Emsal Mahkeme Kararı Adana Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2022/384 E. 2023/2261 K. 28.11.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ADANA BAM 3. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2022/384 – 2023/2261
T.C.
ADANA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2022/384
KARAR NO : 2023/2261

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

BAŞKAN : …
ÜYE : …
ÜYE : …
KATİP : …
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ADANA 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 02/12/2021
NUMARASI : … Esas, … Karar

DAVACI : … …- T.C:
VEKİLİ : Av…
DAVALI : …
VEKİLİ : Av…
DAVA : Tazminat

KARAR TARİHİ : 28/11/2023
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 28/11/2023

Adana 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 02/12/2021 tarih ve … Esas, … Karar sayılı kararına yönelik olarak istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla Dairemize gönderilen dosyanın yapılan incelemesinde;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 07/01/2017 günü sürücü … … sevk ve idaresindeki tescilsiz motosikleti ile seyir halinde iken davalı şirkete sigortalı sürücü … … sevk ve idaresindeki aracın çarpması sonucu meydana gelen kazada müvekkilinin yaralandığını belirterek 3.200,00 TL daimi maluliyet tazminatı ile 100,00 TL gecici iş göremezlik tazminatının 10/08/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Meydana gelen kazada müvekkili şirketin herhangi bir sorumluluğunun bulunmadığını, müvekkili şirketin sorumluluğunun poliçe limiti ile sınırlı olabileceğini belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece, davanın kabulüne, geçici iş göremezlikten kaynaklanan 4.212,18 TL ve sürekli iş göremezlikten kaynaklanan 140.895,34 TL olmak üzere toplam 145.107,52 TL maddi tazminatın 01/07/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ: Karara karşı davalı vekili; Müvekkili şirket tarafından davacıya daha önce 23.039,33 TL ödeme yapıldığını, bakiye tazminatın bulunmadığından davanın reddinin gerektiğini, maluliyet tespit işlemleri yönetmeliğine göre alınan maluliyet raporuna göre hüküm kurulmasının hatalı olduğunu, özürlülük ölçütü yönetmeliğine davacının kalıcı maluliyetinin bulunmadığının tespit edildiğinden davanın reddi gerektiğini, teminat kapsamında olmayan geçici iş göremezlik yönünden hükmedilen tazminata itiraz ettiklerini, TRH yaşam tablosu üzerinden %1,8 teknik faiz uygulanarak rapor alınması gerekirken %10 teknik faiz uygulanarak rapor alınmasının hatalı olduğunu, hesaplama yönetimine itiraz ettiklerini, dava tarihi yerine 01/07/2017 tarihinden itibaren yürütülmesinin hatalı olduğunu, faiz başlangıç tarihine itiraz ettiklerini, müvekkili şirketin sorunluluğunu dava öncesinde yerine getirdiğini, bu durumda hatalı şekilde bakiye alacağın tespit edilmesinin ve dava tarihinden önce bir tarihten faiz yürütülmesinin hatalı olduğunu, davanın açılmasına sebebiyet verilmediğini, müvekkili şirketi aleyhine yargılama giderlerine, faize ve vekalet ücretine hükmolunmaması gerektiğini belirterek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 49, 50, 54. ve 55. maddeleri kapsamında, trafik kazasına dayalı açılan, çalışma gücünün azalmasından veya yitirmesinden doğan (malüliyet) maddi tazminat davasıdır.
İlk derece mahkemesince, davanın kabulüne karar verilmiş, karar davalı vekili tarafından istinaf edilmiştir.
Davalı vekilinin hükme esas alınan maluliyet durumuna yönelik istinaf başvurusunun incelenmesinde;
Bilindiği üzere Yargıtayın yerleşik uygulamasına göre 01/06/2015 ile 20/02/2019 tarihleri arasındaki meydana gelen kazalar için 30/03/2013 tarihli ve 28603 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik çerçevesinde düzenlenmiş sağlık kurulu raporu alınması gerekmektedir.
Somut olayda; mahkemesince alınan 23.12.2020 tarihli Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Kurulu tarafından düzenlenen maluliyet raporunda; Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik hükümleri çerçevesinde davacının tüm vücut engellilik oranının değerlendirilemeyeceğinin bildirildiği anlaşılmaktadır.
Söz konusu rapora karşı taraf vekillerince itiraz edilmiş ise de Yerel Mahkemece; “ATK 2. İhtisas Kurulunun 23/12/2020 tarih ve 16898 sayılı raporunda… Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine göre davacının maluliyet oranı ve geçici işgöremezlik süresinin tespit edildiğine dair kanaat bildirildiği görülmekle söz konusu rapor gerekçeli ve denetime elverişli olduğundan davacı ve davalı vekillerinin maluliyet raporuna itiraz ve yeniden maluliyet raporu alınması taleplerinin ayrı ayrı reddine, ” karar verildiği görülmektedir.
Oysa ki ATK 2. İhtisas Kurulunun 23/12/2020 tarih ve 16898 sayılı raporunda Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine göre davacının maluliyet oranı ve geçici işgöremezlik süresinin tespit edilmediği, rapor içeriğinde irdelenen Dr. Ömer Lütfi Özkan imzalı ve 01.06.2017 tarihli özel bilirkişi raporunda Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine göre davacının %13 oranında malul sayılacağının ve iyileşme süresinin 4 aya kadar uzayabileceği ve bu süre zarfında %100 malul sayılacağının belirtildiği görülmekle, Mahkemece sehven söz konusu maluliyet durumu ve oranı ATK raporunda belirtilmiş kabul edilerek hükme esas alınarak hesap raporu düzenlenmiş ve buna göre karar verilmiştir.
Bilindiği üzere Yargıtayın yerleşik uygulamasına göre maluliyet oranları Adli tıp Kurumu ilgili İhtisas dairesi ya da Üniversitelerin Adli Tıp Anabilim dalı başkanlığından oluşturulacak bilirkişi heyetinden alınacak rapora göre belirlenmesi gerekmektedir.
Bu itibarla adli tıp uzmanı özel bilirkişi tarafından düzenlenen maluliyet raporunda belirtilen maluliyet durumunun hükme esas alınması kabul edilemez. Bu yönü ile davalı vekili istinaf başvurusunda haklı bulunmuştur.
Ancak üzerinde durulması gereken husus, usul hukuku anlamında davacının maluliyetinin tespitine yönelik doğru yönetmelik hükümleri ile ATK’ndan yeniden bir rapor alınmasının mümkün olup olmadığıdır.
ATK 2.İhtisas Kurulunun 30.04.2019 tarihli ön raporu ile; “Kişi hakkında mütalaa düzenlenebilmesi için; 1- Kişinin en yakın eğitim ve araştırma hastanesi veya üniversite hastanesi Ortopedi Kliniğine sevki sağlanarak; sol tibia ve talus ile sol radius kırıklarına yönelik yeni yaptırılacak eklem açıklıklarını dereceleri ile belirtir, nötral sıfır metoduna göre, sağ ve sol taraf mukayeseli (bilateral) yapılacak ortopedik muayenesi ile yeni çekilecek kırık alanını içine alan iki yönlü direk grafilerin dijital ortamda (DİCOM) CD kopyasının ve bu incelemeler sonucu düzenlenecek raporlarının teminen gönderilmesi…” talep edilmiş, davacı vekili tarafından sunulan 13.05.2019 tarihli dilekçe ile “Adli Tıp Kurumu İstanbul İkinci Adli Tıp İhtisas Kurulu’nun 30/04/2019 tarihli yazısına istinaden gerekli evrakların tamamlanması için İnönü Üniversitesi … … Tıp Merkezi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne elden takip yetkisi verilerek müzekkere yazılması” talep edilmiştir. Yerel Mahkemece söz konusu müzekkere yazılmış ise de yargılamanın ilerleyen aşamalarında müzekkere akıbeti sorulduğunda, Malatya Ünv. … … Tıp Merkezi Hastanesi Başhekimliği tarafından ” Adı geçen … …’nın hastanemiz otomasyon sistemlerinde herhangi bir kaydı bulunmamaktadır” şeklinde yanıt verildiği görülmüş, bunun üzerine Mahkemece davacı vekiline müvekkilinin İnönü Ünv. Tıp Fak. Hastanesi Başhekimliğine müracaatını sağlamak ve müracaat ettiğine dair belge ibraz etmesi için verilen kesin süre içerisinde söz konusu belgenin ibraz edilmediği anlaşılmış ve belgenin ibraz edilmemesi üzerine Yerel Mahkemece “Dosyanın İstanbul ATK 2.Adli Tıp İhtisas Kurulu’na tevdi edilerek, dosya kapsamındaki bilgi, belge ve hastane evrakları üzerinde maluliyet raporu alınmasının istenilmesine, bu evraklar ile maluliyet raporu düzenlenemiyor ise raporun düzenlenemediğinin bildirilerek dosyanın işlemsiz olarak mahkememize gönderilmesinin istenilmesine,” karar verildiği görülmüştür.
Yerel Mahkeme’nin söz konusu ara kararı ile ATK 2.Adli Tıp İhtisas Kurulu’na gönderilen dosyada Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Kurulu tarafından düzenlenen 23.12.2020 tarihli maluliyet raporunda; istenilen son durum muayene evraklarının dosya içerisinde görülememesi nedeniyle Mahkemece istenildiğine göre mevcut belgelere göre yapılan değerlendirmede özel bilirkişi tarafından sunulan maluliyet raporunda belirtilen muayene bulgularıyla yeterli kanaat oluşmadığından davacının yaralanmasının Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik hükümleri çerçevesinde tüm vücut engellilik oranının değerlendirilemeyeceğinin bildirildiği anlaşılmaktadır.
Her ne kadar davacı vekili tarafından maluliyet ve hesap raporuna itirazlarında; müvekkilinin ilgili hastaneye sevk işlemlerinin yapıldığı ancak bu hastanede gerekli işlemlerin COVID19 vakıaları nedeniyle yapılamadığı, COVID19 salgın hastalığı nedeniyle acil işlemlerin yapıldığı ve ortopedi bölümünde muayene işleminin acil işlem sayılmadığından yapılamadığının belirtildiği, müvekkilinin ATK 2.İhtisas Kurulunun 30.04.2019 tarihli ön rapordaki eksikliklerin giderilmesi için hastaneye sevki hususunda taraflarına yeniden süre verilmesini talep ettiği görülmekte ise de Ülkemizde ve tüm Dünya’da meydana gelen koronavirüs salgınının 2020 yılı başları itibariyle başladığı, oysa ki davacı tarafça yerine getirilmesi gereken ön rapor tarihinin 30.04.2019 tarihi olduğu, davacı vekili tarafından uzun süren sürece ve kendisine verilen kesin süreye rağmen ön rapor gereği yerine getirilmediğinden ATK raporunun mevcut belgelere göre hazırlanarak Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik hükümleri çerçevesinde tüm vücut engellilik oranının değerlendirilemeyeceğinin belirtilmiş olması karşısında davacı tarafın kalıcı maluliyetinin ispatlanamadığının kabulü ile kalıcı iş göremezlikten kaynaklanan maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiğinden davalı vekilinin bu yöndeki istinaf başvurusu haklı bulunmuştur.
Davadan önce yapılan ödemenin kalıcı iş göremezlik tazminatına yönelik yapıldığı anlaşıldığından kaldırma sebebi dikkate alınarak ödemenin zararı karşılayıp karşılamadığına yönelik istinaf başvurusu inceleme konusu yapılmamıştır.

Davalı vekilinin geçici iş göremezlik tazminatından sorumlu olmadıklarına yönelik istinaf başvurusunun incelenmesinde;
Davalı vekili müvekkili kurumun geçici iş göremezlik tazminatından sorumlu olmadığını ileri sürmüş ise de, 09/10/2020 günlü resmi gazetede yayınlanan Anayasa Mahkemesinin 2019/40-2020/40 Esas-Karar sayılı 17/07/2020 günlü kararı dikkate alındığında davacının zararının belirlenmesinde 01/06/2015 günlü ZMSS genel şartlarının dikkate alınamayacağı anlaşılmaktadır. Bu yönüyle davacının tedavi sürecinde uğramış olduğu geçici iş görmezlik zararının davacının gerçek zararı niteliğinde olduğu, dolayısıyla davalı sigorta şirketi tarafından davacının uğramış olduğu bu zararın karşılanması gerektiği anlaşıldığından bu miktar yönünden davanın kabulüne karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmamakla, buna dair istinaf başvurusunun reddi gerekmiştir.(Aynı yönde Yargıtay 17. HD’nin 2019/6271 E ve 2020/8104 K sayılı 03/12/2020 günlü kararı)
Davalı vekilinin hesap raporuna yönelik istinaf başvurusunun incelenmesinde;
Davalı vekili hükme esas alınan hesap raporunda prograsif rant yöntemi kullanılmasının hatalı olduğunu, hesaplamanın TRH 2010 yaşam tablosu ve 1,8 teknik faize göre yapılması gerektiğini ileri sürmüş ise de, hükme esas alınan 11.05.2021 tarihli aktüer raporunun Anayasa Mahkemesinin 2019/40-2020/40 Esas-Karar sayılı 17/07/2020 günlü kararı, Danıştay 8. Dairesinin 2020/5413 sayılı dosyasında ZMMS genel şartlarının bazı maddelerine ilişkin verilen yürütmeyi durdurma kararı sonucu oluşan Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin kararları ile uyumlu şekilde TRH 2010 yaşam tablosu ve prograsif rant yöntemi kullanılmak sureti ile hazırlandığı anlaşılmakla davalı vekilinin bu yöndeki istinaf talebinin reddine karar vermek gerekmiştir.
Davalı vekilinin faiz başlangıç tarihine yönelik istinaf başvurusunun incelenmesinde;
Sigorta şirketinin poliçe kapsamında sorumlu olduğu tazminatı 2918 sayılı KTK 99. maddesi gereğince başvuru tarihinden itibaren 8 iş günü içerisinde ödemesi gerekmektedir. Bu süre içinde ödeme yapılmaz ise bu süre sonra erdikten sonra 9.gün sigorta şirketinin temerrüde düştüğü kabul edilir. Davacı tarafın davadan önce sigorta şirketine bir başvuruda bulunmaması halinde yada başvuru ispatlanmadığı hallerde davalı sigorta şirketinin dava tarihi itibari ile temerrüte düştüğü kabul edilerek bu tarihten itibaren faize hükmolunması gerekmektedir.
Davalı sigorta şirketi vekili her ne kadar mahkemesince hükmolunan tazminata uygulanan faizin başlangıç tarihinin hatalı olduğunu ileri sürmüş ise de, davalı sigorta şirketine 20.06.2017 tarihinde başvuru yapıldığı ve davalı sigorta şirketi tarafından davacıya eksik ödeme yapıldığı anlaşıldığına göre, hükmolunan tazminata başvuru tarihinden 8 iş günü sonrasına denk gelen tarih olan 01.07.2017 tarihinden itibaren faiz uygulanmış olmasında herhangi bir yanlışlık bulunmamaktadır. Bu yönüyle istinaf başvurusu haksız bulunmuştur.
Davalı vekili vekalet ücretinden sorumluluklarının bulunmadığını ileri sürmüş ise de davacı tarafından usulüne uygun başvuruda bulunulduğu ve davalı tarafça yapılan ödemenin eksik olduğu anlaşılmakla davalı vekilinin vekalet ücretinden ve yargılama giderinden sorumluluğunun bulunmadığı yönündeki istinaf başvurusunun da reddi gerekmiştir.
HMK’nın 355. Maddesi gereği, kamu düzenine aykırılık teşkil eden hususlar hariç tutularak, istinaf neden ve gerekçeleri ile sınırlı olmak üzere yapılan incelemede;
HMK 353/1-b-2 maddesine göre” Yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında” duruşma yapılmadan karar verilebileceği düzenlenmiştir. Dosya kapsamına göre yeniden yargılama yapılmasına gerek bulunmadığı, davalı vekilinin istinaf başvurusu kısmen haklı görülmekle davacının kalıcı iş göremezlikten kaynaklanan maddi tazminat talebinin reddine karar verilmek üzere yeniden hüküm kurulmak suretiyle HMK’nın 353/1-b.2 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesi gerekmiş olup aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KISMEN KABULÜ ile,
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-b/2. maddesi hükmü uyarınca düzelterek yeniden esas hakkında karar verilmek üzere Adana 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 02/12/2021 tarih ve … Esas, … Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353.maddesinin 1.fıkrası (b) bendinin 2.maddesi uyarınca düzelterek yeniden esas hakkında karar verilmesi gerektiği anlaşılmakla;
2-Davanın KISMEN KABULÜ ile,
– Geçici iş göremezlikten kaynaklanan 4.212,18 TL maddi tazminatın 01/07/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
– Kalıcı iş göremezlikten kaynaklanan maddi tazminat talebinin REDDİNE,
3-a-)Alınması gerekli 287,73 TL nisbi karar ve ilam harcının peşin alınan 35,90 TL peşin harç ile 544,00 TL ıslah harcı olmak üzere toplam 579,90 TL harçtan mahsubu ile, fazla yatan 292,17 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
b-)İlk derece mahkemesince 02/12/2021 günlü karar ile davalıdan tahsiline karar verilen harcın davalıdan tahsil edilmemiş olması ve fakat harç tahsil müzekkeresi çıkartılmış olması halinde söz konusu harç tahsil müzekkeresinin tahsil edilmeksizin iadesinin ilk derece mahkemesince istenilmesine,
c-)Harç tahsil edilmiş ise tahsil edilen miktarın yatıran tarafa iadesine,
4-Davacı tarafından yapılan 35,90 TL başvurma harcı ile 287,73 TL harç olmak üzere toplam 323,63 TL harcın davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Davacı tarafından yapılan tebligat, posta, adli tıp bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 2.065,75 TL yargılama giderinden kabul ve red oranına göre hesaplanan 59,96 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, bakiye kısmın davacı üzerinde bırakılmasına,
6-Davacı kendisini vekille temsil ettirdiğinden AAÜT uyarınca hesaplanan 4.212,18 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
7-Davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden AAÜT 13/3 md. uyarınca hesaplanan 4.212,18 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
8-HMK’nın 333. Maddesi uyarınca hükmün kesinleşmesinden sonra taraflarca yatırılan ve kullanılmayan gider avanslarının bulunması halinde ilgililerine iadesine,
İstinaf giderleri açısından;
9-Davalı tarafça yatırılan istinaf karar harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde iadesine,
10-İstinaf aşamasında duruşma yapılmadığı için istinaf incelemesi için vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
11-Davalı tarafından istinafa dosya gönderme ücreti masrafı yapılmadığından karar verilmesine yer olmadığına,
12-Kesin olan işbu kararın taraflara tebliği, avans iade ve harç tahsil işlemlerinin HMK’nın 359/3. maddesi gereğince İlk Derece Mahkemesince yerine getirilmesine,
13-Talep halinde inceleme konusu kararın icrasının geri bırakılması için İİK’nın 36/1 maddesi gereğince, varsa, İstinaf eden tarafça yatırılan nakit teminatların veya sunulan banka teminat mektuplarının dosya kapsamı ve kararın niteliğine göre İİK’nın 36/5. fıkrası gereğince yatıran/sunan tarafa İADESİNE,

Dair, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362. maddesi gereğince; miktar veya değeri iki yüz otuz sekiz bin yedi yüz otuz (238.730,00) Türk Lirasını geçmeyen davalara ilişkin kararlar hakkında temyiz yoluna başvurulamayacağından miktar itibari ile KESİN olmak üzere dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda oy çokluğu ile karar verildi.28/11/2023

Başkan- Üye- Üye- Katip-
(muhalif üye)

MUHALEFET ŞERHİ

Mahkemenin hükme esas aldığı, Adli tıp uzmanı özel bilirkişi tarafından düzenlenen maluliyet raporunda belirtilen maluliyet durumunun hükme esas alınmasının kabul edilmesi tarafımın görüşüne göre de yerinde değildir. Ancak sayın çoğunluk tarafından da belirtildiği üzere, üzerinde durulması gereken husus, usul hukuku anlamında davacının maluliyetinin tespitine yönelik doğru yönetmelik hükümleri ile ATK’ndan yeniden bir rapor alınmasının mümkün olup olmadığıdır.
Her ne kadar sayın çoğunluk tarafından, davacı vekili tarafından uzun süren sürece ve kendisine verilen kesin süreye rağmen ön rapor gereği yerine getirilmediğinden ATK raporunun mevcut belgelere göre hazırlanarak Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik hükümleri çerçevesinde tüm vücut engellilik oranının değerlendirilemeyeceğinin belirtilmiş olması karşısında davacı tarafın kalıcı maluliyetinin ispatlanamadığının kabulü ile kalıcı iş göremezlikten kaynaklanan maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiğinden davalı vekilinin bu yöndeki istinaf başvurusu haklı bulunmuş ise de tarafımca bu görüşe iştirak edilmemiştir.
Zira hem davacı vekili hem de davalı vekilinin söz konusu 23.12.2020 tarihli maluliyet raporuna itirazları bulunmakla, davacı vekili tarafından maluliyet ve hesap raporuna itirazlarında; müvekkilinin ilgili hastaneye sevk işlemlerinin yapıldığı ancak bu hastanede gerekli işlemlerin COVID19 vakıaları nedeniyle yapılamadığı, COVID19 salgın hastalığı nedeniyle acil işlemlerin yapıldığı ve ortopedi bölümünde muayene işleminin acil işlem sayılmadığından yapılamadığının belirtildiği, müvekkilinin ATK 2.İhtisas Kurulunun 30.04.2019 tarihli ön rapordaki eksikliklerin giderilmesi için hastaneye sevki hususunda taraflarına yeniden süre verilmesini talep ettiği görülmektedir.
Bilindiği üzere Ülkemizde ve tüm Dünya’da meydana gelen koronavirüs salgını sebebiyle birçok acil vakıalar ve kritik sağlık sorunu yaşayanlar bulunması nedeniyle önceliğin bu hastalara verildiği, acil olmayan ameliyat ve tedavilerin, salgın sonrasına ötelendiği, Sağlık Bakanlığı çalışanlarının acil branşlara yönlendirildiği bir süreç yaşanmıştır.
Yerel Mahkeme tarafından 18.06.2020 tarihinde verilen kesin süre içerisinde hastaneye müracaat edildiğine dair belge ibraz edilmemiş olması nedeniyle mevcut belgelere göre ATK maluliyet raporunun düzenlendiği ve 18.06.2020 tarihinin de koronavirüs salgınının yoğun olduğu döneme denk geldiği kabul edildiğinde, davacı tarafın ön raporda belirtilen eksiklikleri giderememesinin, kendisinden kaynaklanmayan bir eksiklik olduğu değerlendirilerek, davacı tarafa ön rapor gereğini yerine getirmek üzere yeniden kesin süre verilerek sonucuna göre işlem tesis edilmesi gerektiği kanaatinde olmamla, bu itibarla her ne kadar Mahkemece hükme esas alınan maluliyet durumu yerinde değil ise de Adli Tıp Kurumu ilgili İhtisas dairesi ya da Üniversitelerin Adli Tıp Anabilim dalı başkanlığından oluşturulacak bilirkişi heyetinden Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik çerçevesinde düzenlenmiş sağlık kurulu raporu alınması gerektiğinden davacı tarafa yeniden kesin süre verilerek ön rapor gereğinin sağlanması ve kesin süre içerisinde gereği yerine getirildiği takdirde maluliyet raporu alınması, aksi halde davacının maluliyeti değerlendirilemediğinden kalıcı maluliyetinin ispatlanamadığının kabulünün gerektiği kanaatinde olduğumdan, sayın çoğunluğun bu aşamada kalıcı iş göremezlik tazminatı talebinin reddine karar verilmesi gerektiğine yönelik görüşüne iştirak etmemekteyim.

Muhalif Üye-

İş bu karar 5070 Sayılı Yasa hükümlerine uygun olarak elektronik imza ile imzalanmıştır.