Emsal Mahkeme Kararı Ankara 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2019/373 E. 2021/228 K. 17.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 1. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2019/373 Esas – 2021/228 Karar
T.C.
ANKARA
1. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

TÜRK MİLLETİ ADINA
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2019/373
KARAR NO : 2021/228

DAVA : Marka İle İlgili Kurum Kararının İptali, Marka Hükümsüzlüğü
DAVA TARİHİ : 17/12/2019
KARAR TARİHİ : 17/06/2021

Mahkememizde görülmekte olan marka ile ilgili kurum kararının iptali, marka hükümsüzlüğü davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesiyle; müvekkili … Gıda’nın 1961 yılından bu yana faaliyet gösterdiği alanda birçok ürünün tanıtımı ve geliştirilmesini sağlayarak bir kalite sembolü olmuş olduğunu, müvekkilinin kurulduğu 1961 yılından bugüne kadar özellikle bisküviler, krakerler, gofretler, pastalar, tartlar, kekler ve sair ürünlerin imali, ithali, ihracı ve ticareti alnında faaliyet gösterdiğini, müvekkilinin, imalini ve her türlü ticaretini yaptığı üstün kaliteyi garantileyen ürünleri ve tüketicinin değişen beğeni ve ihtiyaçlarını karşılayabilmesindeki başarısından dolayı sektöründe haklı bir ün ve pazar edinerek, kalitenin simgesi haline gelmiş olduğunu, müvekkili faaliyetlerini sürdürürken her zaman iyi niyet ve dürüstlük kurallarını kendisine temel ilke alarak bugüne kadar kendi özgün marka ve ürün çeşitleri, endüstriyel tasarımları ile piyasada var olmuş ve haksız rekabetin her türlüsünden uzak durmayı tercih etmiş olduğunu, müvekkiline ait “…” markasının Türk Patent ve Marka Kurumu tarafından TANINMIŞ MARKA olarak kabul edilmiş, maruf ve meşhur bir marka olduğunu, ayrıca “…” markasının WIPO (Dünya Fikri Mülkiyet Teşkilatı) nezdinde ilk olarak 23.02.2000 tarih ve 738993 no ile tescil edilmiş olduğunu, müvekkilinin “form” ibaresini ilk kez 1990 yılında tescil ettirmiş ve bu marka üzerinde büyük yatırımlar yaparak marka sayısını arttırmış ve arttırmaya devam ettiğini, müvekkilinin, “FORM” markalarını geliştirmekte, yaygınlaştırmakta ve çeşitli şekillerde marka başvuruları yaparak seri marka oluşturmak amacıyla hareket ettiğini, bu duruma ek olarak birçok farklı ülkeyi kapsar şekilde “FORM” markasını tescil eden müvekkili “FORM” ibaresini kendisine bağlamakta ve bu markaya global bir koruma sağlamaya çalıştığını, davalının 2017/121549 sayılı ve “… FORM ÇAYI” ibareli marka tescil başvurusunun 29.12.2017 tarih ve 294 sayılı bültendeki yayınına, bu marka müvekkilinin markaları ile iltibasa neden olacağı ve aynı sınıfta tescili istendiği için müvekkil adına itiraz edilmiş olduğunu, müvekkili adına yapılmış olan itirazın TÜRKPATENT Markalar Dairesi Başkanlığı tarafından itirazlarının kabul edilmiş olduğunu, ancak başvuru sahibinin TÜRKPATENT YİDK’ya yapmış oldukları itiraz sonucunda Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu tarafından Markalar Dairesi Başkanlığı kararının kaldırılmış olduğunu, müvekkili adına tescilli “form” ibareli markalar, 6769 sayılı SMK’nın 6/4 ve 6/5 maddeleri uyarınca tanınmış markalar olduğunu, müvekkili adına tescilli FORM ibareli markaların, 1990 yılından itibaren müvekkil tarafından kesintisiz ve aktif bir biçimde kullanılmış, reklam, satış ve pazarlama çalışmaları ile geliştirilerek toplum nezdinde güvenilir ve tanınmış bir marka halini almış olduğunu, FORM markası yıllardan beri görsel ve işitsel medyada yoğun bir reklam kampanyalarıyla yer almış ve adeta hafızalara kazınmış bir marka haline gelmiş olduğunu, HTP Araştırma Şirketi tarafından hazırlanan “FORM MARKA ALGISI VE MARKA BİLİNİRLİĞİ ARAŞTIRMASI” adlı, 22.07.2004 tarihli raporda ortalama gıda tüketicilerinin büyük bir çoğunluğunun “FORM” markasını müvekkiline özgülediği araştırma sonuçları ile sabit olduğunu, tüketicilerin, herhangi bir kategori düşünmeden genel olarak, “FORM” ibaresinin onlara ne çağrıştırdığı sorulduğunda tüketicilerin %43’lük kısmının müvekkilinin aynı zamanda ticari işletmesinin adı olan “…” markasını çağrıştırdığını belirtmiş olduğunu, bu durum bisküvi kategorisi için özel olarak sorulduğunda da aynı olduğunu, tüketicilerin %46’lık bir kısmının müvekkilinin aynı zamanda ticari adı olan “…” markasının çağrıştırdığını beyan etmiş olduklarını, sadece “FORM” ibaresinin hangi firmayı hatırlandığı sorulduğunda katılımcıların %59’u “…” şeklinde cevap vermiş olduklarını, bisküvi sektörü içinde “FORM” ibaresinin hangi işletmeyi çağrıştırdığı katılımcılara sorulduğunda ise katılımcıların %76’sı müvekkilinin “…” ticari işletmesini işaret etmiş olduğunu, hem genel hem bisküvi kategorisi için “FORM” denildiğinde hangi firmanın akıllarına geldiği sorulduğunda ise bu kez “…” firmasının en çok hatırlanan firma olmuş olduğunu, müvekkilinin 29 yılı aşkındır “FORM” markalarını kullanması sebebiyle müvekkilinin markası bütün sektörlerde bilinmekte ve tüketiciler tarafından sevildiğini, tüketicilerin halihazırda sahip oldukları “FORM” marka imajının işbu dava konusu “… FORM ÇAYI” markasına transferi iltibasa sebebiyet vereceğini, Yüksek Mahkemenin vermiş olduğu pek çok kararda TANINMIŞ MARKALAR söz konusu olduğunda iltibas ihtimalinin aratacağı belirtilmiş olduğunu, davalının marka başvurusu 6769 sayılı SMK’nın 6/9 maddesi anlamında kötü niyetli başvuru oluğunu, birbirlerine ayırt edilemeyecek derecede benzeyen müvekkiline ait “FORM” ile “… FORM ÇAYI” unsurlu markalarının; aynı satış noktalarında, aynı raflarda, yan yana ve aynı cinsteki mallar üzerinde kullanılması sebebiyle karışıklığa meydan vereceğinin gayet açık olduğunu, müvekkil adına haklı ve hukuka uygun bir şekilde tescil edilmiş “form” ibareli markalar ile davalı tarafından tescil ettirilmek istenen “… form çayı” markasının bulunduğu mal ve hizmet sınıfı aynı ve ayırt edilemeyecek derecede benzer olup bu durum iltibas ihtimalini kuvvetle muhtemel kıldığını, davalının 2017/121549 sayılı “… form çayı” ibareli markası, TÜRKPATENT nezdinde tescilli ve ayırt edicilik kazanmış “form” ibaresini doğrudan içerdiğinden, müvekkil markaları ile ayırt edilemeyecek derecede benzerlikle iltibas oluşturduğunu, müvekkili tarafından tescil edilen itiraza mesnet markalar esas unsur olarak “FORM” ibaresini ihtiva ettiğini, davalı tarafından tescil ettirilmek istenen markanın ise “… FORM ÇAYI” ibaresinden oluştuğunu, görüldüğü üzere davalı tarafından haksız ve hukuka aykırı olarak tescil ettirilmek istenen markanın “FORM” ibaresini doğrudan ihtiva ettiğini, davalı şirkete ait “…” ibareli birçok marka bulunduğunu, dolayısıyla, davalı şirketin esas amacının “…” ibaresinin tescil ettirmek olmasının hukuken mümkün olmadığını, “…” ibaresinin de müvekkilinin çatı markası ve ticaret unvanı olduğunu, önceki yıllarda müvekkili ile davalı şirket arasında görülen çok benzer uyuşmazlıklarda mahkemenin müvekkili lehine karar vermiş olduğunu, müvekkili ile davalı şirket arasında Ankara 4. Fikri ve Sına Haklar Hukuk Mahkemesi’nde 2007/27 E. ve 2009/12 K. Sayılı “… FORM” ibareli markaya ilişkin uyuşmazlık müvekkili lehine kabul edilmiş ve işbu karar kesinleşmiş olduğunu, müvekkil ile davalı şirket arasında Ankara 4. Fikri ve Sına Haklar Hukuk Mahkemesi’nde 2007/99 E. ve 2008/135 K. Sayılı “… GÜN BOYU” ibareli markaya ilişkin uyuşmazlık müvekkili lehine kabul edilmiş ve işbu karar kesinleşmiş olduğunu, dolayısıyla, yukarıda yer verilen uyuşmazlıklardan görüleceği üzere geçmiş yıllarda müvekkil adına işbu davanın davalısına karşı dava ikame edilmiş ve bu davalar müvekkili lehine sonuçlanmış olduğunu, davalı şirketin kötü niyetli olduğu ve markalar arasında benzerlik olduğu salt bu uyuşmazlıklardan bile çıkarılabileceğini, ayrıca davalı şirket yine 2017/121559 no ile “… FORM ÇAYI” ibareli marka için marka başvurusunda bulunmuş, tıpkı bu uyuşmazlıktaki gibi davalı kurumun haklı itirazlarını ret etmesini müteakip davalı şirket aleyhine Ankara 1. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nde 2019/358 E. ile dava ikame edilmiş olduğunu, görüldüğü üzere davalı şirketin müvekkil şirket tarafından TANINMIŞ MARKA konumuna getirilen “FORM” ibaresini sürekli tescil ettirmeye çalıştığını, bu hususun dahi davalı şirketin kötü niyetli olduğunun bir ispatı olduğunu, vasat düzeydeki tüketicilerin, malları almada ayıracağı zamanın kısalığı, ürünlerin sık kullanılan günlük ihtiyaçlardan olduğu dikkate alındığında, her iki markanın karıştırılacağının aşikâr olduğunu, zira davalı adına tescili talep edilen “… FORM ÇAYI” ibaresinin ve müvekkilinin “FORM” markalı ürünlerinin aynı satış noktalarında, aynı raflarda, yan yana ve aynı veya benzer cinsteki mallar üzerinde kullanılması karışıklığın daha da artmasına sebebiyet vereceğini, müvekkiline ait “FORM” markaları ile itiraz edilen “… FORM ÇAYI” markasının, aynı satış noktalarında, aynı raflarda ve reyonlarda, yan yana ve özellikle aynı ve benzer türden mallar üzerinde kullanılması, tüketiciler açısından karışıklığa neden olacağını belirterek davalı Türk Patent ve Marka Kurumu’nun 24.10.2019 tarihli ve … sayılı kararının iptaline, 2017/121549 sayı ile tescil başvurusu yapılan “… FORM ÇAYI” ibareli markanın tüm sınıflar yönünden iptaline, tescili halinde hükümsüz sayılmasına ve markalar sicilinden terkinine, dava konusu 29.12.2017 tarih ve 2017/121549 sayılı markanın huzurdaki dava sonuçlanıncaya kadar üçüncü kişilere devrinin önlenmesine dair ihtiyati tedbir kararı verilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı TÜRKPATENT vekili cevap dilekçesiyle, davaya konu markanın kırmızı zemin üzerine beyaz, büyük ve belirgin harflerle yazılmış “…” ibaresi ile onun altında küçük, kırmızı harflerle yazılmış “Form Çayı” ibaresinden müteşekkil olduğunu, davacının itiraz konusu markalarının “… FORM” ve bu ibareye ilaveten Hitit Güneş Kursu şeklinden oluştuğunu, başvuru konusu markada, marka algılamasına konu olan asli ayırt edici unsur “…” ibaresi olup, “form” ibaresinin, tescil kapsamındaki özellikle 30’uncu sınıfta yer alan “çaylar, buzlu çaylar” bakımından söz konusu malların nitelik ve vasfına gönderme yapan, ayırt edici niteliği çok zayıf bir ibare olduğunu, “Form” ibaresinin Fransızca bir sözcük olup “biçim, form, endam, bir şeyin istenilen ve olması gereken durumu” anlamına geldiğini, mezkur sözcük aynı zamanda dilimize yerleşmiş, günlük yaşamda sıklıkla kullanılan bir sözcük olduğunu, özellikle de gıda sektöründe yaygın kullanılan ve aşina olunan bir ibare olduğundan, ayrım gücü zayıf bir marka olduğunu, “Form” sözcüğü, çeşitli sektörlerde herkesin kullanabileceği türden ve ayrım gücü zayıf bir ibare olduğundan, özellikle ayırt edici ek/sözcüklerle kullanıldığında karıştırılma ihtimalinin ortadan kalkacağının açık olduğunu, başvuru konusu markada da, “form” ibaresi, ayırt ediciliği çok düşük tamamlayıcı unsur olup, anılan markada öne çıkan özgün unsurun, “…” ibaresi olduğunu, başvuru konusu ve itiraz konusu markada yer alan “form” ibaresinin, tanımlayıcı olduğu ve markasal olarak bir orijinalitesinin bulunmadığının açık olduğunu, “Form” ibaresi, bu anlamda herkesin kullanabileceği türden, fantezi-orijinal olmayan, ayrım gücü zayıf bir ibare olduğunu, dolayısıyla; eski markanın ayırt edici gücü yönünden markaları ele alındığında, düşük düzeyde ayırt ediciliği haiz, “form” ibareli davalı markaları ile davaya konu “… Form Çayı” ibareli markanın karıştırılmasının olası olmadığını, marka sahibi, üçüncü kişilerin, mal ve hizmetlerle ilgili tür, kalite, miktar, coğrafi kaynak veya diğer niteliklere ilişkin açıklamaları kullanmalarını engelleyemediğini, bu bağlamda “form” kelimesi üzerinde tekel oluşturulması, ilgili tüm kişileri aynı kelimeyi kullanmaktan men etme anlamına gelip, bu durumun iyiniyet, doğruluk ve güven kurallarına uygun olmaması bir yana, hakkaniyete aykırı olduğunun da ortada olduğunu, başvuru konusu marka davacı markalarına benzer olmadığından, tanınmışlığın huzurdaki davaya etkili olmadığını, markaların benzer olduklarını ve davacı markasının tanınmış olduklarını kesinlikle kabul etmemekle birlikte, bütünlük sağlanması açısından yine de değinmek gerekir ise; 6769 sayılı SMK’nın 6/5 maddesi açısından önemli olan, sonraki başvurunun tescili nedeni ile haksız bir yararın sağlanması, tanınmış markanın itibarının zarar görmesi, tanınmış markanın ayırt edici karakterinin zedelenmesi olasılıklardan birinin ortaya çıkması riskinin mümkün olup olmadığı ve bu risklerin varlığının davacı tarafından ispatının gerektiğini, bu durumu ispatlayacak bir delil ise mevcut davada bulunmadığını, başvuru konusu markanın tescili veya bu ürünlerle ilgili olarak kullanımı halinde 6769 sayılı SMK’nın 6/5 maddesinde sayılan koşulların ortaya çıkacağına ilişkin olarak da, itirazda, davacının tanınmışlığını ileri sürdüğü markasına verilecek zararın ya da markasının ününden sağlanacak yararın nelerden oluşacağını ve nasıl ortaya çıkacağını gösterir ve olayların olağan akışı içinde belirtilen durumların gerçekten olası olduğu yönünde bir sonuca varmak için yeterli kanaat oluşturacak deliller, argüman ve savlar sunulmadığından, başvurunun 6769 sayılı SMK’nın 6/5 maddesi uyarınca reddini gerektirecek haklı ve geçerli bir sebep bulunmadığının görüldüğünü, davacı vekilinin, davalı başvurusunun, 6769 sayılı SMK’nın 6/9 maddesi anlamında kötü niyetli bir başvuru olduğu yönündeki iddialarının da hukuka uygun olmadığını, somut olay ele alındığında; başvurunun kötü niyetle yapıldığını gösterir kanıtlar itiraz ekinde sunulmadığından ve Kurul’da başvurunun kötü niyetle yapıldığı yönünde kanaat oluşmadığından kötü niyet iddiası yerinde görülmemiş olduğunu, dava konusu marka başvurusu kötü niyet açısından irdelendiğinde, markanın yasada öngörülen amacına ve kendisinden beklenen iktisadi işlevlerine aykırı amaçlarla yapılmış bir tescil başvurusu olduğu yönünde yeterli kanaate ulaşılmamış olduğunu, davacının sunmuş olduğu deliller; davalının marka ticareti yapmak, yedekleme veya şantaj yahut davacıyı engelleme, pazara girişini güçleştirmek veya davacıya zarar verme kastıyla hareket ettiğini kabule yeterli bulunmamış olup, davacı, davalının başvurusunun 6769 sayılı SMK’nın 6/9 maddesi anlamında kötü niyetli bir başvuru olduğunu ispat edememiş olduğunu belirterek; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı şirket vekili cevap dilekçesiyle, davacının “form” ibareli tanınmış marka başvurusunun kurum tarafından reddedilmiş olduğunu, bu halde davacının zaten tanınmış marka korumasından yararlanmasının mümkün olmadığını, davacının dava dilekçesi sayfa 8’de “form” marka algısı ve marka bilinirliği araştırması adı altında bir araştırmaya iddialarını dayandırmış olduğunu, ancak 2020 yılında açılan bir davada 2004 yılında yapılmış araştırmalara dayanılmasının mümkün görülmemesi gerektiğini, zira gerek teknolojik gelişmeler, gerekse şirketlerin faaliyet ve eylemlerinin günden güne değişmesi gereği 16 yıl önce yapılan bir araştırma bugün bu davaya delil teşkil edemeyeceğini, yine davacının dava dilekçesi 9. Sayfasında belirtilen 2005 yılı reklam harcamaları ve eklerde verilen 2000- 2004 yıllarına ait reklam, tanıtım harcamalarının da bu belirtilen itirazları noktasında dikkate alınmaması gerektiğini, davacının günümüze ait güncel veri ve dokumanlar sunması gerektiğini, itiraz edenin salt tanınmışlık iddialarının işbu davaya dayanak teşkil etmek için yeterli olmadığını, öncelikle hiçbir şekilde markaların benzer olduğunu ispat edilememiş, ortaya konamamış olduğunu, diğer taraftan hiçbir şekilde davacının “form” ibaresini içeren tescilli markaları ile müvekkilinin marka başvurusu arasında karıştırılma ihtimali bulunmadığı ifade edilmekle birlikte, müvekkilin itiraz eden markalarından ne şekilde bir haksız yarar sağlayabileceği ve/veya markaları ve itiraz eden şirketin itibarının ne şekilde zarar görebileceği, ayırt edici karakterinin zedelenebileceğinin açıklanamamış, ispat edilememiş olduğunu, davacı markasının kullanıldığı mal/hizmet portföyünün genişliği, markanın Türkiye’de kullanımının yayıldığı coğrafi alan ile ilgili herhangi bir bilgi/veri sunulmamış olduğunu, dava ve karar konusu müvekkili marka müracaatı kötüniyetle yapılmış bir müracaat olmamakla birlikte bu hususta ileri sürülen davacı iddialarının tamamen varsayımdan ibaret olduğunu, öncelikle “markalar arasındaki benzerlik, karıştırılma ihtimali ile işaretin başkasına ait olduğunu bilme” tescil sahibinin kötü niyeti iddiaları için yeterli olmadığını, marka sahipleri salt markalar arasındaki benzerlik ve karıştırılma ihtimalini ileri sürerek kötü niyet iddiasında bulunamayacağını, aksinin, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğunu, itiraza dayanak markalar ile müvekkil markası arasında iltibas oluşturacak düzeyde bir benzerlik bulunmadığını, markaların bütün olarak incelenmesi kıstası esas alındığında; itiraz edilen müvekkil markası ile karşı tarafın markalarının benzemediği ve ortalama tüketici tarafından karıştırılmayacağının açık ve net olduğunu, müvekkilinin markasında esas/baskın unsurun ortalama tüketici nezdinde dikkat çekecek ibarenin form ibaresi olmadığını, müvekkili markasında “…” ibaresinin gerek anlam, gerek görsellik, gerekse kattığı işitsel farklılık nazarında dikkate/değerlendirmeye alınması gerektiğini, markalarda yer alan “form” ibaresinin ayırt edicilik sağlamayan ya da herkesin kullanımına açık yardımcı ve tali unsur olduğunu, ”form” ibaresinin özellikle diyet ürünleri, zayıflama amaçlı ürünler için ayırt edicilik sağlamayan bir kelime olduğunu, ”Form” ibaresi genellikle “formda kalmak” anlamında kullanılmakta ve tüketilen ürünlerin zayıflatıcı özelliğini vurguladığını, malların tüketildiğinde formda kalınacağına vurgu yapılmak ile malların özelliklerini gösterdiğini, işaret ile mallar arasında doğrudan ve özel bir ilişki bulunduğunu, Türkiye’de ortalama tüketicinin bu ilişkiyi derhal kurabildiğini, Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde içinde “FORM” ibaresi geçen yüzlerce markanın bulunduğunu, itiraz eden dayanak markalarını, müvekkil markasının tescili talep edilen sınıf ve emtialarda kullanmadığını, itiraz eden markaları bisküvi, atıştırmalık, yiyecek ürünleri için kullanıldığını, internet üzerinden basit bir araştırmayla dahi itiraza dayanak markaların kullanıldığı mal gruplarının tespit edilebildiğini, bu doğrultuda itiraz edenin kullanım ispatı bilgi ve belgelerinin tekrar incelenmesi taleplerinin bulunduğunu, bu halde, davacının, tescili talep edilen “05: Tıbbi amaçlı bitkiler ve tıbbi amaçlı bitkisel içecekler, bitkisel içecekler. 30: Çaylar, buzlu çaylar” için ciddi bir kullanımın söz konusu olup olmadığının incelenmesi gerektiğini, itiraz edilen müvekkil markası ile çakıştığı iddia edilen mal veya hizmetler üzerinde kullanımının ispatlanması gerektiğini, ancak yapılan basit bir araştırmada dahi davacının markasını müvekkilinin tescil talep ettiği mallarda kullanmadığının açıkça görülebildiğini belirterek; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
YARGILAMA:
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; davalı başvurusuna davacı tarafından yapılan itirazın reddiyle ilgili verilen YİDK kararının yerinde olup olmadığı iptal şartlarının oluşup oluşmadığı ve marka tescil edilmiş ise hükümsüzlük şartlarının oluşup oluşmadığı noktalarında toplandığı anlaşılmıştır.
Davanın açılmasını müteakip tarafların dava, cevap, cevaba cevap dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, tescil ve başvuru dosyaları ile Alâkalı ticaret sicil kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, taraflar sulhe teşvik olunmuş, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını müteakip, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yazı İşleri Yönetmeliği’nin 41/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraf vekillerine tahkikat ve yargılamının geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
Türk Patent’den celbedilen işlem dosyasının tetkikinden;davalının 2017/121549 sayılı ve “… FORM ÇAYI” ibareli marka tescil başvurusunun 29.12.2017 tarih ve 294 sayılı bültendeki yayınına, müvekkilinin markaları ile iltibasa neden olacağı ve aynı sınıfta tescili istendiği için … GIDA SANAYİ VE TİCARET A.Ş adına itiraz edildiği, itirazın TÜRKPATENT Markalar Dairesi Başkanlığı tarafından kabul edildiği, ancak başvuru sahibinin TÜRKPATENT YİDK’ya yapmış oldukları itiraz sonucunda Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu tarafından 24.10.2019 Tarihli … Sayılı TÜRKPATENT YİDK Kararıyla, ”…Belirtilen kapsamda yapılan inceleme sonucunda başvurunun asli unsurunun “…” ibaresi olduğu, hemen altında yer alan ve uyuşmazlığa konu olan “form çayı” ibaresinin ise tescili talep edilen mallar bakımından kullanımı bulunan, ayırt edici niteliği düşük olan ve marka algısı yaratmayan bir ibare olduğu hususu da dikkate alındığında, tescili talep edilen mallar bakımından tanımlayıcı nitelikte bir ibare olduğu tespit edilmiş ve işbu başvuru ile red gerekçesi markaların görsel, işitsel veya anlamsal düzeyde ilişkilendirme ihtimali de dahil olmak üzere karıştırmaya yol açabilecek derecede benzer olmadığı kanaatine ulaşıldığından işbu itirazın kabulü gerekmiştir.” gerekçesiyle ”İtirazın kabulüne ve başvuru hakkındaki ret kararının kaldırılmasına oybirliği ile karar verilmiştir.” şeklinde karar verildiği, davanın iki aylık yasal süre içerisinde 17/12/2019 tarihinde açıldığı anlaşılmış, davacı vekilinin eldeki davayı ikame ettiği tetkik edilmiş, işin esasına girilmiştir.
Bilirkişi kurulunca düzenlenen raporda özetle: dava konusu markanın kapsamındaki “05. Sınıf: Tıbbi amaçlı bitkiler ve tıbbi amaçlı bitkisel içecekler, bitkisel içecekler. 30. Sınıf: Çaylar, buzlu çaylar.” Mallarının davacının markalarının kapsamında aynı/aynı tür/benzer/ilişkili olarak yer aldığı, dava konusu marka başvurusu ile davacı markaları arasında marka işaretleri bakımından karıştırılmaya yol açacak düzeyde işitsel, görsel ve anlamsal benzerlik bulunmadığı, dava konusu marka ile davacı markaları arasında karıştırılma ihtimali bulunmadığı, dava konusu marka ile davacı markaları arasında karıştırılma ihtimali bulunmaması nedeniyle, dava konusu markanın davacı markalarının tanınmışlığından haksız yarar sağlama, itibarına zarar verme, ayırt edici karakterini zedeleme gibi hususların mümkün olmadığı, kötü niyet olup olmadığı hususu ile ilgili takdirin mahkemeye ait olduğu, bildirilmiştir.
Bilirkişi raporunun her iki tarafın iddia ve savunmasının kapsamı, taraf delilleri, marka kapsamları dikkate alınarak düzelendiği, hüküm kurmaya yeterli incelemenin yapıldığı, raporun usul ve yasaya aykırı yönünün bulunmadığı, hukuki değerlendirmenin nihai olarak mahkememizce yapılacağı anlaşılmakla yeni heyetten rapor alınması veya mevcut bilirkişi heyetinden ek rapor alınması yoluna gidilmemiştir.
GEREKÇE:
Tescilli bir markanın ait olduğu mal ve hizmetler bakımından sağladığı korumanın kapsamı ve sınırları 10.01.2017 tarihinde yürürlüğe giren 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu (SMK) ile düzenlenmiştir.
“Marka tescilinde nispi ret nedenleri ” başlığı altında düzenlenen 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanununun 6. maddesi ise;
(1) Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.
(2) Ticari vekil veya temsilcinin, marka sahibinin izni olmaksızın ve haklı bir sebebe dayanmaksızın markanın aynı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerinin kendi adına tescili için yaptığı başvuru, marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.
(3) Başvuru tarihinden veya varsa rüçhan tarihinden önce tescilsiz bir marka veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaret için hak elde edilmişse, bu işaret sahibinin itirazı üzerine, marka başvurusu reddedilir.
(4) Paris Sözleşmesinin 1 inci mükerrer 6 ncı maddesi bağlamındaki tanınmış markalar ile aynı veya benzer nitelikteki marka başvuruları, aynı veya benzer mal veya hizmetler bakımından itiraz üzerine reddedilir.
(5) Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.
(6) Tescil başvurusu yapılan markanın başkasına ait kişi ismini, ticaret unvanını, fotoğrafını, telif hakkını veya herhangi bir fikri mülkiyet hakkını içermesi hâlinde hak sahibinin itirazı üzerine başvuru reddedilir.
(7) Ortak markanın veya garanti markasının yenilenmeme sebebiyle koruma süresinin sona ermesinden itibaren üç yıl içinde yapılan, ortak marka veya garanti markasıyla aynı veya benzer olan ve aynı veya benzer mal veya hizmetleri içeren marka başvurusu, önceki hak sahibinin itirazı üzerine reddedilir.
(8) Tescilli markanın yenilenmeme sebebiyle koruma süresinin sona ermesinden itibaren iki yıl içinde yapılan, bu markayla aynı veya benzer olan ve aynı veya benzer mal veya hizmetleri içeren marka başvurusu, önceki marka sahibinin itirazı üzerine bu iki yıllık süre içinde markanın kullanılmış olması şartıyla reddedilir.
(9) Kötüniyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir.” şeklindedir.
Bu düzenleme uyarınca getirilen yaptırımın iki koşulun bir arada bulunması hâlinde uygulanacağı görülmekte olup, bunlardan birincisi tescil başvurusu yapılan markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynı ya da benzer olması, ikincisi ise; her iki markanın da kapsadığı mal veya hizmetlerin aynı ya da benzer olmasıdır. Ancak burada 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanununun 6. maddesinin (5) numaralı fıkrasının hatırlatılması da gereklidir. Zira tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği durumlarda, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine, farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu ret edilebilecektir. Tanınmış marka kavramı yerleşik Yargıtay içtihatlarında “bir şahsa veya teşebbüse sıkı bir şekilde matufiyet, garanti, kalite, kuvvetli reklam, yaygın bir dağıtım sistemine bağlı, müşteri, akraba, dost, düşman ayırımı yapılmadan coğrafi sınır, kültür, yaş farkı gözetilmeksizin aynı çevredeki insanlar tarafından refleks halinde ortaya çıkan bir çağrışım olarak” ifade edilmiştir.
Ayrıca, 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanununun 6. maddesinin 1. fıkrasında geçen “halk tarafından karıştırılma ihtimali” konusunda ölçünün; bu işin ilgilisi veya uzmanı değil, tüketici olan halk olduğunun göz önünde tutulması gerekmektedir. Karıştırılma ihtimalinde önemli olan husus, halkın bu iki işaret arasında herhangi bir şekilde herhangi bir sebeple bağlantı kurma, ilişkilendirme ihtimalidir. Buradaki “ihtimal” kelimesi özenle ve özellikle kullanılmış bir kelime olup, şekil, ses, anlam, genel görünüm, çağrışım ve bir seri içinde bulunma izlenimi bu kapsamda değerlendirilmektedir.
Hatta markalar arasında birçok noktada fark bulunduğu tespit edilse bile “umumi intiba” ikisinin karıştırılabileceği yönünde ise, iki işaret arasında karıştırma ihtimalinin bulunduğu kabul edilmelidir (Tekinalp, Ünal; Fikri Mülkiyet Hukuku, İstanbul 2012, s. 443).
Bir başka anlatımla, “iltibas tehlikesi” görsel, biçimsel, anlamsal, işitsel benzerlikler, çağrıştırma, bir bütün olarak uyandırdığı toplu kanaat, malın veya hizmetin hitap ettiği alıcı grubunun toplumsal düzeyi ve durumu, markayı taşıyan malın değeri ve alıcının bu malı almaya ayırdığı zaman, markanın esas unsurları ve tamamlayıcı unsurları, karşılaştırılan işaretler arasındaki benzerlik, telaffuz, anlam veya biçimden, işaretlerin toplu olarak bıraktığı izlenimden, seri içine girmekten veya başka bir çağrışımdan kaynaklanabilir. Yine halkın, karşılaştırılan işaretler arasında herhangi bir şekilde “bağlantı” kurabilmesi de benzerlik bulunduğunu kabul etmek için yeterli olmaktadır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde;
Taraf markaları tescil kapsamları ve işaretsel yönden karşılaştırıldığında;
Davalı Markası Örnek Davacı Markaları

Taraf markalarının emtia kapsamları incelendiğinde, dava konusu markanın kapsamındaki “05. Sınıf: Tıbbi amaçlı bitkiler ve tıbbi amaçlı bitkisel içecekler, bitkisel içecekler. 30. Sınıf: Çaylar, buzlu çaylar.” Mallarının davacının markalarının kapsamında aynı/aynı tür/benzer/ilişkili olarak yer aldığı anlaşılmıştır. Şu hâlde SMK 6/1 maddesi yönünden tescil engellerinde aranan karıştırılma ihtimali de belirtili emtialar yönünden gerçekleşmiştir. Devamla;
Davalının markasının incelenmesinde; davalının dava konusu marka başvurusu kelime markası olup markada şekil unsuru yer almadığı, markayı oluşturan kelime unsurlarının … Form Çayı ibareleri olduğu, markanın üstte pembe renkte bir şeridin içine beyaz renkte “…” ibaresinin yer aldığı hemen altında yine pembe renkte “Form Çayı” ibaresinin yer aldığı şekil unsuru içermeyen bir kelime markası olduğu, dava konusu markada yer alan “form çayı” ibaresi bir isim tamlaması olup dava konusu mallar bakımından tanımlayıcı, ayırt edici niteliği düşük bir ibare olduğu dolayısıyla markanın esas unsurunun “…” ibaresi olduğu anlaşılmaktadır.
Davacının markalarının incelenmesinde; FORM+ ibareli markaın kelime, diğerlerinin ise kelime unsuru ön planda olan kelime+şekil markaları olduğu, davacı markalarından “Formda Kal+şekil” ibareli markada yer alan “form” ibaresini yeşil, davacının diğer markalarında yer alan “form” ibarelerinin sınırları siyah renk, içi beyaz renkten oluştuğu anlaşılmaktadır.
Markalar arasında iltibasa yol açacak derecede bir benzerlik olup olmadığının tespitinde her iki markaya konu işaretin, ayırt edici ve baskın unsurları dikkate alınarak bütünü itibariyle görsel, işitsel ve anlamsal olarak bıraktıkları izlenimin esas alınması gerekmektedir. “Form” ibaresi ayırt edici vasfı çok güçlü olmayan bir kelime olup tüketicinin de davacı markalarını hususiyetle “ambalajlı bisküvi ve kraker” ürünleri ile bildiği, başka bir ifadeyle, davacının “form” ibaresine kullanım sonucu ayırt edicilik kazandırdığı emtiaların dahi, diğer gıda ürünleri arasında, sadece “bisküvi ve krakerler” ile sınırlı olduğunun muhtelif yargı kararları ile kabul edildiği bir halde, tüketicinin davalı markası ile karşıya kalması durumunda, zihninde ve algısında hiç tereddütsüz olarak davacı markalarını oluşturacağının kabulü mümkün değildir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 08.06.2016 gün ve E.2014/11-696, K.2016/778 sayılı kararı uyarınca iltibas değerlendirmesinin hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel hukuki bilgi ile çözümlenmesinin mümkün olduğu hususu da gözönünde bulundurularak yapılan incelemede, davacı adına tescilli markalar ile davalının “… Form Çayı” ibareli markası arasında biçim, renk, grafik unsurlar, düzenleme ve tertip tarzı olarak görsel, sesçil ve anlamsal olarak ortalama tüketicileri iltibasa düşürecek derecede bir benzerlik bulunmadığı, işin uzmanı veya dikkatli kişilerden oluşmayan, makûl düzeyde bilgilendirilmiş, marka ve başvuru konusu işareti aynı anda görüp detaylarını karşılaştırma olanağı bulunmayan, daha önce görüp yararlandığı markanın aşağı yukarı net anısının tesirinde olan ortalama düzeydeki alıcı kitlesinin, yargılama konusu ürünler için ayırdığı satın alım ve yararlanım süresi içinde, davalının “… Form Çayı” markasını gördüğünde bunun davacının mesnet markalarından farklı bir marka olduğunu algılayabileceği, tescilli markaların bir uzantısı, yeni bir versiyonu, yeni bir serisi olarak algılanmasının ihtimal dahilinde olmadığı, taraf markaları arasında iltibas bulunmadığı, iltibas tehlikesinin bulunmaması halinde 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanununun 6. maddesinin (9) numaralı fıkrasının uygulama alanı dahi bulmayacağı dikkate alınarak davanın reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM: Gerekçesi açıklandığı üzere:
1-Davanın REDDİNE,
2-Harçlar Yasasına göre hesaplanan 59,30-TL karar harcından peşin alınan 44,40-TL’nin mahsubu ile bakiye 14,90-TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
3-Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesap olunan takdiren 5.900,00-TL maktu ücreti vekâletin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
4-Davacının yapmış olduğu yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
5-Davalılar tarafından yargılama gideri sarfedilmediğinden bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
6-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen yatırana iadesine (HMK m.333),
Dair, verilen karar hazır olan taraf vekillerinin yüzlerine karşı tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta içinde Bölge Adliye Mahkemelerinde istinaf yolu açık olmak üzere açıkça okunup usulen anlatıldı. 17/06/2021