Emsal Mahkeme Kararı Adana Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2022/223 E. 2023/2358 K. 12.12.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ADANA BAM 3. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2022/223 – 2023/2358
T.C.
ADANA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2022/223
KARAR NO : 2023/2358

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

BAŞKAN : …
ÜYE : …
ÜYE : …
KATİP : …

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ADANA 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : xx/xx/2021
NUMARASI : 2017/xx Esas, 2021/xx Karar

DAVACI : …
VEKİLİ : Av. …
DAVALI : …
VEKİLİ : Av. …
DAVA : Tazminat (Trafik Sigorta Sözleşmesi Kaynaklı Rücuen)

KARAR TARİHİ : 12/12/2023
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 12/12/2023

Adana 2. Asliye Ticaret Mahkemesi ‘nin xx/xx/2021 tarih ve 2017/… Esas, 2021/… Karar sayılı kararına yönelik olarak istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla Dairemize gönderilen dosyanın yapılan incelemesinde;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; xx/xx/2011 tarihinde … yönetimindeki … plakalı aracın çarpması sonucu davacının yaralanarak sakat kaldığını, bu kaza neticesinde sakat kalan müvekkilinin %58 oranında özür raporunun mevcut olduğu, kazaya karışan aracın davalı sigorta şirketine sigortalı olduğunu bu nedenle fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla davacının kazadan dolayı uğradığı iş gücü kaybı nedeniyle 500,00 TL maddi tazminatın davalı şirkete başvuru tarihini takip eden 8. İş gününün bitimi tarihinden itibaren işleyecek faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesi talep edilmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; kazanın Manisa’de meydana geldiğini, davalı şirketin adresinin İstanbul olduğunu, poliçe tanzim yerinin Manisa olup davalı şirketin Adana’da şubesi bulunmadığını, bu nedenlerle davanın davalı şirketin ticari merkezinin bulunduğu yer İstanbul mahkemelerinde açılması gerektiğinden davanın yetkisiz yerde açılması nedeniyle reddine karar verilmesini talep etmiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile, 9.964,66 TL geçici iş göremezlik tazminatının 13/03/2012 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 84.141,89 TL kalıcı iş göremezlik tazminatının 13/03/2012 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ: Karara karşı davalı vekili; Dava konusu trafik kazasında zamanaşımı süresinin 8 yıl olduğunu, ıslah edilen miktar yönünden davanın zamanaşımı süresini geçtiğini, temerrüdün oluşabilmesi için gerekli olan tüm belgeler ile birlikte sigorta şirketine başvuru yapılması zorunluluğunun olduğunu, davacı tarafın maluliyetine mesnet raporun dava açıldıktan sonra alındığını, en fazla dava tarihinden itibaren faize hüküm kurulabileceğini, raporda, asgari ücrete eklenen asgari geçim indiriminin fazla olduğunu, rapor tarihi itibari ile davacının çocuklarının 18 yaşının üstünde olduğunu, yasa gereği asgari geçim indiriminin her ay mevcut duruma göre yeniden tespit edilerek alınan ücrete eklendiğini, tüm tazminat hesabında asgari geçim indiriminin eşi çalışmayan 2 çocuklu olarak kazanca ekleme yapılarak hesaplama yapılmış olmasının hatalı olduğunu, müvekkili şirketin davacı tarafa 13.03.2012 tarihinde 19.005,78-TL, hesap edilen tazminat miktarından faiz ile birlikte 34.837,59-TL mahsup edilmesi gerekirken sadece faizin mahsup edilmiş olmasının hatalı olduğunu, geçici iş görmezlik dönemine ilişkin hesaplamanın da hatalı olduğunu, Raporda 04.02.2011– 01.07.2011 arası dönem 4 Ay 27 gün olarak gösterilmiş ve 659,82-TL net ücret üzerinden hesaplama yapıldığını, buna göre, 3.233,12-TL olması gerekirken rapora toplam miktarın 3.598,41-TL olarak yazıldığını, raporda 01.07.2011 – 01.01.2012 arası dönem 6 Ay olarak gösterildiğini ve 688,82-TL net ücret üzerinden hesaplama yapıldığını, buna göre, 4.132,92-TL olması gerekirken rapora toplam miktar 4.638,18-TL olarak yazıldığını, bilirkişi raporundaki mevcut hatalar sebebiyle bakiye tazminat miktarının fazla hesaplandığını, kazanın vuku bulduğu yer ve kazanın oluş şekline göre sigortalı araç sürücüsüne verilen kusur oranının fazla olduğunu, dosyanın Karayolları Trafik Fen Heyeti’ne gönderilerek yeniden kusur raporu alınması gerektiğini, Adli Tıp Kurumu Ankara Trafik İhtisas Dairesi Başkanlığı tarafından düzenlenen xx.01.2020 tarihli kusur bilirkişi raporunda kusur dağılımının hatalı yapıldığını, bu raporu kabul etmediklerini belirterek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, TBK’nun 49, 50, 54 ve 55. maddeleri kapsamında, trafik kazasına dayalı açılan, çalışma gücünün azalmasından veya yitirmesinden doğan maddi tazminat davasıdır.
İlk derece mahkemesince, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, karar davalı vekili tarafından istinaf edilmiştir.
Davalı vekilinin kusur durumuna yönelik istinaf başvurusunun incelenmesinde;
Yerel Mahkemece alınan xx.09.2019 tarihli kusur raporunda … plakalı araç sürücüsünün seyri sırasında hızlı bir şekilde, yola ve mevcut şartlara göre gerekli dikkatini göstermediği, direksiyon hakimiyetini kaybederek yolda yürüyen yayaya arkadan çarptığından bahisle %100 oranında kusurlu olduğu, davacı yayanın karayolunun yanında bulunan bankette yürüdüğü sırada meydana gelen kazada kusursuz olduğu belirtilmiştir.
Daha önce Sulh Hukuk Mahkemesi’nin D. İş dosyasından alınan 21.02.2012 tarihli kusur raporunda; … plakalı araç sürücüsünün aydınlık hacada önündeki yayayı görme imkanı bulunmasına rağmen çarpmaya engel olamadığından aracın hızını ayarlayamamak kusurunu işlediğinden %30 oranında tali kusurlu olduğu, yaya olan davacının gidiş istikametinde bulunan banket üzerinden ve yolun karşı bölümünden (solundan) gitmediği, yolun sağından seyrettiği, yol içinde yürümek kusurunu işlediğinden %70 oranında asli kusurlu olduğu belirtilmiştir.
Yerel Mahkemece Ankara ATK Trafik İhtisas Dairesi’nden alınan 22.01.2020 tarihli kusur raporunda ise; … plakalı araç sürücüsünün olay yerine yaklaşırken yolun kenarında olduklarını gördüğü iki kişiden arkada olan davacıya sevk ve idare hatası gösterip arkasından gelen araçları kontrol etmek için ön tarafını kontrol etmediği bir anda aracının sağ ön kesimlerinden arkadan çarptığı olayda dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranışı nedeniyle %85 oranında asli kusurlu olduğu, yaya olan davacının yürüdüğü taraftaki mevcut banketi kullanmayıp can güvenliğini tehlikeye atacak şekilde sırtı gelen araçlara dönük olarak yol içerisinden yürümekle dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranışı nedeniyle %15 oranında tali kusurlu olduğu belirtilmiştir.
Dosyada bulunan kusur raporları arasında çelişki bulunduğu anlaşılmakta ise de TBK 74 maddesi” Hâkim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hâkimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir. Aynı şekilde, ceza hâkiminin kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararı da, hukuk hâkimini bağlamaz.” şeklindedir
“TBK.74 maddesinde haksız eylemin “kusur” öğesi konusunda hukuk hakimine tanınan yetkiler iki bölüm olup, birincisi “kusur bulunup bulunmadığına”, öteki “kusurun derecesini ve zararın tutarını belirlemeye” ilişkindir. Maddenin ilk cümlesine göre “kusurun varlığını” araştırmada yetkileri sınırlı olan hukuk hakimi, maddenin ikinci cümlesine göre “kusurun derecesini ve zarar tutarını belirlemede” tam bağımsız kılınmıştır.
HMK 266 madde (HUMK 275 md.) hükmüne göre kusur oranlarının belirlenmesi teknik değil hukuki bir konudur. Elde edilen teknik bulgulara göre hakim bu oranı belirlemede ihlal edilen kuralları gözönüne almalıdır. ” (Yargıtay 17. HD’nin 2018/6414 2020/4951 E-K sayılı kararı)
Buna göre yukarıda anılan TBK 74 maddesi ile HMK 266. Maddeleri ve Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin anılan kararları bir arada değerlendirildiğinde kusur oranlarının belirlenmesi konusunda mutlak rapor alınması zorunlu olmadığı gibi bu alınan raporların da herhangi bir şekilde bağlayıcılığı bulunmamaktadır, dosya arasındaki bilgilerden kazanın ne şekilde gerçekleştiği belirlenebiliyor ise kusur oranın hakim tarafından belirlenmesi gerekmektedir.
Davalı sigorta şirketine sigortalı … plakalı araç sürücüsü …’in soruşturma aşamasındaki beyanlarında olay yerine yaklaşırken yolun kenarında iki kişi gördüğünü, arkasından gelen araçları kontrol etmek için sağ dikiz aynasına baktığını bu sırada kazanın olduğunu fark ettiğini beyan etmesi, yaya olan davacının yolun sağ tarafından yürüdüğü, yürüdüğü taraftaki mevcut banketi kullanmayıp sırtı gelen araçlara dönük olarak yol içerisinden yürüdüğünün anlaşılması karşısında kazanın bu oluşumuna göre … plakalı araç sürücüsünün yolun kenarından yürüyen iki kişiyi görmesine rağmen sevk ve idare hatası gösterip arkasından gelen araçları kontrol etmek için ön tarafını kontrol etmediği bir anda aracının sağ ön kesimlerinden arkadan çarptığı olayda dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranışı nedeniyle daha ağır kusurlu olduğu, yaya olan davacının yürüdüğü taraftaki mevcut banketi kullanmayıp can güvenliğini tehlikeye atacak şekilde sırtı gelen araçlara dönük olarak yol içerisinden yürümekle dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranışı nedeniyle daha az kusurlu olduğunun kabul edilmesi gerekmekte, böylelikle dava dışı sürücünün daha az kusurlu olduğuna ilişkin Sulh Hukuk Mahkemesi’nin D. İş dosyasından alınan 21.02.2012 tarihli kusur raporuna ya da yaya olan davacının kusursuz olduğuna ilişkin Yerel Mahkemece alınan 26.09.2019 tarihli kusur raporuna itibar edilmemesi gerektiği anlaşılmaktadır. Kazanın oluşuna göre hükme esas alınan Ankara ATK Trafik İhtisas Dairesi tarafından düzenlenen 22.01.2020 tarihli kusur raporuna itibar edilmesinin yerinde olduğu kanaatine varılmakla davalı vekilinin kusur oranına ilişkin istinaf başvurusunun reddine karar vermek gerekmiştir.
Davalı vekilinin ıslah edilen kısmın zamanaşımına uğradığına yönelik istinaf başvurusunun incelenmesinde;
Dava dilekçesi ile davanın fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak açıldığı, davanın kısmi dava olduğunun açıkça belirtilmediği, kaldı ki davacı vekili tarafından sunulan 21.05.2021 tarihli dilekçenin HMK’nun 107. Maddesi gereğince talep arttırım dilekçesi olarak sunulduğu görülmekle, davanın belirsiz alacak talebi ile açıldığının kabulü gerekmektedir.
6100 sayılı HMK hükümleri gereğince, davacının iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın, davanın başında belirtmiş olduğu alacak talebini HMK 107/1. md. hükmüne göre bilirkişi raporu ile tam ve kesin olarak belirlendiği anda arttırması mümkündür. HMK 107/2. md. gereğince yapılacak bu artırım bir ıslah olmadığı gibi, bu artırım nedeniyle zamanaşımı da söz konusu değildir. Bu nedenle davalı vekilinin bu yöndeki istinaf sebebi yerinde görülmemiştir.
Davalı vekilinin faiz başlangıç tarihine yönelik istinaf başvurusunun incelenmesinde;
Sigorta şirketinin poliçe kapsamında sorumlu olduğu tazminatı 2918 sayılı KTK 99. maddesi gereğince başvuru tarihinden itibaren 8 iş günü içerisinde ödemesi gerekmektedir. Bu süre içinde ödeme yapılmaz ise bu süre sonra erdikten sonra 9.gün sigorta şirketinin temerrüde düştüğü kabul edilir. Davacı tarafın davadan önce sigorta şirketine bir başvuruda bulunmaması halinde ya da başvuru ispatlanmadığı hallerde davalı sigorta şirketinin dava tarihi itibari ile temerrüte düştüğü kabul edilerek bu tarihten itibaren faize hükmolunması gerekmektedir.
Davalı sigorta şirketi vekili her ne kadar mahkemesince hükmolunan tazminata uygulanan faizin başlangıç tarihinin hatalı olduğunu ileri sürmüş ise de, davalı sigorta şirketine 14.02.2012 tarihinde başvuru yapıldığı ve davalı sigorta şirketi tarafından davacıya eksik ödeme yapıldığı anlaşıldığına göre hükmolunan tazminata ödeme tarihi olan 13.03.2012 tarihinden itibaren faiz uygulanmış olmasında herhangi bir yanlışlık bulunmamaktadır. Bu yönüyle istinaf başvurusu haksız bulunmuştur.
Davalı vekilinin hesap raporuna yönelik istinaf başvurusunun incelenmesinde;
Davalı vekili tarafından hesap raporuna karşı yapılan istinaf başvurusunda; raporda, asgari ücrete eklenen asgari geçim indiriminin fazla olduğu, rapor tarihi itibari ile davacının çocuklarının 18 yaşın üstünde olduğu, yasa gereği asgari geçim indiriminin her ay mevcut duruma göre yeniden tespit edilerek alınan ücrete eklendiği, tüm tazminat hesabında asgari geçim indiriminin eşi çalışmayan 2 çocuklu olarak kazanca ekleme yapılarak hesaplama yapılmasının hatalı olduğu, müvekkili şirketin davacı tarafa 13.03.2012 tarihinde 19.005,78-TL, hesap edilen tazminat miktarından faiz ile birlikte 34.837,59-TL mahsup edilmesi gerekirken sadece faizin mahsup edilmiş olmasının hatalı olduğu, geçici iş görmezlik dönemine ilişkin hesaplamanın da hatalı olduğu, Raporda 04.02.2011– 01.07.2011 arası dönem 4 Ay 27 gün olarak gösterilmiş ve 659,82-TL net ücret üzerinden hesaplama yapıldığı, buna göre, 3.233,12-TL olması gerekirken rapora toplam miktarın 3.598,41-TL olarak yazıldığı, raporda 01.07.2011 – 01.01.2012 arası dönem 6 Ay olarak gösterildiğini ve 688,82-TL net ücret üzerinden hesaplama yapıldığı, buna göre, 4.132,92-TL olması gerekirken rapora toplam miktar 4.638,18-TL olarak yazıldığı, bilirkişi raporundaki hatalar sebebiyle bakiye tazminat miktarının fazla hesaplandığı ileri sürülmektedir.
Mahkemenin karar tarihinden sonra 09/10/2020 günlü R.G’de yayınlanan AYM’inin 2019/40- 2020/40 E.K sayılı 17/07/2020 günlü kararı sonrasında Yargıtay 17. H.D vermiş olduğu 2019/2861 esas ve 2021/2725 karar sayılı 15/03/2021 günlü kararında ve yine 2021/2772 esas 2021/3174 Karar sayılı 23/03/2021 günlü kararında yine Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 17/06/2021 gün ve 2021/9757 esas ve 2021/3262 karar sayılı kararlarında ve yine Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 2021/3173 E.-2944 K. numaralı 14/06/2021 günlü kararlarında davacının gerçek zararının belirlenmesi noktasında davacının muhtemel bakiye yaşam süresinin TRH 2010 Yaşam Tablosu’na göre belirlenerek ve prograsif rant tekniği kullanılmak suretiyle tazminat miktarının hesaplanması gerektiğine işaret edilmiştir.
Dairemizce davalı vekilinin istinaf başvurusunun değerlendirilebilmesi bakımından; TRH 2010 yaşam tablosu ve prograsif rant tekniği kullanılarak davalı sigorta şirketinin ödemesinin ödeme tarihi itibarı ile davacının zararını karşılayıp karşılamadığı hususun da irdelenerek rapor düzenlenmesi, ödemenin zararı karşılamaması halinde yeni düzenlenecek rapor tarihindeki veriler esas alınarak davalı vekilinin istinaf dilekçesi içeriğinde ve hesap raporuna itiraz dilekçesi içeriğinde belirttiği itirazlarının da değerlendirilmek üzere hesap bilirkişisinden rapor alınmasına karar verilmiş ve hesap bilirkişisi tarafından düzenlenen 12.11.2023 tarihli bilirkişi raporu dosya arasına alınmıştır.
Dairemizce alınan 12.11.2023 tarihli hesap bilirkişi raporunda; davacının asgari ücret düzeyinde geliri olduğu varsayılarak, aktif dönemde olduğu 60 yaşına kadar medeni durumuna uygun (evli-2 çocuklu) agi dahil asgari ücret tutarları üzerinden, sonrasında ise pasif döneme geçecek davacı için agi hariç asgari ücret tutarları üzerinden hesaplama yapıldığı, asgari geçim indiriminin 2022 yılı itibariyle yürürlükten kaldırıldığından sonraki dönemde net asgari ücret tutarı üzerinden hesaplama yapıldığı, davalı sigorta şirketi tarafından davadan önce 13.03.2012 tarihinde yapılan ödemenin davacının zararını karşılamadığının tespit edildiği, davadan önce yapılan ödemenin güncellenmiş değeri ile birlikte hesaplanan tazminattan düşülmesi neticesinde davacının geçici iş göremezlik nedeniyle 8.671,19TL, kalıcı iş göremezlik nedeniyle 475.696,35 TL bakiye tazminat talep hakkının bulunduğu belirtilmiştir.
Davalı vekili tarafından Dairemizce alınan 12.11.2023 tarihli hesap bilirkişi raporuna karşı raporuna karşı sunulan itiraz dilekçesinde; Yerel Mahkeme dosyasındaki hesap bilirkişi raporuna sadece müvekkili şirket tarafından itiraz edildiği ve kararın sadece müvekkili şirket tarafından istinaf edildiğinden ve davacı tarafından Yerel Mahkeme tarafından alınan rapora karşı itirazı ve karara karşı istinaf başvurusu olmadığından müvekkili şirket yönünden usuli kazanılmış hak oluştuğu, davadan önce yapılan ödemenin zararı karşılayıp karşılamadığının ödeme tarihinde geçerli kriterlere göre değerlendirilmesi gerektiği, TRH 2010 yaşam tablosu esas alınarak hesaplama yapılmasının hatalı olduğu, pasif dönem için vergi istisnasız net asgari ücret üzerinden hesaplama yapılması gerektiği, geçici iş göremezlik hesaplamasının kabul edilemeyeceği, davadan önce yapılan ödemenin güncellemesinde asgari ücrette yüzde bazında yaşanan artışların dikkate alınması gerektiği belirtilmiş ise de; raporun, TRH 2010 yaşam tablosu kullanılarak, pasif dönem için agisiz tutar üzerinden değerlendirme yapılarak, daha önce yapılan ödemenin yasal faiz esas alınarak güncellenmek suretiyle hesaplanan tutardan düşülerek, davacı vekilinin Yerel Mahkemece hükme esas alınan rapora karşı itirazlarının bulunması nedeniyle Dairemizce yeni alınan hesap raporunun düzenleme tarihi itibariyle geçerli veriler kullanılarak düzenlenmesinin yerinde olduğu anlaşıldığından davalı vekilinin itirazının reddine karar verilmiş ancak davacı tarafın istinaf kanun yoluna başvurmamış olması sebebiyle davalı lehine usuli kazanılmış haklar korunarak hüküm kurulması gerekliliği gözden kaçırılmamıştır.
Davacı tarafın istinaf yoluna başvurmamış olması nedeniyle Dairemizce alınan raporda belirtilen bedel üzerinden fazlaya ilişkin hakları saklı tutulmamıştır.
Hükme esas alınan hesap raporunun hatalı düzenlendiği anlaşılmakla davalı vekilinin hesap raporuna yönelik istinaf başvurusu bu itibarla haklı görülmüştür.
Her ne kadar yerel mahkeme tarafından kurulan hükümde alınması gereken eksik harcın davalıdan alınarak davacıya verilmesine yönelik hüküm kurulmuş ise de, harçlar kamu düzenine ilişkin olduğundan alınması gereken eksik harcın davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına dair karar verilmiştir.
HMK’nın 355. Maddesi gereği, kamu düzenine aykırılık teşkil eden hususlar ve istinaf neden ve gerekçeleri ile sınırlı olmak üzere yapılan incelemede;
HMK 353/1-b-2 maddesine göre” Yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında” duruşma yapılmadan karar verilebileceği düzenlenmiştir. Dosya kapsamına göre yeniden yargılama yapılmasına gerek bulunmadığı, davalı vekilinin istinaf başvurusu kısmen haklı görülmekle, netice itibariyle Dairemizce alınan hesap raporunda kalıcı iş göremezliğe dair belirtilen tazminat miktarının Yerel Mahkemenin kararında belirttiği tazminat miktarından fazla olduğu görülmekte ise de davacı tarafın istinaf kanun yoluna başvurmamış olması sebebiyle davalı lehine usuli kazanılmış haklar korunarak netice itibariyle Yerel Mahkeme kararında kalıcı iş göremezliğe dair hükmolunan tazminat miktarlına aynen hükmolunmak, geçici iş göremezlik tazminat miktarının Dairemizce alınan raporda belirtildiği gibi 8.671,19 TL hükmolunmak üzere yeniden hüküm kurulmak suretiyle HMK’nın 353/1-b.2 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesi gerekmiş olup aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KISMEN KABULÜ ile,
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-b/2. maddesi hükmü uyarınca düzelterek yeniden esas hakkında karar verilmek üzere Adana 2. Asliye Ticaret Mahkemesi ‘nin xx/xx/2021 tarih ve 2017/… Esas, 2021/… Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353.maddesinin 1.fıkrası (b) bendinin 2.maddesi uyarınca düzelterek yeniden esas hakkında karar verilmesi gerektiği anlaşılmakla;
2-Davanın KISMEN KABULÜ İle,
-8.671,19 TL geçici iş göremezlik tazminatının 13/03/2012 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine,
-84.141,89 TL kalıcı iş göremezlik tazminatının 13/03/2012 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine,
3-Karar tarihi itibariyle alınması gereken 6.340,06 TL nisbi karar ve ilam harcından peşin ve tamamlama harcı olarak alınan 412,20 TL harcın mahsubu ile bakiye 5.927,86‬ TL’nin davalıdan alınarak hazineye irad kaydına,
4-Davacı vekili tarafından yatırılan toplam 412,20 TL harcın davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Davacı vekille temsil edildiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca davacı vekilinin sarf ettiği emek ve mesaisi dikkate alınarak kabul edilen miktar üzerinden hesaplanan 17.900,00 TL vekalet ücreti takdiri ile davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-Davalı vekille temsil edildiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca davalılar vekillerinin sarf ettiği emek ve mesaisi dikkate alınarak reddedilen miktar üzerinden hesaplanan 17.900,00 TL vekalet ücreti takdiri ile davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
7-Davacı vekili tarafından sarf edilen 242,50 TL tebligat gideri, 247,00 TL müzekkere gideri, 700,00 TL bilirkişi gideri, 1.010,00 TL Adli Tıp gideri olmak üzere toplam 2.299,50 TL yargılama giderinin davada haklılık oranına göre takdiren 1.877,84 TL’sinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, kalan yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
8-HMK’nın 333. Maddesi uyarınca hükmün kesinleşmesinden sonra taraflarca yatırılan ve kullanılmayan gider avanslarının bulunması halinde ilgililerine iadesine,
İstinaf giderleri açısından;
9-Davalı tarafça yatırılan istinaf karar harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde iadesine,
10-İstinaf aşamasında duruşma yapılmadığı için istinaf incelemesi için vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
11-Davalı tarafından yapılan 1.500,00 TL bilirkişi ücreti ve 100,00 TL tebligat masrafı olmak üzere toplam 1.600,00 TL ücretin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
12-Kesin olan işbu kararın taraflara tebliği, avans iade ve harç tahsil işlemlerinin HMK’nın 359/3. maddesi gereğince İlk Derece Mahkemesince yerine getirilmesine,
13-Talep halinde inceleme konusu kararın icrasının geri bırakılması için İİK’nın 36/1 maddesi gereğince, varsa, İstinaf eden tarafça yatırılan nakit teminatların veya sunulan banka teminat mektuplarının dosya kapsamı ve kararın niteliğine göre İİK’nın 36/5. fıkrası gereğince yatıran/sunan tarafa İADESİNE,

Dair, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362. maddesi gereğince; miktar veya değeri iki yüz otuz sekiz bin yedi yüz otuz (238.730,00) Türk Lirasını geçmeyen davalara ilişkin kararlar hakkında temyiz yoluna başvurulamayacağından (92.813,08TL) miktar itibari ile KESİN olmak üzere dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda oy birliği ile karar verildi.12/12/2023

… … … …
Başkan- … Üye- … Üye- … Katip-…

İş bu karar 5070 Sayılı Yasa hükümlerine uygun olarak elektronik imza ile imzalanmıştır.