Emsal Mahkeme Kararı Ankara 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2017/337 E. 2021/5 K. 12.01.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 1. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Karar
T.C.
ANKARA
1. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

TÜRK MİLLETİ ADINA
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2017/337
KARAR NO : 2021/5

DAVA : FSEK (Manevi Tazminat)
DAVA TARİHİ : 26/09/2016
KARAR TARİHİ : 12/01/2021

Mahkememizde görülmekte olan FSEK (Manevi Tazminat) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
DAVA:
Davacı vekil dava dilekçesiyle; müvekkili …’ nin Almanya’ nın Bonn ve Berlin kentlerinde dünyanın her yanına 30 farklı dilde radyo, TV ve internet üzerinden yayın yaptığını, 05/09/2016 tarihinde gazeteci … ile Türkiye Gençlik ve Spor Bakanı … arasında gerçekleşmiş olan röportajın kayıtlı olduğu metaryale ( iki adet chip-card-P2-card) haksız olarak elkonulduğunu, röportajın kayıtlı olduğu materyallerin iadesini, bu haksız elkoyma sebebi ile müvekkilinin uğramış olduğu ve miktarı bu aşamada belirsiz olup heran artmakta olan zararlarının miktarının tespitine tespit edildiğinde miktarını artırma hakları saklı tutularak fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 60.000 TL’nin hukuka aykırı fiilin gerçekleştiği günden başlayarak işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı … vekili 21/11/2016 havale tarihli cevap dilekçesinde özetle; Gençlik ve Spor Bakanı …’ ın 05/09/2016 tarihinde …’ nin “…” isimli televizyon programı için bant kaydı olarak röportaj gerçekleştirdiğini, röportajın sonuçlandırılmasını müteakip sunucunun kendisine, Bakanlık makamına ve Türkiye Cumhuriyeti’ ne karşı göstermiş olduğu önyargılı tutum, olumsuz tavırlar, maksadını aşan ifadeler ve ithamları sebebiyle röportajın yayınlanmasına muvafakat etmediğini, yetkilendirme yapmadığını belirttiğini, söz konusu kayıtların Bakanlığın Basın sözcüsü …’ e teslim edildiğini, mevzuat ve içtihat doğrultusunda dava konusu edilen röportajdaki tüm açıklama ve görüşlerin …’ ın olduğunu, kendisinin eser sahibi olduğunu, dolayısıyla bu röportajın çoğaltılması veya başkaca bir suretle yayılması hakkının açık muvafakat verilmediği sürece sadece kendisine ait olduğunu, kusurlu olan ve yayınlanmasına açıkça muvafakat verilmediği halde hak ihlalinde bulunmaya çalışanın bizzat davacının kendisi olduğunu davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Davalı … vekili 24/11/2016 havale tarihli dilekçesinde özetle; … ‘ in Gençlik ve Spor Bakanlığının Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliğinde Basın sözcüsü olarak görev yaptığını, Gençlik ve Spor Bakanı …’ ın 05/09/2016 tarihinde …’ nin “…” isimli televizyon programı için bant kaydı olarak röportaj gerçekleştirdiğini, röportajın sonuçlandırılmasını müteakip sunucunun kendisine, Bakanlık makamına ve Türkiye Cumhuriyeti’ ne karşı göstermiş olduğu önyargılı tutum, olumsuz tavırlar, maksadını aşan ifadeler ve ithamları sebebiyle röportajın yayınlanmasına muvafakat etmediğini, yetkilendirme yapmadığını belirttiğini, Gençlik ve Spor Bakanlığı yetkililerinin programı yapan prodüksiyon şirketinin yetkilisi … ‘ den kayıtların kendilerine teslimini talep ettiğini, …’ nin söz konusu kayıtları Bakanlığı Basın Sözcüsü … ‘ e teslim ettiğini, davacının söz konusu röportajı iyi niyet ve hakkaniyete uygun olarak gerçekleştirmediğini, davacının söz konusu röportajın yayınlanmaması sebebiyle uğramış olduğu hiçbir zararı olmadığını, somut olayda röportaj kayıtlarının … tarafından teslim edildiğini, hukuksuz ve haksız bir elkoyma gerçekleşmediğini belirterek; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER:
Dosyaya sunulan belgelerden;
-Gençlik ve Spor Bakanlığı Basın Müşaviri … tarafından 01.08.2016 tarihinde davacı …’de (…) editör ve prodüktör olarak çalışan Monica Martin adlı kişiye bir e-posta gönderildiği ve Bakan …’ın soruları yanıtlamaktan memnuniyet duyacağının bildirildiği, randevu için toplantı tarih ve saat talebinin bildirilmesinin istendiği,
– … Söyleşi Ekibi Lideri … tarafından aynı gün gönderilen cevabi e-mail’de, …’ın “…” adlı programda ağırlanmasından ve soruları yanıtlamak istemesinden mutluluk duyulacağı belirtilerek olası bir söyleşi için 29 Ağustos ile 5 Eylül arasındaki herhangi bir tarih ve saat için öneride bulunulduğu,
-… tarafından 24.08.2016 tarihinde …’a gönderilen e-mail’de çekim için 5 Eylül tarihinin önerildiği; devamında “…” adlı programın niteliği hakkında bilgi verildiği; bu kapsamda, programın …’nin önde gelen söyleşi programı olduğu; programın İngilizce yayın yapan … News kanalında her Çarşamba uluslararası saat dilimi ile saat 17:30’da yayınlandığı ve küresel meselelerin önemli kişiler ile derinlemesine ele alınması bakımından benzersiz bir fırsat sunduğu; söyleşi sonrasında montaj yapılmadan doğrudan yayınlanacak şekilde 25 dakikalık bant kaydı şeklinde olacağını; Türkiye’nin hem ülke bazında hem de AB ile ilişkileri çerçevesinde güncel gelişmelere ilişkin konumunun kapsamlı olarak değerlendirileceğinin ifade edildiği,
-… tarafından …’a gönderilen 26.08.2016 tarihli e-mail’de ise Bakan … ile söyleşide değinilmek istenen konu listesine yer verildiği, soruların nihai şeklinin, söyleşinin gidişatına göre değiştiği ve bu nedenle soruların önceden paylaşılamayacağının; ele alınmak istenen konu başlıklarının Türk-Alman ilişkileri, Almanya’daki Türk-Alman topluluğunu ilgilendiren konular, AB-Türkiye mülteci anlaşması, Cumhurbaşkanı …’ın darbe girişimi sonrasında Türkiye için öngörüsü, Türkiye’deki gençlerin geleceği, Türkiye’nin terörle mücadele konusundaki çabaları, İnsan Hakları olduğu; söyleşi sonrasında montaj yapılmayacağı, canlı bant kaydı yapılacağı; söyleşinin yayınlanacağı tarihte kayda değer politik gelişmeler olması ve bu gelişmelerin programda ele alınmasının gerekebileceği için şimdiden bir şey söylenemeyeceği; iki kamera ile çekim yapılacağı ve biri hareketli olan kameralar için elverişli bir mekana ihtiyaç duyulduğunun belirtildiği,
-… tarafından Monica Martin’e aynı tarihte gönderilen cevabi e-mail’de konu başlıkları için teşekkür edildiği; ekip üyelerinin isim, kimlik ve unvanlarına ihtiyaç olacağının belirtildiği,
-… tarafından …’a gönderilen 31.08.2016 tarihli e-mail’de, çekime ve çekim programına ilişkin açıklamalara yer verildikten sonra söyleşiyi yapacak olan kişiye (…), yapımcıya (…) ile 7 kişiden oluşan çekim ekibinde yer alan kişilere (montajcı/yapımcı, 2 kamera operatörü, 2 ses operatörü, makyöz ve şoför) ilişkin bilgilere yer verildiği anlaşılmaktadır.
YARGILAMA:
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; haksız olarak elkonulduğu iddia olunan röportajın kayıtlı olduğu materyallerin iadesi, davacıların uğramış oldukları zararın tazmini noktalarında toplandığı anlaşılmıştır.
Dava ilk olarak Ankara … Asliye Hukuk Mahkemesinde açılmış, mahkemece yapılan yargılama neticesinde … K. Sayılı görevsizlik kararı verilmesi neticesinde mahkememize tevzii edilmiş ve mahkememizin 2017/337 E. Sırasına kaydedilmiştir.
Davanın mahkememize tevziinden sonra açılmasını müteakip gerekli tahkikat yapılmış, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yazı İşleri Yönetmeliği’nin 41/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraf vekillerine tahkikat ve yargılamının geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
Bilirkişi kurulunca düzenlenen 15/04/2019 tarihli raporda özetle; davacı tarafa ait davaya konu röportajın mevcut deliller çerçevesinde 5846 sayılı FSEK kapsamında ”eser” niteliğinde olmadığı,davacı tarafça ileri sürülen iddiaların sübuta ermediği, bu kapsamda FSEK davacının davalı taraflardan tazminat isteminde bulunmasını haklı gösterecek herhangi bir nedenin bulunmadığı bildirilmiştir.
İtirazlar bağlamında aynı heyetten alınan ekraporda ise; davaya konu röportajın mevcut deliller çerçevesinde FSEK kapsamında eser niteliğinde olmadığı; davacı tarafça ileri sürülen iddiaların sübuta ermediği; davacının tazminat isteminde bulunmasını haklı gösterecek herhangi bir nedenin bulunmadığı; bununla birlikte, bir zorunluluk bulunmamasına rağmen davalı tarafın (Türkiye Cumhuriyeti Gençlik ve Spor Bakanlığı) iyi niyetli davranıp davacı tarafın yaptığı harcamaların bir kısmını karşıladığı; bu çerçevede … adlı yayın kuruluşunun Türkiye’deki ortağı olan ….’ya 14.170.-TL’lik bir ödeme yaptığı ve buna dair belgeleri dosyaya eklediği; bundan hareketle, davacı tarafa yol, yeme içme, Türk yapımcıya ödenen para, chip card için olmak üzere toplam 5.000 Avro tutarında makul bir ödeme yapılabileceği sonucuna varıldığı belirtilmiştir.
Mahkememizce 24/09/2019 tarihli celsede, taraf vekillerinin itirazları kapsamında yeni heyetten rapor alınıp alınmayacağı veya ek rapor alınıp alınmayacağı ile ilgili celse arasında karar verilmesine şeklinde ara karar oluşturulmuş, taraf vekillerinin itirazları da göz önünde bulundurularak 20/11/2019 tarihli duruşma dışı ara karar ile yeni heyetten yeni rapor alınmasına karar verilmiştir.
Bilirkişi kurulunca düzenlenen 30/04/2020 tarihli raporda özetle: davacı … ile dönemin Gençlik ve Spor Bakanı … arasında, davacı …’nin, “…” adlı programı için röportaj yapılması konusunda anlaşmaya varıldığı; röportaj öncesinde konu başlıklarının yanı sıra programın canlı kayıt şeklinde gerçekleştirileceğinin ve sonradan montajlanmayacağının … tarafından bildirildiği ve tarafların bu hususlarda da mutabık kaldığı, söz konusu mülakatın 05.09.2016 tarihinde gerçekleştirildiği; ancak çekim sonrasında, dönemin Bakanlık Basın Müşaviri, davalı ….in, röportajın kaydedildiği materyali, çekimi gerçekleştiren ekibin sorumlusu ….’den aldığı, mahkeme tarafından müzekkereler ile talep edilmesine rağmen Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın cevabi yazılarında, röportajın kaydedildiği materyalin Bakanlık arşivinde yer almadığının bildirildiği; bu kaydın davalılar tarafından da dosyaya sunulmamış olduğu, davaya konu mülakatın kaydının yer aldığı materyalin davalılar tarafından alınmış olması; davacı tarafından yayınlanmamış olması ve bu kaydın dosyada yer almaması karşısında, tarafların FSEK kapsamında eser ve/veya bağlantılı hak sahipliğine ilişkin herhangi bir değerlendirme yapılmasının mümkün olamayacağı; kaldı ki, …’ın, söz konusu röportajdaki açıklamaları 5846 sayılı FSEK m.2 anlamında bir ilim ve edebiyat eseri olsa bile, kendi özgür iradesi ile röportaj yapmayı ve röportajda sorulan sorulara cevap vermeyi kabul ettiği dikkate alındığında, düşüncelerinin/açıklamalarının davacı yayın kuruluşu tarafından kitle iletişim araçlarında yayınlanmasına rıza gösterdiğinin kabulü gerektiği, davacı … ile davalı … arasında, formatı ve işlenecek konuları önceden bildirilen program kapsamında bir röportaj yapılması hususunda önceden bir mutabakat sağlandığı; programın “canlı kayıt” olduğunun, kayıt sonrasında montajlanmayacağının, yani kaydın adeta canlı yayınmış gibi yayınlanacağının başlangıçtan beri bilinmesi ve bu koşullar altında mülakatın gerçekleştirilmesi karşısında, mülakatı verenin, bu kaydın davacı tarafından yayınlanmasına izin verdiğinin kabulü gerektiği; “canlı kaydın” sonradan, mülakat yapılanın onayına, değerlendirmesine sunulmasının ve ayrıca izin alınmasının söz konusu olamayacağı; her ne kadar mülakat veya yayın dolayısıyla haklarının ihlal edildiğini düşünen kişi çeşitli hukuki koruma olanaklarına sahip ise de, mülakatın gerçekleşmesinden sonra, tek taraflı bir değerlendirme ile hak ihlali değerlendirmesinde bulunup, kaydın yer aldığı materyalin bir yayın kuruluşundan rızası hilafına alınmasının hukuka uygun olmadığı, hukuka uygun olmayan bu davranış sebebiyle davacının uğramış olduğu zarar kapsamında, mülakat dolayısıyla davacının giderleri toplamının 8.454 Euro mertebesinde olabileceği; bu giderlerin davacı tarafından yapıldığının kabulü gerektiği, davacının huzurdaki dava dolayısıyla almış olduğu avukatlık hizmetleri karşılığı yapmış olduğu toplam 42,372,99 Euro ile 36,89 Euro tutarındaki noterlik gideri ve 30 Euro tutarındaki Apostille giderinin zarar kapsamında takdirin mahkemeye ait olduğu, bildirilmiştir.
Bilirkişi raporunun her iki tarafın iddia ve savunmasının kapsamı, taraf delilleri, marka kapsamları dikkate alınarak düzelendiği, hüküm kurmaya yeterli incelemenin yapıldığı, raporun usul ve yasaya aykırı yönünün bulunmadığı, hukuki değerlendirmenin nihai olarak mahkememizce yapılacağı anlaşılmakla yeni heyetten rapor alınması veya mevcut bilirkişi heyetinden ek rapor alınması yoluna gidilmemiştir.
GEREKÇE:
5846 sayılı FSEK m. 1/B (a) bendinde eser tanımına yer verilmiştir. Buna göre “eser; sahibinin hususiyetini taşıyan ve ilim ve edebiyat, musiki, güzel sanatlar veya sinema eseri olarak sayılan her nevi fikir ve sanat mahsulleri” olarak tanımlanmıştır. Anılan düzenlemeden hareketle, öğreti ve uygulamada genel olarak benimsenen görüşe göre, bir fikri ürünün 5846 Sayılı FSEK 1/B-(a) bendi kapsamında eser olarak korunması için iki unsuru birlikte taşıması gerekir. Bu unsurlar, fikri ürünün Kanunda sayılan eser kategorilerinden birine dahil olması (objektif unsur) ve ikinci olarak, sahibinin hususiyetini taşımasıdır (sübjektif unsur). Yargıtay kararlarında da bu unsurlardan eser olmanın koşulları, olarak söz edilmiştir . Gerçekten de, Yargıtay’ın yerleşik içtihadı uyarınca, “… bir fikir ürününün eser olarak kabul edilebilmesi için baskın görüşe göre, FSEK madde 1/1’de sayılan eserler içinde yer alması (objektif koşul) ve sahibinin hususiyetini taşıması, başka bir anlatımla “özgün olma” “yaratıcı özellik taşıması” (sübjektif koşul)’un bulunması gerekmektedir”. Anılan madde metinlerine göre, zihinsel çaba sonucu ortaya çıkan bir fikri ürünün FSEK anlamında eser olarak korunabilmesi için, sahibinin hususiyetini taşıması (sübjektif unsur) ve yasada öngörülen eser türlerinden birine dahil olması (objektif unsur) gereklidir”.
FSEK’te eser türleri, ilim ve edebiyat eserleri (m.2); musiki eserleri (m.3); güzel sanat eserleri (m.4) ve sinema eserleri (m.5) olarak sayılmıştır. Bu eser türleri sınırlı sayı (numerus clausus) oluşturur . Bunların dışında yeni bir eser türü yaratılamaz.
“Sahibinin hususiyetini” taşımakla kastedilenin ne olduğuna ise doktrin ve Yargıtay’ın içtihatları açıklık getirmektedir. Buna göre, bir eser üzerindeki hakkın, yani korumanın konusunu “fikir” değil, onun maddi bir araç üzerine tespit edilmekle bağımsız bir özellik kazanan ve şekillenen ifade ediliş biçimi oluşturur. Bu ifade tarzı FSEK 1/B maddesinde yer alan “sahibinin hususiyeti” yani anlatım biçimi “üslup” da kendisini gösterir. Eser “hukuken” eleştirel yargılara göre değil, düzeyli bir fikri faaliyet sonucu olup olmamasına göre tanımlanır.
Yargıtay muhtelif kararlarında, hususiyeti“…(FSEK 1/B-(a) bendinde) yer verildiği üzere bir eserin varlığından söz edilebilmesi için, sahibinin özelliğini taşıması, yaratıcı bir emek ürünü olması veya herkes tarafından meydana getirilebilme olanağının mevcut (olmaması)”. şeklinde ifade etmiştir.
Dava konusu materyal dosyada bulunmadığından üzerinde inceleme yapılması mümkün olmamıştır. Şu hâlde üzerinde inceleme yapılamayan, sorulan soru ve verilen cevapların mahiyeti değerlendirilemeyen kayıt hakkında fikir sanat eseri tespitinin yapılması mümkün olmamıştır. Davanın konusu bizatihi dava konusu yayın olduğuna göre delil olarak ibrazının talebi de davalının hukuki dinlenilme ve savunma hakkını ihlal edecek, davanın konusuz kalmasına sebep verecek mahiyette olacaktır. Bu kapsamda davalıdan kaydın ibrazı talep edilmemiştir.
Bu noktada ispat yükünden bahsetmek gerekir.
HMK’nun “İspat yükü” başlıklı 190. maddesi “(1) İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. / (2) Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.” düzenlemesine havidir.
Davacı dava dilekçesinde röportaj üzerindeki hakların kendisine ait olduğunu iddia etmiş, davalıda röportajın fikir sanat eseri niteliğinde olduğunu davalının izni olmadan alınamayacağını beyan etmiştir. Röportajın üzerine kayıtlı olduğu materyalin davacı tarafa ait olduğu hukuki tartışma konusu değildir. Bununla birlikte davalının görüntü ve kayıtları üzerinde kendisinin hak sahibi olduğunu iddia eden davacının bu iddiasını ispatı gerekmektedir. Davalının da eserin fikir sanat eseri olduğunu ispatı gerekmektedir.
Davalı eserin fikir sanat eseri niteliğinde olduğunu ispat edememiştir. Buna karşılık davalıya ait görüntü kaydının üzerinde davacının hak iddia edebilmesi için, görüntü kaydının kişilik haklarını ihlal etmemesi ve rızaen çekilmiş olması gerekecektir. Davalının bakan olması nedeni ile kişilikleri sebebiyle topluma bir anlamda mal olmuş niteliği taşımalarından dolayı sade vatandaşlara göre eleştirilebilme kapsam ve kapasiteleri daha geniş çerçevede değerlendirilecek durumda ise de, Anayasa’nın “Özel hayatın gizliliği” başlıklı 20. Maddesinin kapsamını aşacak şekilde hareket edilebileceği anlam ve sonucunu çıkarmak mümkün değildir. Anayasa’nın “Özel hayatın gizliliği” başlıklı 20. maddesinin kapsamı gereğince herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz. Ayrıca Türk Medeni Kanunu’nun 49. maddesinde de kişilik haklarının saldırıya uğraması durumunda uygulanacak yaptırım belirtilmiştir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 8. maddesinde de, herkesin özel hayatına, konutuna ve haberleşmesine saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu belirtilmekte, maddenin ikinci fıkrasında meşru sınırlama nedenleri sayılmaktadır. Bu düzenleme gereğince bir kamu otoritesince yapılabilecek müdahalelerin ancak ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, dirlik ve düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için, demokratik bir toplumda zorunlu olan ölçüde ve yasada öngörülmüş olmak koşuluyla söz konusu olabileceği belirtilmektedir. Belirtilen yasal düzenlemelerden de açıkça anlaşılacağı üzere kişinin özel yaşamının gizliliğine dokunulamaz. Kişinin sıfatı ve konumu ne olursa olsun rızası dışında kamuya açıklanamaz. Bunlar kişinin gizli alanını oluşturur. Kişinin hukuka aykırı şekilde konuşmalarının ve görüntüsünün kayda alınması onun kişilik haklarına ve özel yaşamına saldırı niteliği taşır. Bu ses ve görüntü kayıtlarının herhangi bir yolla kamuoyuna yansıtılması, ifşa edilmesi de kişilik haklarına yapılmış ikinci bir saldırı niteliğindedir.
Dava konusu kaydın davalının makam odasında alınmış olduğu, kamuya açık alanda bulunmadığı tartışma konusu değildir. Şu hâlde davalının kaydın başından sonunu kadar rızasının bulunması gerekecektir. Kaydın içeriğinin davalının kişilik haklarına saldırı niteliği taşımadığı ve rızasının bulunduğu noktalarında ispat yükü davacı taraftadır. Davacı taraf kaydın başlama anına ilişkin ispatı ortaya koyabilmiş ise de kayıt süresinde kişilik haklarını ihlale girmeyecek şekilde rızanın devam ettiği hususu ispatlanabilmiş değildir. Davalının kaydın yapıldığı materyalin bedelini dava açılmadan önce davalıya ödediği de nazara alındığında davacının kayıt üzerindeki hakların taraflarına ait olduğu ve bakiye alacaklarının bulunduğu iddialarını ispat edemedikleri anlaşılmış, davanın reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi açıklandığı üzere:
1-DAVANIN REDDİNE,
2-Harçlar Yasasına göre hesaplanan 59,30-TL karar harcının peşin alınan 1.024,65-TL harçtan mahsubu ile bakiye 965,35-TL’nin kararın kesinleşmesini müteakip istem halinde davacıya iadesine,
3-Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesap olunan takdiren 8.600,00-TL nispi ücreti vekâletin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
4-Davacının yapmış olduğu yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
5-Davalılar tarafından yargılama gideri sarfedilmediğinden bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
6-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen yatırana iadesine (HMK m.333),
Dair verilen karar, hazır olan taraf vekillerinin yüzüne karşı, tebliğ tarihinden itibaren 2 haftalık yasal süre içinde Bölge Adliye Mahkemesinde istinaf yolu açık olmak üzere açıkça okunup, usulen anlatıldı. 12/01/2021

Katip … Hakim …
¸ ¸