Emsal Mahkeme Kararı Ankara 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2017/25 E. 2021/237 K. 22.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 1. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Karar
T.C.
ANKARA
1. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

TÜRK MİLLETİ ADINA
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2017/25
KARAR NO : 2021/237

DAVA : Marka İle İlgili Kurum Kararının İptali
DAVA TARİHİ : 10/01/2017
KARAR TARİHİ : 22/06/2021
YAZILDIĞI TARİH : 07/07/2021

Mahkememizde görülmekte olan marka ile ilgili kurum kararının iptali davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesiyle; müvekkilinin, İstanbul Ticaret Odası’na … sicil no ile kayıtlı olduğu; ticari faaliyetlerini 1997’den bu yana … Elektronik Mekanik Bilgisayar Mühendislik Sanayi ve Danışmanlık Ticaret Limited Şirketi ve … Mühendislik Limited Şirketi unvanları altında sürdürdüğü; 1997 yılından bu yana, tasarım-mühendislik, mekanik performans ve ömür testleri, sahadan ölçüm, ürün geliştirme-doğrulama ve prototip üretimi hizmetleri verdiği; faaliyetlerini, ‘… MÜHENDİSLİK’ markası altında sürdürdüğü; 09.06.2000 tarihinden beri, ….com.tr alan adının sahibi ve kullanıcısı olduğu; 20 yıldır kesintisiz olarak, ‘… MÜHENDİSLİK’ altında sürdürdüğü mühendislik faaliyetlerine paralel olarak, davalı Kuruma ‘… MULTİ SERVO’ markası yönünden başvurduğu ve 07.sınıfta tescilli, 2013/66687 sayılı markanın sahibi olduğu; 22.04.2015 tarihinde ise, müvekkilinin kullandığı seri markalardan ‘… MÜHENDİSLİK’ ibaresi yönünden marka başvurusunda bulunduğu, 07 ve 42.sınıfları kapsayan başvurunun, 2015/35148 numarasını aldığı; başvuru yayınına, davalı şirket tarafından, 2013/20274 sayılı “…’ ve 2013/20275 sayılı ‘…’ tescilli markaları dayanak gösterilerek itiraz edildiği ve itirazların, TÜRKPATENT Markalar Dairesi’nin 17.08.2016 gün ve OE-388544 sayılı kararı ile reddedildiği; davalı şirket tarafından bu karara itiraz edildiği; TÜRKPATENT YİDK tarafından verilen davaya konu karar ile itirazın kısmen kabulüne ve başvurunun mal/hizmet listesinden “Sınıf 42: Bilimsel ve sınai inceleme, araştırma hizmetleri; mühendislik hizmetleri, mühendislik ve mimari tasarım hizmetleri, kalite ve standart belgelendirme amaçlı mal/hizmetlerin test edilmesi’ malları/hizmetlerinin çıkarılmasına’ karar verildiği; müvekkili başvurusunda yer alan marka ile davalı şirkete ait tescilli markaların kelime, şekil, renk, görüntü, fonetik özellikleri ile aynı olmadığı; aynı mal ve hizmetleri de kapsamadığı; davacı ve davalı şirket markaları arasında iltibasa yol açabilecek derecede benzerlik olduğu, bazı hizmetler açısından ilişkilendirilme, hizmetin ticari kaynağı konusunda karıştırılma ihtimali bulunduğu yönündeki gerekçelerin de hatalı ve hukuka aykırı olduğu; müvekkili markası tescilinin, 7. sınıfın tamamı ile 42. sınıfın ‘Bilimsel ve sınai inceleme, araştırma hizmetleri; mühendislik hizmetleri, mühendislik ve mimari tasarım hizmetleri, kalite ve standart belgelendirme amaçlı mal/hizmetlerin test edilmesi’ alt gruplarında talep edildiği; davalı şirket markalarının ise müvekkili markası ile ilgisi olmayan 09., 16., 35., 36., 38., 41. sınıflar ile 42’inci sınıfın ‘Bilgisayar hizmetleri; Bilgisayar proğramcılığı hizmetleri, bilgisayar yazılımlarının tasarımı hizmetleri, bilgisayar yazılımlarının bakımı hizmetleri, bilgisayar yazılımlarının güncelleştirilmesi hizmetleri, bilgisayar donanımları alanlarında danışmanlık hizmetleri, bilgisayar veri tabanı oluşturma hizmetleri, bilgisayar verilerinin kurtarılması hizmetleri, bilgisayar verilerinin düzeltilmesi hizmetleri, bilgisayar sistem analizi hizmetleri, bilgisayar danışmanlık hizmetleri, bilgisayar kiralanması hizmetleri, bilgisayar yazılımlarının kiralanması hizmetleri, bilgisayar proğramlarının çoğaltılması hizmetleri, bilgisayar yazılımlarının tesisi ve kurulumu hizmetleri.’ alt grubunda tescilli olduğu; müvekkili tescil talebinin farklı mal ve hizmet türlerine ilişkin olduğu; müvekkilinin tescil talebi içeriğinde yer alan ‘Bilimsel ve sınai inceleme, araştırma hizmetleri; mühendislik hizmetleri, mühendislik ve mimari tasarım hizmetleri, kalite ve standart belgelendirme amaçlı mal/hizmetlerin test edilmesi’ hizmetlerinin ‘bilgisayar hizmetleri’ ile aynı ya da benzer kabul edilmesi, belirtilen hizmetlerin birbirini ikame edilebilmesi, tüketicinin; ‘Bilimsel ve sınai inceleme, araştırma hizmetleri; mühendislik hizmetleri, mühendislik ve mimari tasarım hizmetleri, kalite ve standart belgelendirme amaçlı mal/hizmetlerin test edilmesi’ hizmeti almak isterken, iltibas nedeniyle ‘bilgisayar hizmetleri’ni satın alabilmesinin olası olmadığı; belirtilen hizmetlerin kullanım alan ve amaçları, kullanıcıları, hizmetlerin verilmesi ticari işletmelerin hazırlaması gereken alt yapı, pazara ulaşma kanalları, satış yollarının tamamen farklı olduğu; finans sektöründe faaliyet gösteren ve bilinen davalı şirket ile mühendislik sektöründe faaliyet gösteren ve bilinen müvekkil şirket faaliyet, mal ve hizmetlerinin tek bir tüketici tarafından dahi karıştırılmasının olası olmadığı; gerek markalar ve gerekse mal/hizmetler arasında ortaya konmuş iltibas kriterleri ile birlikte değerlendirildiğinde, müvekkilinin 2015/35148 başvuru sayılı ‘… MÜHENDİSLİK’ markası ile davalı şirkete ait 2013/20274 ve 2013/20275 sayılı markalar arasında bir iltibasın varlığından söz etmenin mümkün olmadığı; tanınmışlık kavramının markanın kendisine özgülendiği, marka sahibine sirayet etmediği; marka hukukunca korunanın, marka sahibinin tanınmışlığı olmayıp, markanın tanınmışlığı olduğu; davaya konu kararda, tanınmışlığın redde mesnet markalar yönünden değil, marka sahibi yönünden kabul edildiği bunun kabulünün mümkün olmadığı; davalı şirketin YİDK red kararına mesnet markalarının tanınmış olmadığı, bu statüden yararlanmalarının mümkün olmadığı; dolayısıyla tescil kapsamı dışındaki mal ve hizmetler yönünden korumadan yararlanma olanakları bulunmadığı; yine, madde hükmü ile birlikte değerlendirildiğinde, tanınmış marka olmanın tek başına yeterli olmadığı, bu statüden yararlanma hakkının, haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği veya tescil için başvurusu yapılmış markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumlarda söz konusu olduğu; davalının bilinmeyen markalarının, müvekkiline bir yarar sağlamasının olanaksız olduğu; müvekkilinin, ticari faaliyetlerini, 1997’den beri … Elektronik Mekanik Bilgisayar Mühendislik Sanayi ve Danışmanlık Ticaret Limited Şirketi ve … Mühendislik Limited Şirketi unvanları altında sürdürdüğü; müvekkilinin ana iş kolu mühendislik faaliyetleri olduğu; müvekkilinin ‘… MÜHENDİSLİK’ markası yönünden korunmaya değer, gerçek ve üstün hakkı bulunduğu; müvekkilinin 20 yıldır ticaret unvanı ve tescilsiz marka kullanımının bulunduğu; müvekkilinin ticaret unvanı yönünden de hak sahibi olduğu ve benzeri hususları ileri sürerek, davaya konu TÜRKPATENT YİDK kararının iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı TÜRKPATENT vekili cevap dilekçesiyle, dava konusu YİDK kararında, “2015/35148 başvuru numaralı “… mühendislik” ibareli başvurunun yayınına itirazın reddine karşı yapılan itirazın incelenmesinde, işbu başvuru ile 556 s. KHK’nın 8 inci maddesi uyarınca itiraza gerekçe olarak gösterilen 2013 20274, 2013 20275 sayılı “…”, “…” ibareli markaların iltibasa yol açabilecek derecede benzer olduğu düşünülmüştür. Bununla birlikte, itiraz sahibi … ANONİM ŞİRKETİ’nin Türkiye’de finans sektöründe tanınmışlığı da dikkate alındığında; işbu başvurunun tescili halinde bazı hizmetler açısından ilişkilendirme, hizmetin ticari kaynağı konusunda karıştırılma veya haksız yarar sağlanması ihtimali bulunduğu kanaatine varıldığından, tüketiciler tarafından itiraz sahibi firmanın hizmetleri ile ilişkilendirilebilecek mallar/hizmetler için iş bu itirazın kısmen kabulü gerekmiştir.” gerekçesine yer verildiği; gerek davacı markası gerekse de davalı firmanın itiraza mesnet markalarının benzer olduğu, aynı hizmet sınıfında tescilli olduğu veya tescilinin talep edildiği; davalı firmanın itiraza mesnet markalarının, tek bir kelimeden oluşan, şekil unsuru içermeyen “…” ve “…” ibarelerinden oluştuğu, “…” ibaresinin “… anonim şirketi” ibaresinin kısaltması olduğu, “…” ibaresinin ise “…” ibaresinin Türkçe karakter kullanmaksızın yazılışı olduğu; davacı firma markasının ise “…” ve “mühendislik” ibarelerinden oluştuğu, mühendislik ibaresinin herhangi bir ayırt ediciliğinin olmadığı, tescil başvurusu reddedilen 42.sınıfta yer alan hizmetler bakımından, vasıf bildirir mahiyette olduğu; dolayısı ile dava konusu edilen markanın esaslı unsurunun “…” ibaresi olduğu; iki marka arasında fonetik, okunuş, genel intiba olarak bir benzerlik bulunduğu; bu nedenle müşteri kitlesi tarafından iki marka arasında bağlantı kurulması, karıştırılması ihtimalinin mevcut olduğu; davacı firmanın 1997 yılından beri faaliyette olduğu, eskiye dayalı kullanımının olduğu, 2013 66687 tescil numaralı “… multi servo” ibareli markanın da müvekkiline ait olduğunu iddia ettiği; davacı tarafın itiraza karşı görüş dilekçesi ekindeki evrakın incelenmesi neticesinde, davacı tarafın markasal kullanımını ispat eder herhangi bir belgeye rastlanılmadığı; itiraz ekinde sunulan evrakın bir kısmının hangi tarihte düzenlendiği (katalog, rapor vs.) yahut oluşturulduğu hususunun belli olmadığı; bu bakımdan eskiye dayalı kullanımı ispat eder mahiyette olmadığı; itiraz ekinde sunulan bir kısım evrakta ise sadece ticaret unvanının kullanımı söz konusu olduğu, ibarenin marka olarak kullanımına dair herhangi bir delilin bulunmadığı; bu bakımdan davacı tarafın eskiye dayalı kullanım iddiasının reddinin gerektiği; davacı tarafın sahipliğinde olan 2013 66687 tescilli markanın 07.sınıfta yer alan mallar bakımından tescilli olduğu, işbu davada emsal olarak gösterilmesi mümkün olmadığı; davacı tarafın, muhakeme neticesinde verilecek olan kararın tirajı en yüksek ulusal bir gazetede yayınlanmasını da talep ettiğ; bu talebinin herhangi bir hukuki dayanağının bulunmadığı; 556 sayılı KHK’da, YİDK Kararının iptali talebi ile açılacak davalarda mahkeme kararının ilanına dair herhangi bir düzenleme bulunmadığı; bu talebin de reddi gerektiğini belirterek; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı şirket vekili cevap dilekçesiyle, müvekkili şirketin “…” ve “…” ibareli markalarının tanınmışlığının izaha mahal bırakmayacak kadar açık olduğu gibi, müvekkili şirketin, “…” ve “…” ibareli markalar üzerinde mutlak ve üstün hak sahibi olduğu; müvekkili şirket tarafından ticaret unvanı kullanımına ilişkin olarak “Türkiye’de kurulmuş ve Türk Ticaret Kanunu genel hükümlerine tabi diğer şirketlerde olduğu gibi ….’nin ticaret unvanının yurt içinde kuşkusuz … olarak kullanılacağı” hususunun kamuoyu ile paylaşıldığı; kamuoyu bilgilendirmeleri ve Resmi Gazete’de yayınlanan birçok yönetmeliklerde … Anonim A.Ş.’nin kısaltmasının “…” olarak kullanılacağının ilan edildiği; anılan vakıalara rağmen, davacının, müvekkili şirket markasının tanınmış marka kategorisinde yer almasının mümkün görülmediğini ifade ettiği, oysa, “…” ve “…” ibareli markaların müvekkili şirket olan “….”nin kısaltması olduğu ve bütün Türkiye’de anılan şekliyle tanındığı; Türkiye’yi ve İstanbul’u uluslararası finans merkezi yapma yolunda önemli bir rol oynayacak olan müvekkili şirkete ait “…” ve “…” markaları hakkında iş dünyası ve ekonomi çevreleri de önemli tespitlerde bulunulduğu; müvekkili şirketin Türkiye’de ve Dünya’da ciddi bir konuma sahip olduğu; kendi alanındaki pek çok uluslararası kuruluşa dahil/üye olduğu; ulusal ve uluslararası kurum ve kuruluşlar ile yapmış olduğu yine ulusal ve uluslar arası arenada işbirlikleri ve etkinliklerin bulunduğu; müvekkili şirketin diğer ülkelerin borsalarında belirli oranlarda paya sahip olduğu; müvekkili şirketin markasına yönelik ulusal ve uluslararası birçok haber ve tanıtıma konu edildiği; müvekkili şirkete ait “…” ve “…” ibareli markalarının tanınmışlığı/bilinirliğinin açık olduğu; müvekkili şirketin “…” ve “…” markasının tanınmışlığı çerçevesinde, “2015/35148 sayılı “… MÜHENDİSLİK” marka müracaatının gerek kaligrafik/grafik durumları ve gerekse marka müracaatının doğrudan müvekkili şirket verilerini kullanmak suretiyle tüketiciye bilgiler sunması sebebiyle, müvekkili şirketin markasını ve itibarını zedeleyeceği; Türk Patent nezdindeki YİDK tarafından özellikle tanınmışlık bakımından yapılan değerlendirmelerde eksiklik olmadığı; 2015/35148 sayılı “… MÜHENDİSLİK” ibareli markanın, müvekkili şirketin tescilli markalarına iltibas teşkil eder nitelikte olduğu; davacı şirketin, müvekkili şirketin “…” ve “…” ibareli markasına marka başvurusunda bulunurken, esas unsura aynen yer verildiği, tali unsur olarak da ayırt edicilik niteliği kazandırmayan “Mühendislik” ibaresini eklediği; davacı şirketin, İstanbul Ticaret Odası kayıtlarında, 01.11.2006 tarihinde, … Mühendislik Test ve Simülasyon Ticaret Limited Şirketi unvanı ile kurulduğu; 18.09.2014 tarihinde unvan değişikliğine gidilmek suretiyle ticaret unvanını … Mühendislik Limited Şirketi olarak değiştirdiği; marka müracaat sahibinin, müvekkili şirketin kuruluş ve marka tescilinden sonra, müvekkil, şirket markası ile aynı mahiyette “…” ibaresini ticaret unvanın çekirdek unsuru olarak belirlemesinin de haksız ve kötü niyetli bir girişim olduğu; davacı marka müracaatının, müvekkili şirkete ait markanın birebir kopyası olan “…” markası ile iltibas yaratacak şekilde “… MÜHENDİSLİK” ibarelerini kullanarak faaliyet göstermesinin, gerek 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu (“6769 sayılı SMK”) kapsamında gerekse mülga 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında KHK (“556 sayılı KHK”) kapsamında mevzuata açık aykırılık arz ettiği; müvekkili şirkete ait “…” markasının konumundan kaynaklanan sebeple de bilinirliği açık iken, müvekkili şirketin “…” markasının sonuna eklenen “Mühendislik” kelimesi ile tescil edilmiş olan sınıflarla aynı sınıfta marka müracaatında bulunulmasının; marka müracaat sahibinin basiretli tacir olarak davranmadığını gösterdiği ve dolayısıyla anılan başvurunun ve işbu davanın iyi niyetli bir başvuru olarak kabulünün mümkün olmadığı; dava konusu markalar arasında benzerliğin açıkça görülmekte olduğu; bilinen marka niteliğinde olan müvekkili şirketin “…” markasının akılda kaldığı yönüyle “… Mühendislik” markasının, 42. sınıfta verilen hizmetlerin müvekkili şirketin haklarına halel getireceği; müvekkili şirket adına tescilli “…” ve “…” ibareli markalar ile “… MÜHENDİSLİK” markasının görsel ve işitsel olarak tüketici kitlesinde bıraktığı etkinin aynı olduğu; davaya konu “… MÜHENDİSLİK” markasının aynı renkteki farklı karakterde yazımının ve “S” ibaresinin kullanımının oldukça küçük olmasında, karşı tarafın kötü niyetli olduğunu gösterdiği; “… MÜHENDİSLİK” ibareli marka başvurusunun müvekkili şirkete ait “…” ve “…” markalarına iltibas teşkil eder nitelikte tertip edilmek suretiyle marka başvurusuna konu edildiği; müvekkili şirketin; Türk Patent nezdinde, 2013/20274 sayılı “…” ile 2013/20275 sayılı “…” ibareli markalarını, 556 sayılı KHK yer alan hükümler uyarınca, Tebliğ’in 09, 16, 35, 38, 41. ve 42. sınıflarında yer alan emtialar ve hizmetler için tescil ettirdiği; davacının ise, 2015/35148 sayılı “… MÜHENDİSLİK” ibareli marka başvurusunda Tebliğ’in 07. ve 42. Sınıflarında yer alan emtialar ve hizmetler için başvuruda bulunduğu; müvekkili şirket markalarının sadece “…” ve “…” unsurlarından oluştuğu göz önüne alındığında; davacının başvuruya konu ettiği “… MÜHENDİSLİK” ibareli markanın “…” markasıyla aynı olduğu, “…” markasına da ayırt edilemeyecek düzeyde benzer olduğu; müvekkili şirket markalarının Tebliğ’in 42. sınıfında yer alan hizmetler için tescil edilmesi karşısında; davacının 42. sınıf için başvuruda bulunduğu ibarenin tüketici kitlesi tarafından karıştırılma ihtimalinin bulunduğu; davaya konu edilen hizmetlerin aynı/benzer amaca yönelik, aynı tüketici grubuna hitap etmesinin yanı sıra söz konusu emtialar ve hizmetlerin birbiri ile rekabet edici mahiyeti de dikkate alındığında, ifade edilen hizmetlerin mülga 556 sayılı KHK’nın 8/1-b bendi (Mer’i 6769 sayılı SMK’nın 6/1 maddesi) kapsamında benzer olduğu; müvekkili şirketin “…” ve “…” ibareli markalarının, sadece tescilli oldukları mal ve hizmetlerin ilgili pazarlarında değil, bütün mal ve hizmetler açısından tanınmış olduğu; davacı şirketin İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğü nezdindeki kayıtlarından da anlaşılacağı üzere, davacının, esas sözleşmesi ile Ticaret Unvanını değiştirdiği, anılan değişikliği 30.09.2014 tarihinde tescilinin ardından 08.10.2014 tarihli ve 8668 sayılı Ticaret Sicil Gazetesinde ilan ettirdiği; dolayısı ile bahse konu marka başvurusunun özellikle Tebliğ’in 42. sınıfında yer alan hizmetler bakımından reddedilmesi, hukukun genel ilkelerine ve marka hukukuna uygun olduğu; davacının, müvekkili şirketin, bahse konu alanda, “…” ve “…” ibareleriyle faaliyet göstermesine rağmen, benzer ve ilgili tüketici kitlesi nezdinde karıştırılabilecek bir Ticaret Unvanı ile faaliyet gösterdiği; “… MÜHENDİSLİK” ibaresiyle marka başvurusunda bulunduğu; davacının bahse konu ibarenin kullanılmasında herhangi bir haklı sebebi bulunmadığı; kötü niyetli olduğu; davacının söz konusu tutumunun, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’da (“TMK”) 2. Maddede somutlaşan dürüstlük kuralı ilkesine aykırı olduğu kadar, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (“TTK”) 18/1. Fıkrasında yer alan kanuna uygun Ticaret Unvanı seçmek ile 18/2. Fıkrasında yer alan Tacirin Basiretli bir iş adamı gibi davranması ödevine aykırılık teşkil ettiği; hukuka uygun ve iptali koşulları oluşmayan YİDK Kararı iptal edilecek olunur ise; müvekkili şirketin haksız ve hukuka aykırı olarak markanın kullanılması nedeniyle telafisi güç maddi ve manevi zarara uğrayacağını belirterek; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
YARGILAMA:
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; davacı başvurusunun davalı tarafından yapılan itiraz sonucu kısmen reddiyle ilgili verilen 8/1-b maddesi kapsamında YİDK kararının yerinde olup olmadığı iptal şartlarının oluşup oluşmadığı başvurunun ve itiraz markasının benzer olup olmadığı noktalarında toplandığı anlaşılmıştır.
Davanın açılmasını müteakip tarafların dava, cevap, cevaba cevap dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, tescil ve başvuru dosyaları ile Alâkalı ticaret sicil kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, taraflar sulhe teşvik olunmuş, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını müteakip, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yazı İşleri Yönetmeliği’nin 41/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraf vekillerine tahkikat ve yargılamının geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
Türk Patent’den celbedilen işlem dosyasının tetkikinden; davaya konu marka başvurusunun farklı bir yazı karakteri ile oluşturulmuş … ibaresi ve bu ibarenin alt kısmında yer alan Mühendislik ibarelerinden oluştuğu; başvurunun, 07.sınıfta yer alan emtia ve 42.sınıfta: “Bilimsel ve sınai inceleme, araştırma hizmetleri; mühendislik hizmetleri, mühendislik ve mimari tasarım hizmetleri, kalite ve standart belgelendirme amaçlı mal/hizmetlerin test edilmesi” alt hizmet grubunda tescil edilmek saikiyle yapıldığı; marka başvurusunun, 12.11.2015 tarih ve 243 sayılı Resmi Marka Bülteni’nde yayınlanmasına karar verildiği; marka başvurusu yayınına, davalı şirket tarafından, 29.12.2015 tarih ve 2015-GE-488617 evrak numaralı dilekçe ile itiraz edildiği; ilgili itirazın reddi üzerine verilen karar sonrasında, davalı şirket tarafından ilgili kararın yeniden incelenmesi talebiyle, YİDK nezdinde, 27.06.2016 tarih ve 2016-GE-386266 evrak numaralı dilekçe ile itiraz edildiği; bu itiraz üzerine, davaya konu TÜRKPATENT YİDK’nın 10.11.2016 tarih ve 2016-M-11193 sayılı kararının tesis edildiği; ilgili karar gerekçesinde: “İtirazın incelenmesi neticesinde, davaya konu edilen marka başvurusu ile itiraza gerekçe olarak gösterilen markaların iltibasa yol açabilecek derecede benzer olduğu; itiraz sahibi şirketin Türkiye’de finans sektöründe tanınmışlığı da dikkate alındığında, davaya konu marka başvurusunun tescili halinde, bazı hizmetler açısından ilişkilendirme, hizmetin ticari kaynağı konusunda karıştırma veya haksız yarar sağlanması ihtimali bulunduğu kanaatine varıldığı” hususlarının yer aldığı ve bu nedenlerle, tüketiciler tarafından, itiraz sahibi firmanın hizmetleri ile ilişkilendirilebilecek mallar/hizmetler için itirazın kısmen kabulüne karar verilerek 42.sınıftaki tescil talebinin reddine karar verilmiş olduğu, dava konusu YİDK kararının davacı şirkete 10/11/2016 tarihinde tebliğ edildiği, eldeki davanın iki aylık yasal süre içerisinde 10/01/2017 tarihinde açıldığı anlaşılmış, davacı vekilinin eldeki davayı ikame ettiği tetkik edilmiş, işin esasına girilmiştir.
Bilirkişi kurulunca düzenlenen 02.05.2018 havale tarihli bilirkişi heyeti kök raporda, davaya konu edilen markalar arasında, 556 Sayılı KHK md.8/1-b anlamında ve kısmi redde konu emtia bakımından benzerlik ve iltibas ihtimalinin bulunduğu; TÜRKPATENT YİDK’nın davaya edilen konu edilen kararının yerinde olduğu bildirilmiştir.
İtirazlar bağlamında alınan ek raporda; işaretler arasındaki ayniyet ve sınıflar arasındaki benzerlik hususlarında kök raporda yer verilen görüş ve kanaatleri değiştirilmesini gerektirecek herhangi bir nedenin bulunmadığı; 556 Sayılı KHK md.8/1-b anlamında markalar arasında bir benzerlik bulunduğu kanaatine varıldığından, md.8/4 kapsamındaki tanınmışlık çerçevesinde ek bir inceleme yapılmasına gerek bulunmadığı; yine 556 Sayılı KHK md.8/3 ve md.8/5 anlamında dava konusu ibare üzerinde üstün / öncelikli hak sahipliği iddiası bulunmakta ise de, bu iddiaların, sicildeki duruma rağmen gerçek ve üstün hak sahibine tescil hakkı sağlamayacağı ve benzeri hususları ileri sürerek kök rapora yer verilen görüş ve kanaatlerin değiştirilmediği anlaşılmıştır.
Bilirkişi kurulunca düzenlenen raporda çoğunluk görüşünde özetle: davaya konu marka başvurusunun 42.sınıfta tescil edilmek istendiği: “Bilimsel ve sınai inceleme, araştırma hizmetleri; mühendislik hizmetleri, mühendislik ve mimari tasarım hizmetleri, kalite ve standart belgelendirme amaçlı mal/hizmetlerin test edilmesi.” alt sınıfları ile davalı itirazına mesnet markaların 42.sınıfta tescilli olduğu: “Bilgisayar hizmetleri; Bilgisayar programcılığı hizmetleri, bilgisayar yazılımlarının tasarımı hizmetleri,…” arasında bir benzerlik bulunduğu; davaya konu edilen 42.sınıfta yer alan ilgili sınıfın hitap ettiği tüketici kesiminin dikkat, algı seviyesi ile birlikte değerlendirildiğinde, davaya konu markalar arasında, bütünsel, sesçil/vurgusal, telaffuz, tonlama, anlamsal açıdan bir benzerlik olduğunun ve bu nedenlerle de, davaya konu markalar arasında, 556 Sayılı KHK md.8/1-b anlamında, halk nezdinde karıştırılmaya neden olacak derecede bir benzerlik bulunduğu; davaya konu marka başvurusu tarihi itibariyle, davalı itirazlarına mesnet teşkil eden … ve … ibarelerinin tanınmış marka olduğu hususunun dosya kapsamından anlaşılamadığının ve bu nedenle bahse konu markalarla ilgili tanınmışlık iddiasının ispatlanamadığı; TÜRKPATENT YİDK kararının iptali davası kapsamında davacının 556 Sayılı KHK md.8/3 ve md.8/5 kapsamındaki iddialarına dayalı olarak ilgili kararın iptali koşullarının oluşup oluşmadığı hususunda takdirin mahkemeye ait olduğu, bu anlamda, davaya konu edilen TÜRKPATENT YİDK’nın 10.11.2016 tarih ve 2016-M-11193 sayılı kararının iptali koşullarının oluşmadığı, takdirin mahkemeye ait olduğu, bildirilmiştir.
Bilirkişi kurulu üyesi Zeynep Bahadır tarafından ihtirazi kayıt düşülmüş, buna göre; davacının başvurusunun kısmen reddedildiği hizmetler ile davalı şirketin dava konusu YİDK kararında redde mesnet alınan markalar arasında ilgili tüketici nazarında ilişkilendirilme ihtimali dâhil karıştırılma ihtimali bulunduğu, davalı şirketin redde mesnet alınan markalarının tanınmışlığından kaynaklı olarak davacı başvurusunun kısmen reddedildiği hizmetler bakımından tescil engelinin bulunduğundan söz edilemeyeceği, bu durumun dava konusu YİDK kararı ile ulaşılan sonucu değiştirebilecek nitelikte olmadığı, davacının ileri sürdüğü tescilsiz işaret veya ticaret unvanı kullanımları nedeniyle başvurusunun kısmen reddine ilişkin koşulların ortadan kalkmasının mümkün olmayacağı, söz konusu iddiaların ve davacının önceki tarihli 2013 66687 tescil numaralı markalarının kısmen reddedilen hizmetler bakımından kazanılmış hak oluşturmayacağı bildirilmiştir.
İtirazlar bağlamında bilirkişi heyetinden alınan ek raporda da yine kök rapordaki görüşlerin /ihtirazi kayıt ile birlikte/ değişmediği bildirilmiştir. Raporların neticesi itibari ile çelişmediği anlaşılmakla yeniden rapor alınması yoluna gidilmemiştir.
Mahkememizce alınan tüm bilirkişi raporları değerlendirilmiş, hukuki değerlendirmenin nihai olarak mahkememizce yapılacağı anlaşılmakla yeni heyetten rapor alınması veya mevcut bilirkişi heyetinden ek rapor alınması yoluna gidilmemiştir.
GEREKÇE:
Uyuşmazlık, davacı başvurusunun davalı tarafından yapılan itiraz sonucu kısmen reddiyle ilgili verilen 8/1-b maddesi kapsamında YİDK kararının yerinde olup olmadığı iptal şartlarının oluşup oluşmadığı başvurunun ve itiraz markasının benzer olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır.
“Marka tescilinde red için nispi nedenler” başlığı altında düzenlenen 556 sayılı KHK’nın 8. maddesi;
“Madde 8 – Tescil edilmiş veya tescil için başvuru yapılmış bir markanın sahibi tarafından itiraz yapılması durumunda aşağıdaki hallerde marka tescil edilemez:
a) Tescil için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı ise ve aynı mal veya hizmetleri kapsıyorsa,
b) Tescil için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı veya benzer ise ve tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer ise, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın halk tarafından karıştırılma ihtimali varsa ve bu karıştırılma ihtimali tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile ilişkili olduğu ihtimalini de kapsıyorsa.
Marka sahibinin ticari vekili veya temsilcisi tarafından markanın kendi adına tescili için, marka sahibinin izni olmadan ve geçerli bir gerekçe gösterilmeden yapılan başvuru, marka sahibinin itirazı üzerine red edilir.
Tescilsiz bir markanın veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaretin sahibinin itiraz etmesi üzerine, tescili istenilen marka, aşağıdaki hallerde tescil edilmez.
a) Markanın tescili için yapılan başvuru tarihinden önce veya markanın tescili için yapılan başvuruda belirtilen rüçhan tarihinden önce bu işaret için hak elde edilmiş ise,
b)Belirtilen işaret, sahibine daha sonraki bir markanın kullanımını yasaklama hakkını veriyorsa,
Marka, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir markanın aynı veya benzeri olmakla birlikte, farklı mallar veya hizmetlerde kullanılabilir. Ancak, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği veya tescil için başvurusu yapılmış markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumda, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine, farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu red edilir.
Tescil için başvurusu yapılmış markanın, başkasına ait kişi ismi, fotoğrafı, telif hakkı veya herhangi bir sınai mülkiyet hakkını kapsaması halinde, hak sahibinin itirazı üzerine tescil başvurusu reddedilir.
Ortak ve garanti markalarının sona ermesinden itibaren üç yıl içinde ortak marka veya garanti markası ile aynı veya benzeri olan marka tescil başvurusu itiraz üzerine reddedilir.
Bir markanın yenilenmeme nedeniyle koruma süresinin dolmasından sonra iki yıl içerisinde aynı veya benzer markanın, aynı veya benzer mal ve hizmetler için yapılan tescil başvurusu itiraz üzerine reddedilir.” şeklindedir.
Yukarıda ayrıntısı yazılı 8/1-b maddesinde geçen düzenleme uyarınca getirilen yaptırımın iki koşulun bir arada bulunması hâlinde uygulanacağı görülmekte olup, bunlardan birincisi tescil başvurusu yapılan markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynı ya da benzer olması, ikincisi ise; her iki markanın da kapsadığı mal veya hizmetlerin aynı ya da benzer olmasıdır. Ancak burada 556 sayılı KHK’nın 8. maddesinin (4) numaralı fıkrasının hatırlatılması da gereklidir. Zira tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği durumlarda, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine, farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu ret edilebilecektir. Tanınmış marka kavramı yerleşik Yargıtay içtihatlarında “bir şahsa veya teşebbüse sıkı bir şekilde matufiyet, garanti, kalite, kuvvetli reklam, yaygın bir dağıtım sistemine bağlı, müşteri, akraba, dost, düşman ayırımı yapılmadan coğrafi sınır, kültür, yaş farkı gözetilmeksizin aynı çevredeki insanlar tarafından refleks halinde ortaya çıkan bir çağrışım olarak” ifade edilmiştir.
Ayrıca 556 sayılı KHK’nın 8. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinde geçen “halk tarafından karıştırılma ihtimali” konusunda genel ölçü olarak; bu işin ilgilisi veya uzmanı değil, tüketici olan halk olduğunun göz önünde tutulması gerekmektedir. Karıştırılma ihtimalinde önemli olan husus, tüketici kitlesinin bu iki işaret arasında herhangi bir şekilde herhangi bir sebeple bağlantı kurma, ilişkilendirme ihtimalidir. Buradaki “ihtimal” kelimesi özenle ve özellikle kullanılmış bir kelime olup, şekil, ses, anlam, genel görünüm, çağrışım ve bir seri içinde bulunma izlenimi bu kapsamda değerlendirilmektedir.
Bir başka anlatımla, “iltibas tehlikesi” görsel, biçimsel, anlamsal, işitsel benzerlikler, çağrıştırma, bir bütün olarak uyandırdığı toplu kanaat, malın veya hizmetin hitap ettiği alıcı grubunun toplumsal düzeyi ve durumu, markayı taşıyan malın değeri ve alıcının bu malı almaya ayırdığı zaman, markanın esas unsurları ve tamamlayıcı unsurları, karşılaştırılan işaretler arasındaki benzerlik, telaffuz, anlam veya biçimden, işaretlerin toplu olarak bıraktığı izlenimden, seri içine girmekten veya başka bir çağrışımdan kaynaklanabilir.
Diğer yandan 556 sayılı KHK’nin 35/1. maddesi uyarınca, başvurunun kötü niyetle yapıldığına ilişkin itirazları Türk Patent Enstitüsü’nce nihai olarak reddedilen kişilerin aynı KHK’nin 53. maddesine göre kesinleşen kararın bildirim tarihinden itibaren iki aylık süre içerisinde yetkili mahkemede dava açma hakları bulunmaktadır. 556 sayılı KHK’nin açıklanan hükümleri itibariyle tescil başvurusunun kötü niyetle yapıldığını iddia eden ilgili kişilerin itiraz yoluyla Enstitü nezdinde, itirazın reddi halinde ise yetkili mahkemede marka başvurusunun reddedilmesini istemek hakları bulunmasına karşın, aynı KHK’nin 42. maddesinde markanın hükümsüzlük sebepleri sınırlı olarak sayılırken KHK’nin 35/1. fıkrasında itiraz sebebi olarak belirtilen “başvurunun kötü niyetle yapıldığı” iddiasına yer verilmemiştir.
MK’nın 2. maddesi uyarınca hukuk düzeninin kötü niyeti koruması mümkün olmayıp, bu durumun KHK’nin 42. maddesinde sayılmamış olması halinde dahi kötüniyetin bir tescil engeli oluşturduğu hususunun göz önüne alınması zorunludur. Nitekim, bu benimseme aynı zamanda 556 sayılı KHK’nın marka hakkının korunmasına ilişkin genel sistematiğine de uygun düşmektedir.
Tescil başvurusunun kötü niyetle yapılmış olması halinin 556 sayılı KHK’nin 42. maddesinde düzenlenmemiş olmasına karşın başlı başına bir hükümsüzlük nedeni sayılması hususunda öğretide de görüş birliği mevcuttur. ( Bkz. Sabih Arkan, Marka Hukuku, Cilt II, s.158, Ankara 1998, Ünal Tekinalp, Fikri Mülkiyet Hukuku, s.452, Dördüncü Bası, İstanbul 2005, Hamdi Yasaman ve ark. Marka Hukuku, Cilt II. s.878-879, İstanbul 2004 ). Bu durumda, gerek öğretide ileri sürülen görüşler, gerekse mukayeseli hukuk ve mehaz Avrupa Birliği mevzuatında yer alan hükümler itibariyle; markalar hukukundaki ülkesellik ve başvuru ve tescilde öncelik ilkelerinin yanında başvuru ve tescilde kötü niyetin himaye edilmemesine ilişkin temel ilkenin de aynen korunduğu anlaşılmaktadır.
556 sayılı KHK’nin 35/1. maddesi uyarınca tescil başvurusu sırasında kötü niyetin başlı başına bir itiraz sebebi olarak öne sürülebilmesi mümkün olduğu gibi, sonradan aynı nedenle hükümsüzlük davasının açılabilmesi de KHK’nin amacına uygundur. Çünkü, KHK’nin 35/1. ve 42/1-a maddelerindeki düzenlemeler de, esasen, MK’nın 2. maddesinin özel bir uygulamasından ibarettir. Bu bakımdan her somut olayın özellikleri göz önüne alınarak açıkça kötü niyetle gerçekleştirildiği belirlenen marka tescilinin hükümsüzlüğüne karar verilebilmelidir. Bu husus 556 sayılı KHK’nin 42. maddesinde başlı başına bir hükümsüzlük nedeni olarak düzenlenmemiş olsa dahi, genel hüküm ve temel prensip niteliğindeki MK’nın 2. maddesi uyarınca kötü niyetin korunması söz konusu olamayacağından dolayı aynı sonuca ulaşılması KHK’nin ruhuna da uygundur
Mutlak ve nispi ret nedenleri yoluyla karşılanamayan veya örtüşmeyen tüm tescil engelleri kötü niyetli tescil nedeniyle hükümsüzlük konusu olabilirler.
Yani kötü niyetli tescilden hükümsüzlük kararı verilebilmesi için, kötü niyetin mutlaka bir mutlak veya nispi ret nedeni ile birleşmesi gerekmez.
Kötü niyetli tescilin bir itiraz sebebi olarak öngörülmesine ilişkin 556 sayılı KHK’ nin 35/1. maddesi hükmünde şart koşulmadığı için, itiraz üzerine başvurunun reddi için haksız rekabet koşullarının oluşması da gerekmez.
Bu cümleden olarak, saldırı, engelleme, tuzak ile spekülasyon ve transfer markaları kötü niyetli tescil kapsamında düşünülebilir.

Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde;
Taraf markaları tescil kapsamları ve işaretsel yönden karşılaştırıldığında;
Davacı Markası Davalı Markaları
… MÜHENDİSLİK …
(42. sınıf) …
(42. sınıf)

Davaya konu marka başvurusunun 42.sınıfta tescil edilmek istendiği: “Bilimsel ve sınai inceleme, araştırma hizmetleri; mühendislik hizmetleri, mühendislik ve mimari tasarım hizmetleri, kalite ve standart belgelendirme amaçlı mal/hizmetlerin test edilmesi.” alt sınıfları ile davalı itirazına mesnet markaların 42 sınıfta tescilli olduğu: “Bülgisayor hizmetleri; Bilgisayar programcılığı hizmetleri, bilgisayar yazılımlarının tasarımı hizmetleri,…” arasında günümüz teknolojilerinde mühendislik hizmeti ile bilgisayar-yazılım hizmetlerinin içi içe geçmiş olması nedeni ile düşük dereceli bir benzerlik bulunduğunun kabul edilmesi gerektiği anlaşılmaktadır.
Davacının markasının incelenmesinde; davacı başvurusunda “…” ibaresi mavi renkle, büyük harflerle, B ve A harfleri stilize olacak biçimde oluşturulduğu, kelime markası olduğu, anlaşılmaktadır.
Davalı şirket markalarının incelenmesinde, davalı markaları … ve … ibarelerinden oluştuğu, bu markaların, siyah renkte büyük harflerden oluştuğu ve herhangi bir şekil içermediği anlaşılmaktadır.
Markalar arasında iltibasa yol açacak derecede bir benzerlik olup olmadığının tespitinde her iki markaya konu işaretin, ayırt edici ve baskın unsurları dikkate alınarak bütünü itibariyle görsel, işitsel ve anlamsal olarak bıraktıkları izlenimin esas alınması gerekmektedir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 08.06.2016 gün ve E.2014/11-696, K.2016/778 sayılı kararı uyarınca iltibas değerlendirmesinin hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel hukuki bilgi ile çözümlenmesinin mümkün olduğu hususu da gözönünde bulundurularak yapılan incelemede, davacı markasından başlamak üzere taraf markaları … / … / … biçiminde algılanacağı, ilgili tüketici kesiminin bilinçli tüketicilerden oluşması karşısında taraf markaları görsel ve işitsel olarak aynı olmasa da yüksek derecede benzerlik içeren (neredeyse aynı veya birbiri ile ilişkili) markalar olarak algılanacağı, anlamsal olarak dava konusu başvurunun İngilizce kökenli bir sözcük olduğu ve Türkçede “önyargı, eğilim, sapma” gibi karşılıkları bulunduğu, hedef tüketicilerin bilinçli kişilerden oluşması karşısında İngilizce bilgi seviyesi kapsamında belirtilen anlamın algılanmasının kolay olacağı, davalı şirketin 2013/20275 tescil numaralı önceki tarihli markasının … ibaresinden oluştuğu, taraf markalarının son harflerinin S-Ş olarak değişmesinin markalar arasında kesin bir farklılık yaratmayacağı, günümüzde İngilizcenin yaygın kullanımı, İngilizcede noktalı harflerin olmaması ve S-Ş harflerinin dilimizde birbirini takip eden harfler olmasının da etkisiyle markaların aralarında kesin bir farklılık oluşturmayacağı, açıklanan hususlar da dikkate alındığında taraf markaların bütünsel olarak yüksek dereceli görsel, işitsel, anlamsal ve bütünsel benzerlik içinde oldukları, dava konusu marka başvurusu ile redde mesnet alınan davalı şirket markalarının düşük dereceli kapsam benzerliğinin yanı sıra yüksek dereceli işaret benzerliği içerdiği, bu benzerlik ilişkisinin, markaların aynı serinin parçaları olarak algılanmalarına, ilgili tüketici kesiminin markalar veya işletmeler arasında bağlantı olduğu yönünde bir algıya ulaşmalarına neden olabileceği, söz konusu bağlantının idari veya ekonomik açıdan bulunduğunun düşünülmesinün mümkün olduğu, taraf marka işaretlerinin yüksek derecedeki benzerliğinin etkisiyle aralarında düşük dereceli kapsam benzerliği olan 42. sınıftaki hizmetler bakımından taraf markalarının ilgili tüketici nazarında ilişkilendirilme ihtimali dâhil karıştırılma ihtimalinin bulunduğu; davalı şirketin redde mesnet alınan markalarının tanınmışlığından kaynaklı olarak davacı başvurusunun kısmen reddedildiği hizmetler bakımından tescil engelinin bulunduğundan söz edilemeyeceği, bu durumun dava konusu YİDK kararı ile ilgili ulaşılan sonucu değiştirebilecek nitelikte olmadığı, davacının ileri sürdüğü tescilsiz işaret veya ticaret unvanı kullanımları nedeniyle başvurusunun kısmen reddine ilişkin koşulların ortadan kalkmasının mümkün olmayacağı, söz konusu iddiaların ve davacının önceki tarihli 2013/66687 tescil numaralı markalarının kısmen reddedilen hizmetler bakımından ciddi kullanımının ispat edilmemiş olması nedeni ile kazanılmış hak oluşturmayacağı anlaşılmış, açıklanan nedenlerle davanın reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM: Gerekçesi açıklandığı üzere:
1-Davanın REDDİNE,
2-Harçlar Yasasına göre hesaplanan 59,30-TL karar harcından peşin alınan 31,40-TL’nin mahsubu ile bakiye 27,90-TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
3-Davalılar kendisini vekille temsil ettirdiğinden; Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesap olunan takdiren 5.900,00-TL maktu ücreti vekâletin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
4-Davacının yapmış olduğu yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
5-Davalılar tarafından yargılama gideri sarfedilmediğinden bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
6-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen yatırana iadesine (HMK m.333),
Dair, verilen karar hazır olan taraf vekillerinin yüzlerine karşı tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta içinde Bölge Adliye Mahkemelerinde istinaf yolu açık olmak üzere açıkça okunup usulen anlatıldı. 22/06/2021

Katip … Hakim …
¸ ¸