Emsal Mahkeme Kararı Ankara 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2020/189 E. 2021/402 K. 07.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 1. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
T.C.
ANKARA
1. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

TÜRK MİLLETİ ADINA

GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2020/189
KARAR NO : 2021/402

DAVA : Marka İle İlgili Kurum Kararının İptali
DAVA TARİHİ : 30/06/2020
KARAR TARİHİ : 07/12/2021
YAZILDIĞI TARİH : 09/12/2021

Mahkememizde görülmekte olan marka ile ilgili kurum kararının iptali davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesiyle; müvekkilinin 14 ve 26. Sınıf mallarda 1997 yılından beri “… …” markası ile faal olduğunu, 97/003564 sayısı ile ilk olarak 14. Sınıfta bu markayı tescil ettirdiğini, müvekkilinin ayrıca yine 14.sınıfta 2014/82278 ve 2017/75680 sayılı markalarının da tescilli olduğunu, müvekkilinin 1997 yılından beri gerçekleştirdiği marka başvurularında hiçbir sorun yaşamadığını ve 14 ve 26. Sınıf mallarda tescil elde ettiğini, dava konusu 2019/71741 sayılı başvurunun da yine aynı sınıfları kapsamakta olduğunu, bu başvuruya karşı davalı tarafça itiraz edildiğini, davalıların itiraza gerekçe gösterdiği markaların 14 ve 26. Sınıf mallarda tescilli dahi olmadığını, itiraz gerekçesi olan sınıfların 03,08,09,20,21,24,35,18 ve 25. Sınıflar olduğunu, taraf markalarının kapsamları benzer olmadığı ve müvekkilinin 1997 yılından beri bu markayı kullandığı halde YİDK tarafından müvekkili başvurusunun reddine karar verildiğini, söz konusu markanın müvekkiline ait diğer tescilli markalardan tek farkının siyah beyaz olarak tescil edilen markalardan ziyade markanın içinde ayrıca sarı … resmi ile … yani Türkçe anlamıyla … ibaresine yer verilmiş olması olduğunu, davalının 14 ve 26.sınıfta faaliyetinin zaten olmadığını, 2005/05906, 2014/74964, 2014/63022, 2013/22543, 2012/30597, 2004/46579, 2014/63022 2018/95880, 191469 sayılı davalı markalarının, müvekkili markaları ile benzer olmadıklarını, davalının hiçbir markasında 14 ve 26. Sınıf malların yer almadığını, müvekkilinin davalının tanınmışlığından haksız yarar sağlayacağından bahsedilmesinin hatalı olduğunu, müvekkilinin 1997 yılından beri bu markayı zaten kullanmakta olduğunu, davalı markasının 1997 yılından tanınmış dahi olmadığını, taraf markalarının bütünsel olarak birbirlerinden farklı olduklarını, müvekkilinin 1997 yılından beri markalarını farklı tescillerle yenilemekte ve güçlendirmekte olduğunu, dava konusu markaya ek olarak eklenen unsurların yalnızca … resmi ve ibaresinden ibaret olduğunu iddia ederek 06.06.2020 tarihli ve … sayılı YİDK kararının iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı TÜRKPATENT vekili cevap dilekçesiyle, verilen kurum kararının yerinde olduğunu belirterek; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … MARKA PAZARLAMA TİC LTD ŞTİ. vekili cevap dilekçesiyle; diğer davalı …, … markasının uluslararası alanda tek ve gerçek sahibi olduğunu, müvekkili şirketin 1990 yılından beri hazır giyim sektöründe faal olduğunu, müvekkilinin 1993 yılında …, 1995 yılında … ve 1997 yılında….İle sözleşme imzalamış olup bu şirketlerin ana lisans sahibi olduğunu, … markalarının tanınmış olduğunu, bu nedenle taraf markaları kapsamındaki mal sınıflarının farklı olmasının nihai olarak bir önemi olmadığını, davacının tescil talebinde bulunduğu markanın kullanılması halinde alıcıların davacıya ait markayı taşıyan malların da … tarafından üretildiği düşüncesi ile yanılgıya düşme ve karıştırma ihtimalinin yüksek olacağını, taraf markalarının benzer olduğunu, … markalarının seri marka niteliğinde olduğunu, her bir markada bu ibarenin esas unsur olduğunu, dava konusu markanın da bu serinin devamı olarak algılanabilir olacağını, bu ibare ile arama motorlarında yapılan araştırmalarda dahi yalnızca müvekkili markalarına dair sonuçların çıktığını, dava konusu markanın tescilinin … markalarının ayırt ediciliğine zarar vereceğini, taraf markaları arasında ticari bir bağlantı varmış gibi algı yaratacağını, davacının haksız menfaat elde edeceğini, tüketicinin dava konusu markayı … markalarının serisi olarak algılayarak tercih etme eğiliminde olacağını, tüketicinin taraf markaları arasında idari bir bağlantı olduğunu zannedebileceklerini, davacının tescilli markalarını uzunca bir süredir kullandığına ilişkin hiçbir belgeyi dosyaya sunmadığını belirterek; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili cevap dilekçesiyle, … ibaresini taşıyan seri markalarının mevcut olduğunu, gerek yurtiçinde gerekse de yurtdışında çok sayıda markasının bulunduğunu, müvekkil markalarının tamamında esas unsurun bu kelime olduğunu, “… … CLASSIC” ibareli dava konusu markanın açıkça müvekkili markaları ile benzer olduğunu, markaya eklenmiş … ibaresinin herhangi bir ayırt ediciliği olmadığı gibi … kök unsurundan bağımsızlık da yaratmadığını, ayrıca “…” sözcüğü de İngilizce “Klasik” anlamına gelmekte olan ve İngilizce olmasına rağmen yaygın kullanımı ve Türkçesi ile benzerliği uyarınca tüketiciler tarafından bilinen bir kelime olduğunu, tekstil sektöründe lider konumda olan markalardan biri olan … markasının tüketici nezdinde “… … CLASSIC” markası ile piyasaya yeni bir marka altında yeni bir ürün zinciri sürdüğünün düşünülmesi yahut müvekkil ile davacı yan arasında ekonomik ve idari herhangi bir bağlantının bulunduğunun düşünülmesini kaçınılmaz kılacağını, dava konusu markanın hangi sınıflarda tescilli olduğunun bir öneminin bulunmadığını, zira müvekkili markalarının tanınmış olduğunu, … markasının TÜRKPATENT nezdinde de T/02556 sayısı ile tanınmış markalar sicilinde kayıtlı olduğunu, ayrıca zaten müvekkili markalarının Türkiye’de de yoğun kullanımları neticesinde bilinen ve tanınan bir marka olduğunu, pek çok satış noktası ve eticaret sitesi üzerinden satışa konu edildiğini, “… … …” markasına ilişkin mal ve hizmetlerin tüketiciyi memnun etmemesi halinde, müşteriyi o markaya iten güvence sembolü haline gelmiş müvekkil markası da söz konusu memnuniyetsizlikten etkileneceğini, yine davacının bu şekilde haksız menfaatler elde edeceğini, … kelimesinin müvekkilinin ticaret unvanında da yer aldığını, davacının önceki tarihli tescillerinin, dava konusu markaya dayanak teşkil etmeyeceğini, anılan markalarda düz yazı ile kıvrık bir kutunun içine yerleştirilmiş ve … ibaresinin de vurgulandığı bir biçimde yeterli puntoda yazılmış markaların mevcut olduğunu, bir an için davacı yanın … … markası üzerinde hak sahibi olduğu düşünülse dahi, bu durumun, dava konusu marka yönünden davacıya bir hak sağlamayacağını, dava konusu görselin tamamen yeni bir algı yarattığını, … ibaresinin puntosunun küçülmesi, … ibaresinin eklenmesi, ibarenin yer aldığı kıvrık kutunun kaldırılmış olması ve bir de şekil eklenmiş olması markayı tamamen bambaşka ve … ibaresinin tek ibare olarak ön plana çıkarıldığı bir marka başvurusu haline dönüştüğünü, davacı yan markalarının kullanımını ispatlaması gerektiğini, zira eskiye dayalı kullanım için bu durumun ispatının gerektiğini, başvurunun kötü niyetli olduğunu belirterek; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
YARGILAMA:
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; davacı başvurusuna davalılar tarafından yapılan itirazın kabulü ile başvurunun reddiyle ilgili verilen YİDK kararının yerinde olup olmadığı iptal şartlarının oluşup oluşmadığı noktalarında toplandığı anlaşılmıştır.
Davanın açılmasını müteakip tarafların dava, cevap, cevaba cevap dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, tescil ve başvuru dosyaları ile Alâkalı ticaret sicil kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, taraflar sulhe teşvik olunmuş, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını müteakip taraf vekillerine tahkikat ve yargılamının geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
Türk Patent’den celbedilen işlem dosyasının tetkikinden; dava konusu şeklindeki ”… … …+şekil” ibarenin tescili amacıyla 14 ve 26. Sınıf malları kapsar şekilde 29.07.2019 tarihinde gerçekleştirilen ve 2019/71741 sayısı ile işlem gören marka başvurusunun, yapılan ilk incelemeler sonrasında 15.08.2020 tarih ve 330 sayılı bültende ilanına karar verildiği, anılan ilana karşı … firmasının 2018/95880, 2014/74964, 2014/63022, 2013/22543, 2012/30597, 2004/46579 sayılı markalara, diğer davalı …’in ise 2005/05906, 97/012129, 2014/74964, 2014/63022, 2013/22543, 2012/30597, 2004/46579 sayılı markalara dayalı olarak itirazlarda bulunduğu, söz konusu itirazların Markalar Dairesi Başkanlığı’nın 20.01.2020 tarihli kararı sonucunda haklı bulunduğu ve başvurunun reddine karar verildiği, anılan ret kararına karşı bu defa başvuru sahibi tarafından itirazda bulunulduğu ve başvuru sahibinin daha evvelden tescilli markaları nedeniyle dava konusu mal sınıflarında üstün hakkının mevcut olduğunu ileri sürdüğü, davacı itirazlarını inceleyen Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu’nun 26.06.2020 tarih ve … sayılı kararı neticesinde özetle; “ 2019/71741 başvuru numaralı “… … …” ibareli başvurunun 2018 95880, 2014 74964, 2014 63022, 2013 22543, 2012 30597, 2004 46579, 2005 05906, 191469, 2014 74964, 2014 63022, 2013 22543, 2012 30597, 2004 46579 sayılı “… köklere dönüş”, “…”, “…”, “…”, “le …”, “(…) şekil”, “(…) şekil”, “eden de …”, “…”, “…”, “…”, “le …”, “(…) şekil” ibareli markalar ile karıştırılma ihtimali ve tanınmışlık gerekçeleriyle 6769 s. SMK’nın 6(1) maddesi uyarınca reddi yönündeki Markalar Dairesi Başkanlığı kararına karşı, başvuru hakkındaki ret kararının kaldırılması talebiyle başvuru sahibi tarafından yapılan itiraz incelenmiştir. Somut olaya ilişkin yapılan değerlendirme sonucunda, başvuru ile redde gerekçe olarak gösterilen markaların, ilişkilendirilme ihtimali dahil olmak üzere karıştırmaya yol açabilecek derecede benzer olduğu, muteriz … ve …’a ait markaları devralan bir diğer muteriz olan … MARKA PAZARLAMA TİC.LTD.ŞTİ. adına tescilli markaların moda sektöründe tanınmışlık düzeyi yüksek markalardan olduğu, ihtilaf konusu markaların aynı ya da aynı türden malları/hizmetleri kapsadıkları tespit edilmiştir. Bu çerçevede, Markalar Dairesi Başkanlığınca verilen ret kararı ve kapsamı yerinde bulunmuştur. Öte yandan, başvuru sahibi adına daha önce tescil edilmiş “…” ibareli markaların işbu başvurudan farklı marka örneğini haiz olduğu, başvurunun ilave ayırt edici unsurlar içerdiği (“… şekli” ve “…” kelime unsuru), bununla birlikte başvuru sahibine ait “…” ibareli markalardan 2017 75680 tescil no’lu markanın tescilinden itibaren 5 yıl geçmediği, ayrıca başvuru ile redde mesnet markalar arasında var olan benzerliğin işbu başvuru ile başvuru sahibi adına önceden tescilli “…” ibareli markalar arasında var olan benzerlik derecesinden daha yüksek olduğu, bu nedenle başvuru sahibi adına tescilli “…” ibareli markaların iş bu başvuru için müktesep hak oluşturmayacağı görüşüne varılmıştır.” gerekçesiyle, davacı itirazlarının ve başvurunun reddine karar verildiği, eldeki davanın iki aylık yasal süre içerisinde 30/06/2020 tarihinde açıldığı anlaşılmış, işin esasına girilmiştir.
Bilirkişi kurulunca düzenlenen raporda özetle; dava konusu 2019/71741 sayılı başvuru kapsamındaki 14 ve 26. Sınıf malların tamamının, ret gerekçesi davalılar markalarındaki bir kısım mal ve hizmetler ile benzer nitelikte görüldüğü, taraf markalarını oluşturan ibarelerin ortak olarak “…” sözcüğü taşıması, bu sözcüğün ayırt edici gücünün yüksekliğinden kaynaklı işaretler arasında oluşan görsel, işitsel ve kavramsal benzerlik halinin, ilgili tüketiciler nezdinde karıştırılma ihtimalini doğurabileceği, davalı taraf markalarının sektörel anlamda tanınmış olduğu, dava konusu markanın tescilinin, davalı markalarının ayırt ediciliğini sulandırılması sonucunu doğurabileceği, bu durumun da işaretler arasındaki benzerlik ihtimalinde göz önüne alınması gerekeceği, davacı yanın, müktesep hak iddiasına dayanak olarak değerlendirilmesi mümkün tek markası olan 97/003564 sayılı markası ile dava konusu markanın genel mizanpajlarında oluşan farklılığın ve markalardaki ek unsurların varlığının, diğer tüm şartlara rağmen, müktesep hakkın önüne geçeceği, davacının işbu başvuru açısından müktesep haktan yararlanamayacağı, takdirin mahkemeye ait olduğu, bildirilmiştir.
Bilirkişi raporunun her iki tarafın iddia ve savunmasının kapsamı, taraf delilleri, marka kapsamları dikkate alınarak düzelendiği, hüküm kurmaya yeterli incelemenin yapıldığı, raporun usul ve yasaya aykırı yönünün bulunmadığı, hukuki değerlendirme nihai olarak mahkememizce yapılacağından yeniden rapor alınmasını gerektirir yön bulunmadığı anlaşılmıştır.
GEREKÇE:
Tescilli bir markanın ait olduğu mal ve hizmetler bakımından sağladığı korumanın kapsamı ve sınırları 10.01.2017 tarihinde yürürlüğe giren 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu (SMK) ile düzenlenmiştir.
“Marka tescilinde nispi ret nedenleri ” başlığı altında düzenlenen 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanununun 6. maddesi ise;
(1) Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.
(2) Ticari vekil veya temsilcinin, marka sahibinin izni olmaksızın ve haklı bir sebebe dayanmaksızın markanın aynı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerinin kendi adına tescili için yaptığı başvuru, marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.
(3) Başvuru tarihinden veya varsa rüçhan tarihinden önce tescilsiz bir marka veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaret için hak elde edilmişse, bu işaret sahibinin itirazı üzerine, marka başvurusu reddedilir.
(4) Paris Sözleşmesinin 1 inci mükerrer 6 ncı maddesi bağlamındaki tanınmış markalar ile aynı veya benzer nitelikteki marka başvuruları, aynı veya benzer mal veya hizmetler bakımından itiraz üzerine reddedilir.
(5) Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.
(6) Tescil başvurusu yapılan markanın başkasına ait kişi ismini, ticaret unvanını, fotoğrafını, telif hakkını veya herhangi bir fikri mülkiyet hakkını içermesi hâlinde hak sahibinin itirazı üzerine başvuru reddedilir.
(7) Ortak markanın veya garanti markasının yenilenmeme sebebiyle koruma süresinin sona ermesinden itibaren üç yıl içinde yapılan, ortak marka veya garanti markasıyla aynı veya benzer olan ve aynı veya benzer mal veya hizmetleri içeren marka başvurusu, önceki hak sahibinin itirazı üzerine reddedilir.
(8) Tescilli markanın yenilenmeme sebebiyle koruma süresinin sona ermesinden itibaren iki yıl içinde yapılan, bu markayla aynı veya benzer olan ve aynı veya benzer mal veya hizmetleri içeren marka başvurusu, önceki marka sahibinin itirazı üzerine bu iki yıllık süre içinde markanın kullanılmış olması şartıyla reddedilir.
(9) Kötüniyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir.” şeklindedir.
Bu düzenleme uyarınca getirilen yaptırımın iki koşulun bir arada bulunması hâlinde uygulanacağı görülmekte olup, bunlardan birincisi tescil başvurusu yapılan markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynı ya da benzer olması, ikincisi ise; her iki markanın da kapsadığı mal veya hizmetlerin aynı ya da benzer olmasıdır. Ancak burada 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanununun 6. maddesinin (5) numaralı fıkrasının hatırlatılması da gereklidir. Zira tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği durumlarda, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine, farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu ret edilebilecektir. Tanınmış marka kavramı yerleşik Yargıtay içtihatlarında “bir şahsa veya teşebbüse sıkı bir şekilde matufiyet, garanti, kalite, kuvvetli reklam, yaygın bir dağıtım sistemine bağlı, müşteri, akraba, dost, düşman ayırımı yapılmadan coğrafi sınır, kültür, yaş farkı gözetilmeksizin aynı çevredeki insanlar tarafından refleks halinde ortaya çıkan bir çağrışım olarak” ifade edilmiştir.
Ayrıca, 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanununun 6. maddesinin 1. fıkrasında geçen “halk tarafından karıştırılma ihtimali” konusunda ölçünün; bu işin ilgilisi veya uzmanı değil, tüketici olan halk olduğunun göz önünde tutulması gerekmektedir. Karıştırılma ihtimalinde önemli olan husus, halkın bu iki işaret arasında herhangi bir şekilde herhangi bir sebeple bağlantı kurma, ilişkilendirme ihtimalidir. Buradaki “ihtimal” kelimesi özenle ve özellikle kullanılmış bir kelime olup, şekil, ses, anlam, genel görünüm, çağrışım ve bir seri içinde bulunma izlenimi bu kapsamda değerlendirilmektedir.
Hatta markalar arasında birçok noktada fark bulunduğu tespit edilse bile “umumi intiba” ikisinin karıştırılabileceği yönünde ise, iki işaret arasında karıştırma ihtimalinin bulunduğu kabul edilmelidir (Tekinalp, Ünal; Fikri Mülkiyet Hukuku, İstanbul 2012, s. 443).
Bir başka anlatımla, “iltibas tehlikesi” görsel, biçimsel, anlamsal, işitsel benzerlikler, çağrıştırma, bir bütün olarak uyandırdığı toplu kanaat, malın veya hizmetin hitap ettiği alıcı grubunun toplumsal düzeyi ve durumu, markayı taşıyan malın değeri ve alıcının bu malı almaya ayırdığı zaman, markanın esas unsurları ve tamamlayıcı unsurları, karşılaştırılan işaretler arasındaki benzerlik, telaffuz, anlam veya biçimden, işaretlerin toplu olarak bıraktığı izlenimden, seri içine girmekten veya başka bir çağrışımdan kaynaklanabilir. Yine halkın, karşılaştırılan işaretler arasında herhangi bir şekilde “bağlantı” kurabilmesi de benzerlik bulunduğunu kabul etmek için yeterli olmaktadır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde;
Taraf markaları tescil kapsamları ve işaretsel yönden karşılaştırıldığında;

Davalı Markası Davacı Markası
… … …+şekil … köklere dönüş
(14. ve 26. sınıf) …
le …
(…) şekil
eden de …
(03, 08, 09, 18, 20, 21, 24, 25, 35)

Tarafların emtia gruplarına bakıldığında; dava konusu marka kapsamında yer alan 14 ve 26. Sınıftaki mallar, davalılara ait ret gerekçesi markalar kapsamından doğrudan yer almamakla birlikte ret gerekçesi markalardan 2014/74964 sayılı marka kapsamında 35. sınıfta yer alan 05. Alt gruptaki mağazacılık/satış hizmetlerinde, dava konusu marka kapsamında 14. ve 26. sınıfta yer alan malların tamamının satışının gerçekleştirileceği hususunun spesifik olarak belirtildiği görülmüştür. Bu çerçevede her ne kadar taraf markaları birebir aynı sınıfları kapsamıyorlarsa da mal üreten işletmenin karineten ürettiği malı da satışa konu ettiği kabul edilmekte olduğundan mal ile o malın satışına özgülenmiş satış hizmetlerinin benzer oldukları, benzer tüketici kitlelerine hitap ettikleri, benzer ihtiyaçları karşıladıkları, benzer satış, sunum ve dağıtım kanalları bulunduğu, birbirleri ile rekabet içerisinde olan mal ve hizmetleri kapsadıkları anlaşılmıştır. (Bkz. Aynı doğrultuda Yargıtay 11. HD’nin 2017/3653 E. ve 2019/741 K.; 11. HD 2019/3861 E. , 2020/2234 K.; 11. Hukuk Dairesi 2019/3015 E. , 2020/1159 K sayılı ilamlar)
Ayrıca yine davalı yana ait markalar kapsamındaki 25. Sınıfta yer alan “giyim ürünleri” olarak tanımlanabilecek ürünler ile de 14. Sınıftaki “Kuyumculuk eşyaları (taklitleri dahil); altınlar, mücevherler, kıymetli taşlar ve bunlardan mamul takılar, kol düğmeleri, kravat iğneleri Saatler ve zaman ölçme cihazları (kronometreler ve parçaları, saat kordonları dahil).” emtiaları arasında da oldukça düşük düzeyli bir ilişkinin mevcut olduğundan bahsedilmesinin mümkün olduğu, bununla birlikte tüm giyim malzemelerinin birbirlerinin tamamlayıcıları olduğunu söylenin mümkün olmayacağı gibi bu ürünlerin tamamen farklı ihtiyaçları karşıladığını ve genel olarak dağıtım kanallarının da farklı olduğu, bu ürünler arasındaki ilişkinin çok dolaylı olduğu, giyim ve moda sektöründe estetik bir bütünlük yaratmak için farklı ürün gamından ürünlerin kullanılmasından hareketle bu ürünlerin birbirini tamamladığı şeklinde bir sonuca varmanın doğru olmayacağını, bu yaklaşımın kabulü halinde insan kullanımına adanan ve estetik yönü olsun veya olmasın tüm ürünlerin benzer olduğu sonucuna varılması gibi bir durumu ortaya çıkaracağı değerlendirilmekle birlikte karşılaştırılan işaretlerin özgünlüğü, ayniyeti ya da benzerliği ile tanınmışlık halinin mevcut olması durumunda ise ilgili mal ve hizmetler bakımından ilişki kurulmasının daha muhtemel olacağı anlaşılmıştır.
Emtia kapsamları bakımından 6769 sayılı SMK’nın 6/1 maddesi kapsamında benzerlik ve iltibas ihtimali bulunduğu görülmektedir. Şu hâlde, SMK 6/1 maddesi yönünden tescil engellerinde aranan şartlardan biri belirtili emtialar yönünden gerçekleşmiştir. Devamla;
Davacının markasının incelenmesinde; dava konusu … … …+şekil ibareli markanın tamamı sarı tonlarda tasarlanmış şekil ve kelime unsurlarından oluşan bir bileşke marka olduğu, markanın üst kısmında standart şekilde bir … figürüne yer verildiği, bu figürün alt kısmında yine İngilizce’de … anlamına gelen “…” kelimesinin yer aldığı, devamında “…” kelimesine yer verildiği, en altta ise, diğer iki kelimeden daha küçük şekilde yazılmış “…” ibaresine yer verildiği, bu bağlamda dava konusu marka bütün olarak ele alındığında markanın esas unsurunun “… …” şeklinde birbirine denk olarak yazılmış, biri diğerine nazaran ön plana çıkartılmamış kelimeler oldukları anlaşılmaktadır.
Davalının markalarının incelenmesinde; davalı taraf ret gerekçesi markalarının ise tamamının “…” esas unsurundan oluştuğu, dava konusu marka ile benzer emtiaları kapsadığı görülen ”…” markasının da stilize harf karakterleri ile yazılmış bir sözcük markası olduğu anlaşılmaktadır.
Markalar arasında iltibasa yol açacak derecede bir benzerlik olup olmadığının tespitinde her iki markaya konu işaretin, ayırt edici ve baskın unsurları dikkate alınarak bütünü itibariyle görsel, işitsel ve anlamsal olarak bıraktıkları izlenimin esas alınması gerekmektedir.
Taraf markalarındaki ortak unsur “…” kelimesinin dilimizde ya da ülkemizde en bilinen yabancı dil olan İngilizce’de herhangi bir karşılığı bulunmamaktadır. Dolayısıyla anılan ibare uyuşmazlık konusu mal ve hizmetlerin ilgili tüketicisi nezdinde özgün, farazi ve en önemlisi ayırt edici niteliği daha baştan oldukça yüksek bir işaret olarak algılanacaktır. Her ne kadar dava konusu markada “…” şeklinde bir logo ve bu logo ile uyumlu olacak şekilde “…” kelimesi ve ayrıca tali nitelikte “…” sözcüğü yer almakta ise de bu unsurların hiçbirinin, dava konusu marka içerisinde “…” sözcüğünü geri plana itmeye yetmediği, bu bağlamda taraf markaları arasında “…” kelimesinin varlığından kaynaklı olarak görsel ve işitsel benzerlik bulunduğu gibi her ne kadar tüketici bu ibarenin anlamını bilmese de her iki markada da ortak olarak bu unsurun yer alması nedeniyle kavramsal olarak da aynı kökene işaret eden markalar ile karşı karşıya kaldığını düşünebilecektir.
Bu çerçevede davalı yana ait ret gerekçesi markaların kendisinin, dava konusu markadaki gibi bir kullanımda geri planda kaldığından bahsedilmesi mümkün olmayacağı gibi davalının sahip olduğu seri marka ailesi dava konusu başvurunun davalı markaları ile ilişkilendirilmesi ve buna bağlı olarak tüketicinin, önceden bildiği ve tanıdığı davalı markaları ile benzer mallarda/hizmetlerde dava konusu markayla karşı karşıya kaldığında zihninde ve algısında davacı markalarını anımsaması olağan bir tüketici tepkisi olacaktır.
Gündelik yaşamda marka iletişiminin yoğun ve aşırı bilgilendirmesi sonucunda hedef kitlelerin satın alma davranışlarında geçmiş deneyimlerin satın almaya etkisi büyüktür. Görsel iletişim bağlamında dava konusu markalar arasında ayrıştırıcı özellikler mevcut ise de, markalar arasındaki “…” kelimesinden kaynaklı yüksek düzeyli benzerlik, tüketicinin iki ayrı marka karşısında olduğunu algılaması sonucunu doğursa bile işaretlerin aynı kaynakça yaratılmış oldukları algısını doğurabilecek niteliktedir. Bu durum sözel iletişim bağlamında da markaların birbirlerine ciddi şekilde yakınlığı/yaklaşması sonucunu doğurmaktadır. Böyle bir durumda tüketicinin, karşı karşıya kaldığı “… …” esas unsurundan oluşan markayı, davalı yanın “…” markaları ile benzer olarak algılaması ve davalı yanın ilgili pazardaki bilinirliği de göz önüne alındığında bu ‘yeni markanın’da davalıya ait olduğu/olabileceği durumunun ağır basacağı anlaşılmıştır.
Dosya kapsamından da görülebileceği üzere davacı yanın 1997 yılından beri “…” tescilli markalarının mevcut olduğu ve bu markaları yıllardır kullandığı yönünde, dava konusu marka başvurusu açısından da önceki tarihli söz konusu markalarının varlığı nedeniyle müktesep hakkının mevcut olması gerektiği, başvurunun, önceki markaların serisi olarak algılanacağı yönünde iddialarının mevcut olduğu görülmektedir.
● Buna göre, öncelikle kazanılmış hak sağlayan markanın tescilli olarak uzun süre kullanılması, bir başka deyişle kullanım ve tescilinin taraflar arasında artık çekişme konusu olmaktan çıkmış olması, kabullenilmesi gerekir.
● İkinci olarak bu markaya dayalı olarak yapılan başvurunun da kazanılmış hak sağlayan markanın asli unsuru muhafaza edilerek, işletme ile bağlantısı ve tüketici nezdinde yarattığı izlenim korunmak suretiyle oluşturulması aranacaktır. Zira önceki markanın asli unsuru dahi değişmiş ise bu artık yeni bir marka başvurusu olacağından önceki markanın zaman içindeki değişikliklere uyarlanması için yapılmış bir başvuru olduğu kabul edilemez.
● Son olarak sonraki başvurunun, önceki markanın kapsadığı mal/hizmet ile aynı veya aynı tür emtiaları içermesi, kapsamını genişletme yoluna gitmemesi zorunludur.
Söz konusu Yargıtay kararlarından da görülebileceği üzere bir marka üzerinde kazanılmış hak sahipliğinin iddia olunabilmesi için önceki markanın tescil edilmiş olması, markanın tescilli bir şekilde çekişmesiz olarak uzunca bir süredir kullanılıyor olması, markaların esas unsurlarının aynı olması ve son olarak mal ve hizmetlerinin aynı olması gerekmektedir. Buradaki uzunca bir süre kavramının çekişmeli emtialar yönünden Yüksek Yargı kararları neticesinde kabul gören hükümsüzlük davalarının açılması için öngörülen 5 yıllık hak düşürücü süre kabul edilebileceği öngörülebilir.
Bu tespitler ışığında dosya kapsamında yapılan incelemelerde,
İşbu dava konusu markanın başvuru tarihi 29.07.2019 olup davacı yanın, önceki tarihli markaları nedeniyle müktesep bir haktan yararlanabilmesi için her şeyden evvel işbu dava konusu markanın başvuru tarihi itibariyle, önceki markalarının tescili üzerinden 5 yıllık hak düşürücü sürelerin geçmiş olması ve markanın salt tescil itibariyle çekişme konusu olmaktan çıkmış olması gerekmektedir.
Davacı markalarından anılan kriteri karşılayan tek marka 97/003564 sayılı markası olup ilgili markanın 30.06.1998 tarihinden bu yana tescilli olduğu, tescil kapsamında ise ”Saatler ve saat kordonları” mallarının yer aldığı görülmektedir. Davacı yanın sair markalarının hiçbirinin, müktesep hakka dair bu ilk kriteri karşılamadığı görüldüğünden bundan sonraki değerlendirmeler yalnızca 97/003564 sayılı markası üzerinden gerçekleştirilecektir.
Anılan marka kapsamında yer alan ”Saatler ve saat kordonları” malları, işbu başvuruda yer alan “Saatler ve zaman ölçme cihazları (kronometreler ve parçaları, saat kordonları dahil).” Malları ile aynı, aynı türdeki mallardır. Başvuruda yer alan sair mallar bakımından ise önceki tarihli bu markanın müktesep hak teşkil etmesi zaten mümkün değildir.
Davacı yanca işlem dosyasına sunulan delillerden ise davacı taraf markalarının dava dışı 3. Şirketler aracılığıyla uzun yıllardır kullanıldığı, özellikle son beş yıldaki kullanımlarının dava dışı … Kuyumculuk Saat …. Ltd. Şti. aracılığıyla gerçekleştirildiği, ancak markanın kullanıldığı emtiaların kolya, küpe, bileklik, bileklik seti, kolye seti gibi ürünlere yönelik olduğu, yine 2004-2007 dönemlerine ait faturalardan “…” marka duvar saatlerine dair satış yapıldığını gösterir sınırlı sayıda delile yer verildiği, bununla birlikte pek çok tarihsiz görselden “…” markalı kol saati ürünleri üzerinde kullanımların mevcut olduğu değerlendirilmiştir. Ancak bu kullanımlarının tamamının dava dışı 3. Kişiler tarafından gerçekleştirildiği görülmüştür.
Ancak dava konusu marka … … …+şekil şeklinde iken davacı yanın müktesep hak iddiasına dayanak yapabileceği tek markası … … şeklindedir. Her ne kadar her iki markada da aynı ortak unsur yer almakta ise de dava konusu markada “…” şeklinde bir ön sözcük unsuru ve ayrıca … figürü yer aldığı gibi her iki markanın görsel mizanpajı da farklıdır. Müktesep hak iddiası açısından hak sahibinin, sonraki başvurusu kapsamında bir hak elde edebilmesi için, herşeyden evvel önceki markasının genel anlamda yarattığı izlenimi terk etmemesi gerekmektedir.
Bu çerçevede dava konusu markanın sahip olduğu ek unsurlar ile birlikte, davacı yanın önceki markaların genel görünümlerinden uzaklaşmış olduğu, dava konusu markanın bu haliyle davacı tarafça mı yoksa davalı tarafça mı ya da bambaşka bir üçüncü kişi tarafından mı yaratılmış bir marka olduğunun ilk bakışta ve tereddütsüz bir şekilde anlaşılmasının mümkün olmayacağı, davacı tarafın emsal olarak sunduğu Ankara 3. FSHHM’nin 2019/429E, 2021/33K sayılı ilamına konu markanın şeklinde, “…” ibaresini münhasır esas unsur olarak taşımaya devam eden bir başvuru olması nedeniyle, somut uyuşmazlık konusu başvurudan farklı olduğu, nihai olarak davacı yanın markasına dayanarak, şeklindeki başvuru açısından müktesep hak elde etmesinin mümkün görülmemesi, davacının salt “…” esas unsurunu taşıyan başvurular bakımından “saat ve saat aksesuarları/parçaları” mallarında korunması gereken bir hakkı mevcut olarak değerlendirilebilir ise de dava konusu marka bakımından bu doğrultuda bir tespitin mümkün olmadığı, dava konusu markanın, davacının önceki markasını serisi mahiyette bir izlenim meydana getirmediği anlaşılmıştır.
Neticeten, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 08.06.2016 gün ve E.2014/11-696, K.2016/778 sayılı kararı uyarınca iltibas değerlendirmesinin hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel hukuki bilgi ile çözümlenmesinin mümkün olduğu hususu da gözönünde bulundurularak taraf markaları incelendiğinde; taraf markaları arasında var olan emtia benzerliği ile birlikte taraf markalarını oluşturan “…” ve “… …” esas unsurlarının, ilgili tüketiciler nezdinde yarattıkları bütünsel algıları itibariyle taraf markalarının aynı işletmeye ait markalar oldukları yanılgısı doğurabileceği, daha evvel davalı markalarından yararlanmış tüketicinin, dava konusu marka ile karşı karşıya kaldığında, zihninde önceki markadaki deneyimlerinden kalan bir izlenimin ortaya çıkacağı, bu durumun işaretler arasında iktisadi– idari bir bağlantının var olup olmadığının sorgulanması sonucunu beraberinde getireceği, işaretlerin arasındaki benzerlik ve emtialar bazındaki ilişkinin tüketici nezdinde ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma ihtimali sonucunu doğurabileceği, bu durumun da işaretler arasında imaj transferine yol açabileceği, karıştırılma ihtimalinin temelinde, makul miktarda ortalama tüketicilerin, bu iki işaret arasında herhangi bir şekilde, herhangi bir sebeple bir bağlantı kurmasının yeterli olduğu, somut olayda ise bahsi geçen ihtimallere dair koşulların tamamının oluştuğu; davacı yanın, müktesep hak iddiasına dayanak olarak değerlendirilmesi mümkün tek markası olan 97/003564 sayılı markası ile dava konusu markanın genel mizanpajlarında oluşan farklılığın ve markalardaki ek unsurların varlığının, diğer tüm şartlara rağmen, müktesep hakkın önüne geçeceği, davacının işbu başvuru açısından müktesep haktan yararlanamayacağı anlaşılmış, davanın reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi açıklandığı üzere:
1-Davanın REDDİNE,
2-Harçlar Yasasına göre hesaplanan 59,30-TL karar harcından peşin alınan 54,40-TL’nin mahsubu ile bakiye 04,90-TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
3-Davalılar kendilerini vekille temsil ettirdiğinden; Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesap olunan takdiren 7.375,00-TL maktu ücreti vekâletin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
4-Davacının yapmış olduğu yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
5-Davalılar tarafından yargılama gideri sarfedilmediğinden bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
6-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen yatırana iadesine (HMK m.333),
Dair, verilen karar hazır olan taraf vekillerinin yüzlerine karşı tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta içinde Bölge Adliye Mahkemelerinde istinaf yolu açık olmak üzere açıkça okunup usulen anlatıldı. 07/12/2021

Katip … Hakim …
¸ ¸