Emsal Mahkeme Kararı Adana Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesi 2021/733 E. 2023/740 K. 28.04.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. … BAM 5. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2021/733 – 2023/740

T.C.

BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
5. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2021/733
KARAR NO : 2023/740

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … … (…)
ÜYE : … … (…)
ÜYE : … … (…)
KATİP : … … (…)
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : … 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 25/09/2020
NUMARASI : 2010/… Esas 2020/… Karar

DAVACILAR : 1….
: 2…
: 3…
: 4…
VEKİLİ : Av….

DAVALILAR :1..
:2..

3-…

VEKİLİ : Av. ..

DAVALI : … ÖZEL SAĞIK TESİSLERİ A.Ş.

VEKİLİ : Av. …

İHBAR OLUNAN : 1 -… SİİORTA AŞ
:…
İHBAR OLUNAN : 2 -… ANONİM TÜRK SİGORTA ŞİRKETİ
VEKİLLERİ : Av. …

Av. …

DAVANIN KONUSU : Tazminat

İSTİNAF YOLUNA
BAŞVURAN DAVACILAR : 1-…
2-…
3-… … …
VEKİLİ : Av.
TALEP KONUSU : Mahkeme Kararının Kaldırılması
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 28/04/2023
KARAR YAZIM TARİHİ : …

… 1.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 25/09/2020 tarih ve 2010/… Esas 2020/… sayılı kararı ile kurulan hüküm nedeniyle davacılar vekilinin istinaf başvurusu ile ilgili yapılan esas incelemesinde;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA DİLEKÇESİNDE ÖZETLE:
Müvekkillerinden … … … ani bir kalp krizi geçirmesi neticesinde davalı olarak gösterdikleri … Özel Sağlık Hastanesinde tedavi olmaya karar verdiklerini ve hastaneye yatış yapıldığını, bahsi geçen hastanede 05/05/2009 tarihinde Opr.Dr. … … tarafından BY-PASS ameliyatına alındığını ve 5 gün sonra 10/05/2009 tarihinde yine Opr.Dr. … … oluruyla hastanede kalmasını gerektirecek herhangi bir durum kalmadığı beyan edilerek taburcu edildiğini, müvekkilinin ameliyattan 17 gün sonra 22/05/2009 tarihinde aynı hastaneye kontrol için gidip Dr. … … tarafından yapılan kontrol sonrasında durumunun gayet iyi olduğu, ameliyatla ilgili hiçbir problemi olmadığının söylenerek eve gönderildiğini, müvekkilinin bu kontrolden sadece 1 gün sonra 23/05/2009 tarihinde aniden ateşlenip 39,5-… derecelere yükselen ateşi düşmeyince Dr…. … ile telefonla irtibata geçtiklerini ve doktorun telaşa gerek olmadığını, vereceği ateş düşürücü sayesinde sorunun büyük ihtimalle çözüleceğini beyan ettiğini, verilen ilaçlarla ateşi düşmeyen müvekkilinin tekrar Dr…. … ile irtibata geçtiğini ve doktorun kendisine yeniden telaşa gerek olmadığını, klimalı odada yattığı için üşütmüş olabileceğini beyan ettiğini, müvekkilinin ertesi günün sabahında yüksek ateşten titremeye başlayınca ailesi tarafından ambulansla ameliyat olduğu davalı … … Özel Sağlık Hastanesine kaldırıldığını, rutin kontrol ve tedavi uygulayan nöbetçi doktorunun müvekkilinin vücudunda iltihap olabileceğini söylediğni, müvekkilinin tahlil yapılmasında ısrar etmesi üzerine kan aldırıp tahlile gönderdiklerini ve tahlil sonucunun müvekkiline gösterilmeyip lökositinin normal olduğunun beyan edildiğini, bu beyanın gerçek dışı olduğunu, diğer bir ifadeyle lökosit düzeyinin referans değerlerin üstünde olduğu, daha sonra müvekkilinin yoğun ısrarları üzerine müvekkiline verilen raporların incelenmesinden anlaşıldığını, kardiyolojiden çağrılan … müvekkiline korkulacak bir şey yoktur diyerek eve gönderdiğini, ancak müvekkilinin ateşinin tekrar yükseldiğini ve göğsündeki ameliyat dikişlerinin patlayıp iltihap fışkırdığını ve Dr…. tarafından derhal hastaneye gelmesinin istendiğini, müvekkilinin hastaneye yatışının yapıldığını, kan tahlilinde CRP² ve WBC³ değerlerinin çok yüksek olmasına rağmen sadece serum ve antibiyotikle müdahale yapıldığını ve ileri tetkike geçilmediğini, Dr…. tarafından müvekkiline yara kültürünün sonucunun geldiğini ve ameliyat yerinde hastane mikrobu ürediğinin tespit edildiğinin ancak bunun üstesinden geldiklerinin beyan edildiğinin ve müvekkilinin taburcu edildiğini, enfeksiyonun kemiğe geçip geçmediğine bakılmadığını, müvekkilinin taburcu edildikten 3 gün sonra yeniden ameliyat dikişlerinin şişmeye başladığını ve davalının hastaneye götürüldüğünü, müvekkilinin göğsünün bistüri ile kesilerek şişliğin içindeki ifrazatın akıtıldığını, Dr. … … yaptığı açıklamada, yapılan testlerin temiz çıktığını, hastane mikrobu (MRSA) nın tehlikesinin kalmadığını ve konunun artık kendilerini ilgilendirmediğini söyleyerek uygulaması için müvekkiline 2 haftalık bir reçete verdiğini ve müvekkilinin durumunun iyi olduğu konusuna ikna ettiğini, müvekkilinin doktorların verdiği güvence ile İstanbul’a döndüğünü ve İstanbul’a döndükten sonra sol omuzunda ağrıların başladığını, …’da dikilmeyen ve doğal haline bırakılmış olan açık yarası kapanınca, hemen 3-4 cm üzerinde ameliyat dikişlerinin ceviz büyüklüğünde şiştiğini, yapılan tetkiklerde ve kültür numunesinde hastane mikrobu tespit edildiğini, müvekkilinin tedavisi için İstanbulda bulunan birçok hastaneye gittiğini, … Tıp Fakültesi Hastanesi doktorları yarayı inceleyip “nerede ameliyat olduysanız gidin onlar sizi tedavi etsin başka hiçbir kuruluş bu sorumluluğu almaz” dediğini, … Üniversitesi Tıp Fakültesi doktorlarının yapılan tetkikler sonucu “MRSA’nın kemiklerine işlediğini ve bununla başa çıkamayacaklarının … Tıp Fakültesi Hastanesine gitmesinde yarar olacağının” beyan edildiğini, … Tıp Fakültesi doktorları tarafından Gögüs Cerrahi Servisine yatışının yapıldığı ve debridman ameliyatı olduğunun, yapılan ameliyatla enfekte bölge temizlenmiş ve MRSA’nın kemiğe işlemiş olduğunun kesin olarak tespit edildiği, ameliyat sırasında müvekkilinin göğsüne vak cihazı yerleştirildiğini, müvekkilinin göğsüne yerleştirilen vak cihazı aparatı ile yaşamaya başladığını, 23/09/2009 tarihinde bir kez daha debridman ameliyatı yapıldığını, bu sürecin başlangıcından itibaren kullanılan antibiyotikler böbrek fonksiyonlarını bozduğunu ve bir süre sonra dialize girmeye başladığını, müvekkilinin %94 oranında özür raporuna sahip olduğunu ve en basit kişisel ihtiyaçlarını dahi gideremeyecek durumda olduğundan bahisle enfeksiyon kontrol önlemlerine uymayarak müvekkili … … … vücudunda hastane mikrobu (MRSA) üremesine neden olan davalı hastaneden ve yine müvekkilinin tedavi sürecinde kusurlu davranan, enfeksiyon kontrol önlemlerine uymadıkları gibi zamanında müdahale de bulunmayarak mikrobun üremesine ve hatta kemiklere kadar işlemesine neden olan davalı doktorlardan, fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.000,00 TL maddi ve 240.000,00 TL manevi tazminatın (müvekkili için 150.000,00 TL, eşi için 30.000,00 TL ve her bir çocuğu için ayrı ayrı 30.000,00 TL) müvekkilin cismani zarara uğratıldığı tarihten itibaren 3095 sayılı Kanun/m.2/II gereği işleyecek olan avans faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsil edilerek, müvekkili davacılara ödenmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … Özel Sağlık Hizmetleri A.Ş vekili cevap dilekçesinde;Davacının ameliyatının özenle gerçekleştirildiği ve kendisinin de belirttiği gibi salah ile taburcu edildiğini, husumet itirazlarının olduğunun, hekimin, sağlık personelinin, sağlık kuruluşunun hukuka aykırı haksız veya suç sayılır eylemi, savsaması, özensizliği ile kişilerin uğradığı zarar arasında nedensellik bağı kurulabileceğini, olayda, davacının sabah ile taburcu edildiğini, iddia edilen şikayetlerin hastaneden taburcu olduktan uzunca bir süre (18 gün ) sonra ortaya çıktığını, hastanın 18 günü nasıl ve hangi koşullarda geçirdiğini ve nerede enfeksiyona maruz kaldığını bilme imkanlarının mevcut olmadığını, bu nedenlerle de illiyet bağının olmadığını, davacının ameliyat sonrası 18 gün hiçbir sıkıntı yaşamadığını, 18.gün ateşlendiğini ve Dr…. …’ü telefonla arayarak beyan ettiğini, davacının ateşlendiğinde doktoru telefon ile aramak yerine hastaneye bizzat gelmesi gerektiğini ve muayene olmasının gerektiğini, davacının ancak bir gün sonra hastaneye ambulans ile geldiğini, davacının kendi ihmali sonucu ve hastane dışında bir ortamda enfeksiyona maruz kaldığının kanatinde olduklarını, bu nedenle müvekkili hastanenin yaptığı ameliyat ile anılan sonuç arasında illiyet bağı kurulamayacağını, ameliyat veya yoğun bakım enfeksiyonlarının 72 saat sonra ateş yaptığı ve klinik bulgular ortaya çıkardığının düşünülünce bu dönemde ateş ve enfeksiyon bulgularının olmadığı gözlendiğinde enfeksiyonun bu yatışta hastanede oluşmadığının söylenebileceğini, hastanın gerek ilk yatışında gerekse takiplerinde doktorlar ve hastanenin ihmali ve kusurunun olmadığını, yapılan tedavilerin özenle uygulandığı ve takiplerinin yapıldığını, hasta ve ailesinin doktorların önerilerine uymayarak hastanın hayatını tehdit edecek şekilde ihmalkar davrandıklarını, müvekkili hastanenin ameliyathane, yoğun bakım ve servislerinde enfeksiyon odağı olmadığının yapılan rutin kontrollerle belgelendiği, doktorların yaptıkları tedavilerin güncel ve bu tip hastalara uygulanan üst düzey tedaviler olduğunu, hastanın iyileşmesi ve başka organlarında arıza olmadan taburcu edilmesini de bunun en önemli göstergesi olduğundan bahisle öncelikle husumet nedeniyle, devamla illiyet bağının yokluğu nedeniyle davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin de davacıya yüklenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar … … …, … … ve … … vekili cevap dilekçesinde; Davacı … …’ın 05/05/2009 tarihinde BY-Pass ameliyatı olduğunu, davanın 12/10/2010 tarihli dilekçe ile açıldığını, dolayısıyla bu davada zamanaşımının mevcut olup açılan davanın yasal süresinde açılmadığını, öncelikle zamanaşımı yönünden reddine karar verilmesini, ameliyat edilenin davacı … … olduğunu, dolayısıyla bu davada … …, … … ve … … davacı olması sıfatının bulunmadığını, davacı … …’ın ameliyatının özenle gerçekleştirildiğini, salah ile taburcu edildiğini, bu nedenle davanın müvekkilerine yasal olarak husumetinin tevdi edilmesinin mümkün olmadığını, dava ile bu olay arasında iliyet bağının olmadığını, davacının dava dilekçesinde sözünü ettiği %94 oranında malul olduğuna dair iddialarının müvekkilleri tarafından yapılan ameliyatli ilgi ve ilişinin olmadığını, davacı …’in emekli olup, emekli maaşı aldığını, dava dilekçeside sözünü ettiği gelirlerin tazminat hesabında dikkate alınmasının yasal olarak mümkün olmadığını, Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre manevi tazminatın miktarını tayin etmenin hakimin takdirine bırakıldığını, hükmedilecek manevi tazminat miktarının uğranılan zararla orantılı olması gerektiğinden bahisle cevap ve savunmalarının kabulüne, haklı ve yasal gerekçelerden yoksun olarak açılmış bulunan maddi ve manevi tazminat davasının usul ve esas yönünden reddine, masraf ve ücreti vekaletin davacıya yüklenilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İhbar olunan … Anonim Türk Sigorta Şirketi vekili beyan dilekçesinde; Davayı ihbar eden … …’ün HMK m.180 uyarınca kendilerine tebliğ gereken delillerini tebliğ etmediğinden cevap verme ve karşı delil sunma haklarını saklı tuttuklarını, uyuşmazlık konusu ile ilgili olarak davalı … …’ün müvekkili şirket tarafından 06/08/2010-06/08/2011 vadeli … numaralı Tıbbi Kötü Uygulamaya İlişkin Zorunlu Mali Sorumluluk Sigorta Poliçesi ile sigortalı olduğunu, ancak söz konusu poliçenin mevcudiyeti teminatın tamamen ve otomatik olarak ödeneceği anlamına gelmediğini, müvekkili şirket sigortalısı … …’ün davacının müdahalesini 22/05/2009 tarihinde gerçekleştirdiğini, poliçenin, müvekkili şirket sigortalısının mesleki faaliyetlerinden dolayı sözleşme yapılmasından önceki bir yıl içinde (06/08/2009-06/08/2010) gelen bir olaya bağlı oluşan zararlar için düzenlenmiş olup, müdahale tarihinin 22/05/2009 itibariyle müvekkili şirketin sorumluluğundan söz edilemeyeceğini, kusur durumunun tespit edilmesini, ceza dosyasının bekletici mesele yapılmasını, davada taraf sıfatına haiz olmadığından haklarında hüküm tesis edilmemesini, dava açılmasına sebebiyet vermeyen müvekkili şirket hakkında faiz, yargılama giderleri ve vekalet ücreti hakkında hüküm tesis edilmemesini talep ettiklerini beyan etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARI :
“1-Maddi tazminat davasının reddine,
2-Manevi tazminat davalarının ayrı ayrı reddine,”şeklinde karar verildiği görülmüştür.
DAVACI VEKİLİ TARAFINDAN İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
Bu davanın yargılama bakımından kusur incelemesi/değerlendirmesi aşaması tamamlanmış ve davalıların kusurlu oldukları çok daha önce sübuta erdiğini, davanın yargılama bakımından kusur incelemesi/değerlendirmesi aşaması tamamlanmamış olsa dahi, ATK 8. ihtisas kurulunun 09.08.2018 tarihli raporu ile, ATK 3. üst kurulunun 06.02.2020 tarihli raporu dayanak kabul edilmek suretiyle davanın reddine karar verilmesinin mümkün olmadığını, birbiri ile tamamen zıt tespitler içeren bu iki rapordada, enfeksiyon hastalıkları uzmanı prof. … imzası bulunmakta olduğunu, dava konusu uyuşmazlık bakımından görüşü kritik önemde olan aynı klinik mikrobiyoloji ve enfeksiyon hastalıkları uzmanı adeta bir raporda “ak” dediğine, diğer raporda “kara” dediğini, yerel mahkeme kararının hatalı ve hukuka aykırı olduğu, benzer bir olaya ilişkin olarak verilen Danıştay 15. Dairesi’nin 08.10.2015 tarih ve 2015/… E. ve 2015/… K. sayılı bozma kararındanda açıkça anlaşılmakta, dava konusu olayda, adli tıp kurumu tarafından hazırlanan raporda en gelişmiş ülkelerde bile tüm önlemlere rağmen, yüksek ölüm riski bulunan bu enfeksiyonun görülebildiği, hastanede bulunulan süre içinde bu enfeksiyona maruz kalınabileceği, tanının konulmasıyla birlikte gerekli tedavinin hastaya zamanında yapıldığı, dolayısıyla hastane personeli ve hekimlere atfı kabil kusurun bulunmadığı belirtilmiş isede yukarıda açıklamasına yer verilen “tıbbi uygulama hatası-komplikasyon” ayrımına ilişkin açıklamalar dikkate alındığında,oluşan durumun, hizmet kusuru kavramının niteliği dikkate alındığında komplikasyondan öte davalı idareye ait hastanede hijyen şartları açısından gerekli dikkat ve özenin gösterilmemesi sonucu doğduğu anlaşılmakta müvekkilinde lökosit eritrosit sedimantasyon hızı (ESR) ve C-reaktif protein (CRP) referans değerlerinin çok üzerinde olmasına karşın müvekkiline gerekli tetkiklerin yapılmaması ağır ihmal, davalıların kusurlarının ağırlığını ortaya koymakta,tedbirler alınmamış veya gecikilmişse, komplikasyon yönetimine özen gösterilmemiş ve bu durumda komplikasyonun malpraktise dönüştüğünden bahsedilir ve hekim ile hastane sorumlu tutulur, tıp mesleği mensupları bir tıbbi müdahalenin öngörülebilir sonuçlarınıda komplikasyon olarak kabul etme eğilimindeyken, hukukçular, ancak bu sonuçların meydana gelmesinde sağlık çalışanına yüklenebilecek bir kusur varsa, komplikasyon kabul etmemekte, işte tam bu noktada Adli Tıp Kurumu’nun karara dayanak kabul edilen raporları eksik ve hatalı kalmakta, dava konusu uyuşmazlıkta karşılarına çıkan birbiri ile tamamen zıt tespitler içeren iki farklı Adli Tıp Kurumu raporundada, enfeksiyon hastalıkları uzmanı Prof. … imzası bulunması Adli Tıp Kurumu raporlarının özensizliğini ispatlamakta yargılamanın başından itibaren yaptıkları açıklamalar, sunduğu deliller, alınan raporlar davalı hastane ve doktorların … … … vücudunda hastane mikrobu (MRSA) üremesi ve bu mikrobun kemiklere kadar işlemesi, göğüs kemiğinin ve sol omuz kemiğinin kesilerek çıkarılması, kullanmak zorunda kaldığı ilaçlar nedeniyle işitme ve görme sorunları yaşaması dahası kronik diyaliz hastası haline gelmesine sebebiyet vermelerinden dolayı kusurlu ve sorumlu olduklarını açık bir şekilde oraya koymakta alınan raporların birbiriyle çelişki içerisinde olduğu, Adli Tıp Raporları’ndaki incelemeler yetersiz olduğu ve aksi yönde birçok delilleri olduğu halde Yerel Mahkemenin hatalı ve hukuka aykırı şekilde maddi – manevi tazminat talebinin reddine karar verdiğini, yerel mahkemece verilen bu hüküm hukuka aykırı olup, kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER : Yazılı beyanlar ve tüm dosya kapsamı.
DEĞERLENDİRME VE GEREKÇE:
Dava, ayıplı hizmet nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
İstinaf incelemesi HMK 355. Madde gereğince istinaf dilekçesinde ileri sürülen sebeplerle ve resen de kamu düzenine aykırılık yönünden sınırlı olarak yapılmış olup,
İlk derece mahkemesince, tedaviyi gerçekleştiren hastane ve hekimlere atfı kabil bir kusur bulunmadığı bahisle davanın reddine karar vermiş, karar davacılar vekili tarafından istinaf edilmiştir.
Somut olayda, davacı murisi ile davalılar arasında hizmet sözleşmesi ilişkisi mevcut olup, davadaki talepler vekillerin vekâlet görevini ifada özen borcuna aykırı davrandıkları iddiasına dayalı bulunmakla, uyuşmazlığa vekâlet hükümlerinin uygulanması ve doğal olarak uyuşmazlığın da bu çerçevede değerlendirilmesi gerekir.
Vekil, vekalet görevine konu işi görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı iş ve işlemlerin, davranışların özenli olmayışından doğan zararlardan dolayı sorumludur. Mesleki iş gören vekil özenle davranmak zorunda olup, en hafif kusurundan bile sorumludur (TBK 400). O nedenle doktor ve hastanenin meslek alanı içinde olan bütün kusurları hafif de olsa sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir. Vekil, hastanın zarar görmemesi için, mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumunun gerektirdiği önlemleri eksiksiz bir şekilde almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında bir seçim yapılırken, hastanın ve hastalığın özellikleri göz önünde tutulmak, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınmak ve en emin yol seçilmek gerekir. Gerçekten de müvekkil (hasta) mesleki bir iş gören vekilden, tedavinin bütün aşamalarında titiz bir ihtimam ve dikkat beklemek hakkına sahiptir. Gereken özen görevini göstermeyen vekil, TBK 510. maddesi hükmü uyarınca, vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır. Aynı hususlar adam çalıştıran sıfatı ile doktorun görev yaptığı sağlık kuruluşları için de geçerlidir.
Somut olayda, yargılama aşamasında celp edilen tedavi evrakları ve aldırılan … Üniversitesi’nden uzman bilirkişi heyeti tarafından tanzim edilen 05.09.2012 t.li rapor ile; “Davacı … … 27 mayıs 2009 tarihinde ateş nedeniyle acilen getirildiği … özel sağlık hastanesi acil servisi’nde ameliyat yerinde herhangi bir infeksiyon belirti-bulgusuna rastlanmamış, ateşi 38,3°c olarak ölçülmüş, yapılan tetkiklerinde kanda beyaz küre= 16.300, esr (eritrosit sedimentasyon hızı)= 123 mm/saat olarak bulunmuş ve hastaya bronşit tanısıyla antibiyotik reçete edilerek evine gönderilmiştir. 100 mm/saat değerine ulaşan veya aşan bir eritrosit sedimentasyon hızı her zaman altta yatan ciddi bir hastalığın (infeksiyon hastalığı, kanser, kollajen doku hastalığı/vaskülit gibi) göstergesi olarak kabul edilmeli ve araştırılmalıdır. idrar yolu infeksiyonu, bronşit, üst solunum yolu infeksiyonu gibi basit infeksiyonlar eritrosit sedimentasyon hızını bu ölçüde yükseltmez. yaklaşık 20 gün önce majör bir cerrahi girişim yapılmış olan bir hastada ateş, lökositoz ve ciddi esr yüksekliği saptandığında ameliyat bölgesi ile ilgili ciddi, derin bir infeksiyon olup olmadığını anlamak için bu aşamada ek tetkik (mediastiniti ekarte etmek için bilgisayarlı tomografi gibi) yapılmış olması beklenirdi. hastaya reçete edilen ilaç bu tür ciddi bir infeksiyonun empirik tedavisi (infeksiyon etkeni belirlenmeden önce, vakit kaybetmemek için muhtemel etkeni tahmin ederek başlanan antibiyotik tedavisi) için uygun seçenek olmadığı ve hastanın mediastinit ve osteomiyelit (kemik infeksiyonu) tanısını alması ve uygun tedavinin başlanmasında yaklaşık bir haftalık bir gecikme (27 mayıs’tan 2 haziran 2009’a kadar geçen süre) olduğu ve hastanın alınan kültürlerinde üreme olmaması üzerine, kendisinin de isteğiyle 8 temmuz 2009 tarihinde taburcu edildiği öğrenilmiştir. bu durumda mediastinit + osteomiyelit için yaklaşık 36 gün damardan antibiyotik tedavisi almış olmaktadır. bu süre mediastinit tedavisi için yeterli olabilir, ancak konu ile ilgili güncel kılavuzlara göre mrsa ostemiyelitinde en az 8 hafta parenteral antibiyotik tedavisi önerildiği taburcu edilen hastaya ağızdan antibiyotik önerilip önerilmediği dosya kayıtlarından anlaşılamamıştır. mrsa osteomiyelitinin tedavisinde sekiz haftalık parenteral ilaç uygulaması sonrasında, klinik ve laboratuar bulgularına göre gerekli görülürse ağızdan antibiyotik tedavisine geçilebilir. hastanın taburculuk sonrası 15 temmuz 2009 tarihinde aynı hastanede yapılan tetkiklerinde crp=69 mg/l(0-5), esr=113 mm/saat(5-10) olarak bulunmuştur. bu değerler de hastanın damardan antibiyotik tedavisi ihtiyacının devam ettiğini göstermektedir şeklinde görüş bildirdişmiştir.
Rapora itiraz üzerine İstanbul ATK 2. İhtisas Kurulunun 04.10.2013 tarih ve … sayılı raporunda hastaya 30.05.2009 tarihinde medastinit, sepsis, diabetaes malitus tanılarıyla başlanan ampirik antibiyotik tedavisinin hem matasilin dirençli STaphyloccus aureus (MRSA), hem de hastane infaksiyonu etkeni çoğul direçli gram-negatif basiller üzerinde etkili bir kambinasyon olması gerekirken hastaya başlanan saftriakson ve amikasin tedavisinin tıbben uygun olmadığını, enfeksiyon parametresi olarak lökosit sayımı, crp, gerekirse prokalsitonin ve esr’nın rutinde kullanılan laboratuvar testleri oldukları, kişinin ateş şikayeti ile 27/05/2009 tarihinde … özel sağlık hastanesi acil servisinde muayenesi yapıldığı, ateşinin 38.3°colarak ölçülmüş olduğu, yapılan tetkiklerinde kanda beyaz küre 16.300, esr (aritrosit sedimentasyon hızı) =123 mm/saat olarak bulunduğunun görüldüğü, hastade esr’nın yüksek olduğu bilindiği halde geçirdiği ameliyatında göz önüne alınıp nedeninin araştırılmamasının eksiklik olduğu belirtilmiş olduğu görülmüştür.
8.Adli Tıp İhtisas Kurulunun 29/08/2018/… karar nolu ihtisas kurulu mütalaasında dosyadaki mevcut belgelere göre belgelerin incelenmesi sonucunda kişinin kültür sonuçlarına uygun tedavi verildiği, yara yeri debridmanlarının yapıldığı medical tedavi ve takiplerinin uygun olduğu cihetle yapılan işlemlerin tıp kurallarına uygun olduğu yönünde görüş belirtilmesi üzerine,
Adli Tıp Üçüncü Üst Kurulu tarafından hazırlanan 06/02/2020/… karar sayılı raporda “Kişinin … Özel Sağlık Hastanesinde 30.04.2009 tarihinde yapılan koroner anjiografisinde damarlarında tıkanıklık tespit edildiği ve cerrahi karar alındığı, 05.05.2009 tarihinde üçlü koroner arter bypass greftleme ameliyatı yapıldığı, ameliyat sırasında ve ameliyat sonrası erken dönemde herhangi bir komplikasyon gelişmeyen kişinin bir hafta sonra(postop beşinci gün) kontrole gelmesi önerisiyle ilaç tedavisi düzenlenerek taburcu edildiği, kişinin dikişlerinin alınması sırasında yara yeri ile ilgili herhangi bir sorun saptanmadığı, 21.05.2009 tarihli kan sayımında beyaz küre (lökosit) değeri 12.300/mm3 olarak bulunduğu, 27.05.2009 tarihinde ateş nedeniyle acile getirildiği, ameliyat yerinde herhangi bir infeksiyon belirti ve bulgusu olmadığı, ateşi 38,5 derece olduğu, kan sayımında beyaz küre (lökosit) değeri 16.300/mm3, ESR (eritrosit sedimentasyon hızı) 123 mm/saat olduğu, kişiye bronşit tanısı konularak antibiyotik reçete edildiği, 30.05.2009 tarihinde insizyon yerinde açılma nedeniyle aynı hastaneye başvurduğu, mediastenit şüphesi ile yatırılarak tedavisine başlandığı, 02.06.2009 tarihli kültür sonucunda MRSA saptandığı, 05.06.2009 tarihinde geç sternal dehiscence onarımı, sternal debridman yapıldığı, takiplerinde antibiyotik tedavisine devam edildiği, enfeksiyon uzmanı önerisiyle Vankomisin 2×1 gr IV, Stafine 2×500 mg verildiği, arada ateşleri olan kişiye 1 hafta Kemicetine 2×1 gr IV tedavisi uygulandığı, tekrarlanan kültüründe üreme olmadığı, vital bulguları ve hemodinamisi stabil seyrettiği, yara iyileşmesi tamamlandığında drenleri çekildiği, yara temiz olarak 1 hafta sonra kontrole çağrılarak önerilerle taburcu edildiği dikkate alındığında;
Anjiografik incelemeye ait CD gönderilmemiş olduğundan değerlendirmenin tıbbi kayıtlardaki anjiografik verilerin raporları üzerinden yapıldığı; dosyadaki tıbbi kayıtların kabulü halinde; 30.04.2009 tarihinde anjiografide saptanan bulgular ile 05.05.2009 tarihinde yapılan üçlü koroner bypass greftleme ameliyatının endikasyonunun uygun olduğu, yapılan ameliyatın tıp kurallarına uygun olduğu, daha sonra gelişen sternal osteomyelitin ameliyat sonrası gelişebilen bir komplikasyon olduğu,
30.05.2009 tarihinde mediastinit, sepsis, diabetes mellitus tanılarıyla ampirik olarak başlanan antibiyotik tedavisinin hem metisilin dirençli Staphyloccus aureus (MRSA) hem de hastane enfeksiyonu etkeni çoğul direçli gram-negatif basillere etkili olması gerektiği, ancak hastane enfeksiyonu düşünülen kişiye başlanan antibiyotik tedavisinin bu açıdan yetersiz olduğu, 02.06.2009 tarihinde antibiogram sonucuna göre uygun antibiyotik tedavisi başlandığı, kültür alındıktan sonra geçen sürenin zorunlu bekleme süresi olduğu, geçen sürenin enfeksiyonun ilerlemesi üzerinde etkisinin ihmal edilebilecek derecede olduğunun kabul edilebileceği, antibiyogram sonuçlarıyla birlikte başlanan tedavinin erken kesilmiş olduğu, ancak 36 gün antibiyotik tedavisine rağmen kişinin sedimentasyon değerlerinin düşmemesinin hastalığının kronikleştiğini gösterdiği, bu tablonun ortaya çıkmasında tedavinin erken kesilmesinden ziyade kendisinde mevcut diyabet hastalığı ve diğer faktörlerin etkisinin olduğu; sonuç olarak kişiye kültür sonuçlarına uygun tedavi verildiği, yara yeri debridmanlarının yapıldığı, medikal tedavi ve takiplerinin uygun olduğu cihetle yapılan işlemlerin tıp kurallarına uygun olduğu” belirtilmiş olmasına göre 1 ve 2 nolu raporlarda belirtilen geç tedaviye başlama ve erken taburcu etme eylemlerinin, davacıdaki hastalığı esas etki eden ana etken hususlardan olmadığı incelenen dosya kapsamına, davanın esasıyla ilgili hükme etki edecek tüm delillerin dava dosyası içinde bulunmasına, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmemesine, hükme esas alınan bilirkişi raporunun hüküm vermeye yeterli ve denetime elverişli olmasına göre mahkemece davanın reddi kararında hukuka aykırı bir yön bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle İlk Derece Mahkemesince davanın reddine ilişkin verilen kararda usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşıldığından, davacının istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1 maddesi uyarınca esastan reddine dair aşağıdaki kararın verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda belirtilen nedenlerle;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1 md.si gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Davacı harçtan muaf olduğundan harç alınmasına yer olmadığına,
3-İstinaf yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
4-Kararın tebliği, harç vb. işlemlerin 6100 Sayılı HMK’nın ve 359/3 md. uyarınca Dairemiz tarafından taraflara tebliğine,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361/1 maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içerisinde Yargıtay’ın ilgili hukuk dairesine temyiz yolu açık olmak üzere tarihinde oy birliği ile karar verildi. 28/04/2023

… …
Başkan

e-imzalı
… …
Üye

e-imzalı
… …
Üye

e-imzalı
… …
Katip

e-imzalı