Emsal Mahkeme Kararı Ankara 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2020/236 E. 2021/133 K. 15.04.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 1. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Karar
T.C.
ANKARA
1. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

TÜRK MİLLETİ ADINA
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2020/236
KARAR NO : 2021/133
DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali)
DAVA TARİHİ : 10/11/2017
KARAR TARİHİ : 15/04/2021
YAZILDIĞI TARİH : 16/04/2021

Mahkememizde görülmekte olan marka ile ilgili kurum kararının iptali davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesiyle; müvekkilinin, … sayılı “… çayı”, … sayılı “… lüks çayı”, … sayılı “… lük çayı”, … sayılı tasarım belgesinin, WIPO’da tescilli … sayılı “… … lüks” ve 2006/63481 sayılı “… … … çayı şekil” markalarının sahibi olduğunu, müvekkilinin “…” markasının tanınmış olduğunu, … sektöründe … denildiği vakit, … bitkisinin veya başka bir bitkinin dallarının uç kısmı değil, doğrudan doğruya “…”un “…” markası/markalarının akla geldiğini, Ankara … FSHHM’nin …K sayılı kesinleşmiş kararında “tip … … siyah …” markası ile Ankara … FSHHM’nin …K sayılı kararında “Karadeniz …” markası ile müvekkili markalarının benzer bulunduğunu, müvekkilinin … markasını 1975 yılından bu yana kullandığını iddia ederek YİDK kararının iptaline karar verilmesini, diğer davalının …. numaralı ”öz … … filizi” ibareli marka tescil başvurusunun reddine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı Türk Patent vekili cevap dilekçesiyle; açılan davanın yerinde olmadığını, YİDK kararının usul ve yasaya uygun bulunduğunu söyleyerek davanın reddini istemiştir.
Davalı şirket vekili cevap dilekçesiyle, müvekkilinin … sayılı markası nedeniyle müktesep hakkının bulunduğunu, markaların ana ibaresinin “…” olduğunu, … filizi ibaresinin, … bitkisinin “…” kısmını ifade ettiğini, davacının “… …” çayı ile müvekkilinin “… … filizi” markalarının benzeşmediklerini, markaların bütün olarak hiçbir şekilde benzeşmediklerini, piyasada sair markaların da benzer kullanımlarının olduğunu, davacının … bitkisinin çeşitli kısımlarını, tamamen kendi tekeline almaya çalışarak piyasada haksız rekabet yaratmaya çalıştığını beyanla, davanın reddine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
YARGILAMA VE GEREKÇE:
Mahkememizce, 27/11/2018 tarih ve 2017/408 E. 2018/259 K. sayılı karar ile; dava konusu başvuru ile davacının önceki tarihli “…” ibaresini içerir markaları arasında 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında benzerlik ve iltibas tehlikesinin bulunmadığı, markalarda ortak olarak yer alan “…” ibaresinin, niteliği itibariyle iltibasa sebebiyet verecek bir ibare olmadığı, dava konusu markadaki kullanımların 556 sayılı KHK’nın 12. maddesi kapsamında değerlendirilebileceği, aynı KHK’nın 8/4 maddesinin somut uyuşmazlık bakımından uygulanabilir olmadığı, dava konusu marka başvurusunun kötü niyetli yapıldığına dair emarelerin dosyada mevcut bulunmadığı, davalının … sayılı markasının, dava konusu marka açısından müktesep hak teşkil edeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı vekili istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
Ankara BAM 20 HD’nin 03/07/2020 tarih ve 2019/213E. 2020/584K. sayılı ilamıyla;
”Dava, YİDK kararının iptali ve marka hükümsüzlüğü istemlerine ilişkindir. İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Hukuk Genel Kurulu’nun 02.11.2011 gün, … karar sayılı ilamlarında da benimsendiği üzere, mahkemece gerektiğinde hükmün eki niteliğinde kroki ve şekillere, kararın ekinde yer verilebilir ise de, hükmün gerekçe kısmında, HMK.’nın “Hükmün Kapsamı” başlıklı 297. maddesi ve Anayasa’nın 141. maddesi hükümlerine uygun düşmeyecek biçimde şekillere yer verilmesi, davadan davalar doğmasına, tarafların yeniden uyuşmazlığa düşmelerine, infazda tereddüde neden olunmasına yol açabilecektir. Renk, boyut ve diğer özelliklerinden yoksun bir şekilde markaların ve tasarımların gerekçeli karara eksik yansıtılmaları yanıltıcı sonuçlara neden olabilecektir. Somut uyuşmazlıkta da mahkeme kararının gerekçe kısmında dava konusu markalara ilişkin görünümlere yer verilmiş olması 6100 sayılı HMK’nın 297. maddesine uygun bulunmadığından, Dairemizce hükmün kaldırılması gerekmiştir. Her ne kadar bölge adliye mahkemeleri, hukuki denetimin yanında aynı zamanda maddi vakıa incelemesi de yaparak, tahkikat sonucuna göre yeniden esas hakkında hüküm kurabilir ya da yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde, veyahut kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında karar verebilirse de somut olayda, ortada hukuki ve maddi vakıa denetimine elverişli bir hüküm bulunmamaktadır. Bu nedenle HMK.’nın 353/1-a-6. maddesi uyarınca, davanın yeniden görülüp yeni bir karar verilmesi için ilk derece mahkemesine ait kararın esası incelenmeden kaldırılmasına ve dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir. İstinaf kararının neden ve şekline göre, davacı vekilinin diğer istinaf itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.” gerekçesiyle, HMK’nın 353/1-a-6. maddesi gereğince davacı vekilinin istinaf itirazlarının kabulü ile Ankara 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 27/11/2018 gün ve 2017/408 E. – 2018/259 K. sayılı kararının KALDIRILMASINA, dosyanın, davanın yeniden görülmesi için mahkemesine İADESİNE, davacı vekilinin diğer istinaf itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, şeklinde karar verilmiştir.
Dava mahkememizin 2020/236 E. sırasına kaydedilmiştir.
Tüm dosya kapsamına göre;
Türk Patent’den celbedilen işlem dosyasının tetkikinden; dava konusu … sayılı ”öz … … filizi+şekil” ibareli başvurunun 30. Sınıfta “çaylar ve buzlu çaylar” emtialarında tescil başvurusuna konu edildiği ve başvurunun 27.05.2016 tarih ve 253 sayılı bültende ilanına karar verildiği, söz konusu ilana karşı davacı yanın önceki tarihli bir kısım markalarına dayalı olarak itirazda bulunduğu, gerçekleştirdiği bu itirazların Markalar Dairesi Başkanlığınca reddine karar verildiği, ret kararına karşı davacı yanca bir kez daha itirazda bulunulduğu, itiraz neticesinde verilen karar sonucunda ise özetle;“yapılan değerlendirme sonucunda, başvuru sahibinin … sayılı ve “… koop … filizi … şekil” ibareli tescilli markası ile başvuruya konu marka üzerinde müktesep hakka sahip olduğu tespit edildiğinden KHK’nın 8/1 maddesi çerçevesinde yapılan itiraz yerinde bulunmamıştır.” şeklindeki gerekçeler ile itirazların reddine karar verildiği ve YİDK kararının davacı şirkete (KEP) 11/09/2017 tarihinde tebliğ edildiği, eldeki davanın iki aylık yasal süre içerisinde 10/11/2017 tarihinde açıldığı anlaşılmış, davacı vekilinin eldeki davayı ikame ettiği tetkik edilmiş, işin esasına girilmiştir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; dava konusu marka arasında 556 s. kHK’nın 8/1-b bendi uyarınca benzerlik ve iltibas ihtimalinin mevcut olup olmadığı, davacı markalarının tanınmış olup olmadığı ve bu durumun somut olay bakımından etkisi, dava konusu başvurunun kötü niyetli gerçekleştirilip gerçekleştirilmediği, dava konusu başvurunun KHK 12. Maddesi kapsamında değerlendirilip değerlendirilmeyeceği ve ayrıca davalı yanın müktesep bir hakkının mevcut olup olmadığı noktalarında toplandığı anlaşılmıştır.
Dava konusu … kod numaralı … … Filizi+şekil ibareli marka başvuru kapsamının; 30. Sınıfta “çaylar ve buzlu çaylar” olduğu anlaşılmaktadır.
İtiraza mesnet markaların; 2006/63481 kod numaralı … … … Çayı+şekil, … kod numaralı … … Lüks+şekil, … kod numaralı … … Lüks+şekil, … kod numaralı … ÇAYI, … Kod numaralı LÜKS … ÇAYI markalarının tescil kapsamlarının ”…” olduğu anlaşılmaktadır.
556 sayılı KHK’nin 8/1-b maddesi uyarınca, tescil için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış marka ile aynı veya benzer ise ve tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer ise, tescil edilmiş ve tescil için başvurusu yapılmış markanın halk tarafından karıştırılma ihtimali var ise ve bu karıştırılma ihtimali tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile ilişkili olduğu ihtimalini de kapsıyorsa, eski marka sahibinin itirazı üzerine yeni marka tescil olunamaz.
Bu maddenin uygulanabilmesi için bir dizi şart bulunmaktadır. Bunlar: Her iki marka birbirleri ile aynı veya benzer olmalıdır. Her iki markanın kapsadığı mal veya hizmetler aynı veya benzer olmalıdır. Karıştırılma ihtimali yani iltibas tehlikesi bulunması gereklidir.
Genel olarak ayırt edici karaktere sahip olan markanın tescili KHK’nın 8. maddesi gereğince tescilli başka bir markaya benzediğinden bahisle engellenebilir1. 8/1-b maddesi uyarınca yapılan değerlendirme salt sicildeki durum göz önünde bulundurularak yapılır. Buna göre yapılan başvuru, sicilde kayıtlı önceki bir başka markayı çağrıştırıyorsa ve bilhassa halk nezdinde bu başka marka ile bir irtibatının mevcut olduğu intibaı yaratıyorsa “benzer” markalardan bahsedilmesi mümkün olacaktır.
Davacı markaları ile davalı taraf markası spesifik olarak “…” emtialarını kapsamakta olup markalar kapsamındaki emtialar aynı/aynı türdür.
Dolayısıyla taraf markaları kapsamındaki mal ve hizmetler yönünden 8/1-b maddesi kapsamında iltibas ihtimalinin ilk şartı olan emtiaların benzerliği kriterinin sağlandığı şüphesizdir.
556 s. KHK’nın nispi ret nedenlerini içeren 8/1-b maddesi yukarıda da belirtildiği üzere emtiaların aynı/benzer olması yanında markayı oluşturan ibarelerin de aynı/benzer olması koşulunu getirmiştir. Bu hüküm çerçevesinde karşılaştırılan markalar için tescil edilmiş ve tescili talep edilmiş markaların 7/1-b anlamındaki “aynı veya ayırt edilemeyecek kadar benzer” olmasını aramamış, markaların “benzer” olmasını yeterli görülmüştür.
Bu meyanda; halkın, karşılaştırılan işaretler arasında her hangi bir şekilde “bağlantı” kurabilmesi 8/1-b anlamında benzerlik bulunduğunu kabul etmek için yeterli olacaktır.
“Karıştırılma ihtimalinde önemli olan husus, halkın iki işaret arasında herhangi bir şekilde herhangi bir sebeple bağlantı kurmasıdır. Burada işitsel veya görsel bir benzerlik ve hatta çağrıştırması dahi karıştırılma ihtimali için yeterli bir ölçü olarak kabul edilmelidir.”
Doktrinde kabul gören görüşlere göre markalar arasındaki benzerlik çeşitli biçimlerde olabilir. İhtimal dâhilinde olan benzerlik hallerinin hepsinin birden aynı somut olayda bulunması şart olmayıp somut olaya göre yapılan değerlendirme sonucunda nevi benzerliklerden herhangi birinin varlığı ortaya çıkıyorsa ve bu benzerlik markanın bütününü etkiler mahiyette ise, sınıfsal benzerlik de dikkate alınarak karıştırma ihtimalinin mevcudiyeti kabul edilebilir. Nitekim Adalet Divanı (CJEU) da karıştırma ihtimalinin tartışıldığı davalarda görsel, işitsel ve kavramsal benzerlik incelemesini de içerecek şekilde “global değerlendirme” yapılmasını ve ancak bu değerlendirme yapılırken markaların ayırt edici ve baskın unsurlarının dikkate alınması gerektiğini vurgulamaktadır.
Bunun yanı sıra markalar arasındaki karıştırılma ihtimalinin tespitinde kural olarak orta seviyedeki tüketiciler dikkate alınacak olup; doktrinde kabul edilen kritere göre malın hitap ettiği ortalama bilgi ve dikkate sahip tüketicilerin tamamının ya da büyük bir bölümünün karışıklık yaşaması değil, bu tüketicilerin bir kısmının karışıklık yaşama ihtimali bulunması benzerlik ve iltibas bulunduğunun kabulü için yeterli bulunmaktadır. Avrupa Topluluğu Adalet Divanı iltibas ihtimalinin belirlenmesinde, ortalama tüketici testinin uygulanmasını isteyerek değerlendirmeye konu ürünün ortalama tüketicisini de makul düzeyde bilgili, dikkatli ve tedbirli olarak tanımlamıştır.Yine ATAD kararlarında belirtildiği üzere; “ortalama alıcılar/kişiler”, çabuk aldanabilen kişiler olmadığı gibi aptal ya da budala da değildir. Mal/hizmetin alıcısı olarak dikkate alınacak olan bu kişiler; orta düzeyde zekâ ve dikkate sahip olan, işareti/markayı anımsaması da sıradan olan kişilerdir. Gıda ürünleri ve gıda sektörü genel olarak ortalama tüketici kitlesine hitap eden çok geniş skalada ürün ve hizmet alternatifleri içeren bir sektördür.
Bununla birlikte tüketiciler bir markayı duyduklarında veya okuduklarında iltibas tehlikesi ile karşı karşıya kaldıklarında standart düşünce yapısının bir gereği olarak algılarını birleştirmekte ve bu birleşim sonucu oluşan bütüne göre bir karar vermektedirler. Eğer oluşan bu bütün içerisinde tüketicinin aklında iki markanın birbiri ile ilişkili olduğu yönünde az da olsa bir ihtimal beliriyorsa ve markaya güvenle mal ve hizmetlerin karıştırılma ihtimali doğuyorsa, markalar arası iltibasın veya en azından iltibas tehlikesinin kabulü zorunludur.
Kendisinden önce tescil edilmiş bir markadaki ibare ile birlikte kendi unsurlarını içerisinde barındıran kompozit bir markanın önceki marka ile iltibas oluşturup oluşturmadığına karar verilebilmesi için önceki markanın kendi başına, bağımsız bir ayırt edici karakterinin olup olmadığının ve taraf markalarındaki ortak unsurun sonraki markada dominant bir etkiye sahip olmadığının incelenmesi gerekmektedir.
Davacı markaları incelendiğinde; … … … Çayı+ şekil, … … Lüks+şekil gibi ve “…” lider markası altında “…” ibaresine yer verilerek ya da sadece ”… çayı”, ”lüks … çayı” şeklinde oluşturulmuş markalar olduğu görülmektedir. Davacı yanın “…” ibaresi ile birlikte “…” ibaresinin kullandığı markalarda bu ibareyi çayın cinsini ifade etmek için kullandığı görülmekte ise de davacının “…” ibaresini, tek başına, markasının esaslı unsuru olarak da tescil ettirdiği aşikardır.
Dava konusu … … Filizi ibareli marka incelendiğinde ise, başvurunun bütününe hakim bir “… bitkisi” figürünün yer aldığı, sol üst köşede büyük harflerle “… “ibaresine yer verildiği, sağ tarafta ise dikine olacak şekilde ve silik bir siluet halinde “… filizi” sözcüklerine yer verildiği görülmektedir. “…” ibaresinin davalı tarafın lider/şemsiye markası olduğu, Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde bu ibare etrafına eklediği markalar ile seri markalar yarattığı görülmektedir. Bu şekilde bir marka içerisinde, asıl korunmak istenilen ibare ile birlikte lider konumundaki markanın da (… veya somut olaydaki gibi …) kullanılması durumunda, tüketici nezdinde her zaman şemsiye/lider markanın konumlandırılması gereği ön planda olacağını söylemek mümkün olmayacağı gibi tüketicinin de her durumda bu şemsiye/lider markayı görmezden geleceğinden bahsetmek mümkün olmayacaktır. Nitekim bu ibareler de markanın kaynak bildirme fonksiyonuna katkı yapan unsurlar olmakla birlikte her somut olayda ayrı ayrı değerlendirilmesi gereken unsurlardır. Bu bakımdan şemsiye markalar da, markanın bütünü içerisindeki konumları veya nitelikleri nedeniyle kimi zaman arka planda kalıp benzerlik değerlendirmesinde ikincil önem göstermekte kimi zaman ise diğer tüm unsurlarla aynı öneme sahip olabilmektedirler. Söz gelimi şemsiye/lider markanın cins vasıf bildirir bir işaret ile bir arada kullanılması halinde, marka içerisindeki konumu ön planda olacakken, ayırt ediciliği bulunan bir ibare ile birlikte kullanılması halinde markanın bütünü içerisindeki etkinliği tüketici nezdinde geri planda kalacaktır.
Buna göre somut uyuşmazlık bakımından tartışılması gereken asıl unsur “…” ibaresinin markalardaki konumlandırmaları itibariyle etkisi ve ayırt edici gücüdür. Dava konusu markalarda ortak olarak yer alan “… ibaresi” çayın elde edildiği … kısmına atıfta bulunmak adına, çayın cinsini, kalitesini göstermek amacıyla kullanılmış bir ibaredir. Zira … bitkisinin ucundaki yapraklarda yer alan filizlerin en taze ve buna bağlı olarak da çayın en kaliteli yeri olduğu ifade edilmektedir. Dolayısıyla sektörde faaliyet gösteren firmalar da ürünlerinin, … filizlerinden elde edildiğini göstermek adına markalarında “…” ibaresini cins çeşit bildirici mahiyette kullanmaktadırlar. Nitekim bizzat davacı yanın ürün satış sitesi olan www.caykursatis.com adresinde dahi “… … …” ürünü ile ilgili açıklama bölümünde “… bitkisinin … yapraklarını yoğun miktarda bulunduran … …, harman kalitesinin yumuşak içiminde hissedildiği, diğer … ürünleri gibi katkısız, doğal bir çaydır. “ açıklamasının yer aldığı görülmektedir.
Dolayısıyla “…” ibaresinin, “…” emtiaları yönünden güçlü bir ayırt ediciliğinin bulunduğundan bahsedilmesi mümkün olmayıp sektördeki firmalarca, çayın cinsi, kalitesini göstermek adına kullanılan bir sözcük olduğu değerlendirilebilir.
Bu bağlamda gerek markaların bir bütün halinde değerlendirilmesinin temel kriter olması gerekse de benzer görülen unsurların markasal ayırt edicilikleri zayıf ibareler olması durumunda, zayıf ibarelerdeki ortaklıkların her durum ve koşulda markalar arasında iltibasa neden olacağının peşinen kabul edilemeyeceği aşikardır.
Nitekim Yüksek Mahkemenin 2015 yılında verdiği “…” kararında, markalar arasında … ibaresi ortak bile olsa anılan ibarenin tanımlayıcılığa yakın bir ibare olması nedeniyle, tüketicilerin söz konusu marka ve işletmeler arasında bir bağ kurmayacağına hükmetmiştir. (Yargıtay 11 HD 2014/17347E, 2015/3095K)
Avrupa Birliği’ne bağlı marka ofisleri tarafından 02.10.2014 tarihinde kabul edilen “Nispi Ret Nedenlerine İlişkin Ortak Uygulama Hakkında Ortak İletişim – Karıştırılma İhtimali (Ayırt edici olmayan/zayıf bileşenlerin etkisi)” konulu Ortak Uygulama Kılavuzu’nun 5.3 maddesinde “Ortak bileşenler düşük seviyede ayırt edicilik taşıyorsa, karıştırılma ihtimali üzerindeki etkisini belirlemek” başlığı altında şu değerlendirmeler yapılmıştır:
“Markalar düşük seviyede ayırt ediciliği olan bir unsuru paylaşıyorsa, karıştırılma ihtimali değerlendirmesinde örtüşmeyen bileşenlerin markaların genel izlenimi üzerindeki etkisine odaklanılacaktır. Örtüşmeyen bileşenlerin benzerlikleri/farklılıkları ve ayırt edicilikleri ele alınacaktır. Düşük seviyede ayırt ediciliği olan bir unsurun örtüşmesi, normalde kendiliğinden karıştırılma ihtimaline yol açmaz. Ancak, şu durumlarda karıştırılma ihtimali olabilir:
-Diğer bileşenler daha düşük (ya da eşit derecede düşük) seviyede ayırt ediciliğe sahiptir veya belirgin olmayan görsel etkiye sahiptir ve markaların genel izlenimi benzerdir.
veya
-Markaların genel izlenimi son derece benzer ya da aynıdır. “
Kural olarak, bir tanıtma işaretinin ayırt edici gücü ne kadar fazla ise, ona sağlanan koruma da o kadar kapsamlı ve geniş olacaktır, ne kadar zayıf ise o kadar sınırlı olacaktır. Dolayısıyla, böyle “zayıf” bir marka seçen kimse bunun sonuçlarına da katlanmak, yani o markanın, normalde iltibas teşkil edebilecek benzerlerinin başkası tarafından kullanılmasına tahammül etmek zorundadır.
Dava konusu markada esas unsur konumunda olan ibarenin davacının lider markası olan “…” ibaresi olduğu, markadaki “… filizi” şeklindeki kullanımın, çayın cinsini, çeşidini ifade edici amaçlı olarak kullanıldığı, bu şekildeki bir kullanımın, tek başına, işaretler arasında iltibasa neden olacağının kabul edilemeyeceği, kaldı ki taraf markalarının görsel anlamda da birbirleri ile herhangi bir şekilde yakınlaşma göstermedikleri değerlendirilmektedir.
556 s. KHK’nın 12. Maddesinde “Dürüstçe ve ticari veya sanayi konularıyla ilgili olarak kullanılmaları koşuluyla üçüncü kişilerin, ad ve adresini, mal veya hizmetlerle ilgili cins, kalite, miktar, kullanım amacı, değer, coğrafi kaynak, üretim veya sunuluş zamanı veya diğer niteliklere ilişkin açıklamaları kullanmaları marka sahibi tarafından engellenemez” hükmü düzenlenmiştir. Söz konusu madde, marka hakkının mutlak hak niteliğinden doğan kapsamlı korumanın sınırını oluşturmaktadır. Maddenin lafzından da anlaşılacağı üzere, 3. Kişilerin markaya ilişkin olarak, ticari ve sanayi konuları ile ilgili olan iyi niyetli kullanımları marka tescilinden doğan hakların koruma kapsamının istisnası olarak kabul edilmiştir.
Somut uyuşmazlıkta dava konusu markadaki “… filizi” ibaresinin kullanımının da bu mahiyette değerlendirilmesi hakkaniyete uygun olacaktır. Zira başvuru sahibinin bu ibareyi kullanım amacının yukarıda da belirtildiği üzere çayın, … bitkisinin filizlerinden elde edilen türü olduğunu tüketiciye göstermektir. Nitekim benzer şekilde “tomurcuk …”12 da yine henüz olgunlaşmamış … yapraklarının toplanması ile elde edilen çaya verilen isim olup sektörde yine pek çok firma tarafından kullanılmaktadır.
Sonuç olarak taraf markalarında ortak olarak yer alan “…” ibaresinin varlığının ilgili tüketici kitlesinin yanılgıya düşmesine neden olacağının kabulü doğru olmayacaktır. Söz konusu ibarenin, davacının önceki markalarının esas unsuru olduğu hallerde dahi, bu ibarenin dava konusu markada olduğu gibi cins çeşit bildirir mahiyetteki bir kullanımı engellemesinin mümkün olmaması gerektiği ve davacının bu şekildeki marka başvurularına katlanma yükümlülüğünün bulunduğu aşikardır. Hal böyleyken taraf markaları arasında 556 s. KHK’nın 8/1-b bendi uyarınca “…” ibaresinden kaynaklı olarak iltibas ihtimalinin mevcut olmadığı kabul edilmiştir.
556 sayılı KHK’nın 8/4 maddesi “Marka, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir markanın aynı veya benzeri olmakla birlikte, farklı mallar veya hizmetlerde kullanılabilir. Ancak, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği veya tescil için başvurusu yapılmış markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumda, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine, farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu reddedilir.” hükmünü amirdir.
556 s. KHK’ nın 8/4 maddesi anlamındaki korumadan yararlanılabilmesi ve markanın farklı mal ve hizmetler yönünden de korunabilmesi için; sonraki başvuru sahibi ile önceki marka sahibi arasında bağlantı olma ihtimali, önceki marka sahibinin bu markanın tescilinden zarar görme ihtimali, önceki marka hakkı sahibinin ününden ve marka değerinden haksız yarar sağlama, önceki markanın itibarına zarar verme, önceki markanın ayırt edici karakterini zedeleme gibi unsurların bulunması aranmaktadır.
Bununla birlikte 556 s. KHK, m. 8/4 anlamında önceki markanın aynısının veya ayırt edilemeyecek kadar benzerinin farklı mal ve hizmetlerde kullanılması, tanınmış marka sahibinin ürettiği ürüne olan güven nedeniyle, üçüncü kişilerde, bu ürünlerin de önceki marka sahibi tarafından üretildiği hissi uyandırarak, satın almalarını sağlayabilir. Bu durum, marka sahibi arasında bağlantı olma veya haksız yararlanma olgusu olarak tanımlanabilir. Ancak bu durumun gerçekleşmesi için, önceki marka sahibi ile sonraki markayı kullanacak olanların benzer tüketici kategorisine sahip olmaları ve benzer eğilimleri göstermeleri gerekmektedir. Yani önceki markayı kullananların, sonraki markayı da kullanacak olmaları ve bu markalar arasında bağlantı kurma ihtimallerinin olması gerekmektedir.
Görüleceği üzere 8/4 kapsamında yapılacak olan değerlendirmenin temelinde, markalar arasındaki benzerliğin, farklı mal ve hizmetlerde de korunup korunmayacağı hususu yatmaktadır. Somut uyuşmazlıkta taraf markaları arasında farklı bir emtia grubu mevcut olmadığı gibi markalar da benzer görülmemiş olup 8/4 maddesinin uyuşmazlık açısından uygulanabilir olmadığı görüş ve kanaatine varılmaktadır.
Davacı yanın, davalının marka tescil başvurusunda kötü niyetli olduğuna yönelik iddiasını ispatlar nitelikte dosyaya herhangi bir bilgi, belge sunmadığı gibi davalı yanın bu çerçevede değerlendirilmesi mümkün görülen eylemlerine ilişkin herhangi bir belge de dosyada bulunmadığından, dolayısıyla salt taraf markalarında zayıf ayırt edici karakterdeki bir unsurun ortak olmasının kötü niyete delalet olarak kabul edilmesi mümkün değildir.
Yargıtay 11. HD.’nin 19.09.2008 tarih ve 2008/10251K. sayılı …., 14.11.2008 tarih ve 2008/11505E., 2008/12839K. sayılı “…” kararlarında kazanılmış hak sağlayan önceki markaların belirlenmesi yönünden bazı ölçütler getirilmiş ve önceki tarihli mükerrer markaların asli unsurlarına sahip sonraki markaların seri marka niteliğinde olduğu, önceki markalar hükümsüz kılınmadığı sürece sonraki markaların 7/1-b maddesi uyarınca reddedilmesinin kazanılmış haklar ilkesine uygun düşmeyeceği ve iltibas oluşturmayacağı kabul edilmiştir. Buna göre Yüksek Mahkemenin söz konusu içtihatlar ile getirdiği kriterler, öncelikle kazanılmış hak sağlayan markanın tescilli olarak uzun süre kullanılması, bir başka deyişle kullanım ve tescilinin taraflar arasında artık çekişme konusu olmaktan çıkmış olması, kabullenilmesi gerekir.
İkinci olarak bu markaya dayalı olarak yapılan başvurunun da kazanılmış hak sağlayan markanın asli unsuru muhafaza edilerek, işletme ile bağlantısı ve tüketici nezdinde yarattığı izlenim korunmak suretiyle oluşturulması aranacaktır. Zira önceki markanın asli unsuru dahi değişmiş ise bu artık yeni bir marka başvurusu olacağından önceki markanın zaman içindeki değişikliklere uyarlanması için yapılmış bir başvuru olduğu kabul edilemez.
Son olarak sonraki başvurunun, önceki markanın kapsadığı mal/hizmet ile aynı veya aynı tür emtiaları içermesi, kapsamını genişletme yoluna gitmemesi zorunludur.
Söz konusu Yargıtay kararlarından da görülebileceği üzere bir marka üzerinde kazanılmış hak sahipliğinin iddia olunabilmesi için önceki markanın tescil edilmiş olması, markanın tescilli bir şekilde çekişmesiz olarak uzunca bir süredir kullanılıyor olması, markaların esas unsurlarının aynı olması ve son olarak tescil kapsamlarındaki mal ve hizmetlerinin aynı olması gerekmektedir.
Somut uyuşmazlıkta davalı yanın müktesep hak iddialarına dayanak markası … sayılı “ çaylar , buzlu çaylar” emtialarında tescilli … koop … Filizi … +şekil markasıdır. Söz konusu marka görsel anlamda dava konusu … … Filizi +şekil markasından farklı ise de her iki markada da “…” ibaresinin ön planda olduğu, “… filizi” ibaresinin çayın türünü belirtmek amacıyla yine kullanıldığı ortadadır. Dolayısıyla anılan markanın, dava konusu marka açısından müktesep hak teşkil edebilecektir.
Neticeten, dava konusu … sayılı … … Filizi +şekil ibareli marka ile davacı yanın önceki tarihli “…” ibaresini içerir markaları arasında 556 s. KHK’nın 8/1-b bendi kapsamında yapılan değerlendirmelerde, benzerlik iddialarına konu “…” sözcüğünün, niteliği itibariyle iltibasa sebebiyet verecek bir ibare olmadığı, dava konusu markadaki kullanımların 556 s. KHK’nın 12. Maddesi kapsamında değerlendirilebileceği, 8/4 maddesinin uyuşmazlık bakımından uygulanabilir olmadığı, zira taraf markaları arasında farklı bir emtia grubunun mevcut olmadığı, dava konusu marka başvurusunun kötü niyetli yapıldığına dair emarelerin dosyada mevcut olmadığı, davalının … sayılı markasının, dava konusu marka açısından müktesep hak teşkil edebileceği kabul edilmiştir.
Açıklanan nedenlerle aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Gerekçesi açıklandığı üzere,
1-Davanın REDDİNE,
2-Harçlar Yasasına göre hesaplanan 59,30-TL karar harcından peşin alınan 35,90-TL’nin mahsubu ile bakiye 23,40-TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
3-Davalılar kendisini vekille temsil ettirdiğinden; Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesap olunan takdiren 5.900,00-TL maktu ücreti vekâletin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
4-Davacının yapmış olduğu yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
5-Davalılar tarafından yargılama gideri sarfedilmediğinden bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
6-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen yatırana iadesine (HMK m.333),
Dair verilen karar, hazır olan taraf vekillerinin yüzüne karşı, tebliğ tarihinden itibaren 2 haftalık yasal süre içinde Bölge Adliye Mahkemesinde istinaf yolu açık olmak üzere açıkça okunup, usulen anlatıldı. 15/04/2021

Katip … Hakim …
¸ ¸