Emsal Mahkeme Kararı Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/366 E. 2022/158 K. 03.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2021/366 Esas – 2022/158
TÜRK MİLLETİ ADINA

T.C.
ANKARA
1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2021/366 Esas
KARAR NO : 2022/158

DAVA : İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 07/06/2021
KARAR TARİHİ : 03/03/2022
GR.KR.YZM.TARİHİ : 07/03/2022

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA : Davacı vekili dava dilekçesi ile özetle; müvekkilinin sağlık malzemeleri üretim ve satışını yapan geniş kapsamlı bir şirket olduğunu, davalının ise 663 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile kurulmasına karar verildiğini ve şirket esas sözleşmesine göre özel hukuk hükümlerine tabi olduğunu, müvekkilinin 23/03/2020 tarihli Mal Alım Sözleşmesi ile davalıya N-95 tipi maske satışı yapılmasının kararlaştırıldığını, müvekkili tarafından 1.309.000 adet maskenin üretilerek davalıya sevk irsaliyesi ile teslim edildiğini, bu satışa dair 24/03/2020, 27/03/2020 ve 31/03/2020 tarihli teslimatlara ilişkin toplam 13.430.342,00-TL’lik fatura kesilerek davalıya tebliğ edildiğini, ayrıca müvekkilinin yasalara uygun olarak 119.774,76-TL damga vergisi ödediğini, 28/04/2020 tarihli belge uyarınca tarafların bedel ve ürün konusunda mutabakata vardıklarını, davalının satış bedelinin bir kısmını ödediğini, bakiye 7.787.340,00-TL’yi ödemediğini, buna dair Ankara … Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile takip başlatıldığını, davalının ise itiraz ettiğini, müvekkilinin alacağının belgelerle sabit olduğunu,
taraflarınca 08/05/2020 tarihinde … 5. Noterliği’nin ….yevmiye numarası ile ihtarın keşide edilerek ödeme yapılmasının istendiğini, davalının 01/09/2020 tarihli cevabi ihtarnamesi ile sözleşmenin tek taraflı olarak feshedildiğini ve maskelerin taahhüt edilen özellikleri taşımadığını, Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı nezdinde yapılan test sonuçlarına göre maskelerin kullanıcılara ulaşımının engellenmesi için gerekli tedbirlerin alınmasına dair davalıya talimat verildiği ve müvekkilinin üretimde ağır kusurlu olduğunun iddia edildiğini, ayrıca iade faturasının taraflarına gönderildiğini, buna mukabil taraflarınca … 5. Noterliği’nin 18/09/2020 tarih ve … yevmiye nolu ihtarname ile fark faturasının yasal süresi içerisinde iade edildiğini, davalının ise 23/09/2020 tarih ve 33090 yevmiye nolu ihtarı ile iadelerine kabul etmeyerek bedelin defterlerine kaydına dair ihtar keşide ettiğini, son olarak 28/09/2020 tarih ve … yevmiye nolu ihtarname ile bu farkın faturanın taraflarınca kabul edilmeyeceğine ve sözleşmeye dayalı alacakları olan bedelin ödenmesinin ihtar edildiğini, maskelerin davalıya noksansız, kusursuz ve teknik gereklerine uygun olarak teslim edildiğini, yazılı belgeleri karşısında müvekkilinin davalı şirketten 7.787.340,00-TL alacağının sabit olduğunu, mutabakat belgelerinin kesin ispat vasıtası olduğunu, sözleşme konusu ürünün davalıya 31/03/2020 tarihinde teslim edildiğini, davalının teslim edilen maskelerin standarda uygun olmadığı iddiasında bulunduğunu ancak test yapılan ürünlere dair herhangi bir bilgi verilmediği gibi bu testin müvekkili ürünleri ile ilgili olduğuna dair de hiçbir somut veri gösteremediğini, somut olayda yapıldığı bildirilen test tarihinin 01/05/2020 olduğunu ve müvekkiline gönderilen ihtarnamenin 01/09/2020 tarihli olduğunu, testten itibaren 4 ay gibi uzun bir süre sonra ihtar çekildiğini, davalının ürünleri sağlam olarak alıp kullandığını ve bedellerini ödememek için bu yollara başvurduğunu, süresinden sonra ve usulüne uygun olmayan ayıp iddiasının herhangi bir hukuki karşılığının bulunmadığını, ürünlerin sağlam teslim alındığına dair taraflar arasında mutabakat zaptı olduğunu, müvekkili şirketin taraflar arasındaki yazılı sözleşme uyarınca sözleşme konusu ürünleri sağlam ve eksiksiz biçimde, imzalı sevk irsaliyesi ile teslim ettiğini, davalı şirketin ürünleri hiçbir ihtirazi kayıt koymaksızın teslim aldığını, ürünlerin sağlam şekilde teslim edildiğinin sabit olduğunu, hiçbir kabul anlamına gelmemek kaydıyla bir tereddüt dahi olsa davalının taraflar arasındaki mal alım sözleşmesinin 4.4.5. maddesi uyarınca ürünün başka bir ürün ile değiştirilmesini talep etmesi gerektiğini ve bu yönde bir talepte bulunulmadığını, davalı şirkete teslim edilen ürünlerin müvekkiline iade edilmediği ve halen mevcut olmadığını, ürünlerin davalı şirkete 31/03/2020 tarihinde teslim edildiğini, 28/04/2020 tarihinde taraflar arasında ürünlerin teslimi ve borcun tutarı hakkında mutabakat zaptının teslimden 28 gün sonra imzalandığını, sözleşmede belirtilen fesih kurallarının hiçbirinin gerçekleşmediğini, haksız fesih ihbarının müvekkiline tebliğ edilmediğini ve geçersiz olduğundan davalı şirket tarafından yapılan itirazın haksız, yersiz ve hukuka aykırı olduğunu, davalı borçlu şirket aleyhine asıl alacağın %20’sinden az olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep ettiklerini beyan ederek; dava konusu alacak tutarının yüksekliği dikkate alınarak davalının banka hesapları üzerine alacaklarının tamamı ile ferileri tutarında ihtiyat tedbir konulmasını, banka hesabı bulunmaması halinde davalının gayrimenkulleri üzerine alacaklarının tamamı ile ferileri tutarında ihtiyati tedbir konulmasını, Ankara … Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyasındaki davalı/borçlu tarafından yapılan itirazın iptali ile takibin devamına, davalı/borçlu aleyhine alacaklarının %20’sinden az olmamak kaydıyla icra inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP : Davalı vekili cevap dilekçesi ile özetle; davacının iddia ve taleplerinin mesnetsiz olduğunu, müvekkilinin 663 sayılı Sağlık Alanında Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin Ek 2 nci maddesi uyarınca Sağlık Bakanlığı’nın ilgili kuruluşu olarak kurulduğunu ve sermayesinin tamamının Türkiye Cumhuriyeti Hazinesi’ne ait olduğunu, Covıd-19 salgını ile mücadelesi kapsamında başta sağlık çalışanları olmak üzere diğer kamu kurum ve kuruluşları tarafından ihtiyaç duyulan cerrahi maske, FFP3/FFP2/N95 Maske ve Koruyucu Tulum ihtiyaçlarının Sağlık Bakanlığının ilgili kuruluşu olması sebebiyle müvekkili şirket tarafından tedarik edildiğini, bu kapsamda söz konusu ürünlerin üretici ve tacirlerinin müvekkili şirket ile sözleşme yapmaya davet edildiğini ve davacı taraf ile de 23/03/2020 tarihinde sağlık çalışanları ve özellikle doktorların kullanacağı “N95 Maske Mal Alım Sözleşmesi” sözleşmesinin imzalandığını, ürünlerin Devlet Malzeme Ofisi aracılığıyla Sağlık Bakanlığı, sağlık çalışanları ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarına temin edilmesi sürecinin başlaması neticesinde 22/04/2020 tarihi itibariyle davacı da dâhil olmak üzere üretici ve tacirlere sözleşme fesih bildirimlerinin müvekkili şirket tarafından gönderildiğini, sözleşme yürürlük süresi boyunca davacı tarafın müvekkili şirkete teslim etmiş olduğu N95 maske ürünlerine yönelik olarak 27/04/2020 tarihinde müvekkili şirket tarafından Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü’ne test amacıyla 13 farklı numune gönderildiğini, Genel müdürlük tarafından düzenlenen 01/05/2020 tarihli Solunum Koruyucu Maske Numunesi Test Sonuçları konulu yazı ile, davacı tarafın N95 maske markası olan “…” ürünlerine ilişkin olarak ürünlerin TS EN 149:2001+A1:2009 standardına göre filtre malzemesi nüfuziyeti ile solunum direnci deneylerine tabi tutulduğu, numunelerin beyan edilen koruma seviyelerini sağlamadığı ve güvenli olmadığı, ürünlerin yapısı dikkate alındığında güvenli hale getirilmesine de imkan bulunmadığı, ürünlerin nihai kullanıcıya ulaşmasının engellenmesi için depolarında bulunan ürünlerin bertaraf edilmesi de dahil olmak üzere uygun koruyucu tedbirlerin ivedilikle alınması hususunun taraflarına bildirildiğini, Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü’ne de numunelerin gönderildiğini ve Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü Bulaşıcı Hastalıkları Daire Başkanlığı Muayene Komisyonu tarafından da konuyla ilgili “Ürünlerin başta sağlık çalışanları ve çeşitli kamu kurum ve kuruluşlarına teslimi halinde son kullanıcılar açısından geri dönülemez sonuçların doğması risline binaen; FFP3/FFP2/N95 maske koruma seviyelerini sağlamayan ve bu hali ile güvenli olmayan ürünler sağlık tesislerinin kullanımına sunulmamış olup tarafınıza iade edilmektedir.” şeklinde rapor düzenlendiğini, her iki sonucun davacı tarafa bildirimi üzerine, davacı tarafından … 5. Noterliği’nin … yevmiye numaralı işlemi ihtarname gönderildiğini ve müvekkili tarafından 13/05/2020 tarihinde tebellüğ edilen ihtarnamede 7.780.000,00-TL tutarındaki alacaklarının kendilerine ödenmesinin talep edildiğini, müvekkili tarafından söz konusu ihtarnameye karşılık olarak 27/05/2020 tarihinde…. yevmiye numaralı işlemi ile cevabi ihtarname ile Genel Müdürlük yazısına da yer verilerek müvekkili şirkete teslim edilen ürünlerin N95 vasfını taşımadığı, başta sağlık çalışanlarının hayatı ile genel kamu sağlığının davacı tarafın bu eylemi neticesinde önemli derecede tehlikeye atıldığının ve müvekkili tarafından ürünlerin gizli ayıplı olduğunun tespiti öncesinde kendilerine ödenen 5.650,342-TL’nin de müvekkiline iadesinin talep edildiğini, müvekkilinin N95 maske vasfını haiz olmayan gizli ayıplı ürünleri deposunda muhafaza altına aldığını ve son olarak 15/01/2021 tarihinde davacıya ait 759.000 adet “…” marka maskeyi ….Türkiye unvanlı firma yetkilileri nazaretinde imha ettirdiğini, davacının ürünlerinin gizli ayıplı olduğu ve N95 maske vasfını haiz olmadığı hususunun müvekkili adına düzenlenen 7.787.340,00-TL tutarındaki faturadan sonra İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü raporu ile öğrenilmiş olması sebebiyle; 31/08/2020 tarihinde davacı adına aynı tutarda fatura düzenlenmiş ve söz konusu fatura 01/09/2020 tarihinde ….yevmiye numaralı işlemi ile ihtarname ekinde kendilerine gönderildiğini, gönderilen ihtarname sonrasında davacı tarafından Ankara … Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası üzerinden 08/10/2020 tarihinde ilamsız takip başlatılması üzerine taraflarınca dosyaya itiraz edildiğini ve takibin icra müdürlüğü tarafından durdurulduğunu, arabuluculuk görüşmelerinin neticesiz kalması sonrasında ise huzurdaki mesnetsiz davanın ikame edildiğini, huzurdaki davaya konu uyuşmazlığın taraflar arasında imzalanan “”N95 Maske Mal Alım Sözleşmesi” hükümlerine ve genel olarak N95 maskelerde bulunması gereken teknik gereklere/standartlara aykırı olarak üretilen, gizli ayıplar içeren ve başta sağlık çalışanlarının hayatı olmak üzere genel kamu sağlığını tehlikeye sokan gizli ayıplı maskelerin ağır kusurlu olarak davacı tarafından müvekkiline teslim edilmiş olmasından kaynaklandığını, davacının taraflar arasında imzalanan sözleşmenin 4.5. maddesine atıf yaparak sözleşme gereği müvekkil şirketin kendilerinden ürün değiştirme talep etme yükümlülüğü altında olduğu iddia etmekte ise de bu iddialarının da hukuka aykırı olduğunu, davacı tarafın iddiasının aksine sözleşme hükümlerinde yer alan ürünlerin davacıya iadesi ve değiştirilmesinin talep edilmesinin mevzuat gereği, hukuken mümkün olmadığını, taraflar arasında imzalanan sözleşmenin bir maddesinin kanunun emredici hükümlerine aykırılık içermesi halinde, sözleşme maddesinin uygulanamayacağı genel bir hukuk kuralı olduğunu, bu sebeple davacının mevzuata aykırı taleplerinin de müvekkili şirket tarafından yerine getirilmesinin mümkün olmadığını, müvekkili şirketin düzenleyici Bakanlığın talimatını uygulamak suretiyle kanunun gereğini yerine getirdiğini, sözleşmeye aykırı davranan davacının Borçlar Kanununun 225 inci maddesine göre ağır kusurlu olduğu hususunda en ufak bir şüphenin bulunmadığını, müvekkili şirket yetkilileri tarafından imzalanan herhangi bir mutabakat formunun bulunmadığını, ayrıca davacı tarafından bu mutabakatın aynı zamanda ürünlerin sağlam teslim alındığını da gösterdiği iddiasının da asılsız olduğunu, öte yandan müvekkili şirketin ana sözleşmesi gereği çift imza ile temsil edildiğini, bu sebeple müvekkili şirket yetkilileri tarafından imzalanmayan ve kim tarafından imzalandığı da belirli olmayan bir belgenin, hukuken müvekkili şirket nezdinde hüküm doğurmayacağının açık şekilde ortada olduğunu, ayrıca, asla mutabakat formunu adındaki belgeyi kabul anlamına gelmemek ile birlikte, davacı tarafından sunulan hesap mutabakatının 28/04/2020 tarihli olduğu, müvekkili tarafından ürünlerin ayıplı olduğu hususunun ise 01/05/2020 tarihli raporun kendisine tebliği sonrasında öğrenildiğini, Mahkememizce bu mutabakat formu geçerli kabul edilse dahi gizli ayıbın sonradan ortaya çıktığı, bu sebeple ayıptan önce düzenlenen bir belgenin de müvekkili şirket yönünden hüküm ve sonuç doğurmayacağını, davacı tarafından icra inkar tazminatı talep edilmekte ise de mesnetsiz icra takibine yapılan itirazın ne kadar önemli ve gerekli olduğu; bununla birlikte davacının huzurdaki davasında ise son derece haksız olduğunun somut şekilde ortaya konulduğunu, öte yandan davacı tarafın var olduğunu iddia ettiği alacağın likit durumda da olmadığını, davacı tarafından teslim edilen ürünlerin N95 maske vasfını haiz olmadığı gibi bu maskelere ilişkin alınmış resmi raporlar ve müvekkili şirket tarafından davacı adına düzenlenen fiyat farkı faturasının da bulunmadığını, bu sebeple alacağın ihtilaflı olduğunu ve ürünlerin ayıplı olduğunun açıkça ortada olduğunu, hal böyle iken yasal hiçbir şartının oluşmadığını ve icra inkar tazminatı talebinin de reddinin gerektiğini, müvekkilinin sermayesinin tamamının Türkiye Cumhuriyeti Hazinesi’ne ait olduğunu, kamu sermayeli olan ve kanun ile kurulan bir şirket açısından kanunun aradığı şartlardan hiçbirinin somut dava kapsamında bulunmadığından davacı yanın tedbir talebinin de bir dayanağının olmadığını, mutabakat metni adıyla sunulan alelade belgede müvekkili şirket yetkililerinin imzasının bulunmadığını, bu sebeple ihtiyati tedbir talebinin herhangi bir yasal dayanağının bulunmadığını, davacının müvekkili aleyhine takibe girişirken açık şekilde haksız ve kötü niyetli durumda olduğunu ve durumu bilerek takip başlattığını, bu sebeple de asıl alacağın %20’sinden az olmamak üzere müvekkili şirkete kötü niyet tazminatı ödemeye mahkum edilmesi gerektiğini beyan ederek, haksız ve mesnetsiz davanın reddine, davacının asıl alacağın %20’sinden aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

KABUL VE GEREKÇE: Eldeki dava İİK 67 ve devamı maddeleri uyarınca itirazın iptali davası mahiyetindedir.
Eldeki davada, Ankara … Müdürlüğü’nün … Esas sayılı takip dosyası ile davacının fatura alacağına istinaden davalı aleyhine 7.787.340,00-TL asıl alacak, 325.894,84-TL işlemiş faiz olmak üzere toplamda 8.113.324,84-TL üzerinden ilamsız icra takibinde bulunduğu, ödeme emrinin davalıya 18/10/2020 tarihinde tebliğ edildiği, davalının süresi içerisinde (16/10/2020 tarihinde) takibe borcun esası yönünden itiraz ettiği dosya kapsamı ile sabit olup, somut olayda taraflar arasında 23/03/2020 tarihli sözleşmenin akdedildiği, sözleşme konusu N95 maskenin davacı tarafından davalıya 31.03.2020 tarihinde teslim edildiği, sözleşme kapsamında davalının davacıya 5.643.000,00-TL ödeme yaptığı, bakiye bedel olan ve takibe konu faturada belirtilen 7.787.340,00-TL bedelin davalı tarafından davacıya ödenmediği noktasında ihtilaf bulunmayıp, taraflar arasındaki ihtilafın sözleşme konusu maskelerin kamu sağlığını tehlikeye sokacak mahiyette olup olmadığı, davacının ağır kusurlu olup olmadığı, ihbarın süresinde yapılıp yapılmadığı ve mutabakata rağmen davalının mutabakattan sonra bu iddiaları ileriye sürüp süremeyeceği noktasında toplandığı saptanmıştır.
Tarafların iddialarının değerlendirilmesine başlanmadan önce taraflar arasındaki 23/03/2020 tarihli sözleşmenin niteliğinin belirlenmesi gerekmektedir. Söz konusu sözleşmenin 2. maddesinde “Bu sözleşmenin konusunun yüklenici tarafından üretilen, T.C. Sağlık Bakanlığı tarafından kabul edilen ve numuneleri onaylanan ve birim fiyatı KDV hariç 9,50-Türk Lirası olan N95 maskenin (Bundan sonra ürün olarak anılacaktır.) iş bu sözleşmede belirtilen usul ve esaslar uyarınca …’a teslimi oluşturur.” şeklinde düzenleme bulunmaktadır. Sözleşmenin düzenlendiği tarih itibari ile sözleşmenin niteliğinin belirlenmesinde 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu uygulanacaktır. TBK.nın 207/1.maddesinde satış sözleşmesi; “Satış sözleşmesi, satıcının, satılanın zilyetlik ve mülkiyetini alıcıya devretme, alıcının ise buna karşılık bir bedel ödeme borcunu üstlendiği sözleşmedir.” şeklinde tanımlanmıştır. Eser sözleşmesi ise TBK.nın 470.maddesinde “Eser sözleşmesi, yüklenici bir eser meydana getirmeyi, iş sahibinin de bunun karşılığında bir bedel ödemeyi üstlendiği sözleşmedir.” şeklinde tanımlandığı görülmüştür. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2017/15-2694 Esas ve 2017/1425 sayılı kararının gerekçesinde satış ve eser sözleşmeleri arasındaki en önemli farkın; “Meydana getirme (imal) unsuru eser sözleşmesi ile satım sözleşmesi arasındaki en önemli farktır. Satım sözleşmesinde satıcı, sözleşmenin yapıldığı sırada bir malın mülkiyetini devretmeyi üstlenirken eser sözleşmesinde ise yüklenici iş sahibinin istemi üzerine kural olarak bir şeyi meydana getirmeyi ve bedel karşılığında teslim etmeyi üstlenmektedir.” şeklinde kabulün bulunduğu görülmüştür. TBK’da düzenlenen satış ve eser sözleşmesinin tanımları ile Yargıtay’ın satış ve eser sözleşmeleri arasındaki en büyük farka ilişkin kabulü göz önüne alınarak mevcut olayımızdaki 23/03/2020 tarihli sözleşme değerlendirildiğinde söz konusu sözleşmenin 2.maddesinde N95 maskelerin davacı yüklenici tarafından üretilen (imal edilen) olacağının açıkça belirtildiği, davacının söz konusu maskelerin üretimini bizzat yapacak olması nedeni ile taraflar arasındaki sözleşmenin satış sözleşmesi değil eser sözleşmesi mahiyetinde olduğu mahkememizce kabul edilmiştir.
Taraflar arasındaki sözleşme mahkememizce eser sözleşmesi niteliğinde olduğu kabul edildikten sonra davacının icra takibinde söz konusu eser sözleşmesi uyarınca düzenlenen faturadan kaynaklı alacağın bir hakediş alacağı olduğu ortaya çıkmaktadır. Bilindiği gibi hakediş alacaklarında hakedişin içeriğini oluşturan mal ya da hizmetin yüklenici tarafından sözleşme uyarınca yerine getirilip getirilmediği hususunun araştırılıp buna göre karar verilmesi gerekmektedir. Hakediş alacağının varlığı ya da yokluğunun araştırılmasında taraflar arasındaki sözleşmenin haklı ya da haksız feshedilmesinin bir önemi bulunmamaktadır. Bu doğrultuda mevcut olayımızda davalı tarafından 23/03/2020 tarihli sözleşmenin feshinin haklı ya da haksız feshedildiği hususunun değerlendirilmesi konusuna girilmeye gerek görülmemiştir.
Davacı tarafından davalıya 23/03/2020 tarihli sözleşme uyarınca teslim edilen ürünlerin tamamının her ne kadar davacı tarafından ürünlerin imha edildiği kabul edilmiyor ise de 15/01/2021 tarihli tutanaktan ve söz konusu maskelerin sevkine ilişkin tehlikesiz atık taşıma formlarından anlaşılacağı üzere imha edildiği sabittir. Davacının imha edilen maskelerin mavi olduğu, müvekkilinin ürettiği maskelerin ise beyaz olduğu, bu nedenden ötürü imha edilen ürünlerin müvekkile ait ürünler olmadığı yönündeki iddiaları ise 15/01/2021 tarihli imha tutanağından anlaşılacağı üzere söz konusu imhada sadece davacıya ait ürünlerin değil davacı dışında 3 adet firmadan tedarik edilen ürünlerinde imha edildiği, bu nedenden ötürü davacının bu iddiasının yerinde olmadığı anlaşılmıştır.
Taraflar arasındaki sözleşme uyarınca teslim edilen maskelerin tamamı imha edildiğinden sözleşme kapsamındaki maskeler üzerinde bir bilirkişi incelemesi mahkememizce yapılamamıştır. Davacı tarafından ürettiği maskelere ilişkin test raporlarının mevcut olduğu ve yine söz konusu maskelerin Avrupa Birliği’ne satıldığını ve hiçbir sorun yaşamadıklarını, teslim edilen maskelerin ayıpsız olduğu belirtilmiş ise de davacının bu iddialarının dava konusu ürünler dışında üretilen ürünlere ilişkin olduğu, bundan dolayı söz konusu test raporlarının ve Avrupa Birliği’ne yapılan satışların mahkememiz dosyasındaki ürünlerin ayıpsız olduğunu göstermeyeceği anlaşılmıştır. Taraflar arasındaki sözleşme kapsamında teslim edilen ürünlere ilişkin Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığın İş Sağlığı ve Genel Müdürlüğü’nün 30/04/2020 tarihli testi ve 01/05/2020 tarihli test sonucuna ilişkin yazısı ile Sağlık Bakanlığı Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü’nün 05/04/2020 tarihli raporun olduğu görülmüştür. Dava konusu ürünlere ilişkin teknik anlamda tek testin 30/04/2020 tarihli test olduğu, söz konusu testi düzenleyen kurumun kamu otoritesi kullanan bağımsız bir kurum olduğu, bu nedenden ötürü söz konusu kurumca yapılan testin mahkememizce göz ardı edilemeyeceği ve testin mahkememizce kabul edilmesi gerektiği anlaşılmıştır. Söz konusu test sonucu, test sonucu doğrultusunda yazılan 01/05/2020 tarihli yazı ve Sağlık Bakanlığı Halk Sağlık Genel Müdürlüğü’nün 05/04/2020 tarihli raporu göz önüne alındığında taraflar arasındaki 23/03/2020 tarihli sözleşme uyarınca davacı tarafından davalıya teslim edilen ürünlerin halk sağlığına zararlı olacak mahiyette ürün olduğu mahkememizce kabul edilmiştir.
Bilindiği gibi eserin teslimi, yüklenicinin sözleşmesine, iş sahibinin amacına, fen ve sanat kurallarına uygun surette meydana getirdiği şeyi ifa olarak iş sahibine arz etmesi demektir. Bir bakıma teslim eser sözleşmesi ilişkisinin sonucudur. Mevcut olayımızda davalı tarafından 23/03/2020 tarihli sözleşme ile davacıya halk sağlığının korunması amacıyla N95 maske sipariş edildiği halde davacı tarafından davalıya teslim edilen ürünlerin halk sağlığına zararlı ürün mahiyetinde olduğu, bu nedenden ötürü yüklenicinin teslim ettiği ürünlerin sözleşme kapsamında iş sahibinin amacına, fen ve sanat kurallarına uygun suretle getirilmiş bir ürün kabul edilemeyeceği, davacının sözleşme kapsamında davalıya eseri teslim ettiğinden bahsedilemeyeceği nitekim kamu sağlının korunması amacıyla üretilmesi istenilen ürünlerin kamu sağlığına zararlı olması sebebi ile davacının ağır kusurlu olduğu anlaşılmıştır.
Davacı taraf mevcut olayda ağır kusurlu olduğu için ve ağır kusur durumunda bir teslimden bahsedilemeyeceğinden davalının herhangi bir ihbar yükümlülüğü bulunmamaktadır. Sadece tarafların ağır kusur durumunda yapacakları talepleri TBK.nın 147/6 maddesi dikkate alındığında 10 yıllık zamanaşımı süresi içerisinde yapması gerekmektedir. Mevcut olayımızda bu nedenden ötürü davacının ihbarın süresinde yapılmadığı yönündeki iddiası mahkememizce yerinde görülmemiştir.
Teslim edilen ürünlerin insan sağlığına zararlı olması hususu göz önüne alındığında tekrar piyasaya sürülmesinin engellenmesi için taraflar arasındaki sözleşmenin 4.5.maddesindeki prosedürünün çalıştırılmasının davalıdan beklenemeyeceği, zira söz konusu prosedürün çalıştırılması için insan sağlığına zararlı olan ürünlerin davacıya tesliminin gerekmekte olup bu durum söz konusu olamayacağı için davalı tarafından sözleşmenin 4.5 maddesinin çalıştırılmaması mahkememizce yerinde görülmüştür.
Mevcut olayda davacı taraf ağır kusurlu olduğundan ve ağır kusur durumunda taraflar arasındaki sözleşme gereğince teslim edilmiş bir üründen bahsedilemeyeceğinden tarafların sözleşmenin kurulmasından sonraki aşamalardaki mutabakatlarının hiçbir öneminin kalmayacağı zira mutabakatın sözleşme kapsamında teslim edilen bir ürün olduğu durumda dikkate alınabileceği, mevcut olayımızda böyle bir ürün olmadığı için taraflar arasındaki mutabakatların dikkate alınamayacağı, davacının bu iddiasınında yerinde olmadığı mahkememizce kabul edilmiştir.
Yukarıda anlatılan nedenlerden dolayı davacı tarafından davalıya aralarındaki sözleşme kapsamında teslim etmesi gereken ürünün davacının ağır kusurundan dolayı teslim edilmemesi sebebiyle davacının davalıdan alacaklı olmadığı yönünde mahkememizde kanaatin oluştuğu, bu sebepten ötürü davacının davasının reddinin gerektiği, yine mevcut dosya kapsamında davacının takibi kötü niyetli yaptığına dair bir delilin bulunmaması nedeni ile davalının İİK.nın 67/2 gereği yapmış olduğu tazminat talebinin reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM :
1-Davanın REDDİNE,
Davacının kötü niyet tazminatına mahkum edilmesi yönündeki davalı isteminin İİK 67 maddesi gereğince reddine,
2-Alınması gereken 80,70-TL harcın, peşin alınan 97.987,60-TL harçtan mahsubu ile bakiye 97,906,90-TL harcın kararın kesinleşmesine müteakip talep halinde davacıya iadesine,
3-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesaplanan 169.757,35-TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,
4-Yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
5-Yatırılan gider avansından kullanılmayan kısmının HMK’nun 333.maddesi uyarınca karar kesinleştiğinde, yatırana iadesine,
Dair, davacı vekili Av. Muharrem Ünal ile Davalı vekili Av. Başak Çeçen ve Av. Cemal Can Zafer’in yüzüne karşı, kararın tebliği tarihinden itibaren 2 hafta içinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 03/03/2022