Emsal Mahkeme Kararı Ankara 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2020/250 E. 2021/224 K. 17.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 1. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Karar
T.C.
ANKARA
1. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

TÜRK MİLLETİ ADINA
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2020/250
KARAR NO : 2021/224

DAVA : Marka İle İlgili Kurum Kararının İptali, Marka Hükümsüzlüğü
DAVA TARİHİ : 23/03/2017
KARAR TARİHİ : 17/06/2021
YAZILDIĞI TARİH : 29/07/2021

Mahkememizde görülmekte olan marka ile ilgili kurum kararının iptali, marka hükümsüzlüğü davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
DAVA:
Davacı vekil dava dilekçesiyle; davacının adına tescilli …, … ve V ibareli pek çok marka bulunduğunu; davalı şirket tarafından yapılan marka başvurusunun davacının markaları ile benzer olduğunu; somut olayda 556 sayılı KHK 8/1-b, 8/4 ve 8/5 md koşullarının oluştuğunu; dava konusu kararın davacının haklı itirazının reddine karar verilmiş olması nedeni ile hukuka aykırı olduğunu; TPMK YİDK’nın 17.01.2017 tarih ve … sayılı kararının iptali ile davalı şirketin … sayılı marka başvurusunun tescil edilmiş ise tüm sınıflar açısından hükümsüzlüğüne, tescil edilmemiş ise iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı Şirket vekili cevap dilekçesiyle; açılan davanın yerinde olmadığını, YİDK kararının usul ve yasaya uygun bulunduğunu söyleyerek davanın reddini istemiştir.
Davalı Türk Patent vekili cevap dilekçesiyle; açılan davanın yerinde olmadığını, YİDK kararının usul ve yasaya uygun bulunduğunu söyleyerek davanın reddini istemiştir.
YARGILAMA:
Mahkememizce, 25/05/2018 tarih ve 2017/113 Esas 2018/162 sayılı kararı ile; iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamından, 556 sayılı KHK’nın 8/1-b koşullarının davalının marka başvurusunda yer alan tüm emtialar yönünden oluştuğu, davacının markaları tanınmış olmakla birlikte tanınmışlığın iltibası arttıran etkisinin dışında, somut uyuşmazlıkta sonuca bir etkisinin bulunmadığı, 556 sayılı KHK’nın 8/5 koşullarının oluşmadığı, kötüniyet iddiasının ispat edilemediği gerekçesiyle davanın kabulü ile TPE YİDK.’nın 17/01/2017 tarih … sayılı kararının iptaline, davalı adına tescilli … sayılı “V ŞEKİL” ibareli markanın tescilli olduğu 18. ve 25. sınıflar yönünden hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmiştir.
Karara karşı davalılar vekilleri tarafından ayrı ayrı istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
Ankara BAM 20. HD’nin …K. sayılı ilamıyla;
”Dava, marka ile ilgili kararı.nın iptali, marka hükümsüzlüğü
istemine ilişkindir. İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Hukuk Genel Kurulu’nun ….karar sayılı ilamlarında da benimsendiği üzere, mahkemece gerektiğinde hükmün eki niteliğinde kroki ve şekillere, kararın ekinde yer verilebilir ise de, hükmün gerekçe kısmında, HMK.’nın “Hükmün Kapsamı” başlıklı 297. maddesi ve Anayasa’nın 141. maddesi hükümlerine uygun düşmeyecek biçimde şekillere yer verilmesi, davadan davalar doğmasına, tarafların yeniden uyuşmazlığa düşmelerine, infazda tereddüde neden olunmasına yol açabilecektir. Renk, boyut ve diğer özelliklerinden yoksun bir şekilde markaların ve tasarımların gerekçeli karara eksik yansıtılmaları yanıltıcı sonuçlara neden olabilecektir. Somut uyuşmazlıkta da mahkeme kararının gerekçe kısmında dava konusu markalara ilişkin görünümlere yer verilmiş olması 6100 sayılı HMK’nın 297. maddesine uygun bulunmadığından, Dairemizce hükmün kaldırılması gerekmiştir. Her ne kadar bölge adliye mahkemeleri, hukuki denetimin yanında aynı zamanda maddi vakıa incelemesi de yaparak, tahkikat sonucuna göre yeniden esas hakkında hüküm kurabilir ya da yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde, veyahut kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında karar verebilirse de somut olayda, ortada hukuki ve maddi vakıa denetimine elverişli bir hüküm bulunmamaktadır. Bu nedenle HMK.’nın 353/1-a-6. maddesi uyarınca, davanın yeniden görülüp yeni bir karar verilmesi için ilk derece mahkemesine ait kararın esası incelenmeden kaldırılmasına ve dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir. İstinaf kararının neden ve şekline göre, davalılar vekillerinin diğer istinaf itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.” gerekçesiyle, HMK’nın 353/1-a-6. maddesi gereğince davacı vekilinin istinaf itirazlarının kabulü ile Ankara ..Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen …. K. sayılı kararının KALDIRILMASINA, dosyanın, davanın yeniden görülmesi için mahkemesine İADESİNE, davalı şirket ve davalı Türk Patent ve Marka Kurumu vekillerinin diğer istinaf itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına…”, şeklinde karar verilmiş, dava mahkememizin 2020/250 E. sırasına kaydedilmiştir.
GEREKÇE:
Türk Patent’den celbedilen işlem dosyasının tetkikinden; dava konusu marka tescil başvurusunun … ÇANTA AYAKKABI SANAYİ TİCARET LTD.ŞTİ. Vekili tarafından 15 ve 25 sınıflarda yer alan bir kısım emtialarda kullanılmak üzere 10/09/2015 tarihli dilekçe ile yapıldığı, söz konusu başvurunun … kod numarası ile işleme alındığı, Markalar Dairesi tarafından başvurunun ilanına karar verildiği, ilana … HOLDİNG A.Ş vekili tarafından itiraz edildiği, Markalar Dairesi tarafından yapılan inceleme neticesinde itirazın reddine karar verildiği , muteriz tarafından yapılan ikinci itiraz sonucu dava konusu TPMK YİDK’nın 17.01.2017 tarih ve … sayılı kararında “… Yapılan değerlendirme sonucunda işbu başvuru ile itiraza gerekçe olarak gösterilen markalar ilişkilendirme ihtimali de dahil olmak üzere karıştırmaya yol açabilecek derecede benzer bulunmadığından iş bu itirazın da reddi gerekmiştir. Muterizin tanınmışlık ve kötüniyet gerekçeleri kapsamında yapılan itirazları da haklı bulunmamıştır; sonuç olarak itirazın tüm gerekçeleri açısından reddine karar verilmiştir. Son olarak her marka özgünlük derecesi, tasarımı, tescile konu mallar/hizmetlerin ve bu mal ve hizmetlerin tüketici grubunun özellikleri, markanın tescil kapsamındaki mal/hizmetler üzerindeki ayırt edici niteliği gibi unsurlar açısından kendine özgü özellikler taşıdığından ve ancak tüm bu unsurların birlikte değerlendirilmesi sonucunda tescil başvurusuna ilişkin karar oluşturulabildiğinden dilekçede işbu başvurudan farklı bir marka örneğini haiz ve farklı aşamalarda incelenmiş olan başka marka başvurularına ilişkin verilen kararların işbu itirazın değerlendirilmesinde dayanak teşkil etmesi mümkün olmamıştır.” gerekçesiyle, İtirazın reddine oybirliği ile karar verilmiştir.” şeklinde karar tesis edildiği ve YİDK kararının davacı şirkete 23/01/2017 (KEP) tarihinde tebliğ edildiği, eldeki davanın iki aylık yasal süre içerisinde 23/03/2017 tarihinde açıldığı anlaşılmıştır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; davalı başvurusuna davacı tarafından 556 sayılı KHK 8/1-b, 8/4, 8/5 ve 35 maddeleri kapsamında yapılan itirazın reddiyle ilgili verilen YİDK kararının yerinde olup olmadığı iptal şartlarının oluşup oluşmadığı ve marka tescil edilmiş ise hükümsüzlük şartlarının oluşup oluşmadığı noktalarında toplandığı anlaşılmıştır.
556 sayılı KHK.’nın 8/1-b maddesinde; “Tescil için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş ….bir marka ile aynı veya benzer ise ve tescil edilmiş …markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer ise,…halk tarafından karıştırılma ihtimali varsa ve bu karıştırılma ihtimali tescil edilmiş……marka ile ilişkili olduğunu ihtimalini de kapsıyorsa tescil edilmez” ifadelerine yer verilmiştir.
Madde metninde benzerlik, iltibas ve iltibas tehlikesi kavramları açıklanmamıştır. Ancak iltibas olgusu kaynak AB ülkelerindeki marka mevzuatları arasındaki uyumun sağlanmasıyla ilgili 1989/104 nolu direktifle uyumlu olarak iltibas tehlikesini de içine alacak derecede genişletilmiştir.
Uygulamada ve doktrinde benzerlik, iltibas ve iltibas tehlikesinin belirlenmesinde bazı kriterlerden hareket edilmesi önerilmektedir. Bunlardan birincisi görsel, biçimsel, anlamsal ve sescil benzerlik, ikincisi tescili istenilen işaret ile buna engel olduğu düşünülen marka veya işaretin bütünsel anlamda potansiyel tüketiciler üzerinde bıraktığı genel intiba, üçüncüsü tescili istenilen işaretin bir diğer marka veya işareti andırıp andırmadığı, dördüncüsü markanın kullanılacağı ürün veya hizmetin ekonomik değeri ile bunların hitap ettiği alıcı grubunun sosyal ve ekonomik düzeyi, nihayet beşincisi alıcı grubunun markanın kullanılacağı ürün veya hizmetleri aldıkları sırada gösterecekleri muhtemel dikkat, ihtimam ve özenin derecesidir. Esasen tüm bu unsurların belli bir olayda hep birlikte ve aynı anda mevcut olması da şart değildir. Bunlardan biri veya bir kaçının bulunması hallerinde, somut olayın özelliklerine göre markalar arasında KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında bir iltibas veya iltibas tehlikesine neden olabilecek bir benzerlikten bahsetmek mümkün olabilecektir.
Başvuru ve önceki markaların benzerlik karşılaştırılmasında, doktrin ve Yüksek Yargı uygulamaları ile belirlenen kriterler, işaretler arasında işitsel, görsel ve kavramsal olarak benzerlik olup olmadığı ile itiraza mesnet markanın doğasından gelen veya sonradan kazanılmış ayırt edeciliği bulunup bulunmadığıdır. İlke olarak benzerlikte, markaların tüketici üzerinde bıraktığı genel izlenim veya akılda kalan kaba görünüm dikkate alınmalıdır. Zira tüketici karşılaştırılan markaları genellikle yan yana koyarak inceleme imkanına sahip olamaz. Karşılaştırmada esas itibariyle markaların ayırt edici yada baskın (asıl) unsurları göz önüne alınmalıdır. Markaların ayırt edicilik sağlamayan yada herkesin kullanımına açık tali unsurları değerlendirme dışı bırakılır.
Olayın özelliklerine göre, yapılan karşılaştırmada, işitsel, görsel veya kavramsal benzerliklerden bir yada birkaçının önemi ön plana çıkabilir. Şekil markalarında doğal olarak görsel benzerlik önem taşır. Şekil ve sözcük bileşimi ile oluşturulan markalar da ise, ‘söz görünümden daha yüksek sesle konuşur’ ilkesi gereği genellikle sözcük baskın ve ayırt edici unsurdur.(BENTLY, Lionel/SHERMAN, age. Sh. 817-818) Marka kapsamındaki mal veya hizmetin türü de bu konuda ağırlık kazanabilir. Buna göre giyim ürünlerinde görünüm, lokanta hizmetlerinde işitsel benzerlik daha önemli role sahiptir. Yine özellikle, sözcüğün önceki markadan kısmen veya önemli bir bölümü itibariyle alınması yada değiştirilmesi suretiyle kullanılması durumlarında, sadece işitsel benzerlik karıştırılma ihtimalini için yeterli olabilir. Sözcük markalarında vurgunun hangi hece yada birden fazla sözcük olması halinde hangi sözcükte olduğu değerlendirilmelidir. Bu husus sözcüğün hangi dilde olduğuna göre de değişebilir. Görsel işitsel ve kavramsal benzerlik karşılaştırmasında özellikle önceki markanın tercih edilmesinin arkasında yatan fikrin gözden uzak tutulmamasında yarar vardır. Aynı düşünce başvuruya konu markanın seçilmesinde de etkili ise, bu durum vurgunun yada baskın unsurun görsel veya işitsel öğelerden birinde hatta bir sözcüğün tek bir hece veya harf gurubunda ortaya çıkmasını sağlayabilir.
Yargıtay karıştırılma ihtimalinin tespitinde mal veya hizmetin hitap ettiği orta seviyedeki tüketicinin dikkatini esas almaktadır. Yargıtay 11. HD’nin 13.11.2003 tarih ve … K. sayılı kararında halk tarafından karıştırılma ihtimalinden anlaşılması gerekenin ne olduğunu şöyle açıklamıştır:“Halk tarafından karıştırılma ihtimalinde ölçü ise bu işin ilgilisi veya uzmanı değil tüketici olan halkın olduğu göz önünde tutulacaktır. Karıştırılma ihtimalinde önemli olan husus halkın bu iki işaret arasında herhangi bir şekilde herhangi bir sebeple bağlantı kurmasıdır. Burada işitsel veya görsel bir benzerlik ve hatta genel görünüş açısından umumi intiba olmasa bile halk tarafından iki marka arasında bir bağlantı kurulması ve hatta çağrıştırması dahi karıştırılma ihtimali için yeterli bir ölçü olarak kabul edilmelidir.”
KHK’nin 8/4 hükmü, bir markanın (veya başvurunun) aynı veya benzerinin, farklı mal ve hizmetlerde kullanılabileceği ilkesini açıkça ifade eder. Ancak hüküm bu ilkeye bir istisna getirmiş bulunmaktadır. Buna göre, toplumda tanınmışlık düzeyine ulaşmış olması koşuluyla, tescilli bir marka veya başvurunun, aynı veya benzerinin, farklı mal ve hizmetlerde kullanılması amacıyla yapılan marka başvurusu, tanınmışlığından haksız yarar sağlanabileceği, itibarına zarar verebileceği veya ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumlarda, itiraz üzerine ret edilir. Kuşkusuz bir markanın toplumda tanınmışlık düzeyine ulaşması, tek başına KHK 8/4 hükmü anlamında davalı şirket başvurusunun reddi için yeterli değildir. Ayrıca başvuruya konu işaret ile davacının tanınmış markasının aynı veya benzer bulunması ve anılan maddede sayılan üç halden en az birinin birleşmesi gerekir. Bu haller, davacının markalarının tanınmışlığından haksız yarar sağlanabilmesi (şöhretini sömürmesi), itibarına zarar verebilmesi, ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabilmesi(sulandırabilmesi)dir.
556 sayılı KHK’nın 8/5 maddesine göre; “Tescil için başvurusu yapılmış markanın, başkasına ait kişi ismi, fotoğrafı, telif hakkı veya herhangi bir sınai mülkiyet hakkını kapsaması halinde, hak sahibinin itirazı üzerine tescil başvurusu reddedilir.” Bu düzenlemedeki nisbi red sebebi, mevcut şahsiyet, fikri veya sınaî mülkiyet haklarını korumak maksadıyla getirilmiştir. Bu hakkın kapsamına; Medeni Kanun’daki şahsiyet haklarından isim hakkı ile fotoğraf üzerindeki hak ve FSEK kapsamındaki telif hakları ile sınai mülkiyet hakları girer. Sınai mülkiyet hakları ise, markalar dışında, patent ve faydalı modeller, endüstriyel tasarımlar ile ticaret unvanı, işletme adı, alan adı (domain name) vb. ayırt edici işaretler üzerindeki haklardır (YASAMAN- MARKA HUKUKU cilt 1, 2004).
556 sayılı KHK’nin 35/1. maddesi uyarınca, başvurunun kötü niyetle yapıldığına ilişkin itirazları Türk Patent Enstitüsü’nce nihai olarak reddedilen kişilerin aynı KHK’nin 53. maddesine göre kesinleşen kararın bildirim tarihinden itibaren iki aylık süre içerisinde yetkili mahkemede dava açma hakları bulunmaktadır. 556 sayılı KHK’nin açıklanan hükümleri itibariyle tescil başvurusunun kötü niyetle yapıldığını iddia eden ilgili kişilerin itiraz yoluyla Enstitü nezdinde, itirazın reddi halinde ise yetkili mahkemede marka başvurusunun reddedilmesini istemek hakları bulunmasına karşın, aynı KHK’nin 42. maddesinde markanın hükümsüzlük sebepleri sınırlı olarak sayılırken KHK’nin 35/1. fıkrasında itiraz sebebi olarak belirtilen “başvurunun kötü niyetle yapıldığı” iddiasına yer verilmemiştir.
MK’nın 2. maddesi uyarınca hukuk düzeninin kötü niyeti koruması mümkün olmayıp, bu durumun KHK’nin 42. maddesinde sayılmamış olması halinde dahi kötüniyetin bir tescil engeli oluşturduğu hususunun göz önüne alınması zorunludur. Nitekim, bu benimseme aynı zamanda 556 sayılı KHK’nın marka hakkının korunmasına ilişkin genel sistematiğine de uygun düşmektedir.
Tescil başvurusunun kötü niyetle yapılmış olması halinin 556 sayılı KHK’nin 42. maddesinde düzenlenmemiş olmasına karşın başlı başına bir hükümsüzlük nedeni sayılması hususunda öğretide de görüş birliği mevcuttur. ( Bkz. Sabih Arkan, Marka Hukuku, Cilt II, s.158, Ankara 1998, Ünal Tekinalp, Fikri Mülkiyet Hukuku, s.452, Dördüncü Bası, İstanbul 2005, Hamdi Yasaman ve ark. Marka Hukuku, Cilt II. s.878-879, İstanbul 2004 ).
556 sayılı KHK’nin 35/1. maddesi uyarınca tescil başvurusu sırasında kötü niyetin başlı başına bir itiraz sebebi olarak öne sürülebilmesi mümkün olduğu gibi, sonradan aynı nedenle hükümsüzlük davasının açılabilmesi de KHK’nin amacına uygundur. Çünkü, KHK’nin 35/1. ve 42/1-a maddelerindeki düzenlemeler de, esasen, MK’nın 2. maddesinin özel bir uygulamasından ibarettir. Bu bakımdan her somut olayın özellikleri göz önüne alınarak açıkça kötü niyetle gerçekleştirildiği belirlenen marka tescilinin hükümsüzlüğüne karar verilebilmelidir. Bu husus 556 sayılı KHK’nin 42. maddesinde başlı başına bir hükümsüzlük nedeni olarak düzenlenmemiş olsa dahi, genel hüküm ve temel prensip niteliğindeki MK’nın 2. maddesi uyarınca kötü niyetin korunması söz konusu olamayacağından dolayı aynı sonuca ulaşılması KHK’nin ruhuna da uygundur.
Tüm dosya kapsamına göre;
Dava konusu … kod numaralı v+şekil ibareli marka başvuru kapsamının;
18. Sınıf: İşlenmiş veya işlenmemiş deriler ve postlar, yapay deriler, köseleler, astarlık deriler. Derilerden, deri taklitlerinden veya diğer malzemelerden mamul taşıma amaçlı başka sınıflarda yer almayan eşyalar: çantalar, cüzdanlar, deri veya kösele kutular ve sandıklar, anahtar muhafazaları, bavullar, valizler. Şemsiyeler, güneş şemsiyeleri, güneşlikler, bastonlar. Kırbaçlar, koşum takımları, eyerler, üzengi ve eyer kayışları.
25. Sınıf: Koruyucu amaçlı olanlar hariç her türlü malzemeden yapılmış iç-dış giysiler, çoraplar, fularlar, şallar, bandanalar, eşarplar, kemerler. Ayak giysileri: ayakkabılar, terlikler, sandaletler. Baş giysileri: şapkalar, kasketler, bereler, takkeler, kepler.
olduğu anlaşılmıştır.
İtiraza mesnet davacı markalarının:
90/000908 kod numaralı …+şekil ibareli markasının tescil kapsamının: 09, 25, 28, 30 sınıf mallar olduğu,
88/105964 kod numaralı …+şekil ibareli markasının tescil kapsamının; 18,22,24,25,26 sınıf mallar olduğu,
2001/11877 kod numaralı …+şekil ibareli markasının tescil kapsamının 03,05 sınıf mallar olduğu,

2004/41972 kod numaralı v+şekil ibareli markasının tescil kapsamının 05, 18, 24, 25, 27 sınıf mallar olduğu,

2013/46780 kod numaralı v+şekil ibareli markasının tescil kapsamının 03 / 14 / 16 / 18, 24, 25, 27, 29, 30, 32, 35, 40. sınıf mallar olduğu,

tetkik edilmiştir.
Davalının dava konusu marka başvurusunun şekil unsurundan oluştuğu görülmektedir. Söz konusu şekil unsuru siyah fon üzerine beyaz renk ile oluşturulmuş V harfini andıran iki şeklin iç içe geçmiş kompozisyonudur. Söz konusu şekil unsuru iki çerçeve içine alınmıştır. Davacının adına tescilli markaları ise şekil ve kelime unsurlarından oluşmuş olup kelime unsuru …, … iken şekil unsuru iki V harfinin sanatsal bir birleşim kompozisyonudur. Davacı markalarında beyaz zemin üzerine siyah renk kullanılmıştır. Davacının markalarında yer alan şekil unsuru son derece ayırt edici olup davalının marka başvurusunda kullandığı şekil davacının markalarının şekil unsuruna benzemektedir. Davalı marka başvurusunda kelime unsurunun bulunmaması markaları farklılaştırmamıştır. Zira davacının markalarında da ön planda olan şekil unsurudur. Davacının markalarının aşağıda açıklanacak olan tanınmışlık özelliliği de benzerliği ve iltibası arttıran bir etkiye sahiptir. Sonuç olarak markaların benzer olduğu kabul edilmiştir.
Yargıtay’ın yerleşik kararlarında da belirtildiği üzere, farklı sınıf ve/veya alt gruplarda yer alan mal veya hizmetlerin benzer olup olmadığının tespitinde, bahse konu mal veya hizmetlerin hitap ettiği tüketici kesiminin özellikleri dikkate alınmak suretiyle; bu mal veya hizmetlerin benzer ihtiyaçları giderip gidermediği, dağıtım kanallarının ve satış yerlerinin aynı olup olmadığı, İkame imkanlarının bulunup bulunmadığı, birbirlerini tamamlayıcı niteliklerinin bulunup bulunmadığı, benzer markaları bu farklı sınıf ve alt gruplardaki mal veya hizmetler üzerinde gören tüketicilerin herhangi bir şekilde markalar arasında veya marka sahibi işletmeler arasında bir bağlantı kurup kurmayacağı hususları göz önünde tutulan kıstaslar arasındadır.
Davalının marka başvurusunda yer alan 18, 25.sınıf emtialar davacının markalarında aynen yer almaktadır. Bu durumda emtia ayniyeti somut olayda gerçekleşmiştir.
556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesinde düzenlenen nispi red nedeni, ortalama tüketiciler nezdinde bir karıştırma ihtimalinin bulunup bulunmadığı hususuna dayalıdır. Karıştırma ihtimali “ortalama tüketicilerin, her iki işaret arasında bir şekilde bağlantı kurması” olarak tanımlanabilir. 1 Öğretide karıştırma ihtimali, “bir tescilsiz işaretin veya tescil edilmiş bir markanın daha önceden tescil edilmiş bir marka ile şekil, görünüş, ses, genel izlenim vs. sebeple aynı ya da benzer olduğu için, önce tescil edilmiş marka olduğu zannını uyandırması tehlikesi” ya da “bir mal veya hizmetin alıcısının, yani genel anlamda halkın algılamayı tasarladığı, bildiği veya duyduğu bir mal veya hizmeti aldığı zannı ile başka bir işletmenin aynı veya benzer malını veya hizmetini alma ihtimali (tehlikesi)” biçiminde tanımlanmaktadır. Öte yandan bir mal ve/veya hizmetin potansiyel alıcıları, tüketicileri arasında iki ayrı işletmeye ait mal veya hizmetin aynı işletmeden kaynaklandığı ya da bu mal veya hizmetlerin farklı işletmelere ait olduğu fark edilse bile, markalar ya da işletmeler arasında bir bağlantının bulunduğu yönünde bir algının ortaya çıkması ihtimali halinde de karıştırma ihtimalinin varlığından söz edilmektedir.
Yukarıda da değinildiği üzere, markaların aynı ya da benzer olup olmadıkları incelenirken her bir unsura göre değil, bir bütün olarak her iki markanın bıraktığı genel, global izlenim, markanın bütünü itibariyle bıraktığı etki dikkate alınacaktır.
556 sayılı KHK m. 8/1-b kapsamında bir iltibasın varlığının tespitinde doktrin ve yargı kararlarında esas olarak şu ilkeler ortaya konmaktadır: Görsel, biçimsel, anlamsal, işitsel benzerlikler, Çağrıştırma, Bir bütün olarak uyandırdığı toplu kanaat, Malın veya hizmetin hitap ettiği alıcı grubunun toplumsal düzeyi ve durumu, Markayı taşıyan malın değeri ve alıcının bu malı almaya ayırdığı zaman, Markanın esas unsurları ve tamamlayıcı unsurları.
Tarafların markalarının yöneldiği emtialar aynı, işaretler ise benzerdir. Karşılaştırma konusu mal veya hizmetlerin aynı veya aynı türden olması, markalar arasındaki küçük bir benzerliğe rağmen, markalar arasında iltibasa yol açabilmekte iken bunun tam tersi markalar arasındaki güçlü benzerlik halinde emtialar arasındaki çok güçlü olmayan bir ilişki bile iltibası beraberinde getirebilmektedir. Nasıl ki bir mıknatısın iki ayrı kutbu birbirine belli uzaklıkta iken çekim etkisi yaratmıyorsa ve fakat yakınlaştırdığınız zaman çekme eğilimine giriyorsa, markalar arasındaki mal ve hizmetler ile marka işareti benzeşmesi de böyledir. Dolayısı ile taraf markaları arasında iltibas tehlikesi bulunduğu sonucuna varılmıştır.
Davacının markalarının tanınmışlığının somut olayda iltibası artıran bir etkisi bulunmaktadır. Zira davacının … şekil markası tanınmışlığı oldukça yüksek bir markadır. Bu hususta Dr. Hanife Dirikkan “Tanınmış Markaların Korunması” isimli eserinde “… güçlü markanın, yaratıcı ve uzun süreli çalışmanın sonucu olarak daha geniş bir benzerlik alanı için korunmayı hak ettiği, diğer yandan güçlü markalarla benzerlik kurma konusunda yaygın bir uygulama olduğundan daha kapsamlı bir korumanın haklı görünmesidir. Bir işaret ile karşılaşılan tüketici bu işaretin tanınmış markanın sadece bir unsurunu içermesi halinde dahi aralarında düşünsel bir bağlantı kurmaktadır.” demek suretiyle, markalar arasındaki benzerlik incelemesinde, tanınmış marka olma durumunun dikkate alınması gerektiğini ve tanınmış markalara bu yönde daha geniş bir koruma sağlanması gerekliliğini ortaya koymaktadır. Bu nedenle huzurdaki davada, orta düzey bir tüketici, …+şekil markasını öğrendikten ve belleğine kaydettikten sonra V+şekil markasının da davacının bir markası olduğunu düşünebilir.
Sonuç olarak somut olayda 556 sayılı KHK madde 8/1-b koşullarının davalının marka başvurusunda yer alan tüm emtialar yönünden oluştuğu kabul edilmiştir.
Mal ve hizmet kapsamları da göz önünde bulundurulduğunda markanın hitap ettiği tüketici kitlesi yönün bir bütün olarak değerlendirildiğinde davacı markası ile başvuru konusu işaretin bütün olarak bıraktığı izlenimin benzer olduğu, tescilli marka ile başvuru konusu işaret arasında iltibasa sebebiyet verebilecek derecede görsel, sescil, anlamsal olarak ortalama tüketicileri iltibasa düşürecek derecede bir benzerlik bulunduğu, başvurunun davalı markalarında yer alan ibare ile ve diğer sözcük ile ilişkilendirilebilecek bir görsellik içerdiği, bu markalarla karşılaşan ve bu markaları okuyan ortalama bir tüketicinin taraf markalarının bir birinden farklı markalar olduğunu kolaylıkla anlamayacağı, farklılığın ilgili tüketici kesimi tarafından derhal algılanabilecek durumda olmadığı, her iki markanın ilk bakışta farklı işletmelere ait 2 farklı marka olduğunun ilgili tüketici kitlesi tarafından algılanmayacağı, iki işaret arasındaki ayırt edilebilinen farklılıklar bulunmadığı, görsel ve sescil olarak iki işaret arasında benzerlik bulunduğu ve farklılıkların marka ve işareti benzer olmaktan kurtarmadığı, aynı, benzer, seri marka olarak algılanmasının bütünsellik ilkesi kapsamında mümkün olduğu, her iki markadaki kelimelerin bütünün gerek okunuş, gerekse anlam ve görsel yönden yeteri derecede farklılık yaratmadığı, davacı markası ile davalı markasının işitsel görsel kavramsal olarak ve genel izlenim olarak karıtıştırılma riski bulunacak düzeyde benzer olduğu, bu nedenle işin uzmanları yahut çok dikkatli kişilerden oluşmayan, yargılama konusu ürünler hakkında normal olarak bilgi sahibi olabilecek, yeteri kadar dikkatli ve tedbirli, marka ve işareti aynı anda göz önünde bulunduramayan, bunları seyrek olarak karşılaştırma imkânına sahip bulunan ve aradığı markanın aşağı yukarı net anısının tesirinde olan, bu şekilde daha önce gördüğü, yararlandığı, satın aldığı ve denediği bir malın yahut hizmetin markasının, göz ve kulağında kalan izine dayanarak hatırlayabildiği kadarıyla hafızasında kalan özelliklerine dayanarak, sonraki aynı veya benzer mal ve hizmetlere ilişkin alışverişlerinde de aynı veya benzer markayı taşıyan ürünü satın almak yahut hizmetten yararlanmak isteyen, bu bağlamda genel olarak ürünün/hizmetin önemine göre çok fazla düşünmeden hareket ederken, tanıdığı, beğendiği ve bilinirliği ile güvenilirliği kanıtlanmış bir markayı seçerek, fazla zaman ayıramamaktan doğan bir takım olumsuzluklardan da kurtulmuş olduğunu ve markanın sağladığı garanti fonksiyonunun kolaylığından yararlandığını düşünen malların/hizmetin alıcısı/yararlanıcısı konumundaki ortalama tüketici kitlesinden büyük bir kısmının, malların/hizmetin ekonomik önemine göre ayırabileceği alım/yararlanım süresi içerisinde, davacı markalarını taşıyan emtiaları satın almak yahut hizmetten yararlanmak isterken, davalının işaretini taşıyan emtiaları satın alma yahut hizmetten yararlanma olasılığı doğabileceği, alıcının davalı tarafından sunulan malı/hizmeti, almayı /yararlanmayı düşündüğü ürün/hizmet zannedebileceği, hatta daha da yüksek bir ihtimaldir ki, bu nedenle, malların alıcısı yahut hizmetlerin yararlanıcısı durumundaki kişilerden iki farklı marka karşısında bulunduklarını anlayabileceklerin, bu iki markanın aynı kişiye ait bulunduğunu sanmaları yahut da bu malları ve hizmetleri üreten işletmeler arasında idari- ekonomik anlamda bir bağlılığın bulunduğunu düşüncesine kapılmaları ihtimalinin dahi yüksek seviyede bulunduğu anlaşılmıştır.
Dosya kapsamındaki delillerden davacının markaları tanınmış olmakla birlikte yukarıda iltibas tehlikesi davalı marka başvurusunda yer alan tüm emtialar yönünden gerçekleştiğinden tanınmışlığın iltibası arttıran etkisinin dışında sonuca bir etkisi bulunmamaktadır.
556 sayılı KHK. m. 8/5 hükmüne göre; “Tescil için başvurusu yapılmış markanın, başkasına ait kişi ismi, fotoğrafı, telif hakkı veya herhangi bir sınai mülkiyet hakkını kapsaması halinde, hak sahibinin itirazı üzerine tescil başvurusu reddedilir”. görüleceği üzere, bu madde kapsamına da her türlü kişi adları girmektedir.
Davalının dava konusu markası şekil unsuru içermekte olup davacının şirket unvanının çekirdek unsuru olan … kelimesi davalı markasında yer almamaktadır. Dolayısı ile somut olayda 556 sayılı KHK madde 8/5 koşullarının oluşmadığı kabul edilmiştir.
Davalının markanın amaç ve fonksiyonlarına aykırı olarak davacıya ve 3. Kişileri baskı altına alma, engelleme, santaj, yedekleme, tuzak, marka ticareti yapma konusunda kötüniyetli başvuruda bulunduğuna dair delilin mevcut olmadığı, Yalnızca benzer marka başvurusunda bulunmak kötüniyetli başvuru olduğunu kabule yeterli değildir. Davalının markanın kullanım amaç ve fonksiyonlarına aykırı olarak davacıyı veya 3. Kişileri baskı altına almak, engellemek, santaj, yedekleme ve marka ticareti yapmak amacıyla kötüniyetle başvuruda bulunduğu ispat edilemediğinden kötüniyet iddiası ispat edilememiştir.

Neticeten, 556 sayılı KHK’nın 8/1-b koşullarının davalının marka başvurusunda yer alan tüm emtialar yönünden oluştuğu; davacının markaları tanınmış olmakla birlikte iltibas tehlikesi davalı marka başvurusunda yer alan tüm emtialar yönünden gerçekleştiğinden tanınmışlığın iltibası arttıran etkisinin dışında sonuca bir etkisinin bulunmadığı; 556 sayılı KHK’nın 8/5 koşullarının oluşmadığı; kötüniyet iddiasının ispat edilemediği anlaşılmış, açıklanan nedenlerle aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın kabulü ile
TPMK YİDK’nın … sayılı kararın iptaline,
Davalıya ait … kod nolu “V+ŞEKİL” ibareli markanın hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine,
2-Harçlar Yasasına göre hesaplanan 59,30-TL karar harcından peşin alınan 35,90-TL’nin mahsubu ile bakiye 23,40-TL’nin davalılardan tahsili ile hazineye irat kaydına,
3-Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesap olunan takdiren 5.900,00-TL maktu ücreti vekâletin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
4-Davacının yapmış olduğu ve aşağıda dökümü gösterilen 2.458,50-TL yargılama giderinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
5-Davalılar tarafından yargılama gideri sarfedilmediğinden bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
6-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen yatırana iadesine (HMK m.333),
Dair verilen karar, hazır olan taraf vekillerinin yüzüne karşı, tebliğ tarihinden itibaren 2 haftalık yasal süre içinde Bölge Adliye Mahkemesinde istinaf yolu açık olmak üzere açıkça okunup, usulen anlatıldı. 17/06/2021

Katip … Hakim …
¸ ¸

MASRAF DÖKÜMÜ
İLK MASRAF : 67,40-TL
GİDER AVANSI :2.391,10-TL
TOPLAM :2.458,50-TL