Emsal Mahkeme Kararı Ankara 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2018/249 E. 2021/194 K. 08.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 1. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Karar
T.C.
ANKARA
1. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

TÜRK MİLLETİ ADINA
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2018/249
KARAR NO : 2021/194

DAVA : Alacak (Fikir Ve Sanat Eseri İle İlgili Sözleşmeden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 19/07/2018
KARAR TARİHİ : 08/06/2021
YAZILDIĞI TARİH : 16/06/2021

Mahkememizde görülmekte olan alacak (fikir ve sanat eseri ile ilgili sözleşmeden kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesiyle; davacılar ve davalının 2008 yılından itibaren birlikte yürüttükleri ortak çalışma ile … isimli yazılımı oluşturmuş ve işlemiş olduklarını, müvekkillerinin yazılım uzmanı ve bilgisayar mühendisi olmakla eserin oluşturulması ve geliştirilmesinde baştan itibaren emek sunmuş olduklarını, ortaya çıkan yazılımın FSEK 2. Md. Kapsamında eser sıfatını haiz olduğunu, müvekkilleri ve davalının FSEK 10. Madde kapsamında birlikte eser sahipleri olduğunu ve aralarındaki ilişki bakımından adi ortaklık hükümlerinin geçerli olduğunu, davalının ortaklıktan 2010 yılı Ocak ayında ayrıldığını, bu aşamadan itibaren tarafların birbirlerinin zımni kabulü dahilinde eseri ayrı ayrı işlemiş olduklarını, davalının ortaklıktan ayrıldıktan sonra müvekkillerince işlenerek son hale getirilen eserin “…” , davalı tarafından işlenerek son hale getirilen eserin ise “…” adıyla piyasaya sürüldüğünü, müvekkillerinin … Grup Ltd. Şti. ‘yi kurarak bu şirket üzerinden yazılımın satışının gerçekleştirdiğini, davalının “…” isimli programını tek başına kendisinin programladığı ve müvekkillerinin sadece pazarlamasında görevlendirildiği iddiasıyla Ankara 3 FSHHM … E. ve 2015/145 K. Sayılı dosyası ile bu şirket aleyhine dava ikame ettiğini, mahkemece … isimli yazılımın FSEK 10. Madde gereği müvekkillerinin ve davalıdan oluşan birliğe ait yeni bir eser olduğu kararının verildiğini, davalının yazılı sözleşme bulunmadığı iddiasının kötü niyetli olduğunun kabul edildiğini, davalının eser sahiplerini bir araya getiren kişi olduğunun kabul edildiğini bu sebeple … Grup’un basit ruhsat için davalıya ruhsat bedeli ödemesine karar verildiğini, kararın Yargıtay denetiminden geçerek kesinleştiğini, verilen karar kapsamında eserin yaratılmasına müvekkillerinin uzmanlığından emeğinden ve iş gücünden yararlanıldığını, müvekkillerinin çalışmaları neticesinde ortaya çıkan eseri … ismiyle satarak kar elde ettiğini, ayrıca müvekkillerinden basit ruhsat bedeli tahsil ettiğini ancak müvekkillerine hiçbir ödeme yapmadığını, davalının Ankara 3 FSHHM … E. Sayılı dosyasındaki dilekçelerinde ve 27/09/2011 tarihli duruşmada herhangi bir ödeme yapılmadığını ikrar ettiğini, davalının eser sahiplerini bir araya getiren sıfatıyla eser üzerinde mali hakları kullanma yetkisine sahip olduğunu ve tasarrufta bulunduğunu buna rağmen müvekkillerinin hiçbir ücret almadan çalışmasının kabulünün hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, müvekkillerinin eserin hazırlanmasındaki uzmanlığı ve vazgeçilmez özelliği de değerlendirilerek talep edebileceği bedelin hesaplanması gerektiğini, davalının Ankara 3 FSHHM … E. Sayılı dosyada müvekkillerinin eserin kodlarını çaldığını, izinsiz işlediği ve piyasaya sürdüğünü iddia ettiğini, davalının talebi üzerine mahkeme aracılığı ile müvekkillerinin şirketi … Grup’un müşterilerine müzekkere gönderildiğini ve müzekkere kapsamında müşterilerin yazılım üzerinde tecavüzden men davası olduğunu öğrendiklerini ve müvekkillerinin ticari itibarı ve saygınlığının zedelendiğini, yine davalının dava sonuçlanmadan müvekkillerinin müşterileriyle görüştüğünü davayı kazandığını belirttiğini ve artık müvekkillerinin yazılımı satma hakkının olmadığını ve bundan sonra yazılımı kendisinden satın almaları gerektiğini söylediğini, bu suretle müvekkillerinin ticari olarak mahvını sağlamaya çalıştığını, hırsızlıkla suçladığını, bu sebeple … Grup’un satış oranlarının davanın sürdüğü 2010- 2015 yılları arasında önemli ölçüde düştüğünü, mahkeme kararından sonra ortalama 4 katına çıktığını, hırsızlık iddialarının müvekkillerinin kişilik haklarına tecavüz oluşturacağını, aynı zamanda ticari olarak da zarar görmesine neden olduğunu bu sebeple manevi tazminat ödemesi de gerektiğini beyanla her bir davacı için 1.000’er TL’nin ve 100.000’er TL manevi tazminatın davalıdan alınarak müvekkile verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı vekili cevap dilekçesiyle; derdestlik itirazında bulunduklarını, müvekkilinin bilgisayar mühendisi olduğunu, … isimli eseri tek başına oluşturup, geliştirdiğini, davacıların Ankara 3 FSHHM … E. Sayılı dosyada bu dosyadaki iddialarından farklı olarak eseri kendilerinin meydana getirdiğini iddia ettiklerini, müvekkilinin davacılar ile ortaklığı bulunmadığını, dolayısıyla ortaklıktan çıkma gibi bir durum da olmadığını, davacıların sadece müvekkilinin 01/08/2008 tarihinde oluşturduğu … isimli yazılımı pazarlama ve satış üzerinden prim alma konusunda müvekkili ile anlaştıklarını, müvekkilinin eser ile ilgili haklarını devretmediğini, kodların davacılarca izinsiz kopyalandığını, ilgili mahkeme dosyasındaki bilirkişi raporları ile bu durumun tespit edildiğini, müvekkili tarafından satışı yapılan … adlı eserin müvekkilinin oluşturduğu, … isimli eserin müvekkili tarafından geliştirilmesi neticesinde oluşturulduğunu, davacıların … isimli eser üzerinde bile hak sahibi olduğu iddiası kabul edilmezken müstakil olarak müvekkiline ait … isimli esere ne tür katkılarının olduğunun anlaşılamadığını, Ankara 3 FSHHM … E. Ve gerekse de birleşen dosyalarda davacıları manevi yönden yıkıma uğratacak sözler beyan edilmediğini, eserin sahibinin müvekkili olduğunun belirtildiğini, esere ait kaynak kodların kopyalandığı ve kodlar üzerinde oynama yapılmış olduğunun beyan edildiğini ve bu durumun da bilirkişilerce tespit edildiğini, müvekkilinin davacı yanın müşterilerine herhangi bir bildirimde bulunmadığını, davacıların satışı inkar etmeleri sebebiyle mahkemece sadece tazminat hesabı için dava dışı firmalara müzekkere yazıldığını, müvekkilinin dava açmakta hukuki yararının bulunduğunu belirterek; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
YARGILAMA:
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; yazılım üzerinde ortak çalışma karışılığında davacıların herhangi bir maddi ve manevi tazminat şartlarının oluşup oluşmadığı noktalarında toplandığı anlaşılmıştır.
Davanın açılmasını müteakip tarafların dava, cevap, cevaba cevap dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, tescil ve başvuru dosyaları ile Alâkalı ticaret sicil kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, taraflar sulhe teşvik olunmuş, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını müteakip, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yazı İşleri Yönetmeliği’nin 41/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraf vekillerine tahkikat ve yargılamının geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
Ankara 3. FSHHM’nin … E. Sayılı dosyasının tetkikinden:
Ankara 3 FSHHM … E. Sayılı dosyada asıl ve birleşen dava yönünden verilen 14/05/2015 tarihli gerekçeli kararda; tarafların sunduğu kaynak kodların kıyaslanması sonucu 2010 yılı Ocak ayı başından itibaren her iki tarafın ortak geliştirme unsurları taşıyan yazılımlardan farklılaşmak suretiyle davacıların yetkilisi olduğu şirketin “…” adıyla yazılımları pazarladığı, …’in ise çoğaltıp satışa sunduğu yazılımın adını “…” olarak belirleyip kullandığının anlaşıldığı, 2010 Ocak ayı sonrası her iki yanın yazılımlarının yeni tali modüller eklemek ve geliştirmek suretiyle piyasaya sundukları, esasen farklılaşan bölümün de ortak özellik taşıyan 2009 yılı Aralık ayı sonu itibariyle tarihlenebilecek versiyona bir kısım yeni modüller eklenmesinden ibaret olduğunun anlaşıldığı, davacının (…) davalı şirket temsilcilerine ( huzudaki dava davacıları) bir kısım ödemeler yaptığı aşikar ise de, bu ödemelerin FSEK 18 kapsamında hizmet akdi ilişkisinin varlığını doğrulamadığı, 2010 yılından sonra yine karşılıklı olarak birbirlerinden ve yapılan tüm işlemlerden haberdar olmalarına rağmen, bundan sonraki süreci açık bir biçimde yazılı sözleşmeye bağlamadıkları, 2010 yılı başından sonra her iki yan da … adlı programın geliştirilmesine, yeni modüller eklenmesine, ve böylece daha önce kararlaştırıldığı şekliyle işlenmesine fiilen müsaade etmiş oldukları, her iki tarafın bu durumu kabullenmekle kalmadığı, davalı (…) piyasaya sürmek üzere nihai halini verdiği yazılıma “…” adını vermek suretiyle piyasaya sunma yolunu tercih ettiğini, davalı şirket temsilcilerinin ise yine davalı …’in bilgisi dahilinde ellerinde bulunan 2010 yılı başına ait yazılımın mevcut versiyonunu işlemek suretiyle bir kısım modüller de ekleyerek “…” adıyla pazarlama ve satışını yaptıkları, dava aşamasına kadar kodların iadesi veya yazılım üzerinde herhangi bir tasarrufta bulunulmaması hususunda ihtar çekilmediği, tarafların ortaklığın sona ermesinden sonra kaynak kodların karşılıklı olarak birbirlerinin elinde olduğunun bilindiği, 2010 Ocak ayı … yazılı versiyonunun davalı şirket yetkililerince işlenip gerekirse yeni modüller eklenmesi ve işlenmiş bu haliyle çoğaltıp satılması konusunda basit ruhsat tanınması konusunda bir mutabakat bulunduğu, ancak bunun yazılı hale getirilmediğinin açık olduğu, …’in 2010 yılı başında meydana çıkan versiyon üzerindeki mali haklarının kapsamında bulunan FSEK 21. Madde anlamında yazılımın yeni modüller ilave edilmek suretiyle işlenmesine, işlenmiş haliyle çoğaltılasına ve piyasaya sunulmasına dair davalı şirkete süresiz ve sınırsız basit nitelikte bir ruhsat verdiğinin açık olduğu, aynı şekilde davalı yanın da davacının kendi elinde kalan versiyon itibariyle yazılımı geliştirmek, yeni modüller eklemek çoğaltıp satmak konusunda hak sahibi olduğunu kabul etmiş bulunduğu, özetle her iki tarafta bundan böyle kendi geliştirdikleri, işlemek suretiyle elde ettikleri işleme eser niteliğindeki yazılımlar üzerinde her türlü tasarrufta bulunma hakkına sahip olduğu hükmünde bulunulmuştur. Karar Yargıtay denetiminden de geçerek kesinleşmiştir.
Mahkememizce tüm dosya kapsamına göre, bilirkişilerden rapor/ekrapor alınmıştır.
Bilirkişi kurulunca düzenlenen raporda ve ekraporda özetle: dava konusu programın FSEK 2. madde kapsamında eser olduğu, dava konusu yazılımın hak sahibinin FSEK 10/4 kapsamında davalı olduğu, davacı ve davalı karşılıklı beyanlarından davaya konu yazılımın birden fazla eser sahibi tarafından vücuda getirildiğinden iştirak halinde eser sahipliğinin bulunduğu, davacıların telif alacağı talebinin açıklanan süreç., taraf iradeleri ve aradan geçen ortalama 9 yıllık süre değerlendirildiğinde 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK) m. 2 hükmü kapsamında hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu ve sessiz kalma yoluyla hak kaybı sebebiyle korunmaya mazhar olmadığı, davacı tarafça kişilik haklarının ihlaline dayalı manevi tazminat talebi sunulmakla hakların ihlali olup olmadığı değerlendirilmesi ve tazminat miktarı hukuki değerlendirme niteliğinde olduğundan takdirinin mahkemeye ait olduğu, bildirilmiştir.
Bilirkişi raporunun ve ekraporun her iki tarafın iddia ve savunmasının kapsamı, taraf delilleri, marka kapsamları dikkate alınarak düzelendiği, hüküm kurmaya yeterli incelemenin yapıldığı, raporun ve ek raporun usul ve yasaya aykırı yönünün bulunmadığı, hukuki değerlendirmenin nihai olarak mahkememizce yapılacağı anlaşılmakla yeni heyetten rapor alınması veya mevcut bilirkişi heyetinden yeniden ek rapor alınması yoluna gidilmemiştir.
GEREKÇE:
Bilindiği gibi 5846 sayılı FSEK’nun 1/B maddesinin ‘a’ bendinde eser, “sahibinin hususiyetini taşıyan ilim ve edebiyat, musiki, güzel sanatlar veya sinema eserleri olarak sayılan her nevi fikir ve sanat mahsullerini” ifade eder. Buna göre bir fikri ürünün eser sayılabilmesi için iki koşulu birlikte gerçekleştirmesi gereklidir. İlk olarak fikri ürünün sahibinin hususiyetini taşıması, bir başka deyişle kendinden önce ortaya konmuş benzerlerine göre özgün bir niteliğe sahip olması gerekir. İkinci olarak bu fikri ürünün FSEK’nun ikinci ve devamı maddelerinde belirlenen eser kategorilerinden birine dahil edilebilmesi aranmalıdır.
Yasada fikir ve sanat eserlerinin çeşitleri ikinci maddede düzenlenen ilim ve edebiyat eserleri, üçüncü maddede yer verilen musiki eserleri, dördüncü maddede tanımlanan güzel sanat eserleri, beşinci maddede düzenleme bulan sinema eserleri ve son olarak altıncı maddedeki işleme ve derlemeler olarak sayma yöntemiyle belirlenmiş bulunmaktadır. FSEK 2/(1) hükmü uyarınca, ‘Herhangi bir şekilde dil ve yazı ile ifade olunan eserler ve her biçim altında ifade edilen bilgisayar programları ve bir sonraki aşamada program sonucu doğurması koşuluyla bunların hazırlık tasarımları’ ilim ve edebiyat eserleri arasında sayılmıştır.
Öte yandan FSEK 38/2 hükmü gereği bilgisayar programlarının bir bilgisayara yüklenmesi ve çalıştırılması onu yasal yollardan edinen kişilere ait bir serbesti olduğu; ancak bu serbestinin ön şartının bilgisayar programını hukuki olarak elde etmek olduğu; programın hukuki bir işlemle veya kanun gereği iktisap edilmiş olması gerektiği; hukuki yoldan iktisap eden kişinin ise programı devralan, lisansı bulunan, bunların yetkilendirdiği kişiler ve anılan kişilerin halefleri olabileceği; bu şekilde bilgisayar programını iktisap eden kişilerin programı bilgisayara yükleyebileceği; çalıştırabileceği ve hataları düzeltebileceği vurgulanmalıdır.
Zira; FSEK 22. maddeye göre “Bir eserin aslını veya kopyalarını, herhangi bir şekil veya yöntemle, tamamen veya kısmen, doğrudan veya dolaylı, geçici veya sürekli olarak çoğaltma hakkı münhasıran eser sahibine aittir… Çoğaltma hakkı, bilgisayar programının geçici çoğaltılmasını gerektirdiği ölçüde, programın yüklenmesi, görüntülenmesi, çalıştırılması, iletilmesi ve depolanması fiillerini de kapsar”. Madde hükmünden de anlaşıldığı üzere FSEK bilgisayar programları açısından diğer eser türlerine nazaran daha geniş bir koruma getirmiştir. Buna göre kanun lafzıyla anlaşıldığı üzere bir bilgisayarın taşıyıcıya yüklenmesi, taşıyıcıdan bilgisayarın sabit diskine yüklenmesi, programın çalıştırılması ve benzeri eylemlerin herbirinin ayrı ayrı çoğaltma kapsamında değerlendirilmek gerektiği kuşkusuzdur.
Yasa eser sahibinin bir eseri meydana getiren kişi olarak belirlemiştir. (FSEK md. 8/1) Yasanın 9. maddesinde eser sahiplerinin birden fazla oluşu hallerine yer verilmiştir. Buna göre birden fazla kimsenin birlikte vücuda getirdiği eserin kısımlara ayrılması mümkünse, bunlardan her biri meydana getirdiği bölümün sahibi sayılır. Ancak birden fazla kimsenin iştirakiyle vücuda getirilen eser ayrılmaz bir bütün teşkil ediyorsa, bu takdirde eserin sahibi onu meydana getirenlerin oluşturduğu birliktir. (FSEK md. 10/1) Bu ikinci hale yasa eser sahipleri arasındaki birlik adını vermiştir.
Yine eser sahipliği yönünden belirlenen karineler yasanın 11 ve 12. maddelerinde yer almaktadır. Buna göre FSEK 11 uyarınca yayınlanmış eser nüshalarında veya güzel sanat eserlerinin aslında eserin sahibi olarak adını veya bunun yerine tanınmış müstear adını kullanan kimse aksi kanıtlanıncaya kadar bu eserin sahibi sayılır. Yayımlanmış olan bir eserin sahibi, eser nüshalarında veya aslında mutat olduğu şekilde belirtilmemiş ise bu takdirde eseri yayımlayan, o da belli değilse çoğaltan eser sahibine ait hak ve yetkileri kendi adına kullanabilir.
Diğer taraftan memur, hizmetli ve işçilerin işlerini görürken meydana getirdikleri eserler üzerindeki mali hakları, kullanma yetkisi aralarındaki sözleşmeden veya işin mahiyetinden aksi anlaşılmadıkça, bunları çalıştıran veya tayin edenlerce kullanılır. Tüzel kişilerin organları hakkında da bu kural uygulanır. (FSEK 18/II).
Eser sahibinin kullanabileceği mali haklar, FSEK 21 ve devamında düzenlenmiştir. Buna göre, mali haklar, FSEK’nun, 21. maddesindeki işleme hakkı, 22. maddesinde düzenlemesini bulan eserin aslı veya kopyalarının herhangi bir şekil veya yöntemle tamamen veya kısmen, doğrudan veya dolaylı, geçici veya sürekli çoğaltma hakkı; 23. maddede belirlenen eserin aslını veya çoğaltılmış nüshalarını kiralama, ödünç verme, satışa çıkarma veya diğer yollarla yayma hakkı; 24. maddede doğrudan veya dolaylı olarak bir eserden ses veya resim nakline yarayan aletlerle umumi mahallerde okumak, çalmak, oynatmak, göstermek gibi temsil suretiyle faydalanma hakkı; 25. maddedeki işaret, ses veya görüntü nakline yarayan araçlarla umuma iletim hakkı olarak belirlenmiş bulunmaktadır. FSEK’nun 48.maddesi uyarınca mali haklar süre, yer ve içerik itibariyle sınırlı veya sınırsız; karşılıklı veya karşılıksız olarak başkalarına devredilebilir. Mali hakların sadece kullanma yetkisi de bir başkasına bırakılabilir.
Manevi haklar ise Yasa’nın 14-17.maddelerinde düzenlenmiştir. Buna göre, eser sahibi, eserinin umuma arz ve yayımlanma zamanı ve tarzını belirleme (FSEK md.14); adın belirtilmesi (FSEK md 15); eserde değişiklik yapılmasını men (FSEK md. 16) ve bir kısım eserler yönünden geçerli bulunan zilyed ve malike karşı ileri sürülebilecek eserin aslına ulaşma haklarına sahiptir. Manevi haklar mali hakların aksine, bir başkasına devredilemez ve vazgeçilemez haklardır. Ancak bu hakların kullanılması yetkisi bir başkasına bırakılabilir.
FSEK madde 18/I gereğince “Mali hakları kullanma yetkisi münhasıran eser sahibine aittir.” Ancak mali hakların devri mümkün olup FSEK m. 52 gereğince “Mali haklara dair sözleşme ve tasarrufların yazılı olması ve konuları olan hakların ayrı ayrı gösterilmesi şarttır.” Ancak bu genel kuralın istisnaları mevcuttur.
FSEK 10/4. Maddeye göre; Birden fazla kimsenin iştiraki ile vücuda getirilen eser, ayrılmaz bir bütün teşkil ediyorsa bir sözleşmede veya hizmet şartlarında veya eser meydana getirildiğinde yürürlükte olan herhangi bir yasada aksi öngörülmediği takdirde birlikte eser üzerindeki haklar eser sahiplerini bir araya getiren gerçek veya tüzel kişi tarafından kullanılır. Sinema eseri ile ilgili haklar saklıdır.
FSEK 18/2. Maddeye göre; Aralarındaki özel sözleşmeden veya işin mahiyetinden aksi anlaşılmadıkça; memur, hizmetli ve işçilerin işlerini görürken meydana getirdikleri eserler üzerindeki haklar bunları çalıştıran veya tayin edenlerce kullanılır. Tüzel kişilerin uzuvları hakkında da bu kural uygulanır.
Eser üzerindeki mali ve manevi hakları ihlal edilen kişi, FSEK’nun 66. maddesi uyarınca, tecavüz edene karşı tecavüzün ref’ini (ortadan kaldırılmasını), 69. madde uyarınca muhtemel devam eden tecavüzlerin men’ini (önlenmesini), 68. madde uyarınca, sözleşme yapılmış olması halinde isteyebileceği bedelin veya rayiç bedel itibariyle uğradığı zararın en çok üç kat fazlasını isteyebilir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde;
Taraflar arasındaki uyuşmazlık; yazılım üzerinde ortak çalışma karışılığında davacıların herhangi bir maddi ve manevi tazminat şartlarının oluşup oluşmadığı noktalarında toplanmaktadır.
Dava konusu yazılımın 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununu 2. Madde kapsamında ilim ve edebiyat eseri statüsünde olup olmadığı hususunda bir uyuşmalık bulunmamakla birlikte, dava konusu yazılım FSEK 2. Maddesi kapsamında bir eserdir.
Ankara 3 FSHHM … E. Sayılı dosyada tespit edildiği üzere dava konusu yazılımın davalı …’in ilk ve orijinal versiyonuna sahip olduğu kaynak kodlardan geliştirildiği, dolayısıyla yazılımın nüvesini oluşturan kaynak kodların sonraki aşamalarda pazarlanabilir hale getirilmesi sürecinde önemli katkısının mevcut olduğu görülmektedir. Yine davacılar ile birlikte sürecin devamında da kod paylaşımı yaptıkları da tespit edilmekle her aşamada davacılar ile birlikte yaratım sürecinde ve irtibatta olduğu da görülmektedir.
Dolayısıyla iş bu davadaki talep konusu yönünden, dosya kapsamında herhangi bir sözleşme, yazışma vb. delil bulunmadığından taraflar arasında yürütülmüş sürecin ve bu süreçte taraf iradelerinin ve dava konusu talep üzerindeki tercihlerinin de yine Ankara 3 FSHHM … E. sayılı dosya kapsamındaki süreç üzerinden değerlendirilmesi gerekmiştir.
Ankara 3 FSHHM … E. Sayılı dosya kapsamı incelendiğinde yukarıda özeti de verildiği şekilde gerek asıl gerekse de birleşen davanın başlangıcının karşılıklı olarak müstakil şekilde eser ve hak sahipliği iddiasına dayalı tespit ve buna bağlı olarak tazminat talebi olduğu anlaşılmaktadır. Ancak dosya kapsamında alınan bilirkişi raporları, tanık ifadeleri ve isticvap beyanları göstermektedir ki taraflar arasında dava konusu yazılımın meydana getirilmesi sürecinde fiili şekilde birlikte yürütülmüş bir çalışma ve buna bağlı olarak eser sahipleri birliği söz konusudur.
Davalı tarafın ilgili dosyaya sunduğu 10/01/2011 havale tarihli replik dilekçesinde davacıların dava konusu programın pazarlanmasında görevli olduğu belirtilmiş, davacılar tarafından sunulan düplik dilekçesinde bu iddia reddedilmemiştir. Yine 27/09/2011 tarihli duruşmada ise davacılardan …’ın ” Söylendiği gibi sadece yazılımın pazarlama aşaması bize bırakılmış değildir.” ifadesiyle tarafların başlangıçta yazılımın oluşturulmasından sonra ticaret mevkiisine koyulma aşamasında da fiili birlikteliği devam ettirme iradesinde olduğu anlaşılmaktadır. Yine davalı tarafından ilgili dosyaya sunulan 29/04/2011 tarihli beyan dilekçesinde de “Satışların henüz başlamadığı dönemde davalıların ihtiyaçlarını karşılamaları için geri ödenme şartı ile kendilerine ödeme yapıldığı” belirtilmesi bu tespiti destekler mahiyettedir. Ayrıca bu dilekçe ekinde davalı tarafça davacılara gönderilen bedellere ilişkin havale/eft dekontları sunulduğu görülmüştür.
Bu dekontlara göre davalı tarafından davacı …’a 03/03/2009 tarihinde 1000TL, 11/03/2009 tarihinde 1500TL, 06/04/2009 tarihinde ise 1500 TL gönderildiği görülmüştür. Yine diğer davacı …’a ise 11/03/2009 tarihinde 1250TL, 15/04/2009 tarihinde 1250 TL, 07/05/2009 tarihinde ise 1500 TL gönderildiği görülmüştür.
Taraflar arasında bu ortaklık ilişki yürütülmekte iken Ankara 3 FSHHM … E. Sayılı dosyada alınan bilirkişi raporları ve mahkeme kararıyla da tespit edildiği üzere 2009 yılı sonunda çeşitli sebeplerle söz konusu ortaklık karşılıklı olarak bitirilmiş ve taraflar kendi programlarını işleme suretiyle süreci devam ettirmişlerdir.
Davalı tarafça ilgili bedellerin geri ödenme şartı ile gönderildiği ve buna karşılık senet alındığı beyan edildiğinden, davacı taraflarca da senet bedellerinin daha sonradan icra kanalıyla ödendiği belirtildiğinden, bu durum satılan ürün üzerinden elde edilecek kar üzerinden tarafların kar paylaşımını yapacağı, müstakbel bir alacak şeklinde bu süreci yürüttüğü, bunun dışında taraflarca çalışmalara karşı ayrıca bir bedel talebinde bulunulmadığı kanaatini doğurmuştur.
Davacı taraflarca 27/09/2011 tarihli duruşmada verilen ifadeleri de dosyaya sunulan ödemelerin başka işler ve önceki alacaklar ile ilgili şeklinde ifade verildiği belirtilmiş ise de bu iddia somutlaştırılmamış ve bu hususta değerlendirmenin aksi bir delil de sunulmamıştır.
Ankara 3 FSHHM … E. Sayılı dosyada taraf beyanları ve ortaya koyulan süreç de göstermektedir ki davacılar ve davalı arasında herhangi bir şekilde zorlamaya dayalı bir çalışma ilişkisi söz konusu olmadığı gibi, 2009 yılı sonuna kadar taraflar arasındaki ilişkinin davacıların iş bu dava konusu telif alacağını talep etmeden ve bu hususta davalıya herhangi bir ihtar da çekmeden devam ettirildiği görülmüştür. Yine davacıların , 2009 yılı sonunda tarafların ortaklık ilişkisini sonlandırıp, ayrı ayrı programlar üzerinde kendi yazılımlarının işlemelerini gerçekleştirmesi ve ayrı ayrı piyasaya sunmaları aşamasında da herhangi bir şekilde bu yönde bir talepte bulunmadığı görülmektedir.
Hatta davalı tarafça Ankara 3 FSHHM … E. Sayılı dosya ile dava açılmasından önce davacılara Ankara 54. Noterliği 13/08/2010 tarih ve 009977 yev. no ile gönderilen “…” isimli program ile ilgili tecavüz fiillerine son verilmesi ihtarına rağmen ne ihtara cevap dilekçesi ile ne de müstakilen çekilmiş ihtar ile bu yönde bir talepte bulunulduğu da görülmemiştir.
Dolayısıyla taraflar, Ankara 3 FSHHM … E. Sayılı dosya gerekçeli kararında da tespit edildiği üzere, 2009 yılı sonu itibariyle ortaklık ilişkilerini sonlandırarak, yazılı bir sözleşme imzalamamış olsalar dahi 2010 yılı başından itibaren birbirleri elindeki kaynak kodların varlığına ve bunun işlenmesine bilerek suskun kalmışlar ve nihayetinde her iki yan da yazılıma bir takım yeni modüller ekleyip geliştirmek ve işlemek suretiyle kendi son versiyonlarını satışa sunmuşlardır. Böylece davalı tarafça davacılara (yetkilisi olduğu şirkete) 2010 başındaki son versiyon yönünden süresiz ve sınırsınız basit nitelikte bir ruhsat vermiş olduğu kabul edilmekle, tarafların karşılıklı olarak birbirleri elindeki son versiyon yazılım üzerinde hak sahibi olduklarını tanıyarak aralarındaki bugüne kadar yürütülen ilişkiyi ve buna bağlı olarak yazılımın hazırlanmasına yönelik karşılıklı telif alacağı ilişkisini de fiilen sonlandırdığı anlaşılmaktadır.
Davacılara ait şirketçe Ankara 3 FSHHM … E. Sayılı dosyada davalıya basit ruhsat bedeli ödenmesine karar verilmesi netice açısından farklılık doğurmamaktadır. Zira davacılar ilgili dosyada bedelsiz olarak bu hakkı devralmış olduğunu ispat edemediği gibi, dosya kapsamındaki fatura ve ticari kayıtlardan da söz konusu programın satışı neticesinde ödenen lisans bedelinden daha fazla bir bedel elde ettiği de anlaşılmaktadır. Dolayısıyla dava konusu edilen telif alacağı talebinin kendi programlarının satış bedelinden elde ettikleri ve edecekleri kar üzerinden karşılamış oldukları değerlendirilmiştir.
Dolayısıyla gerek ilişkinin yürütüldüğü dönemde herhangi bir çekince koyulmadan sürecin yürütülmesi ve karşılıklı para alışverişi yürütülmesi, gerekse de taraflar arasındaki ortaklık ilişkisinin fiilen bitirildiği 2009 yılının sonundan itibaren karşılıklı olarak programların işlenmesinin ve satışının devam ettirilmesi, yine davalı tarafça açılan dava sonrasında da bu yönde bir ihtar ve davada bulunmadıktan ortalama 8-9 sene sonra telif alacağı talebinde bulunulmasının, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK) m. 2 hükmü kapsamında hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu ve sessiz kalma yoluyla hak kaybı sebebiyle korunmaya mazhar olmadığı değerlendirilmiştir.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 08/02/2018 tarih ve 2016/ 5038 E. Ve 2018/921 K. Sayılı ilamında da benzer bir talep ile ilgili “Davacının, söz konusu eylemleri bilmesine ve eserin yeni basılardan haberdar olmasına rağmen, işbu davanın açılış tarihine kadar sessiz kaldığı, davalılara bir ihtar göndermediği gibi herhangi bir hak talebinde de bulunmadığı, bu kadar uzun süre sessiz kaldıktan ve karşı tarafta artık dava açmayacağına dair güven oluşturduktan sonra işbu davayı açarak eser sahipliğine dayalı telif haklarını talep etmesinin Türk Medeni Kanunu 2. maddesinde düzenlenen dürüstlük kuralına aykırı olduğu gözetildiğinde davacının sessiz kalma suretiyle hak kaybına uğradığı” değerlendirmesinde bulunmuştur.
Dolayısıyla somut olayda davacıların açıklanan sebeplerle telif alacağı talebi hususu mahkememizce kabul görmemiştir.
Yukarıda da açıklandığı üzere eser sahibinin manevi hakları FSEK Md. 14, 15, 16 ve 17’de düzenlenmiştir. Bu düzenlemelere göre eser sahibinin manevi hakları şu şekildedir; Umuma arz salahiyeti (FSEK md.14), Adın belirtilmesi salahiyeti (FSEK md.15), Eserde değişiklik yapılmasını menetme salahiyeti ( FSEK md.16) ve Eser sahibinin zilyet ve malike karşı hakları ( FSEK md.17 ). Eser sahipleri söz konusu hakların ihlali halinde FSEK 70. Madde gereği dava açma hakkına sahip olacaktır. Ancak davacıların FSEK’de ki bu maddelere dayalı bir tazminat talebinin bulunmadığı görülmüştür.
Davacıların manevi tazminat talebi, davalının kendileriyle ilgili; Ankara 3 FSHHM … E. Sayılı dosyasında davalının eserin kodlarını çaldığı, izinsiz işlediği ve piyasaya sürdüğü iddialarına, müşterileri ile görüşerek davayı kazandığı, kendilerinin yazılımı satma hakkının olmadığı ve yazılımı kendilerinden satın alması gerektiği iddiasına, dava sonuçlanmadan ticari ilişkide bulunduğu müşterilerinin tamamına müzekkere gönderdiği ve bu durumun ticari itibarın zedelenmesine buna bağlı satışlarının düşmesine sebep olduğu iddiasına, Ankara 3 FSHHM … E. Sayılı dosyada tanıklık da yapan …’ın müşterilerine gönderdiği “… Grup, … programları ile ilgili, önceki ortaklarının açmış olduğu davayı kaybetmiştir. Bugüne kadar ki yaptıkları … satışları için tazminat ödeyeceklerdir. Davayı açan eski ortak İlhan Bey’i arayabilirsiniz” mesajı ile ilgili Ankara 8. Asliye Ticaret Mahkemesi 2013/245 E. ve 2016/413 K. Sayılı kararında haksız rekabete dayalı tazminat ödemeye mahkum edildiğinin, ilgili şahsın gönderdiği mesajın davalının bilgisi dahilinde ve teşvikiyle gönderildiği iddiasına, dayalı olarak kişilik haklarının ihlalin edildiğini ve ticari itibarının zedelendiği iddiasına dayanmaktadır.
Kişisel varlıklar, kişiliğin çeşitli görünümlerinden başka bir şey değilidir. Kişinin yaşamı, sağlığı, beden ve ruh tamlığı, düşün uğraşısı, onur ve ünü, resmi, gizliliği, saygınlığı, atalarına karşı taşıdığı saygı duygusu gibi varlıkların bütünü kişiliği oluşturur. İşte, MK.24 ve BK. 49. maddesinde, kişisel varlıklar korunmuştur. Burada, kişinin bedensel ve ruhsal ve sosyal bireyliğinin korunması söz konusudur. Gerçekten, ‘bir saldırı sonucunda bir değişikliğe uğrayan, kısmen ya da tamamen yok edilen, kişisel varlıklardır. Bu varlıklar, doğal ve sosyal evrenin bir parçasını oluştururlar. Kişisel varlıklar, kişinin ruhsal, manevî varlıkları olabileceği gibi duş, maddî evrenin parçaları ve bireyin sosyal ilişkileri de bunlara konu olabilir.
Gerek öğretinin ve gerekse yargısal inançların ortaya koyduğu kişisel varlıklar üzerine şunlar söylenebilir : Kişinin, hayat, beden ve sağlığına ilişkin değerlerin, maddî bir varlığı vardır. Ruhsal varlığına da, kişinin duygu ve düşünce dünyası ve iç onur (haysiyet) ve kişiliği ve uğraşı özgürlüğü girer. Kişinin şeref, ün ve saygınlığı, ismi, özel haberleşme ve sırlan, gizliliği, ekonomik alandaki kişili gibi kamu içindeki duruımu ile ilgili değerleri de kişisel varlıklardır.
Kişisel varlıkların bütününden meydana gelen kişilik, genel bir kişilik hakkının konusunu oluşturur. Kişinin yaşamı, sağlığı, bedensel ve ruhsal bütünlüğü, düşün uğraşısı, onur ve ünü, resmi, gizliliği, saygınlığı gibi varlıkların tümü üzerinde onun, kişilik hakkı vardır. Bu, kişinin tekelinde olan sübjektif haktır; sahibine, kişisel varlıkları üzerinde, başkalarının saldırılarından korunmuş olarak egemenlik yürütmek, yetkisini sağlar. Genel bir kişilik hakkının yanında, kendi başına olan tekil (münferit) varlıklar üzerinde kendi başına olan kişilik haklarında da söz edilmektedir. Bunlar, sahiplerine, tek başına olan bir kişisel varlık üzerinde bir egemenlik ve başkalarının saldırılarından korunmayı isteme yetkisi sağlar.
Kişilik hakları, kişinin kendi hür ve bağımsız varlığının bütünlüğünü sağlar. Bu hak, insanın doğumu ile kazanılan ve kişiliğine bağlı bir haktır. Hayat, beden ve ruh tamlığı, vicdan, din. düşünce, ekonomik uğraşılar özgürlüğü, onur, saygınlık, isim, resim, sırlar hep kişisel varlıklardır. Kişilik hakkı, mutlak bir hak niteliğindedir. Davacı tarafça kişilik haklarının ihlaline dayalı manevi tazminat talebi bulunmakta ise de, davacının ne gibi bir zarar gördüğüne ilişkin olarak dosyada yeterli kanıt, bilgi ve belge bulunmadığından davacının kişilik haklarının zarar gördüğü hususunun ispat edilemediği kabul edilmiştir.
Açıklanan nedenlerle aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi açıklandığı üzere:
1-Davanın REDDİNE,
2-Harçlar Yasasına göre hesaplanan 59,30-TL karar harcının peşin alınan 3.449,66-TL harçtan mahsubu ile bakiye 3.390,36-TL’nin hükmün kesinleşmesine müteakip istem halinde davacılara iadesine,
3-Davacının maddi alacak talebinin reddi nedeniyle; Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesap olunan takdiren 2.000,00-TL ücreti vekâletin davacılardan alınarak davalıya verilmesine,
4- Manevi tazminat talebinin reddi nedeniyle; Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesap olunan takdiren 22.450,00-TL ücreti vekâletin davacılardan alınarak davalıya verilmesine,
5- Davacıların yapmış olduğu yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
6- Davalı tarafından yargılama gideri sarfedilmediğinden bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
7- Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen yatırana iadesine (HMK m.333),
Dair verilen karar, hazır olan taraf vekillerinin yüzüne karşı, tebliğ tarihinden itibaren 2 haftalık yasal süre içinde Bölge Adliye Mahkemesinde istinaf yolu açık olmak üzere açıkça okunup, usulen anlatıldı. 08/06/2021

Katip … Hakim …
¸ ¸