Emsal Mahkeme Kararı Adana Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2021/785 E. 2022/1650 K. 13.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ADANA BAM 3. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2021/785 – 2022/1650
T.C.
ADANA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2021/785
KARAR NO : 2022/1650

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ADANA 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 27/11/2020
NUMARASI : 2019/… Esas, 2020/… Karar

DAVACILAR : 1- … – ‘a velayeten;
2- … – ‘a velayeten;
VELİLERİ : … –
… – –
VEKİLİ : Av. … –

DAVALI : 1- … – –
VEKİLİ : Av. … –
DAVALI : 2- …
VEKİLİ : Av. … –
DAVALI : 3- … – – –
İHBAR OLUNAN : KARAYOLLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ- (KARAYOLLARI 5. BÖLGE MÜDÜRLÜĞÜ)
VEKİLİ : Av. …
DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan)

KARAR TARİHİ : 13/09/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : …

Adana 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 27/11/2020 tarih ve 2019/… Esas 2020/… Karar sayılı kararı aleyhine, istinaf başvurusunda bulunulmuş ve Mahkemece dosya Dairemize gönderilmiş olmakla HMK 352. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda;

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Tarafların iddia ve savunmalarının özeti:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 30/07/2018 tarihinde … adına kayıtlı sürücü … idaresindeki … plakalı kamyonet ile seyir halinde iken sürücü … idaresindeki … plakalı motosiklet ile çarpışması sonucu meydana gelen trafik kazası sonucunda davacıların desteği …’ın vefat ettiğini, kazada sigorta poliçesi olmayan … plakalı araç sürücüsünün kusurlu olduğunu, bu nedenle meydana gelen zarardan Güvence Hesabının sorumlu olduğunu sigorta şirketine yapılan başvuru sonucunda müvekkili … lehine 37.716,00 TL, … lehine ise 62.421,00 TL ödeme yapıldığını, diğer müvekkilleri lehine taleplerinin reddedildiğini, yapılan bu ödemenin zararı karşılamadığını belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla her bir davacı için 1.000,00er TL olmak üzere 4.000,00 TL destekten yoksun kalma tazminatının tüm davalılardan kaza tarihinden itibaren başlayarak işleyecek yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsiline, anne … için 60.000,00 TL, baba … için 60.000,00 TL, kardeşi … için 40.000,00 TL ve kardeşi … için 40.000,00 TL olmak üzere toplam 200.000,000 TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılar … ve …’dan müştereken ve müteselsilen tahsiline, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
ISLAH: Davacı vekili 07/07/2020 tarihli dilekçesi ile; baba … için talep ettikleri 1.000 TL maddi tazminat taleplerini 53.816,10 TL’ye, anne … için talep ettikleri 1.000 TL maddi tazminat taleplerini ise 84.913,89 TL’ye yükselttiklerini belirtmişlerdir.
CEVAP: Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkili kurum tarafından 18.01.2019 tarihinde baba … için 38.716,00 TL, anne … için ise 62.421,00 TL tazminat ödendiğini, davacının başka hak ve alacağının bulunmadığını, davacı kardeşlerin destekten yoksun kalma alacağının bulunmadığını, müvekkili kurumun sorumluluğunun poliçe limiti ve sigortalısının kusuru ile sınırlı olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Diğer davalı … cevap dilekçesinde özetle; kazanın oluşumunda kendisinin kusurunun bulunmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece davacılar … ve …’ın maddi tazminat taleplerinin reddine, davacılar … ve …’ın maddi tazminat taleplerinin kabulü ile; davacı … için 84.913,89 TL maddi tazminatın, davacı … için 53.816,10 TL maddi tazminatın kaza tarihi olan 30.07.2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müteselsilen tahsili ile davacılara verilmesine, davalı …’nın 07.01.2019 tarihinden itibaren faizden sorumlu tutulmasına, davacıların manevi tazminat taleplerinin kısmen kabulü ile; davacılar … ve … için 20.000,00’er TL, diğer davacılar … ve … için 7.500,00’er TL olmak üzere toplam 55.000,00 TL manevi tazminatın davalılar … ve …’dan tahsil edilerek davacılara ödenmesine, manevi tazminat alacaklarına kazanın gerçekleştiği 30.07.2018 tarihinden itibaren yasal faiz uygulanmasına, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF NEDENLERİ: Karara karşı davacılar vekili istinaf dilekçesinde; meydana gelen trafik kazasında müteveffa …’ın hiçbir kusuru olmamasına rağmen müteveffaya %25 oranında kusur atfedilmesinin ve hesaplamanın bu orana göre yapılmasının hatalı olduğunu, hükme esas alınan hesap raporunda desteklik değerlerinde de yanılgıya düşüldüğünü, bilirkişi raporunda müteveffanın kardeşleri adına herhangi bir cismani zarar hesaplamasına yer olmadığı belirtilerek bu konuda da yanılgıya düşüldüğünü, taraflarına kusur bilirkişi raporunun tebliğ edilmediğini, ayrıca dosyadaki 09.07.2019 tarihli kusur bilirkişi raporu ile Bursa 11. Asliye Ceza Mahkemesi’nin aldırmış olduğu 11.04.2019 tarihli kusura ilişkin bilirkişi raporu arasındaki kusur oranlarına ilişkin büyük çelişkilerin mevcut olduğunu, dosyanın yeniden uzman başka bir hesap bilirkişisine gönderilmesine yönelik tüm taleplerinin usul ve yasaya aykırı haksız olarak reddedildiğini, müvekkilleri … ile …’ın müteveffanın kardeşleri olup kardeşlerini kaybetmeleri nedeni ile destekten yoksun kalarak maddi zarara uğradıkları halde destek ilişkisinin ispatlanamamış olması nedeniyle maddi tazminat taleplerinin reddinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, ayrıca müvekkilleri lehine hükmolunan manevi tazminat miktarlarının çok düşük olduğunu belirterek usul ve yasaya aykırı ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını talep etmiştir.
Karara karşı davalı … vekili istinaf dilekçesinde; davacı tarafından müvekkili kuruma ek tazminat talepleri için yazılı başvuruda bulunulmadığını, davacının talep etmiş olduğu ek tazminat talebinden müvekkili kurumun iş bu davanın ikame edilmesi ile haberdar olduğunu, davacının başvuru şartını yerine getirmediğini, meydana gelen kazada müteveffanın sürücü ehliyetinin bulunmadığını, ehliyetsiz olan müteveffanın zararın meydana gelmesinde müterafik kusurunun bulunduğunu, bu nedenle hükmolunan tazminattan müterafik kusur indirimi yapılması gerektiğini, müteveffanın müterafik kusurunun dikkate alınması halinde müvekkili kurum tarafından yapılan ödeme tarihinde davacıların zararlarının tümünün karşılandığını, müvekkili kurumun manevi tazminat talepleri bakımından sorumluluğunun bulunmadığını, manevi tazminatın ferilerinden sorumlu tutulamayacaklarını, müvekkili kurumun temerrüde düşmediğini, bu nedenle davacı tarafın alacağına faiz yürütüleceği düşünülse dahi faiz tarihinin dava tarihi olması gerektiğini belirterek usul ve yasaya aykırı ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını talep etmiştir.
Karara karşı davalı … vekili istinaf dilekçesinde; meydana gelen kazada müteveffanın kusurlu hareketleri ve kazanın meydana geldiği yoldaki kusur bir bütün halinde değerlendirildiğinde müvekkiline kusur izafe edilemeyeceğini, kazanın meydana geldiği yol kusurlu olup, trafiğin takibi noktasında görüşü engellediğini, kazanın meydana gelmesinde yolun fiziki durumunun ana etken olduğunu, kusur oranlarını kabul etmediklerini, yalnızca olay anını gösterir kamera kaydı üzerinden inceleme yapılmasının kusur oranının tespiti açısından yeterli olmadığını, bu nedenle kusur oranının tespiti amacı ile dosyanın ATK Trafik ihtisas Dairesine gönderilmesi gerektiğini, hesap bilirkişisi tarafından müvekkilinin %75 kusurlu olduğunun kabulü ile hesaplama yapılmasının hatalı olduğunu, ayrıca işlemi dönem hesaplaması yapılırken davacının kaza tarihinden hesap tarihine kadar bilinen geliri esas alınmak sureti ile hesaplama yapılması gerektiğini, hükme esas alınan hesap raporunda yapılan hesaplama tekniğinin hatalı olduğunu, müteveffa …’nin kask ve benzeri güvenlik ekipmanları kullanmadığını, bu nedenle müteveffanın meydana gelen kazada müterafik kusurunun mevcut olduğunu, söz konusu davada davacının 1 haftalık kesin süre içerisinde davasını ıslah etmediğini, bu nedenle davacıların ıslah taleplerinin reddedilmesi gerektiğini, mahkemece hükmolunan manevi tazminat miktarlarının çok yüksek olduğunu, mahkemece SGK tarafından ödenen rücuya tabi miktarların tespit edilmesi ve hükmolunan tazminat miktarından mahsup edilmesi gerekirken söz konusu hususun göz ardı edildiğini belirterek, tüm bu sebeplerle usul ve yasaya aykırı ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Davacılar tarafından davalılar sürücü işleten ve sigorta şirketine karşı desteğin vefatı nedeni ile destekten yoksun kalma tazminatı ve manevi tazminat talep edildiği görülmüştür.
Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davanın kısmen kabulüne karar verilmiş ve taraf vekillerince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
Davacılar vekili tarafından yapılan istinaf başvurusu yönünden yapılan incelemede;
Davacılar vekili desteğin kardeşi olan … ve … için destek tazminatı hesaplanmamış olmasının hatalı olduğunu ileri sürmüş ise de, ilk derece mahkemesinin kararında belirtildiği gibi kardeşlerin birbirine karşı kural olarak bakım görevi bulunmamaktadır. Ancak, bir kardeşin diğer kardeşe eylemli ve düzenli olarak yardım etmesi halinde, bu kardeş diğerinin desteği sayılacaktır. Davacılar … ve … tarafından yukarıdaki belirtilen şartlara uygun olarak müteveffa kardeş …’ın kendilerine eylemli ve düzenli olarak destek olduğuna ilişkin herhangi bir delil sunulmamış olup fiili destekliğin ispatlanamadığı anlaşıldığından mahkemesince bu davacılar yönünden destek tazminatı isteminin reddine karar verilmiş olmasında herhangi bir yanlışlık bulunmamaktadır. Bu yönü ile davacılar vekilinin istinaf başvurusunun reddi gerekmiştir.
Davacılar vekilinin hesap raporuna yönelik yapmış oldukları istinaf başvuruları yönünden yapılan incelemede;
İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sırasında alınan 21/09/2019 tarihli aktüer bilirkişi raporuna yönelik olarak davacı vekilinin süresi içerisinde itirazda bulunduğu, mahkemesince yapılan duruşmada davacının bilirkişi raporuna yönelik itirazlarının 24/06/2020 günlü oturumda reddine karar verildiği anlaşılmaktadır. Ne var ki, mahkemesince alınan aktüer bilirkişi raporu incelendiğinde bilirkişinin davacıların zararını belirlerken TRH 2010 yaşam tablosu kullanmasına rağmen zararın belirlenmesinde 1,8 teknik faiz uygulamak sureti ile zararın belirlendiği görülmüştür.
Anayasa Mahkemesinin 2019/40-2020/40 Esas-Karar sayılı 17/07/2020 günlü kararı, Danıştay 8. Dairesinin 2020/5413 sayılı dosyasında ZMMS Genel Şartlarının bazı maddelerine ilişkin verilen yürütmeyi durdurma kararı sonucu oluşan Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin kararları ile uyumlu şekilde TRH 2010 yaşam tablosu ve prograsif rant yöntemi kullanılmak sureti ile hesap raporu alınması ve sonucuna göre karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır.
Buna göre mahkemesince davacının itirazlarının kabulü ile, destekten yoksun kalma zararının doğru bir şekilde tespit ibakımından bilirkişiden ek rapor alınması gerektiği halde davacıların itirazının reddine karar verilmesi doğru olmamıştır. Aynı şekilde, hükme esas alınan bilirkişi raporunun Eylül 2019 tarihli olduğu, mahkemesince ise 2020 yılında karar verildiği dikkate alındığında, asgari ücret artışlarındaki hususlar değerlendirilerek bu konuda davacının itirazının bulunması da nazara alınarak 2020 yılı asgari ücret verileri dikkate alınarak bilirkişiden ek rapor alınması gerektiği halde bu konuda da ek rapor alınmamış olması hatalı olmuştur. Bu nedenlerle Dairemizce davacılar … ve …’nin oğullarının vefatı nedeni ile destekten yoksun kalma zararlarının tespiti bakımından yukarıda anılan Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin yerleşik içtihatlarına uygun şekilde rapor düzenlenmesi amacı ile dosyamız bilirkişiye teslim edilmiştir.
Dairemizce alınan bilirkişi raporuna göre davacı anne …’nın oğlunun vefatı nedeni ile uğramış olduğu destekten yoksun kalma zararının 327.638,94 TL olduğu, davacı baba …’nin ise destekten yoksun kalma zararının 192.208,32 TL olduğu belirlenmiştir. Dairemizce alınan bu rapora karşı davalı … tarafından ve davalı … tarafından itirazda bulunulmuş ise de, söz konusu itirazlar yerinde değildir. Zira, dairemizce alınan bilirkişi raporunda davacıların zararı desteğin geliri asgari ücret olarak kabul edilmiş, davalı … tarafından yapılan ödemeler güncellenmek sureti ile indirilmiş, Anayasa Mahkemesi kararından sonra oluşan Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin yerleşik içtihatlarına uygun şekilde TRH 2010 yaşam tablosu ve prograsif rant yöntemi uygulanmak sureti ile davacıların zararı doğru bir şekilde belirlenmiştir.
Davalı … öncesinde yapılan ödemenin davacıların tüm zararını karşıladığını ileri sürmüş ise de, ödeme tarihi itibarı ile yapılan değerlendirmede, davacı annenin zararının 151.126,97 TL olduğu, davalı Güvence Hesabının ödemesinin ise 62.421,00 TL olduğu, davacı babanın ödeme tarihindeki zararının 94.884,10 TL olduğu, davalı Güvence Hesabının ödemesinin ise 38.716,00 TL olduğu, bu bakımdan davalı güvence hesabının dava öncesinde yapmış olduğu ödemenin davacıların zararının karşılamadığı, davacıların bakiye zararını tazminini talep etmekte hukuki yararının bulunduğu anlaşıldığından bu yöndeki itirazlar reddolunmuştur.
Davalı …, rapora itirazında davacılar tarafından imzalanmış bir ibraname olduğunu, bu nedenle 2 yıllık hak düşürücü süre içerisinde bu davayı açmadıklarını ileri sürmüş ise de, davacılar tarafından verilen ibranamenin 07/01/2019 gününde verildiği eldeki davanın ise 08/03/2019 gününde açıldığı, 2 yıllık hak düşürücü sürenin dolmadığı anlaşılmıştır.
Dairemizce alınan bilirkişi raporuna göre davalı …’nın kaza tarihinde geçerli olan sigorta poliçesi teminat limitleri ile sınırlı sorumlu olması nedeni ile davacı anne bakımından davalı Güvence Hesabının sorumlu olduğu miktarın 152.905,12 TL olduğu, davacı baba yönünden ise 88.761,94 TL miktar ile sınırlı sorumlu olduğu belirtilmiştir. Bu bakımdan, her ne kadar davacı anne …’nın oğlunun vefatı nedeni ile uğramış olduğu destekten yoksun kalma zararının 327.638,94 TL olduğu, davacı baba …’nin ise destekten yoksun kalma zararının 192.208,32 TL olduğu belirlenmiş ise de, davalı Güvence Hesabının kaza tarihinde geçerli olan sigorta poliçe teminat limiti ile sınırlı sorumlu olması ve davacıların zararını teminat limitini aşması nedeni ile yapılan garame hesabına göre davalı Güvence Hesabının sorumlu olduğu miktarların (davacı anne … için Güvence Hesabının sorumlu olduğu miktarın 152.905,12 TL olduğu, davacı baba … yönünden ise Güvence hesabının sorumlu olduğu miktarın 88.761,94 TL olduğu) tespitine karar vermek gerekmiştir.
Davacılar vekili ve davalı … vekilinin kusura yönelik istinaf başvurusu bakımından yapılan değerlendirmede;
Desteğin vefatı nedeni ile Bursa C. Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturmada alınan 11/09/2018 günlü bilirkişi raporuna gör davalı …’in sola dönüş kuralını ihlal etmesi nedeni ile asli kusurlu olduğu, desteğin ise kavşaklara yaklaşırken hızını azaltmamasından kaynaklı tali kusurlu olduğu belirlenmiştir.
Desteğin vefatına neden olan trafik kazası sonrasında düzenlenen kaza tespit tutanağında davalı …’in asli kusurlu olduğu, desteğin ise tali kusurlu olduğu tespiti yapılmıştır.
Desteğin vefatı nedeni ile Bursa C. Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma sonrasında açılan kamu davasında Asliye Ceza mahkemesince yapılan keşif neticesinde alınan bilirkişi raporunda ise kazanın oluşumunda davalı …’in tam kusurlu olduğu, desteğin ise bir kusurunun bulunmadığı tespiti yapılmıştır.
Mahkemesince kusur raporları arasındaki çelişkinin giderilmesi adına İTÜ Bilirkişi Kurulundan kusur hususunda rapor alınmış, alınan söz konusu rapora göre ise kazanın oluşumunda davalının dönüş kuralını uygun şekilde yerine getirmemesi nedeni ile %75 oranında asli kusurlu olduğu, desteğin ise kavşaklara yaklaşırken hızını azaltmaması nedeni ile %25 oranında tali kusurlu olduğu belirlenmiştir.
Tüm bu tespitlere göre, kazanın oluşumunda davalı …’in dönüş kuralına riayet etmemesi nedeni ile asli kusurlu, desteğin ise kavşaklara yaklaşırken hızını azaltmaması nedeni ile tali kusurlu kabul edilmiş olmasında herhangi bir yanlışlık olmadığı, kusur tespitinin olayın oluş ve özelliklerine dosya içerisindeki kaza anını gösteren cd kayıtlarına uygun olduğu anlaşıldığından kusura yönelik istinaf başvurularının reddi gerekmiştir.
Davalı … vekili, kazanın oluşumunda yolun yapımında görevli olan dava dışı kurumun da kusurlu olduğunu ileri sürmüş ise de, davacıların uğramış olduğu zararın tahsilini davalılardan müteselsilen talep etmiştir . Bu kapsamda davalı …’in kazanın oluşumunda dava dışı 3. Kişinin kusurunun bulunduğunun ileri sürmesinin dosyamız davacıları bakımından sonuca etkili olmadığı anlaşılmaktadır. Zira davacılar müteselsil sorumluluk ilkesi kapsamında uğramış oldukları zararı tüm müteselsil sorumlulardan isteyebileceği gibi bunlardan birisinden de tüm zararın tazmini isteme hakkına sahiptir. Davalı, kazanın oluşumu nedeni ile dava dışı 3.kişinin kusurunun bulunduğunun iddiasının ispatı durumunda müteselsil sorumlu olarak davacılara ödemiş olduğu tazminat miktarını iç ilişkide kusurlu olduğunu iddia ve ispat edeceği zarardan sorumlu olan 3.kişiye rücu hakkının bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu yönü ile, davalı … vekilinin kazanın oluşumunda dava dışı 3.kişinin ya da kurumun kusurunun bulunduğu yönündeki istinaf başvurusunun reddi gerekmiştir.
Davalı … vekilin istinaf başvurusu bakımından yapılan değerlendirmede;
Davalı vekili her ne kadar davacıların zararının belirlenmesine ilişkin hesap raporunun hatalı olduğunu ileri sürmüş ise de,
HMK’nın 357. maddesinde “İlk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunma istinafta dinlenemez ve istinafta yeni delillere dayanılamaz.” hükmü düzenlenmiştir.
Bilirkişi raporuna itiraz etmeyen taraf yönünden raporun kesinleşeceğine yönelik Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 05/06/2017 gün ve 2016/801 E.-2017/9091 K. Sayılı kararında özetle; “…Davanın taraflarınca itiraz edilmeyen uzman bilirkişi raporu her iki taraf yönünden de kesinleşir ve kesinleşen rapor hakimi de bağlar. Taraflardan birinin rapora itiraz etmesi, diğer tarafın itiraz etmemesi halinde ise rapor itiraz etmeyen taraf yönünden kesinleşir ve itiraz eden taraf yararına usuli kazanılmış hak doğar. Bu ilkenin sonucu olarak, itiraz üzerine yeniden yaptırılacak bilirkişi incelemesi sonucunda verilen raporun önceki rapora göre itiraz eden taraf aleyhine olması halinde, kazanılmış hak ilkesi dikkate alınarak önceki raporda belirtilen kusur oranı, zarar miktarı vs. esas alınarak hükmedilecek miktar belirlenir. İlk rapora itiraz etmeyen ve o raporda belirtilen miktarlara razı olan tarafın lehine olacak şekilde sonraki rapora göre karar verilemez…”
Somut olayda Mahkemesince dosya arasında bulunan hesap raporunun davalıya 08/10/2019 gününde usulünce tebliğ edildiği, davalılar vekili tarafından süresi içerisinde itiraz edilmemekle kesinleşen raporlara karşı artık istinaf aşamasında itiraz edilemeyeceği anlaşıldığından bu yöndeki istinaf sebebi yerinde görülmemiştir.
Davalı vekili her ne kadar davacılar tarafından verilen ıslah dilekçesinin 1 haftalık süresi içerisinde sunulmadığını, bu nedenle kabul edilemeyeceğini ileri sürmüş ise de, ilk derece mahkemesince yapılan yargılama sırasında 24/06/2020 günlü duruşmada davacı vekiline ıslah dilekçesini ibraz etmek üzere 2 haftalık süre verildiği, davacı vekilinin mahkemenin vermiş olduğu 2 haftalık süreyi geçirmeksizin ve duruşmanın ertelenmesine sebebiyet verilmeksizin 07/07/2020 gününde ıslah dilekçesini ibraz etmiş olduğu, buna uygun harcını yatırmış olduğu dikkate alındığında mahkemesince verilen süreye uygun şekilde ıslah dilekçesi sunulmuş olmasında herhangi bir yanlışlık bulunmamaktadır. Bu yönü ile davalının istinaf başvurusu reddolunmuştur.
Davalı … vekili SGK tarafından rücuya tabi ödeme hususunun araştırılmadığını ileri sürmüş ise de, Mahkemece bu hususta SGK’na müzekkere yazılmış, SGK Başkanlığı … Sosyal Güvenlik Merkezi tarafından müzekkere verilen 26/03/2019 günlü cevabı yazı incelendiğinde davacıların geçirmiş oldukları kaza nedeni ile kurum tarafından herhangi bir ödeme yapılmadığı bilgisi verilmiştir. Bu yönü ile davalı … vekilinin istinaf başvurusunun reddi gerekmiştir.
Davalı … ve davalı … vekili tarafından müterafik kusura yönelik istinaf başvurusu yönünden yapılan incelemede;
Davalılar her ne kadar, desteğin kaza anında kaskının takılı olmadığını, bu nedenle müterafik kusurunun bulunduğundan tazminattan indirimi yapılması gerektiğini ileri sürmüşler ise de, dosya arasında bulunan bilirkişi raporları ve kaza sonrasında çekilen görüntüler dikkate alındığında desteğin kaskının takılı olduğu anlaşıldığından davalıların müterafik kusura ilişkin istinaf başvurularının reddi gerekmiştir.
Davalı … vekili davalının müterafik kusurunun dikkate alınarak dava tarihinden önce yapılan ödemenin davacının tüm zararını karşıladığını ileri sürmüş ise de yukarıda açıklandığı gibi kazanın oluşumunda desteğin müterafik kusurunun bulunmadığı anlaşıldığından davalı … vekilinin bu yöndeki itirazları reddolunmuştur.
Davalı … vekilinin istinaf başvurusu bakımından yapılan değerlendirmede;
Davalı … vekili kaza tarihinden önce davacıların usulüne uygun bir şekilde başvuruda bulunmadığını ileri sürmüş ise de, davacıların davadan önce davalı Güvence Hesabına usulüne uygun şekilde başvuru yaptıkları, davalı kurumunda bu başvuruya uygun şekilde dava tarihinden önce davacılara bir miktar ödeme yaptığı anlaşıldığına göre davacılar tarafından davadan önce usulüne uygun şekilde yapılan başvuru neticesinde eksik ödeme nedeni ile eldeki davayı açmış olmalarında herhangi bir yanlışlık bulunmamaktadır.
Davalı vekili meydana gelen kazada müteveffanın sürücü ehliyetinin bulunmadığını, ehliyetsiz olan müteveffanın zararın meydana gelmesinde müterafik kusurunun bulunduğunu, bu nedenle hükmolunan tazminattan müterafik kusur indirimi yapılması gerektiğini ileri sürmüş ise de, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu ve trafik mevzuatı uyarınca ehliyeti olmayan sürücülerin araç kullanması yasaktır. Zira ehliyeti olmayan kimsenin gerekli eğitimleri almaması sebebiyle tehlikeli bir şekilde araç kullanma ve hata yapma riski yüksektir. Ancak bu husus, yani, ehliyetsiz bir kişinin trafiğe çıkmış olması, ehliyetsiz araç süren yönünden trafik cezasını gerektiren eylem olup, kusur olarak kabulü doğru olmadığından bu yöndeki istinaf sebebi yerinde görülmemiştir.
Davalı … vekili mahkemesince hükmolunan manevi tazminatın ferilerinden kendilerininde sorumlu tutulmuş olmasının hatalı olduğunu ileir sürmüş ise de, mahkemesince hükmolunan manevi tazminat miktarlarına ilişkin harç ve yargılama giderleri konusunda sadece davalılar … ve … yönünden hüküm kurulduğu, … aleyhine hüküm kurulmadığı görüldüğünden bu yöndeki istinaf başvurusunun reddi gerekmiştir.
Davalı … vekili mahkemece hükmolunan faiz başlangıç tarihinin hatalı olduğunu, faiz tarihinin dava tarihi olması gerektiğini ileri sürmüş ise de,
5684 sayılı Sigortacılık Kanunun 14. maddesi gereğince ihdas edilen … Yönetmeliğinin 15.maddesi gereğince rizikonun bilgi ve belgeleri ile birlikte ihbar edildiği tarihte Güvence Hesabının tazminatı ödeme yükümlülüğü bulunmakta, ödememe halinde temerrüt bu tarihte gerçekleşmektedir. Davacı vekili tarafından davalıya başvuruda bulunduğu dikkate alındığında, faiz başlangıç tarihinin davacı tarafından davalı Güvence Hesabına başvuru tarihi olması gerekirken, 07/01/2019 tarihinde faize hükmedilmesinin davalının lehine olduğu, bu yönde davacıların istinafı bulunmadığı anlaşılmakla davalı vekilinin istinaf başvurusu haksız bulunmuştur. (Benzer yönde Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin 2020/1836 Esas ve 2020/4711 sayılı ilamı)
Davacılar vekili ve davalı … vekilinin manevi tazminatın miktarına yönelik yapmış oldukları istinaf başvuruları yönünden yapılan incelemede;
Davacılar vekili hükmolunan manevi tazminat miktarlarının az olduğunu, davalı … vekili ise hükmolunan manevi tazminat miktarlarının yüksek olduğunu ileri sürerek kararı istinaf etmişlerdir.
6098 TBK’nın 56/2. maddesi hükmüne göre, hakimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı adalete uygun olmalıdır. Hakimin takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması ve buna göre manevi tazminat takdir etmesi gerektiği açıkça ortadadır. (HGK 23/06/2004, 13/291-370)
Somut olayda 30/07/2018 tarihinde meydana gelen trafik kazasında davacıların desteği …’ın vefat ettiği, alınan kusur raporlarına göre kazanın meydana gelmesinde davalı sürücü …’nun %75 oranında asli kusurlu, davacıların desteğinin ise %25 oranında tali kusurlu olduğu, tarafların belirlenen ekonomik sosyal durumları, kusur oranları, kaza ve davanın tarihi, davacıların ve ölenin yaşı, olay tarihi birlikte değerlendirildiğinde hükmolunan manevi tazminatın yetersiz ve az olduğu, bir miktar arttırılması gerektiği kanaatine varılmıştır. Bu nedenle davacılar vekilinin manevi tazminatın miktarına yönelik istinaf başvurusunun kabulüne, davalı vekilinin manevi tazminatın miktarına yönelik istinaf başvurusunun ise reddine karar vermek gerekmiştir.
Dairemizce alına bilirkişi raporundan ve davacıların gerçek zararı belirlenmesinden sonra davcılar vekili Dairemize sunmuş olduğu 01/07/2022 günlü dilekçe ile bedel arttırım yoluna gidilmiş ve buna göre 05/07/2022 gününde tamamlama harcı yatırılmış ise de ;
HMK 357. Maddesinde Bölge Adliye Mahkemesinde hangi işlemlerin yapılamayacağı hususu düzenlenmiştir. Buna göre, Bölge Adliye Mahkemelerinde davanın ıslahı istenemez. Anılan emredici nitelikteki yasal hüküm karşısında dairemizde tahkikat işlemi yapılmış ise de, alınan rapor kapsamında davacının davasını yasal olarak ıslah etme imkanı bulunmamaktadır. Davacı vekili tarafından sunulan söz konusu ıslah dilekçesi davacının yasal olarak Islah olanağı bulunmadığından yok hükmündedir.
Benzer şekilde Dairemizin 2019/1432-2020/1135 esas karar sayılı dosyasında Dairemizce alınan bir bilirkişi raporundan sonra davacının TMK 1007 maddesinden kaynaklı zararının daha yüksek olması nedeni ile davacı tarafından verilen ıslah dilekçesine itibar edilmemiş ve bu ıslah dilekçesi de yok hükmünde kabul edilerek ilk derece mahkemesince verilen miktar itibari ile karar aynen tekrar edilmiş ancak davacının zararı tespit edilerek fazlaya dair hakları saklı tutulmuştur. Buna ilişkin verilen karar temyiz edilmiş ve Dairemiz kararı Yargıtay 5.Hukuk Dairesinin 2020/10952 2022/6542 esas karar sayılı kararı ile onanmak sureti ile kesinleşmiştir. Bu itibarla davacı vekili tarafından yasal olarak ıslah imkanı olmadığı halde verilen 05/07/2022 günlü ıslah dilekçesi yok hükmünde kabul edilmiş ancak Dairemizce alınan bilirkişi raporuna göre davacıların zararlarının daha yüksek olduğu belirlenmiş olduğundan davcıların fazlaya ilişkin haklarının saklı tutulmasına karar vermek gerekmiştir.
HMK’nınHMK’nın 355. Maddesi gereği, kamu düzenine aykırılık teşkil eden hususlar hariç tutularak, istinaf neden ve gerekçeleri ile sınırlı olmak üzere yapılan incelemede;
HMK 353/1-b-2 maddesine göre” Yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında” duruşma yapılmadan karar verilebileceği düzenlenmiştir. Dosya kapsamına göre yeniden yargılama yapılmasına gerek bulunmadığı anlaşılmakla davacılar vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının HMK 353/1-b-2 maddesi gereğince yeniden hüküm kurulmak üzere kaldırılmasına, davalı … vekili ve davalı … vekili tarafından yapılan istinaf başvurusunun ise HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi kanaati ile, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davalı … vekili ve davalı … vekili tarafından yapılan istinaf başvurusunun ESASTAN REDDİNE,
2-Davacılar vekili tarafından yapılan istinaf başvurusunun KISMEN KABULÜ İLE;
3-HMK’nın 353/1-b.2 maddesi gereğince, Adana 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 27/11/2020 tarih ve 2019/… Esas 2020/… Karar sayılı kararının yeniden hüküm kurulmak üzere KALDIRILMASINA,
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353.maddesinin 1.fıkrası (b) bendinin 2.maddesi uyarınca düzelterek yeniden esas hakkında karar verilmesi gerektiği anlaşılmakla;
4-DAVANIN KISMEN KABULÜ İLE;
4-a)-Davacılar … ve … tarafından açılan maddi tazminat taleplerinin REDDİNE,
4-b)-Davacı … yönünden 84.913,89 TL maddi tazminatın davalılar … ve … yönünden kaza tarihi olan 30.07.2018 tarihinden itibaren, davalı … yönünden 07/01/2019 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müteselsilen tahsili ile davacı …’a verilmesine, DAVACININ FAZLAYA İLİŞKİN HAKLARININ SAKLI TUTULMASINA,
4-c)-Davacı … yönünden 53.816,10 TL maddi tazminatın davalılar … ve … yönünden kaza tarihi olan 30.07.2018 tarihinden itibaren, davalı … yönünden 07/01/2019 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müteselsilen tahsili ile davacı …’a verilmesine, DAVACININ FAZLAYA İLİŞKİN HAKLARININ SAKLI TUTULMASINA,
5-Maddi tazminat talebinin kabul edilen kısmı üzerinden karar ve ilam harcı olarak hesaplanan 9.476,64 TL’den, maddi tazminat talebi için peşin alınan 467,00 TL harcın mahsubu ile bakiye 9.009,64 TL harcın tüm davalılardan müteselsilen tahsil edilerek hazineye irat kaydına, davacının peşin olarak ödediği 467,00 TL harcın davalılardan müteselsilen tahsil edilerek davacıya ödenmesine,

6-Maddi tazminat talebinin kabul edilen kısmın yönünden karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T uyarınca hesap olunan 17.129,35 TL vekalet ücretinin tüm davalılardan müteselsilen tahsil edilerek davacı … ve …’a ödenmesine,
7-Maddi tazminat talebinin reddedilen kısmı yönünden karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T uyarınca hesaplanan 2.000,00 TL vekalet ücretinin davacılar … ve …’dan tahsil edilerek kendisini vekil ile temsil ettiren davalı … ve …’ya ödenmesine,
8-Davacıların manevi tazminat taleplerinin KISMEN KABULÜ İLE; davacılar … ve … için 20.000,00′ er TL, diğer davacılar … ve … için 7.500,00’er TL olmak üzere toplam 55.000,00 TL manevi tazminatın davalılar … ve …’dan tahsil edilerek davacılara ödenmesine, manevi tazminat alacaklarına kazanın gerçekleştiği 30.07.2018 tarihinden itibaren yasal faiz uygulanmasına, Fazlaya ilişkin talebin reddine,
9-Manevi tazminat talebinin kabul edilen kısmı üzerinden hesaplanan 3.757,05 TL karar ve ilam harcından peşin olarak alınan 696,77 TL harcın mahsubu ile bakiye 3.060,28 TL harcın davalılar … … ve …’dan müteselsilen tahsil edilerek hazineye irat kaydına, davacının peşin olarak ödediği 696,77 TL harcın davalılar … … ve …’dan müteselsilen tahsil edilerek davacıya ödenmesine,
10-Manevi tazminat talebinin kabul edilen kısmı yönünden karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T uyarınca hesaplanan 7.950,00 TL vekalet ücretinin davalılar … … ve …’dan müteselsilen tahsil edilerek davacılara ödenmesine,
11-Manevi tazminat talebinin reddedilen kısmı yönünden karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T uyarınca hesaplanan 7.950,00 TL vekalet ücretinin davacılardan tahsili ile davalı …’ya ödenmesine,
12-Davacı tarafından yapılan 3.008,05 TL yargılama giderinden, maddi ve manevi tazminat taleplerinin kabul edilen kısımları üzerinden hesaplanan 1.710,29 TL’sinin tüm davalılardan müteselsilen tahsil edilerek davacıya ödenmesine, kalan masrafın davacının üzerinde bırakılmasına,
13-Arabuluculuk Bürosu tarafından T.C. Adalet Bakanlığı bütçesinden ödenmesine karar verilen arabuluculuk ücretinin, 6183 sayılı kanuna göre davalılardan tahsil edilerek hazineye irat kaydına,
14-HMK’nın 333. Maddesi uyarınca hükmün kesinleşmesinden sonra taraflarca yatırılan ve kullanılmayan gider avanslarının ilgililerine iadesine,

15-İstinaf giderleri bakımından;
15-a)-İstinaf aşamasında duruşma yapılmadığı için istinaf incelemesi için vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
15-b)–Davacılar tarafından yatırılan istinaf karar harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde iadesine,
15-c)-Harçlar Kanunu gereğince davalı …’ndan alınması gereken 9.476,64 TL istinaf karar harcından, davalı … tarafından peşin yatırılan 2.369,16 TL istinaf karar ve ilam harcının mahsubuyla, bakiye 7.107,48‬ TL harcın davalı …’ndan tahsili ile Hazineye gelir kaydına,
15-ç)-Harçlar Kanunu gereğince davalı …’dan alınması gereken 13.233,69 TL istinaf karar harcından, davalı … tarafından peşin yatırılan 3.308,42 TL istinaf karar ve ilam harcının mahsubuyla, bakiye 9.925,27‬ TL harcın davalı …’dan tahsili ile Hazineye gelir kaydına,
15-d)-Davalı … tarafından yapılan istinaf giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
15-e)-Davalı … tarafından yapılan istinaf giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
15-f)-Davacılar tarafından istinaf aşamasında harcaması yapılan tebligat gideri, posta masrafı ve bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 677,45 TL istinaf yargılama giderinin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacılara verilmesine,
15-g)-Davacılar vekili tarafından dairemizde alınan bilirkişi raporundan sonra yapılan ıslah başvurusu yok hükmünde bulunduğundan davacı vekilinin bu dilekçe ile birlikte ıslah harcı olarak yatırmış olduğu 355,00 TL harcın yatıran davacıya karar kesinleştiğinde ve talep halinde iadesine,
Dair, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 361. maddesi gereğince; Dairemizin kararının taraflara tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta içinde kararı veren Adana Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi’ne, yahut temyiz edenin bulunduğu yer Bölge Adliye Mahkemesi ilgili Hukuk Dairesine veya Dairemize gönderilmek üzere İlk Derece Mahkemesi’ne verilebilecek bir dilekçe ile YARGITAY İLGİLİ HUKUK DARİESİNDE TEMYİZ YASA YOLU AÇIK olmak üzere, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oy birliği ile karar verildi.13/09/2022

… … … …
Başkan … Üye … Üye … Katip …

İş bu karar 5070 Sayılı Yasa hükümlerine uygun olarak elektronik imza ile imzalanmıştır