Emsal Mahkeme Kararı Ankara 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2019/180 E. 2021/261 K. 08.07.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 1. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2019/180 Esas – 2021/261 Karar
T.C.
ANKARA
1. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

TÜRK MİLLETİ ADINA
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2019/180
KARAR NO : 2021/261
DAVA : Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 08/05/2019
KARAR TARİHİ : 08/07/2021

Mahkememizde görülmekte olan marka hükümsüzlüğü davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesiyle; müvekkili şirketin gıda üretim normlarına uygun bir şekilde üretim yapan bir firma olduğunu, ürünlerini “…” ve “…” markaları ile pazara sunduğunu, müvekkilinin alanında çok sayıda bölgesel ve uluslar arası marka ödülleri ve kalite sertifikaları aldığını, müvekkilinin “…” markasını yalnızca ülkemizde değil yurtdışında da tescil ettirdiğini ve kullandığını, müvekkilinin “…” markasını aynı zamanda 2013/00474 ve 2014/03333 sayısı ile tasarım tescil başvurusuna da konu ettiğini, dolayısıyla müvekkilinin “…” ibareli ve “…” esas unsurlu birçok seri markası bulunduğunu ve uzun yıllardan beri yoğun ve ciddi surette markalarını kullandığını, davalının ise … sayılı markası ile müvekkilinin uzun yıllardan beri kullanmakta olduğu markası ile ayırt edilemeyecek kadar benzer olan bir markayı kötü niyetli olarak tescil ettirdiğini ve kullandığını, davalının amacının müvekkilinin markalarından haksız bir biçimde yararlanmak olduğunu, tescil işlemlerini tamamlarken de kanunu dolandığını, müvekkilinin “…” ibaresi üzerinde öncelik hakkı bulunduğunu, 1994 yılından beri markasını tescil ettirerek kullandığını, uzun yıllara sair kullanımlar ile markalarına ayırt edicilik kazandırdığı gibi aynı zamanda seri marka izlenimi de yarattığını, dava konusu marka ile müvekkili markaları arasında iltibas tehlikesi bulunduğunu, aralarında ayniyet derecesinde benzerlik bulunduğunu, işaretler arasındaki tek farkın markaların başında yer alan harflerden ibaret olduğunu, her iki markanın da kelime markası olduğunu, markaların birbirlerinin devamı olarak algılanabileceklerini, müvekkili markasının sektöründe güçlü bir bilinirliğinin bulunduğunu, dolayısıyla davalının markası ile müvekkili markalarının ayırt edilemeyecek kadar benzer görüleceklerini, yine taraf markalarının 29 ve 30. Sınıftaki malları ortak olarak içerdiklerini, tüketicilerin markalar arasında ekonomik bir bağ bulunduğu yanılgısına düşebileceklerini iddia ederek … sayılı markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı şirket vekili cevap dilekçesiyle, müvekkilinin “…” markasının 1999 yılından beri var olduğunu, müvekkilinin bu markayı hak sahibi şirketin feragati üzerine yaptığı başvuruyla hak sahibi olduğunu, davacının markalarının en eskisinin 2016 tarihli olduğunu ve hiçbirinin tek başına “…” şeklinde olmadığını, buna karşılık müvekkilinin markasının tasfiye halindeki … Gıda San. Ve Tic. A.Ş. adına 99/001338 ve 99/016554 sayıları ile tescilli olduğunu, anılan firmanın marka hakkından vazgeçmesi üzerine boşta kalan marka için müvekkilinin başvuruda bulunduğunu ve markayı tescil ettirdiğini, davacının “…” ve “leziza” markaları ile müvekkili markası arasında bir benzerliğin zaten bulunmadığını, davacının tek başına … şeklinde olan markasının 35. Sınıfta tescilli olduğunu, yine davacı markalarının “pirinç, bulgur, bakla, mercimek, nohut, bezelye, fasulye, barbunya ve börülce” ile sınırlandırılmış emtia gruplarını içerdiğini, müvekkilinin 1986 yılından soğuk meze, yemek ve çiğ köfte sektöründe faaliyet gösterdiğini, müvekkilinin markalarının eski sahibi olan firmanın da 99/016554 sayılı markasının benzer emtiaları taşıdığını, davacının ise faaliyet alanlarında meze içeriğin bulunmadığını, “…” ve “…” ibarelerinin birbirlerinden farklı anlaşılabilir kelimeler olduğunu, müvekkili markasının “meze” kelimesinden türetildiğini, davacı markasının ise “lezzet” kelimesinden türetildiğini, davacı markalarında çok sayıda ön ekin de yer aldığını, davacının “…” markalarını birebir taşıyan dahi çok sayıda markanın bulunduğunu, davacı markalarının tanınmış olmadığını, “…” kelimesinin sıklıkla kullanılan bir ibare olduğunu, müvekkilinin ilgili piyasada çok evvelden beri kullanılan bir markayı, markanın boşa çıkmasının yardımı ile tescil ettirdiğini ve hak sahibi olduğunu, davacının eskiden beri kullanılan “…” markasına itirazı yokken şimdi ileri sürdüğü itirazların kötü niyetli olduğunu, davacının bir kısım markalarının “…, …, …” gibi şekillerde olduğunu, davacının müvekkili marka başvurusuna yönelik kurum nezdinde ileri sürdüğü itirazların kurum tarafından da reddedildiğini belirterek; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
YARGILAMA:
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; davalı adına tescilli markanın 6769 sayılı SMK 5/ç 6/1, 6/5, 6/9 ve 25 md kapsamında hükümsüzlük şartlarının oluşup oluşmadığı noktalarında toplandığı anlaşılmıştır.
Davanın açılmasını müteakip tarafların dava, cevap, cevaba cevap dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, tescil ve başvuru dosyaları ile Alâkalı ticaret sicil kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, taraflar sulhe teşvik olunmuş, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını müteakip, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yazı İşleri Yönetmeliği’nin 41/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraf vekillerine tahkikat ve yargılamının geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
Türk Patent’den celbedilen işlem dosyasının tetkikinden; … GIDA NAKLİYE DAĞITIM TAAHHÜT SANAYİ VE TİCARET LİMİTED ŞİRKETİ adına dava konusu … ibaresinin tescili için 29 ve 30. Sınıf emtiaları kapsayacak şekilde 24.01.2018 tarihinde gerçekleştirildiği, tescilinin 28.03.2019 tarihinde gerçekleştirildiği anlaşılmıştır.
Bilirkişi kurulunca düzenlenen raporda/ ek raporda özetle: dava konusu … sayılı marka ile davacı yanın önceki tarihli markalarının aynı, aynı tür ya da benzer nitelikteki emtiaları kapsadıkları, bununla birlikte taraf markaları arasında özellikle kavramsal açıdan ve ayrıca işitsel yönden meydana gelen farklılığın, bütüncül anlamda da işaretlerin, ilgili tüketiciler nezdinde, birbirlerinden farklı algılar yaratmaları sonucunu meydana getirdiği, bu nedenle işaretler arasında ilişkilendirilme ihtimali de dahil olmak üzere karıştırılma ihtimalinin mevcut olmadığı, dosya kapsamına sunulan delillerin davacı yan markalarının tanınmış marka olarak kabul edilmesi için yeterli olmadığı, davalı yana ait markanın kötü niyetli bir tescil konusu edildiği hususuna yönelik davacı yanın iddialarının somut deliller ile ortaya konulamadığı, takdirin mahkemeye ait olduğu, bildirilmiştir.
Bilirkişi raporunun/ ek raporun her iki tarafın iddia ve savunmasının kapsamı, taraf delilleri, marka kapsamları dikkate alınarak düzelendiği, hüküm kurmaya yeterli incelemenin yapıldığı, raporun/ ek raporun usul ve yasaya aykırı yönünün bulunmadığı, hukuki değerlendirmenin nihai olarak mahkememizce yapılacağı anlaşılmakla yeni heyetten rapor alınması veya mevcut bilirkişi heyetinden yeniden ek rapor alınması yoluna gidilmemiştir.
GEREKÇE:
Tescilli bir markanın ait olduğu mal ve hizmetler bakımından sağladığı korumanın kapsamı ve sınırları 10.01.2017 tarihinde yürürlüğe giren 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu (SMK) ile düzenlenmiştir.
6769 sayılı SMK’nın 5/1-ç bendi “Aynı veya aynı türdeki mal veya hizmetlerle ilgili olarak tescil edilmiş ya da daha önceki tarihte tescil başvurusu yapılmış marka ile aynı veya ayırt edilemeyecek kadar benzer işaretler.” tescil edilemeyeceği hükmünü amirdir. Bu düzenleme marka hukukuna hakim olan öncelik ve bir markanın tek bir sahibi olması ilkelerini ifade eder. Böylece daha önce tescil edilmiş veya başvurusu yapılmış bir markanın aynı veya ayırt edilmeyecek kadar benzerinin, aynı veya aynı türdeki mal veya hizmetler için bir başkası adına mükerrer tesciline engel olunması amaçlanmıştır. Aksi halin bir markanın birden fazla kişi tarafından kullanılmasına ve halkın yanıltılmasına neden olacağı kabul edilmiştir. Bu hususu TürkPatent tescil sürecinde, kendiliğinden dikkate almakla yükümlüdür.
Başvuruya konu markanın (işaretin) daha önce tescil edilmiş (veya başvurusu yapılmış) marka ile aynı olması, karşılaştırılan markaların (işaretlerin) özdeş, farksız, tıpa tıp taklit, aynen veya bire bir kopya olmalarını ifade eder. Aralarında küçük de olsa farlılık bulunan markalar ise aynı sayılamazlar. Ancak markaların farklı büyüklükte olması veya sözcük markalarının yazı karakterinin (el yazısı, büyük-küçük harf) veya yazı tipinin (Times New Roman, Arial, Comic Sans MS gibi) farklılaştırılması aynı olma durumunu etkilemez.
Ayırt edilemeyecek kadar benzerlik ise, karşılaştırılan markalar aynı olmamakla birlikte, orta düzeydeki alıcıda bıraktığı genel izlenimlerinin hemen hemen aynı olmasıdır. Bir başka deyişle, markalar arasındaki farklılık o kadar önemsizdir ki, müşteri kitlesi nezdinde markalar yazılış, okunuş, görsel veya işitsel olarak aynı imiş gibi algılanırlar.
Ancak 6769 sayılı SMK’nın 5/1-ç maddesindeki tescil engelinin varlığı için sadece başvuru ile önceki markaların aynı veya ayırt edilemeyecek kadar benzer olması yeterli değildir. Aynı zamanda başvuru ve önceki markanın kapsadığı mal ve hizmetlerin de aynı yada aynı tür olması zorunludur. Bu iki koşulun birlikte gerçekleşmesi durumunda yasa koyucu halkın bu iki markayı karıştırma ihtimalinin bulunduğunu kabul etmiştir. Bu nedenle, TürkPatent ayrıca karıştırma ihtimalinin var olup olmadığı üzerinde durmaksızın başvuruyu ret edecektir. Başvuru ve redde mesnet markanın kapsamındaki mal veya hizmetlerin bire bir örtüşmesi bir diğer söyleyişle özdeş olması halinde ayniyet mevcuttur. Aynı tür kavramı ise, kural olarak aynı sınıfın aynı alt gurubu içinde bulunmayı ifade eder. Marka Tescil Başvurularına Ait Mal ve Hizmetlerin Sınıflandırmasına İlişkin 2002/3 sayılı Tebliğin 5 ve 7. maddeleri anılan ilkeyi açıkça ifade etmektedir. Bununla birlikte sınıflandırma Nice Anlaşmasının 2. maddesinde vurgulandığı üzere, tescil edilmiş herhangi bir markanın koruma kapsamının belirlenmesi bakımından bağlayıcı değildir.
Ayırt edilemeyecek kadar benzerlikten söz edilebilmesi için başvuru konusu işaret ile redde mesnet markalar arasında ortalama tüketici ve yararlanıcılar nazarıyla bakıldığında hiçbir araştırma ve herhangi bir inceleme yapılmasını gerektirmeyecek derecede açık ve net biçimde iltibasın ortaya çıkmasının kesin olarak öngörülebilir olması gerekir.
“Marka tescilinde nispi ret nedenleri ” başlığı altında düzenlenen 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanununun 6. maddesi ise;
(1) Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.
(2) Ticari vekil veya temsilcinin, marka sahibinin izni olmaksızın ve haklı bir sebebe dayanmaksızın markanın aynı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerinin kendi adına tescili için yaptığı başvuru, marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.
(3) Başvuru tarihinden veya varsa rüçhan tarihinden önce tescilsiz bir marka veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaret için hak elde edilmişse, bu işaret sahibinin itirazı üzerine, marka başvurusu reddedilir.
(4) Paris Sözleşmesinin 1 inci mükerrer 6 ncı maddesi bağlamındaki tanınmış markalar ile aynı veya benzer nitelikteki marka başvuruları, aynı veya benzer mal veya hizmetler bakımından itiraz üzerine reddedilir.
(5) Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.
(6) Tescil başvurusu yapılan markanın başkasına ait kişi ismini, ticaret unvanını, fotoğrafını, telif hakkını veya herhangi bir fikri mülkiyet hakkını içermesi hâlinde hak sahibinin itirazı üzerine başvuru reddedilir.
(7) Ortak markanın veya garanti markasının yenilenmeme sebebiyle koruma süresinin sona ermesinden itibaren üç yıl içinde yapılan, ortak marka veya garanti markasıyla aynı veya benzer olan ve aynı veya benzer mal veya hizmetleri içeren marka başvurusu, önceki hak sahibinin itirazı üzerine reddedilir.
(8) Tescilli markanın yenilenmeme sebebiyle koruma süresinin sona ermesinden itibaren iki yıl içinde yapılan, bu markayla aynı veya benzer olan ve aynı veya benzer mal veya hizmetleri içeren marka başvurusu, önceki marka sahibinin itirazı üzerine bu iki yıllık süre içinde markanın kullanılmış olması şartıyla reddedilir.
(9) Kötüniyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir.” şeklindedir.
Bu düzenleme uyarınca getirilen yaptırımın iki koşulun bir arada bulunması hâlinde uygulanacağı görülmekte olup, bunlardan birincisi tescil başvurusu yapılan markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynı ya da benzer olması, ikincisi ise; her iki markanın da kapsadığı mal veya hizmetlerin aynı ya da benzer olmasıdır. Ancak burada 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanununun 6. maddesinin (5) numaralı fıkrasının hatırlatılması da gereklidir. Zira tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği durumlarda, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine, farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu ret edilebilecektir. Tanınmış marka kavramı yerleşik Yargıtay içtihatlarında “bir şahsa veya teşebbüse sıkı bir şekilde matufiyet, garanti, kalite, kuvvetli reklam, yaygın bir dağıtım sistemine bağlı, müşteri, akraba, dost, düşman ayırımı yapılmadan coğrafi sınır, kültür, yaş farkı gözetilmeksizin aynı çevredeki insanlar tarafından refleks halinde ortaya çıkan bir çağrışım olarak” ifade edilmiştir.
Ayrıca, 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanununun 6. maddesinin 1. fıkrasında geçen “halk tarafından karıştırılma ihtimali” konusunda ölçünün; bu işin ilgilisi veya uzmanı değil, tüketici olan halk olduğunun göz önünde tutulması gerekmektedir. Karıştırılma ihtimalinde önemli olan husus, halkın bu iki işaret arasında herhangi bir şekilde herhangi bir sebeple bağlantı kurma, ilişkilendirme ihtimalidir. Buradaki “ihtimal” kelimesi özenle ve özellikle kullanılmış bir kelime olup, şekil, ses, anlam, genel görünüm, çağrışım ve bir seri içinde bulunma izlenimi bu kapsamda değerlendirilmektedir.
Hatta markalar arasında birçok noktada fark bulunduğu tespit edilse bile “umumi intiba” ikisinin karıştırılabileceği yönünde ise, iki işaret arasında karıştırma ihtimalinin bulunduğu kabul edilmelidir (Tekinalp, Ünal; Fikri Mülkiyet Hukuku, İstanbul 2012, s. 443).
Bir başka anlatımla, “iltibas tehlikesi” görsel, biçimsel, anlamsal, işitsel benzerlikler, çağrıştırma, bir bütün olarak uyandırdığı toplu kanaat, malın veya hizmetin hitap ettiği alıcı grubunun toplumsal düzeyi ve durumu, markayı taşıyan malın değeri ve alıcının bu malı almaya ayırdığı zaman, markanın esas unsurları ve tamamlayıcı unsurları, karşılaştırılan işaretler arasındaki benzerlik, telaffuz, anlam veya biçimden, işaretlerin toplu olarak bıraktığı izlenimden, seri içine girmekten veya başka bir çağrışımdan kaynaklanabilir. Yine halkın, karşılaştırılan işaretler arasında herhangi bir şekilde “bağlantı” kurabilmesi de benzerlik bulunduğunu kabul etmek için yeterli olmaktadır.
6769 sayılı SMK’nın “Hükümsüzlük hâlleri ve hükümsüzlük talebi” başlıklı 25. maddesinde “1) 5 inci veya 6 ncı maddede sayılan hâllerden birinin mevcut olması hâlinde mahkeme tarafından markanın hükümsüzlüğüne karar verilir.
(2) Menfaati olanlar, Cumhuriyet savcıları veya ilgili kamu kurum ve kuruluşları markanın hükümsüzlüğünü mahkemeden isteyebilir.
(3) Marka hükümsüzlük davası, dava tarihinde sicilde marka sahibi olarak kayıtlı kişilere veya hukuki haleflerine karşı açılır. Markanın hükümsüzlüğü davalarında Kurum taraf gösterilmez.
(4) Bir marka, 5 inci maddenin birinci fıkrasının (b), (c) ve (d) bentlerine aykırı olarak tescil edilmiş olup da kullanım sonucunda tescil edildiği mal veya hizmetler bakımından hükümsüzlük talebinden önce ayırt edici nitelik kazanmışsa hükümsüz kılınamaz.
(5) Hükümsüzlük hâlleri, markanın tescil edildiği bir kısım mal veya hizmete ilişkin bulunuyorsa, sadece o mal veya hizmet yönünden kısmi hükümsüzlüğe karar verilir. Marka örneğini değiştirecek biçimde hükümsüzlük kararı verilemez.
(6) Marka sahibi, sonraki tarihli bir markanın kullanıldığını bildiği veya bilmesi gerektiği hâlde bu duruma birbirini izleyen beş yıl boyunca sessiz kalmışsa, sonraki tarihli marka tescili kötüniyetli olmadıkça, markasını hükümsüzlük gerekçesi olarak ileri süremez.
(7) 6 ncı maddenin birinci fıkrası uyarınca açılan hükümsüzlük davalarında 19 uncu maddenin ikinci fıkrası hükmü def’i olarak ileri sürülebilir. Bu durumda kullanıma ilişkin beş yıllık sürenin belirlenmesinde dava tarihi esas alınır. Hükümsüzlüğü istenen markanın başvuru veya rüçhan tarihinde, davacının markası en az beş yıldır tescilli ise davacı ayrıca, söz konusu başvuru veya rüçhan tarihinde 19 uncu maddenin ikinci fıkrasında belirtilen şartların yerine getirildiğini ispatlar. ” düzenlemesine yer verilmiştir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde;
Dava konusu marka … şeklindeki iken davacının markaları “…” kelimesi ve bu kelime etrafına eklenmiş ön ses ve ek sesler ve ayrıca çeşitli şekil unsurları ile oluşturulmuş markalar olup taraf markaları arasında işbu madde kapsamında aranılan düzeyde aynı veya ayırt edilemeyecek benzerliğin mevcut olmadığı kapsamlı bir değerlendirme yapılmasına gerek duyulmayacak mahiyette açık olup işaretler arasındaki ilişkinin 6/1 maddesi kapsamında ileri sürüldüğü görülen nispi ret gerekçeleri çerçevesinde değerlendirilebilecek nitelikte olduğu anlaşılmıştır.
Taraf markaları tescil kapsamları ve işaretsel yönden karşılaştırıldığında;

Davalı Markası Örnek Davacı Markaları

Taraf markalarının emtia kapsamları incelendiğinde, dava konusu marka başvurusu kapsamında 29 ve 30. Sınıfta yer alan emtiaların tamamı, davacı yanın önceki tarihli markaları kapsamında yer alan emtialar ile aynı, aynı tür ya da benzer nitelikte, birbirlerini tamamlayan, birbirleri yerine ikame edilebilir, benzer ihtiyaçlara yönelik, ortalama tüketiciye hitap eden nitelikteki emtialardır. Şu hâlde SMK 6/1 maddesi yönünden tescil engellerinde aranan karıştırılma ihtimali emtialar yönünden gerçekleşmiştir. Devamla;
Davalının markasının incelenmesinde; dava konusu … markasının standart harflerle yazılmış bir sözcük markası olduğu, markada herhangi bir şekil unsurunun yer almadığı, “…” şeklinde dilimizde anlamı bulunan bir kelimenin bulunmadığı, dolayısıyla bu ibarenin yaratılmış, fantezi bir kelime olduğu, markanın “..” şeklinde iki heceli olarak telaffuz edileceği anlaşılmaktadır.
Davacının markalarının incelenmesinde; davacı yanın …+şekil temel kompozisyonu ile oluşturulmuş “…” kelimesi ve yine bu kelimeye eklenen birtakım ön unsurlar … ile oluşturulmuş markalar ailesine sahip olduğu, anılan markaların tamamında “…” kelimesinin esas unsur olarak yer aldığı ve davacının anılan ibareyi her bir markasında temel unsur olarak korumak suretiyle markalarını oluşturduğu anlaşılmaktadır.
Davacı markalarında sair kelime unsurları da yer almakla birlikte uyuşmazlığında temeli “…” kelimesinden kaynaklıdır.
Markalar arasında iltibasa yol açacak derecede bir benzerlik olup olmadığının tespitinde her iki markaya konu işaretin, ayırt edici ve baskın unsurları dikkate alınarak bütünü itibariyle görsel, işitsel ve anlamsal olarak bıraktıkları izlenimin esas alınması gerekmektedir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 08.06.2016 gün ve E.2014/11-696, K.2016/778 sayılı kararı uyarınca iltibas değerlendirmesinin hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel hukuki bilgi ile çözümlenmesinin mümkün olduğu hususu da gözönünde bulundurularak yapılan incelemede, bu bağlamda somut olayda tartışılması gereken temel husus ortalama tüketici algısında “…” şeklinde somut anlama sahip Türkçe bir kelimeden oluşan davacı markası ile “…” şeklinde yaratılmış, somut anlamı bulunmayan yaratılmış bir sözcük arasında iltibasa yol açacak bir benzerliğin mevcut olup olmadığı incelendiğinde, taraf markalarının her ikisinin de iki hece ve beş harften oluşmakta olup işaretler arasındaki tek farkın başlangıçlarında yer alan “L” ve “M” harflerinden kaynaklı olduğu; bununla birlikte özellikle kısa sözcük markalarında tek bir harf farkının dahi kelimelerin özellikle kavramsal açıdan birbirlerinden farklılaşabileceği, söz gelimi “masa-kasa”, “kader – kadir”, “yazan – yakan” gibi tek bir harf farkından müteşekkil farklılıklar dahi işaretlerin birbirlerinden kavramsal olarak farklılaşması sonucunu doğurduğu, bu farklılığın kimi durumlarda karşılaştırılan her iki kelimenin de bağımsız somut anlamlar kazanmasına sebep olurken, kimi durumlarda ise kelimelerden birinin tüketici algısında somut anlam yaratacak şekilde oluşması gibi bir sonuç doğururken diğer sözcüğün ise soyut, yaratılmış bir ibare olarak algılanmasını doğurabileceği, özellikle somut anlam içerir ibarenin Türkçe bir kelime olması halinde meydana gelen bu farklılığın ortalama bir tüketici tarafından dahi derhal algılanması mümkün olduğu, somut olayda da taraf markalarının esas unsurları olan bu sözcüklerin, harf dizilimsel olarak ortak bir kısım harfleri taşıdıkları görülmekte ve bu durum netice itibariyle kelimelerin yazım olarak ortalama düzeyde bir benzerlik taşımalarını sonucunu ortaya koymakta ise de kelimelerin başlangıç seslerindeki farklılığın gerek işitsel gerekse de kavramsal açıdan işaretlerin birbirlerinden uzaklaşmalarını sağladığı; her ne kadar taraf markaları, dava konusu marka kapsamında yer alan emtialar bakımından aynı, aynı tür veya benzer emtiaları taşımakta iseler de bu emtiaların ilgili tüketici kitlesi olan ortalama tüketicilerin birbiri ile asgari düzeyde benzerlik gösteren her işareti birbiri ile ilişkilendirmek suretiyle karıştırmalarının beklenmesinin doğru olmadığı, taraf markalarının harf dizilimsel benzerliği nedeniyle aralarında oluşan görsel benzerliğin, işaretler arasındaki farklığın ilk harfte olması nedeniyle asgari düzeyde oluşan işitsel farklılık ve yine somut olarak oluşan kavramsal farklılığa üstün gelmeyeceği, tüketicinin taraf markaları arasında bir ilişki kurmayacağı gibi dava konusu markayı da davacı markalarının yeni bir versiyonu, serisi veya aynı aileye dahil yeni bir üyesi olarak algılama ihtimalinin bulunmasını gerektirir bir ilişkinin işaretler arasında bulunmadığı, tüketicinin iki marka arasında işletmesel bağlantı kurmasını gerektirecek bir hususun da mevcut olmadığı; davacı yanın markalarının tanınmışlığı iddiası ile ilgili olarak dosya kapsamında yer alan delillerin, bir markanın olağan kullanımlarını gösterir nitelikteki deliller olduğu, bu nitelikteki delillerin anılan işaretin tanınmış marka statüsünde korunmasını gerektirecek nitelikte bir kimliğe büründüğünü ortaya koymak için yeterli olmadığı, davacının “…” ibaresi etrafında bir seri marka ailesi yaratmış olması ve ilgili sektörde kullanıyor olmasının da tek başına tanınmışlık için yeterli bir kriter olmadığı, bu nedenle davacı yanın tanınmış markalara sağlanan geniş çaplı korumadan yararlanmasının mümkün olmadığı; taraf markaları arasındaki benzerlik iddiasının ötesinde dava konusu markanın kötü niyetli tescil başvurusuna konu edildiğini ortaya koyar herhangi bir delilin dosyada mevcut olmadığı, salt benzerlik iddiasının ise kötü niyete karine olarak kabul edilemeyeceği anlaşılmış ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi açıklandığı üzere:
1-Davanın REDDİNE,
2-Harçlar Yasasına göre hesaplanan 59,30-TL karar harcından peşin alınan 44,40-TL’nin mahsubu ile bakiye 14,90-TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
3-Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesap olunan takdiren 5.900,00-TL maktu ücreti vekâletin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
4-Davacının yapmış olduğu yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
5-Davalı tarafından yargılama gideri sarfedilmediğinden bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
6-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen yatırana iadesine (HMK m.333),
Dair, verilen karar hazır olan taraf vekillerinin yüzlerine karşı tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta içinde Bölge Adliye Mahkemelerinde istinaf yolu açık olmak üzere açıkça okunup usulen anlatıldı. 08/07/2021