Emsal Mahkeme Kararı Ankara 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2019/166 E. 2021/26 K. 02.02.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 1. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Karar
T.C.
ANKARA
1. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

TÜRK MİLLETİ ADINA
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2019/166
KARAR NO : 2021/26

DAVA : Markaya Tecavüzün ve Haksız Rekabetin Tespiti, Men ve Ref’i,
Maddi ve Manevi Tazminat
DAVA TARİHİ : 25/04/2019
KARAR TARİHİ : 02/02/2021

Mahkememizde görülmekte olan markaya tecavüzün ve haksız rekabetin tespiti, men ve ref’i, maddi ve manevi tazminat davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
DAVA:
Davacı vekil dava dilekçesiyle; müvekkilinin uzun süredir kullanmakta olduğu ve büyük yatırım, emek ve çaba sarf ederek tüketici nezdinde ayırt edici nitelik kazandırdığı, Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde başvurusu gerçekleştirilen … sayılı “…” marka adının sahibi olduğunu, ”…” ibaresinin slogan olarak ayırt edicilik içerdiğini ve müvekkilinin bu slogan ile özdeşleştirildiğini, söz konusu markanın tescil ettirilmeden önce uzun yıllar boyunca müvekkilinin babası … tarafından kullanıldığını, kendisinin vefatının ardından yasal mirasçı olan müvekkili … tarafından tescil ettirildiğini, davalı firmanın “…” sloganıyla müvekkiline ait olan markayı kendi işletmesine ait internet sayfası ve Twitter, İnstagram, Facebook gibi tüm sosyal medya ağlarında kullandığını, hukuka aykırı bu davranış 28.02.2019 tarihli Ankara … Noterliği tarafından … yevmiye nolu e-tespit tutanağı ile sabit hale geldiğini, davalı firmanın sergilediği tutumun haksız rekabet ilkelerine de aykırılık teşkil ettiğini, müvekkilinin arabuluculuk görüşmelerine başvurması üzerine görüşmeler yapıldıktan sonra davalı yanın Türk Patent ve Marka Kurumu’na “…” ibaresini kullanarak marka tescil başvurusunda bulunduğunu, bu görüşmelerden sonra yapılan bu haksız başvurunun davalı yanın kötü niyetli olduğunun ve iltibas yaratma amacı taşıdığının göstergesi olduğunu, müvekkiline ait “…” ibareli tescilli markada yer alan “…” ibaresinin yan unsur olmadığını, tüketici nezdinde “…” ibareli markada ilk bakışta göze çarpan tek unsurun “…” ibaresi olmadığını, “…” ibaresinin ne bir ad, ne bir adres, ne hizmetlerle ilgili cins, kalite, miktar, kullanım amacı, değer, coğrafi kaynak, üretim veya sunuluş zamanı ne de diğer niteliklere ilişkin açıklama veya kullanma amacı taşımadığını, söz konusu ibarenin müvekkilinin vermiş olduğu hizmetlerin sayıca fazla olduğunu gösteren müvekkilin yalnızca kumaş satımı yapmadığına vurgu yapan ve tüketicide de bu algıyı yaratan bir marka olduğunu, müvekkilinin “…” ibaresini “…” ve “…” ibarelerinden ayırtmaksızın toplu olarak tescil ettirdiğini, iki firma arasında herhangi bir şekilde bağlantı olduğuna inanan tüketicilerin davalıyı tercih etmeye başladıklarını ve bu nedenle müvekkilinin itibarının zedelendiğini ve maddi kayıp yaşadığını, müvekkilinin “… …” ibaresini 28.06.2018 tarihinde “…… www…com” ibaresini ise 07.11.2018 tarihinde başvurularını gerçekleştirdiğini, akabinde ise tescil işlemlerinin tamamlandığını, dava dilekçesinde tescilli iki markadan birinin başvuru numarasının maddi hata sonucu eksik yazıldığı ancak dilekçenin içeriğinden açıkça “…” ibaresini içeren … nolu markanın kastedildiğinin açık olduğunu belirterek, tecavüzün önlenmesi ve men-ine, tecavüzün gerçekleşmeye devam ettiği www…com adlı internet sitesinin erişiminin tedbiren engellenmesine, gerek görülecek diğer tedbir kararlarına hükmedilmesine, masrafın davalıdan alınarak hükmün tirajı en yüksek gazetede ilanına, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla mütecavizin elde ettiği kazanca göre 1.000 TL maddi tazminat ve 10.000 TL manevi tazminatın ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı şirket vekili cevap dilekçesiyle; müvekkili firmanın … nolu “… + Şekil” ibareli markanın 20. ve 35. Sınıflarda ticaret ve hizmet markası olarak ilk önce müvekkil şirketin ortaklarından …’ın eşi … adına tescil edilmiş olup daha sonra müvekkil şirkete verilen muvafakatname ile müvekkili tarafından kullanıldığını, müvekkili şirketin “küre şekli(logosu) + … …” şeklinde kullanıldığını, davacı markasının ana ayırt edici unsurunun “…” ibaresi olduğunu ve davacı markasıyla karşılaşacak kişinin algısının ana unsur olan “…” ibaresi üzerinde yoğunlaşacağını, müvekkili şirkete ait markada ise “… +Şekil” ibaresinin ana unsur olduğunu ve muhatap tüketici kitlesinin ana unsur olan “…” ibaresi üzerine odaklanacağını, davacı markasında yer alan “…” ibaresinin yan unsur olduğunu, davacı markası ile karşılaşacak kişilerin algısının ana unsur olan “…” ibaresine yoğunlaşacağını, “…” ibaresinin yan unsur ve slogan olduğunu, slogan markalarının tescili mümkün olsa da sloganın tek başına tescil edilmiş olması halinde daha yüksek bir koruma sağlayabileceği ancak yan unsurun tek başına tescilli markanın korumasından yararlanmaması gerektiğini, müvekkili şirketin davacı markasının yan unsuru olan “…” sloganını yine kendi adına tescilli “… + şekil” markası ile birlikte yan unsur olarak kullanıldığını, müvekkili şirketin davacı markasını markasal olarak değil, 20. sınıf emtialar bakımından yaptığı işin tanıtımını ve sunumunu sağlamak için yardımcı unsur olarak kullandığını, davacı markalarının tanınmış ya da tanınmışlık düzeyinde markalar olmadığı bu nedenle davacı markasının itibarından faydalanıldığı ya da itibarının zedelendiğinden bahsedilemeyeceği, davacı tarafın marka hakkına tecavüzün ya da haksız rekabetin varlığının söz konusu olamayacağı, dava dosyası incelendiğinde Türk Patent Kurumu’ndan gelen cevapta, davacı adına tescilli … tescil no’lu markanın “…” esas ve “…” tali unsurundan ibaret olduğu “…” ibaresini içermediği ve bu ibarenin herhangi bir şekilde tescil koruması kapsamında olmadığını, davacı tarafın tescilli olmayan bir ibareyi tescilli marka ile birlikte kullanmakta olup, tescilli olduğunu ileri sürmekte ve tescilli marka korumasından yararlanmak istediğini, davacıya ait … sayılı “… … ibareli tescilli marka ile müvekkilinin “küre şekli(logosu) + … …” kullanımları arasında herhangi bir benzerlik bulunmadığını, davacı tarafın davanın dayanağını değiştirdiği ancak bu değişikliğe taraflarının muvafakatinin olmadığını, incelemenin davacı tarafın dava ve cevap dilekçesinde ileri sürdüğü … sayılı markaya göre yapılması gerektiğini, davacının “… …” ibareli markasının tescil başvuru tarihinin 07.11.2018 tescil tarihinin ise 31.04.2019 olduğunu, işbu dava tarihinin ise 05.04.2019 olduğunu, davacının marka tescilinin çok yeni olduğu ve davacı markasındaki “…” ibaresinin kullanımla ayırt edicilik kazanmış bir ibare olmadığını, davacının markasının tanınmış marka olduğu yönünde herhangi bir iddia ya da delilin bulunmadığını, davacı markasında yer alan bu yan unsurun müvekkili tarafından kullanılmasının davacının marka hakkına tecavüz etmediğini ve bundan dolayı bir zararının da söz konusu olmadığını, müvekkili şirketin … sayılı ve “… …” ibareli marka başvurusunda bulunduğunu ancak tescil işlemlerinin hala devam ettiğini belirterek; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
YARGILAMA:
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; davalının kullanımlarının davacının tescilli marka hakkından doğan haklarına tecavüz teşkil edip etmediği haksız rekabet yaratıp yaratmadığı ve tazminat şartlarının oluşup oluşmadığı noktalarında toplandığı anlaşılmıştır.
Davanın açılmasını müteakip tarafların dava, cevap, cevaba cevap dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, tescil ve başvuru dosyaları ile Alâkalı ticaret sicil kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, taraflar sulhe teşvik olunmuş, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını müteakip taraf vekillerine sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
Bilirkişi kurulunca düzenlenen raporda özetle: davalının “… ….” şeklindeki kullanımlarının, davacının … sayı ile tescilli “…. www…com” ibareli markasından doğan hakkın kapsamı içerisinde kalmayacağı, tecavüzün olmadığı bir durumda tazminat hesabı yapılmasının da mümkün olmadığı, takdirin mahkemeye ait olduğu, bildirilmiştir.
Bilirkişi raporunun her iki tarafın iddia ve savunmasının kapsamı, taraf delilleri, marka kapsamları dikkate alınarak düzelendiği, hüküm kurmaya yeterli incelemenin yapıldığı, raporun usul ve yasaya aykırı yönünün bulunmadığı, hukuki değerlendirmenin nihai olarak mahkememizce yapılacağı anlaşılmakla yeni heyetten rapor alınması veya mevcut bilirkişi heyetinden ek rapor alınması yoluna gidilmemiştir.
GEREKÇE:
Tescilli bir markanın ait olduğu mal ve hizmetler bakımından sağladığı korumanın kapsamı ve sınırları 10.01.2017 tarihinde yürürlüğe giren 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu (SMK) ile düzenlenmiştir.
6769 sayılı SMK’nın “Marka tescilinden doğan hakların kapsamı ve istisnaları” başlığı ile düzenlenen 7. maddesi ise aşağıdaki şekildedir:
“Madde 7- (1) Bu Kanunla sağlanan marka koruması tescil yoluyla elde edilir.
(2) Marka tescilinden doğan haklar münhasıran marka sahibine aittir. Marka sahibinin, izinsiz olarak yapılması hâlinde, aşağıda belirtilen fiillerin önlenmesini talep etme hakkı vardır:
a) Tescilli marka ile aynı olan herhangi bir işaretin, tescil kapsamına giren mal veya hizmetlerde kullanılması.
b) Tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer mal veya hizmetleri kapsayan ve bu nedenle halk tarafından tescilli marka ile ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali bulunan herhangi bir işaretin kullanılması.
c) Aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde olmasına bakılmaksızın, tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle markanın itibarından haksız bir yarar elde edecek veya itibarına zarar verecek veya ayırt edici karakterini zedeleyecek nitelikteki herhangi bir işaretin haklı bir sebep olmaksızın kullanılması.
(3) Aşağıda belirtilen durumlar, işaretin ticaret alanında kullanılması hâlinde, ikinci fıkra hükmü uyarınca yasaklanabilir:
a) İşaretin, mal veya ambalajı üzerine konulması.
b) İşareti taşıyan malların piyasaya sürülmesi, teslim edilebileceğinin teklif edilmesi, bu amaçlarla stoklanması veya işaret altında hizmetlerin sunulması ya da sunulabileceğinin teklif edilmesi.
c) İşareti taşıyan malın ithal ya da ihraç edilmesi.
ç) İşaretin, teşebbüsün iş evrakı ve reklamlarında kullanılması.
d) İşareti kullanan kişinin, işaretin kullanımına ilişkin hakkı veya meşru bağlantısı olmaması şartıyla işaretin aynı veya benzerinin internet ortamında ticari etki yaratacak biçimde alan adı, yönlendirici kod, anahtar sözcük ya da benzeri biçimlerde kullanılması.
e) İşaretin ticaret unvanı ya da işletme adı olarak kullanılması.
f) İşaretin hukuka uygun olmayan şekilde karşılaştırmalı reklamlarda kullanılması.
(4) Markanın sahibine sağladığı haklar, üçüncü kişilere karşı marka tescilinin yayım tarihi itibarıyla hüküm ifade eder. Ancak marka başvurusunun Bültende yayımlanmasından sonra gerçekleşen ve marka tescilinin ilan edilmiş olması hâlinde yasaklanması söz konusu olabilecek fiiller nedeniyle başvuru sahibi, tazminat davası açmaya yetkilidir. Mahkeme, öne sürülen iddiaların geçerliliğine ilişkin olarak tescilin yayımlanmasından önce karar veremez.
(5) Marka sahibi, üçüncü kişiler tarafından dürüstçe ve ticari hayatın olağan akışı içinde, markasının aşağıda belirtilen biçimlerde kullanılmasını engelleyemez:
a) Gerçek kişilerin kendi ad veya adresini belirtmesi.
b) Malların veya hizmetlerin türüne, kalitesine, miktarına, kullanım amacına, değerine, coğrafi kaynağına, üretim veya sunuluş zamanına ya da diğer niteliklerine ilişkin açıklamalarda bulunulması.
c) Özellikle aksesuar, yedek parça veya eşdeğer parça ürünlerinde, malın ya da hizmetin kullanım amacının belirtilmesinin gerekli olduğu hâllerde kullanılması.”
6769 sayılı SMK’nın 29 maddesinde, marka hakkına tecavüz sayılan fiiller belirtilmiş olup;
(1) Aşağıdaki fiiller marka hakkına tecavüz sayılır:
a) Marka sahibinin izni olmaksızın, markayı 7 nci maddede belirtilen biçimlerde kullanmak.
b) Marka sahibinin izni olmaksızın, markayı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerini kullanmak suretiyle markayı taklit etmek.
c) Markayı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerini kullanmak suretiyle markanın taklit edildiğini bildiği veya bilmesi gerektiği hâlde tecavüz yoluyla kullanılan markayı taşıyan ürünleri satmak, dağıtmak, başka bir şekilde ticaret alanına çıkarmak, ithal işlemine tabi tutmak, ihraç etmek, ticari amaçla elde bulundurmak veya bu ürüne dair sözleşme yapmak için öneride bulunmak.
ç) Marka sahibi tarafından lisans yoluyla verilmiş hakları izinsiz genişletmek veya bu hakları üçüncü kişilere devretmek.
(2) 19 uncu maddenin ikinci fıkrası hükmü tecavüz davalarında def’i olarak ileri sürülebilir. Bu durumda kullanıma ilişkin beş yıllık sürenin belirlenmesinde dava tarihi esas alınır.
6769 sayılı SMK’nın 149 ncu maddesine göre, sınai mülkiyet hakkı tecavüze uğrayan hak sahibi, mahkemeden aşağıdaki taleplerde bulunabilir:
a. Fiilin tecavüz olup olmadığının tespiti
b. Muhtemel tecavüzün önlenmesi
c. Tecavüz fiillerinin durdurulması
d. Tecavüzün kaldırılması ile maddi ve manevi zararın tazmini
e. Tecavüz oluşturan veya cezayı gerektiren ürünler ile bunların üretiminde münhasıran kullanılan cihaz makine gibi araçlara tecavüze konu ürünler dışındaki diğer ürünlerin üretimini engellemeyecek şekilde el konulması
f. (d) bendi uyarınca el konulan ürün, cihaz ve makineler üzerinde kendisine mülkiyet hakkının tanınması
g. Tecavüzün devamını önlemek üzere tedbirlerin alınması, özellikle masraflar tecavüz edene ait olmak üzere (d) bendine göre el konulan ürünler ile cihaz ve makine gibi araçların şekillerinin değiştirilmesi, üzerindeki markaların silinmesi veya sınai mülkiyet haklarına tecavüzün önlenmesi için kaçınılmaz ise imhası.
h. Haklı bir sebebin veya menfaatinin bulunması halinde, masrafları karşı tarafa ait olmak üzere kesinleşmiş kararın günlük gazete veya benzeri vasıtalarla tamamen veya özet olarak ilan edilmesi veya ilgililere tebliğ edilmesidir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde;
Öncelikle davacı tarafça dava dilekçesi ve devamı dilekçelerinde davaya gerekçe olarak gösterilen markanın … sayılı “…” ibareli marka olarak ileri sürüldüğü ancak Türk Patent ve Marka Kurumu tarafından gönderilen … sayılı işlem dosyasında söz konusu markanın “… …” ibareli marka olduğu, davacı tarafça davaya gerekçe gösterilecek markanın başvuru sayısında sehven hata yapıldığı fark edilerek … sayılı “…. www…com” ibareli markanın davaya gerekçe gösterildiği anlaşılmaktadır.

Davacı Adına Tescilli Marka

Tescil No:…
“… … …. www…com”

Davalı Kullanımları

*https://www…com/tr/ adlı internet sitesindeki kullanımlar
… ….+şekil
*https://www.facebook.com/…/ adlı internet sitesindeki kullanımlar
… ….+şekil +…@…
*https://twitter.com/….. adlı internet sitesinde yer alan kullanımlar
… ….+şekil
*https://www.instagram.com/… adlı internet sitesindeki kullanımlar

… ….+şekil

Davacı yana ait … sayılı “…. www…com” ibareli markanın 35. Sınıfın tüm alt gruplarını kapsayacak şekilde tescilli olduğu, 35. Sınıf 05 alt grubunda yer alan mağazacılık hizmetlerinde ise 1-34 emtia sınıflarında kalan tüm malların satışının spesifik olarak belirtildiği görülmüştür. Bununla birlikte davacı tarafa ait internet sitesi üzerinde gerçekleştirilen incelemelerde davacı tarafın asıl kullanımının sanatsal malzemeler, dekoratif malzemeler, boyalar vs. nitelikteki her türlü dekorasyon amaçlı ürünlerin satışına yönelik olduğu anlaşılmaktadır.
Somut uyuşmazlık açısından davalı yana ait tecavüz fiillerinin gerçekleştiği iddia edilen internet siteleri incelendiğinde, davalı yanın kullanımlarının da sanatsal malzemeler, sanatsal malzemelerin satışa sunulması, sanat eserleri vb. hizmetlerine ilişkin olduğu görülmektedir. Bu meyanda markaya tecavüz eyleminin meydana gelebilmesi için gerekli olan şartlardan ilki, emtia benzerliği/ayniyeti şartının gerçekleştiğini söylemek mümkündür. Dolayısıyla tecavüz eyleminin meydana gelebilmesi için gerekli olan şartlardan ilki olan emtia benzerliği/ayniyeti şartının somut uyuşmazlık yönünden gerçekleştiği anlaşılmaktadır.
Markaya tecavüz iddialarında üzerinde durulması gereken ikinci husus taraf markalarının benzer olup olmadıkları ve ilgili tüketici kesimi nezdinde markalar arasında karıştırılma ihtimalinin bulunup bulunmadığıdır.
Davacı yana ait davaya konu … sayılı ibareli markanın “…”, “…”, “……” ve “www…com” ibarelerinden müteşekkil olduğu görülmekte olup markanın esas unsurunun “…” ibaresi olduğu anlaşılmaktadır. İhtilafa konu olan “…” ibaresinin davacı markasında slogan niteliğinde olduğu ve gerek konumu gerekse ilgili tüketici nezdinde bıraktığı izlenim itibarı ile tali unsur niteliğinde olduğu kanaatine ulaşılmıştır. Herhangi bir ayırt ediciliği bunmayan, tescil edileceği malı veya hizmeti tanımlayan klişe sloganlar ile salt mal/hizmet tanıtımına yönelik reklam sloganlarının marka olarak tescili mümkün değildir. Bununla birlikte sloganların da kimi durumlarda ayırt edici vasfının bulunduğu ve hatta yer yer en az markadaki esas unsur kadar yüksek ayırt edici olduğu durumlarla da karşılaşılması mümkündür. Somut olayda ise her iki tarafa ait markaların da özellikle sanatsal malzemelerin ve sanat eserlerin satışa sunulması sektöründe faaliyet gösterdiği göz önünde bulundurulduğunda “…” sloganının ilgili sektör bakımından ayırt edici gücünün, tanımlayıcılığa yakın düzeyde düşük bir slogan olduğu anlaşılmaktadır.
Davaya konu markada yer alan bir diğer ibare “……” ibaresidir. Bu ibarede yer alan “-dan günümüze, -dan beri” gibi ibarelerin ticari hayatta sıklıkla kullanılan ibareler olduğu, davacının ilgili sektörde hizmet vermeye 1969 yılında başladığını, bu tarihten itibaren kesintisiz olarak bu hizmeti vermeye devam ettiğini ve ilgili sektörde deneyimli olduğunu tüketicilere gösterebilmek amacıyla kullanıldığı görülmektedir. Bu nedenle anılan ibarenin de tali unsur konumunda olduğu anlaşılmaktadır.
Davacıya ait markayı oluşturan unsurlar bir bütün olarak değerlendirildiğinde markadaki ön plana çıkan ana unsurun “…” ibaresi olduğu ve sair unsurların gerek markadaki konumları gerekse de anlamsal özellikleri itibarıyla ayırt ediciliklerinin düşük olduğu, markada tali nitelikteki kaldıkları görülmektedir. Markalar içerisinde yer alan bu tür tali nitelikteki ibare ve unsurların ana unsurla birlikte, ana unsura eş değer şekilde koruma sağlayabilmeleri için yoğun kullanımla ayırt ediciliğinin arttırılmış olduğunun ispatlanması veya kullanılan sloganın daha önce hiçbir şekilde kullanılmamış özgün bir slogan olması gerekmektedir. Davacının davasına dayanak olarak gösterdiği “…” ibareli sloganı yoğun kullanım neticesinde kendisi ile özdeşleştirerek ticari bir değer haline getirdiğini ortaya koyar herhangi bir delil dosyada mevcut olmadığı gibi, bahse konu sloganın özgün, eşsiz bir slogan olduğunu söylemek de mümkün değildir.
Davalı yanın tecavüz faaliyetlerinin gerçekleştiği iddia edilen internet sitelerinde yapılan incelemelerde ise davalı kullanımlarının “… ……+şekil” ibaresi etrafında toplandığı, kullanımın “yuvarlak şekil”, “…” ve “……” ibarelerinden müteşekkil olduğu görülmekte olup söz konusu ibarenin davalı tarafından 21.03.2019 tarihinde marka başvurusuna konu edildiği ve başvurunun 12.12.2019 tarihli 338 sayılı Marka Bülteni’nde yayınlandığı ancak henüz tescile ilişkin işlemlerin tamamlanmadığı görülmektedir.
Davalı kullanımına konu olan ibare bütün olarak incelendiğinde, ön planda yer alan esas unsurun “…” ibaresi olduğu, şekil unsuru ve “…” ibaresinin tali unsurlar olduğu, özellikle “…” sloganın markanın bütününe oranla oldukça küçük olduğu, bu sebeple tüketici nezdinde markasal algı yaratacak asli unsurun “…” ibaresi olduğu görülmektedir. Bunu yanında davalıya ait internet sitelerinde ve sosyal medya hesaplarında yer alan kullanımlardan; “…” ibaresinin “……” ibaresinden daha büyük ve daha kalın harflerle, daha baskın olacak şekilde kullanılarak asıl vurgulamak istenilen ibarenin “…” ibaresi olduğu kanaati oluşmuştur.
Tüm bu açıklamalar neticesinde davacı yanın tescilli markası ile davalı tarafın fiili kullanımı, asli ve tali unsurlar göz önünde bulundurularak bütünsel bir bakış açısı ile karşılaştırıldığında; tarafların markalarının esas unsurlarının farklı olduğu, taraf markalarında ortak olan “…” sloganının markalarda tali unsur konumunda olduğu, “…” ibaresinin ayırt edici gücü ve özgünlük düzeyinin düşük olduğu, salt “…” ibaresine bağlı benzerliğin markaların aynı iktisadi – idari kaynaktan geldiği algısını doğuracak düzeyde benzerlik olmadığı ve iltibas ihtimaline sebebiyet vermeyeceği, davalı tarafa ait bu kullanımların, davacı yan tescilli markasından doğan hakları ihlal etmeyeceği bu yüzden de maddi ve/veya manevi herhangi bir tazminata hükmedilmesine yer olmadığı anlaşılmıştır. Açıklanan nedenlerle davanın reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi açıklandığı üzere:
1-Davanın REDDİNE,
2-Harçlar Yasasına göre hesaplanan 59,30-TL karar harcının peşin alınan 187,86-TL’den mahsubu ile bakiye 128,56-TL’nin kararın kesinleşmesini müteakip istem halinde davacıya iadesine,
3-Davacının men, ref taleplerinin reddi nedeniyle; Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesap olunan takdiren 5.900,00-TL ücreti vekâletin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
4- Manevi tazminat talebinin reddi nedeniyle; Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesap olunan takdiren 5.900,00-TL ücreti vekâletin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5- Maddi tazminat talebinin reddi nedeniyle; Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesap olunan takdiren 1.000,00-TL ücreti vekâletin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
6-Davacının yapmış olduğu yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
7-Davalı tarafından yargılama gideri sarfedilmediğinden bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
8-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen yatırana iadesine (HMK m.333),
Dair verilen karar, hazır olan taraf vekillerinin yüzüne karşı, tebliğ tarihinden itibaren 2 haftalık yasal süre içinde Bölge Adliye Mahkemesinde istinaf yolu açık olmak üzere açıkça okunup, usulen anlatıldı. 02/02/2021

Katip … Hakim …
¸ ¸