Emsal Mahkeme Kararı Adana Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi 2020/1634 E. 2023/434 K. 10.07.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ADANA BAM 9. HUKUK DAİRESİ
T.C.
ADANA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
9. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2020/1634
KARAR NO : 2023/434
KARAR TARİHİ : 10/07/2023

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ADANA 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 17/12/2019
NUMARASI : 2016/… Esas, 2019/… Karar

DAVACI : … –
VEKİLLERİ : Av. …, …
Av. …,
DAVALI : … – …
VEKİLİ : Av. …,
DAVANIN KONUSU : Tazminat

İSTİNAF KARARININ
KARAR TARİHİ : 10/07/2023
YAZIM TARİHİ : …

Adana 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 17/12/2019 tarih, 2016/… esas ve 2019/… karar sayılı kararı aleyhine istinaf başvurusunda bulunulmuş olup, dosya üzerinde yapılan istinaf incelemesi sonucunda;
İDDİA VE SAVUNMANIN ÖZETİ :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirket ile davalı firma arasında 2011 yılında acantelik ilişkisi başladığını, 11.03.2015 tarihinde davalı firmanın haksız olarak sözleşmeyi feshetmesi ile ilişkinin son bulduğunu, müvekkili şirketin bu ilişki kapsamında başta …, …, … ve … pazarlarında olmak üzere davalı firmanın faaliyetlerini yeni pazarlara taşıma, oluşan yeni pazarlar veya mevcut pazarlar bakımından yeni müşteriler ile ticari faaliyetler gerçekleştirdiğini ve mevcut müşterilerle ilişkileri iyileştirme görevini üstlendiğini, taraflar arasındaki acentelik ilişkisi gereğince müvekkili şirkete satışlardan %2 oranında pay verirken ve vermeye devam etmesi gerekirken 04.11.2013 tarihinden itibaren davalı firmanın hiç bir mütabakat, görüşme yapmadan ve haklı bir gerekçe göstermeden satışlarından müvekkili şirkete verilen payı %1 oranında düşürdüğünü, müvekkili şirketin iyi niyetli davranış göstererek bu durumu sorun etmediğini ve acentelik ilişkisinin devam etmesi için elinden gelen çabayı gösterdiğini, buna rağmen davalı firmanın ilerleyen zamanlarda hiç bir gereçke göstermeksizin sözleşmeyi 11.03.2015 tarihnde tek taraflı feshettiğini, ancak buna rağmen müvekkili şirketin acentelik yaptığı firmalarla ticaretini devam ettirdiğini, müvekkili şirketin oluşturduğu müşteri portföyünü kullanarak yüklü miktarlarda iş yaptığını, müvekkili şirketin hak ettiği payı kendisine ödemediğini, bu nedenle müvekkili şirketin mahrum kaldığı pay bedellerinin acentelik ilişkisinin devam etmesi halinde kazanacağı ücret mukabili ihtarname tarihinden itibaren başlayacak ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davacı vekili tarafından 04.11.2019 tarihli ıslah dilekçesi ile taleplerini 55.669,05.TL olarak belirlemişlerdir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı tarafın iş bu davayı belirsiz alacak davası olarak yöneltmesinin kabul edilemeyeceğini, dava konusu portföy tazminatının şartları oluşmadığını, davanın temelini oluşturan T.T.K m.122’ye göre talep olunan denkleştirme tazminatının şartlarının oluşmadığını, müvekkili şirketin davacı tarafla iş ilişkisi kurmaksızın davacı tarafla belirlenen pazar alanlarında bilinen bir firma olduğunu, halihazırda zaten dünyanın sayılı şirketleri arasında olduğunu, davacı taraf ile iş ilişkisi sona ermeden çok daha öncesinde davacı tarafın aracı olduğu müşterilerden gelen siparişlerde önemli düşüşler yaşandığını, bazı müşterilerle ilişkilerin sıfırlandığını, T.T.K m.122/c hükmü portföy tazminatının ancak hakkaniyet ile bağdaşması halinde ödenebileceğine hükmettiğini, davacı tarafın müvekkil şirket müşterilerinin taleplerinin karşılanmasında gecikmelere ve kendi ticari çıkarlarını korumak adına müvekkil şirket menfaatlerinin zarar görmesine sebebiyet verdiğini belirterek açılan davanın reddini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARAR ÖZETİ :
İlk Derece Mahkemesi kararında özetle; TTK’nin 102’nci maddesinde acenteciliğin tanımlanmış olduğu, TBK’nin 520. maddesinde simsarlık sözleşmesinin düzenlendiği, acentelik sözleşmesi ile simsarlık sözleşmesi arasındaki ayrımın yapılan işin süreklilik arz etmesinde olduğu nitekim; Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2012/5206 esas ve 2013/129 sayılı kararında; ”… Öte yandan, acentelik faaliyetinin süreklilik arz etmesine karşın, tellallık geçici nitelikte olup tellal tek veya sınırlı sayıda sözleşmenin yapılmasına aracılık etmek üzere atanırken, acente belirli bir bölgede önceden belirlenmemiş sayıda sözleşme yapma konusunda görevlendirilmektedir. Acentelik faaliyetinin gerektirdiği süreklilik şartı, sadece aracılık işleminin belli bir devamlılıkta, birden fazla yapılması ile gerçekleşmediği, bu bağlamda davacı tarafından yürütülen faaliyetin süreklilik niteliğinin hukuki anlamda oluşmadığı da açıktır…” şeklinde belirtildiği, bununla birlikte Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2016/4 esas ve 2016/4 karar sayılı ilamında; ”… Fatura örneklerinden davacının kendi nam ve hesabına bir mal alım ve satım işlemi gerçekleştirmediği, Yunanistan’daki firmalara karşı hiç bir yükümlülük altına girmediği açık olup, acentecilik muayyen bir yer veya bölge içinde daimi bir surette ticari bir işletmeyi ilgilendiren akitlerde aracılık etmeyi veya bunları o işletme adına yapmayı meslek edinen kimseye verilen unvan olması, davacının Yunanistan’da bulunan tüm işletmelere karşı değil sadece 4 işletmeye karşı temsil yetkisinin verilmesinin davacının hem davalıdan hem de, Yunanistan’daki firmalardan da komisyon alınmasının, tellallık faaliyeti kapsamında kaldığının…” belirtildiği şekli ile taraflar arasında süreklilik arz eden bir aracılık hizmetinin bulunması gerektiği, davacı tarafından 2011 yılında 5 adet fatura, 2012 yılında 4 adet fatura, 2013 yılında 4 adet adet fatura, 2014 yılında 4 adet adet fatura ve 2015 yılında 1 adet fatura düzenlendiği, davacının …, …, … ve … pazarlarında bir çok firma ile sözleşme kurulmasına aracılık ettiğini belirtmesine rağmen toplam 5 yıllık süreçte 18 adet sözleşmeye aracılık edildiği, buna göre yapılan aracılık faaliyetinin simsarlık boyutunda kaldığı, simsarlık sözleşmesinde davacının denkleştirme tazminatı talep edemeyeceği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
DAVACI TARAFINDAN İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; mahkemece eksik inceleme ve hatalı değerlendirme ile karar verildiğini, taraflar arasında acentelik ilişkisi bulunduğunu, davalının ihtara cevabında acentelik ilişkisini reddetmediğini, ilişkinin belli bir bölgede devamlılık arz eden bir sözleşme olması nedeni ile tellallık sözleşmesi değil acentelik sözleşmesi olduğunu, kararın dayanağının yapılan ve az bulunan 18 adet faturanın kime göre ve neye göre az olduğunu, ilişkinin tellallık kabul edilse dahi davalının sözleşmeyi haksız feshettiğini, vekalet sözleşmesine göre teminat ödemesi gerektiğini belirterek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER :
Tarafların iddia ve savunmaları, ihtarnameler, e-mailler, faturalar, ödeme belgeleri, bilirkişi raporları ve tüm dosya kapsamı.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
Dava, acentelik sözleşmesinin haksız feshi iddiasına dayalı tazminat istemine ilişkindir.
İlk derece mahkemesince davanın reddine karar verildiği, karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulduğu anlaşılmıştır.
İstinaf incelemesi, HMK’nin 355. maddesi uyarınca, ileri sürülen istinaf sebepleri ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.
Davacı yan işbu davada, taraflar arasında acentelik ilişkisi bulunduğunu, bu ilişki kapsamında davacının 2011 yılından sözleşmenin feshedildiği 11/03/2015 tarihine kadar …, …, … ve …’da davalı şirketin faaliyetlerini yeni pazarlara taşıma, oluşan yeni pazarlar veya mevcut pazarlar bakımından yeni müşteriler ile ticari faaliyetler gerçekleştirdiğini ve mevcut müşterilerle ilişkilerini iyileştirme görevini üstlendiğini ve görevini yerine getirdiğini belirtip TTK’nin 122.maddesine dayalı fazlası saklı 10.000,00.TL tazminat isteminde bulunmuş, 04/11/2019 tarihli ıslah dilekçe ile talebini 55.669,05.TL’ye çıkarmış, davalı taraf davaya cevabında, taraflar arasında acentelik ilişkisi olmadığını, ilişkinin acentelik olduğu kabul edilse bile tazminat şartlarının bulunmadığını savunarak davanın reddini istemiş, ilk derece mahkemesince davacının yaptığı aracılık faaliyetlerinin simsarlık boyutunda kaldığı, simsarlık sözleşmesinde davacının denkleştirme tazminatı talep edemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık, taraflar arasındaki ilişkinin acentelik olup olmadığı, davacının davalıdan sözleşmenin feshi nedeniyle tazminat talep edip edemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Davacı, taraflar arasında acentelik ilişkisi bulunduğunu iddia ettiğinden ve bu iddia davalı tarafından kabul edilmediğinden davacı yan taraflar arasında acentelik ilişkisi bulunduğunu HMK’nin 190 ve TMK’nin 6.maddesine göre ispat ile yükümlüdür. Davacı yan iddialarını ispat tahtında, faturalara, davalı tarafından hizmet karşılığı yapılan ödemelere, tarafların birbirlerine gönderdikleri ihtarnamelere, davalı tarafça hazırlanan “Müşteri Ziyaret Raporu” isimli belgeye, taraflar arasındaki e-mail yazışmalarına, ticari defterlere, bilirkişi incelemesine ve yemin deliline dayanmıştır.
Taraflar arasında yazılı bir sözleşme bulunmadığı konusunda bir çekişme bulunmamaktadır. Delil olarak dayanılan belgelerin hiçbirisinde taraflar arasında acenteliklik ilişkisi bulunduğuna dair bir kayıt bulunmadığı gibi, davalı tarafça ilişkinin acentelik ilişkisi olduğu da kabul edilmemektedir. Davacı yanın yaptığı faaliyet aracılık niteliğinde olup, ilişkinin 2011 yılında başladığı ve en son 13/04/2015 tarihli fatura ile sona erdiği, davacının verdiği aracılık hizmetine karşılık davalı tarafça davacıya 02/07/2012 tarihli fatura dahil %2 oranında, daha sonraki dönemde ise %1 oranında komisyon ücreti ödendiği anlaşılmaktadır.
TTK’nin 102. maddesinde acentecilik tanımlanmış olup anılan maddede, “(1)Ticari mümessil, ticari vekil, satış memuru veya işletmenin çalışanı gibi işletmeye bağlı bir hukuku konuma sahip olmaksızın, bir sözleşmeye dayanarak, belirli bir yer veya bölge içinde sürekli olarak ticari bir işletmeyi ilgilendiren sözleşmelerde aracılık etmeyi veya bunları o tacir adına yapmayı meslek edinen kimseye acente denir. (2) Bu Kısımda hüküm bulunmayan hallerde aracılık yapan acentelere Türk Borçlar Kanununun simsarlık sözleşmesi hükümleri, sözleşme yapan acentelere komisyon hükümleri ve bunlarda da hüküm bulunmayan hallerde vekalet hükümleri uygulanır..” düzenlemesi bulunmaktadır.
Öte yandan TBK’nin 520. maddesinde simsarlık sözleşmesinin tanımı yapılmış olup, anılan maddede; “Simsarlık sözleşmesi, simsarın taraflar arasında bir sözleşme kurulması imkânının hazırlanmasını veya kurulmasına aracılık etmeyi üstlendiği ve bu sözleşmenin kurulması hâlinde ücrete hak kazandığı sözleşmedir.
Simsarlık sözleşmesine, kural olarak vekâlete ilişkin hükümler uygulanır.
Taşınmazlar konusundaki simsarlık sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça geçerli olmaz.” hükmü düzenlenmiştir.
Taraflar arasında yazılı bir sözleşme bulunmadığından ve acentelik ilişkisinin geçerliliği de herhangi bir şekil şartına bağlı olmadığından ve davalı yan tarafından davacının verdiği hizmetin acentelik olmadığı açıkça savunulduğundan, davacı tarafça davalıya verilen aracılık hizmetinin acentelik mi yoksa simsarlık ilişkisi niteliğinde olduğunun belirlenmesi ancak verilen hizmetin niteliği, ilişkinin yoğunluğu ve devamlılığı değerlendirilmek suretiyle tespit edilebilecektir. Acentelik ilişkisinin varlığını kabul için her şeyden önce taraflar arasında süreklilik arz eden bir aracılık hizmetinin bulunması gerekli olup, davacının 5 yıl içerisinde 4 farklı ülkede yaptığı aracılık hizmeti için toplam yalnızca 18 adet fatura düzenlediği, buna göre yapılan aracılık faaliyetinin simsarlık boyutunda kaldığı, davacı tarafça aksinin yani ilişkinin acentelik niteliğinde olduğunu ispata yarar soyut iddialar dışında somut delil de sunulmadığından ve simsarlık sözleşmesinde de davacının denkleştirme tazminatı talep hakkı bulunmadığından ilk derece mahkemesince tazminat talebinin reddine karar verilmesi doğru olmuştur.
Davacı vekili istinaf başvurusunda, taraflar arasındaki ilişkinin tellallık olarak kabul edilmemesi halinde bile müvekkilinin sözleşmenin haksız feshi sebebiyle TBK’nin 512.maddesine göre uğradığı zararlara karşılık tazminata hak kazandığını iddia etmiş ise de, işbu davada davacı yanın ilk derece mahkemesince yapılan yargılamada TBK’nin 512.maddesine dayalı bir tazminat talebi olmadığı gibi, bir an için tazminat talep edilebileceği kabul edilse bile, somut olayda davacı tarafça sözleşmenin davalı tarafından feshi nedeniyle zarara uğradığına ilişkin somut herhangi bir delil de sunulmadığından davacı vekilinin bu istinaf sebebi de yerinde görülmemiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle ilk derece mahkemesince verilen kararının usul ve yasaya uygun olduğu, davacı vekilinin istinaf sebeplerinin yerinde olmadığı anlaşıldığından istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere :
1-6100 sayılı HMK’nin 353/1-b-1 maddesi gereğince davacı vekilinin ilk derece mahkemesi kararına ilişkin istinaf başvurusunun ESASTAN REDDİNE,
2-492 sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gerekli 179,90.TL maktu istinaf karar harcından peşin alınan 54,40.TL peşin harcın mahsubu ile bakiye 125,50.TL istinaf karar harcının davacıdan alınarak HAZİNEYE İRAD KAYDINA,
3-6100 sayılı HMK’nin 326/1 maddesi gereğince istinaf eden davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerine BIRAKILMASINA,
4-6100 sayılı HMK’nin 330. maddesi gereğince inceleme duruşmasız yapıldığından vekalet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA,
5-6100 sayılı HMK’nin 333. maddesi gereğince kullanılmayan gider avansının İlk Derece Mahkemesince İADESİNE,
6)-6100 sayılı HMK’nin 7035 sayılı yasanın 30. maddesiyle değişik 359/3 maddesi gereğince kararın kesin olması nedeniyle ilk derece mahkemesince taraf vekillerine tebliğine,
Dair, HMK’nin 353/1-b-1 maddesi gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK’nin 362/1-a maddesi gereğince karar tarihindeki ıslahla artırılan dava değerinin 238.730,00.TL’nin altında olması nedeniyle kesin olmak üzere 10/07/2023 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


Başkan

¸e-imzalıdır

Üye

¸e-imzalıdır

Üye

¸e-imzalıdır

Katip

¸e-imzalıdır