Emsal Mahkeme Kararı Ankara 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2018/185 E. 2021/2 K. 12.01.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. ANKARA 1. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Karar
T.C.
ANKARA
1. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

TÜRK MİLLETİ ADINA
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2018/185
KARAR NO : 2021/2

DAVA : Marka İle İlgili Kurum Kararının İptali, Marka Hükümsüzlüğü
DAVA TARİHİ : 25/05/2018
KARAR TARİHİ : 12/01/2021

Mahkememizde görülmekte olan marka ile ilgili kurum kararının iptali, marka hükümsüzlüğü davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
DAVA:
Davacı vekil dava dilekçesiyle; müvekkili …’nin 1995’te ABD’de kurulduğunu, internet üzerinden faaliyet gösteren alışveriş sitesi olan www…com web adresinin sahibi olduğunu, bu sitede müvekkilinin, bilgisayardan mücevhere kadar uzanan 50.000’in üzerinde farklı kategoride yaklaşık 14 milyondan fazla çeşitte ürün sunduğunu, … uygulamasının 402 milyondan fazla kez indirilmiş ve hâlihazırda dünya çapında 171 milyondan fazla aktif kullanıcısının bulunduğunu, müvekkiline ait markanın günümüzde en iyi 10 küresel perakende satış markası arasında yer aldığını, dünya çapındaki tanınmışlığının yanı sıra ülkemizde de önemli bir tanınmışlığa sahip olduğunu, uygulama kapsamında kayıtlı 675 binden fazla Türk kullanıcısı olduğunu, bağımsız website analiz şirketi “…” verilerine göre www…com adresinin her gün ortalama 1 milyar kez tıklandığını, dünyanın en çok ziyaret edilen 19. internet sitesi olduğunu, … üzerinden yıllık ortalama 60 milyar doların üzerinde alışveriş yapıldığını, müvekkiline ait “…” markasının dünyanın en tanınmış markaları arasında olduğunu, mezkûr markanın ülkemiz de dâhil olmak üzere dünya çapında yüzlerce tescille korunduğunu, müvekkili şirketin TÜRKPATENT nezdinde tescilli markalarından işbu davaya dayanak gösterilen 35. sınıfta tescilli … numaralı “…”, … numaralı “… … group”, … numaralı “…”, … numaralı “… … group” markaları ile 09 ve 35. sınıflarda tescilli … numaralı “…”, 09, 35, 36 ve 42. sınıflarda tescilli “… connected commerce” markaları olduğunu, davalı şirketin 30, 35 ve 40. sınıflarda … numaralı “… ŞEKİL” ibaresinin marka tescili talebinde bulunduğunu, ilgili başvuruya ilişkin TÜRKPATENT tarafından re’sen yapılan inceleme neticesinde müvekkiline ait …tescil numaralı “…” markaları ile ayırt edilemeyecek derecede benzer bulunduğundan 556 sayılı KHK 7/1-b maddesine dayanılarak başvurunun kısmen reddedilmiş olduğunu, sadece kalan birtakım mal ve hizmetler bakımından yayına çıkartıldığını, müvekkilinin kalan mal ve hizmetler bakımından da karıştırılma ihtimali olduğu ve markasının tanınmışlığının da zedeleneceği gerekçesiyle dava konusu markanın tümden reddini talep ettiğini, bunun üzerine Markalar Dairesi Başkanlığı (MDB)’nın müvekkilinin taleplerini ve itirazlarını kısmen kabul ederek 35. sınıftaki hizmetleri tümden başvuru kapsamından çıkarttığını, müvekkilinin itirazın yeniden incelenmesi talebi üzerine YİDK’nın kalan mal ve hizmetler bakımından madde 8/1-b anlamında karıştırılma iddiasını haklı bulmadığı, madde 8/4’te sayılan koşulların oluşmadığı, ayrıca kötü niyet iddiasının haklı görülmediği gerekçeleriyle yapılan itirazı reddettiğini, sözü edilen YİDK kararının yerinde olmadığını, dava konusu markanın müvekkilinin markasını aynen içerdiğinden markaların ayırt edilemeyecek derecede benzer olduklarını, esasen bu olguya TÜRKPATENT nezdindeki itirazları sürecinde Başkanlıkça ve Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulunca verilen kararlarda da değinildiğini, başvuru sürecinde başvuru sahibinin de süresinde bir itirazı bulunmaması nedeniyle bu olgunun ve markanın kısmi reddi kararının sabit hale geldiğini, buna ek olarak dava konusu markanın tescili kapsamında kalan mal ve hizmetlerin müvekkilinin tescilli markaları kapsamında yer alan mal ve hizmetlerle benzer olduğunu, nitekim müvekkiline ait markanın tanınmış marka olması sebebiyle 556 sayılı KHK madde 8/4 uyarınca farklı mal ve hizmetler için de korunması gerektiğini, müvekkilinin kurmuş olduğu çevrimiçi platformun çok çeşitli mal ve hizmetleri bir araya getirdiğini ve satışına olanak sağladığını, bu sebeple de esasen tüm mal ve hizmet sınıflarının müvekkilinin markalarının tescili kapsamındaki tüm mal ve hizmet sınıflarıyla benzer ve ilişkili sayılacağını, netice olarak dava konusu marka ile müvekkiline ait markalar arasında karıştırılma/ilişkilendirilme ihtimali bulunduğunu, dolayısıyla MDB tarafından verilen ve YİDK tarafından da doğrulanan kısmi ret kararının karıştırılma ihtimalini tam anlamıyla ortadan kaldırmayacağını, yayına itirazları neticesinde verilen kararda müvekkiline ait markanın tanınmış olduğunu açıkça teyit eden MDB kararının ve karara karşı başvuru sahibinin herhangi bir itirazda bulunmamış olmasının müvekkilinin markasının tanınmışlığını tartışmasız hale getirdiğini, buradan hareketle dava konusu marka başvurusunun hangi sınıfta tescil edilirse edilsin tüketici nezdinde müvekkiline ait markayı akla getireceği ve/veya bağlantılı olduklarını düşündüreceğini, böylelikle de davalı şirketin müvekkiline ait markanın tanınmışlığından haksız yarar sağlayacağını, markanın itibarına ve ayırt ediciliğine zarar vereceğini, pek çok şahıs ve şirketin müvekkiline ait “…” markalarının tanınmışlığı nedeniyle sahip olduğu ekonomik değerden haksız surette faydalanma yoluna gittiğini, müvekkiline ait markanın taklidi yoluyla iltibas yaratarak bir kazanç elde etmeye yöneldiğini, işbu dava bakımından da davalı şirketin haksız kazanç sağlama amacı olmasa dahi TTK uyarınca basiretli bir tacir gibi hareket etme yükümlülüğü altında olduğunu, buna dayanarak bir marka için başvuruda bulunmadan önce o markanın başkalarına ait önceki tarihli hakları ihlal edip etmeyeceğini araştırması gerektiğini, aksi tutumun marka hukuku anlamında kötü niyet halini doğuracağını, kaldı ki davalı şirketin müvekkilinin dünya çapında tanınan “…” markasını duymadan ve görmeden davaya konu başvuruyu yapmış olduğunun düşünülemeyeceğini, zira “…” kelimesinin hiçbir dilde anlamı olmayan ve müvekkili tarafından yaratılan bir kelime olduğunu, müvekkilinin davalı şirket ile iletişime geçerek başvurunun geri çekilmesi ve ihtilafın sulh yoluyla çözülmesi teklifinde bulunduğunu, buna karşılık davalı şirketin bu teklifi reddettiğini, bu durum da dikkate alındığında davalı şirketin dava konusu marka başvurusunu kötü niyetle yaptığı sonucuna varılabileceğini ve sırf bu sebeple bile tüm mal ve hizmetler bakımından reddinin gerektiğini iddia ederek; 23.03.2018 tarih ve … sayılı YİDK kararının tümden iptalini ve … sayılı “… ŞEKİL” markasının tümden hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı TÜRKPATENT vekili cevap dilekçesiyle, davalı şirket tarafından 30.03.2016 tarihinde … başvuru numarası ile “…” ibareli markanın 30. ve 40. sınıflarda tescili için başvuru yapıldığını, yapılan inceleme neticesinde markanın kısmen kabul edilerek yayımlandığını, akabinde başvurunun yayımına davacı tarafından önceki tarihli marka ile benzerlik ve karıştırılma ihtimali bulunduğu gerekçesiyle itiraz edildiğini, Markalar Dairesi Başkanlığı’nca itirazın kısmen kabulüne karar verildiğini, davacının itirazın yeniden incelenmesi talebinde bulunması üzerine YİDK’nın davacının itirazının kısmen kabulü kararı verdiğini, mezkûr YİDK kararının mer’i mevzuata uygun olarak tesis edildiğini ve iptali gerektirir herhangi bir unsur bulunmadığını belirterek; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı şirket vekili cevap dilekçesiyle; müvekkili şirketin “…” ticaret unvanı ile 2005 yılında kurulduğunu ve Bağlar Diyarbakır’da yerleşik bir şirket olup birçok farklı faaliyet ile iştigal ettiğini, hem sermaye gücü hem geçmişi hem de iş kalitesi ve vizyonu ile bulunduğu bölgenin önemli şirketlerinden olduğunu, rekabetçi bir ticari ortamda her şirket gibi müvekkili şirketin de pazardaki düzgün konumunu yitirmemek ve kalitesini ilerletmek maksadıyla müvekkilinin ticaret unvanını pazardaki ürünlerinde kullanmak üzere marka olarak tescili için başvuruda bulunduğunu, müvekkilinin işbu davaya konu marka başvurusundan 35. mal ve hizmet sınıfı çıkartılarak 30. ve 40. mal ve hizmet sınıflarında tesciline karar verildiğini, Kurum tarafından verilen tescil başvurusunun kısmi reddi kararına karşı herhangi bir itirazda bulunmadıklarını, zira müvekkilinin davacı şirket markası ile aynı ve/veya benzer sınıflarda tescilinin reddedilmesine ilişkin hâlihazırda da bir itirazının söz konusu olmadığını, 2005 yılında davacı şirketin “…” ibareli markası Türkiye’de tanınmış bile değilken müvekkili şirketin “…” şirket unvanı ile kurulmuş olduğunu, işbu dava bakımından her iki tarafın da aynı markayı kullanıp kullanmadığı hususunda bir çekişme bulunmadığını, uyuşmazlığın müvekkili markasının 30. ve 40. sınıflarda tescil edilmesi noktasında toplandığını, ancak davacı şirketin 30. ve 40. sınıf mal ve hizmetler bakımından müşterek “…” ibaresi ile tescilli bir markasının bulunmadığını, sadece 4 mal ve hizmet sınıfında tescilli bulunan davacı şirket markasının 45 mal ve hizmet sınıfı bakımından da korunmasının mümkün olamayacağını, davacı vekilinin de dilekçesinde belirttiği gibi ülkemize davacı şirketin faaliyet olarak girişinin www.GittiGidiyor.com web sitesine ortak olması ile 2011 yılında gerçekleşmiş olduğunu, nitekim davacı şirketin Türkiye pazarında www.GittiGidiyor.com web sitesi ortaklığı dışında bir faaliyetinin de bulunmadığını, bilahare www…com web sitesinde ülkeler seçeneğine basılarak Türkiye tercih edildiğinde web sitenin otomatik olarak www.GittiGidiyor.com web sitesine yönlendirdiğini, davacı şirketin internet üzerinden her çeşit ürünün perakende ticaretine ilişkin faaliyet alanı ile müvekkili şirketin ürün pazarının birbirinden çok farklı olduğunu, müvekkili şirketin temel olarak un ve makarna üretimi faaliyeti ile ilgilenmekte olduğundan 30. sınıfta ve bu gıda maddelerini işleme, kaplama, paketleme gibi faaliyetlerde de bulunduğundan 40. sınıfta tescilinin talep edilmiş olduğunu, davalı şirket markası “…”ın, …’ye ait bir ürünün markası olmadığını, “…” isimli web site üzerinde çok çeşitli ürünler satılmakta ise de bunların “…” markasını taşıyan ürünler olmadığını, davacı şirkete ait “…” isimli web sitenin sadece bir pazaryeri olduğunu ve Nice sınıflandırmasında da pazaryeri internet sitelerine ayrı bir kod tanınmış olduğunu, davacının satışına aracılık ettiği ürünler bakımından tüm Nice sınıfları için hak iddia etmesinin mümkün olamayacağını, nitekim www…com adresinde gıda mamullerinin satışının çok az ve istisnai olduğunu, davacı şirketin 30. ve 40. mal ve hizmet sınıfları bakımından hiçbir faaliyetinin söz konusu olmadığını, davacı şirketin işbu davaya konu markanın tescili tarihinden önce TÜRKPATENT’de bir tanınmışlık başvurusunun bulunmadığını, zira Türkiye’de bir reflekse dönüşen tanınmışlığının da bulunmadığını, sitede Türkçe dil tercihi dahi bulunmadığını, dolayısıyla da işbu dava bakımından davacının “…” markasının Türkiye nezdinde tanınmışlığından söz edilemeyeceğini, müvekkilinin de davacı şirket markasından haksız yarar sağlaması, markayı itibarsızlaştırması ve ayırt ediciliğine zarar vermesinin mümkün olmadığını, müvekkili şirketin sınırlı bir bölgede ticaret yürüttüğünü nitekim müvekkilinin ürettiği ürünleri alan ve müvekkili şirketin faaliyet yürüttüğü coğrafyada yaşayan tüketicinin davacı şirkete ait web siteden haberdar olmasının dahi söz konusu olmadığını, 6769 sayılı SMK’nın da 6/5 hükmünün işbu davada müvekkili lehine bir düzenleme getirerek tanınmış marka korumasının markanın Türkiye’deki tanınmışlığının yoğunlukla esas alınarak değerlendirilmesi vurgusu yapmış olduğunu, Türkiye çapında yüksek bir tanınırlığı bulunmayan davacı bakımından da ilgili maddenin esas alınmasının doğru olmacağını, bilahare ilgili maddede markasını tescil ettirmek isteyen başvuru sahibinin tescilde haklı bir sebebinin olması halinin ayrı tutulduğunu, müvekkili şirketin de 15 yıldır ticaret unvanında ve ürettiği ürünlerde kullanarak kendisiyle bağdaşık hale getirdiği “…” ibaresinin marka olarak tescili başvurusunda bulunmasının haklı bir sebebe dayandığı kabulünün gerektiğini, bu ibarenin ayrıca şirketin kurucusu olan …’in oğulları …’un isimlerinin baş harflerinden oluşması suretiyle müvekkili bakımından özel bir anlamı bulunduğunu, tüm bu olgular gözetildiğinde müvekkili şirketin kötü niyetli olduğu iddiasına riayet edilemeyeceğini, zira davacının da kötü niyet iddiasını doğrulayacak hiçbir somut veri öne süremediğini belirterek; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
YARGILAMA:
6769 Sayılı SMK’nın Geçici 1. Maddesine göre bu kanunun yayımı tarihinden önce Enstitüye yapılmış olan ulusal ve uluslararası marka ve tasarım başvuruları ile coğrafi işaret başvuruları, başvuru tarihinde yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre sonuçlandırılacağından, kanunun yayım tarihi olan 10.01.2017 tarihinden önceki başvurular ve eldeki davada 556 Sayılı KHK hükümlerinin uygulanması gerekmiştir.
Bu kapsamda uyuşmazlık konusunun, davalı başvurusuna davacı tarafından 556 sayılı KHK 8/1-b, 8/4 ve 35 maddeleri kapsamında yapılan itirazın reddiyle ilgili verilen YİDK kararının yerinde olup olmadığı iptal şartlarının oluşup oluşmadığı ve marka tescil edilmiş ise hükümsüzlük şartlarının oluşup oluşmadığı noktasında toplandığı anlaşılmaktadır.
Davanın açılmasını müteakip tarafların dava, cevap, cevaba cevap dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, tescil ve başvuru dosyaları ile Alâkalı ticaret sicil kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, taraflar sulhe teşvik olunmuş, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını müteakip, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yazı İşleri Yönetmeliği’nin 41/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraf vekillerine tahkikat ve yargılamının geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
Türk Patent’den celbedilen işlem dosyasının tetkikinden; 30.03.2016 tarihinde yapılan dava konusu marka başvurusunda 30. 35. ve 40. sınıf için tescil talebinde bulunulduğu, başvurunun incelenmesi neticesinde Markalar Dairesi Başkanlığı, 30.11.2016 tarihli kararı ile 556 sayılı KHK 7/1(b) madde hükmü gerekçesiyle davacıya ait … …, … tescil numaralı ve “…” ibareli markalara dayanarak başvuruyu “Reklamcılık, pazarlama ve halkla ilişkiler ile ilgili hizmetler, ticari ve reklam amaçlı sergi ve fuarların organizasyonu hizmetleri. Büro hizmetleri; sekreterlik hizmetleri, gazete aboneliği düzenleme hizmetleri, istatistiklerin derlenmesi, büro makinelerinin kiralanması hizmetleri, bilgisayar veri tabanlarındaki bilginin sistematik hale getirilmesi, telefon cevaplama hizmetleri. İş yönetimi, idaresi ve bu konular ile ilgili danışmanlık, muhasebe ve mali müşavirlik hizmetleri, personel işe yerleştirme, işe alma, personel seçimi, personel temini hizmetleri, ithalat-ihracat acente hizmetleri, geçici personel görevlendirme (başkası adına fatura yatırma, vergi yatırma, trafik işlemleri gibi iş takibi) hizmetleri” için kısmen reddetmiş ve başvurunun kalan mal ve hizmetler bakımından yayımına karar verildiği, dava konusu marka başvurusunun yayımına 09.03.2017 tarihinde davacı şirket tarafından 556 sayılı KHK m. 8/1, 8/4 ve 35/1 hükümleri gerekçe gösterilerek itirazda bulunulduğu, dayanak gösterilen benzer markalar; …. numaralı markalardır. İtiraza ilişkin açıklamalar, dava aşamasındaki iddialarla aynı nitelikte olduğu, davalı şirketin itiraza karşı görüş bildirme formunda beyan ettiği gerekçeleri genel olarak cevap dilekçesindeki savunmaları ile aynı nitelikte olduğu, davalı şirket, cevap dilekçesinden farklı olarak itiraza karşı görüş bildirme formunda “markalar arasında benzerlik bulunmadığı” savunmasında bulunmuş, davacı muterize ait marka ile başvuru markasının tescilli/ tescili talep olunan mal ve hizmet sınıflarının benzerliği ve kötüniyet iddialarına yönelik hiçbir beyana yer vermediği, Markalar Dairesi Başkanlığı (MDB) tarafından yapılan incelemeler sonucunda davacı muterizin 556 sayılı KHK’nın 8/1 maddesine dayanarak yapmış olduğu itiraz haklı görülmüş, marka başvurusu kapsamından 35. mal ve hizmet sınıfı çıkartılarak, kalan mal ve hizmetler için tescil işlemlerinin devam ettirilmesine karar verildiği, muteriz davacı şirket, MDB’nın kararına itiraz ederek, itirazlarının yeniden incelenmesini talep ettiği, itirazın yeniden incelenmesi talebi, marka başvurusunun yayımına yapılan itiraz ile aynı gerekçe, dayanak ve açıklamaları içerdiği, yayıma itirazın yeniden incelenmesi talebi üzerine verilen ve dava konusu yapılan 23.03.2018 tarih ve … sayılı YİDK kararıyla; “… Yapılan inceleme neticesinde, … tarafından yapılan başvurunun kapsamında kalan mallarla/hizmetlerle itiraza mesnet markaların kapsamlarındaki malların/hizmetlerin benzer olmadığı değerlendirildiğinden başvuru ile itiraza mesnet marka/markalar arasında ilişkilendirme/karıştırılma ihtimali bulunmadığı anlaşılmıştır. Ayrıca, itiraza mesnet markanın bilinirlik düzeyi, işaretlerin tertip tarzı ve işaretler arasındaki benzerlik, başvuru kapsamında kalan malların/hizmetlerin mahiyeti ve itiraza mesnet markanın bilinir olduğu mallarla/hizmetlerle başvuru kapsamındaki hizmetlerin ilişkisi gibi unsurlar ve itiraz dilekçesinde sunulan savlar birlikte değerlendirildiğinde, başvurunun kalan mallar/hizmetler açısından tescili durumuna ilişkin md. 8/4 sayılan koşulların oluştuğuna dair kanaat oluşmamıştır. Son olarak, başvurunun kötü niyetle yapıldığı yönündeki iddia somut delillerle ispatlanamadığından ve diğer başkaca koşulların varlığı bulunmaksızın, bir başvurunun sadece önceki tarihli marka ile karıştırılma ihtimali bulunduğu iddiası, o başvurunun kötü niyetle yapılmış bir başvuru addedilmesini gerektirecek bir husus olmadığından, kötü niyet iddiasına dayalı itiraz kabul edilmemiştir. Sonuç olarak, başvurunun 556 s. KHK’nın 8 inci maddesi çerçevesinde kısmen reddi kararı, gerekçeleri ve çıkartılan malların/hizmetlerin kapsamı isabetli görülmüştür.” şeklinde karar verildiği, dava konusu YİDK kararının davacı şirkete 26/03/2018 tarihinde tebliğ edildiği, eldeki davanın iki aylık yasal süre içerisinde 25/05/2018 tarihinde açıldığı anlaşılmış, işin esasına girilmiştir.
Bilirkişi kurulunca düzenlenen raporda ve ek raporda özetle: dava konusu marka ile davacının dayanak markaları arasında karıştırılma ihtimali bulunmadığı, davacının tanınmışlık iddialarını gerek marka işlem dosyası gerek dava dosyası kapsamında ispat edemediği ve dava konusu marka bakımından tanınmışlıktan kaynaklı bir tescil engelinden söz edilemeyeceği, dava konusu marka başvurusunun kötüniyetli olduğu yönündeki iddiaların marka işlem dosyası ve dava dosyası kapsamında ispat edilemediği, takdirin mahkemeye ait olduğu, bildirilmiştir.
Davacı vekili rapora ve ek rapora itiraz etmiş, mahkememizce yeni bir bilirkişi heyetinden itirazlar bağlamında yeni bir rapor alınmıştır.
Bilirkişi kurulunca düzenlenen raporda özetle: dava konusu … sayılı marka başvurusu kapsamında YİDK kararı sonrasında kalan 30. ve 40. Sınıf mal ve hizmetlerin, davacı yanın önceki tarihli markaları kapsamında yer alan mal ve hizmet sınıfları ile aynı aynı tür ya da benzer nitelikte olmadığı, taraf markaları arasında emtia benzerliği kriteri meydan gelmediğinden karıştırılma ihtimali koşullarının oluşmadığı, davacı yanca işlem ve dava dosyasında sunulan delillerin dava konusu markanın başvuru tarihi itibariyle davacı markalarının tanınmış olduğuna kanaat getirmeye elverişli nitelikte deliller olmadığı gibi davacı markalarının farklı mal ve hizmet sınıflarında korunması gerektiğini göstermeye de elverişli nitelikte deliller olmadıkları, davacı yanın kötü niyet iddiasını destekler delil sunmadığı, takdirin mahkemeye ait olduğu, bildirilmiştir.
Her iki bilirkişi raporunun ve itirazlar bağlamında aılnan ek raporun her iki tarafın iddia ve savunmasının kapsamı, taraf delilleri, marka kapsamları dikkate alınarak düzelendiği, hüküm kurmaya yeterli incelemenin yapıldığı, raporun usul ve yasaya aykırı yönünün bulunmadığı, hukuki değerlendirme nihai olarak mahkememizce yapılacağından yeniden rapor alınmasını gerektirir yön bulunmadığı anlaşılmıştır.
GEREKÇE:
Uyuşmazlık, davalı başvurusuna davacı tarafından 556 sayılı KHK 8/1-b, 8/4 ve 35 maddeleri kapsamında yapılan itirazın reddiyle ilgili verilen YİDK kararının yerinde olup olmadığı iptal şartlarının oluşup oluşmadığı ve marka tescil edilmiş ise hükümsüzlük şartlarının oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.
“Marka tescilinde red için nispi nedenler” başlığı altında düzenlenen 556 sayılı KHK’nın 8. maddesi;
“Madde 8 – Tescil edilmiş veya tescil için başvuru yapılmış bir markanın sahibi tarafından itiraz yapılması durumunda aşağıdaki hallerde marka tescil edilemez:
a) Tescil için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı ise ve aynı mal veya hizmetleri kapsıyorsa,
b) Tescil için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı veya benzer ise ve tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer ise, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın halk tarafından karıştırılma ihtimali varsa ve bu karıştırılma ihtimali tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile ilişkili olduğu ihtimalini de kapsıyorsa.
Marka sahibinin ticari vekili veya temsilcisi tarafından markanın kendi adına tescili için, marka sahibinin izni olmadan ve geçerli bir gerekçe gösterilmeden yapılan başvuru, marka sahibinin itirazı üzerine red edilir.
Tescilsiz bir markanın veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaretin sahibinin itiraz etmesi üzerine, tescili istenilen marka, aşağıdaki hallerde tescil edilmez.
a) Markanın tescili için yapılan başvuru tarihinden önce veya markanın tescili için yapılan başvuruda belirtilen rüçhan tarihinden önce bu işaret için hak elde edilmiş ise,
b)Belirtilen işaret, sahibine daha sonraki bir markanın kullanımını yasaklama hakkını veriyorsa,
Marka, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir markanın aynı veya benzeri olmakla birlikte, farklı mallar veya hizmetlerde kullanılabilir. Ancak, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği veya tescil için başvurusu yapılmış markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumda, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine, farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu red edilir.
Tescil için başvurusu yapılmış markanın, başkasına ait kişi ismi, fotoğrafı, telif hakkı veya herhangi bir sınai mülkiyet hakkını kapsaması halinde, hak sahibinin itirazı üzerine tescil başvurusu reddedilir.
Ortak ve garanti markalarının sona ermesinden itibaren üç yıl içinde ortak marka veya garanti markası ile aynı veya benzeri olan marka tescil başvurusu itiraz üzerine reddedilir.
Bir markanın yenilenmeme nedeniyle koruma süresinin dolmasından sonra iki yıl içerisinde aynı veya benzer markanın, aynı veya benzer mal ve hizmetler için yapılan tescil başvurusu itiraz üzerine reddedilir.” şeklindedir.
Yukarıda ayrıntısı yazılı 8/1-b maddesinde geçen düzenleme uyarınca getirilen yaptırımın iki koşulun bir arada bulunması hâlinde uygulanacağı görülmekte olup, bunlardan birincisi tescil başvurusu yapılan markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynı ya da benzer olması, ikincisi ise; her iki markanın da kapsadığı mal veya hizmetlerin aynı ya da benzer olmasıdır. Ancak burada 556 sayılı KHK’nın 8. maddesinin (4) numaralı fıkrasının hatırlatılması da gereklidir. Zira tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği durumlarda, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine, farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu ret edilebilecektir. Tanınmış marka kavramı yerleşik Yargıtay içtihatlarında “bir şahsa veya teşebbüse sıkı bir şekilde matufiyet, garanti, kalite, kuvvetli reklam, yaygın bir dağıtım sistemine bağlı, müşteri, akraba, dost, düşman ayırımı yapılmadan coğrafi sınır, kültür, yaş farkı gözetilmeksizin aynı çevredeki insanlar tarafından refleks halinde ortaya çıkan bir çağrışım olarak” ifade edilmiştir.
Ayrıca 556 sayılı KHK’nın 8. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinde geçen “halk tarafından karıştırılma ihtimali” konusunda genel ölçünün; bu işin ilgilisi veya uzmanı değil, tüketici olan halk olduğunun göz önünde tutulması gerekmektedir. Karıştırılma ihtimalinde önemli olan husus, tüketici kitlesinin bu iki işaret arasında herhangi bir şekilde herhangi bir sebeple bağlantı kurma, ilişkilendirme ihtimalidir. Buradaki “ihtimal” kelimesi özenle ve özellikle kullanılmış bir kelime olup, şekil, ses, anlam, genel görünüm, çağrışım ve bir seri içinde bulunma izlenimi bu kapsamda değerlendirilmektedir.
Bir başka anlatımla, “iltibas tehlikesi” görsel, biçimsel, anlamsal, işitsel benzerlikler, çağrıştırma, bir bütün olarak uyandırdığı toplu kanaat, malın veya hizmetin hitap ettiği alıcı grubunun toplumsal düzeyi ve durumu, markayı taşıyan malın değeri ve alıcının bu malı almaya ayırdığı zaman, markanın esas unsurları ve tamamlayıcı unsurları, karşılaştırılan işaretler arasındaki benzerlik, telaffuz, anlam veya biçimden, işaretlerin toplu olarak bıraktığı izlenimden, seri içine girmekten veya başka bir çağrışımdan kaynaklanabilir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde;
Taraf markaları tescil kapsamları ve işaretsel yönden karşılaştırıldığında;
Dava konusu marka başvurusu kapsamında YİDK kararı sonrasında kalan mal ve hizmetler ile davacı yanın itirazlarına dayanak tuttuğu markalar kapsamında yer alan mal ve hizmetler karşılaştırıldığında, dava konusu marka başvurusu kapsamında YİDK kararı sonrasında kalan mal ve hizmetler 30 ve 40. Sınıftaki mal ve hizmetler olduğu, 30. sınıftaki emtialar gıda ürünlerine, 40. Sınıftaki hizmetler ise bazı sektörlere (gıda, ahşap, kağıt, kumaş, enerji baskı ) yönelik üretim, işleme, imalat süreçlerine yönelik hizmetlerin verilmesine yönelik hizmetler olduğu, davacı yanın markaları kapsamında yer alan mal ve hizmetler ise, bahsi geçen hizmetler ile doğrudan bir bağlantısı bulunmayan, bilgisayar, bilişim, çevrimiçi ticaret/perakendecilik hizmetleri, gayrimenkul komisyonculuğu, reklamcılık, yazılım gibi hizmetleri ve bu hizmetlerde kullanıma uygun mal ve hizmetleri kapsadığı, bu bağlamda taraf markalarının birbirinden farklı ihtiyaçlara yönelik oldukları, buna bağlı olarak hitap ettikleri tüketici kitlesinin farklılaştığı, herhangi bir ortak satış, sunum ve dağıtım kanallarının bulunmadığı, birbirlerini tamamlamadıkları gibi birbirleri ile de rekabet içerisinde olmadıkları, sağladıkları faydalar bakımından da birbirleri ile bir ilişkilerinin bulunmadığı, dolayısıyla emtialar bazında işaretler arasında herhangi bir benzerliğin mevcut olmadığı anlaşılmaktadır.
Bununla birlikte davacı yanın 35. Sınıfta “Malların global bir bilgisayar ağı yoluyla ilan edilmesi, promosyonu, satışı ve tekrar satışı için; ve global bir bilgisayar ağı yoluyla malların satışı ve tekrar satışıyla ilgili istatistiksel, nicelikle ilgili ve nitelikle ilgili bilginin toplanması ve dağıtılması için on-line, interaktif ilan panosu sağlama hizmetleri” ya da “Malların ve/veya hizmetlerin satıcıları için online pazar yerlerinin işletilmesi hizmetleri” şeklindeki hizmetlerinin mevcut olduğu, bu hizmetlerin “malların bir araya getirilerek müşterilere sunulması” şeklinde özetlenebilecek 35. sınıf mağazacılık hizmetleri alt grubu hizmetler ile benzer değerlendirilebileceği, davalı yanın ise 35. sınıfta tescili bulunmamakta ise de 30. sınıf malları kapsamakta olduğu ve mal üreten işletmenin karineten bu malı satacağı da kabul edilmekte olduğundan, davalının da aynı şekilde mağazacılık hizmeti verme ihtimalinin mevcut olduğu değerlendirilebilir ise davacının önceki tarihli markalarında satış konusu edilecek somut/spesifik bir emtia grubu yer almadığından ve yine davacı yanın fiili anlamda da 30. sınıftaki gıda ürünlerinin satışını yaptığını gösterir herhangi bir delili dosyaya sunmadığı görüldüğünden, anılan emtialar arasında kurulabilecek olası bir ilişkinin koşullarını somut olayda meydana gelmediği kabul edilmiştir.
Karıştırılma ihtimalinin iki şartından biri emtiaların benzerliği şartlarının meydana gelmiş olması nedeniyle, bu şartı sağlamayan işaretler bakımından karıştırılma ihtimali bakımından incelenmesi gereken ikincil koşul olan işaretlerin/markaların incelenmesine gerek görülmemiştir.
Davacı yanın “…” markalarının tanınmışlığı hususuna yönelik işlem ve hükümsüzlük talepli dava dosyasına ek olarak sunulan ve davacı markalarının, dava konusu markanın başvuru tarihi olan 30.03.2016 tarihinden daha evvelki tarihlerde de tanınmış olduğunu gösterir nitelikteki delillerin incelendiğinde, öncelikle davacı yanın T/03119 sayılı tanınmış marka başvurusunun, 22.02.2017 tarihinde başvuru konusu edildiği ve 29.08.2019 tarihinde davacı yanın markasının tanınmış marka siciline kaydedildiği, dava konusu markanın başvuru tarihi 30.03.2016 tarihli olup, davacı yanın tanınmış marka kaydının işbu başvurudan sonraki tarihli olması nedeniyle tek başına tanınmışlığa dair bir kanaat oluşturması mümkün görülmemiştir. Bununla birlikte tanınmış marka siciline kaydedilmiş bir başvurunun pek tabi tanınmış marka başvuru tarihinden daha öncesinde belli bir statü/ticari itibar edinmiş olabilir. Zira bir markanın tanınmışlığı, çoğu zaman uzun yıllara sair ciddi ve yoğun kullanımlar ve bu kullanımların geniş tüketici kitlelerine ulaşması neticesinde elde edilen bir olgu olup bir anda meydana gelen bir durum değildir.
Dosyadaki tüm deliller incelendiğinde, bu delillerin tanınmışlık ispatı için yeterli olmadığı gibi tanınmış marka sicil kaydının da dava konusu markanın başvuru tarihinden sonraki tarihli olduğu, bu nedenle her ne kadar dava konusu marka başvurusunun esas unsurunu oluşturan “…” ibaresi, davacı markaları ile birebir aynı sözcüğü taşımakta ve de anılan ibarenin ayırt edici niteliği, somut bir anlama haiz olmaması, özgünlüğü yüksek bir sözcük oluşu karşısında farklı mal ve hizmet sınıflarında dahi korunması mümkün görülebilecek bir işaret olsa da tanınmışlık olgusunun net bir şekilde ispatlanmadığı durumlarda, varsayımsal olgulara dayalı olarak anılan işaretin, tanınmışlığın bulunmadığı mal ve hizmet sınıflarında da korunabileceği yönünde bir kanaate varılmasının mümkün olamayacağı kabul edilmiştir.
Somut olayda davalının kötü niyet iddiasını destekler nitelikte delile de rastlanmamıştır.
Netice olarak Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 08.06.2016 gün ve E.2014/11-696, K.2016/778 sayılı kararı uyarınca iltibas değerlendirmesinin hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel hukuki bilgi ile çözümlenmesinin mümkün olduğu hususu da gözönünde bulundurularak yapılan incelemede, dava konusu … sayılı marka başvurusu kapsamında YİDK kararı sonrasında kalan 30 ve 40. Sınıf mal ve hizmetlerin, davacı yanın önceki tarihli markaları kapsamında yer alan mal ve hizmet sınıfları ile aynı, aynı tür ya da benzer nitelikte olmadığı, taraf markaları arasında emtia benzerliği kriteri meydana gelmediğinden karıştırılma ihtimali koşullarının da oluşmayacağı, davacı yanca işlem ve dava dosyasına sunulan delillerin dava konusu markanın başvuru tarihi itibariyle, davacı markalarının tanınmış olduğuna kanaat getirmeye elverişli nitelikte deliller olmadığı gibi davacı markalarının farklı mal ve hizmet sınıflarında korunması gerektiğini göstermeye de elverişli nitelikte deliller olmadıkları, davacı yanın, kötü niyet iddialarını destekler mahiyette, işlem ve dava dosyası kapsamında herhangi bir delil sunmadığı, anlaşılmakla, davanın reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi açıklandığı üzere:
1-Davanın REDDİNE,
2-Harçlar Yasasına göre hesaplanan 59,30-TL karar harcından peşin alınan 35,90-TL’nin mahsubu ile bakiye 23,40-TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
3-Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesap olunan takdiren 5.900,00-TL maktu ücreti vekâletin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
4-Davacının yapmış olduğu yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
5-Davalılar tarafından yargılama gideri sarfedilmediğinden bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
6-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen yatırana iadesine (HMK m.333),
Dair verilen karar, hazır olan taraf vekillerinin yüzüne karşı, tebliğ tarihinden itibaren 2 haftalık yasal süre içinde Bölge Adliye Mahkemesinde istinaf yolu açık olmak üzere açıkça okunup, usulen anlatıldı.12/01/2021

Katip … Hakim …
¸ ¸