Emsal Mahkeme Kararı Ankara 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2018/74 E. 2021/77 K. 26.03.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 1. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Karar
T.C.
ANKARA
1. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

TÜRK MİLLETİ ADINA
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2018/74
KARAR NO : 2021/77

DAVA : Markaya Tecavüzün ve Haksız Rekabetin Tespiti,
Maddi ve Manevi Tazminat
DAVA TARİHİ : 28/02/2018
KARAR TARİHİ : 26/03/2021

Mahkememizde görülmekte olan markaya tecavüzün ve haksız rekabetin tespiti, maddi ve manevi tazminat davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
DAVA:
Davacı vekil dava dilekçesiyle; müvekkili şirketin ABD’nin en büyük perakende satış mağazalarından biri olduğunu ve kendisine ait “…” markasını uzun yıllardır menşe ülke ABD başta olmak üzere dünya genelinde Türkiye de dahil 100 den fazla ülkede yaygın ve yoğun olarak kullandığını ve tescil kayıtları ile koruma altına aldığını, müvekkili firmaya ait … markasının Paris Sözleşmesi ve 6769 Sayılı SMK’nın 6/4 ve 6/5 maddeleri uyarınca tanınmış marka olduğunu, müvekkiline ait “…” markası ve at üstünde … oyuncusu figürlü “… Şekil” markasının dünya çapında 100’den fazla ülkede tescil ettirilmiş olduğunu, davalı yanca hukuka aykırı şekilde gerçekleştirilen markasal kullanımların 6769 Sayılı SMK uyarınca marka tecavüzü suçunu oluşturduğunu, davalı yanın müvekkiline ait TÜRKPATENT nezdinde tescilli … sayılı “…” ibareli, … sayılı “… ralph lauren” ibareli, … sayılı “… …” ibareli, … sayılı “Şekil”, … sayılı “…” ibareli markalarının aynı veya ayırt edilemeyecek derecede benzerlerini 25. Sınıfta yer alan “giyim eşyaları” üzerinde izinsiz ve hukuka aykırı olarak kullandığının tespit edildiğini, davalı yanın müvekkili adına tescilli ve tanınmış “…” markasını ve at üstünde … oyuncusu figürlü tanınmış “… Şekil” markasını müvekkilin izni olmaksızın haksız ve hukuka aykırı olarak birçok üründe kullandığını ve müvekkilinin bu markalara üzerindeki haklara tecavüz ettiğini, davalı yanın hukuka aykırı eylemelerine karşı gerçekleştirilen Bakırköy .. FSHHM … D. İş sayılı dosyası kapsamına davacı yan tarafından sunulan (kot pantolonlarının) ürünlerin, davalı tarafça gerçekleştirilen marka tecavüzünü kanıtladığını, müvekkiline ait “…” ve “ŞEKİL” markaları ve “… …” markalarını bahse konu ürünler üzerindeki markasal kullanımlar aynı ve ayırt edilemeyecek düzeyde benzer olduğunu ve aynı tür ve benzer mallar üzerinde kullanılmakta olduğunu, davalı yanın basiretli bir tacir gibi davranmadığını ve kötü niyetli olduğunu, davalı yanın müvekkiline ait markaları, müvekkilinin izni olmaksızın, taklit ve haksız kazanç kastı ile haksız ve hukuka aykırı olarak birçok üründe kullanmak suretiyle haksız rekabet oluşturduğunu, davalı yanın müvekkiline ait markayı haksız ve izinsiz kullanması sebebiyle maddi zarara uğramış olduğunu, davalı yanca gerçekleştirilen markasal kullanımlar, müvekkil markasının sulandırılmasına sebep olduğunu ve tüketici nezdinde itibarını zedelediği için manevi zarara da uğradığını, 10.000 TL manevi ve fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak suretiyle şimdilik 40.000 TL maddi tazminata karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı şirket vekili cevap dilekçesiyle; davacı yana ait marka haklarını ihlal eder nitelikte hiçbir eylem ve faaliyette bulunmadığını, davacı tarafından tespit ettirilen 7 adet pantolonun kendisine ait olmadığını, iş yerinde bahse konu ürünlerin sergilenmediğini, kasanın yanında durduğunu, kendisine ait tescilli olan … sayılı “…” markasını kullanmakta olduğunu, belirterek; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
YARGILAMA:
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; davalı kullanımlarının davacının tescilli marka hakkından doğan haklarına tecavüz ve haksız rekabet yaratıp yaratmadığı maddi ve manevi tazminat şartlarının oluşup oluşmadığı noktalarında toplandığı anlaşılmıştır.
Davanın açılmasını müteakip tarafların dava, cevap, cevaba cevap dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, tescil ve başvuru dosyaları ile Alâkalı ticaret sicil kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, taraflar sulhe teşvik olunmuş, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını müteakip, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yazı İşleri Yönetmeliği’nin 41/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraf vekillerine tahkikat ve yargılamının geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
Dosya kapsamında yapılan incelemelerde davacı yanın 29.11.2018 tarihli talep dilekçesi ile Bakırköy 1. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’ne delil tespiti talebinde bulunduğu ve müvekkilinin marka haklarını ihlal eder ürünlerin tespit edilebilmesi için şüpheli işyerinde delil tespiti yapılmasını talep ettiği, talep üzerine yapılan tespit işlemi sonrasında 02.02.2018 tarihli Bakırköy 1. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi …D. İş sayılı karar doğrultusunda 08.02.2012 tarihinde talepte belirtilen adreste keşif ve tespitin yapıldığı ve marka ihlali oluşturduğu iddia edilen kartvizit, tabela ve toplam 7 adet pantolon ve tespitinin yapıldığı; iş yeri sahibi ve yetkilisi …’ın satışını yaptığı ürünlerin yalnızca kendi tescilli markasını taşıdığını, aramada tespit edilen ürünlerin satışa sunulmadığını beyan ettiği görülmüştür.
Bilirkişi kurulunca düzenlenen raporda özetle:dosya kapsamında mevcut bilgi ve belgelerden davalı yan tarafından gerçekleştirilen kullanımların, davacı yanın tanınmış ve tescilli muhtelif “…” markaları ile iltibas teşkil edebilecek nitelikte olduğu, bu durumun davacı yanın marka hakkının ihlal eder mahiyette olduğu, davacının talebi doğrultusunda 6769 sayılı SMK’nın 151/2-b maddesi gözetilerek ve TBK 50/2 maddesi kapsamında davacının davalıdan talep edebileceği maddi tazminatın 15.000 TL ila 30.000 TL aralığında olabileceği, manevi tazminata ilişkin takdirin mahkemeye ait olduğu, bildirilmiştir.
Bilirkişi raporunun her iki tarafın iddia ve savunmasının kapsamı, taraf delilleri, marka kapsamları dikkate alınarak düzelendiği, hüküm kurmaya yeterli incelemenin yapıldığı, raporun usul ve yasaya aykırı yönünün bulunmadığı, hukuki değerlendirmenin nihai olarak mahkememizce yapılacağı anlaşılmakla yeni heyetten rapor alınması veya mevcut bilirkişi heyetinden ek rapor alınması yoluna gidilmemiştir.
GEREKÇE:
Tescilli bir markanın ait olduğu mal ve hizmetler bakımından sağladığı korumanın kapsamı ve sınırları 10.01.2017 tarihinde yürürlüğe giren 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu (SMK) ile düzenlenmiştir.
“Marka tescilinde nispi ret nedenleri ” başlığı altında düzenlenen 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanununun 6. maddesi ise;
(1) Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.
(2) Ticari vekil veya temsilcinin, marka sahibinin izni olmaksızın ve haklı bir sebebe dayanmaksızın markanın aynı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerinin kendi adına tescili için yaptığı başvuru, marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.
(3) Başvuru tarihinden veya varsa rüçhan tarihinden önce tescilsiz bir marka veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaret için hak elde edilmişse, bu işaret sahibinin itirazı üzerine, marka başvurusu reddedilir.
(4) Paris Sözleşmesinin 1 inci mükerrer 6 ncı maddesi bağlamındaki tanınmış markalar ile aynı veya benzer nitelikteki marka başvuruları, aynı veya benzer mal veya hizmetler bakımından itiraz üzerine reddedilir.
(5) Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.
(6) Tescil başvurusu yapılan markanın başkasına ait kişi ismini, ticaret unvanını, fotoğrafını, telif hakkını veya herhangi bir fikri mülkiyet hakkını içermesi hâlinde hak sahibinin itirazı üzerine başvuru reddedilir.
(7) Ortak markanın veya garanti markasının yenilenmeme sebebiyle koruma süresinin sona ermesinden itibaren üç yıl içinde yapılan, ortak marka veya garanti markasıyla aynı veya benzer olan ve aynı veya benzer mal veya hizmetleri içeren marka başvurusu, önceki hak sahibinin itirazı üzerine reddedilir.
(8) Tescilli markanın yenilenmeme sebebiyle koruma süresinin sona ermesinden itibaren iki yıl içinde yapılan, bu markayla aynı veya benzer olan ve aynı veya benzer mal veya hizmetleri içeren marka başvurusu, önceki marka sahibinin itirazı üzerine bu iki yıllık süre içinde markanın kullanılmış olması şartıyla reddedilir.
(9) Kötüniyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir.” şeklindedir.
Bu düzenleme uyarınca getirilen yaptırımın iki koşulun bir arada bulunması hâlinde uygulanacağı görülmekte olup, bunlardan birincisi tescil başvurusu yapılan markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynı ya da benzer olması, ikincisi ise; her iki markanın da kapsadığı mal veya hizmetlerin aynı ya da benzer olmasıdır. Ancak burada 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanununun 6. maddesinin (5) numaralı fıkrasının hatırlatılması da gereklidir. Zira tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği durumlarda, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine, farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu ret edilebilecektir. Tanınmış marka kavramı yerleşik Yargıtay içtihatlarında “bir şahsa veya teşebbüse sıkı bir şekilde matufiyet, garanti, kalite, kuvvetli reklam, yaygın bir dağıtım sistemine bağlı, müşteri, akraba, dost, düşman ayırımı yapılmadan coğrafi sınır, kültür, yaş farkı gözetilmeksizin aynı çevredeki insanlar tarafından refleks halinde ortaya çıkan bir çağrışım olarak” ifade edilmiştir.
Ayrıca, 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanununun 6. maddesinin 1. fıkrasında geçen “halk tarafından karıştırılma ihtimali” konusunda ölçünün; bu işin ilgilisi veya uzmanı değil, tüketici olan halk olduğunun göz önünde tutulması gerekmektedir. Karıştırılma ihtimalinde önemli olan husus, halkın bu iki işaret arasında herhangi bir şekilde herhangi bir sebeple bağlantı kurma, ilişkilendirme ihtimalidir. Buradaki “ihtimal” kelimesi özenle ve özellikle kullanılmış bir kelime olup, şekil, ses, anlam, genel görünüm, çağrışım ve bir seri içinde bulunma izlenimi bu kapsamda değerlendirilmektedir.
Hatta markalar arasında birçok noktada fark bulunduğu tespit edilse bile “umumi intiba” ikisinin karıştırılabileceği yönünde ise, iki işaret arasında karıştırma ihtimalinin bulunduğu kabul edilmelidir (Tekinalp, Ünal; Fikri Mülkiyet Hukuku, İstanbul 2012, s. 443).
Bir başka anlatımla, “iltibas tehlikesi” görsel, biçimsel, anlamsal, işitsel benzerlikler, çağrıştırma, bir bütün olarak uyandırdığı toplu kanaat, malın veya hizmetin hitap ettiği alıcı grubunun toplumsal düzeyi ve durumu, markayı taşıyan malın değeri ve alıcının bu malı almaya ayırdığı zaman, markanın esas unsurları ve tamamlayıcı unsurları, karşılaştırılan işaretler arasındaki benzerlik, telaffuz, anlam veya biçimden, işaretlerin toplu olarak bıraktığı izlenimden, seri içine girmekten veya başka bir çağrışımdan kaynaklanabilir. Yine halkın, karşılaştırılan işaretler arasında herhangi bir şekilde “bağlantı” kurabilmesi de benzerlik bulunduğunu kabul etmek için yeterli olmaktadır.
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu 7. Maddeye göre; Marka sahibi; “ (2) Marka tescilinden doğan haklar münhasıran marka sahibine aittir. Marka sahibinin, izinsiz olarak yapılması hâlinde, aşağıda belirtilen fiillerin önlenmesini talep etme hakkı vardır: a) Tescilli marka ile aynı olan herhangi bir işaretin, tescil kapsamına giren mal veya hizmetlerde kullanılması. b) Tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer mal veya hizmetleri kapsayan ve bu nedenle halk tarafından tescilli marka ile ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali bulunan herhangi bir işaretin kullanılması. c) Aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde olmasına bakılmaksızın, tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle markanın itibarından haksız bir yarar elde edecek veya itibarına zarar verecek veya ayırt edici karakterini zedeleyecek nitelikteki herhangi bir işaretin haklı bir sebep olmaksızın kullanılması. (3) Aşağıda belirtilen durumlar, işaretin ticaret alanında kullanılması hâlinde, ikinci fıkra hükmü uyarınca yasaklanabilir: a) İşaretin, mal veya ambalajı üzerine konulması. b) İşareti taşıyan malların piyasaya sürülmesi, teslim edilebileceğinin teklif edilmesi, bu amaçlarla stoklanması veya işaret altında hizmetlerin sunulması ya da sunulabileceğinin teklif edilmesi. c) İşareti taşıyan malın ithal ya da ihraç edilmesi. ç) İşaretin, teşebbüsün iş evrakı ve reklamlarında kullanılması. d) İşareti kullanan kişinin, işaretin kullanımına ilişkin hakkı veya meşru bağlantısı olmaması şartıyla işaretin aynı veya benzerinin internet ortamında ticari etki yaratacak biçimde alan adı, yönlendirici kod, anahtar sözcük ya da benzeri biçimlerde kullanılması. e) İşaretin ticaret unvanı ya da işletme adı olarak kullanılması. f) İşaretin hukuka uygun olmayan şekilde karşılaştırmalı reklamlarda kullanılması.” fiillerinin önlenmesini talep edebilecektir.
6769 sayılı SMK m. 29 ile “Marka Hakkına Tecavüz Sayılan Fiiller” düzenlenmiştir.
Buna göre; Aşağıda sayılan fiiller marka hakkına tecavüz sayılır:
a) Marka sahibinin izni olmaksızın, markayı 7. maddede belirtilen biçimlerde kullanmak.
b) Marka sahibinin izni olmaksızın, markayı veya ayırt edilmeyecek derecede benzerini kullanmak suretiyle markayı taklit etmek.
c) Markayı veya ayırt edilmeyecek derecede benzerini kullanmak suretiyle markanın taklit edildiğini bildiği veya bilmesi gerektiği halde tecavüz yoluyla kullanılan markayı taşıyan ürünleri satmak, dağıtmak, başka şekilde ticaret alanına çıkarmak, ithal işlemine tabi tutmak, ihraç etmek, ticari amaçla elde bulundurmak veya bu ürüne dair sözleşme yapmak için öneride bulunmak.
ç) Marka sahibi tarafından lisans yoluyla verilmiş hakları izinsiz genişletmek veya bu hakları üçüncü kişilere devretmek.
6769 sayılı SMK 149. maddesinde “Sınai Mülkiyet Hakkı Tecavüze Uğrayan Hak Sahibinin İleri Sürebileceği Talepler” belirtilmiştir. Bunlar:
a)Fiilin tecavüz olup olmadığının tespiti
b)Muhtemel tecavüzün önlenmesi
c)Tecavüz fiillerinin durdurulması
ç)Tecavüzün kaldırılması ile maddi ve manevi zararın tazmini
d)Tecavüz oluşturan veya cezayı gerektiren ürünler ile bunların üretiminde münhasıran kullanılan cihaz makine gibi araçlara tecavüze konu ürünler dışındaki diğer ürünlerin üretimini engellemeyecek şekilde el konulması
e) (d) bendi uyarınca el konulan ürün, cihaz ve makineler üzerinde kendisine mülkiyet hakkının tanınması
f) Tecavüzün devamını önlemek üzere tedbirlerin alınması, özellikle masraflar tecavüz edene ait olmak üzere (d) bendine göre el konulan ürünler ile cihaz ve makine gibi araçların şekillerinin değiştirilmesi, üzerindeki markaların silinmesi veya sınai mülkiyet haklarına tecavüzün önlenmesi için kaçınılmaz ise imhası.
g) Haklı bir sebebin veya menfaatinin bulunması halinde, masrafları karşı tarafa ait olmak üzere kesinleşmiş kararın günlük gazete veya benzeri vasıtalarla tamamen veya özet olarak ilan edilmesi veya ilgililere tebliğ edilmesidir.
6100 sayılı TTK’nın 54. Maddesine göre, “Haksız rekabete ilişkin bu Kısım hükümlerinin amacı, bütün katılanların menfaatine, dürüst ve bozulmamış rekabetin sağlanmasıdır. (2) Rakipler arasında veya tedarik edenlerle müşteriler arasındaki ilişkileri etkileyen aldatıcı veya dürüstlük kuralına diğer şekillerdeki aykırı davranışlar ile ticari uygulamalar haksız ve hukuka aykırıdır.”
Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde;

Markayı kullanma hakkı münhasıran sahibine aittir. Tescil edilmiş bir marka sahibi, marka üzerindeki kullanma hakkına (tekel hakkı) dayanarak, kendisinin izni alınmadan, tekel hakkı kapsamında yer alan işlemlerin yapılmasını önleyebilir. Tescil edilmemiş bir markanın sahibi de genel hükümlere göre tecavüzün önlenmesini isteyebilir. Tescil edilmiş markaya hangi hallerde tecavüz edilmiş sayılacağı 6769 s. SMK’nın 29. Maddesinde hükme bağlanmıştır.
Taklit, bir markanın aynen ya da ayırt edilemeyecek kadar benzerinin kullanılması iken; tağyir, başkasının hak sahibi olduğu bir markanın aynen değil de, değiştirilerek kullanılmasıdır. Bu hallerde fiilin marka hakkına tecavüz sayılabilmesi için, muhataplarının zihninde karışıklık meydana getirebilecek nitelikte olması gerekir. SMK’ da, “marka sahibinin izni olmaksızın markayı veya ayırt edilemeyecek derecede benzerini kullanmak suretiyle markayı taklit etmek”, marka hakkına tecavüz olarak kabul edilmiştir. Zira tescilli bir markanın aynısının ya da benzerinin kullanılması zaten marka üzerindeki “tekel hakkı” na tecavüz oluşturmaktadır.
Markadan doğan tekel hakkına tecavüzden söz edilebilmesi için öncelikle markanın üzerinde kullanıldığı mal ve hizmetlerin benzer olması gerekmektedir. Somut olay açısından davalı yanın ihlal teşkil ettiği iddia edilen ürünlerinin “giysi, giyim eşyaları” olduğu ve davacı yana ait tescilli davaya mesnet gösterilen tescilli markalarında 25. sınıf emtialarda tescilli olduğu görülmektedir. Tarafların her ikisinin de giyim sektöründe faaliyet gösterdikleri ve markalarını giyim ürünleri üzerinde kullandıkları dolayısıyla aynı mahiyetteki mal ve hizmetleri tüketiciye ulaştırdıkları tartışmasızdır. Bu meyanda markaya tecavüz eyleminin meydana gelebilmesi için gerekli olan şartlardan ilki, emtia benzerliği/ayniyeti şartının gerçekleştiğini söylemek mümkündür. Dolayısıyla tecavüz eyleminin meydana gelebilmesi için gerekli olan şartlardan ilki olan emtia benzerliği/ayniyeti şartının somut uyuşmazlık yönünden gerçekleştiği görülmektedir.
Öte yandan “…” markasının tanınmış marka olduğunu ileri süren davacı yanca dosyaya sunulan deliller ve hususiyetle “…” ve at üzerinde … oyuncusu figürlü “şekil” markalarının Türkiye ve dünya genelinde geniş bir korumaya alındığını gösterir belgeler, davacının 1983 yılından beri “…” markasını TPE nezdinde korumaya tabi tuttuğunu gösteren belgeler, davacı şirkete dair gazete ve dergilerde yer alan haberler çerçevesinde yapılan inceleme neticesinde; davacıya ait markaların, coğrafi sınır, kültür ve yaş farkı gözetilmeksizin, aynı çevredeki insanlar tarafından “refleks halinde ortaya çıkan bir çağrışım” yaratan bir marka olduğu, doktrinde ileri sürülen niteliksel (toplumda belirli bir değer ifade etme, itibar ve iyi şöhret sahibi olma) ve niceliksel (toplumda belirli bir tanınmışlık düzeyine sahip olma) unsurlarını barındırdığı; Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü (WIPO) tarafından tavsiye niteliğinde yayınlanan ve ulusal patent ofislerince de benimsenen “Tanınmış Marka” kriterlerinden ‘markanın kullanım süresi, derecesi ve coğrafi bölgesi, markanın uygulandığı ürün ya da hizmetlerin fuar veya sergilerdeki tanıtımları, reklam ve sunumlarının süresi, derecesi ve coğrafi bölgesi ile markanın etkili korunmasının belgeleri ve özellikle yargı organlarının, markayı tanınmış marka olarak tanımaları’ ölçütlerini de karşıladığı anlaşılmaktadır.
Markaya tecavüz iddialarında üzerinde durulması gereken ikinci husus taraf markalarının benzer olup olmadıkları ve ilgili tüketici kesimi nezdinde markalar arasında karıştırılma ihtimalinin bulunup bulunmadığıdır. Bu durumun tespiti yapılırken bazı temel ilkelerden hareket edilmesi gerekmektedir.
Yargıtay içtihatları ve uluslararası kuruluşlar tarafından belirlenen bazı benzerlik kriterleri mevcuttur. Buna göre markalar arasındaki benzerlik ve tecavüz olgusu incelenirken;
•Markanın esas unsurları ve tamamlayıcı unsurları,
•Görsel, biçimsel, anlamsal, işitsel benzerlik,
•Çağrıştırma,
•Bir bütün olarak markaların uyandırdığı toplu kanaat,
•Malın veya hizmetin hitap ettiği alıcı grubunun toplumsal düzeyi ve durumu,
•Markayı taşıyan mal veya hizmetin değeri ve alıcının bu mal ve hizmeti almaya ayırdığı zaman,
kriterleri ele alınmalıdır.
Bu kriterler çerçevesinde öncelikle markaların esas unsurları tespit edildikten sonra, markaların bütünsel bir yaklaşımla, görsel, anlamsal ve fonetik açıdan karşılaştırması yapılmıştır.
Bu durumda tespiti gereken hususların başında davacı yanca iddia olunduğu üzere davalı yanın iş yerinde satışa hazır halde bulunan ve Bakırköy 1.Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin … D. İş sayılı dosyası ile tespiti yapılan davalı iş yerinde tespit edilen ürünler üzerindeki kullanımlarda, tanıtım materyallerinde ve yürütülen ticari faaliyetlerde, “…”, “… …” ve ”at üzerinde … oynayan kişi+ şekil”, ”at üzerinde … oynayan kişi+ şekil altında … ibaresi” şeklinde kullanımların var olup olmadığı, bu kullanımların davacı adına TÜRKPATENT nezdinde “…” esas unsuru ile tescilli muhtelif markalardan doğan hakları ihlal edip etmediği, bu kullanımların tüketicilerin yanılmasına sebebiyet verip vermeyeceği ve nihayetine davacının marka hakkına bir tecavüz eyleminin gerçekleşip gerçekleşmediği gelmektedir.
Davacı markalarından… sayılı … markası temel olarak harflerden müteşekkil olduğundan markanın esas unsuru hiçbir şüpheye vermeyecek şekilde “…” ibaresidir. Ayrıca bu markada herhangi bir şekil unsuruna yer verilmemiştir. Davacının … sayılı ”at üzerinde … oynayan kişi+ şekil altında … ibaresi” markasında ise at üzerinde … oyunu oynayan oyuncu şekil unsuru ile birlikte yine “…” ibaresine yer verildiği görülmektedir. Markadaki şekilsel unsurun “…” kelimesine göre daha büyük olduğu ve en az “…” kelimesi kadar markada etkin olduğu görülmektedir. Dolayısıyla davacıya ait bu markaya iltibas değerlendirmesi yapılırken marka kelime ve şekil unsurları ile birlikte değerlendirilmelidir. Ancak yine de unutulmamalıdır ki, markalarda okunabilir harf unsurunun şekil unsuruna göre tüketici hafızasında bıraktığı etki daha yüksektir. Zira harflerden oluşan kelimeler şekillerden farklı olarak anlamsal ve görsel etkinin ötesinde fonetik bir etkiye de sahip olduklarından tüketiciyi mal ve hizmetin kaynağı konusunda bilgilendirmede daha yüksek bir etki doğururlar. Ayrıca tüketicilerin markanın şekilsel unsurlarının zaman içerisinde değişimine rağmen markanın aynen devam edebileceği ve fakat kelimesel unsurların değişmesinin markanın değişmesi olarak algılayacakları da pazarlama biliminde kabul edilmektedir.
Görsel açıdan taraf markaları kıyaslandığında, davalı yanın mezkur ürünlerde kullandığı “…. … …+şekil” markasının, büyük ve düz harflerle yazıldığı “….”, “…” ve “…” kelimeleri ve sol tarafında … sporu yapan at üzerinde … oyuncusu figürüne yer verildiği, davalı yan kartvizitinde kullanılan unsurunun, “…” kısmını ön plana çıkaracak şekilde farklı renk tonlarının kullanıldığı ayrıca yine sol tarafından at üzerinde … oyuncusu figürüne yer verildiği, yine davalı yana ait olup davacı yanın markalarına en yakın davalı kullanımı olan kullanımlarda yine düz bir şekilde “…” ifadesinin ve at üzerinde sağ eli havaya kalkmış oyun sopası tutan bir oyuncunun figürlerine yer verilen bir şekil unsuru kullanıldığı tespit olunmuştur.
Davalı yana ait markanın kullanımlarından birinde “…” ibaresinin başlangıç kısmında “İ” ve bitiş kısmında “İS” harflerine yer verilmiş olmasının markalara ilişkin yeterli farklılaşma sağlamadığı ve yine davalı yana ait kullanımlar arasında yer alan “…” kelimesi ve yanında yer alan at üzerinde … oyunu oynayan oyuncunun yer aldığı markasal kullanımın, davacı yana ait … sayılı markası ve … sayılı “ ” markaları ile yeterli görsel farklılaşmayı sağlayamadığı ve tüm bu tespitler çerçevesinde markalar arasındaki görsel farklılaşmanın markaların arasındaki karıştırılma ihtimalini ortadan kaldırmadığı, davacı markası ile davalı markası arasında görsel iltibas ihtimalinin devam ettiği anlaşılmıştır.
Anlamsal yönden markalar incelendiğinde, her iki yana ait markaların esaslı unsuru konumundaki “…” ibaresinin sözlük anlamı olarak oyuncuların takım halinde at üzerinde ellerinde özel sopalarla topa vurmak suretiyle oynadıkları bir oyun anlamına geldiği tespit edilmiştir. Her ne kadar anılan ibare “…” oyununu temsil eden bir figür olsa da anılan oyunun yabancı ülkelerde oynanan bir oyun olması ve ülkemizde bu oyunu bilen insanlarının sayısının oldukça düşük bir yüzdeyi temsil ettiği göz önüne alındığında, bu figürü gören bir tüketicinin doğrudan … sporunu aklına getirmeyeceği, “at üzerinde … oyunu oynayan, elinde sopa bulunan bir adam figürü” ile karşı karşıya kalan tüketicinin bu ibareyi bir oyundan çok, daha önce bu işareti markasal anlamda kullanmış bir ibare olarak yorumlayacağı düşünülmektedir. Yani … ibaresinin ülkemizde ortalama bir tüketici için … sporuna dair bir kelimeden ziyade bir marka algısı yarattığının kabulü gerekmektedir. Davacının tekstil sektöründeki tanınmışlığının da bu algıya katkısı büyük olup, … ibaresi ülkemize bir spor dalı olarak girmeden önce davacı ve dava dışı başka bir firmanın markası olarak girmiş ve yüksek bir tanınmışlığa ulaşmıştır. Ne zamanki … ibaresi ülkemizde de bilinen bir spor dalı haline gelir, o zaman bu spora dair figürlerin ve … ibaresinin zayıf marka durumuna düşeceği ve farklı şekillerde farklı markalar içerisinde kullanımı durumunda iltibas ihtimalinin olmayacağı bir durum ortaya çıkabilir. Dolayısıyla … ibaresi ile karşı karşıya olan bir tüketicinin davacı veya dava dışı firmanın markası ile karşı karşıya olduğu algısına kapılması ihtimali bu ibarenin bir spor dalı olduğunu düşünmesi ve aynı spor dalına ait farklı markalar olduğu izlenimine kapılması ihtimaline göre çok daha yüksektir.
Fonetik yönden markaları incelediğimizde, karşılaştırma konusu markaların her ikisinin de “…” esas unsuruna sahip olduğu , “po” ve “lo” hecelerinden oluştuğu ve aynı şekilde okunup, aynı şekilde vurgulanmaları sebebiyle markalar arasında fonetik etkiyi değiştirecek herhangi bir unsura rastlanmadığı ve bu anlamda son tüketiciler açısından fonetik anlamda da bir karışıklık olabileceği anlaşılmıştır.
Yukarıda ifade edilen unsurların her biri 6769 s. SMK’ nın aradığı ve doktrinde kabul gören “markanın bir bütün olarak tüketicide bıraktığı genel intibaı” değerlendirmesine katkı yapan unsurlardır. Şöyle ki tüketiciler bir markayı duyduklarında veya okuduklarında iltibas tehlikesi ile karşı karşıya kaldıklarında standart düşünce yapısının bir gereği olarak algılarını birleştirmekte ve bu birleşim sonucu oluşan bütüne göre bir karar vermektedirler. Eğer oluşan bu bütün içerisinde tüketicinin aklında iki markanın birbiri ile ilişkili olduğu yönünde az da olsa bir ihtimal beliriyorsa ve markaya güvenle mal ve hizmetlerin karıştırılma ihtimali doğuyorsa, markalar arası iltibasın veya en azından iltibas tehlikesinin kabulü zorunludur. Bir başka anlatımla markalar arasındaki iltibasa karar verirken markaların anlamsal, görsel ve fonetik unsurların tamamında birbiri ile benzeşmesinden ziyade, somut uyuşmazlığa göre salt görsel, salt fonetik veya salt anlamsal etkiye bakarak da markalar arasında iltibas olduğuna karar verilebilir. Bu unsurlardan birden çoğunda markalar arasında benzerlik saptanması halinde markalar arasındaki iltibas düzeyi o derece yukarılara çıkacaktır. Yukarıdaki tespitlerden ve bu yaklaşımdan hareketle davacı şirkete ait “…” ve “…+Şekil” markası ile davalı yana ait kullanımlar arasında yüksek derecede benzerlik ve iltibas riski olduğu, dolayısıyla davacı yana ait markalardan doğan hakları ihlal eder nitelikte eylemler olduğu kabul edilmiştir.
Davacı yanın işbu davadaki tecavüz iddiası nedeniyle uğradığı zararlardan doğan tazminat talebini; 556 s. KHK’nın 66/2-b maddesinde ve 6769 sayılı SMK’nın 151/2-b maddesinde yer alan “marka hakkına tecavüz edenin, markayı kullanmak yoluyla elde ettiği kazanca göre yaptığı” görülmektedir. Söz konusu maddenin bu seçeneği, marka hakkına tecavüz edenin, markayı kullanması sonucu elde ettiği kazancın gelir tabloları üzerinden hesaplanması ile bir bedel belirlenmesini öngörmektedir. Bu bedel belirlenirken de markanın kullanıldığı ilgili sektöre bağlı olarak markasal kullanımın elde edilen gelire etkisinin araştırılması, kıyaslanması ve diğer birçok kriter göz önüne alınmaktadır.
Davalı yanın faaliyetleri nedeniyle elde ettiği kazanç miktarlarını gösterir herhangi bir veri dosyada mevcut olmamakla birlikte sektörel teamüller, eylemin süresi, davacı markasının yüksek tanınmışlığı, tescilli olduğu süre gibi hususlar göz önüne alındığında 6769 s. SMK’nın 151/2-b bendi uyarınca ve TBK m. 50/2 uyarınca dosya kapsamında yer alan mevcut deliller ışığında davacının davalı yandan talep edebileceği maddi tazminat tutarı olarak 15.000 TL olacağı kabul edilmiştir.
Markaların korunması hakkında 556 sayılı KHK’nın 62/1-6 ve TTK’nın 58/1-e maddeleri uyarınca bir tür haksız eylem niteliği taşıyan davalının haksız rekabet eylemi sonucu davacı marka sahibinin piyasada edindiği imaj ve güvenden oluşan manevi ticari varlığında meydana gelen kayıp ve zararlar ile uzun süren çabalarla yaratılan marka imajının zedelenmesi nedeniyle davalının eyleminin MK ve TTK hükümlerine aykırı bir haksız eylem niteliğinde olması, davacının manevi ticaret varlığında meydana gelen kayıp ve zararlar nedeniyle manevi tazminat talebinin yerinde olduğu kabul edilerek bir taraf için zenginleşnme amacı ve diğer taraf içinde önemli bir zarar doğurmayacak şekilde 10.000-TL manevi tazminata hükmolunmuştur. Açıklanan nedenlerle davanın kısmen kabulüne karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi açıklandığı üzere:
1-Davanın kısmen kabulü ile,
Davalı tarafın satım ve ürün tanıtım araçlarına “…”, “….” ve Şekil markalarını işlemek suretiyle gerçekleştirdiği tecavüzün ve haksız rekabetin tespitine, önlenmesine ve durdurulmasına,
Davalı tarafın ürünleri ve tanıtım araçları üzerindeki yukarıda geçen markaların çıkarılmasına, markaların çıkarılması mümkün değil ise ürünlerin ve her türlü tanıtım aracının imhasına,
15.000 TL maddi ve 10.000 TL manevi tazminatın davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
Fazlaya ilişkin istemin reddine,
2-Harçlar Yasasına göre hesaplanan 1.707,75-TL karar harcından peşin alınan 853,88-TL’nin mahsubu ile bakiye 853,87-TL’nin davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
3- Markaya tecavüz, haksız rekabet vs. taleplerin kabulü nedeniyle, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesap olunan takdiren 5.900,00-TL maktu ücreti vekâletin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
4-Maddi tazminat talebinin kısmen kabulü nedeniyle, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesap olunan takdiren 5.900,00-TL maktu ücreti vekâletin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Manevi tazminat talebinin kabulü nedeniyle, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesap olunan takdiren 5.900,00-TL maktu ücreti vekâletin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-Maddi tazminat talebinin kısmen reddi nedeniyle, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesap olunan takdiren 5.900,00-TL maktu ücreti vekâletin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
7-Davacının yapmış olduğu ve aşağıda dökümü gösterilen 4.196,98-TL yargılama giderinin takdiren 3/2’si 2.797,98-TL’sinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, bakiye yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
8-Davalı tarafından yargılama gideri sarfedilmediğinden bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
9-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen yatırana iadesine (HMK m.333),
Dair verilen karar, hazır olan taraf vekillerinin yüzüne karşı, tebliğ tarihinden itibaren 2 haftalık yasal süre içinde Bölge Adliye Mahkemesinde istinaf yolu açık olmak üzere açıkça okunup, usulen anlatıldı. 26/03/2021

Katip … Hakim …
¸ ¸

MASRAF DÖKÜMÜ
İLK MASRAF : 894,98-TL
GİDER AVANSI :3.302,00-TL
TOPLAM :4.196,98-TL