Emsal Mahkeme Kararı Adana Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2022/41 E. 2023/1509 K. 19.09.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ADANA BAM 3. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2022/41 – 2023/1509
T.C.
ADANA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2022/41
KARAR NO : 2023/1509

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ADANA 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 17/04/2019
NUMARASI : 2018/… Esas, 2019/… Karar
İSTİNAF EDEN
DAVACILAR : 1-
2-
VEKİLİ : Av.
DAVALILAR : 1-
VEKİLİ : Av.
2-
VEKİLİ : Av.
3-
VEKİLİ : Av.
DAVA : Tazminat (Ölüm Sebebiyle Açılan Tazminat)
KARAR TARİHİ : 19/09/2023
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH :

Adana 1.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 17/04/2019 tarih ve 2018/… Esas, 2019/… Karar sayılı kararına yönelik olarak istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla Dairemize gönderilen dosyanın yapılan incelemesinde;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
DAVA: Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; 10/09/2014 tarihinde, davalı … Turizm Taş.İnş.Gıda San. Tic. Ltd. Şti.’ne ait , davalı sigorta şirketi nezdinde sigortalı bulunan ve diğer davalı … sevk ve idaresindeki … plaka sayılı aracın, müvekkillerinin murisi …’e çarpması sonucu …’in vefat ettiğini, davalı …’ün meydana gelen kazada ağır kusurunun bulunduğunu, müvekkillerinin murisinin ise herhangi bir kusurunun bulunmadığını, muris …’in vefatı nedeniyle müvekkillerinin ciddi anlamda maddi ve manevi zarara uğradıklarını belirterek, davacı … için 75.000 TL manevi, 5.000 TL maddi tazminat; davacı … için 75.000 TL manevi, 5.000 TL maddi tazminat; davacı … için 50.000 TL manevi tazminat; davacı … için 50.000 TL manevi tazminat; davacı … için 50.000 TL manevi tazminat olmak üzere toplam 310.000 TL tazminatın temerrüt tarihinden itibaren uygulanacak en yüksek faizi ile birlikte (sigorta şirketi yönünden sigorta poliçesinde belirtilen teminat klozlarıyla sınırlı olarak) davalılardan müteselsilen alınarak davacılara verilmesine karar verilmesini talep etmiş, ayrıca 13/12/2017 tarihli bedel arttırım dilekçesi ile davacı … yönünden dava değerini 9.240,04 TL arttırarak toplam 14.240,04 TL maddi tazminatın, davacı … yönünden ise dava değerini 7.889,84 TL arttırarak toplam 12.889,84 TL maddi tazminatın tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı … Sigorta A.Ş. vekili cevap dilekçesinde; davaya konu kazaya karışan … plaka sayılı aracın 01/03/2014-2015 tarihleri arasında … nolu ZMMS poliçesi ile sigortalı olduğunu, bu poliçeden dolayı sorumluluklarının, sigortalının kusuru oranında olmak üzere, bedeni zararlarda şahıs başına azami 268.000 TL ile sınırlı olduğunu, Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre hatır taşıması ve müterafık kusur durumunun mevcudiyeti durumunda belirlenecek olan tazminattan indirim yapılması gerektiğini, müvekkili şirketin davanın açılmasına sebebiyet vermediğini, bu nedenle yargılama gideri ve vekalet ücretinden sorumlu tutulmamaları gerektiğini belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … Turizm Taş.İnş.Gıda San. Tic. Ltd. Şti. vekili cevap dilekçesinde; davaya konu trafik kazasının oluşumunda davacıların murisinin kusurlu olduğunu, müvekkili şirket çalışanı …’ün kazaya sebebiyet vermediğini, müteveffanın alkollü olduğunu ve kontrolsüz bir şekilde yola çıkış yaptığını, davalı araç sürücüsünün hızlı olmadığını, davacıların murisinin iddia edildiği şekilde bir gelir durumunun olmadığını belirterek, haksız ve mesnetsiz davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili cevap dilekçesinde; kaza tespit tutanağında da belirtildiği üzere müteveffanın kırmızı ışıkta geçtiğini ve kazaya sebebiyet verdiğini, ayrıca müteveffanın kulağında kulaklık takılı olduğunu ve alkollü olduğunu, müvekkilinin aşırı hızla kavşağa girdiği iddiasının doğru olmadığını, istenilen maddi ve manevi tazminat tutarlarının da fahiş olduğunu belirterek, haksız ve hukuki dayanaktan yoksun davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece, davanın kabulü ile; davacı … için 14.240,04 TL, davacı … için 12.889,84 TL olmak üzere toplam 27.129,88 TL destekten yoksun kalma tazminatının zararın doğduğu tarih olan 15/09/2014 (davalı … Sigorta A.Ş. yönünden dava tarihi olan 26/11/2014) tarihinden itibaren işleyecek değişen oranlı avans faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacılara ödenmesine karar verilmiştir.
DAİREMİZCE VERİLEN 23/10/2018 TARİHLİ KARAR: Hesap/aktüer bilirkişisinden ek rapor alınarak karar verilmesi gerektiği anlaşıldığından açıklanan nedenlere dayalı davacılar vekilinin istinaf taleplerinin kısmen kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ: Karara karşı davacılar vekili; ilk derece mahkemesi tarafından bir önceki ortadan kaldırılan hükümde hiçbir delil toplanmadan, tanıklar dinlenmeden, görüntü kayıtları izlenmeden ve keşif yapılmadan kusura ilişkin bilirkişi raporu alındığını, işbu kusur raporuna binaen tanzim edilmiş olan hesap raporu doğrultusunda karar verildiğini, ilk derece mahkemesi tarafından ortadan kaldırma kararından sonra söz konusu eksikliklerin giderilmesi ve yeni bilirkişi raporları alınması gerekmekte iken ilk derece mahkemesi tarafından bu hususun gerçekleştirilmediğini, dosyanın ilk celsede eksiklikler giderilmeden karara çıkarıldığını, davacılar murisinin gelirinin asgari ücret olmadığını, dosya kapsamına sunmuş olunan delillerin değerlendirilmeden hüküm tesis edildiğini, davacılar murisinin iş adamı olup gelirinin asgari ücretin onlarca katı olduğunu, buna rağmen asgari ücret üzerinden hesap yapılan bilirkişi raporu baz alınarak hüküm kurulmasının kabul edilemeyeceğini, bilirkişi raporunda davacı asil anne ve babanın miras payının yanlış hesaplandığını ve tabloda da yanlış gösterildiğini, bu hususta aldırılan ek raporda yanlış hesaplamanın değişmediğini belirterek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:

Dava TBK’nın 53, 55 ve 56.maddesine dayanan haksız fiil nedeniyle maddi (destekten yoksun kalma) ve manevi tazminat davasıdır.
Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, karar davacılar vekili tarafından karar istinaf edilmiştir.
Dairemizce verilen 23/10/2018 tarihli kararında hesap/aktüer bilirkişisinden ek rapor alınarak karar verilmesi gerektiği anlaşıldığından ilk derece mahkemesince verilen karar kaldırılmıştır. İlk derece mahkemesince verilen 17.04.2019 tarihli kararda sonuç olarak, Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairesi’nin mahkeme tarafından tarafların gösterdiği delillerin toplanmasında bir eksiklik, değerlendirilmesinde bir yanlış olduğu veya yeni bir bilirkişi raporu alınması gerektiği kanaatine ulaşılması halinde bu delillerin bizzat Bölge Adliye Mahkemesi ilgili hukuk dairesince toplanması gerektiği belirtilerek, Dairemiz kararında belirtildiği üzere ek rapor alınmadan önceki karar aynen verilmiştir.
Anayasa’nın 2. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. Bir hukuk devletinde uyuşmazlıkların çözümüne ilişkin mahkeme kararlarının bağlayıcı olmaması düşünülemez. Nitekim Anayasa’nın 138. maddesinin son fıkrasında, yasama ve yürütüme organları ile idarenin mahkeme kararlarına uymak zorunda oldukları ifade edilmiştir.
Ayrıca Anayasa’nın 36. maddesi adil yargılanma hakkını güvence altına almıştır. Bu hakkın unsurlarından biri de mahkemeye erişim hakkıdır. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne götürme ve aynı zamanda mahkemece verilen kararın uygulanmasını isteme hakkını da kapsar. Mahkeme kararlarının uygulanması yargılamanın dışında olmakla birlikte onu tamamlayan ve yargılamanın sonuç doğurmasını sağlayan bir unsurdur. Karar uygulanmazsa yargılamanın da bir anlamı olmayacaktır. Nitekim Anayasa’nın 138. maddesinde mahkeme kararlarına uyma ve bu kararları değiştirmeksizin yerine getirme hususunda yasama ve yürütme organları ile idare makamları lehine herhangi bir istisnaya yer verilmemiştir. Yargı kararlarının ilgili kamu makamlarınca zamanında yerine getirilmediği bir devlette, bireylerin yargı kararıyla kendilerine sağlanan hak ve özgürlükleri tam anlamıyla kullanabilmeleri mümkün değildir. Dolayısıyla devlet, yargı kararlarının zamanında yerine getirilmesini sağlayarak bireyler aleyhine oluşabilecek hak kayıplarını engellemekle ve bu yolla bireylerin hukuk sitemine olan güven ve saygılarını korumakla yükümlüdür. Bu sebeple hukukun üstünlüğünün geçerli olduğu bir devlette, bireylerin hukuk sistemine olan güven ve saygılarını koruma adına vazgeçilmez bir görev ifade eden yargı kararlarının zamanında yerine getirilmeyerek sonuçsuz bırakılması kabul edilemez. Hukukun üstünlüğü sadece hukuka aykırılıkların tespit edilmesiyle değil, bunların tüm sonuçlarıyla ortadan kaldırılması ve mahkeme kararlarının gecikmeksizin uygulanmasıyla sağlanabilir (Anayasa Mahkemesi, 2014/149E.,2014/151K.).
HMK’nın 353/1-a.6 maddesi uyarınca verilecek kararların kesin nitelikte olması nedeniyle Bölge Adliye Mahkemesi tarafından bu yasa maddesine dayanılarak verilen gönderme kararının ilk derece mahkemesince tartışılmasına ve değerlendirilmesine olanak bulunmamaktadır.  HMK’nın 353/1-a.6 maddesi gereğince; mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması halinde, bölge adliye mahkemesi tarafından, esası incelemeden kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye veya kendi yargı çevresinde uygun göreceği başka bir yer mahkemesine ya da görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesine duruşma yapılmadan kesin olarak karar verilebilmektedir. İlk derece mahkemesi, HMK 353-1-a maddesi gereği kesin olarak verilen Bölge Adliye Mahkemesi kararını kanun çerçevesinde uygulamakla yükümlü olup Bölge Adliye Mahkemesi kararını koşullarının mevcut olması halinde tartışabilecek ve değerlendirebilecek merci Yargıtayın ilgili dairesidir. İlk derece Mahkemesince kanunun amacının dışına çıkarak keyfiyet oluşturacak şekilde eylemli direnme şeklinde karar veremeyeceği muhakkaktır.
Anılan yasa hükmüne aykırı olarak ilk derece mahkemesince verilen direnme veya direnmeye benzer sonuçlar yaratan karar, usul ve yasaya aykırı olup. Dairemizce ilk derece mahkemesince verilen 07/02/2018 tarihli kararın da usul ve yasaya uygun olmadığı açık ve net bir şekilde gerekçeleri ile izah edilmiştir. Mahkemece yasal bir gerekçeye dayanmayan yargılama süresinin uzatılmasına yol açabilecek bir şekilde Dairemiz ve Yargıtay Dairesinin emsal içtihatlarını nazara alınmadan karar verilmesi; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. Maddesinde düzenlenen Adil Yargılanma Hakkının da ihlali sonucuna götürebilecektir. (Benzer yönde (Gaziantep BAM, 17. HD., E. 2018/1823 K. 2020/379 T. 25.2.2020.; Samsun BAM, 6. HD, E.2019/1589, K.2019/1664, T.04/04/2019; Samsun BAM, 6.HD, E.2019/1351, K.2019/1458, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 28. Hukuk Dairesinin E: 2023/443, K: 2023/854; Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi 2023/318 Esas, 2023/782 Karar; İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesinin 2023/1084 Esas, 2023/1007 Karar; Samsun Bölge Adliye Mahkemesinin 1. Hukuk Dairesinin 2017/709 Esas, 2017/706 Karar; Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesinin 2018/267 Esas, 2018/364 Karar, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 25. Hukuk Dairesinin 2018/665 Esas, 2018/563 Karar sayılı ilamları)
6100 sayılı HMK’nın 353/1-a/6. maddesinde, tarafların davanın esasıyla ilgili olarak gösterdikleri delillerin önemli ölçüde önemli olanların toplanmadan veya gösterilen deliller değerlendirilmeden karar verilmiş olması hususu davanın esası incelenmeden kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine duruşma yapmadan kesin olarak karar verilen hallerden sayılmıştır.
Mahkemece alınacak bilirkişi raporunun önemli ölçüde önemli olduğu yönünde ihtilaf bulunmamaktadır.
Diğer taraftan; ilk derece mahkemesince alınan raporun Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin yerleşik içtihatları gereğince güncel verilere göre, TRH 2010 yaşam tablosu ve prograsif rant yöntemine uygun olarak alınmadığı, PMF yaşam tablosunun kullanılarak alındığı anlaşılmaktadır. Rapor bu yönüyle de hatalıdır.
Öte yandan usul ekonomisi, medenî yargılama hukukuna egemen olan ilkelerden biridir. Anayasanın 141. maddesinin dördüncü fıkrasında ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 77. maddesinde ifade edilen emredici nitelikteki bu ilke, yargılamanın amacına hizmet eden araçlardan biridir. Usul ekonomisi, yasalarda öngörülen düzenleme çerçevesinde yargılamanın kolaylaştırılmasını, yargılamada öngörülen olağan zaman süresinin asılmamasını ve gereksiz gider yapılmamasını amaçlar ve bunu hâkime bir görev olarak yükler.(Yılmaz, E., Usul Ekonomisi, AÜHFD, 2008, s.243) Yargıtaya göre de usul ekonomisi adaletin ucuz, çabuk ve isabetli olarak sağlanmasının temel kurallarındandır. Buna göre alınacak bilirkişi raporuna göre davacının talep edebileceği tazminatın yüksek çıkması halinde istinaf aşamasında ıslah mümkün olmadığından davacının yeniden ek davası açması gerekecek, tazminat elde etme hakkı önemli ölçüde geçikecektir.
Yine ilk derece mahkemesinde rapor alındığı takdirde davacının ıslah hakkı varken istinaf aşamasında ıslah mümkün değildir.
İlk derece mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin kararın istinaf incelemesi sonucunda, dairemizce kaldırılarak dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine kesin olarak karar verildiği, bu karara karşı mahalli mahkemenin direnme veya dosyayı iade hakkı bulunmadığı ve ilk derece mahkemesince, Dairemizin kesin olarak verilen gönderme kararı doğrultusunda işlemlerin yerine getirilmesi, daha sonra hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerektiği halde kanundan kaynaklanan yetkiye istinaden kesin olarak verilen kaldırma kararında açıklandığı üzere gerekli araştırma ve incelemenin yapılması, görev ya da yetki kargaşasına neden olabilecek bu tür davranışlardan kaçınılması, dosyanın gereksiz yere sürüncemede kalmasına neden olunmaması, bu durumun adil yargılanma hakkının ihlali ve hakimin hukuki sorumluluğunu doğuracağının bilinmesi gerektiği sabit iken, ilk derece mahkemesince aynı karar verilerek dosyanın dairemize gönderilmesi doğru olmamış ve verilen kararın HMK’nın 353/1-a,4,6. maddesi gereğince kaldırılmasına karar verilmesi gerekmiş olup aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacılar vekilinin istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a,4,6. maddesi gereğince KABULÜ İLE,
Adana 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 17/04/2019 tarih ve 2018/… Esas, 2019/… Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
2-Yukarıda belirtilen sebeplerle eksiklikler tamamlanarak davanın yeniden görülüp karar verilmesi için dosyanın yerel Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3-Davacılar tarafından yatırılan istinaf karar harcının talep halinde iadesine,
4-Davacılar tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesi tarafından kurulacak esasa ilişkin hükümde dikkate alınmasına,
5-İstinaf aşamasında duruşma yapılmadığı için istinaf incelemesi için taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
6-HMK’nın 359/3. maddesi gereğince kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,
7-Talep halinde inceleme konusu kararın icrasının geri bırakılması için İİK’nın 36/1 maddesi gereğince, varsa, istinaf eden tarafça yatırılan nakit teminatların veya sunulan banka teminat mektuplarının dosya kapsamı ve kararın niteliğine göre İİK’nın 36/5.fıkrası gereğince yatıran/ sunan tarafa İADESİNE,

Dair, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-a-6 maddesi gereğince KESİN olmak üzere dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda oy çokluğu ile karar verildi.19/09/2023

Başkan Üye Üye Katip

(MUHALİF)

MUHALEFET ŞERHİ

Dairemiz sayın çoğunluğu tarafından, ilk derece Mahkemesinin kararına yönelik olarak davacılar vekili tarafından yapılan istinaf başvurusu yönünden mahkemesince hesap bilirkişisinden ek rapor alınarak buna göre karar verilmesi gerektiğine ilişkin verilen karara iştirak etmemekteyim
6100 sayılı HMK’nın 353/1-a/6. maddesinde, tarafların davanın esasıyla ilgili olarak gösterdikleri delillerin önemli ölçüde önemli olanları toplanmadan veya gösterilen deliller hiç değerlendirilmeden karar verilmiş olması hususu davanın esası incelenmeden kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine duruşma yapmadan kesin olarak karar verilen hallerden sayılmıştır.
Davanın esasıyla ilgili olarak gösterilen delillerin “önemli ölçüde önemli olanların” toplanmaması ile anlaşılması gerekenin uyuşmazlığın çözülmesi için taraflarca gösterilen delillerden hiç birinin toplanmaması ya da deliller bütünü ile çözüme ulaşılabilecek hallerde bu bütünü oluşturan delillerden “birinin” toplanmamış olması halleri olduğu söylenebilir.
Buna göre eldeki dosyaya baktığımızda taraf vekillerinin sunmuş olduğu tüm deliller toplanmış olup mahkemesince yapılan yargılama neticesinde sonuç olarak 07/02/2018 günlü karar ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiş olup bu karara karşı ise hem davacılar vekili ve hemde davalılar vekili tarafından istinaf yasa yoluna başvurulmuştur.
Mahkemenin 07/02/2018 günlü kararına yönelik olarak yapılan istinaf başvurusu üzerine dairemizce yapılan inceleme neticesinde dairemizin 23/10/2018 günlü kararı ile davalılar … ve … Turizm Taşımacılık İnş. Gıda San. Tic. Ltd. Vekili tarafından tüm istinaf sebeplerinin reddine karar verilmiş davacılar vekilinin istinaf başvurusunun ise kısmen kabulüne karar verilmiştir. Bu kapsamda davacılar vekilinin istinaf başvurusu bakımından dairemizin 23/10/2018 günlü kararında davacıların destekten yoksun kalma zararlarının belirlenmesi sırasında alınan hesap raporunda destekten yoksun kalanların destek paylarının dikkate alınmasında payların hatalı olarak belirlenmiş olduğu belirtilerek rapor sunan bilirkişiden ek rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiği belirilerek HMK 353/1-a-6 maddesi gereğince kararın kaldırılmasına karar verilmiştir.
Bu noktada artık mahkemenin tarafların delillerinini hiç birisinin toplanmadığından söz edilemez, bu itibarla davacının istinaf başvurusunun değerlendirilebilmesi bakımından Dairemizce dosyanın hesap uzmanı bilirkişiye tevdi ile davacıların bilirkişi raporuna yapmış olduğu itirazlar nedeni ile güncel 2023 yılı asgari ücret verileri kullanılarak Anayasa Mahkemesinin 17.07.2020 tarih ve 2019/40 Esas, 2020/40 Karar sayılı kararı ile Karayolları Trafik Kanununun 90.maddesinin birinci cümlesinde yer alan”…ve bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda…” ibaresi ile ikinci cümlesindeki “…ve genel şartlarda…” ibaresinin ve 92.maddesinin (i) bendinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar verilmiş olması ve bu iptal kararından sonra oluşan yerleşik Yargıtay kararları gereğince ( Yargıtay 17.Hukuk Dairesinin 24.02.2021 tarih ve 2019/3292 Esas, 2021/1848 Karar Sayılı kararı, Yargıtay 17.Hukuk Dairesinin 14.01.2021 tarih ve 2020/2598 Esas, 2021/34 Karar Sayılı kararı, Yargıtay 17.Hukuk Dairesinin 22.12.2020 tarih ve 2019/5206 Esas, 2020/8874 Karar Sayılı kararı, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 21/06/2021 gün ve 2021/ 2457 esas ve 2021 / 3304 karar sayılı kararı, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2021/13625 esas ve 2022/8912 karar sayılı 16/06/2022 günlü kararı)
TRH 2010 mortalite tablosunun uygulanması ve progresif rant yönteminin kullanılarak davacıların gerçek zararları belirlenerek HMK 353/1-b-2 maddesi gereğince dairemizce karar verilmesi olanağı bulunmaktadır.
Her ne kadar HMK 357 maddesi gereğince davacıların Bölge Adliye Mahkemesinde ıslah imkanı bulunmamakta ise de dairemizce yeninde kurulacak hükümde davacıların ilk derece mahkemesinde yapmış oldukları ıslah beyanı dikkate alınarak verilerek varsa davacıların fazlaya dair haklarının saklı tutulması şeklinde tespit hükmü de kurulması olanağı bulunmaktadır. Böylece davacılar tarafından açılan destekten yoksun kalma tazminatı davasına ilişkin yargılamanın makul sürede tamamlanması sağlanabilecektir.
Bu nedenlerle Dairemizce hesap uzmanı bilirkişiden destekten zararına ilişkin olarak rapor aldırılarak sonucuna göre Dairemizce HMK 353/1-b-2 maddesi gereğince yeniden hüküm kurulabileceği düşüncesinde olduğumdan ilk derece mahkemesinin kararın ikinci kere HMK 353/1-a-6 maddesi gereğince kaldırılması yönünde ki sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyorum.
Öte yandan usul ekonomisi, medenî yargılama hukukuna egemen olan ilkelerden biridir. Anayasanın 141. maddesinin dördüncü fıkrasında ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 77. maddesinde ifade edilen emredici nitelikteki bu ilke, yargılamanın amacına hizmet eden araçlardan biridir. Usul ekonomisi, yasalarda öngörülen düzenleme çerçevesinde yargılamanın kolaylaştırılmasını, yargılamada öngörülen olağan zaman süresinin asılmamasını ve gereksiz gider yapılmamasını amaçlar ve bunu hâkime bir görev olarak yükler.(Yılmaz, E., Usul Ekonomisi, AÜHFD, 2008, s.243) Yargıtaya göre de usul ekonomisi adaletin ucuz, çabuk ve isabetli olarak sağlanmasının temel kurallarındandır.
Mahkemece yapılan yargılamada karar tarihi itibari ile yerel mahkemece toplanılması gereken tüm deliller toplanılmıştır. Karar aşamasına gelmiş bir dosyanın, destek paylarının hatalı olarak belirlendiği şeklindeki yanlışlıktan kaynaklı olarak yapılan istinaf başvrusunun kabulü ile Dairemizce ek rapor alınmadan HMK 353/1-a-6 maddesi gereğince ilk derece mahkemesi kararın kaldırılmasına karar verilmesi, akabinde ilk derece mahkemesinin Dairemizin bu kararını dikkate almayarak yeniden ilk kararını tekrar etmesi ve bu karar üzerine yapılan ikinci istinaf başvurusu üzerine dairemizce ikinci kere HMK 353/1-a-6 maddesi gereğince kararın kaldırılmasına karar verilmesinin yargılanın nedensiz yere uzamasına sebep olduğu kanaatindeyim. Zira Mahkemenin ilk karar tarihi 07/02/2018 olup bu tarihten itibaren geçen 5 yıllık süreçte sadece bir ek rapor alınarak karar verilmesi hususunda raporun hangi mahkeme tarafından alınması gerektiği noktasında uyuşmazlık bulunmaktadır. Bu durum artık yargılamanın nedensiz yere uzamasına neden olmuş olduğundan Dairemizce ek rapor alınarak karar verilmesi gerektiği kanaatindeyim zira ek rapor alınmasına ilişkin ortaya çıkan bu durum 6100 sayılı HMK’nın 141/son maddesindeki “Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.” hükmüne ve 6100 sayılı HMK’nın 30. maddesindeki “Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür” hükmünün açık ihlali niteliğinde olmakla birlikte AİHS 6. Maddesi ile Anayasamızın 36 maddesinde yer alan adil yargılanma hakkı kapsamında olan makul sürede yargılanma hakkının ihlali sonucu doğurabilecektir.
Bu aşamada, yukarıda yazılı anayasa normu ve yasa normu istinaf yargılaması içinde geçerli olduğu kuşkusuzdur. Dosya kapsamından davanın esası ile ilgili bilgi, belge ve delillerin karar tarihi itibariyle dosya arasında olduğu anlaşılmaktadır. HMK 353, 354 ve 373. maddeleri de göz önünde bulundurularak, dairemizce ek rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, İlk Derece Mahkemesi kararının ikinci kere HMK 353/1-a-6 maddesi gereğince kaldırılarak dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine ilişkin sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyorum.

Başkan

İş bu karar 5070 Sayılı Yasa hükümlerine uygun olarak elektronik imza ile imzalanmıştır.