Emsal Mahkeme Kararı Ankara 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2018/395 E. 2021/101 K. 08.04.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 1. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Karar
T.C.
ANKARA
1. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

TÜRK MİLLETİ ADINA
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2018/395
KARAR NO : 2021/101

DAVA : Marka İle İlgili Kurum Kararının İptali, Marka Hükümsüzlüğü
DAVA TARİHİ : 12/11/2018
KARAR TARİHİ : 08/04/2021

Mahkememizde görülmekte olan marka ile ilgili kurum kararının iptali, marka hükümsüzlüğü davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
DAVA:
Davacı vekil dava dilekçesiyle; davalı yanın … sayısı ile gerçekleştirdiği marka başvurusuna yönelik itirazların kurum tarafından reddedildiğini, müvekkilinin 1984 yılında dondurma sektöründe giriş yaptığını ve tanınmış “…” markalarının sahibi olduğunu, müvekkilinin “…” veya “…” şeklinde tescilli markalarının uzun yıllardır kurum kayıtlarda yer aldığını, dava konusu markanın müvekkilinin bu markaları ile benzerlik taşıdığını, markaların köken olarak aynı kökenden geldiği algısını yaratacak şekilde görsel, fonetik ve anlamsal olarak benzer olduklarını, anılan markanın müvekkilinin tanınmış seri marka ailesi ile benzerlik taşıdığını, müvekkili firmanın sahip olduğu tanınmışlığı “…-…” markalarına da borçlu olduğunu, davalının ise “… …” şeklinde yaptığı başvurunun müvekkili markaları ile iltibas yaratacağının açık olduğunu, müvekkilinin anılan ibareleri uzun yıllar boyunca kullanarak nihai tüketici nezdinde tanınır ve bilinir hale getirdiğini, ortalama tüketicinin taraf markaları arasında ilişki kuracağını ve dava konusu markayı da müvekkilinin markalarından biri olarak algılayabileceğini, davalı firma ile müvekkili firma arasında bağlantı olduğu zannına kapılabileceğini, başvuruda yer alan “…” kelimesinin şeker anlamına geldiğini, “…” ibaresinin müvekkili adına 1993 yılından bu yana kullanıldığını iddia ederek … sayılı YİDK kararının iptali ve dava konusu … sayılı markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı Türk Patent ve Marka Kurumu vekili cevap dilekçesiyle; dava konusu marka başvurusu ile davacı yan markaları arasında benzerlik bulunmadığını, davacının bir kısım markalarının, dava konusu markadan sonraki tarihli başvurular olduğunu, bu markaların değerlendirmede dikkate alınamayacağını, açılan davanın yerinde olmadığını, YİDK kararının usul ve yasaya uygun bulunduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı asil vekili cevap dilekçesiyle, davacının markaları ile müvekkili markası arasında bir benzerlik olduğundan bahsedilemeyeceğini, davacının “… …, 7 …” markaları ile müvekkilinin “… …” şeklindeki markalarının görsel, işitsel ve kavramsal olarak benzer olmadıklarını, farklı ayırt edici kelimeler içerdiklerini, ortalama tüketicilerin markalar arasındaki farklılıkları algılayabileceğini belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
YARGILAMA:
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; davalı başvurusuna davacı tarafından yapılan itirazın reddiyle ilgili verilen YİDK kararının 556 sayılı KHK 8/1-b 8/4 md kapsamında yerinde olup olmadığı iptal şartlarının oluşup oluşmadığı ve marka tescil edilmiş ise hükümsüzlük şartlarının oluşup oluşmadığı noktalarında toplandığı anlaşılmıştır.
Davanın açılmasını müteakip tarafların dava, cevap, cevaba cevap dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, tescil ve başvuru dosyaları ile Alâkalı ticaret sicil kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, taraflar sulhe teşvik olunmuş, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını müteakip taraf vekillerine tahkikat ve yargılamının geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
TÜRKPATENT’den celbedilen işlem dosyasının tetkikinden; dava konusu … sayılı ve … … ibareli işaretin 18.06.2015 tarihinde 29 ve 30. sınıf emtialarda başvuru konusu edildiği, yapılan ilk incelemeler sonrasında başvurunun mülga 556 s. KHK 7/1-a ve 7/1-c maddeleri uyarınca “pastacılık ve fırıncılık mamulleri, tatlılar; ekmek, simit, poğaça, pide, sandviç, katmer börek, yaş pasta, baklava, kadayıf, şerbetli tatlılar, puding, muhallebi, kazandibi, sütlaç, keşkül. Şekerlemeler, çikolatalar, bisküviler, krakerler, gofretler. Toz şeker, kesme şeker, pudra şekeri.” emtiaları bakımından kısmen reddedildiği, kalan emtialar bakımından ise 12.04.2017 tarih ve 274 sayılı bültende ilan edildiği, anılan ilana karşı ise davacı yanın sicil kayıtlarında yer alan bir kısım markalarına dayalı olarak itirazda bulunduğu, bu itirazlarının 04.12.2017 tarihli MDB kararı neticesinde reddedildiği, bunun üzerine davacı yanın bir kez daha itirazda bulunarak MDB kararının kaldırılması ve başvurunun reddi talebini ileri sürdüğü, bu talebi inceleyen Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu’nun ise 13.09.2018 tarih ve … sayılı kararıyla; “… başvuru numaralı “… …” ibareli başvurunun yayına yapılan itirazın incelenmesi sonucunda, markalar kavramsal, işitsel ve görsel ihtiva ettikleri unsurların tamamı ile birlikte bir bütün olarak değerlendirildiğinde, başvuru ile itiraza gerekçe gösterilen … sayılı markalar arasında iltibas ihtimali bulunmadığı kanaatine varılmıştır” şeklinde karar tesis edildiği ve YİDK kararlarının davacı Şirket’e 17/09/2018 tarihinde tebliğ edildiği, eldeki davanın iki aylık yasal süre içerisinde 12/11/2018 tarihinde açıldığı anlaşılmış, davacı vekilinin eldeki davayı ikame ettiği tetkik edilmiş, işin esasına girilmiştir.
Bilirkişi kurulunca düzenlenen ve ek raporunda özetle: dava konusu … sayılı marka başvurusu ile davacı yanın itirazlarına ve işbu davaya gerekçe gösterdiği önceki tarihli markaları arasında başvuru kapsamında kalan tüm emtialar bakımından aynı, aynı tür veya benzerlik düzeyinde bir ilişkinin mevcut olduğu, ayrıca taraf markalarının ortak olarak “…” ibaresini içermekte olduğu ve bu ibarenin başvuru kapsamında tali nitelikte kullanıldığı değerlendirmesinde bulunulmasının mümkün olmadığı, bu nedenle taraf markalarını oluşturan işaretlerin görsel, kavramsal ve işitsel olarak yüksek düzeyde benzer oldukları, birbirlerinin devamı algısı yarattıkları ve tüketici nezdinde aynı iktisadi – idari kaynağa ait olduğu yanılgısını oluşturma ihtimallerinin bulunduğu değerlendirildiğinden aralarında iltibas ihtimalinin mevcut olduğu, dosya kapsamına sunulan delillerden davacı markalarının tanınmış olduğu kanaatine varılmasının mümkün olmadığı, takdirin mahkemeye ait olduğu, bildirilmiştir.
Bilirkişi raporunun ve ek raporun her iki tarafın iddia ve savunmasının kapsamı, taraf delilleri, marka kapsamları dikkate alınarak düzelendiği, hüküm kurmaya yeterli incelemenin yapıldığı, raporun usul ve yasaya aykırı yönünün bulunmadığı, hukuki değerlendirmenin nihai olarak mahkememizce yapılacağı anlaşılmakla yeni heyetten rapor alınması veya mevcut bilirkişi heyetinden yeniden ek rapor alınması yoluna gidilmemiştir.
GEREKÇE:
Uyuşmazlık, davalı başvurusuna davacı tarafından yapılan itirazın reddiyle ilgili verilen YİDK kararının 556 sayılı KHK 8/1-b 8/4 md kapsamında yerinde olup olmadığı iptal şartlarının oluşup oluşmadığı ve marka tescil edilmiş ise hükümsüzlük şartlarının oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.
“Marka tescilinde red için nispi nedenler” başlığı altında düzenlenen 556 sayılı KHK’nın 8. maddesi;
“Madde 8 – Tescil edilmiş veya tescil için başvuru yapılmış bir markanın sahibi tarafından itiraz yapılması durumunda aşağıdaki hallerde marka tescil edilemez:
a) Tescil için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı ise ve aynı mal veya hizmetleri kapsıyorsa,
b) Tescil için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı veya benzer ise ve tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer ise, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın halk tarafından karıştırılma ihtimali varsa ve bu karıştırılma ihtimali tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile ilişkili olduğu ihtimalini de kapsıyorsa.
Marka sahibinin ticari vekili veya temsilcisi tarafından markanın kendi adına tescili için, marka sahibinin izni olmadan ve geçerli bir gerekçe gösterilmeden yapılan başvuru, marka sahibinin itirazı üzerine red edilir.
Tescilsiz bir markanın veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaretin sahibinin itiraz etmesi üzerine, tescili istenilen marka, aşağıdaki hallerde tescil edilmez.
a) Markanın tescili için yapılan başvuru tarihinden önce veya markanın tescili için yapılan başvuruda belirtilen rüçhan tarihinden önce bu işaret için hak elde edilmiş ise,
b)Belirtilen işaret, sahibine daha sonraki bir markanın kullanımını yasaklama hakkını veriyorsa,
Marka, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir markanın aynı veya benzeri olmakla birlikte, farklı mallar veya hizmetlerde kullanılabilir. Ancak, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği veya tescil için başvurusu yapılmış markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumda, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine, farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu red edilir.
Tescil için başvurusu yapılmış markanın, başkasına ait kişi ismi, fotoğrafı, telif hakkı veya herhangi bir sınai mülkiyet hakkını kapsaması halinde, hak sahibinin itirazı üzerine tescil başvurusu reddedilir.
Ortak ve garanti markalarının sona ermesinden itibaren üç yıl içinde ortak marka veya garanti markası ile aynı veya benzeri olan marka tescil başvurusu itiraz üzerine reddedilir.
Bir markanın yenilenmeme nedeniyle koruma süresinin dolmasından sonra iki yıl içerisinde aynı veya benzer markanın, aynı veya benzer mal ve hizmetler için yapılan tescil başvurusu itiraz üzerine reddedilir.” şeklindedir.
Yukarıda ayrıntısı yazılı 8/1-b maddesinde geçen düzenleme uyarınca getirilen yaptırımın iki koşulun bir arada bulunması hâlinde uygulanacağı görülmekte olup, bunlardan birincisi tescil başvurusu yapılan markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynı ya da benzer olması, ikincisi ise; her iki markanın da kapsadığı mal veya hizmetlerin aynı ya da benzer olmasıdır. Ancak burada 556 sayılı KHK’nın 8. maddesinin (4) numaralı fıkrasının hatırlatılması da gereklidir. Zira tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği durumlarda, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine, farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu ret edilebilecektir. Tanınmış marka kavramı yerleşik Yargıtay içtihatlarında “bir şahsa veya teşebbüse sıkı bir şekilde matufiyet, garanti, kalite, kuvvetli reklam, yaygın bir dağıtım sistemine bağlı, müşteri, akraba, dost, düşman ayırımı yapılmadan coğrafi sınır, kültür, yaş farkı gözetilmeksizin aynı çevredeki insanlar tarafından refleks halinde ortaya çıkan bir çağrışım olarak” ifade edilmiştir.
Ayrıca 556 sayılı KHK’nın 8. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinde geçen “halk tarafından karıştırılma ihtimali” konusunda genel ölçü olarak; bu işin ilgilisi veya uzmanı değil, tüketici olan halk olduğunun göz önünde tutulması gerekmektedir. Karıştırılma ihtimalinde önemli olan husus, tüketici kitlesinin bu iki işaret arasında herhangi bir şekilde herhangi bir sebeple bağlantı kurma, ilişkilendirme ihtimalidir. Buradaki “ihtimal” kelimesi özenle ve özellikle kullanılmış bir kelime olup, şekil, ses, anlam, genel görünüm, çağrışım ve bir seri içinde bulunma izlenimi bu kapsamda değerlendirilmektedir.
Bir başka anlatımla, “iltibas tehlikesi” görsel, biçimsel, anlamsal, işitsel benzerlikler, çağrıştırma, bir bütün olarak uyandırdığı toplu kanaat, malın veya hizmetin hitap ettiği alıcı grubunun toplumsal düzeyi ve durumu, markayı taşıyan malın değeri ve alıcının bu malı almaya ayırdığı zaman, markanın esas unsurları ve tamamlayıcı unsurları, karşılaştırılan işaretler arasındaki benzerlik, telaffuz, anlam veya biçimden, işaretlerin toplu olarak bıraktığı izlenimden, seri içine girmekten veya başka bir çağrışımdan kaynaklanabilir.
Diğer yandan 556 sayılı KHK’nin 35/1. maddesi uyarınca, başvurunun kötü niyetle yapıldığına ilişkin itirazları Türk Patent Enstitüsü’nce nihai olarak reddedilen kişilerin aynı KHK’nin 53. maddesine göre kesinleşen kararın bildirim tarihinden itibaren iki aylık süre içerisinde yetkili mahkemede dava açma hakları bulunmaktadır. 556 sayılı KHK’nin açıklanan hükümleri itibariyle tescil başvurusunun kötü niyetle yapıldığını iddia eden ilgili kişilerin itiraz yoluyla Enstitü nezdinde, itirazın reddi halinde ise yetkili mahkemede marka başvurusunun reddedilmesini istemek hakları bulunmasına karşın, aynı KHK’nin 42. maddesinde markanın hükümsüzlük sebepleri sınırlı olarak sayılırken KHK’nin 35/1. fıkrasında itiraz sebebi olarak belirtilen “başvurunun kötü niyetle yapıldığı” iddiasına yer verilmemiştir.
MK’nın 2. maddesi uyarınca hukuk düzeninin kötü niyeti koruması mümkün olmayıp, bu durumun KHK’nin 42. maddesinde sayılmamış olması halinde dahi kötüniyetin bir tescil engeli oluşturduğu hususunun göz önüne alınması zorunludur. Nitekim, bu benimseme aynı zamanda 556 sayılı KHK’nın marka hakkının korunmasına ilişkin genel sistematiğine de uygun düşmektedir.
Tescil başvurusunun kötü niyetle yapılmış olması halinin 556 sayılı KHK’nin 42. maddesinde düzenlenmemiş olmasına karşın başlı başına bir hükümsüzlük nedeni sayılması hususunda öğretide de görüş birliği mevcuttur. ( Bkz. Sabih Arkan, Marka Hukuku, Cilt II, s.158, Ankara 1998, Ünal Tekinalp, Fikri Mülkiyet Hukuku, s.452, Dördüncü Bası, İstanbul 2005, Hamdi Yasaman ve ark. Marka Hukuku, Cilt II. s.878-879, İstanbul 2004 ). Bu durumda, gerek öğretide ileri sürülen görüşler, gerekse mukayeseli hukuk ve mehaz Avrupa Birliği mevzuatında yer alan hükümler itibariyle; markalar hukukundaki ülkesellik ve başvuru ve tescilde öncelik ilkelerinin yanında başvuru ve tescilde kötü niyetin himaye edilmemesine ilişkin temel ilkenin de aynen korunduğu anlaşılmaktadır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde;
Taraf markaları tescil kapsamları ve işaretsel yönden karşılaştırıldığında;

Tarafların emtia gruplarına bakıldığında, dava konusu … sayılı marka başvurusu ile davacı yanın itirazlarına ve işbu davaya gerekçe gösterdiği önceki tarihli markaları arasında başvuru kapsamında kalan tüm emtialar bakımından aynı, aynı tür veya benzerlik düzeyinde bir ilişkinin mevcut olduğu görülmektedir. Şu hâlde, SMK 6/1 maddesi yönünden tescil engellerinde aranan şartlardan biri belirtili emtialar yönünden gerçekleşmiştir.
Davalının markasının incelenmesinde; dava konusu marka herhangi bir şekil unsuru barındırmayan … … şeklinde bir sözcük grubu markası olduğu, markayı oluşturan kelimeler birbirinden bağımsız olarak yazılmış olup ön ses olan “…” ibaresi İngilizce bilinen anlamıyla “şeker” anlamına gelirken, “…” ibaresi ise “çubuklar” anlamında kullanılan bir kelime olduğu, markayı oluşturan kelimeler bir bütün olarak “şeker çubuklar” gibi anlama sahip olduğu anlaşılmıştır.
Davacının markalarının incelenmesinde; davacının tek başına … markası bulunduğu gibi … gibi “…” ibaresinin ön plana çıkartıldığı bileşik (sözcük + şekil) markaları bulunduğu, davacı markalarında “…”, “…” ibaresinin ön plana çıktığı markaların bir kısmında her ne kadar “…” ibaresi de bulunmakta ise de anılan ibarenin davacı yanın lider/çatı markası olması nedeniyle, markalarda asıl korunmak istenilen unsurun “… – …” ibaresi olduğu, “…” kelimesinin İngilizce’de bilinen bir anlamı olmayıp “…” ibaresi üzerinden yapılan oynama ile oluşturulmuş bir yaratım kelime olduğu, davacının bir kısım markalarında ayrıca “….” gibi ek unsurlar daha yer aldığı tüm bu unsurlar ile yaratıldığı görülen markaların, “…-…” ibareleri merkezinde bir seri marka ailesi oluşturduğu anlaşılmaktadır.
Markalar arasında iltibasa yol açacak derecede bir benzerlik olup olmadığının tespitinde her iki markaya konu işaretin, ayırt edici ve baskın unsurları dikkate alınarak bütünü itibariyle görsel, işitsel ve anlamsal olarak bıraktıkları izlenimin esas alınması gerekmektedir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 08.06.2016 gün ve E.2014/11-696, K.2016/778 sayılı kararı uyarınca iltibas değerlendirmesinin hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel hukuki bilgi ile çözümlenmesinin mümkün olduğu hususu da gözönünde bulundurularak yapılan incelemede: davacının itiraza mesnet çok sayıdaki seri markalarının asıl ve ayırt edici unsurunun “…/…” ibaresi olduğu, davalı markasının da “…” ibaresi ile bittiği, bu kısmın taraf markalarında öne çıktığı, bu ibareye eklenen “…” ibaresinin 556 sayılı KHK 8/1-b maddesi anlamında markalar arasındaki ilişkilendirme ihtimalini ortadan kaldıracak düzeyde markaya ayırt edicilik katmadığı, taraf markalarının tüketici zihninde bıraktığı ses ve iz ile aynı etkiyi doğurduğu, tüketicilerin markanın kapsadığı emtia/hizmeti almak için ayırdıkları süre zarfında taraf markalarını ayırt edemeyecekleri, işaretlerin bu derece benzer olması nedeniyle işletmesel bağlantırılma ihtimalinin de mevcut olduğu, yine tüketiciler nezdinde davalının mezkur markayı davacının vermiş olduğu bir lisansla kullandığı düşüncesine kapılmaları ihtimalinin de yüksek olduğu, davalının dava konusu markayı çekişmeli sınıflar bakımından tescil ettirmesinin işletmeye ait seri markalar olduğu izlenimini yaratacağı, Yargıtay 11. HD’nin 2018/4915 E. 2019/6376 K. sayılı kararında “LOVE …” ile “…” markasının benzer bulunduğu hususu da gözönünde bulundurulduğunda dava konusu davalı markasının davacı markaları ile ilişkilendirme ihtimalini de kapsayacak şekilde karıştırılma tehlikesine yol açacak derecede benzer olduğu anlaşılmaktadır. İltibas tehlikesinin bulunması ve emtia listelerinin aynı/benzer olması halinde 556 Sayılı KHK 8. maddesinin (4) numaralı fıkrasının tartışma alanı bulamayacağı görülmüştür. Açıklanan nedenleri ile neticeten davanın tümden kabulü ile; TPMK YİDK’nın … sayılı kararının iptaline, davalıya ait …. kod nolu “… …” ibareli marka tescil edilmediğinden hükümsüzlük konusunda karar verilmesine yer olmadığına karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi açıklandığı üzere;
1-Davanın kabulü ile,
TPE YİDK’nın … sayılı kararın iptaline,
Davalıya ait … kod nolu “… …” ibareli marka tescil edilmediğinden hükümsüzlük konusunda karar verilmesine yer olmadığına,
2-Harçlar Yasasına göre hesaplanan 59,30-TL karar harcından peşin alınan 35,90-TL’nin mahsubu ile bakiye 23,40-TL’nin davalılardan tahsili ile hazineye irat kaydına,
3-Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesap olunan takdiren 5.900,00-TL maktu ücreti vekâletin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
4-Davacının yapmış olduğu ve aşağıda dökümü gösterilen 2.014,50-TL
yargılama giderinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
5-Davalılar tarafından yargılama gideri sarfedilmediğinden bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
6-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen yatırana iadesine (HMK m.333),
Dair verilen karar, hazır olan taraf vekillerinin yüzüne karşı, tebliğ tarihinden itibaren 2 haftalık yasal süre içinde Bölge Adliye Mahkemesinde istinaf yolu açık olmak üzere açıkça okunup, usulen anlatıldı. 08/04/2021

Katip … Hakim …
¸ ¸

MASRAF DÖKÜMÜ
İLK MASRAF : 77,00-TL
GİDER AVANSI :1.937,50-TL
TOPLAM :2.014,50-TL