Emsal Mahkeme Kararı Ankara 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/252 E. 2022/49 K. 22.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 1. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
T.C.
ANKARA
1. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

TÜRK MİLLETİ ADINA

GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2021/252
KARAR NO : 2022/49
HAKİM : … …
KATİP : … …

DAVACI : …
VEKİLİ : A
DAVALI : TÜRK PATENT VE MARKA KURUMU – UETS
VEKİLİ : Av. …

DAVALI : …

VEKİLİ : Av. … – UETS
DAVA : Marka İle İlgili Kurum Kararının İptali, Marka Hükümsüzlüğü
DAVA TARİHİ : 06/12/2016
KARAR TARİHİ : 22/02/2022

Mahkememizde görülmekte olan marka ile ilgili kurum kararının iptali, marka hükümsüzlüğü davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesiyle; müvekkili … COMPANY ya da sektörde bilinen diğer adıyla “…”nin, ampulün mucidi … tarafından 1876 yılında kurulduğunu, dünyanın 4. büyük şirketi olduğunu, “…”nin aynı zamanda dünyanın en çok patentine sahip şirketi olmasıyla da tüm dünyada tanınmakta olduğunu, davaya konu markanın yalnızca “…” ve “…” harflerinden oluştuğunu, müvekkilinin … markalarından farklı olan hiçbir unsur içermediğini, müvekkili markasının tüketiciler tarafından … şeklinde telaffuz edildiğini, dava konusu markanın da … şeklinde telaffuz edilmeye mahkum olduğunu, markalar arasında işitsel bakımdan ayniyet bulunduğunu, başvuruda markanın latin harfleriyle tanımlanmasından kaçınılarak “şekil” olarak tanımlanmış ise de; esasen bir “şekil” markası değil “…” harflerinin stilize edildiği bir marka olduğunu, olması gerektiği gibi latin harfleriyle tanımlansa idi; başvurunun KHK’nın 7/1-b maddesi uyarınca ve müvekkilinin itiraz etmesine dahi gerek kalmadan reddi gerekeceğini, ayrıca; müvekkiline ait … seri markalarının tescilli olduğu ve yoğun şekilde kullanıldığı mal ve hizmetler için tescil edilmek istendiğini, bu bağlamda; dava konusu markanın kapsadığı mal ve hizmetlerin müvekkilinin 98/018797 (204890) nolu … markasının mal ve hizmetleriyle ayniyet teşkil ettiğini, dava konusu markanın, müvekkiline ait 99/005943, 2014/23946, 2008/10276, 2007/10082 nolu … markaları gibi, müvekkiline ait … seri markalarının hemen hemen hepsiyle bağlantılı mal ve hizmetler için de tescil edilmek istendiğini, Markaların aynı olması, mal ve hizmetlerin aynı/benzer olması sebebiyle KHK’nın 8/1-b maddesi uyarınca reddi gerekirken; başvuruya yönelik itirazlarının reddine karar verilmesinin hatalı olduğunu, müvekkili markalarının dünyaca tanınmışlığının delilleri ile sabit olduğunu, dava konusu başvurunun KHK’nın 8/4 maddesi uyarınca reddi için tüm şartların mevcut olduğunu, tanınmış markanın sulandırılması ve tanınmışlığından haksız yarar sağlanması riskinin ortaya çıkacağını, davalı şirket de müvekkili davacı ile aynı sektörlerde faaliyet gösterdiğinden, müvekkilinin markalarını bilmediğinden söz etmenin basiretli tacir ilkesine ve hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, dolayısıyla davaya konu başvurunun kötü niyetli olduğunu ve KHK’nın 35. maddesi uyarınca da reddedilmesi gerektiğini, beyanla YİDK’nın 2016-M-10406 sayılı kararının iptaline, itiraz konusu 2014/98359 başvuru numaralı markanın tescil edilmiş olması halinde hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı Şirket vekili cevap dilekçesiyle; müvekkili şirketin 1998 yılında … VE TESİSAT A.Ş. adıyla kurulduğunu, 27.09.2006 tarihinde ünvanını … ENERJİ ELEKTRİK ÜRETİMİ A.Ş. olarak değiştirdiğini, enerji sektörü içerisinde yer alan müvekkili şirketin, yatırım ve projeleri ile enerjisini tedarik ettiği ülke genelindeki tüm müşterilerine sürdürülebilir ticari avantajlar sağlamakta olduğunu, dava konusu marka dışında müvekkili şirkete ait 2.12.2011 tarih ve 2011/103010 başvuru nolu 35, 39, 40. Sınıflarda, 30.12.2013 tarih ve 2013/107813 başvuru nolu 35, 39, 40. sınıflarda tescillerinin de bulunduğunu, Müvekkilinin dava konusu başvurusu ile itiraza mesnet gösterilen … markaları arasında ayniyet ya da ayırt edilemeyecek düzeyde benzerlik bulunmadığını, markaların görsel ve işitsel olarak ayırt edilemeyecek kadar benzer olduğu iddia edilmiş ise de; bu iddianın asılsız olduğunu, markaların görsel ve işitsel farklılığının açıkça ortada olduğunu, bu durumun iltibasa neden olmasının söz konusu olmadığını, logo ve işitsel olarak da son derece farklı olan müvekkili markasının tüketici nezdinde davacı markaları ile karıştırılma ihtimali bulunmadığından müvekkili markasının davacı markasının itibarına zarar vermesinin, iddia edildiği gibi haksız rekabetin vuku bulmasının mümkün olmadığını, Müvekkili şirketin 2011/103010 nolu başvurusunda da marka adını “… … enerji şekil” olarak belirttiğini, görüldüğü üzere; davacı firmanın “…” olarak yorumladığı şeklin müvekkilinin harf olarak nitelendirmemekte ve sadece şekil olarak nitelendirmekte olduğunu, aksi takdirde 2011/103010 nolu başvurusunda marka adını “eüaş … … enerji şekil” ya da “eüaş … enerji … şekil” olarak belirtmiş olması gerekeceğini, dava konusu başvurusunda da marka adını “şekil” olarak belirttiğini ve “…” veya “…” harflerine yer vermediğini, dava konusu şeklin “…” ve “…” harflerini temsil etmeyip, müvekkilini simgeleyen bir amblem olduğunu, İltibas kıyaslaması yapılırken sadece markanın görseline ve harf benzerliğine bakarak değerlendirme yapılmasının yanlış olacağını, markaların logosuna, anlamına, yazı karakterine, rengine de bakılması gerektiğini, somut olayda markalar arasında iltibas yaratacak derecede bir benzerlik bulunmadığını, müvekkilinin markası için yaptığı yatırımları ortada iken, davacı markalarının tanınmışlığından yararlanma gayretinde bulunduğu iddiasının kabul edilemeyeceğini, davacının; markalarında bulunan herhangi bir kelime veya harfin başkaca hiçbir markada yer almasına tahammül edemediğini, itirazlarının kötü niyetli olduğunun anlaşıldığını beyanla davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Türk Patent vekili cevap dilekçesiyle; dava konusu “şekil” markası ile davacının “…” esas unsurlu ya da “şekil” unsurlu markaları arasında ortalama tüketici nezdinde karıştırılmaya sebep olacak derecede benzerlik bulunmadığını, başvuru markasının yeşil ve lacivert renklerden oluştuğunu, daire ve çizgilerden oluşan bir şekil olarak algılandığını, ilk bakışta … ve … harflerinin algılanmadığını, şekil yan döndürüldüğü takdirde üstten çizgisi inen bir … harfi ve tersten yazılmış oldukça eğik bir … harfinin görüldüğünü, ancak ortalama tüketicinin ilk görüşte başvuru markasını … markası olarak algılamasının mümkün olmadığını, ayrıca davacı markalarının tertip tarzı, yazımı, şekil unsurları bir araya getirildiğinde başvuru markası ile benzerlik taşımadığının açıkça görüldüğünü, başvuru markası ile davacı markaları arasında benzerlik bulunmadığı için davacının tanınmışlık iddialarının da kabul edilemeyeceğini, somut olayda 556 Sayılı KHK’nın 8/4 maddesinde belirtilen koşulların oluşmadığını, kötü niyet iddiasının ispat edilemediğini, her somut olayın kendi koşulları içinde değerlendirilmesi gerekeceğinden, farklı marka başvurularının ve mahkeme kararlarının emsal olmayacağını belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
YARGILAMA:
Mahkememizce, 28/02/2019 tarih ve 2016/460 …. 2019/100 K. sayılı karar ile; davanın kabulü ile Türkpatent YİDK nın 25/10/2016 tarih 2016-M-10406 sayılı kararının iptaline, davalı adına tescilli 2014/98359 sayılı … şekil ibareli markanın tescilli olduğu tüm sınıflar yönünden hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmiştir.
Karara karşı davacı vekili istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
Ankara BAM 20. HD’nin 05/05/2021 tarih 2019/1526 … 2021/657 K sayılı ilamıyla;
”Dava, Türkpatent YİDK kararının iptali vemarkanın tescil edilmiş olması halinde hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmesi istemine ilişkindir. İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Hukuk Genel Kurulu’nun 02.11.2011 gün 2011/11–567E.- 2011/676K, 14.11.2012 gün 2012/11–417 ….- 2012/791K., 14.01.2015 gün 2013/11-1316E.- 2015/34K., 01.04.2015 gün 2013/11-1572 ….- 2015/1133 K., 12.04.2017 gün 2017/11-74E.- 2017/728K. ve 11.HD 30/06/2014 gün 2014/6427 …. 2014/12462K. sayılı ilamlarında da benimsendiği üzere, mahkemece gerektiğinde hükmün eki niteliğinde kroki ve şekillere, kararın ekinde yer verilebilir ise de, hükmün gerekçe kısmında, HMK.’nın “Hükmün Kapsamı” başlıklı 297. maddesi ve Anayasa’nın 141. maddesi hükümlerine uygun düşmeyecek biçimde şekillere yer verilmesi, davadan davalar doğmasına, tarafların yeniden uyuşmazlığa düşmelerine, infazda tereddüde neden olunmasına yol açabilecektir. Renk, boyut ve diğer özelliklerinden yoksun bir şekilde markaların ve tasarımların gerekçeli karara eksik yansıtılmaları yanıltıcı sonuçlara neden olabilecektir. Somut uyuşmazlıkta da mahkeme kararının gerekçe kısmında dava konusu markalara ilişkin görünümlere yer verilmiş olması 6100 sayılı HMK’nın 297. maddesine uygun bulunmadığından, Dairemizce hükmün kaldırılması gerekmiştir. Her ne kadar bölge adliye mahkemeleri, hukuki denetimin yanında aynı zamanda maddi vakıa incelemesi de yaparak, tahkikat sonucuna göre yeniden esas hakkında hüküm kurabilir ya da yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde, veyahut kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında karar verebilirse de somut olayda, ortada hukuki ve maddi vakıa denetimine elverişli bir hüküm bulunmamaktadır. Bu nedenle HMK.’nın 353/1-a-6. maddesi uyarınca, davanın yeniden görülüp yeni bir karar verilmesi için ilk derece mahkemesine ait kararın esası incelenmeden kaldırılmasına ve dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir. İstinaf kararının neden ve şekline göre, davalı Türkpatent vekilinin diğer istinaf itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.” gerekçesiyle, ”HMK’nın 353/1-a-6. maddesi gereğince davalı Türk Patent ve Marka Kurumu vekilinin istinaf itirazlarının KABULÜ ile, Ankara 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 28/02/2019 tarih ve 2016/460 …. – 2019/100 K. sayılı kararının KALDIRILMASINA; dosyanın, davanın yeniden görülmesi için mahkemesine İADESİNE, davalı Türk Patent ve Marka Kurumu vekilinin diğer istinaf itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına ”şeklinde karar verilmiş dava mahkememizin 2021/252 …. Sırasına kaydedilmiştir.
GEREKÇE:
Toplanan delillere, alınan bilirkişi raporuna ve tüm dosya kapsamına göre;
Türk Patent’den celbedilen işlem dosyasının tetkikinden; Davalı şirket tarafından 2014/98359 sayılı markanın 39. ve 40. sınıflardaki hizmetler yönünden tescil başvurusunda bulunduğu, başvurunun ilanına davacı şirket tarafından itiraz edildiği ve Markalar Dairesi Başkanlığı’nın 23.02.2016 tarihli kararı ile, itiraza mesnet markalardan 73/048972 sayılı markanın hükümden düşmüş olduğu, itiraza mesnet diğer markaların iltibas ihtimali oluşturacak düzeyde benzer olmadığının tespit edildiği belirtilmek suretiyle; “Md. 8/1 kapsamında yapılan itirazın incelenmesi sonucunda; markalar arasında iltibas ihtimalinin bulunmadığı tespit edilmiş ve itiraz yerinde bulunmamıştır. Md. 8/3 kapsamında yapılan itirazın incelenmesi sonucunda; söz konusu ibarenin, itiraza konu mallar/hizmetler üzerinde, başvurudan önce marka olarak kullanıldığını gösterir yeterli bilgi ve belgeye rastlanmadığından itiraz yerinde bulunmamıştır. Md. 8/4 kapsamında yapılan itirazın incelenmesi sonucunda, bu maddede belirtilen koşulların ortaya çıkma ihtimalinin bulunmadığı tespit edilmiş ve itiraz yerinde bulunmamaıştır. Md. 35/1 kapsamında başvurunun kötü niyetle yapıldığı yönündeki iddia somut bilgi ve belge ile ispat edilmediğinden kabul edilmemiştir” gerekçesi ile davacı şirketin yayına itirazının reddine karar verilmiştir. Davacı muteriz … COMPANY’nin vekili, 06.05.2016 tarihinde bu karara itiraz ederek; önceki itirazlarını yinelemiş, yayına itirazlarının yeniden incelenmesini talep etmiş ve TPE YİDK’nın davaya konu 25.10.2016 tarih ve 2016-M-10406 sayılı kararı ile; “2014/98359 başvuru numaralı ve “” ibareli başvurunun 556 s. KHK’nın 8 inci maddesi uyarınca 207832 (98/018798 ), 206391 (98/018796 ), 176969, 99 013135, 99 013134, 78954, 78116, 2014 23946, 2014 64166, 99 005943, 98 018799, 204890 (98/018797), 2008 10276, 2008 10277, 2007 08844, 2007 08816, 48972, 2007 10082, 2007 10078 sayılı ve “… şekil”, “… şekil”, “… şekil”, “… capital partners europe”, “… …”, “…”, “…”, “…”, “…”, “…”, “…”, “…”, “…”, “…”, “…”, “…”, “…”, “…”, “…” ibareli markalar ile karıştırılma ihtimali, eskiye dayalı kullanım, tanınmışlık ve kötü niyet gerekçelerine dayanılarak reddedilmesi talebiyle yapılan itiraz incelenmiştir. Yapılan değerlendirme sonucunda, işbu başvuru ile itiraza gerekçe olarak gösterilen markalar, tertip tarzları da dikkate alındığında, görsel, işitsel veya anlamsal düzeyde ilişkilendirme ihtimali de dahil olmak üzere karıştırmaya yol açabilecek derecede benzer bulunmadığından iş bu itirazın da reddi gerekmiştir. Markalar benzer görülmediğinden işbu başvurunun tescilinin 556 Sayılı KHK.nin 8/4 fıkrasında belirtilen koşulların ortaya çıkmasına neden olmayacağı düşünülmüş, ayrıca kötü niyet iddiaları da mesnetsiz bulunduğundan bu yöndeki itiraz gerekçelerinin de kabulü mümkün olmamıştır. İtiraz sahibi ayrıca başvuruya konu hizmetler için gerçek hak sahipliği iddiasında da bulunmuştur. Ancak itiraz dilekçesinde buna ilişkin yeterli belge ve bilginin bulunmadığı görüldüğünden bu iddiaya dayalı itiraz da reddedilmiştir.” gerekçesiyle, ”İtirazın reddine oybirliği ile karar verilmiştir.” şeklinde karar tesis edildiği; dava konusu YİDK karanın davacı şirkete 31/10/2016 tarihinde tebliğ edildiği, eldeki davanın iki aylık yasal süre içerisinde 06/12/2016 tarihinde açıldığı anlaşılmıştır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; davalı başvurusuna davacı tarafından 556 sayılı KHK 8/1-b, 8/3, 8/4 ve 35. madde kapsamında yapılan itirazın reddiyle ilgili verilen YİDK kararının yerinde olup olmadığı iptal şartlarının oluşup oluşmadığı ve marka tescil edilmiş ise hükümsüzlük şartlarının oluşup oluşmadığı noktalarında toplandığı anlaşılmıştır.
556 sayılı KHK’nin 7/1-b bendi “Aynı veya aynı türdeki mal veya hizmetle ilgili olarak tescil edilmiş veya daha önce tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile aynı veya ayırt edilemeyecek kadar benzer markaların” tescil edilemeyeceği hükmünü amirdir. Bu düzenleme marka hukukuna hakim olan öncelik ve bir markanın tek bir sahibi olması ilkelerini ifade eder. Böylece daha önce tescil edilmiş veya başvurusu yapılmış bir markanın aynı veya ayırt edilmeyecek kadar benzerinin, aynı veya aynı türdeki mal veya hizmetler için bir başkası adına mükerrer tesciline engel olunması amaçlanmıştır. Aksi halin bir markanın birden fazla kişi tarafından kullanılmasına ve halkın yanıltılmasına neden olacağı kabul edilmiştir. Bu hususu TPE tescil sürecinde, kendiliğinden dikkate almakla yükümlüdür.
Başvuruya konu markanın (işaretin) daha önce tescil edilmiş (veya başvurusu yapılmış) marka ile aynı olması, karşılaştırılan markaların (işaretlerin) özdeş, farksız, tıpa tıp taklit, aynen veya bire bir kopya olmalarını ifade eder. Aralarında küçük de olsa farlılık bulunan markalar ise aynı sayılamazlar. Ancak markaların farklı büyüklükte olması veya sözcük markalarının yazı karakterinin (el yazısı, büyük-küçük harf) veya yazı tipinin (Times New Roman, Arial, Comic Sans MS gibi) farklılaştırılması aynı olma durumunu etkilemez.
Ayırt edilemeyecek kadar benzerlik ise, karşılaştırılan markalar aynı olmamakla birlikte, orta düzeydeki alıcıda bıraktığı genel izlenimlerinin hemen hemen aynı olmasıdır. Bir başka deyişle, markalar arasındaki farklılık o kadar önemsizdir ki, müşteri kitlesi nezdinde markalar yazılış, okunuş, görsel veya işitsel olarak aynı imiş gibi algılanırlar.
Ancak 7/1-b maddesindeki tescil engelinin varlığı için sadece başvuru ile önceki markaların aynı veya ayırt edilemeyecek kadar benzer olması yeterli değildir. Aynı zamanda başvuru ve önceki markanın kapsadığı mal ve hizmetlerin de aynı yada aynı tür olması zorunludur. Bu iki koşulun birlikte gerçekleşmesi durumunda yasa koyucu halkın bu iki markayı karıştırma ihtimalinin bulunduğunu kabul etmiştir. Bu nedenle, TPE ayrıca karıştırma ihtimalinin var olup olmadığı üzerinde durmaksızın başvuruyu ret edecektir. Başvuru ve redde mesnet markanın kapsamındaki mal veya hizmetlerin bire bir örtüşmesi bir diğer söyleyişle özdeş olması halinde ayniyet mevcuttur. Aynı tür kavramı ise, kural olarak aynı sınıfın aynı alt gurubu içinde bulunmayı ifade eder. Marka Tescil Başvurularına Ait Mal ve Hizmetlerin Sınıflandırmasına İlişkin 2002/3 sayılı Tebliğin 5 ve 7. maddeleri anılan ilkeyi açıkça ifade etmektedir. Bununla birlikte sınıflandırma Nice Anlaşmasının 2. maddesinde vurgulandığı üzere, tescil edilmiş herhangi bir markanın koruma kapsamının belirlenmesi bakımından bağlayıcı değildir.
Ayırt edilemeyecek kadar benzerlikten söz edilebilmesi için başvuru konusu işaret ile redde mesnet markalar arasında ortalama tüketici ve yararlanıcılar nazarıyla bakıldığında hiçbir araştırma ve herhangi bir inceleme yapılmasını gerektirmeyecek derecede açık ve net biçimde iltibasın ortaya çıkmasının kesin olarak öngörülebilir olması gerekir.
556 sayılı KHK.’nın 8/1-b maddesinde; “Tescil için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş ….bir marka ile aynı veya benzer ise ve tescil edilmiş …markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer ise,…halk tarafından karıştırılma ihtimali varsa ve bu karıştırılma ihtimali tescil edilmiş……marka ile ilişkili olduğunu ihtimalini de kapsıyorsa tescil edilmez” ifadelerine yer verilmiştir.
Madde metninde benzerlik, iltibas ve iltibas tehlikesi kavramları açıklanmamıştır. Ancak iltibas olgusu kaynak AB ülkelerindeki marka mevzuatları arasındaki uyumun sağlanmasıyla ilgili 1989/104 nolu direktifle uyumlu olarak iltibas tehlikesini de içine alacak derecede genişletilmiştir.
Uygulamada ve doktrinde benzerlik, iltibas ve iltibas tehlikesinin belirlenmesinde bazı kriterlerden hareket edilmesi önerilmektedir. Bunlardan birincisi görsel, biçimsel, anlamsal ve sescil benzerlik, ikincisi tescili istenilen işaret ile buna engel olduğu düşünülen marka veya işaretin bütünsel anlamda potansiyel tüketiciler üzerinde bıraktığı genel intiba, üçüncüsü tescili istenilen işaretin bir diğer marka veya işareti andırıp andırmadığı, dördüncüsü markanın kullanılacağı ürün veya hizmetin ekonomik değeri ile bunların hitap ettiği alıcı grubunun sosyal ve ekonomik düzeyi, nihayet beşincisi alıcı grubunun markanın kullanılacağı ürün veya hizmetleri aldıkları sırada gösterecekleri muhtemel dikkat, ihtimam ve özenin derecesidir. Esasen tüm bu unsurların belli bir olayda hep birlikte ve aynı anda mevcut olması da şart değildir. Bunlardan biri veya bir kaçının bulunması hallerinde, somut olayın özelliklerine göre markalar arasında KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında bir iltibas veya iltibas tehlikesine neden olabilecek bir benzerlikten bahsetmek mümkün olabilecektir.
Başvuru ve önceki markaların benzerlik karşılaştırılmasında, doktrin ve Yüksek Yargı uygulamaları ile belirlenen kriterler, işaretler arasında işitsel, görsel ve kavramsal olarak benzerlik olup olmadığı ile itiraza mesnet markanın doğasından gelen veya sonradan kazanılmış ayırt edeciliği bulunup bulunmadığıdır. İlke olarak benzerlikte, markaların tüketici üzerinde bıraktığı genel izlenim veya akılda kalan kaba görünüm dikkate alınmalıdır. Zira tüketici karşılaştırılan markaları genellikle yan yana koyarak inceleme imkanına sahip olamaz. Karşılaştırmada esas itibariyle markaların ayırt edici yada baskın (asıl) unsurları göz önüne alınmalıdır. Markaların ayırt edicilik sağlamayan yada herkesin kullanımına açık tali unsurları değerlendirme dışı bırakılır.
Olayın özelliklerine göre, yapılan karşılaştırmada, işitsel, görsel veya kavramsal benzerliklerden bir yada birkaçının önemi ön plana çıkabilir. Şekil markalarında doğal olarak görsel benzerlik önem taşır. Şekil ve sözcük bileşimi ile oluşturulan markalar da ise, ‘söz görünümden daha yüksek sesle konuşur’ ilkesi gereği genellikle sözcük baskın ve ayırt edici unsurdur.(…, age. Sh. 817-818) Marka kapsamındaki mal veya hizmetin türü de bu konuda ağırlık kazanabilir. Buna göre giyim ürünlerinde görünüm, lokanta hizmetlerinde işitsel benzerlik daha önemli role sahiptir. Yine özellikle, sözcüğün önceki markadan kısmen veya önemli bir bölümü itibariyle alınması yada değiştirilmesi suretiyle kullanılması durumlarında, sadece işitsel benzerlik karıştırılma ihtimalini için yeterli olabilir. Sözcük markalarında vurgunun hangi hece yada birden fazla sözcük olması halinde hangi sözcükte olduğu değerlendirilmelidir. Bu husus sözcüğün hangi dilde olduğuna göre de değişebilir. Görsel işitsel ve kavramsal benzerlik karşılaştırmasında özellikle önceki markanın tercih edilmesinin arkasında yatan fikrin gözden uzak tutulmamasında yarar vardır. Aynı düşünce başvuruya konu markanın seçilmesinde de etkili ise, bu durum vurgunun yada baskın unsurun görsel veya işitsel öğelerden birinde hatta bir sözcüğün tek bir hece veya harf gurubunda ortaya çıkmasını sağlayabilir.
Yargıtay karıştırılma ihtimalinin tespitinde mal veya hizmetin hitap ettiği orta seviyedeki tüketicinin dikkatini esas almaktadır. Yargıtay 11. HD’nin 13.11.2003 tarih ve 2003/4003E., 2003/10839 K. sayılı kararında halk tarafından karıştırılma ihtimalinden anlaşılması gerekenin ne olduğunu şöyle açıklamıştır:“Halk tarafından karıştırılma ihtimalinde ölçü ise bu işin ilgilisi veya uzmanı değil tüketici olan halkın olduğu göz önünde tutulacaktır. Karıştırılma ihtimalinde önemli olan husus halkın bu iki işaret arasında herhangi bir şekilde herhangi bir sebeple bağlantı kurmasıdır. Burada işitsel veya görsel bir benzerlik ve hatta genel görünüş açısından umumi intiba olmasa bile halk tarafından iki marka arasında bir bağlantı kurulması ve hatta çağrıştırması dahi karıştırılma ihtimali için yeterli bir ölçü olarak kabul edilmelidir.”
KHK’nin 8/4 hükmü, bir markanın (veya başvurunun) aynı veya benzerinin, farklı mal ve hizmetlerde kullanılabileceği ilkesini açıkça ifade eder. Ancak hüküm bu ilkeye bir istisna getirmiş bulunmaktadır. Buna göre, toplumda tanınmışlık düzeyine ulaşmış olması koşuluyla, tescilli bir marka veya başvurunun, aynı veya benzerinin, farklı mal ve hizmetlerde kullanılması amacıyla yapılan marka başvurusu, tanınmışlığından haksız yarar sağlanabileceği, itibarına zarar verebileceği veya ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumlarda, itiraz üzerine ret edilir. Kuşkusuz bir markanın toplumda tanınmışlık düzeyine ulaşması, tek başına KHK 8/4 hükmü anlamında davalı şirket başvurusunun reddi için yeterli değildir. Ayrıca başvuruya konu işaret ile davacının tanınmış markasının aynı veya benzer bulunması ve anılan maddede sayılan üç halden en az birinin birleşmesi gerekir. Bu haller, davacının markalarının tanınmışlığından haksız yarar sağlanabilmesi (şöhretini sömürmesi), itibarına zarar verebilmesi, ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabilmesi(sulandırabilmesi)dir.
556 sayılı KHK’nin 35/1. maddesi uyarınca, başvurunun kötü niyetle yapıldığına ilişkin itirazları Türk Patent Enstitüsü’nce nihai olarak reddedilen kişilerin aynı KHK’nin 53. maddesine göre kesinleşen kararın bildirim tarihinden itibaren iki aylık süre içerisinde yetkili mahkemede dava açma hakları bulunmaktadır. 556 sayılı KHK’nin açıklanan hükümleri itibariyle tescil başvurusunun kötü niyetle yapıldığını iddia eden ilgili kişilerin itiraz yoluyla Enstitü nezdinde, itirazın reddi halinde ise yetkili mahkemede marka başvurusunun reddedilmesini istemek hakları bulunmasına karşın, aynı KHK’nin 42. maddesinde markanın hükümsüzlük sebepleri sınırlı olarak sayılırken KHK’nin 35/1. fıkrasında itiraz sebebi olarak belirtilen “başvurunun kötü niyetle yapıldığı” iddiasına yer verilmemiştir.
MK’nın 2. maddesi uyarınca hukuk düzeninin kötü niyeti koruması mümkün olmayıp, bu durumun KHK’nin 42. maddesinde sayılmamış olması halinde dahi kötüniyetin bir tescil engeli oluşturduğu hususunun göz önüne alınması zorunludur. Nitekim, bu benimseme aynı zamanda 556 sayılı KHK’nın marka hakkının korunmasına ilişkin genel sistematiğine de uygun düşmektedir.
Tescil başvurusunun kötü niyetle yapılmış olması halinin 556 sayılı KHK’nin 42. maddesinde düzenlenmemiş olmasına karşın başlı başına bir hükümsüzlük nedeni sayılması hususunda öğretide de görüş birliği mevcuttur. ( Bkz. Sabih Arkan, Marka Hukuku, Cilt II, s.158, Ankara 1998, Ünal Tekinalp, Fikri Mülkiyet Hukuku, s.452, Dördüncü Bası, İstanbul 2005, Hamdi Yasaman ve ark. Marka Hukuku, Cilt II. s.878-879, İstanbul 2004 ).
556 sayılı KHK’nin 35/1. maddesi uyarınca tescil başvurusu sırasında kötü niyetin başlı başına bir itiraz sebebi olarak öne sürülebilmesi mümkün olduğu gibi, sonradan aynı nedenle hükümsüzlük davasının açılabilmesi de KHK’nin amacına uygundur. Çünkü, KHK’nin 35/1. ve 42/1-a maddelerindeki düzenlemeler de, esasen, MK’nın 2. maddesinin özel bir uygulamasından ibarettir. Bu bakımdan her somut olayın özellikleri göz önüne alınarak açıkça kötü niyetle gerçekleştirildiği belirlenen marka tescilinin hükümsüzlüğüne karar verilebilmelidir. Bu husus 556 sayılı KHK’nin 42. maddesinde başlı başına bir hükümsüzlük nedeni olarak düzenlenmemiş olsa dahi, genel hüküm ve temel prensip niteliğindeki MK’nın 2. maddesi uyarınca kötü niyetin korunması söz konusu olamayacağından dolayı aynı sonuca ulaşılması KHK’nin ruhuna da uygundur.
Dava konusu 2014/98359 sayılı markanın 39 ve 40. Sınıflarda yer alan “39. Kara, deniz ve hava taşımacılığı hizmetleri ve kara, deniz ve hava taşıtlarının kiralanması hizmetleri (tur düzenleme, seyahat için yer ayarlama, seyahat ile ilgili bilet sağlama, kurye hizmetleri dahil). Araba parkları hizmetleri, garaj kiralama hizmetleri. Tekne barındırma hizmetleri. Boru hattı ile taşıma hizmetleri. Elektrik dağıtım hizmetleri. Su temin hizmetleri. Taşıt ve malları kurtarma hizmetleri. Malların depolanması, paketlenmesi ve sandıklanması hizmetleri. Çöplerin depolanması ve taşınması hizmetleri, atıkların toplanması ve taşınması hizmetleri. 40. Adi metallerin işleme hizmetleri. Değerli metallerin işlenmesi hizmetleri. Fotografik ve sinematografik ürünlerin işlenmesi hizmetleri (banyo, baskı ve foto gravür hizmetleri dahil). Gıdaların işlenmesi hizmetleri. Hayvan kesim hizmetleri. Deri ve kürk işleme hizmetleri. Saraçlık hizmetleri. Kumaş işleme hizmetleri, yün işleme hizmetleri. Terzilik hizmetleri, nakış işleme hizmetleri. Ahşap ve kereste işleme hizmetleri. Sanat eserlerinin çerçevelenmesi hizmetleri. Sıvı, kimyasal madde, gaz, hava işleme hizmetleri. Cam ve optik cam işleme hizmetleri. Malzemelerin montajı (üçüncü şahıslar adına) hizmetleri. Diş teknisyenliği (döküm) hizmetleri. Çömlekçilik hizmetleri. Enerji üretimi hizmetleri, jeneratörlerin kiralanması hizmetleri. Kağıdın işlenmesi. Baskı hizmetleri, ciltçilik hizmetleri. Plastik işleme hizmetleri.” yönünden tescil başvurusunda bulunduğu anlaşılmıştır.
Davacının İtiraza ve Davaya Mesnet Gösterilen Markalarının
98/018797 (204890) kod nolu … ibareli markanın 35 / 36 / 37 / 38 / 39 / 40 / 41 / 42 / 44 / 45 sınıfta tescilli olduğu,
98/018796 (206391) kod nolu …+Şekil ibareli markanın 35 / 36 / 37 / 38 / 39 / 40 / 41 / 42 / 44 / 45 sınıfta tescilli olduğu,
2014 23946 kod nolu … ibareli markanın 07 / 09 / 10 / 11 / 12 / 17 / 35 / 36 / 37 / 40 / 41 / 42 / 44 sınıfta tescilli olduğu,
2014 64166 kod nolu …+Şekil ibareli markanın 07 / 09 / 10 / 11 / 12 / 17 / 35 / 36 / 37 / 40 / 41 / 42 / 44 sınıfta tescilli olduğu,
99 005943 kod nolu … ibareli markanın 01 / 02 / 03 / 04 / 06 / 07 / 09 / 10 / 11 / 17 sınıfta tescilli olduğu,
2008 10276 kod nolu … ibareli markanın 07 / 09 / 37 sınıfta tescilli olduğu,
2008 10277 kod nolu …+Şekil ibareli markanın 07 / 09 / 37 sınıfta tescilli olduğu,
2007 10082 kod nolu … ibareli markanın 01 / 02 / 03 / 05 / 06 / 07 / 09 / 10 / 11 / 16 / 17 / 40 sınıfta tescilli olduğu,
98/018798 (207832) kod nolu …+Şekil ibareli markanın 01 / 02 / 08 / 10 / 11 / 12 / 16 / 18 / 19 / 25 / 28 sınıfta tescilli olduğu,
176969 kod nolu …+Şekil ibareli markanın 35 / 37 sınıfta tescilli olduğu,
99 013135 kod nolu … … PARTNERS EUROPE ibareli markanın 36 sınıfta tescilli olduğu,
99 013134 kod nolu … … PARTNERS ibareli markanın 36 sınıfta tescilli olduğu,
78954 kod nolu … ibareli markanın 01 / 02 / 03 / 04 / 06 / 07 / 08 / 09 / 10 / 11 / 12 / 14 / 17 / 19 / 20 / 21 sınıfta tescilli olduğu,
78116 kod nolu …+Şekil ibareli markanın 01 / 02 / 03 / 04 / 06 / 07 / 08 / 09 / 10 / 11 / 12 / 14 / 15 / 17 / 19 / 20 / 21 sınıfta tescilli olduğu,
98 018799 kod nolu … ibareli markanın 12 / 14 / 16 / 18 / 25 / 28 sınıfta tescilli olduğu,
2007 10078 kod nolu …+Şekil ibareli markanın 01 / 02 / 03 / 05 / 06 / 07 / 09 / 10 / 11 sınıfta tescilli olduğu,
2007 08844 kod nolu …+Şekil ibareli markanın 35 / 37 / 39 / 40 / 41 / 42 / 44 sınıfta tescilli olduğu,
2007 08816 kod nolu … ibareli markanın 07 / 35 / 37 / 39 / 40 / 41 / 42 / 44 sınıfta tescilli olduğu,
tetkik edilmiştir.
Davalıya ait marka başvurusunda yer alan 39 ve 40 sınıfta yer alan mal ve hizmetlerin, davacının 98/018797 (204890), 98/018796 (206391) 2014 23946, 2014 64166, 2007 10082, 2007 08844, 2007 08816 sayılı markalarında aynen yer aldığı, bu nedenle çekişmeli 39 ve 40. sınıflara dahil bütün hizmetler için 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesinin uygulanma koşullarından olan emtia benzerliği koşulunun oluştuğu görülmektedir.
Dava konusu marka yeşil ve lacivert renklerden oluşan, dairesel çizgiye sahip şekil algısı da oluşturan, ancak renk farkları nedeniyle … ve ters … harflerinin ilk bakışta algılandığı bir marka görünümündedir. Dolayısı ile markanın asli unsuru renk ve dizayn unsurlarıyla birlikte … ve … harfleridir.
Aynı şekilde davacı markalarında da düz yazı ve büyük harflerle yazılmış … ve … harfi veya el yazısı formatında geliştirilmiş özgün şekle sahip “…” ve “…” harfleri, markaların ortak asli unsurunu oluşturmaktadır.
Davacı markaları ile davalı başvurusu kıyaslandığında, taraf markalarının aynı harflerden oluşması, davalı markasında dizayn farklı olmasına rağmen özellikle kendi içindeki renk farkı nedeniyle … ve … harflerinin görsel bakımdan ayrılması ve belirgin şekilde ortaya çıkarılması markaları benzer kılan özellik olmaktadır. İki farklı renkle harflerin görsel bakımdan ayrıştırılması, bu markanın daire içerisindeki geometrik şekiller olarak algılanma ihtimalini ortadan kaldırmaktadır. Burada önemli olan ortalama tüketicinin iki markayı benzer görmesi ve birbirinin devamı ya da seri markanın yeni versiyonu olarak algılayacak olmasıdır. Somut olayda, davacının önceden tescilli ve markalarının kapsamındaki mal ve hizmetlerin, aynı seriye dahil olmak üzere; biçiminde yenilenmiş marka imajıyla tüketiciye sunulmaya başlandığı algılanabilecektir. Karşılaştırılan işaretlerin dizayn farklılıkları bulunduğu için düşük düzeyli de olsa; ortak çıkış noktasının “…” ve “…” harflerine odaklı olmasından kaynaklanan görsel bir benzerlik bulunmaktadır.
Dava konusu marka her ne kadar şekilsel olarak dairesel konumda … ve ters … olarak oluşturulmuş ise de, tellaffuz olarak söylenişi latince “…” ve “…” olacaktır. Bu durumda işitsel bakımdan ayniyet söz konusudur. Davalı şirket savunmasında sadece markaların baş harflerinin aynı olmasından yola çıkılarak benzerlikten söz edilemeyeceği, … markasının yabancı bir marka olduğu ve İngilizce “…” ve “…” harflerinin “ci” şeklinde okunacağı, dava konusu markanın ise Türkçe olduğu ve Türkçe okunanacağı, dolayısıyla “…” şeklinde telaffuz edileceği ileri sürülmüş ise de; dava konusu marka örneğinde tüketicileri “…” ve “…” harflerini Türkçe okumaya sevk edecek başkaca hiçbir unsurun mevcut olmaması karşısında bu yaklaşımın gerçekçi olmadığı düşünülmektedir. Aynı harfleri gören ortalama tüketici bunların her ikisini de ya “ci” ya da “…” şeklinde okuyacaktır. Dolayısıyla markalar arasında işitsel bir fark bulunmamaktadır.
Davacı ve davalı markalarında kavramsal benzerlik, hatta ayniyet söz konusudur. Zira, davacının itirazına ve davaya mesnet … markaları davacının ünvanının da ayırt edici unsuru olan … markalarının kısaltmasından türetilmiştir. Yani ortalama tüketici açısından …’nin yaratacağı kavramsal çağrışım davacının kendisi veya … markaları veya doğrudan doğruya “…” ve “… şekil” olarak tescilli markaları olacaktır. Aynı durum davalının dava konusu başvurusu yönünden söz konusu olacaktır. Davacının ünvanında da … ENERJİ ibaresi bulunmasına rağmen, davaya konu başvuruda … harflerini davacı markalarından uzaklaştırarak … ENERJİ kelimesine bağlayacak herhangi bir unsur yer almamaktadır. Hal böyle olunca, özellikle mal ve hizmetlerin de aynı veya benzer olduğu durumlarda, davalı başvurusunu gördüğünde veya duyduğunda ortalama tüketicilerin zihninde oluşacak kavramsal çağrışımların davacı şirketle veya onun önceden tescil edilmiş markaları ile ilgili olması kuvvetle muhtemel görülmektedir.
Markalar arasındaki görsel ve kavramsal benzerlik ve işitsel ayniyet, bıraktıkları genel izlenimi bariz şekilde benzer kılmaktadır. Dava konusu marka da davacıya ait önceden tescilli markalar serisine dahil bir marka imajına sahiptir. Markalar arasındaki dizayn farklılığı, … harflerinden türetilmiş markalar oldukları gerçeğini / algısını değiştirmemektedir.
Bu nedenle işin uzmanları yahut çok dikkatli kişilerden oluşmayan, yargılama konusu ürünler hakkında normal olarak bilgi sahibi olabilecek, yeteri kadar dikkatli ve tedbirli, marka ve işareti aynı anda göz önünde bulunduramayan, bunları seyrek olarak karşılaştırma imkânına sahip bulunan ve aradığı markanın aşağı yukarı net anısının tesirinde olan, bu şekilde daha önce gördüğü, yararlandığı, satın aldığı ve denediği bir malın yahut hizmetin markasının, göz ve kulağında kalan izine dayanarak hatırlayabildiği kadarıyla hafızasında kalan özelliklerine dayanarak, sonraki aynı veya benzer mal ve hizmetlere ilişkin alışverişlerinde de aynı veya benzer markayı taşıyan ürünü satın almak yahut hizmetten yararlanmak isteyen, bu bağlamda genel olarak ürünün/hizmetin önemine göre çok fazla düşünmeden hareket ederken, tanıdığı, beğendiği ve bilinirliği ile güvenilirliği kanıtlanmış bir markayı seçerek, fazla zaman ayıramamaktan doğan bir takım olumsuzluklardan da kurtulmuş olduğunu ve markanın sağladığı garanti fonksiyonunun kolaylığından yararlandığını düşünen malların/hizmetin alıcısı/yararlanıcısı konumundaki ortalama tüketici kitlesinden büyük bir kısmının, malların/hizmetin ekonomik önemine göre ayırabileceği alım/yararlanım süresi içerisinde, davacı markalarını taşıyan emtiaları satın almak yahut hizmetten yararlanmak isterken, davalının işaretini taşıyan emtiaları satın alma yahut hizmetten yararlanma olasılığı doğabileceği, alıcının davacı tarafından sunulan malı/hizmeti, almayı /yararlanmayı düşündüğü ürün/hizmet zannedebileceği, hatta daha da yüksek bir ihtimaldir ki, bu nedenle, malların alıcısı yahut hizmetlerin yararlanıcısı durumundaki kişilerden iki farklı marka karşısında bulunduklarını anlayabileceklerin, bu iki markanın aynı kişiye ait bulunduğunu sanmaları yahut da bu malları ve hizmetleri üreten işletmeler arasında idari- ekonomik anlamda bir bağlılığın bulunduğunu düşüncesine kapılmaları ihtimalinin dahi yüksek seviyede bulunduğu kabul edilmiştir.
Dava konusu başvurunun/markanın kapsamındaki çekişmeli tüm hizmetler yönünden ayniyet/benzerlik ve marka işaretleri arasında benzerlik olduğundan, mal ve hizmetlerin yüksek düzeyliği benzerliğinin yanı sıra davacı markalarının güçlü ayırt edici niteliği nazara alındığında; çekişmeli tüm hizmetler yönünden taraf markaları arasında 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında iltibas tehlikesi oluştuğu kabul edilmiştir.
Dava konusu iptali istenilen YİDK kararında davacının tanınmışlık itirazı davacı markasının tanınmış olmaması nedeniyle değil, markalar arasında benzerlik bulunmadığı gerekçesiyle kabul edilmemiştir. Taraflar arasında davacının markalarının tanınmışlığı hususu ihtilaflı olmadığı gibi, davacının itiraz ekinde ve yargılama aşamasında sunduğu deliller de … ve … markalarının tanınmışlığını tevsik etmektedir. Davacı markalarının dünya çapındaki tescillerinin yanı sıra Türkiye’deki tescillerinin sayısı, koruma kapsamı ve koruma süresi, davacının markalarının çok uzun süredir çok geniş bir coğrafyada ve oldukça kapsamlı mal/hizmetler yönünden korunmakta olduğunu göstermektedir. Hemen her mekanda kullanılan bir ürün olan “ampul” vesilesiyle 1948 yılında Türkiye’deki tüketicilerin davacı markaları ile tanıştığı, o tarihten bu yana “uçak motoru, lokomotif, dikiş makinesi, tıbbi cihaz üretimi, muhtelif kaynaklar/teknolojilerle elektrik enerjisi üretimi” gibi gibi çok geniş yelpazede ve toplumun hemen her kesimini etkileyen ürün ve hizmetlerinin yerli ve yabancı basında haber ve yazılara konu olduğu, uluslararası kabul gören Forbes, Fortune Dergisi vb. kaynaklarda belirtilen son derece yüksek marka değerinin bulunduğu ve sadece Türkiye’nin değil dünyanın en değerli markalarından biri olduğu, Türkiye’de basında da yankı bulan ciddi yatırımlarnın bulunduğu, davacı markalarının aynısının veya benzerlerinin; ileri teknolojinin kullanılabileceği, özellikle benzer mal ve hizmetler yönünden kolaylıkla davacı şirketle ve onun markaları ile ilişkilendirilebileceği düzeyde tanınmış olduğu sunulan delillerden anlaşılmaktadır.
Davacının “…” markası karşılaştırılan markalarda dominant etkili esas unsur konumundadır. Davalı markasını bilen, daha önce gören ortalama bir tüketici için söz konusu ibare bir çağrışım sembolüdür. Benzer ve aynı zamanda tamir bakım gibi birbirini tamamlayan ve farklı ürünlerde aynı kelimelerin kullanılması durumunda, tüketicilerin algıda seçicilik gereği, ilk dikkatlerini çekecek unsur daha önceden öğrenip belleklerine yerleştirdikleri bu ibare olacak ve böylece markalar ve/veya işletmeler arasında idari veya ekonomik bir bağ olacağını düşünebileceklerdir.
Marka itibarına zarar verme anlamında; “…” markasının sektörel tanınmışlığının sağladığı algılanan kalitesi yüksek olabilir. Hedef kitle davalının benzer “…” markalı hizmetlerinden beklediği bu yararı sağlayamaz ise daha önceki tanınmış davacı markasının kalite düşürdüğünü düşünebilir ve kalite algısı zayıflayarak değer yitirebilir. Bundan davacının tanınmış “…” markasının zarar görme olasılığı çok yüksektir.
Ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurma anlamında; Davacının “…” markası yüksek tanınmışlığa sahip bir markadır. Dolayısı ile çağrışım yaratma unsurudur. Davalının markasının, davacının markasıyla esaslı unsur itibariyle aynı olması aracılar ve en son kullanıcılar için “…” markasının pazarda ayırt ediciliğini zayıflayabilir, markaya olan ilgi ve dikkati azaltabilir, zaman içerisinde “sıradanlığa” yol açabilir.
Dolayısıyla, 556 Sayılı KHK’nın 8/1-b maddesine göre markalar arasındaki karıştırılma ihtimali davalının marka başvurusunda/tescilinde yer alan tüm hizmetler yönünden gerçekleştiğinden, tanınmışlığın iltibası arttıran etkisinin dışında sonuca bir etkisi bulunmamakla birlikte; gerek YİDK kararının iptali gerekse hükümsüzlük yönünden; davacı tarafın tanınmışlık iddiasını ispatladığı, 556 sayılı KHK’nın 8/4 maddesinin uygulanma koşullarının da oluştuğu kabul edilmiştir.
Davacının itiraza ve davaya dayanak teşkil eden tüm markasal kullanımları, önceden tescilli (KHK.md.8/1-b) ve tanınmış (KHK.md. 8/4) marka hakları kapsamında kaldığından, KHK’nın 8/3 maddesinin uygulanma koşullarının oluşmadığı görülmektedir.
Her ne kadar; taraf markaları arasında benzerlik ve iltibas tehlikesi bulunduğu kabul edilmiş ise de; bu benzerliğin ayniyet düzeyinde veya ayırt edilemeyecek kadar benzerlik düzeyinde olmadığı, markaların aynı seriye dahil marka imajı yarattığı ve bu sebeple iltibasa sebep olabileceği, … ibaresi davacı adına marka olarak tescil ettirilmiş ve belli bir tanınmışlık düzeyine ulaştırılmış ise de ilk kez davacı tarafça yaratılmış fantezi bir ibare olmadığı, bu itibarla; davalı tarafça aynı harflerin farklı bir dizaynla marka olarak kullanılmak istenmesinin kötü niyetli olmayabileceği davalının markanın amaç ve fonksiyonlarına aykırı olarak davacıya ve 3. Kişileri baskı altına alma, engelleme, santaj, yedekleme, tuzak, marka ticareti yapma konusunda kötüniyetli başvuruda bulunduğuna dair delilin mevcut olmadığı, Yalnızca benzer marka başvurusunda bulunmak kötüniyetli başvuru olduğunu kabule yeterli olmadığı, davalının markanın kullanım amaç ve fonksiyonlarına aykırı olarak davacıyı veya 3. Kişileri baskı altına almak, engellemek, santaj, yedekleme ve marka ticareti yapmak amacıyla kötüniyetle başvuruda bulunduğu ispat edilemediğinden kötüniyet iddiası ispat edilemediği kabul edilmiştir.
Neticeten; dava konusu çekişmeli tüm hizmetler yönünden taraf markaları arasında 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında iltibas tehlikesi oluştuğu bu nedenle YİDK kararının iptali koşullarının ve davalı markasının hükümsüzlüğü koşullarının oluştuğu kabul edilmiş ve açıklanan nedenlerle aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur.
Mahkememizce 1. Celse 2. Alacaklılar toplantısının yapılmasının beklenilmesine karar verildi ise de duruşma yoğunluğu ve seri dosyalar nedeni ile sehven bekletici mesele yapılan ikinci alacaklılar toplantısı beklenilmeksizin karara çıkılmıştır. Karar verilmekle dosyadan el çekildiğinden gerekçeli kararın yazılması gerekmiştir.
HÜKÜM:Gerekçesi açıklandığı üzere;
1-Davanın kabulü ile
TPE YİDK nın 25/10/2016 tarih 2016-M-10406 sayılı kararının iptaline,
Davalı adına tescilli 2014/98359 sayılı … şekil ibareli markanın tescilli olduğu tüm sınıflar yönünden hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine,
2-Harçlar Yasasına göre hesaplanan 80,70-TL karar harcından peşin alınan 44,40-TL’nin mahsubu ile bakiye 36,30-TL’nin davalılardan tahsili ile hazineye irat kaydına,
3-Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesap olunan takdiren 7.375,00-TL maktu ücreti vekâletin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
4-Davacının yapmış olduğu ve aşağıda dökümü gösterilen 2.319,70-TL
yargılama giderinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
5-Davalılar tarafından yapılan yargılama giderinin davalılar üzerinde bırakılmasına,
6-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen yatırana iadesine (HMK m.333),
Dair, verilen karar hazır olan taraf vekillerinin yüzlerine karşı tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta içinde Bölge Adliye Mahkemelerinde istinaf yolu açık olmak üzere açıkça okunup usulen anlatıldı. 22/02/2022

Katip … Hakim …
¸ ¸

DAVACI/MASRAF DÖKÜMÜ
İLK MASRAF : 110,80-TL
GİDER AVANSI :2.208,90-TL
TOPLAM :2.319,70-TL