Emsal Mahkeme Kararı Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2023/240 E. 2023/667 K. 16.11.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2023/240 Esas – 2023/667
TÜRK MİLLETİ ADINA

T.C.
ANKARA
1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2023/240 Esas
KARAR NO : 2023/667

BAŞKAN : ….
ÜYE : ….
ÜYE : ….
KATİP : …

DAVACI : ….
VEKİLLERİ : Av. ….
Av. …
Av. …
Av. …

DAVALI :….
VEKİLLERİ : Av. …
Av. …
Av. …

DAVA : Ticari Şirket (Genel Kurul Kararının İptali İstemli)
DAVA TARİHİ : 30/03/2023
KARAR TARİHİ : 16/11/2023
GR.KR.YZM.TARİHİ : 17/11/2023

Mahkememizde görülmekte olan Ticari Şirket (Genel Kurul Kararının İptali İstemli) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
TALEP : Davacı vekili dava dilekçesi ile özetle; müvekkilinin davalı …’nin % 16,25’ine tekabül eden 975 adet (A) grubu hissesine sahip ortağı olduğunu, 30/11/2022 tarihinde davalı şirketin 2021 yılı Olağan Genel Kurul Toplantısına başlandığını, müvekkilinin 6102 sayılı TTK’nun 420 maddesinde düzenlenen pay sahipliği hakkını kullanması nedeniyle finansal tabloların müzakeresi ve buna bağlı konuların 1 ay süre ile ertelendiğini, 30/12/2022 tarihinde yapılan ikinci oturumda ise 2021 takvim yılı bilanço ve gelir tablosu, kar dağıtımı ve huzur hakkı konularının görüşüldüğünü, Genel Kurul Toplantısı’nın ikinci oturumunda divan heyeti oluşup heyete genel kurul evraklarını imzalamak üzere yetki verilmesinden sonra öncelikle 2021 takvim yılı bilanço ve gelir tablosunun okunmasına geçildiğini, müvekkilinin bu gündem maddesinde söz alarak davalı şirketin bilanço ve gelir tablosuna ilişkin eleştirilerini dile getirdiğini, sorularını sorduğunu, davalı şirketin finansal durumu ile ilgili sorularını tüm detayları ile davalı şirkete …. Noterliği’nden 29.12.2022 tarih ve … yevmiye numarası ile keşide ettiği ihtarnamede ortaya koyan müvekkilinin aynı ihtarnameyi Genel Kurul Toplantısı tutanaklarına eklenmesini isteyerek Genel Kurul Toplantısı’nda yanıtlanmasını istediğini, ihtarnamenin aynı gün davalı şirketin UETS hesabına iletildiğini, davalı şirket Genel Kurulu’nun dört numaralı gündem maddesi içerisinde kar dağıtımı hakkında görüşmeler yaptığını ve müvekkilinin davalı şirketin karlılığı hakkındaki tüm itirazlarına rağmen şirketin çok az kar ettiği gerekçesiyle ortaklara toplam 12.550,00-TL (her bir ortağa 2.100,00-TL) kar dağıtımına karar verildiğini, son olarak davalının yönetim kurulunun huzur haklarının görüşülmesine geçildiğini, müvekkilinin söz alarak davalının yönetim genel giderinin 400.000,00-TL olduğunu ve bunun yarısından fazlasının (207.000,00-TL) huzur hakkından oluştuğunu belirttiğini, davalının bir önceki gündem maddesinde belirtildiği üzere son derece düşük kar elde ettiğinin beyan edilmesiyle, teklif edilen %85,51’lik huzur hakkı artış oranının yüksek olduğunu ifade ederek itiraz ettiğini, davalının yönetimi de oluşturan diğer hissedarları nicel çoğunluğun verdiği güçle, kendi huzur haklarını kendi oyları ile %85,51 oranında artırdığını, davalının huzur hakkı için aldığı kararın davalı şirketin finansal durumunu zora sokacak mahiyette olup dürüstlük kuralına aykırı ve kötü niyetli bir sermaye transferi olduğunu, bu kötü niyetli işlemin davalı şirketin müvekkilinin zararına olacak şekilde kar dağıtmaksızın şirket gelirlerinden faydalanma çabası olduğunu, pay sahipliği haklarını açıkça ihlal ettiğini, bu sebeple ilgili kararın yokluğunun tespiti ancak her halükarda iptali ile yargılamanın sonuna kadar yürütmesinin geriye bırakılması gerektiğini, davalı şirketin genel kurul toplantısında belirlenen huzur hakkının fahiş olup, şirketin mali yapısına ve müvekkili pay sahipliği haklarına zarar verici nitelikte olduğunu, davalı şirketin 4 ortaktan oluştuğunu, şirket paylarının %51’i …’a kalan payların ise müvekkili …, … ve … arasında pay edildiğini, davalı şirketin aralarında kardeşlik bağı bulunan üç ortağın aile şirketi olduğunu, davalı şirketin taahhüt işini görmesi ve devlet altyapı proje ihalelerine pey sürmesi nedeniyle teknik ve hukuki bir gereklilikten ötürü kardeş olan pay sahipleri oylarını çoğunluğu sağlayacak şekilde inşaat mühendisi olan …’a devrettiğini, …’ın payları devralması sonucu sahip olduğu iş bitirme belgesini davalı şirkete kullandırmakta ve bu sayede davalı şirketin de devletin açtığı altyapı proje ihalelerine katılabildiğini, nitekim …’a devredilen hisselerin hiçbir imtiyaza sahip olmamasının nedeni olduğunu, davalı şirketin temellerinin müvekkili ve kardeşi olan diğer ortakların merhum babası …’ın kurduğu esnaf işletmesinden bu günlere geldiğini ve bugün 6 şirketten oluşan bir şirketler topluluğu haline geldiğini, müvekkili ile iki kardeşinin temelde aynı işi yapan, kimi yerde ihalelerin aralarında paylaştırıldığını, kimi yerde de birbirine mali ve operasyonel açıdan destek olan 6 adet şirketin ortağı olduğunu, kimi şirketlerde hisse devri yapılan ortaklar, her genel kurul toplantısında müvekkili dışındaki ortaklardan birine vekalet vererek toplantılara iştirak ettiklerini, davalı şirket ve diğer 5 grup şirketinin merhum …’ın vefatı sonrasında kardeş olan ortaklarca müşterek bir biçimde idare edildiğini, her üç ortağın da yönetim kurulunda yer aldığını, şirketlerin işlerinin bu üç kardeş aracılığı ile yürütüldüğünü, 2021 yılında … ve …’ın müvekkiline karşı güttüğü ailevi husumeti ticari şirketlerine taşımaları sonucunda ellerindeki oy çoğunluğunun müvekkilinin şirketten tasfiyesi için kullanıldığını, … ve …’ın grup şirketlerinden müvekkilini çıkaramayacaklarını bildiğinden müvekkilini önce yönetimden dışlamaya ardından da 2022 ve 2023 yıllarında yapılan grup şirketlerin genel kurul toplantıları vasıtası ile kar payı hakkını sınırlandırarak, kendilerine huzur hakkı altında örtülü kar payı ödemesi yaparken müvekkiline ya hiç ya da çok cüz’i miktarlarda kar payı verilmesine karar vererek müvekkili için davalı şirket ve diğer grup şirketlerinde pay sahibi olmayı çekilmez kılmaya çalıştıklarını, 2021 yılında tüm grup şirketlerinde genel kurulu toplayarak müvekkilini yönetimden çıkardıklarını, ancak müvekkilinin bu şirketlerin yönetim kurullarında yer alması ve genel kurulu toplamak için bir çağrı kararına gerek duymaları nedeniyle tüm grup şirketlerinde müvekkiline haber vermeden gizli kapaklı yönetim kurulları tertip edilmiş ve usulsüz çağrı kararlarına dayanarak hukuken sakat genel kurullar gerçekleştirildiğini, bu genel kurullarda da usulsüz işlemlere devam edilerek kimisinde müvekkili TTK 420 maddesi uyarınca talep ettiği erteleme yok sayılmış, kimi zaman vekaletnamesi olmayan kimselere vekil sıfatı ile oy kullandırılmış veya müvekkilinin olumlu oyu olmaksızın ibra oylaması yapıldığını, tüm bu usulsüz işlemlerdeki ortak saik, kuruluşundan 2021 yılına kadar el birliği ile yönettikleri şirketlerden müvekkilinin ailevi nedenlerle tasfiye etmek ve tabiri caizse yangından mal kaçırırcasına müvekkilinin hem yönetimden dışlamak hem de sahip olduğu hakları kısıtladığını, nitekim müvekkilinin kendisine karşı atılan bu hukuk dışı adımları dava konusu yaptığını, davalı şirket dahil diğer grup şirketlerin 2021 yılında yapılan genel kurul toplantılarına karşı …. Esas sayılı davalar açarak genel kurul kararların yoklukla malul olduğunu tespit ettirdiğini, bu kararların …. nezdinde istinaf incelemesinde olduğunu, davalılar şirketin kar elde etmediğini ya da çok cüz’i bir oranda kar elde ettiğini bahane göstererek kar dağıtmamakta ancak aynı zamanda yönetimde de olan diğer ortaklarına fahiş tutarlarda huzur hakkı tayin ederek müvekkiline vermekten imtina ettikleri kâr payını örtülü olarak diğer ortaklara aktardıklarını, huzurdaki dava kapsamında davalı şirket yönetim kurulu üyelerinin 20.000,00-TL olan huzur hakları %85,51 oranında artırılarak 37.102,00-TL’ye çıkarıldığını, bu tutarın fahiş olup olmadığını bu başlık altında değerlendirirken salt davalı şirket ile sınırlı kalınmaması gerektiğini, tüm grup şirketlerin aynı iki ortak tarafından yönetilmekte ve her ne kadar farklı tüzel kişilikler olsa da fiili olarak tek bir organizasyonu üstlendiğini, bu şirketlerin yurt çapında dağılım gösteren ihaleleri aralarında paylaşmakta veya kimi şirketlerin, diğer şirketlere lojistik ve operasyonel destekte bulunmak üzere kurulduğunu, dolayısıyla davalı şirket yöneticileri kendilerine takdir ettikleri kümülatif huzur hakkını bu şirketlere pay ederek, fahiş ve hakkaniyete aykırı huzur hakkı tayini itirazlarının arkasından dolanmak istediklerini, … ve …’nin 7-8.04.2023 tarihinde yapılacak toplantılarında alınacak artırım kararı hariçken bile davalı şirket yöneticileri, diğer grup şirketler üzerinden toplamda kendilerine aylık 100.000,00-TL’ye yaklaşan bir huzur hakkı bağladıklarını, bu durumun yıllık bazda en az davalı şirket bilançosunda en az 1.000.000,00-TL’ye yaklaşan bir külfete sebep olduğunu, bu mali külfet davalı şirket yöneticilerinin diğer grup şirketler üzerinden bağladığı huzur hakları ile birlikte düşünüldüğünde grup şirketlerin konsolide finansal yükümlülükleri üzerinde çok daha fazla yük oluşturduğunu, şirketlerin elde ettikleri ya da edemedikleri karlar dikkate alındığında bu seviyede bir huzur hakkının fahiş olduğunu, bununla birlikte davalı şirket yöneticilerinin, davalı şirket ve diğer grup şirketleri üzerinden yüklü miktarda kredi kartı harcaması yaptıklarını, şirket kasa ve hesabından ödemeler yaptıkları ve şirket imkanlarından menfaatlerine olacak şekilde yararlandıklarını, davalı şirket için verilen huzur hakkı kararının fahiş olup olmadığı, şirketin kendi finansal sağlığı ve mali kapasitesi üzerinden değerlendirilirken aynı zamanda dürüstlük kuralını ihlal eden, kar payı dağıtma yükümlülüğün arkasından dolanan ancak bunu da 6 şirkete bölerek yaparak hukuki denetimden kaçınan kötü niyet de göz ardı edilmemesi gerektiğini, davalı şirket, diğer grup şirketlerle birlikte birbiri ile bağlantılı temel bir organizasyonun, yurt çapına yayılan taahhüt işlerinin bir parçası olduğunu, davalı şirket yöneticileri olan ortakların bir şirkete gösterdikleri emek ve mesainin karşılığı 37.102,00-TL olmadığı gibi tüm organizasyon için gösterdikleri çabanın aylık 100.000,00-TL tutarında bir huzur hakkına karşılık geldiğini söylenin mümkün olamayacağını, davalı şirket’in finansal durumu da 37.102,00-TL tutarında bir huzur hakkının fahiş olduğunu teyit ettiğini, davalı şirket’in dava konusu Genel Kurul Toplantısında net dağıtılabilir kar payının toplam 12.550,00-TL olarak açıklanması ve ortak başına 2.100,00-TL dağıtılması davalı şirket’in kar elde etmediğini tek başına teyit ettiğini, davalı şirket yüzlerce milyon lira değerinde taahhüt işlerini yürütmekte iken sadece 12.550,00-TL karda olması davalı şirket’in finansal açıdan sağlıklı konumda olmadığını gösterdiğini, nitekim Genel Kurul Toplantısı’nın dört numaralı gündemi görüşülürken davalı şirket yönetimi adına söz alan …’ın işlerin geçici kabulünün yapılmaması nedeniyle şirketin kar elde etmediğini ikrar ettiğini, kar dağıtımının gelir ve gider ile bağlantılı olduğunu da söyleyerek davalı şirketin milyonlarca lira değerindeki taahhüt işleri karşısında bir o kadar gideri olduğunu da ifade ettiğini, davalı şirket ile aynı işleri yapan ve 2020 yılında 24.000,00-TL huzur hakkı tayin eden …’nin ilgili genel kurul toplantısında alınan huzur hakkı kararının şirketin kar elde etmemesi ve finansal açıdan geri dönüşü mümkün olmayacak kayıplara uğrama ihtimali olması sebebiyle … tarafından tedbiren yürütmesi geriye bırakıldığını, davalı şirketin finansal açıdan zor durumda olduğunu ve belirlenen huzur hakkının fahiş olduğunu, davalı şirketin Genel Kurul Toplantısı’nda alınan huzur hakkı kararının kar dağıtamayan ve mali açıdan karda olmayan bir şirket için yıkıcı sonuçlara sebep olabileceğini, ayrıca davalı şirket yöneticilerinin aynı aile fertlerinin ortak olduğu diğer 5 şirkette de yönetici olduğu ve bu şirketler üzerinden de kendisine huzur hakkı bağladığı düşünüldüğünde, birbirileri arasında alacak – borç ilişkisi olan bu altı grup şirketinin finansal durumu geri dönülmez zararlara uğratacağını beyan ederek; davalı şirketin 30.12.2022 tarihli genel kurul toplantısında alınan huzur hakkının belirlenmesine ilişkin 5 numaralı kararın yoklukla malul olduğunun tespitine, ancak her halükarda TTK 445. maddesi uyarınca iptaline, TTK 449. maddesi uyarınca Genel Kurul Toplantısında alınan huzur hakkına ilişkin 5 numaralı kararın yürütmesinin geriye bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP : Davalı vekili cevap dilekçesi ile özetle; öncelikle dava dilekçesinde mevcut hususların müvekkili şirket aleyhine veya davacı lehine olan kısımlarını kabul etmediklerini, bu hususlara itiraz ettiklerini ve müvekkili aleyhine veya davacı lehine olan tüm hususlarla ilgili itiraz, istinaf, temyiz ve diğer kanun yollarına başvurma hakları ile fazlaya dair her türlü haklarını saklı tuttuklarını, davanın hukuki mahiyeti olarak; eldeki davanın genel kurul kararlarının yokluğunun tespiti veya TTK 445 maddesi uyarınca iptali davası olduğunu, dava dilekçesinde iddia edilen hususların “yokluk” değil “iptal edilebilirlik” halini oluşturduğunu, dava dilekçesinde dava konusu kararın hangi yönlerden yoklukla malul olduğuna dair bir açıklamaya yer verilmediğini, dava konusu olayda, usulüne uygun şekilde toplanan, yeterli toplantı nisabına sahip bir genel kurul toplantısı ve usulüne uygun şekilde alınan yeterli karar nisabına sahip kararların olduğunu, dolayısıyla dava konusu kararın yoklukla malul olmasının mümkün olmayacağını, belirlenen huzur hakkı miktarının kanuna, esas sözleşmeye ve şirketin mali yapısına uygun olduğunu, yöneticilerin emek ve mesaileri değerlendirildiğinde düşük bile kaldığını, müvekkili şirketin 6 şirketten oluşan bir şirketler topluluğunun parçası olduğunu, teknik gereklilikler sebebiyle bazı şirketlerde dışarıdan ortak bulunsa da, şirketlerin tamamının davacı … ile kardeşleri … ve …’a aitt olduğunu, şirketlerin tek iştigal alanın kamu ihaleleri olduğunu, şirketlerin ihalede aranan şartlar ve ihalelerinin türlerine göre adi ortaklıklar kurmak suretiyle ihale konusu işleri yaptığını, son bir kaç yıla kadar, şirketlerin tamamında üç kardeş de yönetim kurullarında yer almaktayken, davacının uzun senelerdir şirket işleriyle ilgilenmemesi, şirketten ayrılmak istemesi, şirket işlerinin de artmasıyla diğer kardeşler için katlanılamaz bir duruma geldiğini 2021 yılında gerçekleştirilen genel kurullarda davacı yönetim kuruluna üye olarak seçilmediğini, şirketin finansal durumunun son derece iyi olduğunu ve ödenen huzur hakları miktarlarının mali yapıya uygun olduğunu, müvekkili şirketin dahi tek başına, biri iki adet devlet yolu inşaatı yaptığını, yüzlerce işçi ve onlarca taşeronun çalıştığı bu işleri ne kadar kompleks olduğunu izah etmeye dahi gerek olmadığını, her bir şantiyenin şantiye şefi dahi 100.000,00-TL civarında maaşlar aldığını, bu işler bünyesinde çalışan bir çok profesyonel dahi yönetim kurulu için belirlenen huzur hakkı miktarının çok üzerinde maaş aldığını, yöneticiler için belirlenen 37.102,00-TL huzur hakkının yüksek bir bedel olmadığını, şirketin mali yapısına zarar vermesinin şirkete külfet olmasının söz konusu dahi olmadığını, şirket gelir giderleri içerisinde küçük birer yer kapladığını, şirketin geçmiş uygulamalarının mevcut durumla orantılı olduğunu, müvekkili şirketin bir önceki dönemde yönetim kurulu üyelerine 20.000,00-TL huzur hakkı ödendiğini, davacının bu miktara herhangi bir itirazının olmadığını, dava konusu genel kurulda, bu rakamın 2022 yılı Ekim ayı TÜFE %85,51 oranında artırıldığını, benzer şirketlerde verilen huzur hakkı miktarları açısından dava dilekçesinde belirtilen şirketlerin emsal olmasının mümkün olmayıp, müvekkille aynı sektörde ve mali yapıda şirketlerin tespit edilmesi gerektiğini, bunun yanında zaten bahsi geçen şirketlerin yönetim kurulu üyelerinin görevleri bu denli düşük rakamlar karşılığı ifa ettiklerini düşünmenin elbette mümkün olmayacağını, bu şirketlerin yönetim kurulu üyelerinin, huzur hakkının yanında, kar payı, ikramiye gibi yüksek miktarlı ödemeler aldığını, yönetim kurulu üyelerinin harcadığı emek ve mesai için belirlenen huzur hakları düşük kaldığını, müvekkili şirket yöneticilerden … inşaat mühendisi, … ise iktisatçı olup yüksek lisans eğitimlerini tamamladıklarını, vasıfsız ve sıradan şirket yöneticileri olmadıklarını, müvekkili şirket ve gruba dahil diğer şirketlerin babaları tarafından kurulan işletmenin üzerine inşa edildiğini, şirket yöneticilerinin teknik yeterlilik ve saha birikimi olarak tam donamına sahip olduklarını, bunların yanında yönetim kurulu üyelerinin şirket işleri için inanılmaz bir mesai harcadıklarını, ortaklar arasında ihtilaf ve davaların olduğunu, şirketlerin yönetim kurullarının son döneme kadar tüm kardeşlerden oluştuğunu, davacının uzun süredir …’da yaşamakta ve şirketlerin işleriyle ilgilenmediğini, hatta davacının 2017 yılında şirket yönetim kuruluna hitaben attığı mailde, şirket yönetim kurulunda yer almak istemediğini, zaten şirket merkezinde yer almadığını ve başka bir ilde yaşadığını, müteahhitlik işinden uzaklaştığını, başka işler yapmak istediğini, şirket hisselerini diğer ortaklara devrederek ayrılmak istediğini ifade ettiğini, davacının asıl amacının bir şekilde şirketlerden ayrılmak olduğunu, kamu ihaleleriyle iştirak eden şirketlerin elinde söz konusu mailin gönderildiği tarihte son derece sınırlı sayıda iş bulunduğunu, bu tarihten sonra ise ….’nin alındığını ve şirketlerin mali yönden son derece karlı işler yapmaya başladığını, bu işlerin alınmasından sonra davacının tavırlarının değiştiğini ve yönetim kurulundan ayrılmak isteyen, hisselerini çok düşük bedellerle devredecek olan davacının devam eden genel kurullarda ısrarla yönetimde yer almak istemeye başladığını, davacının şirket işleriyle ilgilenmediği tüm dönem boyunca, aynı zamanda yönetim kurulu üyesi olan diğer iki ortak gibi huzur hakkı adı altında maaşını eksiksiz olarak aldığını, aslında davacı evlendiği 2012 yılından itibaren …’da yaşamadığını ve ortaklarına …’dan ayrılmak istemediğini ve bu ilde iş olursa yapabileceğini belirttiğini, hatta şirketlerin …’da kendisine ev ve araba tahsis etmesi gerektiğini de ifade ettiğini, davacı şirketten ayrılmak istediğinden ve hisselerini yüksek bedellerle diğer ortaklara devretmek istediğinden diğer ortaklara taleplerinin kabul edilmemesi halinde şirketin yaptığı her iş ve işleme seri halde davalar açacağını da söylediğini, gelinen noktada davacının amacının şirketten ayrılmak ve bunu hisselerini rayicin üzerinde bir bedelle devretmek olduğunu, şirketin tüm yükünü çektikleri ve tüm iyi niyetlerine rağmen davacının hiç bir olumlu adım atmaması sebebiyle, davacı haricindeki ortakların 2021 yılında yapılan genel kurullarda davacının yönetim kuruluna alınmaması yönünde oy kullandıklarını ve yeni dönemde davacı şirketlerin yönetim kurullarına alınmadığını, yönetim kuruluna dahil edilmeyen davacı, pek tabii yönetim kurulu üyelerine ödenen huzur haklarını da alamadığını, davacının açtığı davaların bir çoğunun esasa dair sebeplerle müvekkili şirketlerin lehine neticelendiğini, davacının iptalini talep ettiği kararlarda dava şartı olan muhalefet şerhinin bulunmadığını, genel kurul toplantısında bizzat veya temsilci vasıtasıyla hazır bulunan ve muhalefetini zapta geçirten pay sahiplerinin iptal davası açabileceğini, davacının genel kurul kararlarını iptal talebinin hakkın kötüye kullanılması mahiyetinde olduğunu, yönetim kurulu üyelerinin beyanlarının sözlü olarak alınmasının mümkün olmadığını, genel kurulda alınan kararların yürütülmesinin geri bırakılması şartlarının oluşmadığını, genel kurulda alınan kararların yürütülmesinin geri bırakılmasının şirket için telafisi imkansız sonuçların doğmasına sebebiyet vereceğini, şirketin muhtemel zararlarına karşılık davacının teminat göstermesine karar verilmesi gerektiğini beyan ederek; fazlaya dair her türlü hakkı saklı kalmak kaydıyla, TTK 448/3 maddesi uyarınca müvekkili şirketin muhtemel zararlarına karşı davacının en az 1.000.000,00 TL veya Mahkememizin takdir edeceği tutarda teminat göstermesine, güncel bir tehlikenin bulunmaması, davacı veya şirket açısından telafisi imkansız sonuçların doğmasının mümkün olmaması, davacının hakkını elde etmesinin önemli ölçüde zorlaşmasının veya imkansız hale gelmesinin mümkün olmaması sebebiyle Genel Kurul kararlarının yürütülmesinin durdurulmasının talebinin reddine, yapılacak yargılama sonunda davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
KABUL VE GEREKÇE: Dava, genel kurul kararının iptaline ilişkindir.
Taraflar arasındaki ihtilafın; davalı şirketin 30/12/2022 tarihli Genel Kurul Toplantısı’nda yönetim kurulu üyelerine verilecek huzur hakkının arttırılmasına yönelik (5.) no’lu kararın yoklukla malul olup olmadığı, 6102 sayılı TTK’nun 445 vd. maddeleri uyarınca iptali talebinin yerinde olup olmadığı, iptal koşullarının oluşup oluşmadığı ve yine genel kurul kararının TTK 449. maddesi kapsamında yürütmesinin durdurulması şartlarının bulunup bulunmadığı noktasında toplandığı görülmüştür.
… Esas sayılı dosyasının elden getirtildiği, yapılan incelemesinde davacının …, davalısının …, konusunun davalı şirketin 30/12/2022 tarihli Genel Kurulu’nun (5.) maddesinde huzur hakkına ilişkin yapılan artışın iptali talepli olduğu, dosyanın halen derdest olduğu, mevcut dosyamızdaki davalı ile farklı olduğu, genel kurulların farklı şirketlere ait olduğu görülmüştür.
Davalı şirketin hissedar yapısının yapılan incelemesinde; …’ın %16,3, …’ın %16,3, …’ın %16,3, …’ın %51 oranında hissedar olduğu görülmüştür.

Davalı şirketin 30/12/2022 tarihinde yapılan 2021 yılına ilişkin Olağan Genel Kurul toplantısının (5.) gündem maddesinde, yönetim kurulu üyelerinin huzur hakkının yıllık TÜFE oranı olan %85,51 oranında arttırılmasının önerildiği, söz konusu önerinin …’ın muhalefeti ile oy çokluğu ile kabul edildiği, söz konusu genel kurula tüm pay sahiplerinin katıldığı görülmüştür.
Davalı şirketin 30/12/2022 tarihinde yapılan Genel Kurulu’nun (5.) maddesine davacının muhalefet şerhinin bulunduğu, söz konusu davanın 30/03/2023 tarihinde açıldığı, bu itibar ile mevcut davanın dinlenilebilmesi için gerekli muhalefet şerhi ve hak düşürücü süre içerisinde açılma şartlarının gerçekleştiği görülmüştür.
Mahkememizce yapılan yargılama sonunda; davacı tarafından 30/12/2022 tarihli Genel Kurul’un (5.) maddesinde yöneticilerin huzur haklarının %85,51 oranında arttırılmasının söz konusu şirketin kar marjının düşük olması, örtülü sermaye aktarımı olması ve yönetim kurulu üyelerinin diğer şirketlerden de huzur hakkı aldığı iddia edilerek yoklukla malul edilerek iptali talep edilmiş ise de, mevcut genel kurulun gündemin belirlenmesinden genel kurulun yapıldığı aşamaya kadar tüm çağrı prosedürünün usulüne uygun olarak yapıldığı, tüm hissedarların söz konusu genel kurula katılımının sağlandığı, yoklukla malul olduğu iddia edilen maddenin gündem konusu olduğu hususları göz önüne alındığında, mahkememizde (5) no’lu maddenin yoklukla malul olmasını gerektiren herhangi bir usulsüzlüğünün bulunmadığı yönünde kanaat oluşmuştur.
Yine (5) no’lu maddenin iptaline yönelik şartların bulunup bulunmadığı değerlendirildiğinde; davalı şirketin dava dilekçesi ekinde yer alan 01/01/2021 – 31/12/2021 tarihlerine ilişkin “Faaliyet Raporu” incelendiğinde ve yine söz konusu faaliyet raporu içerisindeki iş miktarları, ödenen vergiler, hakediş miktarları, şirketin varlık durumu ve çalışan personel sayısı dikkate alındığında, davalı şirketin yapı itibari ile büyük bir şirket olduğu açıkça anlaşılmaktadır.
Davalı şirketin 2020 yılına ilişkin, 2021 yılında yapılan Genel Kurulu’nda huzur hakkı olarak yönetim kurulu üyelerine 20.000,00-TL takdir edilmiştir. 2021 yılına ilişkin genel kurul ise 2022 yılında yapılmıştır. 2021 yılında yapılan genel kurul ile belirlenen huzur hakları, 2022 yılındaki genel kurul ile yıllık TÜFE oranları dikkate alınarak arttırılmıştır. Bilindiği gibi, ülkemizde Pandemi ile birlikte başlayan bir ekonomik kriz ve ekonomik krizin sonucu olarak da enflasyonist bir ortam bulunmaktadır. Söz konusu enflasyonist ortamda davalı şirketin yapmış olduğu işlerin büyüklüğü, şirketin sermayesi, öz varlığı ve ödemiş olduğu vergiler ile çalıştığı personel sayısı dikkate alındığında ve yine artışın TÜFE oranında yapılması göz önüne alındığında, mahkememizce genel kurulun (5.) maddesinde alınan huzur haklarına ilişkin kararın iptalini gerektiren bir durumunun bulunmadığı, genel kurulun (5.) maddesi ile alınan kararın şirketin yaptığı işlere, büyüklüğüne, söz konusu dönemlerdeki memur ve asgari ücretlerdeki artış oranlarına ve yine yönetim kurulu üyelerinin harcayacağı emek ve mesai de göz önüne alındığında yerinde olduğu yönünde mahkememizde kanaat oluşmuş ve davacının davasının reddi gerekmiştir.
Davacının tedbir talebi değerlendirildiğinde; davalı şirketin yöneticilerinin dosyaya sundukları yazılı beyanları ile yukarıdaki paragraflarda belirtilen gerekçeler göz önüne alındığında, ilgili (5.) maddenin yürütmesinin durdurulması için mevcut dosya kapsamında yaklaşık ispatın bulunmadığı, aksine söz konusu (5.) maddenin usul ve yasaya uygun olduğu anlaşıldığından ihtiyati tedbir talebinin reddi gerekmiştir.
Yukarıda anlatılan nedenlerden dolayı, davacının davasının reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM :
1-Davanın REDDİNE,
2-Davacının TTK 449 maddesi kapsamında yapmış olduğu tedbir talebinin reddine,
3-Alınması gerekli karar ve ilam harcı 269,85-TL olduğundan, peşin alınan 179,90-TL harcın mahsubu ile bakiye 89,95-TL’nin davacıdan alınarak hazineye irat kaydına,
4-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesaplanan 17.900,00-TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,
5-Yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
6-Taraflarca yatırılan gider avansından artan kısmının HMK’nun 333. maddesi uyarınca karar kesinleştiğinde, yatırana iadesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzüne karşı, kararın tebliği tarihinden itibaren 2 hafta içinde …. Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 16/11/2023

Başkan …
¸e-imza
Üye …
¸e-imza
Üye …
¸e-imza
Katip …
¸e-imza