkin olup, incelenen başvuru 8. Madde kapsamında reddedilmiştir. Dolayısıyla başvurunun kullanım sonucu ayırt edici nitelik kazanmış olması nedeniyle başvuru hakkındaki red kararının kaldırılması mümkün değildir. Bu çerçeve de başvuru sahibinin kullanıma dayalı iddiaları da haklı görülmemiştir. Buna ilaveten başvuru sahibinin kendi markalarının tanınmış olduğu ret gerekçesi markaların kötü niyetle yapıldığı iddiası da başvuru ile red gerekçesi marka arasındaki karıştırılma ihtimalinin ortadan kaldıran bir husus olmadığından yerinde görülmemiştir.” gerekçeleriyle davacı itirazlarının reddine karar verildiği, eldeki davanın iki aylık yasal süre içinde açıldığı anlaşılmıştır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; davacı firmanın 2012/101909 başvuru sayılı ”… … … +Şekil” İbareli marka başvursuna yönelik davalı firmanın ”… … …” ve ” … …” tescilli markaları karşısında başvurunun 556 sayılı KHK nın 8. maddesi anlamında iltibas oluşturup oluşturmadığı, başvurunun tescilinin mümkün olup olmadığı, TPE YİDK kararının yerinde olup olmadığı noktalarında toplandığı anlaşılmıştır.
Toplanan delillere, alınan mübayenet giderici bilirkişi raporuna ve tüm dosya kapsamına göre;
Dava konusu 2012/101909 kod numaralı … … …+şekil ibareli marka başvuru kapsamının; 35. Sınıf: Reklamcılık, pazarlama ve halkla ilişkiler ile ilgili hizmetler (Ticari ve reklam amaçlı sergi ve fuarların organizasyonu hizmetleri dahil). Büro hizmetleri. İş yönetimi, idaresi ve bu konular ile ilgili danışmanlık, muhasebe ve mali müşavirlik hizmetleri (ithalat-ihracat acente hizmetleri dahil). Ticari ve sınai ürünler için eksperlik hizmetleri. Açık artırmaların düzenlenmesi ve gerçekleştirilmesi hizmetleri. Müşterilerin malları elverişli bir şekilde görmesi ve satın alması için alkollü ve alkolsüz içeceklerin bir araya getirilmesi hizmetleri; (belirtilen hizmetler perakende, toptan satış mağazaları, elektronik ortamlar, katalog ve benzeri diğer yöntemler ile sağlanabilir.) 41. Sınıf: Eğitim ve öğretim hizmetleri. Sempozyum, konferans, kongre ve seminer düzenleme, idare hizmetleri. Spor, kültür ve eğlence hizmetleri. Dergi, kitap, gazete v.b.gibi yayınların basıma hazır hale getirilmesi, okuyucuya ulaştırılması, dağıtımına ilişkin hizmetler ( global iletişim ağları vasıtasıyla anılan hizmetlerin sağlanması da dahil ). Film, televizyon ve radyo programları yapım hizmetleri. Haber muhabirliği hizmetleri, foto-muhabirliği hizmetleri. Fotoğrafçılık hizmetleri. Tercüme hizmetleri. 43. Sınıf: Yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri. Geçici konaklama hizmetleri (gündüz bakımı (kreş) hizmetleri dahil). Hayvan bakım evleri hizmetleri olduğu anlaşılmıştır.
Redde Gerekçe 2012/14520 sayılı markanın tescil kapsamının:
35. Reklamcılık, pazarlama ve halkla ilişkiler ile ilgili hizmetler (Ticari ve reklam amaçlı sergi ve fuarların organizasyonu hizmetleri dahil). Büro hizmetleri. İş yönetimi, idaresi ve bu konular ile ilgili danışmanlık , muhasebe ve mali müşavirlik hizmetleri (ithalat-ihracat acente hizmetleri dahil). Ticari ve sınai ürünler için eksperlik hizmetleri. Açık artırmaların düzenlenmesi ve gerçekleştirilmesi hizmetleri. Müşterilerin malları elverişli bir şekilde görmesi ve satın alması için alkollü ve alkolsüz içeceklerin bir araya getirilmesi hizmetleri; (belirtilen hizmetler perakende, toptan satış mağazaları, elektronik ortamlar, katalog ve benzeri diğer yöntemler ile sağlanabilir.)
41. Eğitim ve öğretim hizmetleri. Sempozyum, konferans, kongre ve seminer düzenleme, idare hizmetleri. Spor, kültür ve eğlence hizmetleri. Dergi, kitap, gazete v.b.gibi yayınların basıma hazır hale getirilmesi, okuyucuya ulaştırılması, dağıtımına ilişkin hizmetler ( global iletişim ağları vasıtasıyla anılan hizmetlerin sağlanması da dahil ). Film, televizyon ve radyo programları yapım hizmetleri. Haber muhabirliği hizmetleri, foto-muhabirliği hizmetleri. Fotoğrafçılık hizmetleri. Tercüme hizmetleri.
43. Yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri. Geçici konaklama hizmetleri (gündüz bakımı (kreş) hizmetleri dahil). Hayvan bakım evleri hizmetleri
Redde Gerekçe 2012/14510 sayılı markanın tescil kapsamının:
35. Reklamcılık, pazarlama ve halkla ilişkiler ile ilgili hizmetler (Ticari ve reklam amaçlı sergi ve fuarların organizasyonu hizmetleri dahil). Büro hizmetleri. İş yönetimi, idaresi ve bu konular ile ilgili danışmanlık , muhasebe ve mali müşavirlik hizmetleri (ithalat-ihracat acente hizmetleri dahil). Ticari ve sınai ürünler için eksperlik hizmetleri. Açık artırmaların düzenlenmesi ve gerçekleştirilmesi hizmetleri. Müşterilerin malları elverişli bir şekilde görmesi ve satın alması için alkollü ve alkolsüz içeceklerin bir araya getirilmesi hizmetleri; (belirtilen hizmetler perakende, toptan satış mağazaları, elektronik ortamlar, katalog ve benzeri diğer yöntemler ile sağlanabilir.)
41. Eğitim ve öğretim hizmetleri. Sempozyum, konferans, kongre ve seminer düzenleme, idare hizmetleri. Spor, kültür ve eğlence hizmetleri. Dergi, kitap, gazete v.b.gibi yayınların basıma hazır hale getirilmesi, okuyucuya ulaştırılması, dağıtımına ilişkin hizmetler ( global iletişim ağları vasıtasıyla anılan hizmetlerin sağlanması da dahil ). Film, televizyon ve radyo programları yapım hizmetleri. Haber muhabirliği hizmetleri, foto-muhabirliği hizmetleri. Fotoğrafçılık hizmetleri. Tercüme hizmetleri.
43. Yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri. Geçici konaklama hizmetleri (gündüz bakımı (kreş) hizmetleri dahil). Hayvan bakım evleri hizmetleri
olduğu, tetkik edilmiştir.
Dava konusu marka başvurusunun 35, 41 ve 43. Sınıf hizmetler bakımından yapıldığını davalı yanın önceki tarihli markalarının da yine 35, 41 ve 43. Sınıflar bakımından tescilli olduğu görülmektedir. Taraf markaları söz konusu emtiaların tamamında aynı/ayırt edilemeyecek kadar benzerdir. Dolayısıyla taraf markaları kapsamındaki hizmetler yönünden 8/1-b maddesi kapsamında iltibas ihtimalinin ilk şartı olan emtia ve hizmet benzerliği kriterinin sağlandığı şüphesizdir.
Ancak tek başına emtia karşılaştırması 8/1-b maddesi kapsamında markalar arasında iltibasın meydana gelip gelmediğini açıklamak için yeterli olmayacağından söz konusu markaların son kullanıcı ve tüketici profilleri bakımından da değerlendirilerek bütünsel anlamda bıraktığı izlenimin tespit edilmesi uygun olacaktır.
556 s. KHK’nın nispi ret nedenlerini içeren 8/1-b maddesi yukarıda da belirtildiği üzere emtiaların aynı/benzer olması yanında markayı oluşturan ibarelerin de aynı/benzer olması koşulunu getirmiştir. Bu hüküm çerçevesinde karşılaştırılan markalar için tescil edilmiş ve tescili talep edilmiş markaların 7/1-b anlamındaki “aynı veya ayırt edilemeyecek kadar benzer” olmasını aramamış, markaların “benzer” olmasını yeterli görülmüştür.
Bu meyanda; halkın, karşılaştırılan işaretler arasında herhangi bir şekilde “bağlantı” kurabilmesi 8/1-b anlamında benzerlik bulunduğunu kabul etmek için yeterli olacaktır. Markalar arasındaki karıştırılma ihtimalinin tespitinde kural olarak orta seviyedeki tüketiciler dikkate alınacak olup; malın hitap ettiği ortalama bilgi ve dikkate sahip tüketicilerin tamamının ya da büyük bir bölümünün karışıklık yaşaması değil, bu tüketicilerin bir kısmının karışıklık yaşama ihtimali bulunması benzerlik ve iltibas bulunduğunun kabulü için yeterli bulunmaktadır.
Markaların tescilli oldukları sınıflar veya hizmetler farklılaştıkça markalar arasındaki benzerlikler kimi zaman arka planda kalmakta ve farklılıklar ön plana çıkarak markaların ayrışması durumu ortaya çıkmaktadır. Bir başka anlatımla markaların kapsadığı mal ve hizmetlerin farklılaşması neticesinde markayı oluşturan ibarelerin benzerliğine rağmen iltibas tehlikesi azalmakta ve eski-yeni marka arasında çok büyük farklar aramaya da gerek kalmamaktadır.
Kimi durumlarda markanın tescilli olduğu hizmete bağlı olarak alıcı ve tüketici kesimi farklılaşmakta ve orta seviyedeki tüketiciden daha farklı özellikte bir tüketici grubu dikkate alınarak değerlendirme yapılması gerekmektedir. Yargıtay bu kriteri de içerisine alacak şekilde, markalar arasındaki benzerlik değerlendirmesinde bazı kriterler getirmiştir.
Buna göre markalar arasındaki benzerlik incelenirken
* Markanın esas unsurları ve tamamlayıcı unsurları
* Görsel, biçimsel, anlamsal, işitsel benzerlik,
* Çağrıştırma,
* Bir bütün olarak markaların uyandırdığı toplu kanaat,
* Malın veya hizmetin hitap ettiği alıcı grubunun toplumsal düzeyi ve durumu,
* Markayı taşıyan mal veya hizmetin değeri ve alıcının bu mal ve hizmeti almaya ayırdığı zaman,
kriterleri ele alınmalıdır.
Yargıtay’ın temel hareket noktası kendisinden önce tescil edilmiş bir markadaki ibare ile birlikte kendi unsurlarını içerisinde barındıran kompozit bir markanın önceki marka ile iltibas oluşturup oluşturmadığına karar verilebilmesi için markalardaki ortak ibarenin kendi başına, bağımsız bir ayırt edici karakterinin (independent distinctive role) olup olmadığının ve taraf markalarındaki ortak unsurun sonraki markada dominant bir etkiye sahip olup olmadığıdır.
Somut olay yönünden 8/1-b anlamında yapılacak değerlendirmenin temelinde taraf markaların ortak bölümleri olan “… …” ibaresinin bağımsız ayırt edici karakterinin olup olmadığı hususu yatmaktadır.
… … ibaresinin İngilizce bir kelime olduğu ve internet üzerinde yapılan araştırmada “… yapım ustası, … fabrikasında … üretim sürecini denetleyen kişi” anlamlarına geldiği tespit edilmiştir. Her ne kadar dava konusu tüketici kitlesinin ortalamanın üzerinde özen ve dikkate sahip bilinçli tüketici kitlesi olduğu kabul edilse de “… …” sözcük grubunun ülkemizde yaygın kullanımı bulunan ve ilgili sektörde dahi azımsanmayacak bir çoğunluğun bilgisi dahilinde olan bir tamlama olduğundan bahsedilemeyeceği, bu nedenle dava konusu emtialar bakımından ayırt ediciliğinin mevcut olduğu anlaşılmıştır.
Taraflara ait markalar bir bütün olarak değerlendirildiklerinde; benzer hizmetlerde, kendisinden daha önceki tarihli tescilli bir markayı, kül halinde, kendi bünyesinde ihtiva ettiği görülen davacı markasındaki “… …” ibaresinin, tescil edilmek istenilen hizmetler yönünden ayırt edici vasfının mevcut olmadığı veyahut zayıf olduğunu şüpheye yer bırakmayacak şekilde gösterir dosyada herhangi bir delilin mevcut olmadığı, dolayısıyla “… …” şeklinde başkaca ek bir unsura sahip olmaksızın tescil edilmiş bir ibarenin, sonraki bir marka içerisinde esaslı unsurlardan biri şeklindeki kullanımının, tüketici nezdinde karışıklığa neden olabilecek bir durum meydana getireceği, dava konusu markada “…” üst markasının mevcudiyetinin, bu ilişkiyi ortadan kaldırmaya yetmeyeceği, kaldı ki iltibas ihtimalinin her zaman önceki marka nazarında değerlendirilmemesi gerektiği, söz gelimi dava konusu markanın tesciline izin verilmesi halinde, tüketicinin önceki tarihli ve tek başına “… …” şeklindeki markayı da … markasının bir yan ürünü olarak algılama ihtimalinin (TERSİNE İLTİBAS) de var olduğu, burada iltibas ihtimalinde baz alınması gereken temel kriterin ilgili tüketici olması gerektiği, dolayısıyla somut uyuşmazlıktaki gibi bir durumda bağımsız ayırt edici bir karaktere haiz olduğu düşünülen markanın, sonraki tarihte dava konusu başvurunun içerisinde, markadaki esaslı unsurlardan biri olarak kullanımının, benzerlik ve iltibas ihtimaline sebebiyet verebilecek nitelikte olduğu ve bu durumun ise 556 s. KHK’nın 8/1-b maddesi kapsamında iltibasa neden olabileceği görüş ve kanaatlerine varılmıştır.
Her ne kadar dava konusu marka başvurusu ile davacı markaları arasında iltibas ihtimalinin varlığına kanaat getirilmiş ise de YİDK kararında da belirtildiği üzere dava konusu marka başvurusu sahibi şirket adına Türk Patent Enstitüsü nezdinde tescilli 2011/89387, 2011/89425 sayılı “… … …”, “TÜRK … … …” sayılı markaları mevcut olduğundan, söz konusu markaların varlığı nedeniyle davacı yanın “… … …” ibaresi üzerinde 35, 41 ve 43. Sınıfta yer alan hizmetler üzerinde kazanılmış bir hak sahipliğinin mevcut olup olmadığının ve dolayısıyla YİDK tarafından verilen kararın bu kapsamda yerinde olup olmadığının da değerlendirilmesi gerekmektedir.
Yargıtay 11. HD.’nin 19.09.2008 tarih ve 2008/10251K. sayılı “Ece Lady / Ece Toff”, 14.11.2008 tarih ve 2008/11505E., 2008/12839K. sayılı “Ülker DONUT” kararlarında kazanılmış hak sağlayan önceki markaların belirlenmesi yönünden bazı ölçütler getirilmiştir.
• Buna göre, öncelikle kazanılmış hak sağlayan markanın tescilli olarak uzun süre kullanılması, bir başka deyişle kullanım ve tescilinin taraflar arasında artık çekişme konusu olmaktan çıkmış olması, kabullenilmesi gerekir.
• İkinci olarak bu markaya dayalı olarak yapılan başvurunun da kazanılmış hak sağlayan markanın asli unsuru muhafaza edilerek, işletme ile bağlantısı ve tüketici nezdinde yarattığı izlenim korunmak suretiyle oluşturulması aranacaktır. Zira önceki markanın asli unsuru dahi değişmiş ise bu artık yeni bir marka başvurusu olacağından önceki markanın zaman içindeki değişikliklere uyarlanması için yapılmış bir başvuru olduğu kabul edilemez.
• Son olarak sonraki başvurunun, önceki markanın kapsadığı mal/hizmet ile aynı veya aynı tür emtiaları içermesi, kapsamını genişletme yoluna gitmemesi zorunludur.
Söz konusu Yargıtay kararlarından da görülebileceği üzere bir marka üzerinde kazanılmış hak sahipliğinin iddia olunabilmesi için markanın tescil edilmiş olması, markaların esas unsurlarının aynı olması ve son olarak mal ve hizmetlerinin aynı olması gerekmektedir.
Dosya kapsamında sunulan bilgi ve belgeler uyarınca, davacı yanın, tescilini talep ettiği 2012/101909 başvuru numaralı “… … …” ibareli marka başvurusu ile ilgili olarak yine kendisi adına tescilli 2011/89387, 2011/89425 sayılı “… … …”, “TÜRK … … …” markaları nedeniyle kazanılmış hak sahipliğinden bahsettiği görülmektedir. Bu tespitler ışığında dosya kapsamında yapılan incelemelerde davacı yanın kazanılmış hak sahipliğine yönelik dayandığı markaların tespiti ve somut uyuşmazlık konusu marka yönünden davacı yana kazanılmış bir hak sağlayıp sağlamadığı hususunun tespit edilmesi yoluna gidilmiştir.
Yukarıda davacı yana ait önceki tarihli tescilli markaların 32. Sınıf emtialar bakımından tescille koruma altına alındığı görülmektedir. Söz konusu markalar 32. Sınıfta tescilli iken dava konusu marka başvurusu 35 41 ve 43. Sınıf hizmetler bakımından yapılmıştır. Dolayısıyla markalar aynı veya aynı tür emtia ve hizmetleri içermediğinden davacı tarafın bahse konu markalar bakımından kazanılmış hakkı olduğundan bahsedilemeyeceği kabul edilmiştir.
Davacı tarafından hükümsüzlüğü istenen davaya gerekçe davalı markası 2012/14520 sayılı markasıdır.
556 sayılı KHK’nın 5. maddesinin 1. fıkrasına göre, “Bir teşebbüsün mal ve hizmetlerini başka bir teşebbüsün mal ve hizmetlerinden ayırt etmeyi sağlaması koşuluyla çizimle görüntülenebilen veya benzer biçimde ifade edilebilen, baskı yoluyla yayınlanabilen ve çoğaltılabilen her türlü işaret marka olma kabiliyetini haizdir” düzenlemesine yer verilmiştir. Buna göre bir marka, bir işletmenin mal ve hizmetlerini, başka işletmelerin mal ve hizmetlerinden ayırt edilebilmesi koşuluyla, özellikle kişi adları da dâhil olmak üzere sözcükler, harfler, rakamlar, malların veya ambalajların şekli gibi grafik olarak temsil edilebilen, herhangi bir işaretten oluşabilir. Söz konusu düzenlemelerin tamamında kastedilen, tescil edilmek istenilen işaretin soyut ayırt edici niteliktir.
Buna karşılık bir işaretin somut ayırt edici niteliği incelenirken, tescili talep edilen işaretin tescile konu mal veya hizmetleri diğer mal veya hizmetlerden ayırt etmeye elverişli olup olmamasına bakılır. Söz konusu işaretin tescile konu mal ve hizmetler açısından ayırt edicilik fonksiyonu yoksa aksine bu mal veya hizmetlerin bir özelliğini veya kullanım amacını belirtiyorsa ya da mal veya hizmet hakkında bilgi veriyorsa, somut ayırt edici niteliğe sahip değildir. Bu nedenle bir işaret soyut ayırt edici niteliğe, dolayısıyla, marka olma özelliğine sahip olabilir, ancak bu işaret belli mal ve hizmetler için ayırt edici niteliği bulunmadığından tescil edilemez. Dolayısıyla, soyut ayırt edici nitelik somut ayırt edici niteliğe göre daha geniş kapsamlıdır.
Markanın en önemli fonksiyonu markanın ayırt edici bir işaret olması yani kaynak göstermesidir. Ayırt edicilik fonksiyonu, işaretlerin genel ve temel bir özelliğidir. Marka, bir teşebbüsün mal ve hizmetlerini başka bir teşebbüsün mal ve hizmetlerinden ayırt etmeye yaradığından, bir işaretin marka olma kabiliyetini haiz olması, o işaretin asgari kaynak gösterme fonksiyonuna sahip olmasına bağlıdır. Bir işaretin bu fonksiyona sahip olup olmadığının tespiti ise soyut olarak yapılmalıdır. Bir işaretin soyut ayırt edicilik niteliğinin varlığı tespit edildikten sonra, o işaretin marka olabilmesi açısından, ayrıca çizimle görüntülenebilmesi veya benzer biçimde ifade edilebilmesi gerekmektedir. Bu şartları yerine getiren işaretler 5. madde anlamında marka olma niteliğine sahiptir.
Bu bağlamda ayırt edici niteliği olması kaydıyla, her türlü işaret marka olabilmektedir. Ayırt edici nitelik başlangıçtan itibaren olabileceği gibi sonradan kullanıma bağlı olarak da zaman içinde kazanılabilir. Somut ayırt edicilik açısından markanın tescil edilmek istendiği mal ve hizmet sınıfları önem taşıdığı halde, soyut ayırt ediciliğin tespitinde işaretin mal ve hizmetten bağımsız olarak ortalama tüketici algısında ayırt etme işlevine sahip olup olmadığına bakılır. Somut ayırt edicilikle bağlantılı olarak, kullanılacağı mal veya hizmeti ifade etmeyen, tanımlamayan, onun karakteristik özelliklerini içermeyen, cins vasıf bildirici nitelikte olmayan, mal veya hizmetten olabildiğince uzaklaşmış bulunan tüm işaretlerin markasal anlamda tescili mümkündür. Bu bağlamda bir işaret, tescil edilmek istendiği mal veya hizmet sınıfı ile yakın ilişkili olduğu oranda ayırt etme gücünden uzaklaşırken, mal veya hizmet sınıfından uzaklaştığı oranda da ayırt edici gücü yükselir.
“Bir markanın ayırt edici karaktere sahip olması için o markanın, tescili istenen ürünün belirli bir işletmeden kaynaklandığını belirler hale gelmiş ve böylece o ürünü diğer işletmelerin mallarından ayırır hale getirmiş olması gerekir. (C-144/06 P Henkel v OHIM [2007] and C-304/06 P Eurohypo v OHIM [2008]).”
“Bu hükmün gerektirdiği ayırt ediciliğin en düşük derecesine sahip olmak için bir marka ilgili tüketiciye mal veya hizmetlerin kaynağını göstermeli ve karışıklığa olanak vermeden farklı bir kaynaktan ayırt etmeyi sağlamalıdır. ( T-23/07 BORCO / OHIM (α) [2009])”
Herhangi bir işaretin 556 sayılı KHK m. 5 kapsamında marka olabilmesi için kaç kelimeden oluştuğu önem taşımaz. Birden fazla kelimeden oluşan işaretlerin marka olup olamaması da yine işaretin ayırt edici niteliğe sahip olup olmadığı hususu çerçevesinde değerlendirilir. Örneğin birden fazla kelimeden oluşan slogan markalarının marka olarak tescil edilebilmesi için o işaretin en azından markanın temel fonksiyonu olan kaynak gösterme fonksiyonunu yerine getirebilmesi halinde mümkün olduğu kabul edilmektedir. Burada aranılan kriter somut ayırt edicilikten düşük olmakla birlikte en azından ortalama tüketici algısında bir marka algısı doğurabilmesi, işletmesel kökene işaret edebilme gücünün bulunmasıdır. Bu şartlar sağlanmak kaydıyla birden fazla kelimeden oluşan işaretlerin de marka olarak tesciline herhangi bir engel bulunmamaktadır. Bu tür işaretlerin marka olarak tescilinde, diğer işaretlere oranla daha katı kriterlerin uygulanması söz konusu olmadığı gerek Yargıtay, gerek Avrupa Birliği Adalet Divanı kararlarında vurgulanmaktadır (C-64/02 P OHIM v Erpo Möbelwerk [2004], paragraflar 32, 41, 44; C-398/08 P Audi v OHIM [2010], paragraflar 35-36). Nitekim, bu ilkeler çerçevesinde, birden fazla sözcükten oluşan söz dizinlerinin marka olabilme vasfını taşıdığı yargı kararlarıyla kabul edilmektedir.
Doktrin görüşleri ve emsal kararlarda da belirtildiği üzere hükümsüzlüğü talep edilen ibaresi soyut dünyadan yani fikir dünyasından çıkıp görüntülenebilir, duyularımızla algılanabilir nitelikte olan ve asgari ayırt ediciliğe sahip olması koşuluyla her işaretin soyut ayırt ediciliğinin olduğu kabul edilmektedir.
Hal böyleyken davaya gerekçe hükümsüzlüğü talep edilen markaların bir işletmenin mal ve hizmetlerini başka bir işletmenin mal ve hizmetlerinden bütünsel kombinasyonu itibariyle ayırt etme işlevi bulunan ibareler olduğu, soyut ayırt ediciliğin markanın tescili kapsamındaki emtia ve hizmetlerden bağımsız olarak ele alınması gerektiği görüş ve kanaatlerine varılmaktadır.
Somut olayda davaya gerekçe markanın 7/1-a maddesi kapsamında aranan nitelikleri sağlayıp sağlamadığı hususu yukarıda değerlendirilmiş olmakla birlikte markanın somut ayırt ediciliğinin irdelendiği 7/1-c maddesi yönünden de detaylı bir inceleme yapılması gerekmektedir.
556 Sayılı KHK’nın 7. maddesinin (c) bendi uyarınca, “ticaret alanında cins, çeşit, vasıf, kalite, miktar, amaç, değer, coğrafi kaynak belirten, üretim hizmetlerin yapıldığı zamanı gösteren, malların ve hizmetlerin diğer karakteristik özelliklerini ifade eden sözcükleri münhasıran veya esas unsur olarak içeren işaretlerin” marka olarak tescil edilmesi mümkün değildir.
Bir işaretin KHK m. 7/1-c kapsamında değerlendirilebilmesi için, mal veya hizmetin karakteristik bir özelliğini, vasfını, amacını hiçbir özel zihni çabaya mahal bırakmadan, mal veya hizmet ile sıkı ilişkisi sebebiyle mal veya hizmetin bir özelliğini derhal düşündürmesi ve akla getirmesi gerekmektedir. Görüldüğü gibi KHK 7/1-c hükmü uyarınca, marka kapsamındaki mal veya hizmetleri tanımlayıcı nitelikteki işaretlerin, marka olarak tescil edilmek suretiyle bir şahsın inhisarına verilmesi mümkün değildir.
Burada amaç, herkesin kullanımına açık olması gereken birtakım işaretlerin bireylerin tekeline bırakılmasının önüne geçilmesi ve bu yolla kamu yararının sağlanmasıdır.
556 sayılı KHK m. 7/I-c çerçevesinde, bir mal veya hizmetle doğrudan doğruya bir ilişki kurmayan, ancak sadece bir mal veya hizmeti çağrıştıran anımsatan işaretler tanımlayıcı olarak kabul edilmemelidir. Öyle ki bir işaret, tescil edilmek istendiği mal veya hizmet sınıfı ile yakın ilişkili olduğu oranda ayırt etme gücünden uzaklaşırken, mal veya hizmet sınıfından uzaklaştığı oranda da ayırt edici gücü yükselir. Tekinalp’ e göre “bir marka herkesin kullanabileceği bir işareti esaslı unsur olarak ihtiva ettiği takdirde tescil edilemez tarzındaki niteleme, markanın kendileri için kullanılacağı emtianın özelliklerine veya muhtevasına ilişkin kayıt ve işaretleri ifade eder. Mal ile sadece uzaktan ilişkisi olan basit hatırlatmalar ve telmihler markaya tasviri bir karakter vermez. Eğer marka bir şeyin adını ihtiva ediyorsa, onun herkes tarafından kullanılabileceğinin kabulü için mal ile öyle bir fikri yakınlığı olmalıdır ki markanın tasviri karakteri özel bir zihni çaba harcanmaksızın anlaşılabilsin.”
Yukarıdaki doktrin ve içtihat görüşlerinden görülebileceği üzere 556 s. KHK’ nın 7/1(c) bendine göre bir ibarenin tasviri işaretlerden sayılması için, işaretin hiçbir özel zihni çabaya gerek olmaksızın, doğrudan doğruya, mal ve hizmet ile sıkı ilişkisi nedeniyle malın veya hizmetin bir özelliğini veya kompozisyonunu derhal düşündürmesi ve akla getirmesi gerekmektedir. Bir mal veya hizmeti doğrudan çağrıştırmayıp akla getirmeyen ancak imada bulunan kelimelerin tescilinin ise bu maddeye göre engellenmesi mümkün değildir. Tüketici işareti gördüğünde kesin olarak mal veya hizmetin niteliğinin tanımlayamıyor fakat olasılıkları zihninde birkaç seçeneğe kadar indirebiliyorsa o markanın tescili mümkündür.
“Yerleşik içtihada göre, bir işaret, olası anlamlarından en az birisinin marka kapsamında bulunan mallara veya hizmetlere ilişkin karakteristik özellik belirtmesi durumunda marka olarak tescil edilmemelidir. (bkz. Avrupa birliği adalet Divanı, OHIM v. Wrigley kararı, C-191/01, 23/10/2003, paragraf 32).”
Tüm bu doktrin ve yargı kararları ışığında somut olaya bakıldığında incelenmesi gereken; davaya gerekçe “…” ibaresinin, 7/1-c maddesi uyarınca başvuru kapsamındaki hizmetler yönünden hiçbir özel zihni çabaya gerek olmaksızın, doğrudan doğruya, hizmet ile sıkı bir ilişki içerisinde olup olmadığı, verilen hizmetin niteliğini, özelliğini veya kompozisyonunu derhal düşündürüp düşündürmediği ve akla getirip getirmediği, tüketicinin işareti gördüğünde kesin olarak malın niteliğinin tanımlayabilip tanılayamadığı, zihninde birkaç seçeneğin oluşup oluşmadığıdır.
Bu çerçevede yukarıda davaya gerekçe markanın tescilli olduğu sınıfların 35, 41 ve 43. Sınıf hizmetler olduğu ve markanın 35/6. Sınıf ‘Müşterilerin malları elverişli bir şekilde görmesi ve satın alması için alkollü ve alkolsüz içeceklerin bir araya getirilmesi hizmetleri’ bakımından tescilli olduğu görülmektedir.
Davaya gerekçe ibareli markada görsel olarak herhangi bir ibare kullanılmadığından 556 s. KHK’nın 7/1-c maddesi yönünden yapılacak değerlendirme anlamsal değerlendirme ile sınırlı tutulmalıdır.
Yukarıda defaten belirttiğimiz gibi … ibaresinin “… yapım uzmanı”5 anlamına gelmektedir. Bu bağlamda anılan ibarenin tescil kapsamındaki herhangi bir emtia grubu açısından bakımından vasıf, cins, tür bildirip bildirmediği incelenmelidir. Özellikle alkollü içkilerden “… emtiası” bakımından yapılacak değerlendirmede bu şekildeki bir ibarenin niteliği tartışılmaktadır.
Davaya gerekçe markanın tescil edildiği ve iş bu dava konusu bakımından hükümsüzlüğü talep edilen sınıflardan “Müşterilerin malları elverişli bir şekilde görmesi ve satın alması için alkollü ve alkolsüz içeceklerin bir araya getirilmesi hizmetleri; (belirtilen hizmetler perakende, toptan satış mağazaları, elektronik ortamlar, katalog ve benzeri diğer yöntemler ile sağlanabilir.)” emtiası yönünden yapılan incelemede ilgili tüketici kitlesinin 18 yaşından büyük, sektörle ilgili kavramlara aşina ve nispeten alkollü ürün çeşitlerini bilen bir tüketici kitlesi olarak kabul edilebileceği, ancak yukarıda 8/1-b bendi yönünden yapılan değerlendirmelerde de belirtildiği üzere “…” ibaresinin bahsedilen tüketici kitlesi nezdinde dahi doğrudan cins, coğrafi işaret olarak özel bir adlandırma, vasıf, tür bildirici algı yaratmadığı, zira anılan ifadenin bir bütün olarak … çeşidine veya üretildiği yöreye ilişkin (fermente tiplerine göre …, …, içeriğine göre …, …, HOP ve üretildiği yere göre …, STOUT vb. gibi) bir tanımlama olmadığı aşikardır.
Hal böyleyken, davaya gerekçe ibarenin yukarıda da değerlendirildiği üzere, tescil edildiği 35, 41 ve 43. Sınıf hizmetler için 556 sayılı KHK’nın 7/c maddesi uyarınca vasıf belirtme özelliği olmadığı görüş ve kanaatine varılmıştır.
556 sayılı KHK’nın 7/1-d maddesine göre “Ticaret alanında herkes tarafından kullanılan veya belirli bir meslek sanat veya ticaret grubuna mensup olanları ayırt etmeye yarayan işaret ve adları münhasıran veya esas unsur olarak içeren markalar” tescil edilemezler.
Davacı vekili dava dilekçesi ve beyanlarında her ne kadar dava konusu ibarenin meslek adı olması nedeniyle tescil edilemeyeceği yönünde iddialarda bulunup dosyaya … … ibaresinin “… mayalama uzmanı” anlamına gelen meslek adı olarak kullanıldığı yönünde evraklar sunmuş olsa da heyetimizce Esnaf ve Sanatkar Meslek Kolları ve SGK/İŞKUR Meslek Kod Listesi dahil kamuya sunulmuş kaynaklar ve veri tabanında yapılan incelemelerde Türkiye’de “… filtreleme, … kasalama, …, şarap ve içki imalat işçileri, fermantasyon işçisi” gibi meslek adları bulunsa da … ibaresi ile adlandırılan, üniversitelerde bir meslek olarak eğitimi verilen ve halk tarafından yaygın olarak bilinen bir meslek olmadığı, anılan ibarenin bu nedenle 7/1-d bendi uyarınca hükümsüzlüğü koşullarının oluşmadığı görüş ve kanaatine varılmıştır.
Dosya kapsamında değerlendirilmesi gereken bir diğer mutlak ret nedeni dava konusu “… …” şeklindeki markanın 556 Sayılı KHK’nın 7. maddesinin (f) bendinde yer alan “Mal veya hizmetin niteliği, kalitesi veya üretim yeri, coğrafi kaynağı gibi konularda halkı yanıltacak markaların” düzenlemesi uyarınca marka olarak tescil edilip edilemeyeceğidir.
Bir işaretin KHK m. 7/1-f kapsamında değerlendirilebilmesi için, mal veya hizmetin niteliği, kalitesi veya üretim yeri, coğrafi kaynağı vb. hususlarda hiçbir özel çabaya mahal bırakmadan, mal veya hizmet ile ilgili belirtilen hususlarda halkı yanıltıcı nitelikte olması gerekmektedir. Görüldüğü gibi 556 s. KHK 7/1-f hükmü uyarınca, marka kapsamındaki mal veya hizmetlerle ilgili yanıltıcı nitelikteki işaretlerin, marka olarak tescil edilmesi mümkün değildir.
İlgili maddede sözü edilen yanıltıcılığın kaynaklarından biri malın doğası olup, dava konusu markanın doğrudan işaret ettiği ibarenin, kapsamındaki malların bu ibareyle ilgili olmaması halinde yanıltıcı olabileceği durumu içerir. Örneğin, giysiler için başvurusu yapılmış olan bir markada “pamuklu” ibaresi yer alıyorsa, pamuklu olmayan malzemeden yapılmış giysiler için bu ibare yanıltıcı nitelikli olacaktır.
Bir diğer örnek olarak, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi kararında :
“Malın coğrafi kaynağı konusunda yanıltıcı olan markalar da, bu bent kapsamında değerlendirilir. (Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 09.06.2008 tarih ve 2008/6483 E., 2008/7643K. Sayılı kararında) 14, 35 ve 40. sınıflardaki (2002/20515) ibareli marka başvurusunun CENEVRE’yi işaret ettiği; bu şehrin, markanın kapsamındaki mallardan özellikle saatler için tüm dünyada ün sahibi olduğu; İngilizcede GENEVA, Fransızcada GENEVE olarak yazıldığı…” belirtilerek, söz konusu markanın 556 sayılı KHK’nın 7(1)(f) maddesi gereğince yanıltıcı olduğuna hükmedilmiş ve marka hükümsüz kılınmıştır.
Yargıtay 11. H.D.’nin 2007/8574 E., 2008/11531K. Sayılı kararında:
“…işarette yer alan sözcüğün 556 sayılı KHK’nın 7/1 (f) maddesi uyarınca yanıltıcı olabilmesi için tüketicinin sırf o işarette yer alan sözcük ya da anlatım nedeniyle yararlanma yoluna gitmesi gerektiği, yeterince bilinmeyen bir kelimenin anılan ürünler yönünden yanılgı doğuracağından bahsedilmesinin gerçekçi olmadığı, markanın tescil kapsamına giren ürünlerin öz adlarından veya tasviri hallerinden uzak olduğu gerekçesiyle…” ifadesine yer verilmiştir. Dolayısıyla, hem ulusal mevzuat hem de uluslararası mevzuat uyarınca, bir markanın anılan madde gereğince reddi için, yanıltıcı ibarenin açıkça yanıltıcı bir kelimenin kendisi olması şart değilken, mal ve hizmetler açısından yanıltıcı olacak açık ve net bir mesaj içermesi zorunludur.
Bazı ülkeler, sınıflandırma kılavuzlarında yanıltıcı olabilecek kelimelerin varlığına ilişkin açıklamalara yer vermektedir. Örneğin, “PAMUKLU” kelimesini içeren bir marka başvurusunda ilgili Ofis, kapsamındaki malların sadece PAMUKLU mallar olduğu konusunda düzeltme istemektedir. Topluluk Markası kılavuzunda da, markanın mal ve hizmet listesinde yer alanın aksine bir malın niteliğini belirtir bir ifade içermesi halinde yanıltıcı olacağı belirtilmektedir. Örnek olarak “John Miller’s Genuine Leather Shoes” (John Miller’in Gerçek Deri Ayakkabıları) markası verilmektedir. Bu markada uygun olmayan, örneğin plastik bir ayakkabının üretilmesidir.
Davaya gerekçe marka ele alındığında, “… …” ibaresini, markanın tescilli olduğu 35, 41 ve 43. Sınıf hizmetler ile özellikle “Müşterilerin malları elverişli bir şekilde görmesi ve satın alması için alkollü ve alkolsüz içeceklerin bir araya getirilmesi hizmetleri” üzerinde gören tüketiciler için, anılan marka somut bir anlamsal çağrışım yapmayacaktır. Her ne kadar davacı yanın “…” ibaresine ilişkin olarak özellikle “alkolsüz içkiler” bakımından markanın kullanılmasının yanıltıcı olduğu yönünde iddiaları mevcut olsa da gerek markanın hizmet sınıfında tescilli olması gerekse de yaygın kullanılan vasıf belirten bir ibare olmaması nedeniyle iş bu ibareyi gören tüketicinin, hizmetin türü bakımından yanılgıya düşeceğinden bahsetmenin mümkün olmayacağı anlaşılmıştır.
Tüm dosya kapsamına göre neticeten,
YİDK Kararının İptali Yönünden, taraf markaları arasında 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi uyarınca benzerlik olduğu, davacı tarafın önceki tarihli tescilli 2011/89387, 2011/89425 sayılı “… … …”, “TÜRK … … …” sayılı markalar bakımından kazanılmış hakkı bulunmadığı, dava konusu 14.11.2014 tarih ve … sayılı YİDK kararının iptali koşullarının oluşmadığı,
Davalının “…” İbareli Markasının Hükümsüzlüğü Yönünden; dava konusu 2012/14520 sayılı “… …” markasının 556 sayılı KHK’nın m. 7/1-a bendi uyarınca hükümsüzlüğünün gerekmediği, dva konusu 2012/14520 sayılı “… …” ibareli markanın 556 sayılı KHK’nın 7/1-c bendi uyarınca ayırt edici karaktere haiz olduğu, doğrudan tanımlayıcı olarak nitelendirilemeyeceği, bu nedenle hükümsüzlük şartlarının oluşmadığı, dava konusu 2012/14520 sayılı “… …” ibareli markanın 556 sayılı KHK’nın 7/1-d bendi uyarınca hükümsüz kılınamayacağı, bununla birlikte dava konusu 2012/14520 sayılı “… …” ibareli markanın 556 sayılı KHK’nın 7/1-f maddesi kapsamında yanıltıcı özelliğinin bulunmadığı, anlaşılmış, açıklanan nedenlerle aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Gerekçesi açıklandığı üzere;
1-Davanın REDDİNE,
2–Harçlar Yasasına göre hesaplanan 59,30-TL karar harcından peşin alınan 44,40-TL’nin mahsubu ile bakiye 14,90-TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
3-Davalılar kendisini vekille temsil ettirdiğinden; Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesap olunan takdiren 5.900,00-TL maktu ücreti vekâletin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
4-Davacının yapmış olduğu yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
5-Davalılar tarafından yargılama gideri sarfedilmediğinden bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
6-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen yatırana iadesine (HMK m.333),
Dair, verilen karar hazır olan taraf vekillerinin yüzlerine karşı tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta içinde Bölge Adliye Mahkemelerinde istinaf yolu açık olmak üzere açıkça okunup usulen anlatıldı. 16/11/2021

Katip … Hakim …
¸ ¸