Emsal Mahkeme Kararı Ankara 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2017/475 E. 2021/390 K. 25.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 1. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
T.C.
ANKARA
1. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

TÜRK MİLLETİ ADINA

GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2017/475
KARAR NO : 2021/390
DAVA : Marka Hükümsüzlüğü
DAVA TARİHİ : 27/12/2017
KARAR TARİHİ : 25/11/2021

Mahkememizde görülmekte olan marka hükümsüzlüğü davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesiyle; müvekkilinin … markasının ayak giysileri, giyim, baş giysileri, çantalar, gözlükler, saatler ve diğer elektronik ürünler, spor ekipmanları gibi çok çeşitli ürünlerin üretimi ve pazarlamasıyla meşgul olup dünyanın önde gelen spor ayakkabı ve spor kıyafetleri üreticisi olduğunu, … ve şekil markasının ilk olarak 1971 yılında kullanılmaya başlanmış ve o tarihten bu yana bir çok ülkede tescilli olarak kullanıldığını, sporcu ve spor etkinliklerine sponsor olmakla bilinirliliğini artırdığını, müvekkilinin Türk Patent nezdinde bir çok markasının bulunduğunu, müvekkilinin … ibareli ve şekil markasının Türk Patent nezdinde tanınmış markalar olarak kaydedildiğini, davalının 2016 90223 sayılı markasının Türk Patent nezdinde 18,25 ve 28. Sınıflarda tescil ettirdiğini, bu markanın müvekkilinin şekil markasına yüksek benzerlik taşıdığını, davalının bu markayı başka ülkelerde de başvuruya konu ettiğini, davalının bu markayı ilk defa WIPO nezdinde IR 831781 numarası ile başvuruya konu ettiğini, bazı ülkelerdeki başvurunun re’sen reddedildiğini, bazı ülkelerde ise müvekkilinin itirazı üzerine reddedilmiş olduğunu, 2014 yılında bu başvurunun müddet olduğunu, davalının 2016 yılında davalının WIPO nezdinde bu kez IR 1313589 sayılı marka başvurusunda olduğunu, bu başvurunun da bazı ülkelerde re’sen reddedildiğini, davalı markasının müvekkilinin tescilli şekil markası ile karıştırılma ihtimali yaratacak derecede benzer olması nedeniyle SMK 6/1 ve 25/1 maddeleri uyarınca hükümsüz kılınması gerektiğini, SMK 6/1 gereği benzerlik olmasa bile iki marka arasında bağlantı olduğu ihtimali varsa karıştırılma ihtimalinde bahsedileceği, karıştırılmanın ki işaret arasındaki şekil, ses ve anlam benzerliğinden veya genel görünümden veya seri içerisine girmekten veya çağrıştırmadan kaynaklanabildiğini, SMK 6/1. Md. deki unsurlardan birinin zayıf diğerinin kuvvetli olması halinde de karıştırılma ihtimalinin mevcut olabileceğini, müvekkilinin şekil markası yönünden tüm şartların sağlandığını, markaların karıştırılma ihtimali yaratacak derecede benzer olduğunu, hatta markayı aynen içerdiğini, seri marka algısı yarattığını, davalının markasının da müvekkiline ait salt şekil markasından oluştuğunu, davalı markasının müvekkilinin şekil markasının aynısının ters bir şekilde yansıtılmış hallerinin beyaz bir arka plan üzerine sivri uçlarından birleştirilen iki kopyasının yerleştirilmesi ile oluşturulduğunu, eklenen kalın noktanın markaya hiçbir ayırt edici nitelik katmadığını, bir seri marka izlenimi yarattığını, Türk Patent nezdinde çok daha az benzerlik taşıyan başvuruların dahi müvekkilinin markaları ile benzer bulunarak reddedildiğini, başvuru markasının evleviyetle hükümsüzlüğünün gerektiğini, emsallerle bu durumun sabit olduğunu, davaya konu marka kapsamında yer alan malların, müvekkilinin şekil markalarının tescilli olduğu mallar ile aynı ve benzer olduğunu, davalının müvekkili ile aynı alanda faaliyet gösterdiğini, davalının matbu sınıflarla bağlı kalmaksızın müvekkilinin temel faaliyet alanında yer alan malları dahil ettiğini, sayılan malların satışa konu edildikleri mecralarda aynı veya bitişik raflarda, bir arada sergilenen ürünler olduğunu, tüketicinin ürünlerin bağlantılı olduğunu düşüneceğini, davalı markasının tescilli kalması durumunda müvekkilinin tanınmış markası bakımından sulanacağını, tüketici nezdinde karıştırılma ihtimaline yol açacağını, müvekkilinin şekil markası tanınmış bir marka olduğu için farklı mallar üzerinde dahi olsa müvekkilinin markasına benzer olan markaların tescil edilmemesi gerektiğini, markaların baskın unsurları arasındaki benzerliğin, ilgili mallar bakımından ortalama tüketiciler nezdinde karıştırılma ihtimaline yol açacağını, tüketicilerin bir kısmının bile yanılmasının yeterli olduğunu, tüketicilerin malı satın alırken markaların akıllarında kalan şekillerine göre hareket ettiğini, müvekkilinin şekil markasının tanınmış marka olmakla aynı ya da farklı olup olmadıklarına bakılmaksızın SMK 6/4 ve 6/5 maddeleri uyarınca da hükümsüz kılınması gerektiğini, müvekkilinin şekil markasının T/01265 sayı ile tanınmış marka olarak kaydedildiğini, markanın tanınmışlığının bir çok ülkede de kabul edildiğini, bu sebeple diğer markalara oranla daha özel ve geniş bir korumadan yararlanması gerektiğini, davalının müvekkilinin tanınmış markasının tanınmışlığından haksız bir yarar sağlayabilecek ve müvekkilinin markasının ayırt edici karakterini zedeleyebilecek nitelikte olduğunu, tüketicinin markayı gördüğünde müvekkili ile ilişkili olduğu sonucuna varmasının son derece muhtemel olduğu, bu markanın müvekkilinin izni veya lisansı doğrultusunda kullanıldığı zannına kapılabileceğini, müvekkilinin şekil markasının orijinal ve özgün bir marka olduğunu, dava konusu markanın kötü niyetle tescil edildiğini bu nedenle SMK’nın 6/9 ve 25/1 maddeleri uyarınca tümden hükümsüzlüğüne karar verilmesi gerektiğini, müvekkili ile aynı sektörde faaliyet göstermekte olan ve bizzat müvekkilinin orijinal ürünlerinin taklit versiyonlarını piyasaya süren davalının dünya çapında tanınan müvekkilinin şekil markalarını ve bu markaların spor eşyaları vb. üzerinde kullanıldığını önceden bilmediğini ve tesadüfen seçtiğini veya kendisinin yarattığını iddia etmesinin mümkün olmadığını, davalının müvekkilinin markasından tamamen haberdar olduğunu, bunu bilerek kullanmaya devam ettiğini, davalının basiretli bir tacir olarak davranması gerektiğini, milyonlarca marka mevcut iken bu markayı tescil ettirmesinin kötü niyeti gösterdiğini, davalının aynı mallar yönünden … numaralı marka başvurusunun reddedildiğini belirterek …. sayılı markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı şirket davaya cevap vermemiştir.
YARGILAMA:
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; davalının markasının 6/1, 6/4, 6/5 ve 6/9 maddeleri kapsamında hükümsüzlüğünün gerekip gerekmediği noktalarında toplandığı anlaşılmıştır.
Davanın açılmasını müteakip tarafların dava dilekçesi davalıya tebliğ olunmuş, davalı tarafından davaya cevap verilmemiş, davacının sunduğu deliller alınmış, tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı ticaret sicil kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, sulh teklifinden sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını müteakip hazır tarafa vekiline tahkikat ve yargılamının geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
Bilirkişi kurulunca düzenlenen raporda özetle:davaya konu markaların 6769 sayılı SMK’nın 6/1. maddesi bağlamında benzer olduğu, davaya konu marka başvurusunda bulunan tüm mallar yönünden SMK’nın 6/1. Maddesi bağlamında iltibas ihtimali bulunduğu, SMK’nın 6/4. maddesinin uygulama şartlarının oluşmadığı, SMK’nın 6/5. maddesinin uygulama şartlarının oluştuğu,, dava konusu 2016 90223 sayılı markanın hükümsüzlüğü koşullarının oluştuğu, takdirin mahkemeye ait olduğu, bildirilmiştir.
Bilirkişi raporunun her iki tarafın iddia ve savunmasının kapsamı, taraf delilleri, marka kapsamları dikkate alınarak düzelendiği, hüküm kurmaya yeterli incelemenin yapıldığı, raporun usul ve yasaya aykırı yönünün bulunmadığı, hukuki değerlendirme nihai olarak mahkememizce yapılacağından yeniden rapor alınmasını gerektirir yön bulunmadığı anlaşılmıştır.
GEREKÇE:
Marka hukuku açısından, markanın tesciline engel olan mutlak red nedenlerinin varlığına veya nispi red nedenlerine dayalı hak sahibinin itiraz etmesine rağmen ya da var olan nispi red nedenlerine dayanılarak marka tescil başvurusuna itiraz edilmemesinden dolayı, tescil olunan bir markanın ya da bir markanın hukuken geçerli olarak tescil edilmesinden sonra, 6769 sayılı Sınaî Mülkiyet Kanunu kapsamında öngörülen nedenlerden birinin meydana gelmesi durumunda, ilgilinin müracaatı üzerine, o markanın geçersiz kılınmasına hükümsüzlük denilmektedir
Tescilli bir markanın ait olduğu mal ve hizmetler bakımından sağladığı korumanın kapsamı ve sınırları 10.01.2017 tarihinde yürürlüğe giren 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu (SMK) ile düzenlenmiştir..
6769 sayılı Sınaî Mülkiyet Kanununun 25. maddesi hükümsüzlük hallerini saymaktadır; “(1) 5 inci veya 6 ncı maddede sayılan hallerden birinin mevcut olması halinde mahkeme tarafından markanın hükümsüzlüğüne karar verilir.(2) Menfaati olanlar, Cumhuriyet savcıları veya ilgili kamu kurum ve kuruluşları markanın hükümsüzlüğünü mahkemeden isteyebilir.(3) Marka hükümsüzlük davası, dava tarihinde sicilde marka sahibi olarak kayıtlı kişilere veya hukuki haleflerine karşı açılır. Markanın hükümsüzlüğü davalarında Kurum taraf gösterilmez.(4) Bir marka, 5 inci maddenin birinci fıkrasının (b), (c) ve (d) bentlerine aykırı olarak tescil edilmiş olup da kullanım sonucunda tescil edildiği mal veya hizmetler bakımından hükümsüzlük talebinden önce ayırt edici nitelik kazanmışsa hükümsüz kılınamaz.(5) Hükümsüzlük halleri, markanın tescil edildiği bir kısım mal veya hizmete ilişkin bulunuyorsa, sadece o mal veya hizmet yönünden kısmi hükümsüzlüğe karar verilir. Marka örneğini değiştirecek biçimde hükümsüzlük kararı verilemez.(6) Marka sahibi, sonraki tarihli bir markanın kullanıldığını bildiği veya bilmesi gerektiği halde bu duruma birbirini izleyen beş yıl boyunca sessiz kalmışsa, sonraki tarihli marka tescili kötüniyetli olmadıkça, markasını hükümsüzlük gerekçesi olarak ileri süremez.(7) 6 ncı maddenin birinci fıkrası uyarınca açılan hükümsüzlük davalarında 19 uncu maddenin ikinci fıkrası hükmü def’i olarak ileri sürülebilir. Bu durumda kullanıma ilişkin beş yıllık sürenin belirlenmesinde dava tarihi esas alınır. Hükümsüzlüğü istenen markanın başvuru veya rüçhan tarihinde, davacının markası en az beş yıldır tescilli ise davacı ayrıca, söz konusu başvuru veya rüçhan tarihinde 19 uncu maddenin ikinci fıkrasında belirtilen şartların yerine getirildiğini ispatlar.”
“Marka tescilinde nispi ret nedenleri ” başlığı altında düzenlenen 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanununun 6. maddesi ise;
(1) Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.
(2) Ticari vekil veya temsilcinin, marka sahibinin izni olmaksızın ve haklı bir sebebe dayanmaksızın markanın aynı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerinin kendi adına tescili için yaptığı başvuru, marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.
(3) Başvuru tarihinden veya varsa rüçhan tarihinden önce tescilsiz bir marka veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaret için hak elde edilmişse, bu işaret sahibinin itirazı üzerine, marka başvurusu reddedilir.
(4) Paris Sözleşmesinin 1 inci mükerrer 6 ncı maddesi bağlamındaki tanınmış markalar ile aynı veya benzer nitelikteki marka başvuruları, aynı veya benzer mal veya hizmetler bakımından itiraz üzerine reddedilir.
(5) Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.
(6) Tescil başvurusu yapılan markanın başkasına ait kişi ismini, ticaret unvanını, fotoğrafını, telif hakkını veya herhangi bir fikri mülkiyet hakkını içermesi hâlinde hak sahibinin itirazı üzerine başvuru reddedilir.
(7) Ortak markanın veya garanti markasının yenilenmeme sebebiyle koruma süresinin sona ermesinden itibaren üç yıl içinde yapılan, ortak marka veya garanti markasıyla aynı veya benzer olan ve aynı veya benzer mal veya hizmetleri içeren marka başvurusu, önceki hak sahibinin itirazı üzerine reddedilir.
(8) Tescilli markanın yenilenmeme sebebiyle koruma süresinin sona ermesinden itibaren iki yıl içinde yapılan, bu markayla aynı veya benzer olan ve aynı veya benzer mal veya hizmetleri içeren marka başvurusu, önceki marka sahibinin itirazı üzerine bu iki yıllık süre içinde markanın kullanılmış olması şartıyla reddedilir.
(9) Kötüniyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir.” şeklindedir.
Bu düzenleme uyarınca getirilen yaptırımın iki koşulun bir arada bulunması hâlinde uygulanacağı görülmekte olup, bunlardan birincisi tescil başvurusu yapılan markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynı ya da benzer olması, ikincisi ise; her iki markanın da kapsadığı mal veya hizmetlerin aynı ya da benzer olmasıdır. Ancak burada 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanununun 6. maddesinin (5) numaralı fıkrasının hatırlatılması da gereklidir. Zira tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği durumlarda, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine, farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu ret edilebilecektir. Tanınmış marka kavramı yerleşik Yargıtay içtihatlarında “bir şahsa veya teşebbüse sıkı bir şekilde matufiyet, garanti, kalite, kuvvetli reklam, yaygın bir dağıtım sistemine bağlı, müşteri, akraba, dost, düşman ayırımı yapılmadan coğrafi sınır, kültür, yaş farkı gözetilmeksizin aynı çevredeki insanlar tarafından refleks halinde ortaya çıkan bir çağrışım olarak” ifade edilmiştir.
Ayrıca, 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanununun 6. maddesinin 1. fıkrasında geçen “halk tarafından karıştırılma ihtimali” konusunda ölçünün; bu işin ilgilisi veya uzmanı değil, tüketici olan halk olduğunun göz önünde tutulması gerekmektedir. Karıştırılma ihtimalinde önemli olan husus, halkın bu iki işaret arasında herhangi bir şekilde herhangi bir sebeple bağlantı kurma, ilişkilendirme ihtimalidir. Buradaki “ihtimal” kelimesi özenle ve özellikle kullanılmış bir kelime olup, şekil, ses, anlam, genel görünüm, çağrışım ve bir seri içinde bulunma izlenimi bu kapsamda değerlendirilmektedir.
Hatta markalar arasında birçok noktada fark bulunduğu tespit edilse bile “umumi intiba” ikisinin karıştırılabileceği yönünde ise, iki işaret arasında karıştırma ihtimalinin bulunduğu kabul edilmelidir (Tekinalp, Ünal; Fikri Mülkiyet Hukuku, İstanbul 2012, s. 443).
Bir başka anlatımla, “iltibas tehlikesi” görsel, biçimsel, anlamsal, işitsel benzerlikler, çağrıştırma, bir bütün olarak uyandırdığı toplu kanaat, malın veya hizmetin hitap ettiği alıcı grubunun toplumsal düzeyi ve durumu, markayı taşıyan malın değeri ve alıcının bu malı almaya ayırdığı zaman, markanın esas unsurları ve tamamlayıcı unsurları, karşılaştırılan işaretler arasındaki benzerlik, telaffuz, anlam veya biçimden, işaretlerin toplu olarak bıraktığı izlenimden, seri içine girmekten veya başka bir çağrışımdan kaynaklanabilir. Yine halkın, karşılaştırılan işaretler arasında herhangi bir şekilde “bağlantı” kurabilmesi de benzerlik bulunduğunu kabul etmek için yeterli olmaktadır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde;
Taraf markaları tescil kapsamları ve işaretsel yönden karşılaştırıldığında;

Davalı Markası Davacı Markaları

Tarafların emtia gruplarına bakıldığında; davalıya ait marka başvurusunun tüm mallar yönünden davacı markalarından 2013 74406ve 2006 06278tescil numaralı markalar HARİÇ, SMK madde 6/1’de sayılan emtiaların aynı/ilişkili olması şartının sağlandığı görülmektedir. Devamla,
Davalının markasının incelenmesinde; davaya konu davalı markası herhangi bir kelime unsuru içermeyen, ortasında siyah bir nokta bulunan siyah noktanın sol ve alt tarafında uç kısımlardan birleşmiş ‘tik’ işareti görünümlü şekil unsurunun bulunduğu, bu şekillerin boyutlarının ve yönlerinin farklı olduğu ancak kolaylıkla ayırt edilebildiği, markadaki nokta unsurunun marka imajında etkisinin düşük olduğu değerlendirilmiş; markada iki adet bulunan “tik” işaretinin marka imajını aktaran esaslı/asli unsur olduğu anlaşılmaktadır.
Davacının markalarının incelenmesinde; davacı markaları ve davacının tanınmış marka olarak tescilli markalarının da gerek müstakil olarak “tik” şeklini taşıdığı gerekse de “…” kelime unsuru ile birlikte kullanıldığı, markaların bu seri çerçevesinde yaratılan markalar olduğu, bu kapsamda mezkur şeklin esaslı unsurlardan olduğu; tüm bu kapsamda 2008 30744 ve 2008 37379 sayılı markaların da esaslı unsurunun “tik” işareti olduğu anlaşılmaktadır.
Markalar arasında iltibasa yol açacak derecede bir benzerlik olup olmadığının tespitinde her iki markaya konu işaretin, ayırt edici ve baskın unsurları dikkate alınarak bütünü itibariyle görsel, işitsel ve anlamsal olarak bıraktıkları izlenimin esas alınması gerekmektedir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 08.06.2016 gün ve E.2014/11-696, K.2016/778 sayılı kararı uyarınca iltibas değerlendirmesinin hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel hukuki bilgi ile çözümlenmesinin mümkün olduğu hususu da gözönünde bulundurularak yapılan incelemede; davaya konu marka ile daha önceden davacı adına tescilli markaların ilk bakışta göze çarpan unsuru olan “tik” ibaresinin aynı olması, davalı markasında bu işaretin sadece boyut olarak küçültülüp büyültülerek ve dik ve ters yönde konumlandırılarak kullanılması, iki tarafın işaretin de özünde “tik” işareti olarak algılanması, davalı başvurusunda bütünsel imajda münferit varlığını kaybetmemesi karşısında taraf markalarının görsel olarak benzer oldukları; taraf markalarında ortak bulunan “tik” işaretinin “onaylamak”, “kontrol” anlamlarında kullanıldığı doğrudan herhangi bir sözlük karşılığının olmadığı; dolayısıyla bu kapsamda taraf markalarının kavramsal olarak benzer oldukları; davaya konu markalarda telaffuza konu olabilecek sözcüklerin “…” ibaresi olması, davalı markasında ise kelime unsuru da bulunmaması karşısında taraf markalarının sesçil olarak benzer olmadığı; bütünsel bakış açısıyla, markaların ortak, esaslı ve ayırt edici gücü düşük olarak değerlendirilemeyecek “tik” ibaresini içermesi, ilgili tüketicilerin psikolojik olarak farklılığı gösteren noktalara değil benzerliği sergileyen noktalara dikkatlerini yoğunlaştırması, özellikle giyim sektöründe, tüketicinin, markaları, sahip oldukları logolardan ayırt etme gibi alışkanlıkları göz önüne alındığında taraf markalarının sahip oldukları görsel unsurların ön plana çıkacağı, markaların görsel ve kavramsal olarak birbirlerine yüksek derecede benzemesi karşısında markaların bütünsel olarak benzer olduğu; tüketicinin taraf markalarını aynı/aynı tür ya da benzer ürünler üzerinde gördüğünde ya da işittiğinde, önceden bildiği ve tanıdığı davacıya ait markalar ile davalının başvuru konusu markasını birbiri ile ilişkilendirme ihtimalinin bulunması, ortalama tüketicilerin davacı markalarından edindiği izlenimi davalı başvurusuna aktarabilecek olması, tüketicinin iki ayrı marka ile karşı karşıya kaldığını fark etse dahi her iki markanın da aynı iktisadî veya idarî kaynağa ait olduğu yanılgısına düşebilecek olması, karşısında tüm mallar yönünden SMK’nın 6/1. madde bağlamında iltibas ihtimali bulunduğu; SMK m. 6/4 anlamında bir tescil engelinden söz edilebilmesi için Türkiye’de tescilli olmayan ancak Paris Sözleşmesi’nden yararlanabilecek bir kişinin markasıyla aynı veya benzer markanın varlığı gerektiği, davacının, Türkiye’de tescilli markalarına dayanarak başvuruya itiraz ettiği ve davayı açtığı, belirtilen hususlar karşısında somut uyuşmazlığa SMK m. 6/4 hükmünün uygulanma imkânı bulunmadığı; davaya konu markayı gören tüketicilerin aklına davacının gelmesi ve tüketicilerin mezkûr markayı davacının seri markalarından birisi zannetmesi veya davacı ile bir bağlantısı olduğu yanılgısına düşmeleri, davalının haksız bir kazanç sağlaması, markanın daha kolay hatırlanır olması yahut markanın itibarına zarar verilmesi, özellikle “tik” şekil ibaresinin ayırt ediciliğinin düşmesi tehlikesi olduğu; bu kapsamda SMK 6/5. Madde kapsamında tescil engeli olduğu; tüm bu olgular karşısında dava konusu 2016 90223 sayılı markanın hükümsüzlüğü koşullarının oluştuğu anlaşılmış, davanın kabulüne karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi açıklandığı üzere:
1-Davalıya ait … tescil numaralı şekil markasının hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine,
2-Harçlar Yasasına göre hesaplanan 59,30-TL karar harcından peşin alınan 31,40-TL’nin mahsubu ile bakiye 27,90-TL’nin davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
3-Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesap olunan takdiren 7.375,00-TL maktu ücreti vekâletin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
4-Davacının yapmış olduğu ve aşağıda dökümü gösterilen 11.798,90-TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen yatırana iadesine (HMK m.333),
Dair verilen karar, hazır olan taraf vekillerinin yüzüne karşı, tebliğ tarihinden itibaren 2 haftalık yasal süre içinde Bölge Adliye Mahkemesinde istinaf yolu açık olmak üzere açıkça okunup, usulen anlatıldı. 25/11/2021

Katip … Hakim …
¸ ¸

MASRAF DÖKÜMÜ
İLK MASRAF : 67,40-TL
GİDER AVANSI :11.731,50-TL
TOPLAM :11.798,90-TL