Emsal Mahkeme Kararı Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/343 E. 2022/587 K. 28.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
T.C.
ANKARA
1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO : 2022/343 Esas
KARAR NO : 2022/587

DAVA : Men-i Müdahale ve Tazminat (Haksız Rekabetten Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 12/05/2022
KARAR TARİHİ : 28/09/2022
KR.YZL.TARİHİ : 13/10/2022

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
İDDİA : Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirket ile davalı … arasında imzalanan iş sözleşmesinin sona ermesini takiben davalının taraflar arasında imzalanan rekabet yasağına ilişkin sözleşmeye aykırı davranması, davalı …’ın haksız rekabet teşkil eden eylem ve işlemlerini ortağı olduğu diğer davalı … Sigorta nezdinde yapması sebebiyle davalılar tarafından ika edilen rekabet yasağına aykırı ve haksız rekabet mahiyetindeki eylemlerin tespiti ile davalıların haksız rekabet teşkil eden iş ve eylemlerde bulunmaktan men edilmesine, davalıların dava süresince müvekkilin müşteri portföyünde yer alan tüm müşterileri diğer davalı … Sigorta vasıtasıyla başka sigorta şirketlerine aktarması halinde davada verilen hükmün bir anlamı kalmayacağından haksız rekabetin meni yönünde ihtiyati tedbir kararı verilmesine, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte şimdilik 10.000,00 TL maddi tazminat ile, dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte 100.000,00 TL manevi tazminatın davalılardan alınarak müvekkiline ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP : Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı yanın iddia ve taleplerini kesinlikle kabul anlamına gelmemekle birlikte zamanaşımına uğradığını, zamanaşımı sebebi ile davanın reddine karar verilmesini, davacı müvekkil SGK kayıtlarında da açıkça anlaşıldığı üzere davacı yan nezdinde çalışmaları devam ederken davacı yanın davalı müvekkilinin sigorta primlerini gerçek değer üzerinden bildirmemesi ve fazla mesai, UBGT çalışmalarını ödememesi üzerine davalı müvekkili tarafından iş akdinin feshedildiğini, davalı müvekkili bu durumu davacı yana bildirdiğini, davacı yanın davalı müvekkilinin hak etmiş olduğu tazminatları ödememesi üzerine işsiz kalan davalı müvekkili diğer davalı …’ın sahibi olduğu acentede işe başladığını, bu acenteye herhangi bir ortaklığı pay sahipliği bulunmadığını, bu husus TTSG kayıtlarından da açıkça anlaşıldığını, davalı müvekkili diğer davalı …’ın acentesinde işe başladığı andan itibaren davacı yanın müşteri sırlarına, çevresine, davacı yana zarar verecek hiçbir iş eylemde bulunmadığını ve davacı yanın zarar etmesine sebep olmadığını, davacı yanın davaya dayanak olarak eklemiş olduğu rekabet sözleşmesi olarak adlandırdığı evrakın hiç bir hukuki mesnedi bulunmadığını, davalı müvekkilinin iş akdi sona erdikten sonra işsiz kalması sebebi ile uzman olduğu iş alanında başka bir işletmede çalışması anayasal güvence olan çalışma hürriyetinin doğası gereği olduğunu, soyut beyanlar ile zararının olduğunu iddia eden davacı yan iddiasını ispat ile mükellef olduğunu beyanla, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; huzurda ikame edilen dava yetkisiz mahkemede ikame edildiğini, davalı müvekkilinin adresi Şanlıurfa olduğunu, bu husus Şanlıurfa Ticaret Sicil Müdürlüğü Gazetesinde aleni olduğunu, yetkili mahkemeler’in Şanlıurfa olduğunu, bu sebeple yetkisizlik kararı verilmesini, davacı yanın iddia ve taleplerini kesinlikle kabul anlamına gelmemekle birlikte zamanaşımına uğradığını, zamanaşımı sebebi ile davanın reddini talep ettiğini, davacı yanın huzurdaki davaya dayanak olarak sunmuş olduğu sözleşme hukuken şartları haiz olmayan rekabet yasağı sözleşmesi olarak nitelendirilemeyen bir evrak olduğunu, davalı müvekkilinin yetkilisi olduğu acente kuruluşundan mevcut günümüze kadar tek sahibi ve tek ortağı olduğu … … Sigorta aracılık hizmetleri sigorta acenteliğinin başta … Emeklilik ve Hayat A.Ş. olmak üzere Şanlıurfa İlinde yerleşik acenteliğini yapmakta olduğunu, davalı müvekkili diğer davalı …’ın davacı yan ile ilgili herhangi bir rekabet anlaşması olup olmadığını bilmediğini, davacı yan somut olarak zararının ne olduğunu belirtmeden soyut beyanlar ile huzurdaki davayı ikame ettiğini, huzurdaki davanın ikame edilebilmesi için davacı yanın zararının ne olduğunu davalı müvekkili ile arasındaki illiyet bağını ispatlaması gerektiğini beyanla davanın reddini talep etmiştir.
DELİLLER, KABUL VE DEĞERLENDİRME: Dava, iş sözleşmesine aykırılık nedeniyle oluşan haksız rekabetten kaynaklı men-i müdahale ve tazminat istemine ilişkindir.
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 01.06.2021 tarih, 2021/3076 Esas ve 2021/9789 Karar sayılı ilamında; “Dava, rekabet yasağının ihlalinden doğduğu ileri sürülen cezai şart alacaklarının tahsili istemine ilişkin olup, öncelikle dikkate alınması gereken husus uyuşmazlığın 4857 sayılı İş Kanunu kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği ve bu bağlamda iş mahkemesinin görevli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Gerek mülga 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda, gerekse 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda, Türk Borçlar Kanunu’nun rekabet yasağına ilişkin hükümlerinde öngörülen hususlardan doğan hukuk davalarının ticari dava olduğu belirtilmiş ise de, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5. maddesinde yer alan: “Aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesi tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir” hükmü, bu konuda ayrı bir düzenleme bulunup bulunmadığının göz önünde bulundurulmasını gerektirmektedir. İşçinin haklarını adalet mercilerinde çabuk, kolay ve ucuz bir surette almasını temin etmek amacıyla özel İş Mahkemeleri Kanunu çıkarılmıştır. Ayrı bir iş yargılaması ve bu yargılamayı uygulayan özel mahkemelerin kuruluşu, esasen iş hukukunun işçiyi koruma hukuki niteliğinden kaynaklanmaktadır. 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 5.maddesi, “a)5953 sayılı Kanuna tabi gazeteciler, 854 sayılı Kanuna tabi gemiadamları, 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanununa veya 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun İkinci Kısmının Altıncı Bölümünde düzenlenen hizmet sözleşmelerine tabi işçiler ile işveren veya işveren vekilleri arasında, iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden veya kanundan doğan her türlü hukuk uyuşmazlıklarına,b) İdari para cezalarına itirazlar ile 5510 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesi kapsamındaki uyuşmazlıklar hariç olmak üzere Sosyal Güvenlik Kurumu veya Türkiye İş Kurumunun taraf olduğu iş ve sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklanan uyuşmazlıklara,c)Diğer kanunlarda iş mahkemelerinin görevli olduğu belirtilen uyuşmazlıklara, ilişkin dava ve işlere bakar.” şeklinde düzenlenmiştir. Şu halde, İş Mahkemeleri Kanunu ile işçi ve işveren arasında iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden doğan uyuşmazlıkları çözme görevinin iş mahkemesine verilmiş olması, Türk Ticaret Kanunu’nun 5.maddesinde yer alan “aksine hüküm bulunmadıkça” ibaresinin karşılığıdır. Başka bir anlatımla, İş Mahkemeleri Kanunu’nun 5.maddesi, Türk Ticaret Kanununun 4.maddesinde belirtilen ticari davalara bakma görevinin ticaret mahkemelerine ait olduğunu belirten 5.maddedeki ‘aksine hükmü’ öngören bir düzenlemedir. Benzer bir durum, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 76. maddesinde 03.03.2001 tarih ve 4630 sayılı Kanunun 30. maddesi ile yapılan değişikliğin sonucu olarak kurulan Fikri ve Sınai Haklar Mahkemeleri için söz konusudur. Türk Ticaret Kanunu’nun 4.maddesinde fikri mülkiyet hukukuna dair mevzuatta öngörülen hususlardan doğan davalar da ticari dava sayılmasına rağmen 5846 sayılı Kanun uyarınca kurulan Fikri ve Sınai Haklar Mahkemelerinin kuruluşuna ilişkin düzenlemenin Türk Ticaret Kanunu’nun 5.maddesinde belirtilen aksine hükmü karşıladığı kabul edilmektedir. Aksi halde tüm fikri haklara ilişkin uyuşmazlıklarda ticaret mahkemelerinin görevli olması gibi bir durum ortaya çıkmaktadır. Rekabet yasağına ilişkin 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 444–447.maddeleri hizmet sözleşmesine ilişkin hükümler içinde düzenlenmiştir. Her iki kanunda da rekabet yasağına ilişkin sözleşmenin kurulması ve sınırları özellikle işçinin korunması ilkesi dikkate alınarak düzenlenmiştir. Gerçekten, işçinin çalışma hakkı, rekabet yasağına ilişkin sözleşmelerin yer, süre ve konu itibariyle sınırlandırılmasını gerektirmektedir. İşçi ile işveren arasında sözleşmenin sona ermesinden sonraki dönem için rekabet yasağına ilişkin bir anlaşma olmadıkça, Borçlar Kanunu’ndaki hükümler tek başına işverene talep hakkı vermez. Başka bir anlatımla, taraflarca rekabet yasağı konusunda anlaşma yapılmışsa işveren, sözleşmeye aykırı davranıldığını ileri sürerek cezai şart ya da tazminat talebinde bulunabilecektir. Bu nedenle, burada borcun kaynağı kanun değil, iş sözleşmesidir. İş sözleşmesi devam ederken işçinin sadakat borcu gereği zaten rekabet yasağı bulunduğundan bu konuda ayrı bir anlaşmanın varlığına gerek yoktur. Rekabet yasağının ihlali halinde işveren, iş sözleşmesine aykırı davranıştan ötürü sözleşmeyi haklı nedenle feshedebileceği gibi, varsa zararının tazminini de isteyebilecektir. Türk Borçlar Kanunu’nun rekabet yasağının sona ermesini düzenleyen 447.maddesinde iş sözleşmesinin işveren tarafından haksız olarak ya da işçi tarafından haklı nedenle feshedilmiş olması halinde rekabet yasağının sona ereceği düzenlenmiş olup, haklı fesih müessesesinin iş hukuku ilkeleri çerçevesinde ticaret mahkemesince değerlendirilmesinin güçlüğü ortadadır. Uyuşmazlığın kaynağı iş sözleşmesi olduğundan Türk Borçlar Kanununun 444 ve devamı maddelerine dayalı olarak İş Kanunu kapsamında işçi sayılan kişinin, rekabet yasağı sözleşmesinin ihlali nedeniyle açılan cezai şartın tahsiline ilişkin davalarda iş mahkemeleri görevlidir. Dairemizin önceki kararlarında işçinin iş sözleşmesi sona erdikten sonrası dönem bakımından rekabet yasağına ilişkin olarak cezai şart ve tazminat davaları bakımından ticari dava olduğu belirtilmiş ise de; konunun yeniden değerlendirilmesi gerektiği anlaşılmakla,yukarıda belirtilen açıklamalar uyarınca görevli mahkemenin iş mahkemesi olduğu belirlendiğinden bu karardan dönülmesi gerektiği anlaşılmıştır. Somut olayda davacı işveren ile davalı işçi arasında rekabet yasağına ilişkin düzenlenmiş olan sözleşme maddesi uyarınca tarafların talep edebilecekleri cezai şart ve tazminata ilişkin davaların görülme yeri iş mahkemeleri olduğundan davalı tarafın bu yöndeki temyiz itirazlarının yerinde değildir.” içtihadında bulunulmuştur.
Dava, rekabet yasağının ihlalinden doğduğu ileri sürülen men-i müdahale ile uğranılan maddi ve manevi zararın tazmini istemiyle açılmıştır. Davalılardan …’ın davacının işçisiyken işten ayrıldığı, diğer davalı …’ın yanında çalışmaya başladığı ve yeniden çalışmaya başlaması ile davacı ile imzaladığı iş akdinin 16. maddesini ihlal ettiği iddia edilmiştir. Talebin içeriği, uyuşmazlığın kaynağının iş sözleşmesi olması ve yukarıda anılan Yargıtay ilgili dairesinin konuya uyan kararı gözetildiğinde davalı işçi … yönünden görevli mahkemenin iş mahkemesi olduğu açıktır. Her ne kadar diğer davalı … ile davacı arasında bir iş akdi yok ise de; davacının her iki davalıyı birlikte dava etmiş olması ve davalı … yönünden görevli mahkemenin daha özel görevli iş mahkemesi olması karşısında davanın her iki davalı yönünden de daha özel görevli iş mahkemesinde görülmesi gerektiğine kanaat getirilmiştir. Bu nedenle davanın görevsizlik nedeni ile usulden reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1)Mahkememizin görevsizliği nedeni ile HMK nun 114/1-c ve 115/2 maddesi gereğince davanın usulden REDDİNE,
2)Kararın kesinleşmesine müteakip talep halinde dosyanın görevli Ankara Nöbetçi İş Mahkemesine gönderilmesine,
3)HMK’nun 331/2 maddesi gereğince yargılama giderlerinin görevli mahkemece hüküm altına alınmasına,
4)İş bu ilam taraflardan birinin süresi içinde kanun yoluna başvurulmayarak kesinleşmiş ise kararın kesinleştiği tarihten; kanun yoluna başvurulmuşsa bu başvurunun reddi kararının tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde kararı veren mahkememize başvurarak, dava dosyasının görevli ya da yetkili mahkemeye gönderilmesini talep etmesi gerektiği, aksi takdirde resen HMK 20. Maddesi gereğince mahkememizce davanın açılmamış sayılmasına karar verileceği hususunun taraflara ihtaratına,
Dair, Davacı vekilinin yüzüne karşı kararın tebliği tarihinden itibaren 2 hafta içinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 28/09/2022

Katip … Hakim …
¸e-imzalıdır ¸e-imzalıdır