Emsal Mahkeme Kararı Ankara 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/254 E. 2021/355 K. 16.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 1. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2021/254 Esas – 2021/355
T.C.
ANKARA
1. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

TÜRK MİLLETİ ADINA

GEREKÇELİ KARAR

DAVA : Marka İle İlgili Kurum Kararının İptali
DAVA TARİHİ : 27/09/2017
KARAR TARİHİ : 16/11/2021
YAZILDIĞI TARİH : 16/11/2021

Mahkememizde görülmekte olan marka ile ilgili kurum kararının iptali davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesiyle; “…” kısaca … olan unvanı ile Türkiye’de yeni bir dönemi, gelişim eğitimiyle yepyeni bir geleceği temsil eden ve özellikle Anadolu … KOLEJLERİ’nin İstanbul genelinde 5’i Avrupa, 5’i Anadolu yakasında ve Bursa ve Sakarya ile toplam 11 ayrı noktada eğitime devam ettiğini, müvekkil şirketin eğitim sektöründe gerek öğrenciler gerekse veliler tarafından … KOLEJLERİ olarak bilinmekte ve tanınmakta olduğunu ve söz konusu şirketin “…” esas ögeli birden fazla tescilli markası bulunmakta olup fiiliyatta bu markaların kullanımlarına devam edildiğini, müvekkil şirketin gerek ticari unvanı gerek gerekse de “…” ibaresi ile özdeşleşmiş ve tanınmış bir şirket olduğunu ve müvekkil şirket tarafından … markasına yapılan reklam harcamalarının dahi müvekkil şirketin tescilli … markalarının tanınmışlığına ispat olduğunu, müvekkil şirketin markasını meşhur ve maruf hale getirmek için büyük ölçeklerde yatırım yapmakta, yazılı ve görsel basında yer alan reklamların yanı sıra katıldığı organizasyonlarda, eğitim yarışmalarında ve sınavlardaki dereceleriyle markasını halkın büyük bir kesimine tanıtmış durumda olduğunu, davalı tarafın bizzat müvekkil adına tescilli “…” markasını kullanmasının zaten markaya tecavüz niteliğinde olduğunu ayrıca “…” kelimesine ekleme yapılan ve sağlık alanında kullanılan “yaşamsal, hayati, yaşayan, canlı, hayat dolu, öldürücü” anlamlarına gelen “VİTAL” kelimesinin ayırt edici özellik sağlamadığını, davalı tarafın bu şekilde kullanımının, müvekkil şirket gibi sağlık meslek lisesi olarak sağlık öğrencilerine eğitim veren ve sağlık kuruluşlarıyla öğrencilerin stajları gibi birçok konuda iletişim halinde olan müvekkil şirket markalarıyla iltibasa sebebiyet verdiğini, Anadolu Sağlık Meslek Lisesi olarak faaliyet gösteren müvekkil ile aynı sınıfta ve aynı sektörde kullanılmayacak olsa bile gerek bizzat müvekkil markasının seri markaları olan esas öğeli “…” ibaresinin kullanılmasının gerek “vital” gibi sağlık alanında kullanılan bir terimin de “…” ibaresine eklenerek kullanılmasının davalı tarafın müvekkil şirket markasına tecavüz ettiğinin ve ortalama zeka düzeyindeki tüketiciyi yanıltacağının aşikar olduğunu, “…” kelimesinin müvekkil şirket unvanının da çekirdek unsurunu teşkil ettiğini ve bu kelimenin işletmenin en değerli ayrılmaz parçası haline geldiğini, davalı tarafça tescili istenilen “…” marka ibaresinin davalı tarafça gerek internet ortamlarında gerekse görsel ve yazılı alanlarda kullanıldığını ve söz konusu marka başvurusunun açıkça müvekkil şirket markasına tecavüz ettiğini, tescili istenilen markanın kullanımı ile müvekkil şirketin tescilli “…” markasının gerek telaffuzunun kulakta bıraktığı etki ile yazılışındaki görselliğin bıraktığı etkinin aynı olduğunu, tescili istenilen markaların müvekkil şirketin “…” esas ögeli seri markaları ile yeterli ayırt edicilikte olmadığını hatta davalı tarafça büyük çaba sarf edilerek aynı şekilde kullanılmaya çalıştığını ve dolayısıyla ayırt edicilik katmayan herhangi bir ibarenin davalı tarafından marka başvurunda kullanılmasının davalının fiiliyattaki kötü niyetini değiştirmediğini, itiraza konu “…” ibaresinin müvekkil şirketin tescilli olduğu diğer sınıflar bakımından benzer olduğunu zira sağlık meslek lisesi olarak sağlık alanında da eğitim ve öğretim veren ve sağlık kuruluşlarıyla kullanılacağından birbirleri ile iltibas yaratacak nitelikte olup halkı yanıltacak mahiyette olması sebebiyle anılan davalı tarafından yapılan marka müracaatının reddinin gerektiğini iddia konusu ederek işbu YİDK kararının iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı … GIDA SAN. TİC. LTD. ŞTİ. vekili tarafından dosyaya sunulan cevap dilekçesinde özetle; müvekkil şirketin İstanbul Ticaret Odası Faaliyet belgesinden de görüleceği üzere Meslek Grubu olarak Meyve ve Sebze grubunda ve SİYAH SARIMSAK üzerine faaliyet gösterdiğini, davacı markaları ile davalı markasının bulunduğu sınıfların birbirinden farklı olduğunu ve bir an için davacı ve davalı markalarının aynı olduğu kabul edilse dahi markaların sınıflarının birbirinden farklı olduğundan bahisle taraf markalarının arasında iltibas ihtimalinin bulunmadığına karar verilmesi gerektiği, tüm sınıflar bakımından “…” ifadesini davacı tekeline vermenin Türk Patent ve Marka Kurumu kayıtlarında yer alan binlerce tescilli ve içerisinde … ifadesini barındıran markanın da tescilini engellemek anlamına geleceğini, davacı markasının eğitim sektöründe faaliyet gösterdiğini ve ortalama tüketici kitlesinin bir anda karar vermeyen ve alacağı hizmet üzerinde uzunca bir süre düşünen tüketici kitlesinden oluştuğunu; müvekkil firma markasını oluşturan ürün ve hizmet grubunun da özel bir hizmet grubu olduğunu ve toplumun sadece belli bir kesimi tarafından bilinen ve kullanılan bir ürün olan siyah sarımsağın Türkiye’de spesifik bir kullanıcı kitlesine sahip olduğunu, müvekkil firma başvurusunda baskın unsurun “V” harfi ve üzerinde yaprak şekli yer alan “İ” harfinin ortada ve ilk bakışta tüketicinin dikkatini çeker konumda yer aldığını, ayrıca E ve L harflerinin de baskın konumda olduğunu ve ortalama tüketici markaya baktığında ilk etapta orta kısımda yer alan “V” harfinin olduğu kısma odaklanacağını, markanın ortalama tüketici kitlesi tarafından “…” olarak birbirinden ayrılmaz bir bütün olarak algılanacağını ve görsel olarak davalı markasının davacı markalarından logo, tonlama ve yazım karakteri gibi birçok unsur yönünden ayrıldığını, “Vital” ifadesini ortalama tüketici kitlesinin, “…” ifadesinden ayırıp tanımlayıcı unsur olarak değerlendirmesine imkan olmadığını, bu durumda “…” ifadesinin tamamının markanın ayırt edici ve tek unsuru olduğunu, “…” ifadesinin İngilizcede çağ, devir, çığır, tarih anlamlarına geldiğini ve bir eğitim koleji için “…” ifadesinin ayırt ediciliğinin son derece düşük olduğunu, bu durumda şekil veya markanın öne çıkacağını, “…” ifadesi kısa olduğundan ortalama tüketicinin yan, tamamlayıcı ve şekil unsurlarına gideceğini, davacı yanın vital ibaresini sağlık sektörü ile ilişkilendirdiğini ancak vital ibaresinin davalı markasında 40. sınıfta gıdanın işlenmesi hizmetlerinde markasal ve ayırt ediciliğinin yüksek olduğunu, “…” ifadesine bakıldığında ortalama tüketicinin zihninde “siyah sarımsak” imajı oluştuğunu ve ayrıca davacı markasının gıda sektöründe tanınmış, bilinen bunun dışında ise üretimi ve tescili olan bir marka olmadığı gibi eğitim alanlarında da bir tanınmışlığı bulunmadığını, ortalama tüketici kitlelerinin farklı olduğu hizmet gruplarının birbiri ile ilişkilendirilmesinin imkansız olduğunu savunarak davanın reddini talep ettiği görülmektedir.
Davalı Türk Patent vekili cevap dilekçesiyle; açılan davanın yerinde olmadığını, YİDK kararının usul ve yasaya uygun bulunduğunu söyleyerek davanın reddini istemiştir.

YARGILAMA:
Mahkememizce ….K. sayılı karar ile; iddia, savunma ve tüm dosya kapsamından, davacıya ait … sayılı marka ile davalıya ait dava konusu … sayılı markanın 556 sayılı KHKnın 8/1-b. maddesi anlamında benzer olduğu, davacı yanın “gıdaların işlenmesi hizmetleri” mallarında “… eğitim kurumları” markası üzerinde 8/3. ve 8/5. maddeleri uyarınca kazanılmış hakkının bulunmadığı, davalı yanın başvurusunun kötüniyetli olduğuna ilişkin dosya kapsamında yeterli delil bulunmadığı, gerekçesiyle davanın kabulü ile Türkpatent YİDK’nın 27/07/2017 tarih … sayılı kararının iptaline, davalı adına tescilli … sayılı … ibareli markanın tescilli olduğu 40. sınıf ”gıdaların işlenmesi hizmetleri” yönünden hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmiştir.
Karara karşı Davalı Türkpatent vekili ve davalı … Ltd. Şti. vekili istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
Ankara BAM 20. HD’nin 05/05/2021 tarih …K. sayılı ilamıyla;
”1-Dava, Türkpatent YİDK kararının iptali ve marka tescil edilmiş ise hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmesi istemine ilişkindir. İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Hukuk Genel Kurulu’nun …. sayılı ilamlarında da benimsendiği üzere, mahkemece gerektiğinde hükmün eki niteliğinde kroki ve şekillere, kararın ekinde yer verilebilir ise de, hükmün gerekçe kısmında, HMK.’nın “Hükmün Kapsamı” başlıklı 297. maddesi ve Anayasa’nın 141. maddesi hükümlerine uygun düşmeyecek biçimde şekillere yer verilmesi, davadan davalar doğmasına, tarafların yeniden uyuşmazlığa düşmelerine, infazda tereddüde neden olunmasına yol açabilecektir. Renk, boyut ve diğer özelliklerinden yoksun bir şekilde markaların ve tasarımların gerekçeli karara eksik yansıtılmaları yanıltıcı sonuçlara neden olabilecektir. Somut uyuşmazlıkta da mahkeme kararının gerekçe kısmında dava konusu markalara ilişkin görünümlere yer verilmiş olması 6100 sayılı HMK’nın 297. maddesine uygun bulunmadığından, Dairemizce hükmün kaldırılması gerekmiştir. Her ne kadar bölge adliye mahkemeleri, hukuki denetimin yanında aynı zamanda maddi vakıa incelemesi de yaparak, tahkikat sonucuna göre yeniden esas hakkında hüküm kurabilir ya da yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde, veyahut kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında karar verebilirse de somut olayda, ortada hukuki ve maddi vakıa denetimine elverişli bir hüküm bulunmamaktadır. Bu nedenle HMK.’nın 353/1-a-6. maddesi uyarınca, davanın yeniden görülüp yeni bir karar verilmesi için ilk derece mahkemesine ait kararın esası incelenmeden kaldırılmasına ve dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir. İstinaf kararının neden ve şekline göre, davalı Türkpatent vekili ve davalı … Ltd. Şti. vekilinin diğer istinaf itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.” gerekçesiyle, ”Davalı şirket ve davalı Türk Patent ve Marka Kurumu vekillerinin istinaf başvurularının HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince KABULÜ ile, Ankara 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 05/03/2019 tarih ve 2017/356 E. – 2019/104 K. sayılı kararının KALDIRILMASINA; dosyanın, davanın yeniden görülmesi için mahkemesine İADESİNE, davalı şirket ve davalı Türk Patent ve Marka Kurumu vekillerinin diğer istinaf itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına,” şeklinde karar verilmiş dava mahkememizin 2021/254 E. sırasına kaydedilmiştir.
GEREKÇE:
Toplanan delillere, alınan bilirkişi raporuna ve tüm dosya kapsamına göre;
Türk Patent’den celbedilen işlem dosyasının tetkikinden; dava konusu … sayılı “…” ibareli markanın, 40. Sınıftaki emtialar için başvuru konusu edildiği, başvurunun Markalar Dairesi Başkanlığı tarafından yapılan incelemeler neticesinde 265 sayılı 28.11.2016 tarihli Resmi Marka Bülteni’nde ilan edildiği, davacı şirket tarafından başvuruya karşı “…” esas unsurlu markaları mesnet gösterilmek suretiyle itirazda bulunulduğu ve itirazların TPE Markalar Dairesi Başkanlığı tarafından reddedildiği, bu karara karşı davacı tarafından itiraz edilerek yeniden inceleme yapılması talep edildiği, Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu tarafından yapılan değerlendirmeler sonucunda itirazın reddedildiği tespit edildiği, dava konusu edilen … sayılı kararıyla; “… başvuru numaralı “…” ibareli başvurunun ilanına yapılmış olan itirazın reddi yönündeki Markalar Dairesi Başkanlığına karşı, başvurunun … sayılı ve “… eğitim merkezi şekil”, “… teknik koleji tıbbi teknisyenlik kampüsü beylikdüzü, 2013”, “e.t.k. … teknik koleji”, “… yayıncılık şekil”, “… koleji”, “… eğitimde rasyonel açılımlar”, “eğitimde rasyonel gelişim çağı şekil”, “e.t.k…. teknik koleji kayıtsız kalmayın”, “… eğitim kurumları”, “şekil”, “… okulları”, “… okulları eğitimde rayonel gelişim çağı”, “… eğitim kurumları eğitimde rasyonel gelişim çağı”, … ik”, “… gelecek odakli inovatif eğitim sistemi”, “… card”, “… 4×5 inovatif eğitim sistemi”, “… tv”, “… store şekil”, “… satranç kulübü”, “… radyo şekil”, “… k.o.p.s. Programı kariyer odaklı planlama sistemi”, “… vakfı”, “… cell”, “… catring”, “… bilişim”, “… spor kulübü”, “… turizm”, “… basın”, “… cafe”, “… sağlık”, “… kolejleri”, “… eğitim kurumları şekil”, “… okulları eğitimde rasyonel gelişim çağı 5g”, “… bilimsel gelişim merkezi”, “erainranet”, “… kolejleri” ibareli markaların tanınmışlığı ve kötüniyet gerekçeleriyle başvurunun reddedilmesi talebiyle yapılan itiraz incelenmiştir. …Yapılan incelemede, itiraz gerekçesi … sayılı marka dışındaki tüm markaların başvuru ile aynı ve benzer mal/hizmetleri içermediği tespit edildiğinden söz konusu markalara dayalı itirazlar haklı bulunmamıştır. Bununla birlikte … sayılı markanın kapsamında başvuru ile aynı/aynı tür hizmetler yer almakla birlikte markaların ihtiva ettikleri tüm unsurlarla birlikte bir bütün olarak bıraktıkları görsel, işitsel ve kavramsal izlenimin belirgin biçimde farklılaşmış olması ve çekişme konusu hizmetlerin niteliği, bu hizmetlerin hitap ettiği uzmanlaşmış tüketicinin dikkat düzeyinin yüksekliği gibi hususlar birlikte göz önüne alındığında, başvuru ile … sayılı marka arasında da 556 sayılı KHK’nın 8/1-b bendi anlamında karıştırılma ihtimali bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır. İtiraz gerekçesi “…” ibareli markaların tanınmışlığı iddiası yeterli delillerle ispatlamadığı gibi “…” ibareli başvurunun “SINIF 40: Gıdaların işlenmesi hizmetleri” için tescili veya bu hizmetlerle ilgili olarak kullanılması halinde 556 sayılı KHK’nın 8/4 maddesinde sayılan koşulların ortaya çıkacağına ilişkin olarak da itirazda, muterizin eğitim-öğretim sektöründe tanınmışlığını ileri sürdüğü “…” markasına verilecek zararın ya da markasının ününden sağlanacak yararın nelerden oluşacağını ve nasıl ortaya çıkacağını gösterir ve olayların olağan akışı içinde belirtilen durumların gerçekten olası olduğu yönünde bir sonuca varmak için yeterli kanaat oluşturacak deliller, argüman ve savlar sunulmadığından, Kurul’da da bu yönde bir kanaat oluşmadığından, başvurunun 556 s. KHK’nın 8/4 maddesi uyarınca reddini gerektirecek haklı ve geçerli bir sebep bulunmadığı görüşüne varılmış ve bu yöndeki itiraz da kabul edilmemiştir. Başvurunun kötüniyetle yapıldığı yönündeki iddia da somut dayanaktan yoksun olduğundan temelsiz bulunmuş ve kabul edilmemiştir. “ ifadelerine yer verilmek suretiyle itirazın reddine ve başvurunun tescil işlemlerinin devamına karar verildiği, YİDK kararının davacı şirkete 29/07/2017 tarihinde tebliğ edildiği, eldeki davanın iki aylık yasal süre içerisinde 27/09/2017 tarihinde açıldığı anlaşılmıştır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; davalı başvurusuna davacı tarafından 556 sayılı KHK 8/1-b, 8/3, 8/4, 8/5 ve 35 maddesi kapsamında yapılan itirazın reddiyle ilgili verilen YİDK kararının yerinde olup olmadığı iptal şartlarının oluşup oluşmadığı ve marka tescil edilmiş ise hükümsüzlük şartlarının oluşup oluşmadığı noktalarında toplandığı anlaşılmıştır.
556 sayılı KHK.’nın 8/1-b maddesinde; “Tescil için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş ….bir marka ile aynı veya benzer ise ve tescil edilmiş …markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer ise,…halk tarafından karıştırılma ihtimali varsa ve bu karıştırılma ihtimali tescil edilmiş……marka ile ilişkili olduğunu ihtimalini de kapsıyorsa tescil edilmez” ifadelerine yer verilmiştir.
Madde metninde benzerlik, iltibas ve iltibas tehlikesi kavramları açıklanmamıştır. Ancak iltibas olgusu kaynak AB ülkelerindeki marka mevzuatları arasındaki uyumun sağlanmasıyla ilgili 1989/104 nolu direktifle uyumlu olarak iltibas tehlikesini de içine alacak derecede genişletilmiştir.
Uygulamada ve doktrinde benzerlik, iltibas ve iltibas tehlikesinin belirlenmesinde bazı kriterlerden hareket edilmesi önerilmektedir. Bunlardan birincisi görsel, biçimsel, anlamsal ve sescil benzerlik, ikincisi tescili istenilen işaret ile buna engel olduğu düşünülen marka veya işaretin bütünsel anlamda potansiyel tüketiciler üzerinde bıraktığı genel intiba, üçüncüsü tescili istenilen işaretin bir diğer marka veya işareti andırıp andırmadığı, dördüncüsü markanın kullanılacağı ürün veya hizmetin ekonomik değeri ile bunların hitap ettiği alıcı grubunun sosyal ve ekonomik düzeyi, nihayet beşincisi alıcı grubunun markanın kullanılacağı ürün veya hizmetleri aldıkları sırada gösterecekleri muhtemel dikkat, ihtimam ve özenin derecesidir. Esasen tüm bu unsurların belli bir olayda hep birlikte ve aynı anda mevcut olması da şart değildir. Bunlardan biri veya bir kaçının bulunması hallerinde, somut olayın özelliklerine göre markalar arasında KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında bir iltibas veya iltibas tehlikesine neden olabilecek bir benzerlikten bahsetmek mümkün olabilecektir.
Başvuru ve önceki markaların benzerlik karşılaştırılmasında, doktrin ve Yüksek Yargı uygulamaları ile belirlenen kriterler, işaretler arasında işitsel, görsel ve kavramsal olarak benzerlik olup olmadığı ile itiraza mesnet markanın doğasından gelen veya sonradan kazanılmış ayırt edeciliği bulunup bulunmadığıdır. İlke olarak benzerlikte, markaların tüketici üzerinde bıraktığı genel izlenim veya akılda kalan kaba görünüm dikkate alınmalıdır. Zira tüketici karşılaştırılan markaları genellikle yan yana koyarak inceleme imkanına sahip olamaz. Karşılaştırmada esas itibariyle markaların ayırt edici yada baskın (asıl) unsurları göz önüne alınmalıdır. Markaların ayırt edicilik sağlamayan yada herkesin kullanımına açık tali unsurları değerlendirme dışı bırakılır.
Olayın özelliklerine göre, yapılan karşılaştırmada, işitsel, görsel veya kavramsal benzerliklerden bir yada birkaçının önemi ön plana çıkabilir. Şekil markalarında doğal olarak görsel benzerlik önem taşır. Şekil ve sözcük bileşimi ile oluşturulan markalar da ise, ‘söz görünümden daha yüksek sesle konuşur’ ilkesi gereği genellikle sözcük baskın ve ayırt edici unsurdur.(BENTLY, Lionel/SHERMAN, age. Sh. 817-818) Marka kapsamındaki mal veya hizmetin türü de bu konuda ağırlık kazanabilir. Buna göre giyim ürünlerinde görünüm, lokanta hizmetlerinde işitsel benzerlik daha önemli role sahiptir. Yine özellikle, sözcüğün önceki markadan kısmen veya önemli bir bölümü itibariyle alınması yada değiştirilmesi suretiyle kullanılması durumlarında, sadece işitsel benzerlik karıştırılma ihtimalini için yeterli olabilir. Sözcük markalarında vurgunun hangi hece yada birden fazla sözcük olması halinde hangi sözcükte olduğu değerlendirilmelidir. Bu husus sözcüğün hangi dilde olduğuna göre de değişebilir. Görsel işitsel ve kavramsal benzerlik karşılaştırmasında özellikle önceki markanın tercih edilmesinin arkasında yatan fikrin gözden uzak tutulmamasında yarar vardır. Aynı düşünce başvuruya konu markanın seçilmesinde de etkili ise, bu durum vurgunun yada baskın unsurun görsel veya işitsel öğelerden birinde hatta bir sözcüğün tek bir hece veya harf gurubunda ortaya çıkmasını sağlayabilir.
Yargıtay karıştırılma ihtimalinin tespitinde mal veya hizmetin hitap ettiği orta seviyedeki tüketicinin dikkatini esas almaktadır. Yargıtay 11. HD’nin …. K. sayılı kararında halk tarafından karıştırılma ihtimalinden anlaşılması gerekenin ne olduğunu şöyle açıklamıştır:“Halk tarafından karıştırılma ihtimalinde ölçü ise bu işin ilgilisi veya uzmanı değil tüketici olan halkın olduğu göz önünde tutulacaktır. Karıştırılma ihtimalinde önemli olan husus halkın bu iki işaret arasında herhangi bir şekilde herhangi bir sebeple bağlantı kurmasıdır. Burada işitsel veya görsel bir benzerlik ve hatta genel görünüş açısından umumi intiba olmasa bile halk tarafından iki marka arasında bir bağlantı kurulması ve hatta çağrıştırması dahi karıştırılma ihtimali için yeterli bir ölçü olarak kabul edilmelidir.”
556 sayılı KHK’nın 8/3 maddesi; “Tescilsiz bir markanın veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaretin sahibinin itiraz etmesi üzerine, tescili istenilen marka, aşağıdaki hallerde tescil edilmez:
a) Markanın tescili için yapılan başvuru tarihinden önce veya markanın tescili için yapılan başvuruda belirtilen rüçhan tarihinden önce bu işaret için hak elde edilmiş ise,
b) Belirtilen işaret, sahibine daha sonraki bir markanın kullanımını yasaklama hakkını veriyorsa.” hükmünü içermektedir.

KHK’nin 8/4 hükmü, bir markanın (veya başvurunun) aynı veya benzerinin, farklı mal ve hizmetlerde kullanılabileceği ilkesini açıkça ifade eder. Ancak hüküm bu ilkeye bir istisna getirmiş bulunmaktadır. Buna göre, toplumda tanınmışlık düzeyine ulaşmış olması koşuluyla, tescilli bir marka veya başvurunun, aynı veya benzerinin, farklı mal ve hizmetlerde kullanılması amacıyla yapılan marka başvurusu, tanınmışlığından haksız yarar sağlanabileceği, itibarına zarar verebileceği veya ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumlarda, itiraz üzerine ret edilir. Kuşkusuz bir markanın toplumda tanınmışlık düzeyine ulaşması, tek başına KHK 8/4 hükmü anlamında davalı şirket başvurusunun reddi için yeterli değildir. Ayrıca başvuruya konu işaret ile davacının tanınmış markasının aynı veya benzer bulunması ve anılan maddede sayılan üç halden en az birinin birleşmesi gerekir. Bu haller, davacının markalarının tanınmışlığından haksız yarar sağlanabilmesi (şöhretini sömürmesi), itibarına zarar verebilmesi, ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabilmesi(sulandırabilmesi)dir.
556 sayılı KHK’nın 8/5 maddesine göre; “Tescil için başvurusu yapılmış markanın, başkasına ait kişi ismi, fotoğrafı, telif hakkı veya herhangi bir sınai mülkiyet hakkını kapsaması halinde, hak sahibinin itirazı üzerine tescil başvurusu reddedilir.” Bu düzenlemedeki nisbi red sebebi, mevcut şahsiyet, fikri veya sınaî mülkiyet haklarını korumak maksadıyla getirilmiştir. Bu hakkın kapsamına; Medeni Kanun’daki şahsiyet haklarından isim hakkı ile fotoğraf üzerindeki hak ve FSEK kapsamındaki telif hakları ile sınai mülkiyet hakları girer. Sınai mülkiyet hakları ise, markalar dışında, patent ve faydalı modeller, endüstriyel tasarımlar ile ticaret unvanı, işletme adı, alan adı (domain name) vb. ayırt edici işaretler üzerindeki haklardır (YASAMAN- MARKA HUKUKU cilt 1, 2004).
556 sayılı KHK’nin 35/1. maddesi uyarınca, başvurunun kötü niyetle yapıldığına ilişkin itirazları Türk Patent Enstitüsü’nce nihai olarak reddedilen kişilerin aynı KHK’nin 53. maddesine göre kesinleşen kararın bildirim tarihinden itibaren iki aylık süre içerisinde yetkili mahkemede dava açma hakları bulunmaktadır. 556 sayılı KHK’nin açıklanan hükümleri itibariyle tescil başvurusunun kötü niyetle yapıldığını iddia eden ilgili kişilerin itiraz yoluyla Enstitü nezdinde, itirazın reddi halinde ise yetkili mahkemede marka başvurusunun reddedilmesini istemek hakları bulunmasına karşın, aynı KHK’nin 42. maddesinde markanın hükümsüzlük sebepleri sınırlı olarak sayılırken KHK’nin 35/1. fıkrasında itiraz sebebi olarak belirtilen “başvurunun kötü niyetle yapıldığı” iddiasına yer verilmemiştir.
MK’nın 2. maddesi uyarınca hukuk düzeninin kötü niyeti koruması mümkün olmayıp, bu durumun KHK’nin 42. maddesinde sayılmamış olması halinde dahi kötüniyetin bir tescil engeli oluşturduğu hususunun göz önüne alınması zorunludur. Nitekim, bu benimseme aynı zamanda 556 sayılı KHK’nın marka hakkının korunmasına ilişkin genel sistematiğine de uygun düşmektedir.
Tescil başvurusunun kötü niyetle yapılmış olması halinin 556 sayılı KHK’nin 42. maddesinde düzenlenmemiş olmasına karşın başlı başına bir hükümsüzlük nedeni sayılması hususunda öğretide de görüş birliği mevcuttur. ( Bkz. Sabih Arkan, Marka Hukuku, Cilt II, s.158, Ankara 1998, Ünal Tekinalp, Fikri Mülkiyet Hukuku, s.452, Dördüncü Bası, İstanbul 2005, Hamdi Yasaman ve ark. Marka Hukuku, Cilt II. s.878-879, İstanbul 2004 ).
556 sayılı KHK’nin 35/1. maddesi uyarınca tescil başvurusu sırasında kötü niyetin başlı başına bir itiraz sebebi olarak öne sürülebilmesi mümkün olduğu gibi, sonradan aynı nedenle hükümsüzlük davasının açılabilmesi de KHK’nin amacına uygundur. Çünkü, KHK’nin 35/1. ve 42/1-a maddelerindeki düzenlemeler de, esasen, MK’nın 2. maddesinin özel bir uygulamasından ibarettir. Bu bakımdan her somut olayın özellikleri göz önüne alınarak açıkça kötü niyetle gerçekleştirildiği belirlenen marka tescilinin hükümsüzlüğüne karar verilebilmelidir. Bu husus 556 sayılı KHK’nin 42. maddesinde başlı başına bir hükümsüzlük nedeni olarak düzenlenmemiş olsa dahi, genel hüküm ve temel prensip niteliğindeki MK’nın 2. maddesi uyarınca kötü niyetin korunması söz konusu olamayacağından dolayı aynı sonuca ulaşılması KHK’nin ruhuna da uygundur.
Toplanan delillere, alınan bilirkişi raporuna ve tüm dosya kapsamına göre;
Dava konusu … kod numaralı …+şekil ibareli marka başvuru kapsamının; 40. Sınıf: ”Gıdaların işlenmesi hizmetleri” olduğu anlaşılmıştır.
İtiraza mesnet … kod numaralı … Eğitim Kurumları +Şekil ibareli marka tescil kapsamının: 01 / 02 / 03 / 04 / 05 / 06 / 07 / 08 / 09 / 10 / 11 / 12 / 13 / 14 / 15 / 16 / 17 / 18 / 19 / 21 / 22 / 23 / 24 / 25 / 26 / 27 / 28 / 29 / 30 / 31 / 32 / 33 / 34 / 35 / 36 / 37 / 38 / 39 / 41 / 42 / 43 / 44 / 45 sınıflar ile; 40. sınıf: ”Adi metallerin işleme hizmetleri. Değerli metallerin işlenmesi hizmetleri. Fotografik ve sinematografik ürünlerin işlenmesi hizmetleri, banyo, baskı ve foto gravür hizmetleri. Gıdaların işlenmesi hizmetleri. Hayvan kesim hizmetleri. Deri ve kürk işleme hizmetleri. Saraçlık hizmetleri. Kumaş işleme hizmetleri, yün işleme hizmetleri. Terzilik hizmetleri, nakış işleme hizmetleri. Ahşap ve kereste işleme hizmetleri. Sanat eserlerinin çerçevelenmesi hizmetleri. Sıvı, kimyasal madde, gaz, hava işleme hizmetleri. Cam ve optik cam işleme hizmetleri. Malzemelerin montajı (üçüncü şahıslar adına) hizmetleri. Diş teknisyenliği (döküm) hizmetleri. Çömlekçilik hizmetleri. Enerji üretimi hizmetleri, jeneratörlerin kiralanması hizmetleri. Kağıdın işlenmesi. Baskı hizmetleri, ciltçilik hizmetleri. Plastik işleme hizmetleri.” olduğu anlaşılmıştır.
Davacı yanın önceki tarihli …. sayılı ve “… eğitim merkezi şekil”, “… teknik koleji tıbbi teknisyenlik kampüsü beylikdüzü, 2013”, “e.t.k. … teknik koleji”, “… yayıncılık şekil”, “… koleji”, “… eğitimde rasyonel açılımlar”, “eğitimde rasyonel gelişim çağı şekil”, “e.t.k…. teknik koleji kayıtsız kalmayın”,“şekil”, “… okulları”, “… okulları eğitimde rayonel gelişim çağı”, “… eğitim kurumları eğitimde rasyonel gelişim çağı”, … ik”, “… gelecek odakli inovatif eğitim sistemi”, “… card”, “… 4×5 inovatif eğitim sistemi”, “… tv”, “… store şekil”, “… satranç kulübü”, “… radyo şekil”, “… k.o.p.s. Programı kariyer odaklı planlama sistemi”, “… vakfı”, “… cell”, “… catring”, “… bilişim”, “… spor kulübü”, “… turizm”, “… basın”, “… cafe”, “… sağlık”, “… kolejleri”, “… eğitim kurumları şekil”, “… okulları eğitimde rasyonel gelişim çağı 5g”, “… bilimsel gelişim merkezi”, “erainranet”, “… kolejleri” ibareli markalarına bakıldığında, davacının “…” esas unsurunu haiz söz konusu markalarından yalnızca … sayılı markası kapsamında davalı markasının tesciline konu 40. Sınıf emtiaların mevcut olduğu görüldüğünden, davacı yanın 40. Sınıftaki yegâne tescilli markası ile davalı yana ait davaya konu markanın tescil kapsamları karşılaştırılmıştır.
Davacı yanın, YİDK aşamasında davalı markasının KHK m.8/1-b anlamında iptal talebine gerekçe olarak gösterdiği tüm markalar incelenmiş ve yalnızca … sayılı markanın tescil kapsamının 40.sınıfında ”gıdaların işlenmesi hizmetleri” ile davalıya ait dava konusu markanın tescil kapsamında yer alan 40.sınıftaki ”gıdaların işlenmesi hizmetleri” nin birebir aynı oldukları tespit edilmiştir.
Markalar arasındaki emtia benzerliği tek başına 8/1-b maddesi kapsamında yeterli olmayıp, söz konusu markaların son kullanıcı ve tüketici profilleri bakımından da değerlendirilerek bütünsel anlamda bıraktığı genel izlenimin de tespit edilerek bir değerlendirme yapılması gerekmiştir.
556 s. KHK’nın nispi ret nedenlerini içeren 8/1-b maddesi yukarıda da belirtildiği üzere emtiaların aynı/benzer olması yanında markayı oluşturan ibarelerin de aynı/benzer olması koşulunu getirmiştir. Bu hüküm çerçevesinde karşılaştırılan markalar için tescil edilmiş ve tescili talep edilmiş markaların 7/1-b anlamındaki “aynı veya ayırt edilemeyecek kadar benzer” olmasını aramamış, markaların “benzer” olması yeterli görülmüştür.
Davacının “… EĞİTİM KURUMLARI” ibareli markası ile dava konusu “…” ibareli marka arasında görsel, anlamsal ve fonetik açıdan iltibasa neden olabilecek bir benzerliğin mevcut olup irdelendiğinde;
Görsel Açıdan; Dava konusu … markası siyah zemin üzerine tamamı büyük ve altın sarısı renkteki harflerle “…” ibaresinden oluştuğu; bu ibarede yer alan “V” harfinin ise figüratif bir şekilde tasarlandığı, dolayısıyla tüketicinin markayı görsel anlamda yorumlarken “…” yerine “… İTAL” şeklinde de algılayabileceği değerlendirilmektedir. Yine aynı ibarede yer alan “İ” harfinin noktasının ise yeşil bir yaprak şeklinde yapıldığı görülmektedir.
Davacıya ait olan ve YİDK kararındaki değerlendirmelere temel alınan … Eğitim Kurumları+şekil markanın düz beyaz zemin üzerine “… Eğitim Kurumları” ibarelerini ve bu ibarelerin üzerinde yer alan bir şekil unsurunu ihtiva ederek “” şeklinde olduğu, söz konusu markada yer alan “…” ibaresinin tamamının büyük harflerle ve kalın punto ile markanın baş kısmında konumlandırıldığı, “eğitim kurumları” ibarelerinin ise sadece baş harflerinin büyük harflerle yazıldığı ve ayrıca söz konusu kelime unsurlarının üzerinde ve bu unsurları ortalayacak şekilde turuncu, yeşil, gri renklerden oluşan bir şekil unsuruna yer verildiği görülmektedir.
Taraf markalarında “…” ibaresinden başka görsel anlamda benzerlik gösteren bir unsurun olmadığı görülmekle birlikte her iki markada da söz konusu unsurun, işaretin başlangıç kısmında yer alan ibareler olması ve ön plana çıkması nedeniyle taraf markaları arasında görsel açıdan düşük de olsa bir benzerlik bulunduğu kabul edilmiştir.
Fonetik Açıdan: Dava konusu marka … seslerinden oluşmakta, davacıya ait markanın ise esas unsuru …. seslerinden meydana gelmektedir.
Davacı markasının esas unsuru, davalı markasını oluşturan ibarede birebir yer almakta olup iki markanın başlangıç kısımlarının birebir aynı sesleri içeriyor olması nedeniyle taraf markaları fonetik açıdan birbirleri ile ilişkili görülmüştür.
Anlamsal Açıdan: Markaları anlamsal açıdan karşılaştırıldığında, her iki markada da ortak unsur olarak “…” ibaresinin yer aldığı görülmektedir.
İşbu davada davalının, anılan ibarenin kimsenin tekeline bırakılabilir bir ibare olmadığı yönünde itirazlarının mevcut olduğu görülmekte ise de davalı yanın bu iddialarını ispatlamaya yönelik hiçbir dokümanı dosyaya sunmadığı görülmektedir.
Bu hususta öncelikle “…” ibaresinin, gerçekten de bağımsız ayırt edici karakteri bulunmayan, ayırt ediciliği düşük, kimsenin tekeline bırakılabilir bir ibare olup olmadığının tespiti gerekmektedir. Gerek öğretide, gerekse OHIM ve ECJ uygulamalarında, “zayıf marka” ve “güçlü marka” ayrımı yapılmaktadır. Bu anlamda “zayıf marka”, ayırt edicilik gücü düşük olan markadır. “Güçlü marka” ise ayırt edicilik gücü yüksek olan markadır. Güçlü markalar, zayıf markalara göre daha geniş koruma alanına sahiptir. Bununla birlikte, bu durum, zayıf markaların korunmayacağı şeklinde bir anlam da ortaya çıkarmamalıdır.
İngilizce bir sözcük olan “…” ibaresinin Türkçede “çağ, çığır, devir, tarih başlangıcı, tarih hesabı” anlamlarına geldiği tespit edilmiştir. Anılan ibarenin bu anlamı itibariyle, tüketici nezdinde yaygın olarak bilinen yabancı sözcüklerden olmadığı değerlendirilmektedir. Başka bir ifadeyle ana dili Türkçe olan ilgili tüketicilerin büyük bir kısmı “…” ibaresi ile karşı karşıya kaldığında bu ifadeye herhangi bir anlam yükleyemeyecektir. Dolayısıyla anılan ibarenin kavramsal olarak zayıf ayırt ediciliği bulunan bir sözcük olduğundan bahsedilmesi de mümkün değildir.
Davalı markasında ayrıca “vital” ibaresinin de yer aldığı anlaşılmakla bu ibare de Latince kökenli bir sözcük olup “Canlı, hayati, yaşamsal, yaşamla ilgili.” Gibi anlamlara gelmektedir. Ancak tüketici nezdinde markaların başlangıç kısımları daha kolay hatırlanacağından “…” ibareleri ile karşı kaşıya kalan tüketicinin bu ibareyi anında algılayarak aralarında bir ilişki kurma ihtimali mevcuttur. ilgili tüketicinin dikkat seviyesi somut olayın koşullarına göre söz konusu hizmet ve emtialara göre çeşitlilik gösterdiğinden ve ortalama bir tüketicinin çoğu zaman farklı markalar arasında direkt ve birebir olarak kıyas yapma fırsatı bulunmadığından tüketici, markalara dair aklında kalan unsulara göre hareket edecektir. (22/06/1999, C-342/97, Lloyd Schuhfabrik, EU:C:1999:323, § 26; 30/06/2004, T-186/02, Dieselit, EU:T:2004:197, § 38).
Sonuç olarak, dava konusu ibarenin tescili isteminin, markaya sağlanan korumanın kapsamı ve sonuçlarının kül halinde göz önünde bulundurularak bir değerlendirme yapılması gerektiği, ilgili tüketicinin salt bir kesiminde dahi yanılma ihtimalinin mevcudiyeti halinde4 böylesi bir ibarenin tesciline izin verilmesinin yerinde olmayacağı, davalı şirket tarafından başvuru konusu edilen “…” markasının 40. Sınıfta yer alan hizmetlerde davacı markaları ile iltibasa neden olabileceği kabul edilmiştir.
Mal ve hizmet kapsamları da göz önünde bulundurulduğunda markanın hitap ettiği tüketici kitlesi yönün bir bütün olarak değerlendirildiğinde davacı markası ile başvuru konusu işaretin bütün olarak bıraktığı izlenimin benzer olduğu, tescilli marka ile başvuru konusu işaret arasında iltibasa sebebiyet verebilecek derecede görsel, sescil, anlamsal olarak ortalama tüketicileri iltibasa düşürecek derecede bir benzerlik bulunduğu, başvurunun davalı markalarında yer alan ibare ile ve diğer sözcük ile ilişkilendirilebilecek bir görsellik içerdiği, bu markalarla karşılaşan ve bu markaları okuyan ortalama bir tüketicinin taraf markalarının bir birinden farklı markalar olduğunu kolaylıkla anlamayacağı, farklılığın ilgili tüketici kesimi tarafından derhal algılanabilecek durumda olmadığı, her iki markanın ilk bakışta farklı işletmelere ait 2 farklı marka olduğunun ilgili tüketici kitlesi tarafından algılanmayacağı, iki işaret arasındaki ayırt edilebilinen farklılıklar bulunmadığı, görsel ve sescil olarak iki işaret arasında benzerlik bulunduğu ve farklılıkların marka ve işareti benzer olmaktan kurtarmadığı, aynı, benzer, seri marka olarak algılanmasının bütünsellik ilkesi kapsamında mümkün olduğu, her iki markadaki kelimelerin bütünün gerek okunuş, gerekse anlam ve görsel yönden yeteri derecede farklılık yaratmadığı, davacı markası ile davalı markasının işitsel görsel kavramsal olarak ve genel izlenim olarak karıtıştırılma riski bulunacak düzeyde benzer olduğu, bu nedenle işin uzmanları yahut çok dikkatli kişilerden oluşmayan, yargılama konusu ürünler hakkında normal olarak bilgi sahibi olabilecek, yeteri kadar dikkatli ve tedbirli, marka ve işareti aynı anda göz önünde bulunduramayan, bunları seyrek olarak karşılaştırma imkânına sahip bulunan ve aradığı markanın aşağı yukarı net anısının tesirinde olan, bu şekilde daha önce gördüğü, yararlandığı, satın aldığı ve denediği bir malın yahut hizmetin markasının, göz ve kulağında kalan izine dayanarak hatırlayabildiği kadarıyla hafızasında kalan özelliklerine dayanarak, sonraki aynı veya benzer mal ve hizmetlere ilişkin alışverişlerinde de aynı veya benzer markayı taşıyan ürünü satın almak yahut hizmetten yararlanmak isteyen, bu bağlamda genel olarak ürünün/hizmetin önemine göre çok fazla düşünmeden hareket ederken, tanıdığı, beğendiği ve bilinirliği ile güvenilirliği kanıtlanmış bir markayı seçerek, fazla zaman ayıramamaktan doğan bir takım olumsuzluklardan da kurtulmuş olduğunu ve markanın sağladığı garanti fonksiyonunun kolaylığından yararlandığını düşünen malların/hizmetin alıcısı/yararlanıcısı konumundaki ortalama tüketici kitlesinden büyük bir kısmının, malların/hizmetin ekonomik önemine göre ayırabileceği alım/yararlanım süresi içerisinde, davacı markalarını taşıyan emtiaları satın almak yahut hizmetten yararlanmak isterken, davalının işaretini taşıyan emtiaları satın alma yahut hizmetten yararlanma olasılığı doğabileceği, alıcının davacı tarafından sunulan malı/hizmeti, almayı /yararlanmayı düşündüğü ürün/hizmet zannedebileceği, hatta daha da yüksek bir ihtimaldir ki, bu nedenle, malların alıcısı yahut hizmetlerin yararlanıcısı durumundaki kişilerden iki farklı marka karşısında bulunduklarını anlayabileceklerin, bu iki markanın aynı kişiye ait bulunduğunu sanmaları yahut da bu malları ve hizmetleri üreten işletmeler arasında idari- ekonomik anlamda bir bağlılığın bulunduğunu düşüncesine kapılmaları ihtimalinin dahi yüksek seviyede bulunduğu kabul edilmiştir .
Tescilsiz bir markanın, işaretin, ticaret unvanının eskiye dayalı kullanımı yoluyla bu marka, işaret, unvan üzerinde hak sahibi olan kimsenin, bu markayı tescil ettirenin tescil başvurusunu engelleme veya tescil gerçeklemiş ise hükümsüzlüğü için talepte bulunma yetkisi mevcuttur. KHK’nın 8/3 maddesinde düzenlemeye göre, tescilsiz bir markanın veya ticaret sırasında kullanılan başka bir işaretin sahibinin itiraz etmesi üzerine, tescili istenilen markanın tescili için yapılan başvuru tarihinden önce veya markanın tescili için yapılan başvuruda belirtilen rüçhan tarihinden önce bu işaret için hak elde edilmiş ya da belirtilen işaret, sahibine daha sonraki bir markanın kullanımını yasaklama hakkını veriyorsa o marka tescil edilemez. (Uğur Çolak, Türk Marka Hukuku, sf. 346)
556 s. KHK’nın 8. maddesinin 5. fıkrasına göre “tescil için başvurusu yapılmış markanın, başkasına ait kişi ismi, fotoğrafı, telif hakkı veya HERHANGİ BİR SINAİ mülkiyet hakkını kapsaması halinde, hak sahibinin itirazı üzerine tescil başvurusu reddedilir” hükmü yer almaktadır. Bu hüküm kapsamında yer alan “herhangi bir sınaî mülkiyet hakkı” ibaresinden markalar dışında, patent veya faydalı modeller, endüstriyel tasarımlar ile TİCARET UNVANLARI, İŞLETME ADLARI, ALAN ADLARI vb. ayırt edici işaretler üzerindeki haklar da girer.
Önceki hak sahipliğinin ispatlanmasına ilişkin olarak Yargıtay 11. HD’ nin 12.01.2004 tarih ve 2003/5034 E., 2004/127 K. sayılı kararında açıkça dile getirildiği üzere 8/3 maddesinde yer alan “ticaret sırasında kullanılan işaret” ifadesinin kapsamı içerisine TİCARET UNVANLARI, İŞLETME ADLARI, isim, fotoğraf, telif hakkı vs. sokulabilir. Aynı maddenin 5. fıkrasına göre de, tescil için başvurusu yapılmış markanın, başkasına ait kişi ismi, fotoğrafı, telif hakkı veya herhangi bir sınai mülkiyet hakkını kapsaması halinde, hak sahibinin itirazı üzerine tescil başvurusunun reddedileceği belirtilmiştir. Burada yer alan sınai mülkiyet hakkı, özellikle ticaret siciline tescil edilmiş TİCARET UNVANI, İŞLETME ADI ile 554 sayılı KHK.ye göre tescil edilmiş tasarımları kapsar. (Bkz.Prof.Dr.Ünal Tekinalp, İst.2002, Fikri Mülkiyet Hukuku, sh.1-2,22-23 Prof.Dr.Sabih Arkan, Ankara, 1997, Marka Hukuku Cilt 1. sh.110)
Bu iki hükmü birlikte değerlendirildiğinde, KHK’nın hakkın tescil ile kazanılması ilkesinden bu iki istisnai durumda sapma gösterdiği ve bu hükümler uyarınca marka üzerindeki önceye dayalı hak sahipliğini ispatlayan kişi ve kuruluşlara öncelik hakkı tanıdığı, bu hakka bağlı olarak gerçek hak sahibi oldukları markaların 3. Kişiler tarafından tesciline itiraz edebilecekleri ve hükümsüzlük davası açabilecekleri görülmektedir.
Ancak davacı şirketin “40. Sınıf: Gıdaların işlenmesi hizmetleri” emtiaları yönünden hususiyetle faaliyet gösterdiğine ilişkin herhangi bir delil dosya kapsamında bulunmadığı için davacı şirketin bu emtialar yönünden 8/3 maddesi uyarınca bir hak sahipliğinin bulunmadığı, 8/5 yönünden ise davacının tescilli ticaret unvanına dayalı bir değerlendirme yapılmasının dosya kapsamında ilgili sicil kayıtları bulunmadığından mümkün olmadığı, ancak zaten bu hizmetlerde sicilde kayıtlı bir tescilli markasının varlığı nedeniyle bu durumun sonuç itibariyle bir değişiklik yaratmadığı kabul edilmiştir.
Dosyadaki delillerden, öncelikle davacı markasının tanınmış olup olmadığını irdelemiştir. Davacı müvekkilinin markasının tanınmış olduğunu iddia etmekle beraber dava dosyasında bulunan davacıya ait internet sitesi ve fatura görsellerinden yola çıkarak davacının markasının tanınmış olduğu kanaatine ulaşılması mümkün olmadığından 8/4 maddesi uygulama alanı bulamamıştır.
Davalının markanın amaç ve fonksiyonlarına aykırı olarak davacıya ve 3. Kişileri baskı altına alma, engelleme, santaj, yedekleme, tuzak, marka ticareti yapma konusunda kötüniyetli başvuruda bulunduğuna dair delilin mevcut olmadığı, Yalnızca benzer marka başvurusunda bulunmak kötüniyetli başvuru olduğunu kabule yeterli değildir. Davalının markanın kullanım amaç ve fonksiyonlarına aykırı olarak davacıyı veya 3. Kişileri baskı altına almak, engellemek, santaj, yedekleme ve marka ticareti yapmak amacıyla kötüniyetle başvuruda bulunduğu ispat edilemediğinden kötüniyet iddiası ispat edilememiştir.
Tüm dosya kapsamına göre neticeten,
Davacıya ait … sayılı marka ile davalıya ait dava konusu … sayılı markanın 556 s. KHK m.8/1-b anlamında benzer olduğu, davacı yanın “gıdaların işlenmesi hizmetleri” mallarında “… eğitim kurumları” markası üzerinde 8/3 ve 8/5 maddeleri uyarınca kazanılmış hakkının bulunmadığı, davacı yanın dosya kapsamına sunduğu deliller neticesinde “…” esas unsurlu davalıya ait dava konusu … sayılı ve markanın tesciline 556 s. KHK m.8/4 çerçevesinde engel olunamayacağı, davalı yanın başvurusunun TMK m.2 anlamında kötüniyetli olduğuna ilişkin dosya kapsamında yeterli delil bulunmadığı, bu anlamda dava konusu markaya ilişkin verilen … sayılı YİDK kararının iptali ile … sayılı dava konusu markanın hükümsüzlük koşullarının oluştuğu, anlaşılmış, açıklanan nedenlerle davanın kabulüne karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Gerekçesi açıklandığı üzere;
1-Davanın kabulü ile
TPMK YİDK’nın 27/07/2017 tarih … sayılı kararının iptaline,
Davalı adına tescilli … sayılı … ibareli markanın tescilli olduğu 40 sınıf ”gıdaların işlenmesi hizmetleri” yönünden hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine,
2-Harçlar Yasasına göre hesaplanan 59,30-TL karar harcından peşin alınan 44,40-TL’nin mahsubu ile bakiye 14,90-TL’nin davalılardan tahsili ile hazineye irat kaydına,
3-Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesap olunan takdiren 5.900,00-TL maktu ücreti vekâletin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
4-Davacının yapmış olduğu ve aşağıda dökümü gösterilen 2.162,80-TL yargılama giderinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
5-Davalılar tarafından yapılan yargılama giderinin davalılar üzerinde bırakılmasına,
6-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen yatırana iadesine (HMK m.333),
Dair verilen karar, hazır olan taraf vekillerinin yüzüne karşı, tebliğ tarihinden itibaren 2 haftalık yasal süre içinde Bölge Adliye Mahkemesinde istinaf yolu açık olmak üzere açıkça okunup, usulen anlatıldı. 16/11/2021