Emsal Mahkeme Kararı Ankara 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2020/67 E. 2021/349 K. 05.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 1. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
T.C.
ANKARA
1. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

TÜRK MİLLETİ ADINA

GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2020/67
KARAR NO : 2021/349

DAVA : Marka İle İlgili Kurum Kararının İptali, Marka Hükümsüzlüğü
DAVA TARİHİ : 27/02/2020
KARAR TARİHİ : 05/11/2021

Mahkememizde görülmekte olan marka ile ilgili kurum kararının iptali, marka hükümsüzlüğü davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesiyle; müvekkilinin turizm otelcilik sektöründe faaliyet gösterdiğini, “…” ve “…” markalarının bulunduğunu, müvekkili şirket markalarının tanınmış olduğunu, anılan markaların yoğun bir biçimde kullanılarak müvekkili ile özdeşleştiğini, bu markaların 2006 yılından beri kullanılmakta olduğunu, arama motorlarına “…” yazıldığında müvekkili markalarının çıktığını, dava konusu … sayılı markanın “…” şeklinde bir kelimeden oluştuğunu, bu ibarenin müvekkili markaları ile ayırt edilemeyecek düzeyde benzer olduğunu, anılan markanın müvekkili markasını aynen içerdiğini, her iki markada da esaslı unsurun “…” kelimesi olduğunu, bu ibarenin bir anlamı bulunmadığından benzerliğin oluşacağını, markaların başlangıç seslerinin aynı olduğunu, bu nedenle fonetik olarak da benzer olduklarını, markaların benzer tüketici kitlelerine hitap ettiklerini, dava konusu markanın müvekkilinin aktif faaliyet alanında tescil edilmek istenildiğini, dava konusu markanın müvekkili markalarının serisi niteliğinde olduğunu, “…” ibaresinin hem tanınmış hem seri marka olduğunu, müvekkili markalarının 1-45 sınıfların tamamında tescilli olduğunu, markalar arasındaki benzerliğin karıştırılma ihtimaline yol açacağını, davalıya ait markanın ilk üç harfinin “…” şeklinde olduğunu, dava konusu markanın “…” şeklinde okunacağını, bu anlamda müvekkili markaları ile fonetik olarak da aynı olduğunu, başvurunun kötü niyetli olduğunu, iddia ederek … sayılı kararının iptaline ve … sayılı markanın tescili halinde hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı TÜRKPATENT vekili cevap dilekçesiyle, verilen kurum kararının yerinde olduğunu, belirterek; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı şirket vekili cevap dilekçesiyle; müvekkilinin şekerleme türündeki gıda ürünleri üzerine ithalat ve ihracat işi yaptığını, pek çok ülkede faaliyetinin bulunduğunu, davacı markalarının tanınmış marka statüsüne haiz olmadığını, taraf markaları arasında sınıfsal, görsel, anlamsal ve bütüncül izlenimde farklılıklar olduğunu, müvekkil tescil başvurusundan sonraki tarihli markaların dikkate alınamayacağını, markaların esaslı unsurlarının farklı olduğunu, müvekkili markasının Rusça kökenli bir kelime olduğunu ve aslında “…” şeklinde telaffuzunun bulunduğunu, bu markaları taşıyan ürünlerin şekerleme olduklarını, youtube videoları izlendiğinde de müvekkili markasının telaffuzunun net olarak duyulabileceğini, anılan ibarenin yine Rusça’da tatlı – ekşi anlamına sahip olduğunu, markaların biçimsel olarak da benzer olmadıklarını, davacının 30. Sınıfta zaten bir kullanımının da bulunmadığını, bu husustaki kullanımlarını ortaya koyan hiçbir belgesinin bulunmadığını, hitap edilen tüketici kitlelerinin benzer olmadığını, ilgili tüketicilerin taraf markaları arasında herhangi bir şekilde ilişki kurmayacaklarını, kötü niyet iddialarının dayanaksız olduğunu belirterek; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
YARGILAMA:
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; davalı başvurusuna davacı tarafından yapılan itirazın reddiyle ilgili verilen YİDK kararının yerinde olup olmadığı iptal şartlarının oluşup oluşmadığı ve marka tescil edilmiş ise hükümsüzlük şartlarının oluşup oluşmadığı noktalarında toplandığı anlaşılmıştır.
Davanın açılmasını müteakip tarafların dava, cevap, cevaba cevap dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, tescil ve başvuru dosyaları ile Alâkalı ticaret sicil kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, taraflar sulhe teşvik olunmuş, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını müteakip taraf vekillerine tahkikat ve yargılamının geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
Türk Patent’den celbedilen işlem dosyasının tetkikinden; dava konusu … +şekil ibaresinin 30. sınıf malları kapsayacak şekilde 08.03.2019 tarihinde … sayısı ile başvuru konusu edildiği, yapılan ilk incelemeler sonrasında ise başvurunun 12.04.2019 tarih ve 322 sayılı bültende ilanına karar verildiği , anılan ilana karşı davacı yanın bir kısım markalarına dayalı olarak itirazda bulunduğu, Markalar Dairesi Başkanlığı’nın 06.09.2019 tarihli kararı neticesinde itirazların haklı bulunmayarak reddine karar verildiği, söz konusu ret kararına karşı davacı yanın bir kez daha itirazda bulunduğu, davacı itirazlarını değerlendiren Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu’nun 25.12.2019 tarih ve … sayılı kararı neticesinde özetle; “… başvuru numaralı “…” ibareli başvurunun 6769 s. SMK’nın 6 ncı maddesi uyarınca 2006 59463, 2016 20563, 2016 20561, 2012 31720, 2011 56895, 2011 18714, 2008 37379, 2008 30744, 2007 57196 sayılı “… ….” ibareli markalarla karıştırılma, ilişkilendirilme olasılığı gerekçeleriyle reddedilmesi talebiyle yapılan itiraz incelenmiştir. Başvuru ile itiraz gerekçesi markalar arasındaki belirgin ve kolaylıkla algılanır görsel ve işitsel farklılıkları dikkate alan Kurul; “…” ibareli başvuru ile 2006 59463, 2016 20563, 2016 20561, 2012 31720, 2011 56895, 2011 18714, 2008 37379, 2008 30744, 2007 57196 sayılı “… ….” ibareli itiraz gerekçesi markaların görsel, işitsel, kavramsal ve bütün olarak ortaya çıkan izlenim bakımlarından benzer markalar olmadığı kanaatine ulaşmıştır. Başvuru ile itiraz gerekçesi markaların benzer markalar olarak değerlendirilmemesi nedeniyle, markalar arasında karıştırılma veya ilişkilendirilme ihtimallerinin ortaya çıkmayacağı sonucuna varılmıştır.” şeklindeki gerekçeler ile davacı taraf itirazlarının bir kez daha reddine karar verildiği, eldeki davanın iki aylık yasal süre içerisinde 27/02/2020 tarihinde açıldığı anlaşılmış, işin esasına girilmiştir.
Bilirkişi kurulunca düzenlenen raporda özetle: dava konusu … sayılı marka başvurusu kapsamında yer alan malların tamamının, davacı yanın önceki tarihli bir kısım markaları kapsamındaki mal ve hizmetler aynı ya da benzer oldukları, bununla birlikte taraf markalarının görsel, işitsel ve kavramsal unsurları itibariyle oluşturdukları bütünsel algıda meydana gelen bariz ve derhal farkedilebilir nitelikteki farlılıkların, ortalama tüketicilerin işaretler arasında yanılgıya düşme ihtimalini ortadan kaldırdığı, davacı yan markalarının tanınmışlığına kanaat getirilebilecek delillerin dosyada mevcut olmadığı, takdirin mahkemeye ait olduğu, bildirilmiştir.
Bilirkişi raporunun her iki tarafın iddia ve savunmasının kapsamı, taraf delilleri, marka kapsamları dikkate alınarak düzelendiği, hüküm kurmaya yeterli incelemenin yapıldığı, raporun usul ve yasaya aykırı yönünün bulunmadığı, hukuki değerlendirme nihai olarak mahkememizce yapılacağından yeniden rapor alınmasını gerektirir yön bulunmadığı anlaşılmıştır.
GEREKÇE:
Tescilli bir markanın ait olduğu mal ve hizmetler bakımından sağladığı korumanın kapsamı ve sınırları 10.01.2017 tarihinde yürürlüğe giren 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu (SMK) ile düzenlenmiştir.
“Marka tescilinde nispi ret nedenleri ” başlığı altında düzenlenen 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanununun 6. maddesi ise;
(1) Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.
(2) Ticari vekil veya temsilcinin, marka sahibinin izni olmaksızın ve haklı bir sebebe dayanmaksızın markanın aynı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerinin kendi adına tescili için yaptığı başvuru, marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.
(3) Başvuru tarihinden veya varsa rüçhan tarihinden önce tescilsiz bir marka veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaret için hak elde edilmişse, bu işaret sahibinin itirazı üzerine, marka başvurusu reddedilir.
(4) Paris Sözleşmesinin 1 inci mükerrer 6 ncı maddesi bağlamındaki tanınmış markalar ile aynı veya benzer nitelikteki marka başvuruları, aynı veya benzer mal veya hizmetler bakımından itiraz üzerine reddedilir.
(5) Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.
(6) Tescil başvurusu yapılan markanın başkasına ait kişi ismini, ticaret unvanını, fotoğrafını, telif hakkını veya herhangi bir fikri mülkiyet hakkını içermesi hâlinde hak sahibinin itirazı üzerine başvuru reddedilir.
(7) Ortak markanın veya garanti markasının yenilenmeme sebebiyle koruma süresinin sona ermesinden itibaren üç yıl içinde yapılan, ortak marka veya garanti markasıyla aynı veya benzer olan ve aynı veya benzer mal veya hizmetleri içeren marka başvurusu, önceki hak sahibinin itirazı üzerine reddedilir.
(8) Tescilli markanın yenilenmeme sebebiyle koruma süresinin sona ermesinden itibaren iki yıl içinde yapılan, bu markayla aynı veya benzer olan ve aynı veya benzer mal veya hizmetleri içeren marka başvurusu, önceki marka sahibinin itirazı üzerine bu iki yıllık süre içinde markanın kullanılmış olması şartıyla reddedilir.
(9) Kötüniyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir.” şeklindedir.
Bu düzenleme uyarınca getirilen yaptırımın iki koşulun bir arada bulunması hâlinde uygulanacağı görülmekte olup, bunlardan birincisi tescil başvurusu yapılan markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynı ya da benzer olması, ikincisi ise; her iki markanın da kapsadığı mal veya hizmetlerin aynı ya da benzer olmasıdır. Ancak burada 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanununun 6. maddesinin (5) numaralı fıkrasının hatırlatılması da gereklidir. Zira tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği durumlarda, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine, farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu ret edilebilecektir. Tanınmış marka kavramı yerleşik Yargıtay içtihatlarında “bir şahsa veya teşebbüse sıkı bir şekilde matufiyet, garanti, kalite, kuvvetli reklam, yaygın bir dağıtım sistemine bağlı, müşteri, akraba, dost, düşman ayırımı yapılmadan coğrafi sınır, kültür, yaş farkı gözetilmeksizin aynı çevredeki insanlar tarafından refleks halinde ortaya çıkan bir çağrışım olarak” ifade edilmiştir.
Ayrıca, 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanununun 6. maddesinin 1. fıkrasında geçen “halk tarafından karıştırılma ihtimali” konusunda ölçünün; bu işin ilgilisi veya uzmanı değil, tüketici olan halk olduğunun göz önünde tutulması gerekmektedir. Karıştırılma ihtimalinde önemli olan husus, halkın bu iki işaret arasında herhangi bir şekilde herhangi bir sebeple bağlantı kurma, ilişkilendirme ihtimalidir. Buradaki “ihtimal” kelimesi özenle ve özellikle kullanılmış bir kelime olup, şekil, ses, anlam, genel görünüm, çağrışım ve bir seri içinde bulunma izlenimi bu kapsamda değerlendirilmektedir.
Hatta markalar arasında birçok noktada fark bulunduğu tespit edilse bile “umumi intiba” ikisinin karıştırılabileceği yönünde ise, iki işaret arasında karıştırma ihtimalinin bulunduğu kabul edilmelidir (Tekinalp, Ünal; Fikri Mülkiyet Hukuku, İstanbul 2012, s. 443).
Bir başka anlatımla, “iltibas tehlikesi” görsel, biçimsel, anlamsal, işitsel benzerlikler, çağrıştırma, bir bütün olarak uyandırdığı toplu kanaat, malın veya hizmetin hitap ettiği alıcı grubunun toplumsal düzeyi ve durumu, markayı taşıyan malın değeri ve alıcının bu malı almaya ayırdığı zaman, markanın esas unsurları ve tamamlayıcı unsurları, karşılaştırılan işaretler arasındaki benzerlik, telaffuz, anlam veya biçimden, işaretlerin toplu olarak bıraktığı izlenimden, seri içine girmekten veya başka bir çağrışımdan kaynaklanabilir. Yine halkın, karşılaştırılan işaretler arasında herhangi bir şekilde “bağlantı” kurabilmesi de benzerlik bulunduğunu kabul etmek için yeterli olmaktadır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde;
Taraf markaları tescil kapsamları ve işaretsel yönden karşılaştırıldığında;

Davalı Markası Davacı Markası

Tarafların emtia gruplarına bakıldığında; taraf markaları 30.sınıf mallar açısından aynı ya da aynı tür malları kapsadığı, davacı markalarında yer alan 43. sınıftaki “yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri” bakımından ise dava konusu marka kapsamındaki 30. sınıfta yer alan ve genel olarak unlu mamuller, tatlılar, kahve, kakao ya da çikolata esaslı içecekler gibi gıda ürünleri ile de benzer olduğu; bu bakımından 6769 sayılı SMK’nın 6/1 maddesi kapsamında benzerlik ve iltibas ihtimali bulunduğu görülmektedir. Şu hâlde, SMK 6/1 maddesi yönünden tescil engellerinde aranan şartlardan biri belirtili emtialar yönünden gerçekleşmiştir.
Davalının markasının incelenmesinde; dava konusu markanın kelime ve şekil unsurları ile oluşturulmuş bir marka olduğu, markadaki şekil unsurunun yeşil renkte, misket limonu kesiti görseli içerdiği, yine görselde patlama efekti (splash effect) tabir edilen bir stilizasyona yer verildiği, görselin orta kısmında standart Latin harfleri ile yazılmamış ve fakat “….” harflerini çağrıştırır şekilde yazılmış, dilimizde ya da ülkemizde en bilinen yabancı dil olan İngilizce’de somut bir karşılığı bulunmayan, davalı taraf beyanlarından Rusça bir kelime olduğu görülen ve buna uygun olarak da Kiril Alfabesinden harflerin kullanımı ile oluşturulmuş bir sözcük unsurunun yer aldığı, ortalama bir tüketicinin ilgili sözcük unsurunu, davacı tarafça iddia edildiği gibi “…” şeklinde doğrudan algılanarak yazıldığı gibi telaffuz edilip edilmeyeceği dahi tereddütlü olmakla birlikte markadaki esas unsurun ilgili sözcük unsuru olduğu anlaşılmaktadır.
Davacının markalarının incelenmesinde; davacı tarafa ait olan ve benzer emtiaları taşıyan (ya da taşımadığı tespit edilen her bir markasında) esas unsurun “…” ya da “…” kelimeleri olduğu, davacının “…” kelimesinin yanına “…” gibi ek ibareler ekleyerek bir seri marka zinciri yarattığının görülebileceği, “…” kelimesinin de bilinen bir anlamının bulunmadığı, “…” kelimesinin ise dilimize de “nüans” anlamıyla geçmiş yabancı kökenli bir sözcük olduğu anlaşılmaktadır.
Markalar arasında iltibasa yol açacak derecede bir benzerlik olup olmadığının tespitinde her iki markaya konu işaretin, ayırt edici ve baskın unsurları dikkate alınarak bütünü itibariyle görsel, işitsel ve anlamsal olarak bıraktıkları izlenimin esas alınması gerekmektedir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 08.06.2016 gün ve E.2014/11-696, K.2016/778 sayılı kararı uyarınca iltibas değerlendirmesinin hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel hukuki bilgi ile çözümlenmesinin mümkün olduğu hususu da gözönünde bulundurularak yapılan incelemede; davacı taraf markalarınından “…” markasının, dava konusu marka ile hiçbir ortak mal ya da hizmet sınıfı taşımamasının yanı sıra işaretsel olarak da dava konusu marka ile hiçbir benzerlik taşımadığı ayrıntılı bir irdeleme gerektirmeksizin çok net olarak tespit edildiği ve algılanabildiği, davacı yanın “…” şeklindeki markalarının ise üç harf ve tek kelimeden oluşan, yazıldığı gibi okunan bir marka serisi olduğu görülmekle birlikte, dava konusu markanın görselinde “…” ibaresinin bağımsız bir şeklinde marka içerisinde konumlandırılmadığı, 7 harften oluştuğu görülen kelimenin son üç harfini meydana getirdiği rahatlıkla görülebildiği, söz konusu sözcük bilinen Latin harfleri ile değil Kiril alfabesindeki yazım biçimlerini temsil eder şekilde oluşturulmuş olduğundan görsel anlamda da davacı markaları ile hiçbir benzerlik taşımadığı gibi ortalama bir tüketicinin dava konusu markayı algılayıp telaffuz etse dahi bu telaffuzun da kelimenin Rusça telaffuzu doğrultusunda değil, yazıldığı haliyle ve mümkün olan en yalın biçimiyle “…” şeklinde olacağı değerlendirilmiş olduğundan işaretler arasında fonetik olarak da hiçbir benzerliğin mevcut olmadığı, taraf markalarının kavramsal olarak, ortalama tüketiciler tarafından somut bir olgu ile ilişkilendirilebilir nitelikte olmamaları nedeniyle kavramsal açıdan bir karşılaştırma yapılması ise doğru olmayacağı, karıştırılma ihtimalinde önemli olan husus karşılaştırılan işaretlerin görsel, işitsel ve kavramsal unsurlarının oluşturduğu bütün üzerinden bu değerlendirmenin yapılması gerekliliği olup tüketicinin, karşılaştığı markalardaki kelimeleri anlamsız unsurlarına bölerek birbirleri ile benzeştirme amacıyla tercihlerini yönlendirmediği, tam tersi, karşılaştığı kelimelerdeki ilk izlenimleri doğrultusunda bu tercihlerini somutlaştıracağı, somut olaydaki gibi birbirleri ile görsel ya da sözel herhangi bir unsuru itibariyle yakınlık dahi göstermeyen iki işaret açısından, tüketicinin yanılgı yaşama ihtimalinin de mevcut olmayacağı, kaldı ki uygulamada da kabul edildiği üzere markaların başlangıç seslerini oluşturan ibareler normal şartlarda tüketicinin daha fazla dikkat edeceği kısımda yer aldığı, tüketicinin davranışsal tecrübeleri de göstermektedir ki tüketiciler markaların başlangıçlarında yer alan ilk unsurlara, soldan sağa okuma alışkanlığı nedeniyle, daha fazla odaklanacakları, karşılaştırılan işaretlerde, önceki markanın, sonraki marka içerisinde bağımsız varlığını ne ölçüde koruduğunun da önemi bulunduğu, tüketicinin dava konusu gibi bir marka ile karşılaştığında, bu markanın son üç harfini oluşturan sesleri çekip çıkarması ve algısını bu kısım üzerine yönlendirmesini tetikleyecek bir durumun mevcut olmadığı, bu çerçevede dava konusu marka ile davacı yanın “…” esas unsurunu taşıyan markalar arasında son üç harf diziliminden kaynaklı bir fonetik benzerlik mevcut ise de dava konusu markanın başlangıcında yer alan diğer harfler, dava konusu markanın yazım biçimi ve görsel stilizasyonu, bütünsel anlamda yarattığı algının, davacı markalarından tamamen farklı izlenimler yarattıkları, markaların kurumsal olarak tüketiciye sundukları kimliklerinde somut bir biçimde farklılaştıkları, her iki kelimenin de birbirinden bağımsız iki yabancı marka algısı yarattıkları, ilgili tüketici kitlesinin dava konusu markayı gördüğünde, markayı unsurlarına ayırarak, zihnine daha önceki tarihli davacı markalarını getirmeyeceği, markaların birbirlerinin serisi/devamı olarak algılanmayacakları, ilgili tüketicilerin her iki tarafa ait markalar altında sunulan hizmetleri/malları karıştırmak suretiyle satın alma yahut bu hizmetler/mallardan yararlanma biçiminde bir yanılgıya düşme ihtimallerinin bulunmayacağı, aksinin hayatın olağan akışına ve normal hayat tecrübelerine de aykırı olacağı, esasen gerçekçi bir yaklaşım da olmayacağı, zira bu iki işareti karıştıracak olan kişilerin ortalama tüketici olarak nazara alınmasının olanaksız olduğu, gerek bütünsel ve gerekse içerisinde bulunan unsurlar itibariyle başvuru konusu işaretin davacı markalarını sunan işletmeyle idarî ve ekonomik anlamda bağlantılı bir işletme tarafından piyasaya sunulduğu biçimde bir algılama oluşturmasının mümkün olmadığı, sonuç olarak her ne kadar taraf markaları aynı ya da benzer mal ve hizmetleri kapsamakta iseler de karşılaştırmanın işaretlerin, ilgili tüketicide yarattıkları bütünsel algıları üzerinden yapılması gerekmekte olup işaretlerin bütünsel algılarda birbirleri ile ilişkilendirme ihtimali dahil karıştırılma ihtimaline yol açacak bir benzerliğe sahip olmadıkları; davacı yanın, işlem ve dava dosyasına sunduğu delillerin “…” markalarına ilişkin verilmiş emsal mahkeme kararları ve kurum kararlarından ibaret olup ilgili belgelerden davacı taraf markalarının tanınmışlığına kanaat getirilmesi mümkün olmadığı gibi taraf markaları bütünsel izlenimleri itibariyle zaten benzer görülmediklerinden, davacı markalarının tanınmış olup olmamasının da nihai anlamda varılan kanaate bir etkisi olmayacağı anlaşılmış, davanın reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi açıklandığı üzere:
1-Davanın REDDİNE,
2-Harçlar Yasasına göre hesaplanan 59,30-TL karar harcından peşin alınan 54,40-TL’nin mahsubu ile bakiye 04,90-TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
3-Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesap olunan takdiren 5.900,00-TL maktu ücreti vekâletin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
4-Davacının yapmış olduğu yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
5-Davalılar tarafından yargılama gideri sarfedilmediğinden bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
6-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen yatırana iadesine (HMK m.333),
Dair, verilen karar hazır olan taraf vekillerinin yüzlerine karşı tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta içinde Bölge Adliye Mahkemelerinde istinaf yolu açık olmak üzere açıkça okunup usulen anlatıldı. 05/11/2021

Katip … Hakim …
¸ ¸