Emsal Mahkeme Kararı Adana Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2022/230 E. 2023/2045 K. 07.11.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ADANA BAM 3. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2022/489 – 2023/2066
T.C.
ADANA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2022/489
KARAR NO : 2023/2066

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :

İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ : Adana 2. Asliye Ticaret Mahkemesi
NUMARASI : 2018/… Esas, 2021/… Karar

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVA : Tazminat (Ölüm ve cismani zarar sebebiyle açılan tazminat)
KARAR TARİHİ : 09.11.2023
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH :

Adana 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 01.12.2021 tarih ve 2018/… Esas, 2021/… Karar sayılı kararı aleyhine, istinaf başvurusunda bulunulmuş ve Mahkemece dosya Dairemize gönderilmiş olmakla HMK 352. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Tarafların iddia ve savunmalarının özeti:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 08.01.2017 tarihinde müvekkili …’ın Adana İli Yüreğir İlçesi … içerisinden yaya olarak kahvehaneye giderken siyah renkli, plakası, markası ve sürücüsü bilinmeyen bir aracın kendisine arkadan çarparak olay yerinden uzaklaşması sonucu yaralanmalı trafik kazası meydana geldiğini belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak koşuluyla 1.000,00-TL maddi tazminatın davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davacı vekili tarafından sunulan 25.12.2018 tarihli dilekçesi ile HMK 31 gereğince dava dilekçesinde belirtilen taleplerini 500,00 TL geçici iş göremezlik ve 500,00 TL kalıcı maluliyet olmak üzere toplam 1.000,00 TL olarak belirlemiş olduğu görüldü.
ISLAH : Davacı vekili 26.01.2021 havale tarihli dilekçesi ile dava değerini geçici iş göremezlik tazminatı yönünden 4.212,51 TL’ye, kalıcı iş göremezlik tazminatı yönünden ise 42.596,77 TL’ye olmak üzere toplamda 46.809,28‬ TL’ye ıslah etmiş, devamında sunduğu 25.03.2021 tarihli dilekçesi ile ise geçici iş göremezlik tazminatı yönünden dava değerini kalıcı iş göremezlik tazminatı yönünden 49.964,87 TL’ye ıslah etmiş, geçici iş göremezlik tazminatı yönünden ise 26.01.2021 tarihli ıslah dilekçesinde ıslah ettiği miktar olan 4.212,51 TL üzerinden talebini devam ettirmiş ve ıslah talebinde bulunmamış 25.03.2021 tarihli ıslah dilekçesinin toplamı ise 54.177,38 TL olmakla davayı toplamda 54.177,38 TL üzerinden ıslah etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; haksız ve mesnetsiz açılan davanın reddine, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile 49.964,87 TL kalıcı maluliyet tazminatının 21.02.2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verildiği görüldü.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF NEDENLERİ: Karara karşı davalı vekili verdiği istinaf dilekçesinde özetle; davacı tarafın dava açılmadan önce müvekkiline başvuru esnasında eksik olduğu anlaşılan belgeleri sunmamış olması nedeniyle davanın dava şartı yokluğu nedeniyle davanın reddi gerekirken davanın kabulüne karar verilmesinin bozma sebebi olduğunu, karara dayanak yapılan maluliyet raporunun hükme esas alınamayacağını ve aldırılacak olan maluliyet raporunun ATK 3. İhtisas Dairesi’nden ve Erişkinler İçin Engellilik Değerlendirmesi Hakkında Yönetmeliğe uygun olarak hazırlanmasının gerektiğini, bir davanın, ikinci kez ıslah edilemeyeceğinden ilk ıslah edilen miktardan fazlasına hükmedilemeyeceğini, kazaya sebebiyet verdiği iddia edilen taşıtın cinsinin tespiti ve araç plakası ve sürücüsünün tespit edilemediğinin ispatlanmasının gerektiğini, davaya konu kazanın oluşumundaki kusur oranlarının tespitinin adli tıp veya alanında uzman bir kusur bilirkişi heyeti vasıtasıyla yapılması gerekmekte iken kusur tespitinin hatalı yapılmış olduğunu, maluliyet tazminatının hesaplanmasında, TRH-2010 tablosunun kullanılması halinde uygulanacak teknik faizin (iskonto oranı) 1,65 olması gerektiğini, SGK tarafından davacıya ödenmiş veya ödenen rücuya tabi tazminat miktarının tespit edilerek müvekkili kurum tarafından ödenecek tazminattan mahsup edilmesinin gerektiğini, faizin başlangıç tarihinin hatalı olduğunu beyan ederek kararın kaldırılması ile talepleri doğrultusunda karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 49, 50, 54/1-3 ve 55. maddeleri kapsamında, trafik kazasına dayalı açılan, çalışma gücünün azalmasından veya yitirmesinden doğan (malüliyet) maddi tazminat davasıdır.
İlk derece mahkemesince, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmü, davalı vekili istinaf etmiştir.
Davalı vekilinin dava açılmadan evvel, davalı kuruma 2918 sayılı KTK 97. md.si gereği usulüne uygun bir başvuruda bulunulmadığına ilişkin istinaf başvurusunun incelenmesinde;
Davacıların dava dilekçesinin dilekçesi ekinde 09.02.2017 gününde davacıya ait T.C. kimlik numarası ve kimlik fotokopisi, olay yeri görgü tutanağı, ifade tutanağı, genel adli muayene formu, epikriz raporu başvuran davacının vekiline ait vekaletname ile gününde başvuru yapmış olduğu, bu başvuruya rağmen davalı tarafından herhangi bir ödeme yapılmadığı görülmüştür.
Buna göre başvuran davacıların, dava açmadan evvel önce gerekli evraklar ile zararın karşılanması için 2918 sayılı KTK 97. md.si gereği usulüne uygun şekilde başvuru yaptığı bu başvurunun davalı sigorta şirketi tarafında kabul edildiği hatta davalı sigorta şirketi tarafından başvurulan evraklar üzerinde inceleme yapıldığı anlaşılmakla, davacıların başvuran tarafından usulüne uygun bir şekilde başvuru yapılmadığına ilişkin istinaf başvurusu kabul edilmemiştir.
Davalı vekilinin olayın gerçekleşme ibiçimine yönelik istinaf başvurusunun değerlenrdilmesinde;
Türk Medeni Kanunun’un 6. maddesine göre “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” 6098 sayılı TBK.nın zararın ve kusurun ispatı başlıklı 50. maddesinde, “Zarar gören, zararını ve zarar verenin kusurunu ispat yükü altındadır. Uğranılan zararın miktarı tam olarak ispat edilemiyorsa hâkim, olayların olağan akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde tutarak, zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirler.” düzenlemesi yapılmıştır.
Bu hale göre haksız fiilini bir türü olan trafik kazası nedeniyle yaralanmadan kaynaklanan zararın tazmini için açılan davada iddia olunan trafik kazasının varlığının ve varsa diğer araç sürücüsünün kusurunun iddia eden tarafından ispat edilmesi gerekir. Davacı tarafından öncelikle maddi vakıanın ispatı ve kazaya neden olan bir aracın mevcudiyeti ve kazada kazaya karışan araçların kusur oranları gibi hususların ispatı gerekir. Somut olayda, 08.01.2017 tarihinde müvekkili …’ın Adana İli Yüreğir İlçesi … içerisinden yaya olarak kahvehaneye giderken siyah renkli, plakası, markası ve sürücüsü bilinmeyen bir aracın kendisine arkadan çarparak olay yerinden uzaklaşması sonucu yaralanmalı trafik kazası meydana geldiği, ambulans ile hastaneye kaldırıldığı, savcılık tarafından yapılan soruşturmada plakası ve sürücüsü tespit edilemeyen şüpheli hakkında daimi arama kararı verildiği, hastaneye kaldırılan davacının adli vaka olarak tespitinin yapıldığı, olay yeri görgü ve tespit tutanağı düzenlendiği, davacının anlatımı, kusur durumu, yaralanması ile iddia edilen kazanın gerçekleşme biçimi ile uyumlu olduğu dikkate alındığında, davalı vekilinin istinaf başvurusu haksız bulunmuştur.
Davalı vekilinin hükme esas alınan kusur raporuna yönelik istinaf başvurusunun değerlenrdilmesinde;
Dosya içinde mevcut 17.10.2018 havale tarihli bilirkişi raporunda; kazanın gerçekleşmesinde davacının %70 oranında kusurlu, firari aracın ise %30 oranında kusurlu olduğu tespit edilmiştir.
Yine dosya içinde mevcut 14.09.2019 tarihli keşfe istinaden hazırlanan 03.07.2019 havale tarihli bilirkişi raporunda; kazanın gerçekleşmesinde davacının %70 oranında kusurlu, firari aracın ise %30 oranında kusurlu olduğu tespit edilmiştir.
Somut olayda, firari sürücü, 08.01.2017 günü saat 16.45 sıralarında, idaresindeki plakası tespit edilemeyen siyah renkli otomobil ile … Sokağı takiben … Sokağa dönüş yaptıktan hemen sonra, sekiz metre kadar ilerlediği anda, aracının sağ ön kısmıyla; gidiş istikametine göre yolun sağında yürümekte olan yaya …’a çarpmasıyla, dava konusu yaya …’ın dördüncü derecede ağır şekilde yaralanmasıyla, yaralanmalı trafik kazası meydana gelmiştir.
Yaya …: 2918 sayılı KTK’nun 68/a4 maddesi ile bu kanuna bağlı yönetmeliğin 138/a4 maddesinde belirtilen “Yayalar, her iki tarafında yaya yolu ve banket bulunmayan veya kullanılabilir durumda olmayan iki yönlü yollarda, gidişlerine göre taşıt yolunun sol tarafından yürümek zorundadırlar.” kuralını ihlal ettiği, yaya yolu olmayan bu taşıt yolunda, yolun sağından yürüyen yayaya göre, yol hakkının araç sürücüsünde oluşu; yaya yolu ve banketin olmadığı, iki yönlü olan bu yol bölümünde, yolun solundan yürümüş olsaydı, karşıdan gelen araçları görerek tedbir alacak, arkasından gelen araçlar ise sağ taraftan geçecekti, yolun solundan yürümesi gerekirken, sağından yürümesi neticesi, arkasından gelen araca karşı tedbir alma imkanının sınırlı olduğu, yol hakkının ise araçta olduğu değerlendirilmiş olup, maruz kaldığı bu kazada, kazanın meydana gelmesinde ana unsuru kendisinin oluşturduğu anlaşılmakla %70 oranında kusurlu olduğu anlaşılmıştır.
Plakası tespit edilemeyen siyah renkli otomobilin firari sürücüsü: firari sürücü tespit edildiği takdirde, 2918 sayılı KTK’nun 52. maddesi ile bu kanuna bağlı yönetmeliğin 101. maddesinde belirtilen “Sürücüler araçlarının hızını hava yol ve trafik durumu ile kavşaklara yaklaşırken araçlarının hızlarını azaltmak zorundadırlar.” kuralını ihlal ettiği, her ne kadar, yolun solunda yürümesi gereken yayanın, yolun sağında yürümesi nedeniyle, yol hakkı kendisinde olsa da; dönüş yapacak sürücü olarak, kavşağa yaklaşırken hızını azaltıp, gerektiğinde karşıdan karşıya geçen yayalara da yol vermesi gerekeceği için, her an durabilecek şekilde dikkatli ve tedbirli dönüş yapması gerekirken, dikkatsiz ve tedbirsiz şekilde, aracının hızını da yeterince azaltmadan dönüş yapıp, yolun sağında yürümekte olan yayaya, arka kısmından gelerek çarptığı kazada, %30 oranında olduğu değerlendirilmiştir. Bu nedenle davalı vekilinin istinaf başvurusu haksız bulunmuştur.
Davalı vekilinin hükme esas alınan hesap raporuna yönelik istinaf başvurusunun değerlenrdilmesinde;
2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 90.maddesined yer alan “…Zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamında tazminatlar bu Kanun ve bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda öngörülen usul ve esaslara tabidir.Söz konusu tazminatlar ve manevi tazminata ilişkin olarak bu Kanun ve genel şartlarda düzenlenen hususlar hakkında 11/01/2011 tarihli ve 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanununun haksız fiillere ilişkin hükümleri uygulanır…” hükmü ile aynı Kanunun 92/i maddesinde yer alan; “… Bu Kanun çerçevesinde hazırlanan zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartları ve ekleri ile tanımlanan teminat içeriği dışında kalan talepler…” şeklindeki düzenleme Anayasa Mahkemesinin 17.07.2020 tarih ve 2019/40 Esas, 2020/40 Karar sayılı kararı ile Karayolları Trafik Kanununun 90.maddesinin birinci cümlesinde yer alan “…ve bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda…” ibaresi ile ikinci cümlesindeki “…ve genel şartlarda…” ibaresinin ve 92.maddesinin (i) bendinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar verilmiştir. Bu durumda mağdurların zararının ve zararın kapsamının 2918 Sayılı Kanun ve 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanununun haksız fiile dair hükümleri ve Yargıtay uygulamalarına göre belirlenmesi gerekmektedir.
Bu çerçevede Yargıtay tarafından verilen emsal kararlarda mağdurların zararının ve zararın kapsamının belirlenmesinde TRH 2010 mortalite tablosunun uygulanması ve progresif rant yönteminin kullanılması içtihat edilmiştir.( Yargıtay 17.Hukuk Dairesinin 24.02.2021 tarih ve 2019/3292 Esas, 2021/1848 Karar Sayılı kararı, Yargıtay 17.Hukuk Dairesinin 14.01.2021 tarih ve 2020/2598 Esas, 2021/34 Karar Sayılı kararı, Yargıtay 17.Hukuk Dairesinin 22.12.2020 tarih ve 2019/5206 Esas, 2020/8874 Karar Sayılı kararı, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 21/06/2021 gün ve 2021/ 2457 esas ve 2021 / 3304 karar sayılı kararı, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2021/13625 esas ve 2022/8912 karar sayılı 16/06/2022 günlü kararı)
İlk derece mahkemesi tarafından tarafından hükme esas alınan 18.03.2021 tarihi hesap bilirkişi raporu incelendiğinde bilirkişinin davacının zararın belirlenmesine ilişkin olarak TRH 2010 yaşam toblosu ve progresif rant yöntemine tespitlerile davacının kalıcı maluliyet zararı belirlenmiştir. Şu durumda, yukarıda açıklanan yerleşik Yargıtay kararları ile mağdurların zararının ve zararın kapsamının belirlenmesinde TRH 2010 mortalite tablosu ve ayrıca progresif rant yönteminin uygulanması içtihad edildiğinden, hesaplama yöntemine ilişkin istinaf haklı görülmemiştir.
Davalı vekilinin hükme esas alınan maluliyet raporuna yönelik istinaf başvurusunun değerlendirilmesinde;
Bilindiği üzere Yargıtayın yerleşik uygulamasına göre maluliyet oranları Adli tıp Kurumu 3. İhtisas dairesi ya da Üniversitelerin Adli Tıp Anabilim dalı başkanlığından oluşturulacak bilirkişi heyetinden kaza tarihi itibari ile yürürlükte olan mevzuat yönetmelik hükümlerine uygun olacak şekilde belirlenmesi gerekmektedir.
Buna göre 01/06/2015 ile 20/02/2019 tarihleri arasındaki meydana gelen kazalar için 30/3/2013 tarihli ve 28603 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan “Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik” çerçevesinde düzenlenmiş düzenlenmiş sağlık kurulu raporu alınması gerekmektedir.
Mahkemesinde hükme esas alınan 22.07.2020 tarihli ATK 2. İhtisas dairesi tarafından düzenlenen maluliyet raporunun, kaza tarihi olan 08.01.2017 tarihinde yürürlükte bulunan 30/3/2013 tarihli ve 28603 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan “Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik” hükümlerine düzenlendiği ve kaza ile oluşan yaralanma arasında illiyet bağı kurulacak şekilde davacının iş bu kaza nedeni ile %4 oranında kalıcı bir maluliyetinin bulunduğu tespit edilmiştir. Bu nedenle davalı vekilinin bu yöndeki istinaf başvurusu haksız bulunmuştur.
Davalı vekilinin ikici defa ıslah dilekçesi verilemeyeceğine ilişkin istinaf başvurusunun değerlendirilmesinde;
Belirsiz alacak davasında davacı, alacağının tam ve kesin olarak belirlenmesinden sonra HMK 107.maddesine dayalı olarak bir kez alacağını artırabilir. Ayrıca davasını HMK 176. ve devamı maddelerine göre bir kez de ıslah edebilir. (Yargıtay 17. HD.’nin 2015/14980 E-2018/8201K., Yargıtay 9. HD’nin 2017/8546 E.-2018/16333 K., Yargıtay 9. HD’nin 2017/8353 E- 2018/13810 K. sayılı kararları)
Davacı vekili Mahkemesine sunmuş olduğu 26.01.201 günlü bedel arttırım dilekçesi ile fazlaya ilişkin haklarına saklı tutarak dava değerini 46.8098,28 TL olacak şekilde arttırmış, daha sonra ise 25.03.2021 tarihli dilekçe ile dava değerinin 49.964,87 olduğunu belirtmiştir. Yukarıda açıklandığı gibi davacı vekilinin belirsiz alacak davasında bir kere bedel arttırım talebinde bulunabilecek, bir kere de davasını ıslah edebilecektir. Bu nedenle davalı vekilinin istinaf başvurusu haksız bulunmuştur.
Davalı vekilinin SGK tarafından davacıya ödeme yapılıp yapılmadığının sorulmadığına ilişkin istinaf başvurusunun değerlendirilmesinde;
Dosya içinde mevcut 11.06.2018 tarihli SGK Adana İl Müdürlüğünün müzekkere cevabında, davacıya herhangi bir ödeme yapılmadığı anlaşılmakla, davalı vekilinin bu yöndeki istinaf başvurusu haksız bulunmuştur.
Davalı vekilinin faiz başlangıç tarihi ve faiz türüne ilişkin istinaf başvurusunun değerlendirilmesinde;
Somut olayda uyuşmazlık, haksız eylemden kaynaklanmaktadır. Haksız eylem faili, ihtar ve ihbara gerek olmaksızın, zararın doğduğu anda, başka bir anlatımla haksız eylem tarihinden itibaren zararın tamamı için temerrüde düşmüş sayılır. Dolayısıyla, zarar gören, gerek kısmi davaya, gerekse sonradan açtığı ek davaya veya ıslaha konu ettiği kısma ilişkin olarak haksız eylem tarihinden itibaren temerrüt faizi isteme hakkına sahiptir.
Sigorta şirketinin poliçe kapsamında sorumlu olduğu tazminatı 2918 sayılı KTK 99. maddesi gereğince başvuru tarihinden itibaren 8 iş günü içerisinde ödemesi gerekmektedir. Bu süre içinde ödeme yapılmaz ise bu süre sonra erdikten sonra 9.gün sigorta şirketinin temerrüde düştüğü kabul edilir. Davacı tarafın davadan önce sigorta şirketine bir başvuruda bulunmaması halinde yada başvuru ispatlanmadığı hallerde davalı sigorta şirketinin dava tarihi itibari ile temerrüte düştüğü kabul edilerek bu tarihten itibaren faize hükmolunması gerekmektedir. Buna göre davalı kuruma 09.02.2017 tarihinde usulüne uygun şekilde başvuruda bulunulduğu dikkate alındığında, 21.02.2017 tarihinde temerrüte düştüğünün kabulü ile yasal faize hükmedilmesi yerinde görülmekle, davalı vekilinin istinaf başvurusu haksız bulunmuştur.
HMK’nın 355. maddesi gereği, kamu düzenine aykırılık teşkil eden hususlar hariç tutularak, istinaf neden ve gerekçeleri ile sınırlı olmak üzere yapılan incelemede;
İlk Derece Mahkemesince açıklanan ve benimsenen nedenlerle dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye ve delillerin taktirinde ve değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, ilk derece mahkemesince davanın yazılı şekilde karar verilmiş olmasında, usul ve esas yönünden yasaya aykırı bir durum bulunmadığı anlaşılmakla, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-İlk Derece mahkemesi kararı usul ve yasaya uygun olduğundan, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 3.413,10 TL istinaf karar harcının, peşin yatırılan 853,80 TL istinaf karar ve ilam harcından mahsubuyla, bakiye 2.559,30 TL harcın davalıdan tahsili ile Hazineye gelir kaydına,
3-Davalı tarafından yapılan istinaf giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-Artan gider avansının bulunması halinde, karar kesinleştiğinde ilgilisine iadesine,
5-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
6-Kesin olan işbu kararın taraflara tebliği, avans iade, harç iade ve harç tahsil işlemlerinin HMK’nın 359/3. maddesi gereğince İlk Derece Mahkemesince yerine getirilmesine,

Dair, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362. maddesi gereğince; miktar veya değeri iki yüz otuz sekin bin yedi yüz otuz (238.730,00) Türk Lirasını geçmeyen davalara ilişkin kararlar hakkında temyiz yoluna başvurulamayacağından miktar itibari ile KESİN olmak üzere dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda oy birliği ile karar verildi. 09.11.2023

Başkan Üye Üye Katip

İş bu karar 5070 Sayılı Yasa hükümlerine uygun olarak elektronik imza ile imzalanmıştır.