Emsal Mahkeme Kararı Ankara 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/226 E. 2021/360 K. 16.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 1. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
T.C.
ANKARA
1. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

TÜRK MİLLETİ ADINA

GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2021/226
KARAR NO : 2021/360

DAVA : Marka İle İlgili Kurum Kararının İptali
DAVA TARİHİ : 12/03/2018
KARAR TARİHİ : 16/11/2021
YAZILDIĞI TARİH : 16/11/2021

Mahkememizde görülmekte olan marka ile ilgili kurum kararının iptali davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesiyle; müvekkilin … sayılı başvurusunun 04, 35, 37, 39, 40 ve 42. Sınıfta yer alan bir kısım mal ve hizmetler yönünden 7/1-a ve c bentleri uyarınca kısmen reddedildiğini, başvurunun 7/1-a bendi uyarınca reddi kararının yerinde olmadığını, bir kelime markası olan müvekkilinin markasının teşebbüslerin mal ve hizmetlerini birbirlerinden ayırt edilebilmesini sağlar nitelikte soyut ayırt ediciliğe sahip olduğunu, davacı müvekkilinin bir kamu iktisadi teşebbüsü olduğunu, davaya konu başvurunun, müvekkilinin ticaret unvanından meydana getirilmiş bir marka olduğunu, dolayısıyla bu ibarenin müvekkili ile ilişkilendirileceğini, müvekkilinin daha önceki birçok markasında da “…” ibaresini asli unsur olarak kullandığını, bununla birlikte dava konusu markanın, tescil talebinde bulunulan sınıflarda yer alan mal ve hizmetler yönünden somut ayırt ediciliğinin de bulunduğunu, başvurunun bir bütün halinde değerlendirilmesi gerektiğini, kurum nezdinde benzer özellik gösteren markaların tescil edilmiş olduklarını, Yüksek Mahkemenin emsal kararlarının da bu doğrultuda olduğunu örneğin Yargıtay 11 HD’nin …”…” kararında aksi yönlü yerel mahkeme kararının bozulduğu, anılan işaretin 7/1-c uyarınca “finansal ve parasal hizmetler” emtiaları açısından tescil engelinin bulunmadığını, keza yine müvekkili markasının 7/1-c yönünden de ayırt edici olduğunu, “petrol” ürünü denilenince akla Türkiye’nin gelmeyeceğinin açık olduğunu, Türkiye ibaresinin bir kişinin tekeline verilemeyeceği hususunun Marka İnceleme Kılavuzunda belirtilmiş olduğunu ve fakat diğer ibare ve unsurlarla birlikte bir bütün olarak marka algısı yaratması halinde 7/1-c kapsamında değerlendirilemeyeceğini, müvekkilinin markasının dayanağının, ticaret unvanı olduğunu, müvekkili ticaret unvanının 60 yılı aşkın bir süredir bu isimle bilindiğini, bu isimle mal ve hizmet sunduğunu, bu nedenle “…” markasının kimsenin tekeline bırakılması mümkün olmayan bir ibare olarak değerlendirilmesinin zaten hukuken yanlış olduğunu, davaya konu ibareye müvekkilin kullanım sonucu ayırt edicilik kazandırdığını, zira müvekkilinin 1954 yılında 6237 sayılı kanunla kurulmuş olduğunu, ülkemizin yegane milli petrol şirketi olan müvekkilinin, geçmişte petrol sektörünün pek çok ilkini gerçekleştirmiş olduğunu, … gibi çok sayıda markayı ülkemize kazandırdığını, 233 sayılı KHK ile müvekkilinin faaliyetlerini iktisadi bir devlet teşekkülü olarak yürüttüğünü, müvekkilinin “…” markasının ve bu markanın baş harflerinden oluşan “…” ibareli markayı 1954 yılından beri kullandığını, buna dair ekleri dosyaya sunduklarını, müvekkilinin çok sayıda tescilli markasının bulunduğunu, müvekkilinin markasının uzun yıllardır kesintisiz kullanmak suretiyle ayırt edicilik kazandığını, markasını farklı şekil ve kelime unsurları ile pek çok kez tescile konu ettiğini, yine müvekkilinin markasını yıllardır radyo, televizyon, gazete, dergi vb organlar aracılığıyla gerçekleştirilen yayımlarda, www…gov.tr ve www.tppd.com.tr internet sayfalarında kullandığını, müvekkilinin markalarının maruf ve meşhur hale getirdiğini, 2014 yılında müvekkilinin marka değerinin 970.167.839,11 ABD Doları olarak belirlendiğini, Yargıtay 11 HD’nin …K sayılı kararında “…” ibaresinin müvekkili ile özdeşleştiğinin ve uzun yıllardır kullanıldığının kabul edildiğini iddia ederek işbu YİDK karar iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı TÜRKPATENT davaya cevap vermemiş, ancak duruşmalara iştirak ederek davanın reddini talep etmiştir.
YARGILAMA:
Mahkememizce, 24/09/2019 tarih 2018/91 E. 2019/366 K. sayılı karar ile; iddia, savunma ve tüm dosya kapsamından, dava konusu … sayılı şeklindeki işaretin 556 s. KHK 7/1-a bendi kapsamında kalan işaretlerden olmadığı, dava konusu işaretin, Yargıtay içtihatları ve doktrin görüşleri de dikkate alındığında, 7/1-c bendi uyarınca reddedilen emtialarda cins, çeşit, vasıf bildirici mahiyette olmadığı gibi anılan emtialar ile de özdeşleşmediği, buna bağlı olarak anılan işaretin 7/1-c maddesi kapsamında kalan işaretlerden olarak da değerlendirilemeyeceği gerekçesiyle davanın kabulü ile Türkpatent YİDK.nın 08/01/2018 tarih … sayılı kararının iptaline karar verilmiştir.
Karara karşı TÜRKPATENT vekili istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
Ankara BAM 20. HD’nin …K. sayılı ilamıyla;
”Dava, Türkpatent YİDK kararının iptali istemine ilişkindir. İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Hukuk Genel Kurulu’nun ….K. sayılı ilamlarında da benimsendiği üzere, mahkemece gerektiğinde hükmün eki niteliğinde kroki ve şekillere, kararın ekinde yer verilebilir ise de, hükmün gerekçe kısmında, HMK.’nın “Hükmün Kapsamı” başlıklı 297. maddesi ve Anayasa’nın 141. maddesi hükümlerine uygun düşmeyecek biçimde şekillere yer verilmesi, davadan davalar doğmasına, tarafların yeniden uyuşmazlığa düşmelerine, infazda tereddüde neden olunmasına yol açabilecektir. Renk, boyut ve diğer özelliklerinden yoksun bir şekilde markaların ve tasarımların gerekçeli karara eksik yansıtılmaları yanıltıcı sonuçlara neden olabilecektir. Somut uyuşmazlıkta da mahkeme kararının gerekçe kısmında dava konusu markalara ilişkin görünümlere yer verilmiş olması 6100 sayılı HMK’nın 297. maddesine uygun bulunmadığından, Dairemizce hükmün kaldırılması gerekmiştir. Her ne kadar bölge adliye mahkemeleri, hukuki denetimin yanında aynı zamanda maddi vakıa incelemesi de yaparak, tahkikat sonucuna göre yeniden esas hakkında hüküm kurabilir ya da yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde, veyahut kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında karar verebilirse de somut olayda, ortada hukuki ve maddi vakıa denetimine elverişli bir hüküm bulunmamaktadır. Bu nedenle HMK.’nın 353/1-a-6. maddesi uyarınca, davanın yeniden görülüp yeni bir karar verilmesi için ilk derece mahkemesine ait kararın esası incelenmeden kaldırılmasına ve dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir. İstinaf kararının neden ve şekline göre, Türkpatent vekilinin diğer istinaf itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.” gerekçesiyle, ”HMK’nın 353/1-a-6. maddesi gereğince davalı Türk Patent ve Marka Kurumu vekilinin istinaf itirazlarının KABULÜ ile Ankara 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 24/09/2019 tarih ve 2018/91 E. 2019/366 K. sayılı kararının KALDIRILMASINA, dosyanın, davanın yeniden görülmesi için mahkemesine İADESİNE, davalı Türk Patent ve Marka Kurumu vekilinin diğer istinaf itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına” şeklinde karar verilmiş dava mahkememizin 2021/226 E. Sırasına kaydedilmiştir.
GEREKÇE:
Toplanan delillere, alınan bilirkişi raporuna ve tüm dosya kapsamına göre;
Türk Patent’den celbedilen işlem dosyasının tetkikinden; dava konusu … sayılı … ibareli marka başvurusunun 45 sınıflı olarak 05.10.2016 tarihinde başvuru konusu edildiği, yapılan ilk incelemeler sonrasında başvurunun 22.02.2017 tarihli Markalar Dairesi Başkanlığı kararı neticesinde 7/1-a ve c bentleri uyarınca; “sıvı ve gaz yakıtlar; benzin, mazot, sıvılaştırılmış petrol gazı, doğal gaz, fuel oil ile bunların kimyasal olmayan katkıları. Müşterilerin malları elverişli bir şekilde görmesi ve satın alması için sıvı ve gaz yakıtlar; benzin, mazot, sıvılaştırılmış petrol gazı, doğal gaz, fuel oil ile bunların kimyasal olmayan katkıları. Mallarının bir araya getirilmesi hizmetleri; (belirtilen hizmetler perakende, toptan satış mağazaları, elektronik ortamlar, katalog ve benzeri diğer yöntemler ile sağlanabilir) Kara araçları servis istasyonu hizmetleri (bakım, tamir ve akaryakıt dolumu). Madencilik, maden çıkarma hizmetleri. Boru hattı ile taşıma hizmetleri. Sıvı, kimyasal madde, gaz, hava işleme hizmetleri. Bilimsel ve sınai inceleme, araştırma hizmetleri; mühendislik hizmetleri, mühendislik ve mimari tasarım hizmetleri, kalite ve standart belgelendirme amaçlı mal/hizmetlerin test edilmesi.” emtiaları yönünden başvurunun kısmen reddine karar verildiği, başvuru kapsamında kalan sair emtialar yönünden ise başvurunun 10.01.2019 tarihinde tescil sürecinin tamamlanmış olduğu, söz konusu karara karşı itiraz ettiği görülen başvuru sahibinin bir kez daha itiraz ettiği, itiraz neticesinde verilen 08.01.2018 tarih ve … sayılı YİDK kararıyla; “başvurunun esas unsurunu oluşturan “…” ibaresinin, kısmi redde konu mallar ve hizmetler açısından ortalama tüketiciler tarafından belirli bir ticari kaynağa ait bir işaret olarak algılanamayacağı, bu itibarla, başvurunun bir bütün olarak, markanın asli işlevi olan, belirli bir işletmeye ait mal ve hizmetleri, diğer işletmelere ait benzer mal ve hizmetlerden ayırt etmeyi sağlama işlevini yerine getirmeyeceği kanaatine varılmıştır. Ayrıca söz konusu ibarenin tek bir işletmenin tekeline verilemeyecek ve her işletme tarafından serbestçe kullanılabilecek nitelikte ibarelerden olduğu düşünülmüştür.” şeklindeki gerekçeler ile itirazların bir kez daha reddine karar verildiği, YİDK kararının davacı şirkete 10/01/2018 tarihinde tebliğ edildiği, eldeki davanın iki aylık yasal süre içerisinde 12/03/2018 tarihinde açıldığı anlaşılmıştır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; davacı başvurunun 7/1-a, c maddeleri kapsamında reddiyle ilgili verilen YİDK kararının yerinde olup olmadığı iptal şartlarının oluşup oluşmadığı noktalarında toplandığı anlaşılmıştır.
556 sayılı KHK.nın 7/1-a maddesinde anılan kararnamenin 5. maddesine atıf yapılmış ve 5. madde kapsamına girmeyen işaretlerin marka olarak tescil edilemeyeceği vurgulanmıştır. Kararnamenin 5/1. maddesinde ise; “Marka, bir teşebbüsün mal ve hizmetlerini bir başka teşebbüsün mal ve hizmetlerinden ayırt etmeyi sağlaması koşuluyla, kişi adları dahil, özellikle sözcükler….şekiller …gibi çizimle görüntülenebilen veya benzer biçimde ifade edilebilen, …her türlü işaretleri içerir .” biçiminde tanımlanmıştır.
Bu tanımlamadan öncelikle herhangi bir sözcük, şekil veya ikisinin oluşturduğu kompozisyonun kural olarak marka olarak tescil edilebileceği açıklıkla anlaşılmaktadır. Ancak böyle bir markada yer alan unsurların ayrıca hem ayırt edici bir özelliği olması, hem de ayırt ettiği mal ve hizmetleri ayırt edici niteliğe sahip bulunması gerekmektedir. Buradaki ayırt edicilikten amaç, markanın ürünün kendisinden ve yine ürünün adından farklı bir işaret, sözcük veya isim olması ve kolayca tanınır nitelikte bulunmasıdır. Eş anlatımla tescili istenilen sözcüğün, şeklin ve her ikisinin kullanılacak emtianın özgün yapısına bağlı olmadan algılanabilmesi, kelimenin kullanılacağı ürünlerden bağımsızlaşması gerekir.
556 sayılı KHK.’nın 7/1-c maddesinde; “Ticaret alanında cins, çeşit, vasıf, kalite, …belirten …veya malların …diğer karakteristik özelliklerini belirten …markalar tescil edilemez” denilmiştir. Maddede getirilen sınırlamanın amacı, her hangi bir mal veya hizmetin kendisinin veya bazı karakteristik özelliklerini belirten kelimelerin tek bir kişi tekeline verilmemesi ve ticaret alanında faaliyette bulunan diğer kişilerin de bu ibareleri kullanmalarının temin edilmesidir. Ayrıca böyle bir ibarenin tescili halinde, ürünle marka olarak kullanılan ibare birbirleriyle bütünleşip, “1 nolu paragrafta” bahsi geçen ayırt edici özellik ortadan kalkacaktır. Şu halde KHK.’nın 7/1-a ve 7/1-c maddeleri birbirleriyle yakın ilişki içinde olup, 7/1-c maddesi anlamında tasviri nitelikte olan sözcüklerin aynı zamanda ayırt edici olmadıklarının kabulü gerekecektir.

Başvuruya Konu İşaretin 7/1-a Maddesi Yönünden Değerlendirilmesi:
556 sayılı KHK’nın 5. maddesinin 1. fıkrasında “Bir teşebbüsün mal ve hizmetlerini başka bir teşebbüsün mal ve hizmetlerinden ayırt etmeyi sağlaması koşuluyla çizimle görüntülenebilen veya benzer biçimde ifade edilebilen, baskı yoluyla yayınlanabilen ve çoğaltılabilen her türlü işaret marka olma kabiliyetine haizdir” düzenlemesi yer almaktadır. Uygulama ve doktrinde a bendinde yer alan bu düzenleme ile kast edilen, tescil edilmek istenilen işaretin, ticaret hayatında, herhangi bir emtia yönünden kaynak gösterme fonksiyonuna sahip olup olmayacağı, başka bir ifadeyle soyut ayırt edici niteliğe haiz olup olmadığıdır. Zira marka, bir teşebbüsün mal ve hizmetlerini başka bir teşebbüsün mal ve hizmetlerinden ayırt etmeye yaradığından, bir işaretin marka olma kabiliyetine haiz olması, o işaretin asgari kaynak gösterme fonksiyonuna sahip olmasına bağlıdır. Bir işaretin soyut ayırt edicilik niteliğinin varlığı tespit edildikten sonra, o işaretin marka olabilmesi açısından, ayrıca çizimle görüntülenebilmesi veya benzer biçimde ifade edilebilmesi gerekmektedir.
Buna karşılık bir işaretin somut ayırt edici niteliği incelenirken, tescili talep edilen işaretin tescile konu mal veya hizmetleri, diğer mal veya hizmetlerden ayırt etmeye elverişli olup olmamasına bakılır. Söz konusu işaretin tescile konu mal ve hizmetler açısından ayırt edicilik fonksiyonu yoksa aksine bu mal veya hizmetlerin bir özelliğini veya kullanım amacını belirtiyorsa ya da mal veya hizmet hakkında bilgi veriyorsa, somut ayırt edici niteliğe sahip değildir. Bu nedenle bir işaret soyut ayırt edici niteliğe, dolayısıyla, marka olma özelliğine sahip olabilir, ancak bu işaret belli mal ve hizmetler için ayırt edici niteliği bulunmaması halinde tescil edilemez. Mesela; “Diesel” bir yakıt türü olarak bu alanda tescili mümkün değilken, giyim eşyaları için tesciline bir engel bulunmamaktadır. Zira bu ibarenin yakıt alanında kullanılması bir işletmenin ürünlerini diğerlerininkinden ayırt etmeyi sağlayamayacaktır. Dolayısıyla, soyut ayırt edici nitelik somut ayırt edici niteliğe göre daha geniş kapsamlıdır.
Bu bağlamda 7/1-a maddesi kapsamında yapılması gereken asıl değerlendirmeyi tekrar vurgulamak gerekir ise tescil edilmek istenilen işaretin soyut anlamda herhangi bir mal veya hizmet açısından marka olabilme vasfına haiz olup olmadığının tespitidir. Zira markanın en önemli fonksiyonu markanın ayırt edici bir işaret olması yani kaynak göstermesidir. Ayırt edicilik fonksiyonu, işaretlerin genel ve temel bir özelliğidir. (ECJ, T-157/08 Paroc OY AB v OHIM, 2011 – “InsolateFor Life”). Bu şartları yerine getiren işaretler 5. madde anlamında marka olma niteliğine sahiptir.
“Bir markanın ayırt edici karaktere sahip olması için o markanın, tescili istenen ürünün belirli bir işletmeden kaynaklandığını belirler hale gelmiş ve böylece o ürünü diğer işletmelerin mallarından ayırır hale getirmiş olması gerekir. (C-144/06 P Henkel v OHIM [2007] and C-304/06 P Eurohypo v OHIM [2008]).”
“Bu hükmün gerektirdiği ayırt ediciliğin en düşük derecesine sahip olmak için bir marka ilgili tüketiciye mal veya hizmetlerin kaynağını göstermeli ve karışıklığa olanak vermeden farklı bir kaynaktan ayırt etmeyi sağlamalıdır. ( T-23/07 BORCO / OHIM (α) [2009])”
Yargıtay kararlarında da, ayırt ediciliğin markanın temel fonksiyonu olan kaynak gösterme fonksiyonunun sağlanıp sağlanmadığına bağlı olduğu ifade edilmektedir. Yargıtay 11. H.D.’nin … K. sayılı kararında: “556 sayılı KHK ile hüküm altına alınan tanım ve ilkeler birlikte değerlendirildiğinde, ayırt edicilik fonksiyonu markanın en temel unsurudur. Çünkü, ayırt edicilik markanın üzerinde kullanıldığı bir teşebbüsün mal veya hizmetlerini diğer teşebbüslerin mal ve hizmetlerinden ayırt edilmesini sağlayan en önemli tescil şartıdır.” denilerek, ayırt ediciliğin markanın en temel unsuru olduğuna dikkat çekilmiştir.
Bu bağlamda dava konusu markaya bakıldığında, iki kelimeden ibare olduğu görülen markanın, bir bütün halinde 7/1-a maddesi özelinde aranılan kriterlerden “çizimle görüntülenebilme, baskı yoluyla yayınlanabilme, çoğaltılabilme” kriterlerini taşıdığı gibi buna bağlı olarak kaynak gösterme fonksiyonunu sağlar nitelikteki işaretlerden olduğu, zira “TÜRKİYE” ibaresi tek başına kimsenin tekeline bırakılması mümkün olmayan coğrafi bir yer adı olmakla birlikte bu durumun tek başına bir tescil engeli olmadığı, bu tür işaretlerin yanına gelen ek sözcük unsurları ile birlikte tescil konu edilmesi halinde soyut ayırt edicilik kriterini sağladığı hususunu pek çok Yargıtay kararında kabul edildiği bilinmektedir.
Nitekim davalı kurumun, başvuruyu, sair mal ve hizmet gruplarında yayına çıkartmış olması da anılan ibarenin soyut ayırt ediciliğin tartışıldığı 7/1-a mutlak ret nedeni uyarınca reddedilmemesi gerektiğini ortaya koymaktadır.
Başvuruya Konu İşaretin KHK 7/1-c Maddesi Yönünden Değerlendirilmesi:
556 Sayılı KHK’nın 7/1-c maddesi uyarınca, ticaret alanında cins, çeşit, vasıf, kalite, miktar, amaç, değer, coğrafi kaynak belirten, üretim hizmetlerin yapıldığı zamanı gösteren, malların ve hizmetlerin diğer karakteristik özelliklerini ifade eden sözcükleri münhasıran veya esas unsur olarak içeren işaretlerin marka olarak tescil edilmesi mümkün değildir.
Madde incelendiğinde, işaretin KHK m. 7/1-c kapsamında değerlendirilebilmesi için, mal veya hizmetin karakteristik bir özelliğini, vasfını, amacını hiçbir özel zihni çabaya mahal bırakmadan, mal veya hizmet ile olan sıkı ilişkisi sebebiyle derhal düşündürmesi ve akla getirmesi gerekmektedir. Görüldüğü gibi KHK 7/1-c hükmü uyarınca, marka kapsamındaki mal veya hizmetleri tanımlayıcı nitelikteki işaretlerin, marka olarak tescil edilmek suretiyle bir şahsın inhisarına verilmesi mümkün değildir.
“Bir işaret, marka olarak kullanılacağı kavramın adına veya tanımına yakın olduğu oranda ayırt etmeyi sağlamaktan uzaklaşır. Kavramdan veya kavramın tanımından uzaklaştığı oranda ayırt edici nitelik kazanır. Örnek olarak; kapı kilidi için “kapı kilidi” veya “kilit” resminin ayırt edici niteliği bulunmamaktadır.
Nitekim doktrinde de kabul gördüğü üzere “Mal ile sadece uzaktan ilişkisi olan basit hatırlatmalar ve telmihler markaya tasviri bir karakter vermez. Eğer marka bir şeyin adını ihtiva ediyorsa, onun herkes tarafından kullanılabileceğinin kabulü için mal ile öyle bir fikri yakınlığı olmalıdır ki markanın tasviri karakteri özel bir zihni çaba harcanmaksızın anlaşılabilsin.”
Benzer uygulamalara Adalet Divanı kararlarında da rastlamak mümkün olup Adalet Divanına göre bir markanın tanımlayıcı olup olmadığı incelenirken öncelikle bu işaretin tescili istenilen mal veya hizmetleri, diğer firmaların mal veya hizmetlerinden ayırt edip etmediğine, daha sonra markanın tescilinin istendiği mal veya hizmete ve son olarak hitap edilen ortalama tüketicinin bu işareti ne şekilde algılayacağına bakılması gerektiği belirtilmiştir.
Bununla birlikte işaretin 7/1-c kapsamında kalıp kalmadığı hususu ise başvuru kapsamındaki her bir emtia ayrı ayrı gözetilerek yapılmalıdır. Zira tescili talep edilen işaretin tanımlayıcı olup olmadığı değerlendirilirken, başvuru kapsamındaki mallar / hizmetler esas alınmak durumundadır. Çünkü bir mal / hizmet için tanımlayıcı nitelikte olan bir kelime, başka bir mal / hizmet için tanımlayıcı olmayabilir. Örneğin; meyveler için nitelik belirten “taze” kelimesi, elektronik cihazlar için herhangi bir özellik belirtmemektedir. Dolayısıyla başvuru konusu işaretin bir kısım emtia yönünden tanımlayıcı olarak değerlendirilmesi mümkünken, diğer bir kısım emtia yönünden ise bu niteliğinden sıyrılarak ayırt edici kabul edilmesi mümkün olabilecektir.
Bu açıklamalar çerçevesinde yapılması gereken değerlendirmenin dava konusu markasının, 7/1-c uyarında kısmen reddedilen; 04.sınıf: sıvı ve gaz yakıtlar; benzin, mazot, sıvılaştırılmış petrol gazı, doğal gaz, fuel oil ile bunların kimyasal olmayan katkıları. 35.sınıf: Müşterilerin malları elverişli bir şekilde görmesi ve satın alması için sıvı ve gaz yakıtlar; benzin, mazot, sıvılaştırılmış petrol gazı, doğal gaz, fuel oil ile bunların kimyasal olmayan katkıları. Mallarının bir araya getirilmesi hizmetleri; (belirtilen hizmetler perakende, toptan satış mağazaları, elektronik ortamlar, katalog ve benzeri diğer yöntemler ile sağlanabilir) 37.sınıf: Kara araçları servis istasyonu hizmetleri (bakım, tamir ve akaryakıt dolumu). Madencilik, maden çıkarma hizmetleri. 39.sınıf: Boru hattı ile taşıma hizmetleri. 40.sınıf: Sıvı, kimyasal madde, gaz, hava işleme hizmetleri.42.sınıf: Bilimsel ve sınai inceleme, araştırma hizmetleri; mühendislik hizmetleri, mühendislik ve mimari tasarım hizmetleri, kalite ve standart belgelendirme amaçlı mal/hizmetlerin test edilmesi emtiaları yönünden cins, çeşit, vasıf, coğrafi kaynak vs nitelikte bir tanımlayıcılığının bulunup bulunmadığının tespiti noktasında olduğu görülmektedir. Söz konusu emtialardan 42. Sınıfta yer alan emtialar haricindeki tüm sınıflar akaryakıt/petrol sektörüne ilişkindir.
Dava konusu ibare bir bütün olarak incelendiğinde Yargıtay’ın coğrafi yer adlarına ilişkin temel kriterleri belirlediği Pendik kararı ile uyumlu şekilde yaratılmış bir “yer adı + hizmet” kombinasyonundan oluşan kelime grubu markası olduğu görülmektedir. Marka içerisinde görsel etki yaratır hiçbir unsur bulunmayıp iki kelime altlı üstlü gelecek şekilde yazılmıştır. Üstte yer alan “Türkiye” ibaresi hemen altındaki “petrolleri” ibaresinden nispeten daha büyük yazılmıştır.
Ülkemizde petrol üretimi yapan büyük rafinerilerin mevcut olması (ki söz konusu rafineriler de bizzat dava şirket bünyesinde kurulmuştur) tek başına ülkemizin petrol ürünleri ya da hizmetleri ile bilinen bir yer olarak algılanması sonucunu doğurmaz. Dünyada örneğin Venezüella, Suudi Arabistan, Rusya bu ülkelere örnek verilebilir. Dolayısıyla ülkemiz petrol yatakları ile bilinen bir yer adı değildir.
Yer adlarının mal veya hizmet türleri ile birlikte tescilinde, o mal ya da hizmetin, anılan coğrafi yer ile özdeşleşme derecesinde ilişkili olması gerekmektedir. Örneğin “İstanbul Şarapları” şeklinde bir başvurunun tescil edilmesi mümkündür. Nitekim İstanbul’un şarapları ile meşhur olan, tüketicide böyle bir algıya sahip bir yer adı olduğundan bahsedilmesi mümkün değildir.11 Burada aranılan kriter, tescil edilmek istenilen yer adının, tescil edilmek istenildiği emtialar ile başvuru tarihi itibari ile özdeşleşmiş olup olmadığıdır. Nitekim Yüksek Mahkemenin benzer uyuşmazlıklardaki değerlendirmeleri de bu doğrultudadır.
Görüleceği üzere bu nitelikteki coğrafi yer adı içerir marka başvurularının 7/1-c bendi kapsamında tescil engeli ile karşı karşıya kalması, o yer adı ile ilgili mal ya da hizmetin özdeşleşmiş olmasına bağlıdır. Nitekim Yüksek Mahkeme, söz konusu kriter çerçevesinde “Malatya Köftecisi” ibaresinin 7/1-c bendi anlamında “yiyecek ve içecek sağlanması” hizmetleri emtialarında reddine dair verilen kurum kararını aşağıdaki gerekçelerle iptal eden yerel mahkeme kararını onamıştır.
“Somut olayda başvuru konusu işarette yer alan “Malatya” şehrinin tescili talep edilen yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri bakımından tanınan ünlü bir yer olmadığı, özellikle markada “Malatya” ibaresinin tek başına veya “yiyecek içecek sağlanması” gibi genel bir ibare ile birlikte değil de “KÖFTECİSİ” ibaresi ile birlikte kullanılması ve Malatya şehrinin de “köfte” emtiasında tanınan bir şehir olmadığı da dikkate alındığında Yargıtay’ın yerleşik kararlarına göre, dava konusu marka başvurusunun 7/1-c kapsamına girmediği”
Dava konusu “…” ibaresi reddedilen herhangi bir emtia açısından cins, çeşit, vasıf bildirici nitelikte olmadığı gibi bu hizmetlerin herhangi bir ile de özdeşleşmiş değildir. Hatta ve hatta markayı oluşturan kelimelerin yarattığı algı itibariyle 42. Sınıf hizmetler ile dava konusu markanın 7/1-c bendi anlamında herhangi bir ilişkisi dahi bulunmamaktadır.
Markanın niteliği itibariyle zayıf ayırt edici karaktere haiz olması ise tek başına bir tescil engeli değildir. Bu durum ancak anılan ibarenin 3. Kişiler tarafından kullanımını engelleme açısından zayıf bir koruma sağlayacaktır. Zira dava konusu markanın tescili, davacı adına ne tek başına “TÜRKİYE” ne de “PETROLLERİ” ibareleri üzerinde inhisarı bir hak elde etmesini sağlamayacaktır.
Sonuç olarak davacı şirketin gerek 50 yılı aşkın süredir “…” ticaret unvanı ile aktif olarak petrol/akaryakıt hizmet sektöründe olarak faaliyet gösteriyor oluşu, gerek kuruluşunun bir kanuna dayanıyor olması ve yine kamu iktisadi teşebbüsü olarak uzun yıllardır pek çok akaryakıt istasyonu ile ilgili sektörde kamu hizmeti gösteriyor oluşu, bu hizmet ağının yaygınlığı, davacının, davalı kurum nezdinde çok sayıda tescilli markasının redde konu emtiaları da kapsayacak şekilde tescilli olması, bu tescillerinde “…” ibaresinin yanında “…” markasını da koruma altına almış olması, tüketicinin davacının faaliyet gösterdiği markalara olan aşinalığı ve algısında anılan ibareyi davacı taraf ile özdeşleştirmiş olmasının da ayrıca dikkate alınabilir olduğu, Yargıtay içtihatları ve doktrin görüşleri çerçevesinde dava konusu başvurunun, reddedilen emtialarda, 7/1-c bendi kapsamında mutlak ret engeline takılacak bir işaret olarak değerlendirilemeyeceği, takdiri Sayın Mahkemeye ait olmak üzere görüş ve kanaatlerine varılmıştır.
Neticeten: dava konusu … sayılı şeklindeki işaretin 556 s. KHK 7/1-a bendi kapsamında kalan işaretlerden olmadığı, dava konusu işaretin, Yargıtay içtihatları ve doktrin görüşleri de dikkate alındığında, 7/1-c bendi uyarınca reddedilen emtialarda cins, çeşit, vasıf bildirici mahiyette olmadığı gibi anılan emtialar ile de özdeşleşmediği, buna bağlı olarak anılan işaretin 7/1-c maddesi kapsamında kalan işaretlerden olarak da değerlendirilemeyeceği anlaşılmış, açıklanan nedenlerle aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Gerekçesi açıklandığı üzere;
1-Davanın kabulü ile,
TPE YİDK nın 08/01/2018 tarih … sayılı kararının iptaline,
2-Harçlar Yasasına göre hesaplanan 59,30-TL karar harcından peşin alınan 44,40-TL’nin mahsubu ile bakiye 14,90-TL’nin davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
3-Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesap olunan takdiren 5.900,00-TL maktu ücreti vekâletin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
4-Davacının yapmış olduğu ve aşağıda dökümü gösterilen 2.039,40-TL
yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Davalı tarafından yapılan yargılama giderinin davalı üzerinde bırakılmasına,
6-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen yatırana iadesine (HMK m.333),
Dair verilen karar, hazır olan taraf vekillerinin yüzüne karşı, tebliğ tarihinden itibaren 2 haftalık yasal süre içinde Bölge Adliye Mahkemesinde istinaf yolu açık olmak üzere açıkça okunup, usulen anlatıldı. 16/11/2021

Katip … Hakim …
¸ ¸

MASRAF DÖKÜMÜ
İLK MASRAF : 77,00-TL
GİDER AVANSI :1.962,40-TL
TOPLAM :2.039,40-TL