Emsal Mahkeme Kararı Ankara 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2015/478 E. 2022/420 K. 15.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 1. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
T.C.
ANKARA
1. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

TÜRK MİLLETİ ADINA

GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO : 2015/478
KARAR NO : 2022/420

DAVA : Marka Hükümsüzlüğü
DAVA TARİHİ : 18/12/2015
KARAR TARİHİ : 15/12/2022

Mahkememizde görülmekte olan markanın kullanmama nedeniyle iptali davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
DAVA:
Davacı vekil dava dilekçesiyle; dava konusu markanın müvekkilinin tescilli “… ve …” ibareli markaları ile iltibasa yol açacak derecede benzer olduğunu, dava konusu markanın esas unsurunun “…” ibaresi olduğunu, “alüminyum sistemleri” ibarelerinin belli bir ürün grubunu ve davalı şirketin ticari iştigal alanını belirten tali unsurlar olduğunu ve markaya ayırt edicilik katmadığını, markada ilk kelime “Ankara” ibaresinin ise, söz konusu markayı özgünleştirmediğini yalnızca başvuru sahibinin şirket merkezini ifade ettiğini, müvekkiline ait “…” ve “…” ana unsurlu seri markalarında “…” ibaresinin firmanın çatı markası olduğunu, “alışveriş merkezi” ibaresinin ve şehir isimlerinin iştigal alanı ve lokasyonunu bildiren ibareler olduğunu, müvekkilinin ve davalı markasının başvuru sınıflarının birebir aynı olduğunu, Ankara 2.Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi 2015/234 esas sayılı dosyasıyla hükümsüzlük davası açılan 2006/51784 tescil numaralı “…” ibareli markasının tescil kapsamında 35.06 kısmının bulunmadığını, söz konusu markanın tescilinin dava konusu marka açısından, davalıya bir hak sağlamadığını, sadece alüminyum profili üretimi yapan davalının tescile konu tüm emtialarda, dava konusu markayı kullanmasının imkanı yokken, bu şekilde tescil başvurusunda bulunulmasının kötüniyetinin ispatı olduğunu, davalı tarafımızdan hükümsüzlük davası açılmış ve halen derdest olan “…” ve “… alüminyum sistemleri” ibareleri markaları varken, mükerrer tescil ile kendi faaliyet alanında olmayan, müvekkili şirketin faaliyet alanında olan emtiaları tescil ettirmeye çalışmasının kötüniyetin açık bir göstergesi olduğunu, davalının dava dışı 2014/21645 başvuru numarası “…” ibareli marka için 01, 03, 04, 05, 08, 12, 10, 13, 15, 16, 18, 22, 23, 24, 25, 26, 27, 28, 29, 30, 31, 32, 33, 34, 36, 38, 39, 41, 44, 45 sınıflarını ihtiva eden bir başvuru yapmasının kötü niyetin bir diğer işareti olduğunu, alüminyum profil işi yapan bir işletmenin kullanmayacağı sınıflarda “…” ibaresi için başvuru yaparak “…” ibareli markayı tekeline almaya çalışmasının kötüniyetinin başka bir göstergesi olduğunu, müvekkilinin tescille korumaya aldığı 39 ve 41. sınıflara dair, ilgili markaya TPE nezdinde yaptığı itirazlarının haklı bulunduğunu ve kabul edildiğini, “… ve …” ibarelerini ihtiva eden markaların müvekkilinin geliştirdiği seri markaları olduğunu, dava konusu markanın müvekkilin ve “…” ve “…” esas unsurlu grup seri markaları ile ayırt edilemeyecek ölçütte benzerlik teşkil ettiğini, ortalama tüketicinin ilk bakışta müvekkili markalarıyla, davalı şirket markasının farklı işletmelere ait olduğunu algılayamayacaklarını, birçok şehirde faaliyete giren “… ve …” alışveriş merkezleri isimlerini, seri markalar olarak tescil ile koruma altına aldığını ve faaliyet gösterdiğini, davalı adına tescil edilen markanın, müvekkil markalarının tanınmışlığından istifade edecek ve haksız yarar sağlamasına sebebiyet vereceğini, müvekkili şirketin ” … ve …” ibareli birçok seri markalarının sahibi olduğunu, müvekkilinin seri markalarının büyük bir kitleye ulaştığını, faaliyetleriyle markası arasında nasıl sıkı bir ilişki olduğunu, müvekkili şirketin, inşaat, gayrimenkul yatırım, enerji üretim ve daha birçok faaliyetlere odaklandığını, Türkiye, Bağımsız Devletler Topluluğu ve MENA Bölgesi’ni (Orta Doğu ve Kuzey Afrika) içeren coğrafyada çalışmalarını sürdüren bir şirketler topluluğu olan … HOLDİNG A.Ş’nin bünyesinde olduğunu, … Holding’in Türkiye’nin en büyük ikinci müteahhitlik şirketi olduğunu, dünyanın ise en büyük ilk 100 müteahhitlik şirketi arasında 53.sırada yer aldığını, … Gayrimenkul Yatırım A.Ş., … Grubu’nun ticari gayrimenkul geliştirme ve yatırım alanlarında faaliyet gösteren grup şirketi olduğunu, şirketin, grubun 20 yılı aşkın inşaat deneyimini 14 yıllık gayrimenkul deneyimi ile birleştirerek toplam kiralanabilir alan bazında Türkiye’nin önde gelen ticari gayrimenkul oyuncularından biri haline geldiğini, “… …” nın müvekkilinin geliştirdiği AVM markası olduğunu, bu kapsamda, farklı şehirlerde faaliyete giren “… …” alışveriş merkezleri isimlerini seri markalar olarak tescil ile koruma altına aldığını ve faaliyet gösterdiğini, davalı firmanın alüminyum profil satışı yaptığını belirterek davalı şirketin markalarına ilişkin derdest marka iptal ve hükümsüzlük davası ile diğer YİDK iptali davalarına yer vermiş olup, davalı şirketin, 2006/51784 tescil numaralı “…” ibareli ve 2011/85858 tescil numaralı “… alüminyum sistemleri” ibareli markasının hükümsüzlüğüne ilişkin dava açıldığını, müvekkili tarafından açılan davanın Ankara 2.Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi 2015/234 esas numarası ile derdest olduğunu, TPE Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu’nun 10.02.2015 tarih 2015-M-677 sayılı “… … İstenbul” ibareli markasının kısmen reddine ilişkin kararının iptal davası Ankara 3.Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi 2015/170 esas numarası ile derdest olduğunu, TPE Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu’nun 26.02.2015 tarih ve 2015-M-918 sayılı “… … Samsun” ibareli markasının kısmen reddine ilişkin kararının iptal davasının Ankara 2.Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi 2015/182 esas numarası ile derdest olduğunu, Türk Patent Enstitüsü, Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu’nun 30.06.2015 tarih ve 2015-M-5721 sayılı “… … alışveriş merkezi” ibareli markasının kısmen reddine ilişkin kararının iptal davasının Ankara 2.Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi 2015/321 esas numarası ile derdest olduğunu, Türk Patent Enstitüsü Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu’nun 30.06.2015 tarih ve 2015-M-5721sayılı sayılı kararı iptal davası ve 2014/19582 tescil numaralı “piazzaturk” ibareli markanın hükümsüzlüğü istemi (davalının 2014/19582 başvuru numaralı “piazzaturk” ibareli markasına ilişkin) Ankara 3.Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi 2015/481 esas numarası ile derdest olduğunu, müvekkili adına … ve plaza esas unsurlu markaları tescilli iken, davalı şirketin dava konusu markasının iltibasa yol açtığını, “yedekleme” amacıyla tescil edildiğini iddia ederek, Türk Patent nezdinde davalı adına kayıtlı 2014/19560 sayılı “Ankara … Alüminyum Sistemleri” ibareli markanın hükümsüzlüğü ile sicilden terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı cevap dilekçesiyle, müvekkilinin “…” markasını 20 yıldır kullandığını, … markasını ve bu marka altında 50 den fazla ürünün faydalı model ve endüstriyel tasarım olarak müvekkilinin adına_2006 yılından beri tescilli olduğunu bu markayı Türkiye’de kullanan ve tescil eden ilk kişi olduğunu ve bu markanın gerçek hak sahibi olduğunu, marka üzerine konan tedbirin hukuki yararının bulunmadığını, “…” markasının müvekkilinin tescilli markası olduğunu, müvekkilinin 1986 yılından beri kapı, pencere, mutfak dekorasyonu, balkon, elektrik elektronik sektörü gibi alanlarda kendisine ait tescilli alüminyum profilleri tasarlayan, üreten ve ürettiği ürünleri 2006 yılından bu yana “…” tescilli markası ile satmakta olan Türkiye’nin önde gelen alüminyum firmalarından birisi olduğunu, “…” markasını ürünlerinde 20 yıllık kullanımının ardından 2006 yılında tescil ettirdiğini ve “…” markasının halen 2006/51784 tescil nosu ile 02 / 06 / 07 / 09 / 17 / 19 / 20 / 35 / 37 / 40. Sınıflarda, 2014/21645 tescil nosu ile de 01 / 03 / 05 / 04 / 08 / 12 / 10 / 13 / 15 / 16 / 18 / 22 / 23 / 24 / 25 / 26 / 27 / 28 / 29 / 30 / 31 / 32 / 33 / 34 / 38 / 44 / 45. sınıflarında müvekkili adına tescilli olduğunu, müvekkilinin tek başına “…” markası olmakla beraber “…” markasını ihtiva eden birçok markanın da müvekkiliyle özdeşleştiğini ve müvekkilinin faaliyet gösterdiği sektörde ülke çapında tanınmışlığa ulaştığını, davacı dava dilekçesinde genel olarak “… ve …” markaları kendisinin geliştirdiği seri markaları gibi göstererek müvekkilinin “…” markasını kullanarak kendisinin haklarını ihlal ediyormuş gibi ifadelerde bulunduğunu, bu iddiasının yanlış ve yanıltıcı olduğunu, davacı firmanın hiçbir surette “…” markasının ya da … markasını ihtiva eden bir markanın yaratıcısı ya da geliştiricisi olmadığını, “…” markasının müvekkili tarafından 1990 ların sonlarından beri yüzlerce farklı üründe kullanıldığını ve 2006 dan beri de müvekkilinin adına tescilli olduğunu, davacının “…” ifadesini içeren markalarının ise 2013 yılından daha önce tescilli olmadığını ve 2013 yılından önce kullanılmadığını, davacının dava dilekçesinde, “davalıya ait 2006/51784 tescil nolu … markasının tescil kapsamında 35.06 kısmı bulunmadığını, bu durumda söz konusu markanın tescilinin dava konusu marka açısından davalıya bir hak sağlamamaktadır” şeklinde marka hukukunun mantığına ve düzenleme amacına aykırı bir yorumda bulunduğunu, müvekkile ait “…” markası 35.06. kısımda tescilli olmasa da ve dava konusu markanın da davacının markalarından sonra 2014 yılında tescil ettirilmiş olsa da müvekkilinin “…” markasını 35.06 sınıfında davacıdan çok daha eskiye dayalı olarak kullandığını ve bu markanın müşteri nezdinde ayırt edicilik sağladığını, müvekkiline ait “…” markasının sadece 2006/51584 sayılı markadan ibaret olmadığını, “…” ibareli 2010 ve 2011 yılına ait markalarının da olduğunu, müvekkilinin “…” markasının kullanımının davacıdan çok daha eskiye dayalı kullanımı olduğunu, dava konusu “Ankara … alüminyum sistemleri markası” müvekkilinin “…” markalarının bir devamı niteliğinde seri markası olduğunu, davacının kendisinin alüminyum sektörüyle ilgili olmayan “AVM sektöründe” faaliyet gösterdiğini dilekçesinde defalarca beyan ettiğini, davacının alüminyum üretimi sektörüyle hiçbir ilgisi olmadığını, AVM sektöründe faaliyet gösteren bir firmanın “Ankara … alüminyum sistemleri ibareli” bir markanın sahibi olmayacağını, bu markanın müvekkiline ait olacağını her kesimden tüketicinin kolaylıkla algılayabileceğini, müvekkili markasının davacı marka ve işletmesiyle iltibas yaratmadığını, davacının müvekkili hakkındaki kötüniyet iddialarının yersiz olduğunu, dava konusu markanın mal ve hizmet listesinin müvekkilinin faaliyet alanı ile ilgili olduğunu, davacının dava dilekçesinin müvekkilin davayla hiç ilgisi olmayan dava dışı bir markasından bahsettiğini, huzurdaki davayla hiçbir ilgisi olmayan ve bu davada incelenmesi gerekmeyen bir markadan bahsederek müvekkili hakkında “kötüniyet” iddiasında bulunarak müvekkili hakkında negatif bir algı yaratılmaya çalıştığını, dava dışı markanın dikkate alınmaması gerektiğini, davacının Ankara 3 FSHM 2015/182E. sayılı davasının reddedildiğini, davacının “… … Samsun” markasının tescili için müvekkili aleyhine Ankara 3 FSHM de 2015/182E. ile açtığı davanın reddedildiğini, davacının başvurusuna konu … ibareli markanın 35/1-5 ve 37.sınıflarda müvekkiline ait … ibareli markayla aynı tür hizmetleri içerdiği bu yüzden tescil edilemeyeceği gerekçesi ile reddedildiğini, Mahkemenin müvekkilinin “…” ve … ibareli markalar için 35/1-5 ve 37.sınıflarda öncelikli hak sahibi olduğuna karar verdiğini, ilgili kararın müvekkilinin 35. Sınıfta hak sahipliğini teyit ettiğini belirterek davanın reddini talep etmiştir.
YARGILAMA:
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; davalı adına tescilli markanın benzerlik ve tanınmışlık nedeniyle hükümsüzlüğü ve ayrıca davalının gerçek hak sahibi olup olmadığı, tescilli markaları nedeniyle müktesep hakkının olup olmadığı noktalarında toplandığı anlaşılmıştır.
Davanın açılmasını müteakip tarafların dava dilekçesi tebliğ olunmuş, davalı tarafından davaya cevap verilmemiş, sunulan deliller alınmış, tescil ve başvuru dosyaları ile Alâkalı ticaret sicil kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, taraflar sulhe teşvik olunmuş, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını müteakip, taraf vekillerine tahkikat ve yargılamının geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
GEREKÇE:
556 sayılı KHK’nın 42. maddesinde hükümsüzlük halleri düzenleme konusu yapılmıştır.
Buna göre;
Madde 42 – Aşağıdaki hallerde markanın hükümsüz sayılmasına yetkili mahkeme tarafından karar verilir:
a) 7 ci maddede sayılan haller. (Ancak, 7 nci maddenin (ı) bendinde belirtilen tanınmış markalarla ilgili davanın tescil tarihinden itibaren 5 yıl içerisinde açılması gerekir. Markanın tescilinde kötü niyet varsa iptal davası süreye bağlı değildir.)
b) 8 inci maddede sayılan haller. (Ancak, 8 inci maddenin son fıkrası çerçevesinde açılan davada önceki hak sahibi koruma süresinin bitiminden itibaren 2 yıl içerisinde markasını kullanmamışsa bu bir hükümsüzlük nedeni sayılmaz.)
c) (İptal: Anayasa Mahkemesi’nin 9/4/2014 tarihli ve E.: 2013/147, K.: 2014/75 sayılı Kararı ile.)
d) Marka sahibinin davranışları nedeniyle, marka mal ve hizmetler için yaygın bir ad haline gelmiş ise,
e) Hak sahibi veya yetkili kıldığı kişi tarafından kullanım sonucunda tescil edildiği mal ve hizmetlerin niteliği, kalitesi, üretim yeri ve coğrafi kaynağı konusunda halkta yanlış anlama ihtimali var ise,
f) 59 uncu maddeye aykırı kullanım.
Hükümsüzlük nedenleri, markanın tescil edildiği bir kısım mal veya hizmete ilişkin bulunuyorsa, yalnız o mal veya hizmet ile ilgili olarak kısmi hükümsüzlüğe karar verilir.
(Ek fıkra : 3/11/1995 – 4128/5 md.;Değişik:22/6/2004 – 5194/15 md.) Bir marka tescil tarihinden önce kullanılmış ve tescile konu mallar veya hizmetlerle ilgili olarak bu kullanım sonucu ayırt edici bir nitelik kazanmış ise 7 nci maddenin birinci fıkrasının (a), (c) ve (d) bentlerine göre tescili hükümsüz sayılamaz.”
“Marka tescilinde red için nispi nedenler” başlığı altında düzenlenen 556 sayılı KHK’nın 8. maddesi;
“Madde 8 – Tescil edilmiş veya tescil için başvuru yapılmış bir markanın sahibi tarafından itiraz yapılması durumunda aşağıdaki hallerde marka tescil edilemez:
a) Tescil için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı ise ve aynı mal veya hizmetleri kapsıyorsa,
b) Tescil için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı veya benzer ise ve tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer ise, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın halk tarafından karıştırılma ihtimali varsa ve bu karıştırılma ihtimali tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile ilişkili olduğu ihtimalini de kapsıyorsa.
Marka sahibinin ticari vekili veya temsilcisi tarafından markanın kendi adına tescili için, marka sahibinin izni olmadan ve geçerli bir gerekçe gösterilmeden yapılan başvuru, marka sahibinin itirazı üzerine red edilir.
Tescilsiz bir markanın veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaretin sahibinin itiraz etmesi üzerine, tescili istenilen marka, aşağıdaki hallerde tescil edilmez.
a) Markanın tescili için yapılan başvuru tarihinden önce veya markanın tescili için yapılan başvuruda belirtilen rüçhan tarihinden önce bu işaret için hak elde edilmiş ise,
b)Belirtilen işaret, sahibine daha sonraki bir markanın kullanımını yasaklama hakkını veriyorsa,
Marka, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir markanın aynı veya benzeri olmakla birlikte, farklı mallar veya hizmetlerde kullanılabilir. Ancak, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği veya tescil için başvurusu yapılmış markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumda, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine, farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu red edilir.
Tescil için başvurusu yapılmış markanın, başkasına ait kişi ismi, fotoğrafı, telif hakkı veya herhangi bir sınai mülkiyet hakkını kapsaması halinde, hak sahibinin itirazı üzerine tescil başvurusu reddedilir.
Ortak ve garanti markalarının sona ermesinden itibaren üç yıl içinde ortak marka veya garanti markası ile aynı veya benzeri olan marka tescil başvurusu itiraz üzerine reddedilir.
Bir markanın yenilenmeme nedeniyle koruma süresinin dolmasından sonra iki yıl içerisinde aynı veya benzer markanın, aynı veya benzer mal ve hizmetler için yapılan tescil başvurusu itiraz üzerine reddedilir.” şeklindedir.
Yukarıda ayrıntısı yazılı 8/1-b maddesinde geçen düzenleme uyarınca getirilen yaptırımın iki koşulun bir arada bulunması hâlinde uygulanacağı görülmekte olup, bunlardan birincisi tescil başvurusu yapılan markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynı ya da benzer olması, ikincisi ise; her iki markanın da kapsadığı mal veya hizmetlerin aynı ya da benzer olmasıdır. Ancak burada 556 sayılı KHK’nın 8. maddesinin (4) numaralı fıkrasının hatırlatılması da gereklidir. Zira tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği durumlarda, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine, farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu ret edilebilecektir. Tanınmış marka kavramı yerleşik Yargıtay içtihatlarında “bir şahsa veya teşebbüse sıkı bir şekilde matufiyet, garanti, kalite, kuvvetli reklam, yaygın bir dağıtım sistemine bağlı, müşteri, akraba, dost, düşman ayırımı yapılmadan coğrafi sınır, kültür, yaş farkı gözetilmeksizin aynı çevredeki insanlar tarafından refleks halinde ortaya çıkan bir çağrışım olarak” ifade edilmiştir.
Ayrıca 556 sayılı KHK’nın 8. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinde geçen “halk tarafından karıştırılma ihtimali” konusunda genel ölçü olarak; bu işin ilgilisi veya uzmanı değil, tüketici olan halk olduğunun göz önünde tutulması gerekmektedir. Karıştırılma ihtimalinde önemli olan husus, tüketici kitlesinin bu iki işaret arasında herhangi bir şekilde herhangi bir sebeple bağlantı kurma, ilişkilendirme ihtimalidir. Buradaki “ihtimal” kelimesi özenle ve özellikle kullanılmış bir kelime olup, şekil, ses, anlam, genel görünüm, çağrışım ve bir seri içinde bulunma izlenimi bu kapsamda değerlendirilmektedir.
Bir başka anlatımla, “iltibas tehlikesi” görsel, biçimsel, anlamsal, işitsel benzerlikler, çağrıştırma, bir bütün olarak uyandırdığı toplu kanaat, malın veya hizmetin hitap ettiği alıcı grubunun toplumsal düzeyi ve durumu, markayı taşıyan malın değeri ve alıcının bu malı almaya ayırdığı zaman, markanın esas unsurları ve tamamlayıcı unsurları, karşılaştırılan işaretler arasındaki benzerlik, telaffuz, anlam veya biçimden, işaretlerin toplu olarak bıraktığı izlenimden, seri içine girmekten veya başka bir çağrışımdan kaynaklanabilir.
Diğer yandan 556 sayılı KHK’nin 35/1. maddesi uyarınca, başvurunun kötü niyetle yapıldığına ilişkin itirazları Türk Patent Enstitüsü’nce nihai olarak reddedilen kişilerin aynı KHK’nin 53. maddesine göre kesinleşen kararın bildirim tarihinden itibaren iki aylık süre içerisinde yetkili mahkemede dava açma hakları bulunmaktadır. 556 sayılı KHK’nin açıklanan hükümleri itibariyle tescil başvurusunun kötü niyetle yapıldığını iddia eden ilgili kişilerin itiraz yoluyla Enstitü nezdinde, itirazın reddi halinde ise yetkili mahkemede marka başvurusunun reddedilmesini istemek hakları bulunmasına karşın, aynı KHK’nin 42. maddesinde markanın hükümsüzlük sebepleri sınırlı olarak sayılırken KHK’nin 35/1. fıkrasında itiraz sebebi olarak belirtilen “başvurunun kötü niyetle yapıldığı” iddiasına yer verilmemiştir.
MK’nın 2. maddesi uyarınca hukuk düzeninin kötü niyeti koruması mümkün olmayıp, bu durumun KHK’nin 42. maddesinde sayılmamış olması halinde dahi kötüniyetin bir tescil engeli oluşturduğu hususunun göz önüne alınması zorunludur. Nitekim, bu benimseme aynı zamanda 556 sayılı KHK’nın marka hakkının korunmasına ilişkin genel sistematiğine de uygun düşmektedir.
Tescil başvurusunun kötü niyetle yapılmış olması halinin 556 sayılı KHK’nin 42. maddesinde düzenlenmemiş olmasına karşın başlı başına bir hükümsüzlük nedeni sayılması hususunda öğretide de görüş birliği mevcuttur. ( Bkz. Sabih Arkan, Marka Hukuku, Cilt II, s.158, Ankara 1998, Ünal Tekinalp, Fikri Mülkiyet Hukuku, s.452, Dördüncü Bası, İstanbul 2005, Hamdi Yasaman ve ark. Marka Hukuku, Cilt II. s.878-879, İstanbul 2004 ). Bu durumda, gerek öğretide ileri sürülen görüşler, gerekse mukayeseli hukuk ve mehaz Avrupa Birliği mevzuatında yer alan hükümler itibariyle; markalar hukukundaki ülkesellik ve başvuru ve tescilde öncelik ilkelerinin yanında başvuru ve tescilde kötü niyetin himaye edilmemesine ilişkin temel ilkenin de aynen korunduğu anlaşılmaktadır.
556 sayılı KHK’nin 35/1. maddesi uyarınca tescil başvurusu sırasında kötü niyetin başlı başına bir itiraz sebebi olarak öne sürülebilmesi mümkün olduğu gibi, sonradan aynı nedenle hükümsüzlük davasının açılabilmesi de KHK’nin amacına uygundur. Çünkü, KHK’nin 35/1. ve 42/1-a maddelerindeki düzenlemeler de, esasen, MK’nın 2. maddesinin özel bir uygulamasından ibarettir. Bu bakımdan her somut olayın özellikleri göz önüne alınarak açıkça kötü niyetle gerçekleştirildiği belirlenen marka tescilinin hükümsüzlüğüne karar verilebilmelidir. Bu husus 556 sayılı KHK’nin 42. maddesinde başlı başına bir hükümsüzlük nedeni olarak düzenlenmemiş olsa dahi, genel hüküm ve temel prensip niteliğindeki MK’nın 2. maddesi uyarınca kötü niyetin korunması söz konusu olamayacağından dolayı aynı sonuca ulaşılması KHK’nin ruhuna da uygundur
Mutlak ve nispi ret nedenleri yoluyla karşılanamayan veya örtüşmeyen tüm tescil engelleri kötü niyetli tescil nedeniyle hükümsüzlük konusu olabilirler.
Yani kötü niyetli tescilden hükümsüzlük kararı verilebilmesi için, kötü niyetin mutlaka bir mutlak veya nispi ret nedeni ile birleşmesi gerekmez.
Kötü niyetli tescilin bir itiraz sebebi olarak öngörülmesine ilişkin 556 sayılı KHK’ nin 35/1. maddesi hükmünde şart koşulmadığı için, itiraz üzerine başvurunun reddi için haksız rekabet koşullarının oluşması da gerekmez.
Bu cümleden olarak, saldırı, engelleme, tuzak ile spekülasyon ve transfer markaları kötü niyetli tescil kapsamında düşünülebilir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde;
Taraf markaları tescil kapsamları ve işaretsel yönden karşılaştırıldığında;

Davalı Markası Davacı Markaları

ANKARA … … … KAHRAMANMARAŞ
ALÜMİNYUM SİSTEMLERİ … … ŞANLIURFA
(35. sınıf) … … ALIŞVERİŞ MERKEZİ

PLAZZAVM
… ALIŞVERİŞ MERKEZİ
… …
… … İSTANBUL
… … SAMSUN
(35, 36, 37, 39, 41, 43)

Tarafların emtia gruplarına bakıldığında; davacının adına muhtelif sayılarla tescilli markaları kapsamında yer alan hizmetler ile davalının dava konusu markasının kapsamında yer 35.sınıf hizmetlerinin aynı/benzer hizmetleri kapsadıkları; dolayısı ile somut olayda emtia benzerliği de gerçekleştiği anlaşılmaktadır.
Davalının markasının incelenmesinde; davalı markası; beyaz zemin üzerine düz bir yazı stiliyle siyah renk kullanılarak tüm harfleri büyük olacak şekilde tümü aynı punto ile yazılmış “ANKARA … ALÜMİNYUM SİSTEMLERİ” kelimesinden oluştuğu, markanın kelime unsurundan oluştuğu ve ayrıca bir şekil unsuru barındırmadığı, markada ANKARA … ve ALÜMİNYUM SİSTEMLERİ kelimeleri altlı üstlü olacak şekilde konumlandırıldığı, markada yer alan ANKARA kelimesi “Türkiye’nin İç Anadolu Bölgesi’nde yer alan illerinden biri, Türkiye’nin başkentidir.” anlamlarına geldiği, yine markada yer alan “ALÜMİNYUM SİSTEMLERİ” kelimeleri markaya ayırt edicilik katmadığı, belirtilen nedenlerle davaya konu markada esaslı unsuru … kelimesi olduğu anlaşılmaktadır.
Davacının markalarının incelenmesinde; davacı markalarının; beyaz zemin üzerine düz bir yazı stiliyle siyah renk kullanılarak tüm harfleri büyük olacak şekilde tümü aynı punto ile yazılmış “… … Kahramanmaraş, … … Şanlıurfa, … … İstanbul, … … Samsun, … … alışveriş merkezi, …, plazzaavm, … alışveriş merkezi, … …” markalarından oluştuğu, davacı markalarında … VE … kelimesinin ortak unsur olduğu, bu ibarelerin önüne veya ardına muhtelif yan ve tamamlayıcı unsurların kullanıldığı; markaların tamamında … ve … kelimeleri ön planda çıkacak biçimde tasarlanmış olup, … ve … ibarelerine eklenen bir takım tamamlayıcı kelimelerle seri markalar oluşturulduğu, davacının bir kısım markalarında … ve … kelimeleri ortak ve esas unsur olarak yer aldığı, söz konusu markalarda “…” kelimesinin davacı şirketin ticaret unvanını kılavuz unsuru ve firmanın çatı markası olup markalarda … ve … ibarelerinin dışında “İstanbul, Kahramanmaraş, Samsun, Şanlıurfa avm, alışveriş merkezi,” ibareleri de yer almakta olup bu ibareler şehir isimleri ve iştigal alanı ve yer konum bildiren ibareler olarak kullanılan tali unsurlar olduğu, davacının ayırt edici unsuru hem de lider markası pozisyonundaki ibarenin … ve … olduğu anlaşılmaktadır.
Markalar arasında iltibasa yol açacak derecede bir benzerlik olup olmadığının tespitinde her iki markaya konu işaretin, ayırt edici ve baskın unsurları dikkate alınarak bütünü itibariyle görsel, işitsel ve anlamsal olarak bıraktıkları izlenimin esas alınması gerekmektedir. Anılan ilkeler dikkate alındığında, davacının itiraza mesnet çok sayıdaki seri markalarının asıl ve ayırt edici unsurunun “… ve …” ibaresi olduğu, davalı markasının da “…” ibaresinin öne çıktığı, bu ibareye eklenen sair unsurların 556 Sayılı KHK 8/1-b maddesi anlamında markalar arasındaki ilişkilendirme ihtimalini ortadan kaldıracak düzeyde markaya ayırt edicilik katmadığı, taraf markalarının tüketici zihninde bıraktığı ses ve iz ile aynı etkiyi doğurduğu, tüketicilerin markanın kapsadığı emtia/hizmeti almak için ayırdıkları süre zarfında taraf markalarını ayırt edemeyecekleri, işaretlerin bu derece benzer olması nedeniyle işletmesel bağlantırılma ihtimalinin de mevcut olduğu, yine tüketiciler nezdinde davalının mezkur markayı davacının vermiş olduğu bir lisansla kullandığı düşüncesine kapılmaları ihtimalinin de yüksek olduğu, davalının dava konusu markayı çekişmeli sınıflar bakımından tescil ettirmesinin, davacının “…” ibareli ürün/hizmetler için tüketiciler ve yararlanıcılar nezdinde tesis ettiği imaj, güven ve hatırlanırlıktan haksız olarak istifade etmesi sonucunu doğuracağı, bu durumun ise, markaların aynı işletmeye ait seri markalar olduğu izlenimini yaratacağı, dava konusu davalı markasının davacı markaları ile ilişkilendirme ihtimalini de kapsayacak şekilde karıştırılma tehlikesine yol açacak derecede benzer olduğu, somut olayda 556 sayılı KHK 8/1 şartlarının oluştuğu anlaşılmaktadır.
Davalı vekili, dava konusu marka başvurusunun tesciline karar verilen emtialarda müvekkili şirketin işbu marka başvurusundan önce TPE nezdinde tescilli … esas unsurlu markasının bulunduğunu bu markasının varlığı ile seri marka oluşturduğunu, … esas unsurlu markalarından dolayı müktesep hakkı olduğunu ve bu sebeple de 2014/19560 sayılı “Ankara … alüminyum sistemleri” markasının müvekkili markalarının serisi niteliğinde olduğunu … markası üzerinde gerçek hak sahibi olduğunu ileri sürmektedir.
Somut olay bu kriterler ışığında ele alındığında; davalının müktesep hakka dayanak teşkil ettiği iddiası ile ileri sürdüğü markaları ve dava konusu markası incelendiğinde, davaya konu marka başvurusu 07.03.2014 tarihinde yapılmış ve 22.06.2015 tarihinde tescil edilmiştir.
2006 51784 sayılı markaya dava açıldığı, Ankara 2FSHHM 2015/234 E., 2016/131 K. sayılı kararı ile markanın kullanmama ve kötü niyet gerekçeleri ile hükümsüzlüğüne karar verildiği; davalı tarafından temyiz edildiği, Yargıtay 11. HD.’nin 2016/9264 E. 2018/2063 K. Sayılı ilamı ile Anayasa Mahkemesinin 556 Sayılı KHK’nın 14. Maddesinin iptali nedeniyle re’sen bozulmasına karar verildiği, mahkemece yeniden yapılan yargılama neticesinde 2018/206 E. 2019/92 K. Sayılı ilamıyla,556 sayılı KHK’nın 14. Maddesi iptal edildiğinden 2006/51784 sayılı markanın iptali talebinin reddine, 2011/85858 sayılı markanın koşulları oluşmadığından iptal talebinin reddine karar verildiği, bu kez davacı tarafından kararının temyiz edildiği, davanın Ankara 2 FSHHM’nin 2020/191 E. Sırasına kaydedildiği ve yapılan yargılama neticesinde 2006/51784 sayılı markanın kullanmama nedeniyle iptali talebi hakkında karar verilmesine yer olmadığına, (…) 2011/85858 sayılı markanın kötü niyet nedeniyle hükümsüzlüğü talebinin reddine şeklinde karar verildiği, davalının kararı temyiz ettiği ve nihayetinde Yargıtay 11 HD’nin 2021/1453 E. 2022/3437 K. Sayılı ilamıyla, ücreti vekalet ve yargılama gideri yönünden düzeltme yapılarak kararın onandığı, ve 27/09/2022 tarihinde kesinleştiği anlaşılmıştır.
Davalının önceki tarihli 2014/19591, 2014 19582 sayılı markaların davaya konu marka ile aynı tarih olan 07.03.2014 tarihinde başvurusunun yapıldığı, 2014 21645, 2015 05478, 2015 05400 sayılı markaların ise davaya konu marka başvuru tarihinden sonraki bir tarihte yapıldığından, markaların henüz tescil edilmemiş olması ve markaların taraflar arasında çekişme konusu olmaktan henüz çıkmadığından ilgili markalarına dayalı olarak müktesep hak iddiasında bulunamayacaktır.
Yine, 2010 66205 sayılı markanın 06.sınıfta yer alan malları kapsadığı, 2011/85858 sayılı markasının ise 35/1-5 hizmetlerini kapsadığı görülmektedir.
Davalının her ne kadar önceki tarihli 2010 66205 sayılı “… alüminyum sistemleri şekil” ve 2011/85858 sayılı “… alüminyum sistemleri” markalarının emtia grupları davaya konu markanın emtia grupları ile aynı olsa bile ilgili markalar açısından 5 yıllık hak düşürücü sürenin henüz geçmediği ve bu markalar hakkında hükümsüzlük davaları açıldığından , dolayısıyla davalının kazanılmış hak için dayanak gösterdiği markalarının taraflar arasında çekişme konusu olmaktan henüz çıkmadığından, söz konusu markalardan doğan kazanılmış hakkının olmadığı anlaşılmıştır.
Taraf markaları 556 sayılı KHK anlamında benzer bulunmuştur. Her ne kadar davalı vekili taraf markalarının tamamen birbirinden farklı olduğunu, farklı faaliyet kollarında çalıştıklarını iddia etmiş olsa da, davalı markası ile davacı markasının … esas unsurunu barındırmalarından dolayı benzer görülmüş olup birbirinin serisi imajını yarattığı, taraf marklarının kapsamında bulunun hizmetler de tamamen aynı olduğu, davalı her ne kadar önceki tescilli marklarından dolay kazanılmış hakkının olduğunu iddia etse de, davalının uyuşmazlık konusu hizmetlerde kazanılmış hakkının olmadığı kanaatine varıldığından, davalının 2014 19560 sayılı markasının kapsamındaki bütün hizmetler yönünden hükümsüzlük koşullarının oluştuğu kabul edilmiştir.
Açıklanan nedenlerle davanın kabulüne karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi açıklandığı üzere:
1-Davanın kabulü ile
Davalı adına tescilli 2014/19560 sayılı “ANKARA … ALÜMİNYUM SİSTEMLERİ” ibareli markanın hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine,
2-Harçlar Yasasına göre hesaplanan 80,70-TL karar harcından peşin alınan 27,70-TL’nin mahsubu ile bakiye 53,00-TL’nin davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
3-Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesap olunan takdiren 15.000,00-TL maktu ücreti vekâletin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
4-Davacının yapmış olduğu ve aşağıda dökümü gösterilen 1.646,50-TL

yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen yatırana iadesine (HMK m.333),
Dair verilen karar, hazır olan taraf vekillerinin yüzüne karşı, tebliğ tarihinden itibaren 2 haftalık yasal süre içinde Bölge Adliye Mahkemesinde istinaf yolu açık olmak üzere açıkça okunup, usulen anlatıldı. 15/12/2022

Katip … Hakim …
¸ ¸

MASRAF DÖKÜMÜ
İLK MASRAF : 59,50-TL
GİDER AVANSI :1.587,00-TL
TOPLAM :1.646,50-TL