Emsal Mahkeme Kararı Ankara 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2020/146 E. 2021/281 K. 22.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 1. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2020/146 Esas – 2021/281
T.C.
ANKARA
1. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

TÜRK MİLLETİ ADINA

GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2020/146
KARAR NO : 2021/281

DAVA : Marka İle İlgili Kurum Kararının İptali, Marka Hükümsüzlüğü
DAVA TARİHİ : 27/05/2020
KARAR TARİHİ : 16/09/2021

Mahkememizde görülmekte olan marka ile ilgili kurum kararının iptali, marka hükümsüzlüğü davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
DAVA:
Davacı vekil dava dilekçesiyle; müvekkilinin tanınmış … markasının Türkiye lisansörü olduğunu, … şirketinin ülkemizde üç binden fazla çalışanı olduğunu, bini aşkın mağazada on altı binden fazla satış noktasında faaliyet gösterdiğini, … markasının dünyanın en tanınmış markalarından olduğunu, davalı tarafından usul ve yasaya aykırı olarak “…” ibaresinin başvuru konusu edildiğini, bu başvurunun müvekkilinin tescilli ve tanınmış “cep” markaları ile ayırt edilemeyecek kadar benzer olduğunu, müvekkili tarafından yoğun emek ve etkin tanıtım faaliyetleri sonucu tüketiciler nezdinde müvekkili ile özdeşleşmiş olan markalardan birinin “cep” kök markaları olduğunu, müvekkilinin “cep” ve “cepte” ibaresine ekli ibare ve şekillerle oluşturulmuş 242 adet tescilli markasının ve devam etmekte olan başvurusunun bulunduğunu, bu markaların seri marka niteliği taşıdığını, müvekkilinin ….” ibaresinin de müvekkili markaları ile benzer olduğunu, sayılan markalar ile dava konusu markanın benzer algılar yarattığını, müvekkilinin cep markalarını 2000 yılından beri kullandığını, söz konusu ibarenin tescili halinde tüketici nezdinde karışıklık yaratarak başvuru sahibi lehine müvekkilinin aleyhine olacak şekilde sonuçlar doğuracağını, müvekkili markasının ayırt edici gücünün ve etkileme alanının zayıflamasına yol açacağını, davalı markanın esas ve ortak unsurlarının müvekkili markaları ile aynı olduğunu, tüketicinin iki farklı marka karşısında bulunduğunu algılayabilse bile marka ve işaretin birbirleriyle idari ve ekonomik olarak bağlantılı şirketler olduğu yanılgısına düşebileceğini, müvekkili markalarının uzun yıllar boyunca yapılan yatırımlar ve kullanımlar neticesinde neredeyse tanınmış olduğunu, dava konusu markanın tesciline izin verilmesi halinde, müvekkili markalarının üzerindeki ayırt ediciliğin zarar göreceğini, çeşitli yargı kararlarında, müvekkilinin markalarının ortak “cep” unsuru içerir markalar ile benzer görülerek iltibas ihtimalinin varlığının kabul edildiğini, başvuru konusu markanın aynı zamanda kötü niyetle tescil edilmek istenildiğini, bu nedenle tüm mal ve sınıflar yönünden hükümsüz kılınması gerektiğini, mahkemelerce müvekkili lehine verilmiş kararların bulunduğunu, müvekkili markalarının tanınmış olduğunu, dava konusu başvurunun kötü niyetli bir başvuru olduğunu, iddia ederek işbu YİDK karar iptaline ve dava konusu markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı TÜRKPATENT vekili cevap dilekçesiyle, kurum tarafından alınan kararların usul ve yasaya uygun olduğunu, başvuruya konu işaret ile iddialara mesnet markalar arasında ortalama tüketicinin görsel, işitsel ve kavramsal algısı bakımından, ilişkilendirilme ihtimali de dahil iltibasa neden olacak herhangi bir benzerlik bulunmadığı, SMK 6/5 maddesi koşullarının somut olayda gerçekleşmediğini, kötü niyet iddialarını destekler nitelikte yeterli delil bulunmadığını, belirterek; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı şirket vekili davaya cevap dilekçesiyle, müvekkili adına tescil edilen “…” ibareli marka ile davacı tarafından itiraza gerekçe olarak gösterilen “cep” ibareli markalar arasında ayniyet ya da ayırt edilemeyecek derecede bir benzerlik bulunmadığını, markaların bütün olarak değerlendirilmesi gerektiği, davacı tarafından benzer olduğu iddia edilen “cep” ibareli markalar ile müvekkili adına tesciline karar verilen “…” ibareli marka arasında bariz ayırt edici farklılıklar olduğunu, yazılış ve tertip tarzları, şekil ve renk unsurları ile gerek okunuş, ses ve gerekse görüntü anlamında birbirleriyle asla karıştırılamayacak olan “…” markası ile davaya dayanak teşkil eden “CEP” ibareli markaların, özellikle “CEP” ibaresinin ayırt edici vasfının zayıflığı karşısında da yeterince ayırt edici vasıflara sahip oldukları ve iltibasa mahal vermeyeceklerini, özetle, markaların yazılış ve tertip tarzları, şekil ve renk unsurları ile gerek okunuş, ses ve gerekse görüntü anlamında birbirinden farklı olması; belirtilen farklılıklar dolayısıyla ortalama dikkate sahip tüketiciler açısından markaların karıştırılmasının mümkün olmaması; markalarda yer alan “CEP” ibaresinin ayırt edici niteliğinin oldukça zayıf oluşu ve 3.kişilerce tescil edilmiş birçok “CEP” ibareli markanın mevcudiyeti; tescil edilen “…” ibaresinin son derece özgün bir ibare olması ve bütünsel algı yaratması dolayısıyla davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
YARGILAMA:
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; davalı başvurusuna davacı tarafından yapılan itirazın reddiyle ilgili verilen YİDK kararının yerinde olup olmadığı iptal şartlarının oluşup oluşmadığı ve marka tescil edilmiş ise hükümsüzlük şartlarının oluşup oluşmadığı noktalarında toplandığı anlaşılmıştır.
Davanın açılmasını müteakip tarafların dava, cevap, cevaba cevap dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, tescil ve başvuru dosyaları ile Alâkalı ticaret sicil kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, taraflar sulhe teşvik olunmuş, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını müteakip, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yazı İşleri Yönetmeliği’nin 41/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraf vekillerine sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
Türk Patent’den celbedilen işlem dosyasının tetkikinden; dava konusu … ibaresinin 09 ve 35. sınıf hizmetlerde tescili amacıyla 31/01/2019 tarihinde gerçekleştirildiği görülen 2019/09422 sayılı başvurunun yapılan ilk incelemeler sonrasında 29/04/2019 tarih ve 323 sayılı bültende ilan olunduğu, anılan ilana karşı davacı yanın önceki tarihli “cep” ibaresini içerir markalarına dayalı olarak gerçekleştirdiği itirazların, Markalar Dairesi Başkanlığı’nın 13/12/2019 tarihli kararı neticesinde haklı bulunmayarak reddine karar verildiği, bilahare davacı yanın MDB kararının kaldırılması ve başvurunun reddi talebiyle bir kez daha gerçekleştirdiği itirazları inceleyen Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu’nun 2020-M-2315 sayılı kararıyla; “ 2019/09422 başvuru numaralı “…” ibareli başvurunun ilanına yapılmış olan itirazın reddi yönündeki Markalar Dairesi Başkanlığı kararına karşı, başvurunun 2000 17287, 2012 79747, 2000 06453, 2004 28890, 2000 19680, 2000 19681, 2012 95449, 2000 19675, 2011 64241, 2002 02061, 2000 18009, 2011/64245, 2012 82826, 2001 18416, 2012 59703 sayılı …. ibareli markalar ile karıştırılma ihtimali, itiraz gerekçesi “cep”/”cepte” markalarının tanınmışlığı ve kötüniyet gerekçeleriyle 6769 s. SMK’nın 6 ncı maddesi uyarınca reddedilmesi talebiyle yapılan itiraz incelenmiştir. 6769 sayılı SMK’nın “Marka tescilinde nispi ret nedenleri” başlıklı 6 ncı maddesinin 1 inci fıkrası; “Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dahil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.” hükmünü ihtiva etmektedir. 6769 sayılı SMK’nın 6(1) maddesi hükmü anlamında karıştırılma ihtimalinden söz edebilmek için öncelikle, iki koşulun birlikte var olması gerekmektedir. Bu iki koşuldan birincisi, tescili talep edilen markanın daha önceden tescilli ya da başvurusu yapılmış bulunan itiraz gerekçesi marka(lar) ile aynı ya da benzer olması, diğeri ise uyuşmazlığa konu markaların aynı ya da benzer mal ya da hizmetleri kapsamasıdır. Yerleşik içtihada göre, halkın malların veya hizmetlerin aynı işletmeden veya ticari olarak bağlantılı bir işletmeden geldiğine inanması riski karıştırılma ihtimalini ortaya çıkartır. 6769 sayılı SMK’nın 6(1) maddesinde karıştırılma “ihtimali”nden bahsedilmekte olup, hükmün lafzından da anlaşılacağı üzere, ilgili tescil engelinin varlığı için “somut bir karıştırma” eyleminin varlığı şart olmayıp böyle bir tehlikenin/ihtimalin/riskin varlığı yeterli olmaktadır. Ancak, bir markanın diğerini çağrıştırması, tek başına, -tanınmış markalar hariç- karıştırılma ihtimalinin varlığı için yeterli görülmemektedir. Karıştırılma ihtimali, kamunun ilgili kesiminin ihtilafa konu markalar ve mallar veya hizmetler hakkındaki algısı, markaların ve malların veya hizmetlerin benzerliğinin karşılıklı bağımlılığı dahil olmak üzere inceleme konusu ihtilafa ilişkin tüm faktörler dikkate alınarak, bütüncül olarak değerlendirilmelidir. Karıştırılma ihtimaline ilişkin bütüncül değerlendirme yapılırken, ihtilafın konusu markaların görsel, işitsel veya kavramsal benzerliği, işaretlerin bütün olarak oluşturdukları izlenim esasında incelenmelidir, ancak bu yapılırken işaretlerin ayırt edici ve baskın unsurları özellikle dikkate alınmalıdır. Karıştırılma ihtimaline ilişkin genel değerlendirmede, malların veya hizmetlerin ortalama tüketicisinin markalara ilişkin algısı belirleyici etkiye sahiptir. Bu bağlamda, ortalama tüketiciler markayı genellikle bütün olarak algılar ve markanın çeşitli detaylarına ilişkin kapsamlı bir analize girişmez. Karıştırılma ihtimaline ilişkin bütüncül değerlendirmede, ilgili malların veya hizmetlerin ortalama tüketicisinin makul derecede bilgili, gözlemci ve dikkatli olduğu varsayılır. Bununla birlikte, ortalama tüketicilerin farklı markalar arasında doğrudan bir karşılaştırma yapma şansına nadiren sahip olduğu, bunun yerine markaların zihninde kalan tam olmayan imajını (hatırasını) esas aldığı faktörü dikkate alınmalıdır. Buna ilaveten, ortalama tüketicilerin dikkat seviyesinin, ihtilafa konu malların veya hizmetlerin niteliğine göre değiştiği de göz önünde bulundurulmalıdır. Önceki tarihli markanın ayırt edici gücü arttıkça, karıştırılmanın ortaya çıkması ihtimali de artar. Bu nedenle, ayırt edici gücü, tabiatı gereği veya piyasada sahip olduğu bilinirlik (ün) nedeniyle, daha yüksek olan markalar, ayırt edici gücü düşük olan markalara kıyasla daha geniş korumadan yararlanırlar. Bu nedenle, karıştırılma ihtimalinin varlığı araştırılırken önceki markanın ayırt edici gücü ve özellikle sahip olduğu bilinirlik (ün) dikkate alınmalıdır. Buna paralel olarak, önceki tarihli markanın bir bütün olarak ayırt edici niteliği ne kadar düşükse karıştırılma ihtimali de o oranda azalacaktır. Markalar düşük seviyede ayırt ediciliği olan bir unsuru paylaşıyorsa, karıştırılma ihtimali değerlendirmesinde örtüşmeyen bileşenlerin markaların genel izlenimi üzerindeki etkisine odaklanılacaktır. Örtüşmeyen bileşenlerin benzerlikleri/farklılıkları ve ayırt edicilikleri ele alınacaktır. Sadece düşük seviyede ayırt ediciliği olan bir unsurun örtüşmesi, markaların ihtiva ettiği diğer unsurlarla beraber ortaya çıkan genel izleniminin son derece benzer olması gibi istisnalar hariç olmak üzere, normalde kendiliğinden karıştırılma ihtimaline yol açmaz. Bununla birlikte, sadece ayırt edici niteliği olmayan ve/veya tanımlayıcı unsurların örtüşmesi (markaların aynı zamanda benzer şekil unsurları ve/veya diğer kelime unsurlarını içermesi, markaların genel izleniminin oldukça benzer veya aynı olması durumları hariç olmak üzere) karıştırılma ihtimaline yol açmaz. (…) Birden fazla unsurdan oluşan bileşke markalar söz konusu olduğunda, iki marka arasındaki benzerliğin tespiti, bileşke bir markayı oluşturan öğelerden sadece birisini alarak, o öğeyi başka bir markayla karşılaştırmanın ötesinde bir incelemeyi gerektirir. Karşılaştırma, ihtilaf konusu markaların her birini bütün olarak inceleyerek yapılmalıdır, ancak bazı durumlarda, bileşke markayı oluşturan öğelerden biri, bileşke markanın kamunun ilgili kesiminde yarattığı bütüncül algıda baskın konumda bulunabilir. Karıştırılma ihtimali gerekçeli itiraz belirtilen genel ilkeler esas alınarak incelenmiştir. Yapılan incelemede, başvuru ile itiraz gerekçesi markaların “cep” / “cepte” ibarelerini ortak olarak içerdikleri görülmekle birlikte, markaların ihtiva ettikleri diğer unsurların birbirinden farklı olması nedeniyle görsel, işitsel ve kavramsal yönden bütünüyle bıraktıkları izlenim itibariyle belirgin biçimde farklılaşmış olması, markalarda ortak unsur olarak yer alan “cep”/”cepte” ibarelerinin “cep telefonu” / “cep telefonunda” anlamları dahilinde ticaret alanındaki yaygın kullanımı nedeniyle tek başına ayırt edici niteliklerinin çok düşük olması gibi hususlar birlikte göz önüne alındığında, markalar arasındaki farklılıkların somut olayda karıştırılma ihtimalini ortadan kaldırmaya yeterli olduğu görüşüne varılmıştır. Dolayısıyla, markalar arasında karıştırılma ihtimali bulunmadığı sonucuna ulaşılmış ve 6769 s. SMK’nın 6(1) maddesi kapsamındaki itiraz haklı bulunmamıştır. İtiraz gerekçesi “cep” / “cepte” ibareli markaların tanınmışlığı ispatlanamadığı gibi, “mağazamcempte” ibareli başvurunun 9 ve 35’inci sınıfta yer alan mal hizmetler için tescili veya bu hizmetlerle ilgili olarak kullanımı halinde 6769 s. SMK’nın 6(5) maddesinde sayılan koşulların ortaya çıkacağına ilişkin olarak, itirazda, muterizin telekomünikasyon sektöründe tanınmışlığını ileri sürdüğü “cep” / “cepte” ibareli markalarına verilecek zararın ya da markasının ününden sağlanacak yararın nelerden oluşacağını ve nasıl ortaya çıkacağını gösterir ve olayların olağan akışı içinde belirtilen durumların gerçekten olası olduğu yönünde bir sonuca varmak için yeterli kanaat oluşturacak deliller, argüman ve savlar sunulmadığından, Kurul’da da bu yönde bir kanaat oluşmadığından, başvurunun 6769 s. SMK’nın 6(5) maddesine aykırılık teşkil etmediği düşünülmüş ve bu yöndeki itirazlar da kabul edilmemiştir. Kötüniyet iddiası da somut dayanaktan yoksun olduğundan temelsiz bulunmuş ve kabul edilmemiştir. Açıklanan nedenlerle itirazın reddi gerekmiştir.” şeklinde karar verildiği, eldeki davanın iki aylık yasal süre içerisinde açıldığı anlaşılmış, işin esasına girilmiştir.
GEREKÇE:
Tescilli bir markanın ait olduğu mal ve hizmetler bakımından sağladığı korumanın kapsamı ve sınırları 10.01.2017 tarihinde yürürlüğe giren 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu (SMK) ile düzenlenmiştir.
“Marka tescilinde nispi ret nedenleri ” başlığı altında düzenlenen 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanununun 6. maddesi ise;
(1) Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.
(2) Ticari vekil veya temsilcinin, marka sahibinin izni olmaksızın ve haklı bir sebebe dayanmaksızın markanın aynı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerinin kendi adına tescili için yaptığı başvuru, marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.
(3) Başvuru tarihinden veya varsa rüçhan tarihinden önce tescilsiz bir marka veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaret için hak elde edilmişse, bu işaret sahibinin itirazı üzerine, marka başvurusu reddedilir.
(4) Paris Sözleşmesinin 1 inci mükerrer 6 ncı maddesi bağlamındaki tanınmış markalar ile aynı veya benzer nitelikteki marka başvuruları, aynı veya benzer mal veya hizmetler bakımından itiraz üzerine reddedilir.
(5) Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.
(6) Tescil başvurusu yapılan markanın başkasına ait kişi ismini, ticaret unvanını, fotoğrafını, telif hakkını veya herhangi bir fikri mülkiyet hakkını içermesi hâlinde hak sahibinin itirazı üzerine başvuru reddedilir.
(7) Ortak markanın veya garanti markasının yenilenmeme sebebiyle koruma süresinin sona ermesinden itibaren üç yıl içinde yapılan, ortak marka veya garanti markasıyla aynı veya benzer olan ve aynı veya benzer mal veya hizmetleri içeren marka başvurusu, önceki hak sahibinin itirazı üzerine reddedilir.
(8) Tescilli markanın yenilenmeme sebebiyle koruma süresinin sona ermesinden itibaren iki yıl içinde yapılan, bu markayla aynı veya benzer olan ve aynı veya benzer mal veya hizmetleri içeren marka başvurusu, önceki marka sahibinin itirazı üzerine bu iki yıllık süre içinde markanın kullanılmış olması şartıyla reddedilir.
(9) Kötüniyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir.” şeklindedir.
Bu düzenleme uyarınca getirilen yaptırımın iki koşulun bir arada bulunması hâlinde uygulanacağı görülmekte olup, bunlardan birincisi tescil başvurusu yapılan markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynı ya da benzer olması, ikincisi ise; her iki markanın da kapsadığı mal veya hizmetlerin aynı ya da benzer olmasıdır. Ancak burada 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanununun 6. maddesinin (5) numaralı fıkrasının hatırlatılması da gereklidir. Zira tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği durumlarda, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine, farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu ret edilebilecektir. Tanınmış marka kavramı yerleşik Yargıtay içtihatlarında “bir şahsa veya teşebbüse sıkı bir şekilde matufiyet, garanti, kalite, kuvvetli reklam, yaygın bir dağıtım sistemine bağlı, müşteri, akraba, dost, düşman ayırımı yapılmadan coğrafi sınır, kültür, yaş farkı gözetilmeksizin aynı çevredeki insanlar tarafından refleks halinde ortaya çıkan bir çağrışım olarak” ifade edilmiştir.
Ayrıca, 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanununun 6. maddesinin 1. fıkrasında geçen “halk tarafından karıştırılma ihtimali” konusunda ölçünün; bu işin ilgilisi veya uzmanı değil, tüketici olan halk olduğunun göz önünde tutulması gerekmektedir. Karıştırılma ihtimalinde önemli olan husus, halkın bu iki işaret arasında herhangi bir şekilde herhangi bir sebeple bağlantı kurma, ilişkilendirme ihtimalidir. Buradaki “ihtimal” kelimesi özenle ve özellikle kullanılmış bir kelime olup, şekil, ses, anlam, genel görünüm, çağrışım ve bir seri içinde bulunma izlenimi bu kapsamda değerlendirilmektedir.
Hatta markalar arasında birçok noktada fark bulunduğu tespit edilse bile “umumi intiba” ikisinin karıştırılabileceği yönünde ise, iki işaret arasında karıştırma ihtimalinin bulunduğu kabul edilmelidir (Tekinalp, Ünal; Fikri Mülkiyet Hukuku, İstanbul 2012, s. 443).
Bir başka anlatımla, “iltibas tehlikesi” görsel, biçimsel, anlamsal, işitsel benzerlikler, çağrıştırma, bir bütün olarak uyandırdığı toplu kanaat, malın veya hizmetin hitap ettiği alıcı grubunun toplumsal düzeyi ve durumu, markayı taşıyan malın değeri ve alıcının bu malı almaya ayırdığı zaman, markanın esas unsurları ve tamamlayıcı unsurları, karşılaştırılan işaretler arasındaki benzerlik, telaffuz, anlam veya biçimden, işaretlerin toplu olarak bıraktığı izlenimden, seri içine girmekten veya başka bir çağrışımdan kaynaklanabilir. Yine halkın, karşılaştırılan işaretler arasında herhangi bir şekilde “bağlantı” kurabilmesi de benzerlik bulunduğunu kabul etmek için yeterli olmaktadır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde;
Taraf markaları tescil kapsamları ve işaretsel yönden karşılaştırıldığında;

Davalı Markası Davacı Markaları

Davalının markasının incelenmesinde; dava konusu marka şekil unsuru içermeyen “…” ibarelerine sahip bir kelime markası olduğu, markanın bir bütün olarak davacı markaları ile herhangi bir görsel yakınlaşma taşımadığı, markalardaki tek ortak unsurun ise “cep” ibaresi olduğu, “mağaza” kelimesinin “büyük dükkân” anlamlarına geldiği, bu haliyle markanın bir bütün olarak özellikle mağazacılık faaliyeti ile ilgili bir cep uygulaması algısını tüketici nezdinde oluşturduğu anlaşılmaktadır.
Davacının markalarının incelenmesinde; davacı yana ait markaların tamamının “CEP” kök sözcük unsuru ve bu unsur etrafına eklenen ek sözcük unsurları (yayın, pocket, shop vs) ile oluşturulmuş işaretlerden ibaret olduğu görülmüştür. Davacı yan markalarında, genel anlamda markaya karakteristik özellik kazandıracak herhangi bir şekil unsuru görülmemekle birlikte davacının tamamı büyük harflerden oluşan markalarında “CEP” sözcüğünün yazımında genel olarak “C-E” harfleri daha büyük punto ile yazılmakta iken “P” harfinin yarı boyutta yazıldığı görülmekte olup bu şekildeki bir yazım karakterinin, davacı yan markalarının belki de tek karakteristik özelliği olarak kabulünün mümkün olduğu anlaşılmaktadır.
Markalar arasında iltibasa yol açacak derecede bir benzerlik olup olmadığının tespitinde her iki markaya konu işaretin, ayırt edici ve baskın unsurları dikkate alınarak bütünü itibariyle görsel, işitsel ve anlamsal olarak bıraktıkları izlenimin esas alınması gerekmektedir. Taraf markalarının ayırıcı unsurları olan “…” ibaresi ile “CEP” ibaresi arasında sadece CEP ibareleri yönünden anlam bakımından benzerlik bulunduğu, yine sadece CEP unsuru yönünden fonetik benzerlik bulunduğu, bununla beraber davalı başvurusunun da sadece “CEP” ibaresinden oluşmadığı, farklı sözcükleri de içerdiği, ”MAĞAZAM” kelimesinin kullanılması ile birlikte fonetik benzerliğin ortadan kalktığı, davalı markasında bulunan ve markanın ilk kelimesi olarak kullanılan ”MAĞAZAM” kelimesinin görsel benzerliği de ortadan kaldırdığı ve davalı markasını yeterli ayırıcı özelliğe kavuşturduğu, ayrıca CEP kelimesinin davacı markalarının emtia/hizmet konusunu teşkil eden 35.sınıf ürün ve hizmetler için cep telefonu özelliklerinden istifade edilmek suretiyle anılan ürün ve hizmetin sunulduğuna ilişkin mesaj verdiği, davacının “CEP” ibareli markalarının bu yönü itibariyle 35. sınıftaki hizmetler bakımından anılan özelliği itibariyle zayıf bir marka olduğu anlaşılmaktadır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 08.06.2016 gün ve E.2014/11-696, K.2016/778 sayılı kararı uyarınca iltibas değerlendirmesinin hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel hukuki bilgi ile çözümlenmesinin mümkün olduğu hususu da gözönünde bulundurularak yapılan incelemede, davalı başvurusunun tescilli olduğu sınıflar ile davacıya ait markaların tescilli bulunduğu hizmet sınıfları aynı tür olsa da, tarafların marka olarak kullanmak istedikleri ibareler arasında SMK 6/1 maddesi anlamında bir benzerlik veya iltibas tehlikesinin bulunmadığı, zira başvuru markasının ilk kelimesi olan ”MAĞAZAM” kelimesinin davalı markasını yeterli ayırt ediciliğe kavuşturduğu, her ne kadar davacı vekilince iddialarına dayanak olarak dava dışı bir başka kişiye ait “cepcılınıc” ibareli ve düz yazıdan ibaret başvurunun, davacı markaları ile benzer görüldüğü Ankara 2. FSHHM’nin 2011/109 Esas ve 2012/31 Karar sayılı kararını onayan Yargıtay 11.HD’nin 18.04.2013 gün ve 2012/8100 Esas ve 2013/7681 Karar sayılı ilamı gösterilmişse de, her başvurunun kendi koşulları çerçevesinde değerlendirileceğinin tabii olduğu, dava konusu başvuruda yer alan ve yukarıda açıklanan “MAĞAZAM” kelime unsurunun, baskın kelime olarak kullanılması, kullanılış şekli ile başvurunun davacı markalarından ayıt edilmesini sağladığı anlaşılmıştır. (Bknz. aynı yönde, Yargıtay 11. HD., 18/06/2019, 2018/2844 Esas ve 2019/4561 Karar; Yargıtay 11. HD., 18/06/2019, 2018/2844 Esas ve 2019/4561 Karar)
SMK 6/4, 5 fıkralarının ancak markalar arasında fonetik, görsel, anlamsal benzerlik bulunması halinde uygulanabileceği, SMK 6/4,5 maddelerinin iş bu dava açısından uygulama alanı bulamayacağı, kötü niyet hususunda ispat yükü üzerinde bulunan davacı yanca davalının kötü niyetli davrandığına dair dosyaya yeterli delil ibraz edilemediği de gözetilerek neticeten davanın reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi açıklandığı üzere:
1-Davanın REDDİNE,
2-Harçlar Yasasına göre hesaplanan 59,30-TL karar harcından peşin alınan 54,40-TL’nin mahsubu ile bakiye 04,90-TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
3-Davalılar kendilerini vekille temsil ettirdiğinden; Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesap olunan takdiren 5.900,00-TL maktu ücreti vekâletin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
4-Davacının yapmış olduğu yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
5-Davalılar tarafından yargılama gideri sarfedilmediğinden bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
6-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen yatırana iadesine (HMK m.333),
Dair, verilen karar hazır olan taraf vekillerinin yüzlerine karşı tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta içinde Bölge Adliye Mahkemelerinde istinaf yolu açık olmak üzere açıkça okunup usulen anlatıldı. 16/09/2021