Emsal Mahkeme Kararı Ankara 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/197 E. 2021/343 K. 02.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 1. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
T.C.
ANKARA
1. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

TÜRK MİLLETİ ADINA

GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2021/197
KARAR NO : 2021/343

DAVA : Marka İle İlgili Kurum Kararının İptali, Marka Hükümsüzlüğü
DAVA TARİHİ : 29/09/2017
KARAR TARİHİ : 02/11/2021
YAZILDIĞI TARİH : 03/11/2021

Mahkememizde görülmekte olan marka ile ilgili kurum kararının iptali, marka hükümsüzlüğü davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesiyle; müvekkilinin “…” ibareli markalarının 2009 yılından beri tescilli olduğunu, müvekkilinin … markasını çeşitli şekillerde geliştirdiğini, yaygınlaştırdığını ve seri markalar oluşturduğunu, davalı yan tarafından yapılan “…” ibareli başvurunun, müvekkili markası ile benzer olduğunu, aynı sınıf emtiaları kapsadığını, bu durumun davalı lehine haksız yarar sağlayacağını, müvekkili markaları ile dava konusu markanın ayırt edilemeyecek kadar benzer olduklarını, dava konusu ürünlerin ucuz ürünler olduğunu, müvekkili markasının 8/4 maddesine göre tanınmış olduğunu, yemek servisi, catering gibi hizmetler veren davalının hangi sebeple çikolata, bisküvi mal grubunda böyle bir markayı tescil ettirmek istediğinin anlaşılamadığını, müvekkiline ait bir diğer marka olan “…” ibaresi dolayısıyla “…” denilince tüketicinin aklına direkt müvekkilinin geldiğini, dava konusu başvurunun kötü niyetli bir başvuru olduğunu, davalının ticaret unvanında yer alan “…” ibaresini, müvekkilinin marka hakkına tecavüz teşkil edecek şekilde kullandığını, bu nedenle anılan ibarenin unvandan terkinine karar verilmesi yönünde hüküm tesis edilmesini talep ve dava etmiştir .
CEVAP:
Davalı şirket vekili davaya cevap dilekçesi ve sair beyanlarında özetle; markaların bir bütün olarak bıraktıkları etkide bir benzerliğin bulunmadığını, markalar arasında belirleyici fark yaratan harflerin “g” ve “s” harfleri olduklarını, markalar arasında işitsel benzerlik olması tek başına markalar arasında karşılaştırılma sonucunu doğurmayacağını, davacının markasının tanınmış olmadığını, müvekkilinin ticaret unvanının terkini talebi yönünden yetki itirazında bulunduklarını ayırca esastan da davanın haksız ve dayanaksız olduğunu savunarak davanın reddini talep ettiği görülmektedir.
Davalı Türk Patent vekili cevap dilekçesiyle; açılan davanın yerinde olmadığını, YİDK kararının usul ve yasaya uygun bulunduğunu söyleyerek davanın reddini istemiştir.
Ticaret unvanının terkin talebi yönünden yetki itirazı yerinde görülerek bu talep yönünden tefrik kararı ve yetkisizlik kararı verilerek yargılamaya YİDK iptal talebi yönünden devam olunmuştur.
YARGILAMA:
Mahkememizce, 05/03/2019 tarih ve 2017/340 Esas 2019/109 sayılı karar ile; iddia, savunma ve tüm dosya kapsamından, dava konusu … sayılı markası ile davacı yanın “…” ibareli markaları arasında 556 s. KHK’nın 8/1-b bendi uyarınca benzerlik ve iltibas ihtimalinin mevcut olmadığı, 8/4 maddesinin uyuşmazlık bakımından uygulanabilir olmadığı, zira taraf markaları arasında farklı bir emtia grubunun mevcut olmadığı ve ayrıca markaların da benzer görülmediği, dava konusu marka başvurusunun kötü niyetli yapıldığına dair emarelerin dosyada mevcut olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karara karşı davacı vekili istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
Ankara BAM 20. HD’nin .. Karar sayılı ilamıyla;
”Dava, Türkpatent YİDK k.ararının iptali ve davalı adına marka başvurusunun tescile bağlanmış ise marka sicilinden terkinine ve hükümsüzlüğüne karar verilmesi istemine ilişkindir. İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Hukuk Genel Kurulu’nun … sayılı ilamlarında da benimsendiği üzere, mahkemece gerektiğinde hükmün eki niteliğinde kroki ve şekillere, kararın ekinde yer verilebilir ise de, hükmün gerekçe kısmında, HMK.’nın “Hükmün Kapsamı” başlıklı 297. maddesi ve Anayasa’nın 141. maddesi hükümlerine uygun düşmeyecek biçimde şekillere yer verilmesi, davadan davalar doğmasına, tarafların yeniden uyuşmazlığa düşmelerine, infazda tereddüde neden olunmasına yol açabilecektir. Renk, boyut ve diğer özelliklerinden yoksun bir şekilde markaların ve tasarımların gerekçeli karara eksik yansıtılmaları yanıltıcı sonuçlara neden olabilecektir. Somut uyuşmazlıkta da mahkeme kararının gerekçe kısmında dava konusu markalara ilişkin görünümlere yer verilmiş olması 6100 sayılı HMK’nın 297. maddesine uygun bulunmadığından, Dairemizce hükmün kaldırılması gerekmiştir. Her ne kadar bölge adliye mahkemeleri, hukuki denetimin yanında aynı zamanda maddi vakıa incelemesi de yaparak, tahkikat sonucuna göre yeniden esas hakkında hüküm kurabilir ya da yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde, veyahut kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında karar verebilirse de somut olayda, ortada hukuki ve maddi vakıa denetimine elverişli bir hüküm bulunmamaktadır. Bu nedenle HMK.’nın 353/1-a-6. maddesi uyarınca, davanın yeniden görülüp yeni bir karar verilmesi için ilk derece mahkemesine ait kararın esası incelenmeden kaldırılmasına ve dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir. İstinaf kararının neden ve şekline göre, davacı vekilinin diğer istinaf itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.” gerekçesiyle, ”HMK’nın 353/1-a-6. maddesi gereğince davacı vekilinin istinaf itirazlarının KABULÜ ile Ankara 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 05/03/2019 tarih ve 2017/340 E. – 2019/109 K. sayılı kararının KALDIRILMASINA, dosyanın, davanın yeniden görülmesi için mahkemesine İADESİNE, davacı vekilinin diğer istinaf itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına…” şeklinde karar verilmiş dava mahkememizin 2021/197 E. Sırasına kaydedilmiştir.
GEREKÇE:
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; davalı başvurusuna davacı tarafından 556 sayılı KHK 8/1-b, 8/4 ve 35 maddeleri kapsamında yapılan itirazın reddiyle ilgili verilen YİDK kararının yerinde olup olmadığı iptal şartlarının oluşup oluşmadığı ve marka tescil edilmiş ise hükümsüzlük şartlarının ayrıca ticaret ünvanı terkin şartlarının oluşup oluşmadığı noktalarında toplandığı anlaşılmıştır.
556 sayılı KHK.’nın 8/1-b maddesinde; “Tescil için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş ….bir marka ile aynı veya benzer ise ve tescil edilmiş …markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer ise,…halk tarafından karıştırılma ihtimali varsa ve bu karıştırılma ihtimali tescil edilmiş……marka ile ilişkili olduğunu ihtimalini de kapsıyorsa tescil edilmez” ifadelerine yer verilmiştir.
Madde metninde benzerlik, iltibas ve iltibas tehlikesi kavramları açıklanmamıştır. Ancak iltibas olgusu kaynak AB ülkelerindeki marka mevzuatları arasındaki uyumun sağlanmasıyla ilgili 1989/104 nolu direktifle uyumlu olarak iltibas tehlikesini de içine alacak derecede genişletilmiştir.
Uygulamada ve doktrinde benzerlik, iltibas ve iltibas tehlikesinin belirlenmesinde bazı kriterlerden hareket edilmesi önerilmektedir. Bunlardan birincisi görsel, biçimsel, anlamsal ve sescil benzerlik, ikincisi tescili istenilen işaret ile buna engel olduğu düşünülen marka veya işaretin bütünsel anlamda potansiyel tüketiciler üzerinde bıraktığı genel intiba, üçüncüsü tescili istenilen işaretin bir diğer marka veya işareti andırıp andırmadığı, dördüncüsü markanın kullanılacağı ürün veya hizmetin ekonomik değeri ile bunların hitap ettiği alıcı grubunun sosyal ve ekonomik düzeyi, nihayet beşincisi alıcı grubunun markanın kullanılacağı ürün veya hizmetleri aldıkları sırada gösterecekleri muhtemel dikkat, ihtimam ve özenin derecesidir. Esasen tüm bu unsurların belli bir olayda hep birlikte ve aynı anda mevcut olması da şart değildir. Bunlardan biri veya bir kaçının bulunması hallerinde, somut olayın özelliklerine göre markalar arasında KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında bir iltibas veya iltibas tehlikesine neden olabilecek bir benzerlikten bahsetmek mümkün olabilecektir.
Başvuru ve önceki markaların benzerlik karşılaştırılmasında, doktrin ve Yüksek Yargı uygulamaları ile belirlenen kriterler, işaretler arasında işitsel, görsel ve kavramsal olarak benzerlik olup olmadığı ile itiraza mesnet markanın doğasından gelen veya sonradan kazanılmış ayırt edeciliği bulunup bulunmadığıdır. İlke olarak benzerlikte, markaların tüketici üzerinde bıraktığı genel izlenim veya akılda kalan kaba görünüm dikkate alınmalıdır. Zira tüketici karşılaştırılan markaları genellikle yan yana koyarak inceleme imkanına sahip olamaz. Karşılaştırmada esas itibariyle markaların ayırt edici yada baskın (asıl) unsurları göz önüne alınmalıdır. Markaların ayırt edicilik sağlamayan yada herkesin kullanımına açık tali unsurları değerlendirme dışı bırakılır.
Olayın özelliklerine göre, yapılan karşılaştırmada, işitsel, görsel veya kavramsal benzerliklerden bir yada birkaçının önemi ön plana çıkabilir. Şekil markalarında doğal olarak görsel benzerlik önem taşır. Şekil ve sözcük bileşimi ile oluşturulan markalar da ise, ‘söz görünümden daha yüksek sesle konuşur’ ilkesi gereği genellikle sözcük baskın ve ayırt edici unsurdur.(BENTLY, Lionel/SHERMAN, age. Sh. 817-818) Marka kapsamındaki mal veya hizmetin türü de bu konuda ağırlık kazanabilir. Buna göre giyim ürünlerinde görünüm, lokanta hizmetlerinde işitsel benzerlik daha önemli role sahiptir. Yine özellikle, sözcüğün önceki markadan kısmen veya önemli bir bölümü itibariyle alınması yada değiştirilmesi suretiyle kullanılması durumlarında, sadece işitsel benzerlik karıştırılma ihtimalini için yeterli olabilir. Sözcük markalarında vurgunun hangi hece yada birden fazla sözcük olması halinde hangi sözcükte olduğu değerlendirilmelidir. Bu husus sözcüğün hangi dilde olduğuna göre de değişebilir. Görsel işitsel ve kavramsal benzerlik karşılaştırmasında özellikle önceki markanın tercih edilmesinin arkasında yatan fikrin gözden uzak tutulmamasında yarar vardır. Aynı düşünce başvuruya konu markanın seçilmesinde de etkili ise, bu durum vurgunun yada baskın unsurun görsel veya işitsel öğelerden birinde hatta bir sözcüğün tek bir hece veya harf gurubunda ortaya çıkmasını sağlayabilir.
Yargıtay karıştırılma ihtimalinin tespitinde mal veya hizmetin hitap ettiği orta seviyedeki tüketicinin dikkatini esas almaktadır. Yargıtay 11. HD’nin …. K. sayılı kararında halk tarafından karıştırılma ihtimalinden anlaşılması gerekenin ne olduğunu şöyle açıklamıştır:“Halk tarafından karıştırılma ihtimalinde ölçü ise bu işin ilgilisi veya uzmanı değil tüketici olan halkın olduğu göz önünde tutulacaktır. Karıştırılma ihtimalinde önemli olan husus halkın bu iki işaret arasında herhangi bir şekilde herhangi bir sebeple bağlantı kurmasıdır. Burada işitsel veya görsel bir benzerlik ve hatta genel görünüş açısından umumi intiba olmasa bile halk tarafından iki marka arasında bir bağlantı kurulması ve hatta çağrıştırması dahi karıştırılma ihtimali için yeterli bir ölçü olarak kabul edilmelidir.”
KHK’nin 8/4 hükmü, bir markanın (veya başvurunun) aynı veya benzerinin, farklı mal ve hizmetlerde kullanılabileceği ilkesini açıkça ifade eder. Ancak hüküm bu ilkeye bir istisna getirmiş bulunmaktadır. Buna göre, toplumda tanınmışlık düzeyine ulaşmış olması koşuluyla, tescilli bir marka veya başvurunun, aynı veya benzerinin, farklı mal ve hizmetlerde kullanılması amacıyla yapılan marka başvurusu, tanınmışlığından haksız yarar sağlanabileceği, itibarına zarar verebileceği veya ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumlarda, itiraz üzerine ret edilir. Kuşkusuz bir markanın toplumda tanınmışlık düzeyine ulaşması, tek başına KHK 8/4 hükmü anlamında davalı şirket başvurusunun reddi için yeterli değildir. Ayrıca başvuruya konu işaret ile davacının tanınmış markasının aynı veya benzer bulunması ve anılan maddede sayılan üç halden en az birinin birleşmesi gerekir. Bu haller, davacının markalarının tanınmışlığından haksız yarar sağlanabilmesi (şöhretini sömürmesi), itibarına zarar verebilmesi, ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabilmesi(sulandırabilmesi)dir.
556 sayılı KHK’nin 35/1. maddesi uyarınca, başvurunun kötü niyetle yapıldığına ilişkin itirazları Türk Patent Enstitüsü’nce nihai olarak reddedilen kişilerin aynı KHK’nin 53. maddesine göre kesinleşen kararın bildirim tarihinden itibaren iki aylık süre içerisinde yetkili mahkemede dava açma hakları bulunmaktadır. 556 sayılı KHK’nin açıklanan hükümleri itibariyle tescil başvurusunun kötü niyetle yapıldığını iddia eden ilgili kişilerin itiraz yoluyla Enstitü nezdinde, itirazın reddi halinde ise yetkili mahkemede marka başvurusunun reddedilmesini istemek hakları bulunmasına karşın, aynı KHK’nin 42. maddesinde markanın hükümsüzlük sebepleri sınırlı olarak sayılırken KHK’nin 35/1. fıkrasında itiraz sebebi olarak belirtilen “başvurunun kötü niyetle yapıldığı” iddiasına yer verilmemiştir.
MK’nın 2. maddesi uyarınca hukuk düzeninin kötü niyeti koruması mümkün olmayıp, bu durumun KHK’nin 42. maddesinde sayılmamış olması halinde dahi kötüniyetin bir tescil engeli oluşturduğu hususunun göz önüne alınması zorunludur. Nitekim, bu benimseme aynı zamanda 556 sayılı KHK’nın marka hakkının korunmasına ilişkin genel sistematiğine de uygun düşmektedir.
Tescil başvurusunun kötü niyetle yapılmış olması halinin 556 sayılı KHK’nin 42. maddesinde düzenlenmemiş olmasına karşın başlı başına bir hükümsüzlük nedeni sayılması hususunda öğretide de görüş birliği mevcuttur. ( Bkz. Sabih Arkan, Marka Hukuku, Cilt II, s.158, Ankara 1998, Ünal Tekinalp, Fikri Mülkiyet Hukuku, s.452, Dördüncü Bası, İstanbul 2005, Hamdi Yasaman ve ark. Marka Hukuku, Cilt II. s.878-879, İstanbul 2004 ).
556 sayılı KHK’nin 35/1. maddesi uyarınca tescil başvurusu sırasında kötü niyetin başlı başına bir itiraz sebebi olarak öne sürülebilmesi mümkün olduğu gibi, sonradan aynı nedenle hükümsüzlük davasının açılabilmesi de KHK’nin amacına uygundur. Çünkü, KHK’nin 35/1. ve 42/1-a maddelerindeki düzenlemeler de, esasen, MK’nın 2. maddesinin özel bir uygulamasından ibarettir. Bu bakımdan her somut olayın özellikleri göz önüne alınarak açıkça kötü niyetle gerçekleştirildiği belirlenen marka tescilinin hükümsüzlüğüne karar verilebilmelidir. Bu husus 556 sayılı KHK’nin 42. maddesinde başlı başına bir hükümsüzlük nedeni olarak düzenlenmemiş olsa dahi, genel hüküm ve temel prensip niteliğindeki MK’nın 2. maddesi uyarınca kötü niyetin korunması söz konusu olamayacağından dolayı aynı sonuca ulaşılması KHK’nin ruhuna da uygundur.
Toplanan delillere, alınan bilirkişi raporuna ve tüm dosya kapsamına göre;
Türk Patent’den celbedilen işlem dosyasının tetkikinden; dava konusu … sayılı markasının 30. Sınıf emtiaları içerecek şekilde başvuru konusu edildiği, başvurunun 28.03.2016 tarih ve 249 sayılı bültende ilanına karar verildiği, söz konusu ilan kararına karşı, davacı yanın önceki tarihli ….sayılı markalara dayalı olarak itirazda bululduğu görülmüş ancak işbu itirazların da Markalar Dairesi Başkanlığınca reddine karar verildiği, anılan ret kararına karşı bir kez daha itirazda bulunduğu görülen davacı yanın itirazlarının ise işbu dava ile iptali talep olunan YİDK kararı neticesinde ”İş başvuru ile itiraza gerekçe olarak gösterilen markaların, 3 harfli çok kısa markalar olması ve markalar arasındaki farklılığın tüketiciler açısından en fazla dikkat edilen ilk harflerde olması hususu da dikkate alındığında, ilişkilendirme ihtimali de dahil olmak üzere karıştırma ihtimaline yol açabilecek derecede benzer olmadığı kanaatine ulaşılmıştır.” şeklinde karar tesis edildiği ve YİDK kararının davacı şirkete 31/07/2017 tarihinde tebliğ edildiği, eldeki davanın iki aylık yasal süre içerisinde 29/09/2017 tarihinde açıldığı anlaşılmış, davacı vekilinin eldeki davayı ikame ettiği tetkik edilmiştir.
Dava konusu …. kod numaralı …+şekil ibareli marka başvuru kapsamının; 30. Sınıf: Kahve, kakao; kahve veya kakao esaslı içecekler, çikolata esaslı içecekler. Makarnalar, mantılar, erişteler. Pastacılık ve fırıncılık mamulleri, tatlılar: Ekmek, simit, poğaça, pide, sandviç, katmer, börek, yaş pasta, baklava, kadayıf, şerbetli tatlılar, puding, muhallebi, kazandibi, sütlaç, keşkül. Bal, arı sütü, propolis. Yiyecekler için çeşni/lezzet vericiler, vanilya, baharatlar, domates sosları dahil olmak üzere soslar. Mayalar, kabartma tozları. Her türlü un, irmikler, nişastalar. Toz şeker, kesme şeker, pudra şekeri. Çaylar, buzlu çaylar. Şekerlemeler, çikolatalar, bisküviler, krakerler, gofretler. Sakızlar. Dondurmalar, yenilebilir buzlar. Tuz. Hububattan (tahıl) imal edilmiş çerezler, patlamış mısır, yulaf ezmeleri, mısır cipsleri, kahvaltılık hububat ürünleri, işlemden geçirilmiş buğday, arpa, yulaf, çavdar, pirinç. Pekmez olduğu anlaşılmıştır.
İtiraza mesnet davacı markalarının:
*… sayılı … ibareli marka tescil kapsamının: Kahve, kakao; kahve veya kakao esaslı içecekler, çikolata esaslı içecekler.Makarnalar, mantılar, erişteler.Pastacılık ve fırıncılık mamulleri, ekmekler, tatlılar.Bal, arı sütü, propolis.Yiyecekler için çeşni/lezzet vericiler.Mayalar, kabartma tozları; unlu mamullerin formunu, rengini iyileştirici, bayatlama süresini geciktirici doğal maddeler.Her türlü un, irmikler, nişastalar.Toz şeker, kesme şeker, pudra şekeri.Çaylar, buzlu çaylar.Şekerlemeler, çikolatalar, bisküviler, pastalar, krakerler, gofretler, kekler, tartlar,Sakızlar.Dondurmalar, yenilebilir buzlar.Tuz.Hububat (tahıl) ve mamülleri.
2011/109704 kod numaralı …+ŞEKİL ibareli marka tescil kapsamının Çikolatalı kekler, kekler.
2011/70501 kod numaralı …+ŞEKİL ibareli markasının tescil kapsamının Her türlü kek, kekler
2011/70503 kod numaralı … KEK …+şekil ibareli markasının tescil kapsamının: Her türlü kek, kekler
2012/01854 kod numaralı … Diyorum ibareli markasının tescil kapsamının: Kahve, kakao; kahve veya kakao esaslı içecekler, çikolata esaslı içecekler. Makarnalar, mantılar, erişteler. Pastacılık ve fırıncılık mamulleri, tatlılar, ekmekler. Bal, arı sütü, propolis. Yiyecekler için çeşni/lezzet vericiler. Mayalar, kabartma tozları. Her türlü un, irmikler, nişastalar. Toz şeker, kesme şeker, pudra şekeri. Çaylar, buzlu çaylar. Şekerlemeler, çikolatalar, bisküviler, krakerler, gofretler. Sakızlar. Dondurmalar, yenilebilir buzlar. Tuz. Hububat (tahıl) ve mamulleri. Pekmez
2013/52941 kod numaralı … KEK …+şekil ibareli markasının tescil kapsamının: Her türlü kek, kekler
2015/83452 kod numaralı … KEK …+şekil ibareli markasının tescil kapsamının: Bisküviler, çikolatalar, pastalar, krakerler, gofretler, kekler, tartlar, tatlılar, dondurmalar, yenilebilir buzlar.
olduğu tetkik edilmiştir.
Yukarıdaki emtia açılımlarından da anlaşılacağı üzere taraf markaları aynı/aynı tür ya da benzer emtiaları kapsamaktadır. Dolayısıyla taraf markaları kapsamındaki mal ve hizmetler yönünden 8/1-b maddesi kapsamında iltibas ihtimalinin ilk şartı olan emtiaların benzerliği kriterinin sağlandığı şüphesizdir.
Dava konusu marka yeşil, turuncu ve pembe renkli, birbiri içine geçmiş üç dörtgen, her bir dörtgen içinde, “s”, “o” ve “a” harfleri yer alacak şekilde oluşturulmuş bir markadır.
Davacı yanın markalarında ise esas unsur “…” ibaresi olup bu ibarenin sabit tutularak, etrafına ek şekil ve sözcük unsurlarının eklendiği görülmüştür.
Buna göre üç harften oluşan her iki taraf markasında da esas unsuru oluşturan ibarelerin ikinci ve üçüncü sıralarında yer ala “o” ve “a” harfleri ortak olmakla birlikte işaretler arasında sair unsurların hiçbiri yönünden en ufak bir yakınlaşma dahi bulunmadığı gibi görsel anlamda taraf markaları tamamen farklıdırlar.
Keza yine üç harften oluşan taraf markalarında ilk harflerin “G” ve “S” şeklinde farklılaşmış olması da markaların fonetik anlamda birbirlerinden uzaklaşmalarına neden olmuştur. Markalar …” ve “….” şeklinde telaffuz edilecektir.
Davacı yanın “…” markasının ise kavramsal bir karşılığı bulunmamakla birlikte Hindistan’ın bilinen eyaletlerinden birinin adı olduğu6, “…” ibaresinin ise Büyük Türkçe Sözlük bilgilerine göre “Sonra, krş. sona, sora” gibi anlamlara geldiği görülmektedir. Dolayısıyla tek bir harf farklılığının kavramsal açıdan da sözcükleri farklılaştırdığı görülmektedir.
Taraf markalarında, ortak harfler yer almasına karşın, dava konusu markadaki belirgin şekil unsuru, özel yazım şekli ve markanın genel kompozisyonu ile taraf markalarının farklılaştığı kabul edilmiştir.
Sadece bazı harflerin veya kelimelerin ortak olması, markaların genel izlenim açısından benzer olduklarını söylemek için yeterli değildir; markaların hangi mal ve / veya hizmetler üzerinde kullanılacağı, hangi tüketiciye yönelik olduğu, marka ibarelerinin özgün niteliği ve ayırt ediciliği gibi birçok etken genel izlenim üzerinde etkilidir. Markalar arasındaki benzerlik ve farklılıkların genel izlenim üzerindeki etkisi; tüketici kitlesi, dava konusu malların niteliği de göz önünde bulundurularak, markaların bütünsel karşılaştırması yoluyla belirlenir:
“Genel değerlendirme açısından, söz konusu markaların görsel, fonetik veya kavramsal yönleri her zaman aynı öneme sahip değildir ve markaların piyasada bulunabilecekleri nesnel koşulların incelenmesi yerindedir.”
Ayrıca, kısaltmalar söz konusu olduğunda her bir harfin okunuşu üzerinde durulmalıdır:
“Kısaltmaların telaffuzlarının karşılaştırılması için, herbiri tek kelimelik kısaltma gibi veya harf harf ele alınmalıdır.”
Bazı durumlarda markalar arasındaki farklılıklar, benzerliklerin önüne geçerek markaları genel izlenim açısından farklılaştırır. Huzurdaki davada da, taraf markalarında kısaltmaların ilgili tüketici tarafından fark edilebilecek farklılıkları olduğu kabul edilmiştir.
Kısa kelimelerden oluşan markaların benzerlik değerlendirmesinde, farklılıklar daha dikkat çekicidir. İşaret kısaldıkça, tüketici her bir unsuru daha kolay algılar. Bu nedenle kısa kelimeler söz konusu olduğunda, küçük farklılıklar bile genel izlenimi farklılaştırabilir. Aksine, uzun işaretlerde farklılıklar daha az dikkat çekici hale gelir.
Uygulamada ve emsal yargı kararlarında da kabul gördüğü üzere kısaltma markaları ile kısa sözcüklerden oluşan markaların koruma düzeyi, uzun sözcüklerden oluşan markalara göre daha düşüktür. Zira kısa harflerle meydana getirilen çok sayıda sözcük bulunmakta olup (… vs) , çok sayıda sözcüğün de yaratılması mümkündür (…vs). Bu anlamda özellikle kısa sözcük markalarında, sözcüğün ilk harfindeki değişiklik doğrudan farklılık yaratabileceği gibi (… gibi) son harfte de değişiklik yapılması veya harf eklentisi sonucunda yeni hece oluşumu de değişikliklere sebebiyet verebilecektir. (….) vs. gibi birçok sözcük tek bir harf farkıyla bambaşka bir anlama dönüşmekte olup, tüketicilerce aralarında bağlantı kurulması imkansız hale gelmektedir. Dolayısıyla kısa sözcüklerde birkaç harf arasındaki benzerlik çoğu zaman iltibasa neden olmayacağı gibi harf farklılıklarının, özellikle başlangıç seslerinde mevcut olması halinde, işaretlerin derhal farklılaşabilecekleri kabul edilmiştir.
Somut uyuşmazlık ile oldukça benzer mahiyetteki bir uyuşmazlıkta yerel mahkemece “…” ve “…” markalarının benzer olmadığı yönünde verilen karar, Yüksek Mahkemenin 2013/1760E, 2013/19954K ve 07/11/2013 tarihli kararı neticesinde ONANMIŞTIR. Söz konusu kararda kısa sözcük markalarında tek bir harf farklılığının dahi markalar arasındaki iltibas ihtimalini ortadan kaldırabileceği vurgulanmıştır;
Ankara …. sayılı bir başka kararında ise tanınmış nitelikteki “…” markaları ile “… ibareli marka başvurusu arasındaki benzerlik iddiaları değerlendirilmiş ve Yargıtay 11 HD’nin de 2011/10108E ve 2012/16764K sayılı ONAMA kararı ile de anlamsal farklılık nedeniyle markalar arasında iltibas ihtimalinin mevcut olmadığı aşağıdaki gerekçeler ile tespit edilmiştir.
Yüksek Mahkemenin benzer içtihatlarında verdiği kararlarında da “…” markalarını benzer emtialarda iltibas ihtimaline neden olabilecek düzeyde benzer olarak görmediği bilinmektedir.
Benzer uyuşmazlıklar ile ilgili olarak Avrupa Adalet Divanı ve EUIPO nezdinden verilen muhtelif kararlarda da bu ilkenin benimsendiği bilinmektedir. Örneğin 11.09.2013 tarihli R 1441/2012-1 – … kararında aynı sınıflarda tescil edilmek istenilen “…” markalarında, sonraki tarihli “…” başvurusunda, sözcüğün sonunda yer verilen A harfi nedeniyle oluşan yeni hecenin ve ayrıca tek başına A harfi görselinin markaları hem görsel hem de fonetik açıdan farklılaştırdığını ve bu nedenle markalar arasında iltibas ihtimalinden bahsedilemeyeceği sonuçlarına karar verildiği görülmüştür.
Netice itibarıyla markalar görsel olarak çok farklıdır, ortak harfleri nedeniyle duysal olarak belli oranda benzerlik gösterseler de başlangıçlarının farklı okunması markaları kayda değer biçimde uzaklaştırmıştır.
Sonuç olarak günümüzde standart olarak birbiri ile yakın olduğu iddia olunan her işareti, her sözcüğü, her markayı tüketicinin karıştıracağından bahsedilmesinin mümkün olmadığı, dava konusu işaretler gibi yalnızca üç harften oluşan sözcüklerin tek bir harf farkı ile görsel, fonetik ve kavramsal olarak birbirlerinden uzaklaşabilecekleri, kendilerine bu şekilde marka seçen hak sahiplerinin, üç harften herhangi birinin farklılaşması ile meydana getirilen yeni sözcüğün, tüketicide farklı bir algı yaratabilecek olmasına katlanması gerektiği, bu nedenle benzer olarak görülen emtialarda dahi taraf markaları arasında ilgili tüketici nezdinde iltibasa neden olacak düzeyde bir benzerlik bulunmadığı kabul edilmiştir.
Tescilli bir marka ile başvuru konusu işaret arasında iltibasa sebebiyet verebilecek derecede görsel, sescil ve anlamsal benzerlik olup olmadığının, her ikisinin ayırt edici ve baskın unsurları nazara alınarak münferit unsurlardan ziyade bütünü itibariyle bıraktığı izlenimin nazara alınarak belirlenmesi gerektiği; davacının …+şekil ibareli markalarıyla davalının “…+ şekil” ibareli başvurusu arasında markaların biçim, renk ve düzenleme tarzı itibariyle görsel, sescil ve anlamsal olarak ortalama tüketicileri iltibasa düşürecek derecede bir benzerlik bulunmadığı, zira markaların bir bütün olarak korunabileceği, karşılaştırma esnasında tescilli marka ile başvuru konusu işaretin parçalara ayrılarak incelenmesinin ve iltibasın bulunup bulunmadığının mücerret bir parçaya bağlı olarak yapılmasının mümkün bulunmadığı; iltibas incelemesinin sadece işaretlere bakılarak değil, onların kapsamında bulunan ürünler ile onların niteliğini gözeterek ve her ikisinin birbirine etkisi nazara alınarak yapılmasının gerektiği, ortalama tüketicilerin davacının markalarını …+şekil olarak algılayacağı ve … olarak okuyacağı, düzenleme biçimlerini de gözeteceği, buna karşın davalının başvurusunu “…+ şekil” olarak algılayacağı, “…” olarak okuyacağı, işaretteki harflerin tertip tarzı, rengi, yazı karakteri, kombinasyonları itibariyle okunuş ve görselliğinin onu görsel ve sescil olarak davacı markalarından belirgin biçimde farklılaştırdığı, görsel ve sescil olarak bir benzerlik içermedikleri, ortalama tüketicilerin markalardaki görsel ve sescil farklılığı ilk bakışta ve hemen farkedebileceği, her iki işaret ve markalardaki harflerin düzenleme biçiminin yeteri derecede farklılık yarattığı, yazım biçimlerinin özellikle ön planda ve farklı olduğu, işin uzmanı yahut dikkatli kişilerden oluşmayan, makûl düzeyde bilgilendirilmiş, marka ve başvuru konusu işareti aynı anda görüp detaylarını karşılaştırma olanağı bulunmayan, daha önce görüp yararlandığı markanın aşağı yukarı net anısının tesirinde olan ortalama düzeydeki alıcı kitlesinin, yargılama konusu ürün ve hizmetler için ayırdığı satın alım süresi içinde, “…+şekil” ibareli işareti gördüğünde derhâl ve hiç düşünmeden bunun “…+ şekil” ibareli markalardan farklı bir marka olduğunu algılayabileceği, bunun sonucunda …+şekil markalarıyla sunulan ürün ve hizmetleri satın almak isterken …+şekil ibareli başvuru konusu işaretle sunulan ürünleri satın alma yahut hizmetlerden yararlanma biçiminde bir yanılgıya düşmeyeceği; aksinin hayatın olağan akışına ve normal hayat tecrübelerine de aykırı olacağı; esasen gerçekçi bir yaklaşım da olmayacağı; zira bu iki işareti karıştıracak olan kişilerin ortalama tüketici olarak nazara alınmasının olanaksız olduğu; aynı biçimde satın alınması için gerekli alım süresi gözetildiğinden yanılgının oluşmasının mümkün bulunmadığı, başvuru konusu işaret ile davacı markaları arasında işletmesel bağlantılandırmayı tesis eden herhangi bir unsurun bulunmadığı; sadece OA harflerinin ortak olmasının bu ilişkilendirmeye tesisse elverişli olmadığı, gerek bütünsel ve gerekse içerisinde bulunan unsurlar itibariyle başvuru konusu işaretin davacı markalarını sunan işletmeyle idarî ve ekonomik anlamda bağlantılı bir işletme tarafından piyasaya sunulduğu biçimde bir algılama oluşturmasının mümkün olmadığı; tescilli bir marka ile iltibas yaratmayan işaretin marka tescil başvurusunda bulunmanın kötüniyetli bir yaklaşım olarak değerlendirilemeyeceği, bir kelimenin veya harfin marka olarak seçilip tescil ettirilmesinin, anılan kelime veya harf üzerinde marka sahibine tekel hakkı vermeyeceği, aksine, anılan kelimenin veya harfin kullanıldığı mal ve hizmetler bakımından iltibas yaratabilecek derecede benzerlerinin kullanılmasını engelleme hakkını sağlayacağı kabul edilmiş ve 8/1-b anlamında benzerlik olmadığı kabul edilmiştir.
Somut uyuşmazlıkta taraf markaları arasında farklı bir emtia grubu mevcut olmadığı gibi markalar da benzer görülmemiş olup 8/4 maddesinin uyuşmazlık açısından uygulanabilir olmadığı kabul edilmiştir.
Davalının markanın amaç ve fonksiyonlarına aykırı olarak davacıya ve 3. Kişileri baskı altına alma, engelleme, santaj, yedekleme, tuzak, marka ticareti yapma konusunda kötüniyetli başvuruda bulunduğuna dair delilin mevcut olmadığı, Yalnızca benzer marka başvurusunda bulunmak kötüniyetli başvuru olduğunu kabule yeterli değildir. Davalının markanın kullanım amaç ve fonksiyonlarına aykırı olarak davacıyı veya 3. Kişileri baskı altına almak, engellemek, santaj, yedekleme ve marka ticareti yapmak amacıyla kötüniyetle başvuruda bulunduğu ispat edilemediğinden kötüniyet iddiası ispat edilememiştir.
Neticeten, dava konusu … sayılı markası ile davacı yanın “…” ibareli markaları arasında 556 s. KHK’nın 8/1-b bendi uyarınca benzerlik ve iltibas ihtimalinin mevcut olmadığı, 8/4 maddesinin uyuşmazlık bakımından uygulanabilir olmadığı, zira taraf markaları arasında farklı bir emtia grubunun mevcut olmadığı ve ayrıca markaların da benzer görülmediği, dava konusu marka başvurusunun kötü niyetli yapıldığına dair emarelerin dosyada mevcut olmadığı, anlaşılmış, açıklanan nedenlerle aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle ve tüm dosya kapsamından;
1-Davanın REDDİNE,
2-Harçlar Yasasına göre hesaplanan 59,30-TL karar harcından peşin alınan 44,40-TL’nin mahsubu ile bakiye 14,90-TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
3-Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesap olunan takdiren 5.900,00-TL maktu ücreti vekâletin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
4-Davacının yapmış olduğu yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
5-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen yatırana iadesine (HMK m.333),
Dair, verilen karar hazır olan taraf vekillerinin yüzlerine karşı tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta içinde Bölge Adliye Mahkemelerinde istinaf yolu açık olmak üzere açıkça okunup usulen anlatıldı. 02/11/2021

Katip … Hakim …
¸ ¸